Arama

Absürd Ansiklopedi / Bunları biliyor musunuz? - Sayfa 7

Güncelleme: 7 Nisan 2015 Gösterim: 118.410 Cevap: 183
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #61
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Bilindiği gibi pek çok model binek arabalarda arka kapıların camlan dibine kadar tam açılamaz. Yaklaşık üçte bir mesafeye gelince dururlar. Tabii bu sürücüler için bir problem değildir. Onlar ön camlan tam açıp püfür püfür giderler. Klimalı araç sayısı çoğalıp tüm camların kapalı tutulması durumu ortaya çıkınca arka camların tam açılamaması konusu gündemden iyice düşmüştür.

Sponsorlu Bağlantılar
Arabaların arka camlarının tam açılmamasının içeriye egzoz gazı, böcek veya gürültü girmesiyle ve arabanın emniyetiyle bir alakası yoktur. Arabaları dizayn eden mühendisler bunu kullanıcıların çocuklarının arabadan sarkmamaları için tercih ettiklerini söylüyorlar. Hatta arka camların açılmaması için arabaya kilit dahi koyuyorlar.

Gerçek ise farklıdır. Performansı en yüksek arabayı yapabilmek için katlanılması gereken bir durumdur bu. Dikkat ederseniz orta ve küçük boy arabaların çoğunda arka tekerlekler arka kapılara çok yakındır. Bu nedenle ön ve arka kapıların şekilleri farklıdır.

Ön kapıda camın dibine kadar girmesi için yer varken arka kapılarda tekerleğin ve çamurluğunun konumlarından dolayı alt kısım daraldığından yer yoktur. Bu şekilden dolayı zaten arka kapıdan inmek de daha zordur. Cam, kapının düz devam eden kısmındaki yuvasına kadar inebilir, daha sonra gidebileceği bir yer yoktur.

Peki arabalarımızın kapıları niçin arkadan öne doğru açılıyor? Bir sürücü olarak kapınızı hep sol elle açtığınız dikkatinizi çekti mi? Kapı arkadan öne doğru açıldığından zaten sağ elle hiç denemeyin sorun yaşarsınız. Arabaların ilk yapıldıkları zamanlarda kapıların menteşe ve kilit sistemleri bugünkü kadar sağlam değildi. Ancak insanların çoğu sağ ellerini kullandıklarından sürücü tarafındaki kapı önden arkaya açılır şekilde yapılıyor, diğer kapı(lar)da da bu şekle uyuluyordu.

Bu durum hareket halinde iken aniden açılan kapının karşıdan gelen hava akımıyla kapanamamasına hatta kopmasına yol açabiliyordu. Bu nedenle kapıların arkadan öne doğru açılır şekilde yapılmasına başlandı. Artık kilit kazara boşalsa bile karşıdan gelen hava akımı kapının açılmasına müsaade etmiyordu.

Konu arabalardan açılmışken fabrikadan yeni çıkmış arabalardaki güzel kokudan da söz edelim. 'Yeni araba kokusu' denilen ve insanların hoşuna giden bu koku tek bir koku olmayıp, birçok kokunun birleşmesinden oluşan çok özel bir kokudur. Zamanla kaybolur ve arabaya asılan suni koku yayıcılardan hiçbirinin kokusu onun yerini tutamaz.

Bu koku, boya ve boyadan önce kullanılan astar boya, konsolda, pencere ve kapılarda kullanılan lastik ve plastik malzemelerin kokularının bir karışımıdır. Bunlara yapıştırıcıların, izolasyon malzemelerinin, koltuklardaki kumaşın, deri parçalarının ve döşemelerde kullanılan vinilin kokuları da karışır. Ortaya çok özel ve taklidi imkansız bir koku çıkar.

rosemoon - avatarı
rosemoon
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #62
rosemoon - avatarı
Ziyaretçi
Çay bitkisi
Dünyada yaklaşık 1500 çeşit çay var. Bunların hepsi "Camellia Sinensis" denen tek bir bitkiden elde ediliyor.
Sponsorlu Bağlantılar

Çay türleri
Türleri belirleyen tek kıstas fermantasyondur. Siyah çay (fermante edilmiş), yeşil çay (fermante edilmemiş) ve Oolong (yarı fermante). Dünyada en çok tüketilen çay türü siyah çay.

En pahalı çay
Dünyanın en pahalı çayı beyaz çay. Fermante edilmemiş olduğu için yeşil çay kategorisindedir. Adını açık renk deminden alır.

İlk İngiliz çayı
İngilizler Hindistan' ın Assam bölgesinde 1838 yılında çay yetiştirmeyi başardı.

Seylan çayı
1868 yılında Seylan (Sri Lanka) adasında baş gösteren bir parazit yüzünden bütün kahve tarlaları mahvolunca çay tarımına başlandı. İlk Seylan çayı 1884 yılında düzenlenen fuarda Avrupalılar'a tanıtıldı.

Türkiye'nin ilk çay üstadı
Hacı Mehmet Arif 1877 yılında yazdığı Çay Risalesi adlı kitapta çayın nimetlerini övdü.

Türkiye'de ilk çay
İktisat Vekaleti temsicisi Zihni Derin 1923 yılında Rize'nin Müftü Mahallesi'ndeki bir bahçede ilk çayı yetiştirdi. 1937 yılında basit bir imalathanede çay üretti. Daha sonra kendi adı verilen ilk çay fabrikası 1947'de üretime geçti.


· Ünlü besteci Beethoven'in son bestesini, sağır olarak yaptığını...

