Arama

Büyük Türk Devletleri - Altınordu (Altın Orda) Devleti

Güncelleme: 5 Aralık 2016 Gösterim: 16.511 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Altınordu (Altın Ordu) İmparatorluğu (Devleti, Hanlığı)

Ad:  Altınordu (Altın Orda) Devleti1.jpg
Gösterim: 3444
Boyut:  59.5 KB

Altın Orda Devleti, 1242-1501 arasında varlık gösteren, Moğol İmparatorluğumun Kuzeybatı Asya ve Doğu Avrupa’daki, daha çok Kıpçaklara dayalı kolu olan devlet.
Sponsorlu Bağlantılar

Bu ismin kökeninde, etrafındaki hükümdarlık ve koruma örgütüyle birlikte büyük hanların “altın çadır”ları için kullanılan altın orda deyimi yatar.
Cengiz Han împaratorluğu’nun sınırları belirsiz batı parçası, en büyük oğlu Cuci’ye verilen topraklardı. Cuci 1227’de babasından önce öldü. Onun oğlu Batu Han 1236’da başlatılan büyük batı seferinin komutanıydı; Hazar Denizi ile Karadeniz’in kuzeyinde kalan geniş bozkırları aldı. Bulgarları, Kıpçakları ve Macarları Moğol egemenliğine soktu; 1240’ta Kiev kentini yakıp yağmaladı. 1241’de Ögedey Kağan ölünce, Macaristan ve Balkanlar’a kadar inmiş olan Batu Han, bir olasılıkla o çağın ormanlarla kaplı Avrupa’sında Moğol tümenlerinin atları ve yedek sürüleri için yeterli otlak bulamamanın da etkisiyle, ileri harekâtı durdurdu. Batu Han’ın ele geçirdiği ülkeler “Cuci Ulusu” adını aldı. Ama, bu ulus kısa bir süre sonra ikiye bölünerek, doğuda kalan bölgeler Cuci’nin öteki oğlu Orda’ya verildi ve Gök-Orda adını aldı. Batıdaki bölgeler ise Ak-Orda, daha sonra da Altın- Orda adıyla Batu Han’da kaldı. (.Ayrıca bak. orda.) Batu Han töre gereği Moğol İmparatorluğu’na bağlı kalmakla birlikte, merkezi Aşağı Volga’da olmak üzere bağımsız bir bozkır göçebe devleti kurdu, Harezm ve Kafkas ülkelerini ele geçirdi. Rus knezliklerini, Lehistan ve Litvanya’yı vergiye bağladı.

Batu Han’dan sonra Müslümanlığı benimseyen kardeşi Berke Han (hd 1256-66), böylece Altın Orda’yı esas Moğol İmparatorluğumdan daha özerk kıldığı gibi, halifeliğe karşı açılan seferlere katılmak konusunda da isteksiz davrandı. Azerbaycan’ı ele geçirdi. Azerbaycan üzerinde hak iddia etmesi nedeniyle İlhanlı hükümdarı Hülâgu’yla arası açıldı; onunla yaptığı savaşı kazandı ve İlhanlIlara karşı Mısır Memlûkleriyle anlaştı. Altın Orda ile İlhanlılar arasındaki bu çekişme bir yüzyıl kadar sürdü. Avrupa’nın Hıristiyan devletlerine yakınlık gösteren İlhanlIlara karşı, Altın Orda ile Memlûkler arasında bir Müslüman kuzey-güney ekseninin kurulması, Rusya üzerindeki Avrupa etkisini zayıflatıcı ve Asya etkilerini artırıcı bir rol oynadı. Rusya’nın gelecekteki ağırlık merkezinin, Kiev ’den, Avrupa’ya daha uzak ve kapalı Moskova’ya kaymasının zemini oluştu. Berke Han zamanında, vergilerin belirlenmesi için ilk nüfus sayımı yapıldı. Rus knezlikleri vergiye bağlandı. Berke Han’dan sonra, etkin bir komutan olan Nogay’ın devlet içindeki gücü arttı, hanların belirlenmesinde etkili oldu; Tula-Buka Han’ı öldürttü. Ancak Nogay’m kurduğu baskı, beylerin Tokta Han’a (hd 1291-1313) katılmasına yol açtı ve Tokta Han Nogay’ı öldürttü.

Özbek Han döneminde (1313-41) Altın Orda en güçlü çağını yaşadı. Trakya’ya, Litvanya’ya akınlar yapıldı. Gök-Orda hanedanı sona erdirildi. İlhanlIlara karşı sefer açıldı. Ancak bu sıralarda, sonraları Altın Orda’ya rakip olacak Moskova Büyük Knezliği de güçlenmeye başlamıştı. Özbek Han 1320’de Müslümanlığı kabul etti ve ülkesine yaydı. Canı-Bek Han döneminde (1341-57) Altın Orda gücünü sürdürdü. Canı-Bek Han’ın Azerbaycan’ı almasıyla yüzyıllık Altın Orda-İlhanlı çatışması Altın Orda lehine çözülmüş oldu. Altın Orda Devleti’nin sınırları, bu en güçlü döneminde Urallar’dan Karpat Dağlarına kadar Avrupa Rusyası’nın büyük bölümünü kapsıyor, doğuda Sibirya’nın içlerine uzanıyor, güneyde Karadeniz ve İran’a ulaşıyordu.