· Paris'teki Versailles Sarayı'nın 1300 odası olduğunu ve hiç tuvaletinin olmadığını...

· Bir çift sineğin sadece nisan-mayıs aylarında bıraktıkları yumurtaların tamamından sinek çıksa idi, dünyayı 14 metre kalınlığında bir sinek tabakası kaplayacağını...

· Eyfel kulesinin yapımında toplam 6400 ton ağırlığında 18.100 adet demir parçası kullanıldığını...

· Süleymaniye camiinin 4 minaresi olmasının sebebinin, Kanuni'nin İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefenin de Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işareti anlamına geldiğini...

· Bir insandaki toplam damar uzunluğunun 150 bin km. ve dünya ile güneş arasındaki mesafenin de 150 milyon km. olduğunu...

· Osmanlı sultanlarının ve bazı alimlerin başlarındaki kavukların, kefenlerinden oluştuğunu, sık sık ölümü hatırlayıp ona göre karar verdiklerini, ayrıca öldükleri zaman hemen başlarındaki kefenle defnedildiklerini…

· Bir futbolcunun topa her kafa vuruşunda, beyninden 1000(bin) hücrenin öldüğünü...

· Ortalama bir insanda 30.000-100.000 adet saç olduğunu, hergün yaklaşık 100 tanesinin döküldüğünü...

· İnsan vücudunun her 7 yılda -ölen hücrelerin yerine yenisi gelerek- tamamen yenilendiğini...

· Amerikan halkının %60'ının ülkelerini, dünya haritasında bulamadıklarını...

· 0(sıfır)'ı müslümanların bulduğunu...

· Dünyaya her yıl düşen yağış miktarının eşit olduğunu

· Beşiktaş kulübünün kuruluşundaki Kırmızı-Beyaz renklerinin, Başkan savaşındaki malubiyetten sonra Siyah-Beyaz olarak değiştirildiğini...

· Galatasaray kulübünden, yıllar önce bir grubun ayrılıp 'Güneşspor' u kurduğunu...

· Fenerbahçe Kulübünün ilk adının 'Siyah Çoraplılar' olduğunu...

· İbni Sina'nın göz ameliyatı yaptığını...


Son düzenleyen rosemoon; 2 Ekim 2006 13:17 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
rosemoon - avatarı
rosemoon
Ziyaretçi
5 Ekim 2006       Mesaj #63
rosemoon - avatarı
Ziyaretçi
Aç mısınız?: Yaşamınız boyunca 30.000 kilo kadar yemek yersiniz.Buda 6 filin ağırlığına eşittir.
Bunu yut: Yutulan yiyecek vücudunuzda 3,5metre yol alır yani bir otomobilin uzunluğu kadar.
Saç: Bilinen en uzun saç Hint'li bir rahibindi.1949'da saçının boyu 8metre olarak ölçüldü.Yani kolunuzdan 13 kat daha uzun.
Isı: Vücudun normal ısısı 37 derecedir.Eğer ısı 25 dereceye düşerse ölebilirsiniz.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
30 Ekim 2006       Mesaj #64
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
1) Gözlügünüzün vidasi çok çabuk çikiyorsa vidayi takmadan önce, vidanin girecegi delige renksiz oje damlatin. Vidayi öyle takin.

2) Satin aldiginiz ayakkabilar ayaginizi sikiyor ise onlari bir kaç dakika buhara tutun.

3) Makasinizi bilemek istiyorsaniz,­ zimpara kagidi kesin.

4) Halidaki sigara yaniklarindan,­­ yanik­ y­er­ler üzerinde zimpara kagidi ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.

5) Mobilyalarin yerlerini degistirdiginizde halilarin üzerinde iz birakir. Bu izleri yok etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin. Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini gezdirin. Izden eser kalmadigini göreceksiniz.

6) Fermuarli giyeceklerinizi çamasir makinesine koymadan önce kapali olup olmadigini kontrol edin. Açiksa zedelenebilirler.

7) Üst üste koydugunuz bardaklar yapisip çikmiyorsa bir legenin içerisine koyun Üstteki bardagin içerisine buz koyup legenin içerisine yavas yavas sicak su koyun. Bardaklarin kolayca çiktigini göreceksiniz.

8) Satin aldiginiz plastik ve cam esyalarin üzerine yapistirilan etiketlerden kurtulmak için etiketin üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin. Bir bez ile ovalayip yikayin. Üzerinde hiç bir leke ve çizilme olusmayacaktir.

9) Ütü yapmayi kolaylastirmak ve süreyi azaltmak için ütü masasinin kilifinin altina alüminyum folyo koyun. Sicagi geri yansitacagindan ütü yapmak daha kolay olacaktir.

10) Bez pabuçlarin temizlenmesi sorun oluyor ise pabuçlari bir yastik kilifinin içerisine koyun. Kilifin agzini kapayin ve çamasir makinasinda yikayin. Yeni gibi olacaklardir.

11) Buz kaliplarinizi su ile doldurmadan önce bölmelere portakal, limon ve dilediginiz meyve parçaciklari yerlestirirseniz dekoratif buzlar elde etmis olursunuz.

12) Eger ayaklariniz çok isinip sisiyorsa onlari saatlerce sicak suda bekletmeyin, aksine kolonya ile ovalayin. Bilekleriniz ve ayaklariniz sismeyecektir

13) Eger ayaklariniz çok hassas ise, sicak havalarda sikayetleriniz artiyorsa, her sabah bir kaç damla zeytinyagi ile ovalayin.

14) Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yikamada bir gece soguk suyun içerisinde bekletin, sonra yikayin, çekmeyeceklerdir.

15) Dirsek ve topuklarinizin sertlesmesini istemiyorsaniz, bir dilim limon ile ovun. Böylece yumusacik olacaklardir.

16) Yeni bir tava satin aldiginizda ilk önce içinde bir miktar sirke kaynatin. Bu islem ilerde kizartmalarinizin tavaya yapismasini önleyecektir.

17) Cevizle dost olun. Içindeki yag beyin hücreleri için çok yararlidir. Kan sekerini düsürdügü için seker hastalarina da uzmanlar tarafindan tavsiye edilir

18) Duvariniza çivi çakacaginiz zaman isaretlediginiz yerin üzerine çapraz bant yapistirin. Çiviyi öyle çakin. Böylece duvarin alçisini çatlatmamis olacaksiniz.

19) Kizartma yagini bir kaç kez kullanabilirsiniz. Kullanilir durumda olup olmadigini anlamak için kizgin yagin içerisine bir dilim ekmek atin. Ekmekte kara lekeler olusmuyorsa kullanabilirsiniz.

20) Cevizlerin kabuklarini kolayca açabilmek için onlari bir gece tuzlu suyun içerisinde bekletin. Böylece içleri de dagilmayacaktir.

21) Unlarinizin böceklenmemesi için, un kavanozunun içerisine bir adet defne yapragi koyun.

22) Firinda patates yapmadan önce , 10-15 dakika haslayin ve çatal ile delin. Daha kolay pisecektir.

23) Büyük miktarda patatesiniz var ise torbanin içerisine bir adet elma koyun. 8 hafta boyunca filizlenmesini ve büzüsmesini önler.

24) Kullanilmis limon kabuklarini rendeleyip seker ile karistirin. Kavanozun içerisinde buzdolabinda uzun bir süre saklayabilirsiniz. Böylece pasta yaparken elinizin altinda hazir bulunur.

25) Kabarik bir omlet yapmak istiyorsaniz, bir çorba kasigi suyun içerisine bir çay kasigi misir unu karistirin. Hazirladiginiz karisimi yumurtaya ilave edin. Böylece kabarik bir omlet yapmis olacaksiniz.

26) Sarimsaklarinizi her zaman elinizin altinda hazir bulundurmak istiyorsaniz kabuklarini soyduktan sonra bir kavanoza doldurup üzerine zeytinyagi koyarak muhafaza edebilirsiniz. Ayrica bu yag yemeklerinize, salatalariniza ayri bir lezzet katacaktir.

27) Peyniri kolay rendelemek için, 15 dakika buzlukta bekletin

28) Bisküvileriniz yumusamissa onlari birkaç dakika firinlayin.

29) Çekmeceleri içini bosaltmadan temizlemek istiyorsaniz, elektrik süpürgesinin ucuna ince bir çorap geçirin.

30) Firinda tavuk kizartacaginiz zaman üzerine koydugunuz baharatlardan içine de koyun. Böylece daha lezzetli olur.

31) Domates salçaniz çok eksi ise içerisine bir havuç rendeleyin. Havuç, salçanizi (sosunuzu) tatlandiracaktir.

32) Mantarlarin daha lezzetli olmasi için pisirmeden önce üzerlerine biraz tuz ve limon suyu koyun, 5 dakika bekletin. Daha sonra pisirin.

33) Firinda tavuk kizartacaginiz zaman bir limonu ikiye bölün, yarisini tavugun üzerine bastirarak iyice sürün. Diger yarisini ise tavugun içerisine yerlestirin. Tavugunuz nar gibi kizaracaktir.

34) 2 Çorba kasigi yogurdu, sulandirilmis 1 çorba kasigi salçayi ve birazda zeytinyagini derin bir kabin içerisinde karistirin. Firina koymadan önce tavugun her tarafina sürün. Çok daha lezzetli olacaktir.

35) Hazirladiginiz kekin ortasina malzeme koyacaginiz zaman biçak ile kesmenize gerek yok. Dikis ipligini kekin etrafina gerip dikkatlice çektiginiz zaman düzgün bir sekilde kesildigini göreceksiniz.

36) Hazirladiginiz kekin, firinda pisirirken çökmemesi için hamuru kalibi ile birlikte firina koymadan önce 20 dakika kadar dinlendirin.

37) Pisirdiginiz sebzelerin renklerini kaybetmemesi için bir kesme seker yada limon suyu koyun.

38) Hazirladiginiz omletin tavaya yapismamasi için, önce tavayi ocaga koyup iyice isitin sonra yagi döküp kizdirin. Daha sonra karisimi tavaya alin ve ocagin altini kisin.

39) Kesilmis ve açik havada kalmis sogan zararlidir. Kullanmadiginiz sogan parçalarini saklamayin.

40) Kuru soganlari kese kagidina sardiktan sonra buzdolabinin sebze bölümünde muhafaza ederseniz çürüyüp bozulmasini önlemis olursunuz.

41) Parfümü bitmis küçük parfüm siselerini atmaya kiyamiyorsaniz onlari çamasir dolabiniza koyun. Böylece çamasirlarinizin hos kokmasini saglarsiniz.

42) Kizarttiginiz tavugun tekrar isittiginizda lezzetini kaybetmesini istemiyorsaniz tavuk parçalarini bir süzgece koyun. Tencerenin içerisinde su kaynatin ve süzgeci üzerine oturtun. Buharda isitilan tavuk lezzetinde hiçbir sey kaybetmeyecektir.