1346-47’de gelen büyük veba salgını ve Canı-Bek Han’ın öldürülmesiyle (1357) birlikte, Altın Orda Devleti zayıflamaya ve dağılmaya başladı. Beyler arasında yapılan savaşlar Podolya’nın Altın Orda egemenliğinden kurtulması, Moskova ve Litvanya’nın güçlenmesi, Kıpçak ülkesinin batı bölgesinde Tatar beyliklerinin ortaya çıkması sonucunu doğurdu. 1380’de Mamay komutasındaki Altın Orda kuvvetleri, Kulikovo çarpışmasında Rus prensleri karşısında yenildi. Timur’dan destek gören Toktamış Han (hd 1380-96) devleti yeniden toparlamayı başardı. Kulikovo’ya misilleme olarak Moskova’yı yakıp yıktı (1382), ancak Timur’la arası açıldı. Timur 1391 ve 1395’te Altın Orda topraklarına yaptığı seferlerde, bu devletin gücünü iyice kırdı; başkent Saray Berke’yi yıktı, bölgenin en usta zanaatçılarını Orta Asya’ya sürerek Altın Orda’yı, gelişen Moskova Knezliği karşısında büsbütün zayıf düşürdü. Bundan sonra hanlar ve mirzalar arasındaki savaşlar ülkenin giderek parçalanmasına, başta Kazan ve Kırım hanlıkları olmak üzere çok sayıda beyliğin kurulmasına yol açtı. Ama Küçük Muhammed Han (hd 1427-40) ve Seyyid Ahmed Han (hd 1445-81) dağılmayı bir ölçüde durdurabildiler; Rus knezlikleri ve Kırım Hanlığı’yla başarılı savaşlar yaptılar.

1475’te Kırım Hanlığı Osmanlı Devleti’ne bağlandı. 1481’de Seyyid Ahmed Han’ın öldürülmesinden sonra, karışıklıklar yeniden başladı. Rusya Altın Orda Devleti’nin elinden çıktı, Astrahan, Kazan, Kırım, Nogay ve Sibirya olmak üzere beş ayrı hanlığa bölündü. 1502’de eski Altın Orda merkezinin ayakta kalan son kalıntısı da gene bu devletin devamı olan Kırım Hanlığı tarafından yıkıldı. Altın Orda 13. ve 14. yüzyıllarda hemen hemen bütün Doğu Avrupa’ya egemen olmuştu. Altın Orda ulusu giderek Türkleşti ve İslamlaştı. Ancak devlet yıkılana değin küçük bir azınlık olan Moğol soylu sınıfı ve gelenekleri varlığını sürdürdü. Yönetim ve ordu örgütü değişmedi. Soyluların ülke sorunlarını tartışıp bir karara bağladığı kurultay en yetkili organdı.

Türk kökenli kabileler daha çok steplerde hayvancılıkla uğraşırdı; soyluların otlak ve yaylakları vardı. Aileler bağlı oldukları beyin gösterdiği otlakta çalışmak ve beye belli bir vergi ödemekle yükümlüydüler; geri kalan ürünü pazarda satabilirlerdi. Göçebeleri yerleşik düzene geçirmek isteyen beyler bütün ülkede, ama özellikle Aşağı Volga’da 20-30 kadar kent kurdurdular. Bunların en büyüğü 100 bin nüfuslu Saray-Berke kentiydi. Kentlerde zanaat gelişmişti. Altın Orda Devleti’nde uyruk durumda bulunan Ruslar, MoldavyalIlar, Yunanlılar, Gürcüler ve Ermeniler dinsel özgürlüğe sahip olmakla birlikte, devlete sürekli vergi vermekle yükümlüydüler. Bu hoşgörüye karşın, Hıristiyan-Müslüman ayrımı, Türk ve Moğolları Slavlardan ayrı tutuyor, kaynaşmayı engelliyordu. Bir süre sonra, başta Moskova olmak üzere, Rus prensleri yarlıg denen beratlarla vergi toplama yetkisini elde ettiler. Bu, giderek bağımsızlaşmaları, buna karşılık Altın Orda’nın zayıflaması açısından önemli bir dönüm noktası oldu.

Altın Orda Akdeniz’deki halklarla, özellikle de müttefikleri olan Mısır Memlûkleri ve Cenevizlerle yoğun ticaret ilişkisi içindeydi. Köle ticareti de önemliydi. Mısır ve Suriye tüccar ve zanaatkârlarının gelip yerleştiği kentler, İslam uygarlığı ile Orta Asya kültürlerinin ilginç bir karışımını yansıtıyordu.