43) Satin aldiginiz kiviler çok sert ve ham ise bir gece boyunca plastik bir torba içerisinde elma ve armut ile saklayin.

44) Evde pasta yaparken kullandiginiz meyve sekerlemelerinin dibe çökmesini istemiyorsaniz hazirladiginiz hamura bir miktar misir unu ilave edin. Meyveler piserken sulari yogunlasir ve dibe çökmezler.

45) Kek kalibinizin içine hamurunuzu dökmeden önce ortasina bir serit alüminyum folyo koyun. Böylece kekinizi pisirdikten sonra kolayca çikartabilirsiniz.

46) Sogan, sarimsak kesmeden önce parmaklariniza limon suyu sürerseniz , istemediginiz kokulardan kurtulmus olursunuz.

47) Kizartma kokularinin bütün eve yayilmamasi için yagin içerisine bir iki dal maydanoz atin.

48) Lambalarinizin üzerine kullanmadiginiz kokularinizdan veya biraz vanilya sürerseniz, lambalarinizi yaktiginizda mis gibi koku yayilacaktir.( Fazla sürmeyin. )
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
2 Kasım 2006       Mesaj #65
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
Bunları Biliyor muydunuz?



Zıt Kutuplar Çeker

Vücut kokusunun insanlardaki çekicilikle ve aşkla ne ilgisi var? Belki de çok. Bilimsel bir çalışma sonunda araştırmacılar Manfred Milinski ve Claus Wedekind, bağışıklık sistemindeki bir genin, kadınları erkek vücudu kokularına çekmede etkili olduğunu saptadı. Yazar Lauren Slater'ın makalesinde açıkladığı gibi, çalışma kapsamındaki kadınların, genleri kendilerininkinden çok farklı erkeklere karşı çekim duyduğu gözlendi.

Milinski ve Wedekind, deneyin kapsamını genişletti ve aynı genotipi paylaşan insanların benzer parfüm tercihleri olduğunu gördü. Ayrıca, bu tercihlerin, eşlerinde bulunmasını istedikleri kokularla değil, aslında kendileri için seçtikleri kokularla ilgili olduğu saptandı. Milinski ve Wedekind insanın kendi kusursuz kokusunu, yani romantik bakımdan dayanılmaz hale gelmesini sağlayabilecek kokuyu bir büyük mağaza tezgâhında veya bir derginin reklam ekinde bulma çabasının büyük olasılıkla yararsız olacağını belirtiyor. Onlara göre, çözüm bir uzman parfümcünün "ideal parfümü kişiye göre hazırlaması"nda yatıyor.

Parfümler her ne kadar insanları biraraya getiremezse de, bu uzmanların "insan uygarlığının pis kokulu şamatası" dediği şeyle başa çıkmak için doğal vücut kokularını güçlendirmede kullanılabilir.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
7 Aralık 2006       Mesaj #66
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
Bunları Biliyor muydunuz?



Çin'in karşı karşıya kaldığı ve büyük ölçüde kömür kullanılmasından kaynaklanan hava kirliliğine ilişkin sorunlar tüm Dünya'da hissedilebiliyor. İlkbaharla birlikte Gobi Çölü'nden kalkan toz fırtınaları bu devasa ülkede dolaşırken, havadaki parçacıkları ve diğer kirletici maddeleri topluyor. Komşu Kore'ye sızmanın yanı sıra okyanus üzerindeki hava akımıyla Japonya'ya ve Kuzey Amerika'nın iç bölümlerine kadar ulaşıyor. Ağır parçacıklar Büyük Okyanus'u aşmadan önce bulutlardan düşerken, ölçülebilir miktarda arsenik, bakır, kurşun, çinko, sülfürik asit ve cıva içeren daha küçük parçacıklar hava akımında bir haftayı aşkın bir süre yol alabiliyor.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
10 Mart 2007       Mesaj #67
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Bir dahaki sefer ellerinizi yıkarken suyun sıcaklığı tam istediğiniz gibi değilse eskiden İngiltere'de bu işlerin nasıl yapıldığını düşünün.

1500´lerde İngilterede işler şöyle yapılıyordu:

İnsanların çoğu Haziranda evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziranda hala çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak da bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. Ingilizcedeki banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın? (Don´t throw the baby out with the bath water) deyimi buradan gelmektedir.

Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizcedeki kedi-köpek yağıyor (It´s raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu. Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

Zemin topraktı. Sadece zenginlerin zemini topraktan başka bir şeyden yapılmıştı. Toprak kadar fakir (dirt poor) tabiri buradan çıkmıştır. Zenginlerin ahşaptan yapılmış zeminleri vardı. Bunlar kışın ıslandığı zaman kayganlaşıyordu. Bunu önlemek için yere saman (thresh) seriyorlardı. Kış boyunca saman sermeye devam ediliyordu. Bir zaman geliyordu ki kapı açılınca saman dışarıya taşıyordu. Buna mani olmak üzere kapının altına bir tahta parçası konuyordu ki bunun adı "thresh hold" (saman tutan; Türkçesi "eşik") idi.

Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin menşei budur. Bazen domuz eti buluyorlar o zaman çok seviniyorlardı. Eve ziyaretçi gelirse domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birisinin eve domuz eti getirmesi zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna yağ çiğnemek
(chew the fat) adı veriliyordu.

Parası olanlar kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor, böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler buna sık sık sebep olduğu için bunda sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü. Çoğu insanın kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çoğu zaman bu tabaklar bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar hiçbir zaman yıkanmadığı için içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında "tabak ağzı" (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.