Altın Orda devlet örgütü, özellikle ordu, vergi ve para sistemleri, kurulmakta olan Rusya’ya esin kaynağı oluşturdu. Altın Orda Devleti’nin yıkılmasından sonra birçok Altın Orda devlet görevlisi Rus uyruğuna geçti.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2016 20:03
YellowCanary - avatarı
YellowCanary
Ziyaretçi
28 Eylül 2007       Mesaj #2
YellowCanary - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Altınordu (Altın Orda) Devleti2.jpg
Gösterim: 3233
Boyut:  38.2 KB

ALTIN ORDU ya da ALTIN ORDA,


Kıpçak hanlığı da denir, Doğu Avrupa'da aşağı idil (Volga) merkez olmak üzere kurulan Türk-Moğol devleti (1227 -1502).
Sponsorlu Bağlantılar

Cengiz Han, İrtîş ırmağı ile Balkaş gölünün batısında kalan toprakları (Cuci ulus), kendisinden kısa bir bir süre önce, 1227'de ölen oğlu Cuci'nin oğullarına bıraktı. Cuci'nin oğullarından Orda, batı Sibirya’da Akordu’yu (Akorda); öbür oğlu Batu, Cuci ülkesinin batı yarısı sayılan Harizm ile Kıpçak bozkırı’nda (Deşti Kıpçak), daha sonra Altınordu (Altınorda) adını alacak olan Gökordu'yu (Gökorda) kurdu. Gökordu biçimsel olarak Karakurum'daki Moğol imparatorluğu na bağlı olmakla birlikte Sayın han (iyi kalpli han) unvanıyla Batu tarafından yönetiliyordu. Ögedey döneminde (1227-1241) batıya yapılan seferin komutanlığına atanan Batu, Rusya'yı Novgorod’a kadar tahrip etti, Kiev’i aldı.

Balkanlar’a kadar ilerledi. Kurduğu Saray kentini (Saray Batu, Astrahan yakınında) Kıpçak bozkırı, orta ve aşağı idil, Aral gölü çevresi, Harizm, Rus knezlikleri, Azerbaycan'a kadar Kafkaslar, Lehistan ve Litvanya’nın batı bölgelerini kapsayan ülkesinin başkenti yaptı. Batu’nun kardeşi Berke (1257-1267) yeni bir saray kenti (Saray Berke, Volgograd yakınında) kurdu. Güney Kafkasya ve Azerbaycan için İlhanlIlar ile savaştı. Hulagu'yu yendi, hanlılar’a karşı Memluklar ile anlaştı, ilhşnlı hükümdarı Abaka Han’a karşı düzenlediği sefer sırasında yolda öldü. Mengü Temur (1267-1280) Memluk sultanı ile ilişkileri sürdürdü. Bu dönemde Berke'nin yeğeni emir Nogay'ın nüfuzu arttı. Töde Mengü (1280-1287) ve Tala Buğa (1287- 1290) Nogay'ın baskısı altında hüküm sürdüler Sonunda tahta çıkardığı Tokta (1290-1313),Nogay ile mücadeleye girişti ve onu öldürdü.

Özbek Han (1313-1341), Berke döneminde yayılmaya başlayan m'üslümanlığı resmi din durumuna getirdi. Altınordu’nun başkentini, Saray Berke'ye taşıdı. Canıbek'ın (1341-1357) öldürülmesine neden olan iç ayaklanmalar Altınordu'yu zayıflatmaya başladı; 1360- 1380 arasında on dört han değişti; Litvanya ayaklandı, Podolya Altınordu dan koptu. Kıpçak bozkırı’nın batı kesiminde yer yer tatar beylikleri ortaya çıktı. Ayaklanan Mamay Mirza,idil ve Ozi (Dniepr) arasını egemenliği altına aldı. Özbek Han'ın oğullarından birini han ilan etti. Moskova knezi Dimitriy Donskoy, Mamay Mirza’yı Kulikovo meydan savaşı’nda yendi (1380). Bu karışıklıklardan yararlanan Akordu hanı Toktamış, Altınordu hanlığını ele geçirmeyi başardı.

Böylece Akordu ve Altınordu'yu bir han yönetiminde birleştirdi. Toktamış, Altınordu’yu bir kez daha önemli bir güç durumuna getirdi. Moskova'yı yağmaladı; her biri bağımsızlık peşinde koşan emirlere yetkesini kabul ettirdi. Ancak, Timur ile mücadeleye girişmesi, Altınordu’yu kolay kolay kendisini toplayamayacak biçimde sarstı. Timur, Toktamış’ı Saray’dan kaçmak zorunda bıraktı; Saray dahil birçok kenti yakıp yıktı. Timur'un Altınordu tahtına çıkardığı Timur Kutluk’un (1395-1400) koruyucusu Ediğe Mirza, iktidarın gerçek sahibi durumuna geldi. Tahtını yeniden ele geçirmeye çalışan Toktamış'a yardım eden Litvanya kralını yendi (1399), Ruslar’ı yenerek boyun eğmeye zorladı. Edige'nin, Toktamış'ın oğullarından Kerim Berdı ile yaptığı savaş sırasında ölmesinden (1419) sonra Altınordu'nun dağılma süreci hızlandı. Uluğ Muhammet (1419- 1420, 1427-1433) Akordu kolundan Barak tarafından tahtından uzaklaştırıldı. Daha sonra tahtını yeniden ele geçirdiyse de Ediğe Mirza’nın oğullarının baskısı karşısında Kırım’a çekilmek zorunda kaldı. Burada da tutunamayarak Orta idil bölgesinde Kazan Hanlığını kurdu (1437).