Ekmek itibara göre bölüşülüyordu. İşçiler yanık olan alt kabuğu, aile orta kısmı, misafirler de üst kabuğu alırdı. Bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyordu. Bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor¸ aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna "uyanma" nöbeti deniyordu.

Ingiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Bunun için mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir "kemik evi"ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar. Bir kişi bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna mezarlık nöbeti "graveyard shift" denirdi.

Bazıları zil sayesinde kurtulur ("saved by the bell") bazıları da "ölü zilci" (dead ringer) olurdu.
damla1995 - avatarı
damla1995
Ziyaretçi
29 Mart 2007       Mesaj #68
damla1995 - avatarı
Ziyaretçi
Japonya'da geliştirilen bir aygıt sayesinde,çiçekler müzik aracılığıyla bize yanıt verebiliyorlar.Japonca ''çiçek sesi'' anlamına gelen ''ka-on'' adlı aygıt halka biçiminde bir mıknatıs ve bir bobin içeriyor.aygıt,çiçeğin içinde durduğı vazonun dibine yerleştiriliyor.daha sonra bir CD çalar,televizyon yada başka bir ses vericiye bağlanan aygıt sayesinde sesler,çiçeğin gövdesinden taçyapraklarına doğru ulaşarak dışarı yayımlanabiliyor.hoparlör yardımıyla sesler tüm odayı müzikle dolduruyor.Henüz çok erken olmasına karşın ka-on,Japonya'da düğün ya da resepsiyon masalarındaki çiçeklerde ve konserlerde bile kullanılmaya başladıSmiley32 Msn Rose
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
10 Nisan 2007       Mesaj #69
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
BİLMEMEK AYIP DEĞİL, ÖĞRENMEMEK AYIPTIR Msn Happy) " ,

1 Nisan şakasının kökeni nedir?
1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce
Avrupada yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX
Charles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine
devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak
nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz
hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar
sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin
parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı.
İnsanlar niçin içki kadehlerini tokuştururlar?
Bu konuda iki ayrı açıklama vardır. 1) İnsanların beş duyusunu tatmin
amacıyla şarap kadehini sofrada çın sesiye tokuşturmak. Şarabın rengi, görme; diliyle
tat alma; burunla koklama;eliyle dokurma,ve çın sesiyle işitme. Şarap bütün duyguları tatmin
eder anlamını taşır. 2)Antik çağlarda bir insanın düşmanını yemeğe davet edip,ona
zehirli içki sunması doğal sayılıyordu. Ev sahibi içkinin zehirsiz olduğunu kanıtlamak için
kendi içkisini havaya kaldırır ve misafirin içkisinden bir yudumun kendi kadehine dökülmesini isterdi.
Sonra aynı anda içkilerini içerlerdi. Misafir böyle durumda ev sahibine güvenini göstermek için
kadehini ev sahibinin yukarı kaldırdığı kadehe hafifçe vurur, çın sesiyle içkiyi denemeye gerek olmadığını gösterirdi.
Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler?
Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde
yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor.Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı.
Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, öteki
elleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken
çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç
sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar
fildişinden ve kemikten yapılırdı.
Dünyanın en çok söylenen şarkısı hangisidir?
Bu şarkı"Happy birthday to you" dur. Şarkının asıl kaynağı Amerika'lı iki kız kardeşe aittir.
Orijinal adı " Good Morning to All" yani " hepinize günaydın"dır. Daha
sonra güftesi değiştirilerek bütün dünyaya yayılmıştır. Fakat telif hakkı kardeşlere
aittir, onlardan sonra da Warner/chappel müzik şirketine geçmiştir. Müzik ticari amaçlı kullanıldığı
zaman şirkete ödeme yapma zorunluluğu vardır.
Yapıştırıcılar nasıl yapıştırıyor?
Yapıştırıcıların sağladığı yapışma olayı aslında kimyasal bir reaksiyondan başka bir şey değildir.
Günümüzde imalatçılar yapıştırıcıları sentetik malzemeler kullanarak yaparlar. Yapışma olayında benzer
veya ayrı malzemeden iki madde, bir de yapışkan gerekir. Burada en önemli görev yapıştırıcıdadır.
Yapıştırıcının moleküllerinin diğer iki madde molekülleri ile birleşme eğilimi gösterir bir yapıda olması gerekmektedir.
Mezara niçin çiçek konulur?
İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının
çiçekten tacçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar
mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme,
kötaü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan
kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın
yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenherinde siyah
giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır.


Satrançta şah niçin o kadar pasiftir?
Çünkü şah koruma altındadır. Zaten satrançta amaç şahı almaktır. O yüzden
bütün taşlar onu korumakla görevlidir. Vezir ise başkumandan gibi şaha yardım eder. İleri
geri, çapraz her yöne gidebilir. Batıda vezire Kraliçe adı verilmiştir. Bununla Kraliçe'nin
Kralın en büyük desteği olduğunu işaret etmektir. Satranç 6. yüzyılda Hindular tarafından
oynanmaya başlanmış, oradan dünyaya yayılmıştır.
İnsan korkunca niçin dişleri birbirine vurur?
Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır.İşte bu nedenle ilk
insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki
kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir.
Akıl ile zeka arasında fark nedir?
Akıl yalanla gerçeği, doğru ile yanlışı ayırabilme, bir konuda düşünce yürütebilme ve görüş bildirme yeteneğidir. İnsan olgunlaştıkça aklı gelişir. Zeka ise bir olayı önce anlama, ilişkileri kavrama, yargılama ve açıklayarak çözme yataneğidir. Genel olarak 12 yaşına kadar gelişir, 20 yaşına kadar sürer sonra sabit kalır. Zeka bir insanın her türlü olay karşısında aynı yeteneği gösterebileceği anlamına gelmez. Bir besteci müzik yapıtını aklıyla değil zekasıyla yaratır. Fakat en basit matematik problemini çözemeyebilir. Sonuç olarak zeka, ruhsal olaylara, algı ve hafıza yeteneğine, tutkulara, eğilimlere göre farlılıklar gösterir. Akıl somut olarak ölçülemez, zeka IQ denilen testle ölçülebilir.
Dolunay insan davranışlarınıetkiler mi?
İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Eskilerin Ay'ın dönemlerine bağladıkları boş bir inancın günümüze uzanan bir varsayımıdır. Bilim adamlarının yaptıkları bütün çalışmalar bu görüşün boş olduğunu kanıtlamıştır. Ay, dünyadaki okyanusların gel-git denilen suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzdaki suyun oranı , okyanuslardaki su miktarıyla kıyaslanamaz. Yani Ay'ın çekim gücü insanı etkileseydi yalnız dolunayda değil her gün olması gerekirdi. Dolunayda ayın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir. Çünkü gönderdiği ışık miktarı Güneş'in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır.
Niçin gözyaşı dökeriz?
Dünyadaki canlılardan sadece insan ruhsal nedenlearle ağlar. İnsanı farklı kılan bu durum şüphesiz yaşam tarihindeki evrimin bir sonucudur. Aslında gözlerimize sürekli gözyaşı koruma amaçlı olarak salgılanmaktadır. Fakat ağlama ruhsal bir boşalmadır. Bu konuyu ilk inceleyer Darwin'dir. Daha sonra yapılan deneyler sonucu görüldü ki soğan doğrarken akan gözyaşlarının kimyasal yapıları farklıdır. Ruhsal gözyaşları daha çok protein içermektedir. Fakat henüz bu farkın nedeni açıklanamamıştır.
Üç yaşından daha önce olanları için hatırlamıyoruz?
Bilim adamları geçmiş deneyimlerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anıveya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller.Öykü ve anılarını anlatamıyorlar. Yer ve karakter kavramlarını anlamıyorlar. Üç yaşından küçükler düzgün konuşabildikleri,anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde tüm olanları bir bütün olarak şekillendiremiyor, öyküye dönüştüremiyorlar.Hafızamız ne yaptığını ne yapıldığını 3-4 yaşlarında kaydetmeye başlıyor.
Yumurtanın niçin bir tarafı yuvarlak, diğer tarafı sivridir?
Eğerköşeli olsalardı kenarları dayanıklılık bakımından çok zayıf olurdu. En dayanıklı geometrik şekil küredir ama bu şekildeki yumurta yuvarlanacak olursa nerede duracağı belli olmaz. Yumurta yuvarlanınca düz gitmez. İnce tarafı üstünde dairesel bir yol çizer. Başladığı yere yakın bir noktada durur. Yani düz bir yerde kaybolması olanaksızdır. Yumurta, tavuğun yumurta kanalında küre şeklindedir. İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kasların büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik biçimini sağlarlar. Yumurtanın şeklinin nedeni de budur. Sürüngenlerde bu düzenek olmadığından yumurtaları küresel biçimdedir.
Develerin hörgüçlerinde ne var?
Genelde hörgüçlerinde su olduğu ve uzun yolculuklarında bu suyu kullandıkları söylenir ama doğru değildir. Develerin hörgüçlerinde 30-35 kg kadar yağ bulunur. Yiyecek bulamadıkları zaman bu enerjiyle hareketlerini sağlarlar ayrıca yağ çöl sıcağına karşı koruma görevi de yapar. Develer suya az gereksinim duyarlar. Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür. Soluk alırken havadaki nemin üçte ikisini kazanabilirler. Su kaybını da dokularından kaybederler, kandaki su etkilenmez.