Kırım'da Hacı Giray, Altınordu’dan ayrıldı (1442’den önce). Ayrıca, Saray üzerinde iddiası olan Toktamış'ın torunu Seyit Ah met, 1433'ten beri Ukrayna'da bağımsız hareket etmekteydi. Ahmet Han (1465- 1481), Altınordu'daki karışıklıklardan yararlanarak bağımsızlığını ilan eden İvan İll e karşı Lehistan-Litvanya ile anlaştı. 1480'de Moskova üzerine bir sefer düzenlediyse de sonuç alamadı. Bu arada başkenti Saray, Moskova'nın müttefiki Kırım hanı tarafından yağmalandı. Ahmet Han'ın öldürülmesinden sonra oğulları arasında taht kavgası başladı. Sonunda Kırım hanı Mengli Giray, Ahmet Han'ın oğullarından Şeyh Ahmet’i bozguna uğratarak Altınordu devletine son verdi (1502). Altınordu devletinin dağılmasından sonra Kırım, Kazan, Astırhan (Astrahan), Sibır ve Nogay hanlıkları ortaya çıktı.

Başlangıçta bir moğol devleti olarak ortaya çıkan Altınordu, üzerinde kurulduğu bölgede yaşayan Kıpçak-Kuman Türkleri'nin etkisiyle türkleşti. Moğol dili Altınordu'da, Moğollar'ın egemenliğindeki başka yerlere göre daha çabuk kayboldu. Altınordu hanları bir süre, sonra “Kıpçak hanları" diye anılmaya başlandı. Özbek Han'dan başlayarak bütün Altınordu hanları müslümandılar. Altınordu devleti, Anadolu ve Memluklar ile önemli ticari ilişkiler kurdu. Kürk, den, balmumu, kereste ve tutsaklar Altınordu'nun başlıca dışsatım mallarıydı. Bunların taşınmasında İdil’ den ve Kırım'daki Kefe (Feodosia), Sudak (Suğdak), Kerç limanlarından yararlanılıyordu. Ruslar iki yüz elli yıl kadar Altın ordu egemenliğinde yaşadılar ve bu durum Rusya tarihinde derin izler bıraktı. Altın ordu'nun bağlısı durumundaki knezler, unvanlarını Altınordu hanlarından alıyorlardı ve ağır haraçlar ödemek zorundaydılar Bununla birlikte, Altınordu’nun Ortodoks kilisesine tanıdığı dokunulmazlık sayesinde Ruslar direniş ve kurtuluş eylemlerini örgütleyebildiler.
Kaynak: Büyük Larousse


Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2016 20:04
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Mayıs 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Altın Ordu ya da Altın Orda Devleti
Hazar Gölü ile Karadeniz'in kuzeyinde kurulmuş bir Türk-Moğol devleti (1241-1502).

Cengiz'in torunu Batu Han, İtil Bulgarları'nı ve Kıpçaklar'ı yönetimi altına alarak bu devleti kurmuştur. Sınırlarını, doğuda Aral Gölü dolaylarından, batıda Macaristan içlerine ve Balkanlar'ın kuzeyine kadar genişletmiştir. Bu devletin en güçlü olduğu bölge, aşağı İtil (Volga) boylarıdır. Başkent, burada kurulan Saray şehriydi. 1275'te hükümdar olan Berke Han, İslâm dinini kabul etti. İran'da kurulan İlhanlı Devleti ile şiddetli savaşlar yaptı.

Özbek Han zamanında (1313-1341) bütün halk Müslüman oldu. Altınordu Devleti, Ruslardan uzun yıllar vergi aldı. Rusların güneye doğru inmelerine engel oldu. 1360-1380 yılları arasında iç karışıklıklar çıktı. Yirmi yılda on dört han değişti. Bu yüzden devlet zayıf düştü ve parçalandı. Toktamış Han, Timur'un yardımıyla Altınordu Devleti'ni yeniden güçlü bir duruma getirdi. Fakat, bir süre sonra Timur'la arası açıldı. Timur'un Toktamış'a karşı yaptığı seferler sonucunda bu devlet parçalandı. Yerinde Sibirya Hanlığı, Hacı Tarhan Hanlığı, Kazan Hanlığı ve Kırım Hanlığı kuruldu. Altınordu Devleti'nin parçalanması, en çok Ruslar'ın işine yaradı. Kırım Hanlığı, 1475 yılından 1783 yılına kadar Osmanlı Devleti'ne bağlı kalmıştır.

MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi


Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2016 20:08
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Eylül 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  Altınordu (Altın Orda) Devleti3.jpg
Gösterim: 1779
Boyut:  54.1 KB
ALTINORDU DEVLETİ

13. yüzyıl ortaların dan 16. yüzyıla kadar Doğu Avrupa ile Volga boylarında egemenliğini sürdüren bir Moğol-Türk devletidir. Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları ara­sında bölmüş ve Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti. Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han'ın batı seferleriyle genişleyen bu toprak­lar sonradan Batu Han ile ağabeyi Ordu arasında bölüşüldü.

Balkaş ve Aral gölleri arasındaki alan ile Seyhun Irmağı'nın güne­yindeki yerler Ordu'nun, Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'nun yönetimine verildi. Ordu'nun yönetimindeki doğu bölgesine Akordu, Batu'nun yönetimindeki batı bölge­sine de önce Gökordu, bir süre sonra Altınordu adı verildi.

Batu Han, Volga Irmağı'nın aşağı havzasın­daki Saray kentini kendine başkent yaparak ülkesinin topraklarını alabildiğine genişletti. Devletin sınırlan Kıpçak bozkırlannı, Volga' nın aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve Volga ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkaslar'ın Azerbaycan'a kadar olan kesimini, Lehistan ve Litvanya'yı kapsıyordu. Altınordu Devleti görünüşte Moğol İmparatoru Bü­yük Kağan'a bağlıydı. Ama gerçekte tümüyle bağımsız bir yönetim kuran Batu Han devleti­ni Moğol İmparatorluğu'nun kurallarına göre örgütleyerek kendisine ve Altınordu hanları­na büyük bir saygınlık kazandırdı.

1255'te Batu Han ölünce yerine Berke Han geçti. İslam dinini benimseyen Berke Han zamanında Altınordu Devleti İlhanlılar ile savaştı ve Bulgaristan'a saldıran Bizans ordu­sunu bozguna uğrattı.

Berke Han'ın ölümünden sonra tahta çıkan Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han dönemlerinde çok güçlenen Altınordu Devleti Canıbek Han'ın ölümünden sonra başlayan taht kavgalarıyla sarsıldı. 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkan Toktamış Han bu çatışmalara son vererek birliği sağla­dı. Ama bir süre sonra Toktamış Han ile arası açılan Timur, topraklarına katmak üzere bu ülkeye iki sefer düzenledi. Bir yandan Timur' un saldınlan, öte yandan Moğol prensleri arasındaki taht kavgalannın alevlenmesi Altın­ordu Devleti'ni güçsüz düşürdü. Böylece bir­lik ve bütünlüğü bozulan devletin toprakları 1437'den başlayarak beş ayrı hanlığa bölün­dü: Kazan, Kınm, Astrahan, Nogay ve Sibir­ya hanlıkları. 1502'de Kırım Hanlığı kalan son toprakları da alarak Altınordu Devleti'ni tarihten sildi.

Altınordu Devleti'nde en yetkili organ soy­luların oluşturduğu Kurultay'dı. Kurultay toplantılarında ülke sorunları tartışılarak karara bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi. Aileler bağlı olduklan soyluların topraklarını işler, ürünlerin belirli bir bölümünü beye verir ve bu toprakların dışına çıkamazlardı.

Altınordu Devleti ayrıca Mısır Memlûklan, Cenevizliler ve Anadolu Selçukluları ile ticari ilişki içindeydi ve alışveriş merkezi olan kent­ler ile ürünlerin dış ülkelere pazarlandığı liman kentleri çok gelişmişti.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2016 20:05
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
15 Aralık 2008       Mesaj #5
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Altınordu Devleti

Ad:  altinordu2.jpg
Gösterim: 2318
Boyut:  22.0 KB

Doğu Avrupa'da 1241-1502 arasında yaşamış Türk-Moğol devleti, İslâm kaynaklarında «Kıpçak Hanlığı» diye anılır.

Cengiz Han'ın torunu Batu Han (Cuci'nin oğlu) batıya yaptığı seferlerde üst üste parlak zaferler kazanmış, imparatorluğun sınırlarını Karpatlar'a kadar genişletmişti (1241). İmparatorluğun batısında, Karadeniz, Kafkasya, Hazar Denizi, Aral Gölü, Urallar ve Kuzey Rusya arasında kalan ve Altınordu adı verilen bu yerleri, Büyük Han'a bağlı olmakla birlikte Batu Han bağımsız bir şekilde yönetiyordu.

1255'te Batu Han ölünce yerine kardeşi Berke Han geçti. Berke'nin zamanında devlet daha bağımsız oldu. İslâmlığı kabul eden Berke Han, gene bir Cengiz kolu olan İlhanlı hakanı Abaka Han ile savaşırken öldü (1266). Berke'den sonra gelen hanlar İslâm olmadılar, ama İslâmlık Altınordu ülkesinde gene de hayli yayıldı. Ancak Özberk Han'ın (1312-1342) İslâm olmasından sonra bu din bütün Altınordu'ya yayıldı.