Çinlilerin gözleri niçin çekiktir?
Yalnız çinlilerin değil, Orta ve Güneydoğu Asya'da yaşayanların, japonların hatta Eskimoların da gözleri çekiktir. Aslında göz yapısı bütün dünyada aynıdır. Farkı yaratan göz kapaklarıdır. Çekik gözlü diye nitelendirilen ırklarda gözün üzerindeki göz kapağının ikinci kıvrımı, gözün üstüne daha çok inmiştir. Bazı teorilere göre bu kıvrım insanların gözlerini yoğun kar tabakasının, göz kamaştıran ışığından korumak için bir çeşit kar gözlüğü gibi gelişmiştir. Çinde ve öteki bölgelerde her ne kadar yoğun kar yağmıyorsa da onların atalarının buzul çağında kuzeyde yaşadıkları daha sonra güneye indikleri kanıtlanmıştır. Yalnız gözleri değil, burunları da rüzgara karşı korunmak için küçülmüş, burun delikleri soğuğu engellemek için daralmıştır. Ciltleri de koruma amaçlı olarak yağlıdır. Göz kapakları da yağlıdır. Gözü ve iç tabakalarını kara ve buza karşı korur. Yani çekik gözlü değil, düşük göz kapaklı, demek daha doğrudur.
Ateş böceği nasıl ışık saçıyor?
Aslında bu böceğin verdiği ışığın ateşle de sıcaklıkla da bir ilgisi yoktur. Bilimsel adı "Soğuk Işık"tır. Bu ışık olayı, moleküler seviyede kimyasal bir işlemdir. Bazı moleküllerin ayrışarak daha yüksek enerjili hale geçebildikleri ve bu fazla enerjiyi ışığa dönüştürebildikleridir. Ateş böceğinin karın bölgesindeki ışık organında bulunan guddelerden ışık elde etmede rol alan iki ana kimyasal madde üretilmektedir. Fakat onlar da tam olarak ışık vermeye yetmediği için böceğinışık bölgesine yakın solunum organının ışık verme anında burayı oksijenle beslemesi gerekmektedir
Kumaşlar yıkandıktan sonra niçin çeker?
Aslında kumaş ıslanınca lifler şiştiğinden kumaşın az biraz uzaması gerekmektedir. Ama bükümlerin açılarındaki deformasyonun yarattığı çekme kuvveti daha fazla olduğundan sonuçta kumaş boydan kısalır. Kumaş yıkandıktan sonra kurutulduğunda şişmiş lifler eski durumlarına gelirler. Ama kumaş ilk ölçülerine dönemez. Su, yüksek ısı, çalkalama, sabun hepsi kumaşın çekmesini kolaylaştırır. Kumaş birkaç kez yıkandıktan sonra ölçüleri belli bir dengeye ulaşır ve ondan sonra yıkandığında çekmez.
İnsanlar saatlerini niçin sol kollarına takarlar?
Özel bir durum veya farklı olma düşüncesi yoksa insanların çoğu saatlerini sol kola takar. Çünkü çoğunluk sağ elini kullanmaktadır ve bu kolun daha hareketli olması nedeniyle saatin bir yerlere çarpıp zarar görme olasılığı yüksektir. Zaten saatin kurma düğmesi 3 rakamının yanındadır. İnsanlar saati kurmak istedikleri zaman onu bilekten çıkarmadan sağ elle uzattıkları sol kollarındaki saati kurabilirler.
Bir hafta niçin 7 gündür?
Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanıyorlardı. İlk çağlarda bilinen
beş gezegen ile güneş ve ayın sayısı nın 7 oluşu bu sayıyı gizemli ve uğurlu kılıyordu. Daha sonra dinlerde göğün 7 kat oluşu ve doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu sayının önemini daha çok belirtti. Daha sonra Fransa takvim yapısını değiştirerek hafta sayısını 10 yaptı ama kabul görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasına geçti, o da tutulmadı. Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldı.
Niçin otellerin kapıları döner kapıdır?
Döner kapıların tek amacı enerji tasarrufudur. Büyük binaların içerleri devamlı olarak ısıtılır. Açılan normal kapıdan içeri soğuk hava rahatlıkla girer. Eğer normal kapı kullanılırsa hava değişimi nedeniyle klimalar veya motorlar yeniden çalışacaktır. Özellikle çok kişinin girip çıktığı otel veya benzeri binalarda enerji tasarrufu için döner kapı kullanılır. Döner kanatlar sıcak havanın dışarı çıkmasına, soğuk havanın da içeri girmesini engeller.
İmdat çağrısı S.O.S 'in anlamı nedir?
Çok kişi "Save our Ship" gemimizi kurtar; "Save our Soul" ruhumuzu kurtar; "Stop Other Signals" diğer sinyalleri sözcüklerinin kısaltılmışı sanır. Oysa hiçbiri değildir. Tamamen telgraf zamanından kalma mors alfabesiyle ilgilidir. İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908 de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S seçildi.
Doktorlar niçin dizimize çekiçle vurur?
Bir sandalyeye rahatça oturup bacak bacak üstüne atarken doktor dizkapağının hemen altına, kası kemiğe bağlayan tedoma minik lastik bir çekiçle vurduğu zaman bacak ileri fırlar. Bu reflekste baldır kaslarındaki duyu sinirleri kasın genişlemesine tepki verir ve yeni sinir sinyalleri oluşturarak kaslara hafif bir basınç uygulandığını ve gerildiklerini omuriliğine iletirler. Omirilik ise bu basınca dayanabilmesi için kasların kasılması gerektiğini bildirir, bacak tekrar geri hareket eder. Refleks, beyin denetiminden geçmeksizin, yani beyin devrede olmadan doğrudan omuriliğin komutlarıyla gerçekleşmektedir. Diz kapağı refleksi omuriliğin işleyişi konusunda bilgi veren önemli bir tanı yöntemidir.
Tükenmez kalemin dolmakalemden farkı nedir?
Kalemin tarihi yazınınkinden de eskidir. İlk insanlar sivriltilmiş çakmak taşlarıyla duvar resimleri yapmıştır. Mürekkepli metal kalemler Romalılar tarafından biliniyordu. Tükenmez kalem adı ile bilinen bilye uçlu kalemin ilk modeli 1880 yılında yapılmıştır fakat rağbet görmemiştir. Uçakların gelişmesiyle gündeme tekrar gelir. Uçaklar 2-3bin metreye çıkınca hava basıncı oldukça azalır. Dolmakalem mürekkebi basınç nedeniyle dışarı akarak kağıdı ya da giysiyi lekeler. 2.Dünya Savaşı'nda askeri uçaklarda kullanılan tükenmez kalem sonradan yaygınlaşmıştır. Tükenmez kalemlerde mürekkep kağıda pirinç uçtaki yuvaya yerleştirilmiş minik bir bilye aracılığıyla aktarılır. Fakat dolmakalemin özelliği seçkin ve yazıyı kaliteli kılmasıdır.
Radyonun sesi açılınca pil daha çabuk mu biter?
Pille çalışan portatif radyolarda sesin yüksekliği pilin ömrünü etkiler. Radyo açık, sesi kapalı durumu ile sesin sonuna kadar açık durumu arasındaki fark pillerin ömürlerinin kısalmasına neden olur. Ses sonuna kadar açıldığında pillerden çekilen akım yüzde 30 artmaktadır. Bu durum, küçüğünden büyüğüne, pille çalışan ve ses yükselticisi olan bütün radyo, teyp, volkmen vb. için aynıdır.
Horozlar niçin sabahları erkenden öterler?
Sabah güneş doğarken ötmek yalnız horozlara özgü değildir. Kulağa en çok
horozun sesinin gelmesi, onun sesinin diğerlerinden daha güçlü olmasıdır. Kuşların büyük çoğunluğu
da aynı saatlerde ağaçlarda koro halinde öterler. Gün boyu hem horozlar hem kuşlar bu ötüşü sürdürürler
ama seslerinin en güçlü çıktığı zaman sabah saatleridir. Horoz ve kuşların sabah gün
doğarken ötmeleri biyolojik saatleriyle ayarlanmıştır
Evlerimizdeki sinekler kışın nereye gidiyor?
Sineklerin her türü kışın ortadan kaybolur. Havaların ısınmasıyla birlikte ansızın ortaya çıkarlar. Sinekler ısıya
karşı çok hassastır. Güneş bulutun arkasına girdiği zaman oluşan ısı düşmesinden etkilenirler. Kış günlerinde yaşama şansları yoktur. Ölmeden önce yumurtalarını toprağa veya kuytuya gömerler. Lavra ve yumurtalar soğuktan etkilenmez. Yaz sıcakları başlayınca yumurtalar çatlar ve yine sinekli günler başlar.
Termos nasıl sıcağı sıcak, soğuğu soğuk tutuyor?
Tek nedeni vardır, vakum.Yani boşluk.Bir termosta içiçe geçmiş iki kap vardır.Dıştaki metal bir kap olup içteki
genellikle bir cam şişedir.İkisinin arasındaki hava ise boşaltılmıştır.Tam olmasa da üreticiler tarafından elde edilebilen tama yakın bir boşluk vardır.Vakumlu bir ortamda hava molekülleri de ılmadığından ısı iletilemez.Cismin ısısı başlangıçta ne ise o halde kalır.İçerden dışarıya, dışardan içeriye ısı geçişi olmaz.Böylece termosa konan sıvı sıcaksa sıcak, soğuksa soğuk kalır.