Ünlü gezgin İbni Battuta'ın anlattığına göre, Özberk Han zamanında devlet merkezi Saray (bugünkü Volgograd yakınındaydı) yüz bin nüfuslu bir kültür ve sanayi merkeziydi. Altınordu Hanlığı Rus tarihini ve devlet örgütlenmesini oldukça etkilemiş. İslâmlığın Türkler arasında yaygınlaşmasını kolaylaştırarak Türk-Rus karışmasını önlemiştir.
Son düzenleyen Baturalp; 25 Aralık 2016 09:44
Quo vadis?
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
17 Haziran 2010       Mesaj #6
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Altınordu Devleti:
Ad:  Altınordu (Altın Orda) Devleti4.jpg
Gösterim: 1633
Boyut:  79.4 KB

(Altın Ordu=Kıpçak İmparatorluğu)
(1227 -1502)
  • Hazar Gölü ile Karadeniz'in kuzeyinde kurulmuş Türk- Moğol devletidir.
  • İlhanlılar ile savaştı.
  • Ruslardan vergi aldılar.Rusların güneye inmesini engellemiştir.
  • Altınordu devleti zamanla Sibirya Hanlığı, Hacı Tarhan Hanlığı, Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı diye bölündü.
  • Bu durum Rusların işine yaradı.
Altın Orda Hanları, Cengiz Han'ın büyük oğlu Cuci neslindendir. Deşt-i Kıpçak'ın idaresini üstlenen Cuci'nin 1227 yılında ölmesi üzerine, on sekiz oğlundan en büyüğü olan Orda ile ikinci oğlu Batu, dedeleri Cengiz Han'ın yanına giderek han olmak istemişlerdi. Cengiz Han, orda adı verilen iki karargâhtan (otağ), altın aksamlı Ak-Orda'yı Batu'ya, gümüş aksamlı Gök-Orda'yı Orda'ya kurdurdu. Böylece ikinci oğul Batu'yu, babası Cuci'den sonra hanlık makamı için tercih etmiş oluyordu. Ak-orda veya Altın-orda adıyla Batu Han, Doğu Avrupa'ya kadar bütün Deşt-i Kıpçak'ın hâkimi olurken, kendisine bağlanan ağabeyi Orda, Gök-orda adıyla, İtil'den İrtiş'e kadar olan devletin doğudaki topraklarını yönetmekteydi. Devletin Başkenti Saray şehri idi. Bu olaydan sonra Batu, Sayın Han; Orda ise İçen Han lakapları ile anılacaklardır.

Batu'dan sonra başa geçen kardeşi Berke, İslâmiyetî kabul eden ilk Altın-Orda hanıdır ve devlet en parlak dönemini onunla yaşamıştır. (1256-1266). Özbek Han(1313-1340), zamanında ise İslâmiyet resmî din olarak kabul edilmiş ve zaten ordu ve halkının hemen tamamı Türk olan Altınorda Devleti tam bir Müslüman-Türk devleti hüviyetine bürünmüştür. Aynı dönemde devletin doğu kanadı olan Gök-Orda sülâlesi ortadan kaldırılarak devlet merkezileşmiştir. Fakat 1369 yılından sonra Cuci'nin diğer oğulları; Toğay-Timur ve Şiban neslinden gelenler güç kazanmışlardır. Toğay-Timur nesli, Altın-orda hanlık makamını ele geçirirken, Şiban neslinden gelenler de Batı Sibirya'da hükümran olmuşlardır.

Toktamış Han zamanında (1379-1396) Timur'un darbesi ile sarsılan Altın-Orda Devleti, Küçük Muhammed Han zamanında (1427-1440 ); Altın-Orda devleti bölünmeye başlamış ve nihayet, Şeyh Ahmet Han (1481-1502 ) ile birlikte devlet tamamen ortadan kalkmıştır. Altın-Orda Devleti'nin zayıflayıp, yıkılmasıyla hâkim olduğu sahalarda yeni hanlıklar kurulmuştur.
Son düzenleyen Safi; 5 Aralık 2016 20:06
In science we trust.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
5 Aralık 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Altınordu (Altın Ordu) İmparatorluğu (Devleti, Hanlığı)

Ad:  Altınordu (Altın Orda) Devleti5.jpg
Gösterim: 1766
Boyut:  109.4 KB

Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra, büyük hanlık makamını Ögedey işgal etti. Onun hâkimiyeti, Türk-Moğol Hakanlığı'nın teşkilâtlandırılması bakımından mühimdir. Bu maksatla kurultaylar toplanmış ve bazı umumî kurallar konulmuş, Cengiz'in "yasa"sı tatbik edilmekle beraber, şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare kurulmuştu. 1235'te devlet işlerini alâkadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda, Batı Seferi, yani Doğu Avrupa'nın istilâsı kararlaştırıldı. Bu maksatla, bilhassa Türklerden olmak üzere, büyük bir ordu toplandı. Miktarı bilinmeyen bu Moğol-Türk ordusunun, birkaç yüz bin kişiden ibaret olduğu muhakkaktır. Fütuhatın başlangıcı, 1236 yılına rastlar.

Bu muazzam ordunun başında Cengiz'in torunu, Batu (Çoçi Oğlu) bulunuyordu. Aslında Harezm, Kafkasya ve İrtiş'in batısı büyük oğlu Cuci'ye düşmüştü (1224). Fakat Cuci, Cengiz Han'dan az önce öldü ve ona ayrılan yerler oğlu Batu Han'a verildi. Ona verilen bölgede kurulan devletin adı "Altınordu", asıl kurucusu da Batu Han'dır. Altınordu adı, Moğolca'da çadır demek olan "Orda" kelimesinden gelir. Hanların ordugahında han çadırının üzeri altın kaplama olduğu için, bu çadıra "Altınorda" deniliyordu. Zamanla bu kelime, Türkçe'de "Altınordu" şeklinde yazıldı.

Hem Altınordulular, hem de "kral sarayı" ve "ordugâh" anlamlarında kullanılır. Batu Han'a ait olan yerlere, babasının adından dolayı "Cuci Ulusu" deniyordu. Ulus, "Birleşik İller" anlamında, yani yer adı olarak kullanıyordu. Sefere, ondan başka birçok Çingiz oğulları (prensleri) de iştirak edeceklerdi. Ön kıtaların kumandanı olarak da en meşhur generallerden biri olan Sobutay'ı (Sübegetey, Sübetey) görüyoruz. Askerlerin büyük bir çoğunluğunu, Orhun ile Yayık ve İrtiş aralarında yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu. İlk darbe Bulgarlar üzerine oldu. Bu hareket, 1224'de Bulgarlar'ın, Don boyundan dönen Moğol kıtalarına hücumlarının öcünü almak için yapılmıştı.

Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere, şehirleri tahrip edildi. Şehirlerden ve büyük yollardan uzakta kalan halkın, bu istilâdan zarar görmediği muhakkaktır; şehirli ve köylü ahaliden birçoğunun da kaçarak, ormanlarda saklandığı anlaşılmaktadır. Bu suretle, Moğol istilâsından sonra, Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey, müstakil bir Bulgar devletiydi. Nitekim, çok geçmeden, bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden faaliyette bulunduklarını görüyoruz.

1237 sonunda kış mevsimi olmasına rağmen, Moğol-Türk ordusu, Rus bölgesinin istilâsına başladı. Bu sıralarda Rus yurdu, birçok knezliklere bölünmüştü. Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, muhtelif mıntıkalarda, knezleri, müstakil birer beylik hâlinde hükümet etmekte idiler; artık Kiyef (Kiev) merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; batıda da Haliç knezleri kuvvet bulmuşlardı.
İlmen Gölü'nün kuzey sahilindeki Novgorod şehri de mühim bir iktisadî ve siyasî merkez vaziyetinde idi. Bu Rus knezlikleri arasında mücadeleler eksik olmadığından Rus yurdu, âdeta, daimî bir anarşi manzarası arz etmekte idi. Batu Han'ın orduları, 1237'de Bulgar memleketinden hareketle Suru (Sura) ırmağının baş kısmını geçtikten sonra, Ryazan üzerine yürüdüler; bir darbe ile burayı ele geçirdiler; o sıralarda ehemmiyetsiz bir kasaba olan Moskova'yı yaktılar. Vladimir, Suzdal, Rostov ve Volga kıyısındaki Yaroslav şehirlerini zaptettiler; bütün bu şehirler birer kale idi.

Türk-Moğol ordusunun, yalnız açık meydan muharebesinde değil, kaleleri kuşatmak ve zaptetmek hususunda da fevkalâde becerikli oldukları görülüyor. Kışın şiddetine rağmen, Batu Han kuvvetleri, 2-3 ay zarfında birçok kale ve şehri ele geçirdiler. 1238 baharı geldiği zaman bu ordu, İlmen Gölü'nün güneyinde, Lovat ırmağına varmış bulunuyordu; fakat mevsimin icabı olarak, daha fazla kuzeye, yani Novgorod istikametine gidilmemiş, orduların güneye dönmesi uygun görülmüştü.

Bu defa Oka nehrine yakın Kozelsk şehrinin fazla direnmesi, ordunun hareketini biraz yavaşlatmışsa da, bu kale zapt edilip ahalisi kılıçtan geçirilince, Moğol-Türk kuvvetleri, 1238 ilkbaharında, Don ile Dnyeper nehirleri arasındaki sahaya gelmişlerdi. Bununla, seferin ilk safhası sona erdi. Gayet kısa bir zaman içinde, hem de kış olmasına rağmen, Batu Han, "yıldırım" harbiyle Rus yurdunun en mühim kısmını zapt ve Rus knezlerinin askerî kuvvetlerinin dayanak noktalarını imha etmişti. Tarihte ilk defa olmak üzere, doğudan gelen Türk istilâsı, bir darbede Rus knezlerinin siyasî varlıklarını ortadan kaldırmıştı.
Bu Moğol-Türk hareketinin ikinci safhası, Kumanlar'a karşı oldu. 1224'de Kalka boyundaki savaştan sonra, Kumanlar, Türk-Moğol İmparatorluğunun düşmanları arasında sayılıyorlardı. 1238-39 yılındaki seferlerin neticesinde, Kumanlar, Don boyu ve bütün Kıpçak sahrasından kovuldu; bir kısmı kuzeydoğu'da Kama Bulgarları arasına gitmiş, kalanları da Macaristan'a iltica etmişlerdi.