Kuşlar nasıl konuşabiliyor?
Her insan ağzıyla konuşur ama konuşabilmeyi sağlayan asıl organ beyindir. Beyinde oluşan düşünceler dilimize ve dudaklarımıza aktarılır. Hayvanlar bu nedenle konuşamaz. Papağan ve benzeri kuşların yaptıkları konuşma değil, mükemmel bir ses tınısı ezberi ve tekrardır. Sesleri ezberler ve taklit ederler. Kuşların ses organları memeli hayvanlardan farklı olarak gırtlakta değil göğüs kafeslerinn dibinde, karın boşluğunun derinliklerindedir. Kuşların doğasında ses taklit yeteneği vardır. Doğayla içiçe yaşarken diğer kuşların seslerini taklit ederek bir çeşit iletişim sağlarlar.
Son düzenleyen NihLe; 10 Nisan 2007 11:45
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
1 Haziran 2007       Mesaj #70
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Biliyor musunuz?
* Kendi dirseğini yalamanın imkansız olduğunu? yorulmayın sondan 5. satırı
okuyun ltfn : ))
* Ördeğin vakvaklamasının yankı yapmadığını ve bunu kimsenin
açıklayamadığını?
* İdrarın zifiri karanlıkta parladığını?
* Eğer çok şiddetli hapşırırsan, kaburgalarından birini kırabileceğini?
* Hapşırmayı engellemeye çalışırsan,başındaki veya boynundaki damarlardan
birinin yırtılabileceğini ve ölebileceğini?
* Hapşırdığın sırada gözlerini açık tutmaya çalışırsan, yerlerinden
fırlayabileceklerini?
* Domuzların vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı
kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını?
* Dünya nüfusunun %50 sinin hiç telefonla konuşmadığını?
* Farelerin ve atların kusamadıklarını?
* 1 saat sureyle kulaklıkla birşey dinlemenin kulaktaki bakteri sayısını
%700 arttırdığını?
* Çakmağın kibritten önce bulunduğunu?
* Parmak izleri gibi dil izlerinin de her insan için benzersiz olduğunu?
* Bu yazıyı okuyan insanların %75 inden fazlasının, dirseklerini yalamaya
çalışacaklarını (gerçekten olmuyor di mi )
* Bir köpekbalığı 100 milyon damla deniz suyu içindeki bir damla kanı
hissedebilir.
* Zürafa kulağını 53 santim uzunluğundaki dili ile temizler.
* Einstein 9 yaşına kadar düzgün konuşamamıştır. Ailesi onun özürlü olduğunu
düşünmüştür.
* Kağıt para sanıldığı gibi kağıttan değil pamuktan yapılır

Benzer Konular

30 Haziran 2011 / ultraslan_merve Soru-Cevap
10 Temmuz 2012 / SeRCaX.TR Genel Mesajlar