Bu suretle, Kama boyundaki Kıpçak ve galiba Kumanlar'la birlikte olan, Yimekler'in gelmesiyle Türk unsuru artmış ve hattâ Bulgarlar bile Kıpçaklaşmışlardı. Bu suretle Moğol istilâsının bir neticesi de Orta İdil boyundaki Türk ahalisinin yeni şekilde karışmasını mümkün kılmasıdır; bugünkü Kazan Türkleri'nin kavmî oluşumları işte bu tarihî olaylarla izah olunmaktadır.

Batu Han, Kumanlar'ın işini bitirdikten sonra, 1240'da Kiyef şehrini, kısa süren bir muhasaradan sonra zaptetti. O sıralarda Kiyef'in zaten büyük bir ehemmiyeti kalmamıştı. Daha batıda olan Vladimir ve Haliç şehirleri de Moğol-Türkler tarafından işgal edilerek, bütün Rus yurdu, Batu Han'ın eline geçmiş oldu. İstilâ kuvvetlerinin büyük bir kısmı, Kumanlar'ın gittikleri, Macaristan'a yürürlerken, bir kolu da Lehistan'ın güney eyaletleri üzerinden, Silezya'ya kadar ilerlediler.
1241 ilkbaharında, Liegnitz yakınında karşılarına çıkan Alman kuvvetlerini yendiler; fakat daha ileriye gidemeyerek, Macaristan'a döndüler. Moğol-Türkler'in bir kolu, hattâ Balkanlar'a girmiş ve Adriyatik sahillerine bile yaklaşmıştı. Bu suretle, 1240-41 seferi, tam bir başarıyla bitmiş, Batu Han'ın ordusu bütün meydan muharebelerini kazanmış, binlerce kilometre genişliğinde Doğu Avrupa sahasını işgal ile, burada önce mevcut bütün askerî ve siyasî varlıklara son vermişti. Cengiz hayatta iken, batıdaki bütün sahanın Coçi'ye verileceği belli olmuştu; buna göre, Batu Han'ın zaptettiği yerler Coçi ulusu olacaktı.

Batu Han, 1241 yılında, İdil'in (Volga) aşağı mecrasına dönmüş ve nehrin sol sahilinde "Orda"sının (Karargâh) merkezini kurmuştu: Burası Saray adını aldı ve çok geçmeden eski Bulgar ve İtil şehirlerinin yerini tuttuğu gibi, onlardan farklı olarak Doğu Avrupa, Hazar denizi ve Aral denizi civarlarıyla, Batı Sibir'in en mühim siyasî merkezi oluverdi.

Saray şehrinin kurulduğu yer "Cuci Ulusu"nun ortasında ve büyük ticaret yolu üstünde bulunması bakımından, cidden gayet doğru olarak tespit edilmişti. Bu sebeptendir ki, Saray şehri az zaman içinde yükselivermişti.
Cengiz oğulları arasında en değerli kumandan ve dirayetli devlet adamı olarak tanınan Batu Han'ın, ancak hakanlığın bütünlüğünü korumak namına, Karakurum'daki hakanı tanıdığı ve zahiren ona itaat ettiği anlaşılıyor. Halbuki Batu Han, kendi ulusunda istediği gibi icraatta bulunuyordu. Onun hâkimiyeti, 1255'de ölümüne kadar sürmüştür. İrtiş boyundan, Aral denizinin kuzey mıntıkası da dahil olmak üzere Kama ve bütün İdil havzası, Özü boyu ve Turla (Dnyestr) mıntıkasına kadar uzanan geniş bir sahada, fütuhatı takiben, yeni bir idare sistemi kuran ve merkezi Saray olan Moğol-Türk ordusuna da gereken nizamı veren Batu Han olduğundan, o, hakkıyla Altın Ordu Devleti'nin kurucusu sayılmaktadır.

Bu devletin teşkilâtı, Cengiz yasası ve büyük Moğol-Türk Hakanlığı'nda tatbik edilen esaslara dayanmakla beraber, mahallî birçok hususların tanzimi ve bu memleketlerde mevcut eski geleneklerin de göz önünde tutulması lâzım gelmekte idi. Eski Bulgar Hanlığı ve Rus knezliklerinde Altın Ordu'nun menfaatlerine en uygun görülen bir sistem tatbik edilmesi lazım geliyordu. Bu bakımdan yeni sistemin, Batu Han tarafından başarıyla uygulandığı görülmektedir.
Batu Han, Saray şehrinde oturuyor, fakat hukuken, Karakurum'da oturan ve Büyük Hakan olan amcası Ögeday'a (Oktay'a) bağlı bulunuyordu. Ögeday Han'ın yerine Büyük Hakan olan Mengü, 1259'da ölünce, Batu Han, Karakurum'la ilişkilerini gevşetti, ama şeklen hala oraya bağlı idi.

Batu Han, Saray şehrinde hüküm sürerken, kardeşi Orda, Doğu Kıpçak yöresini idare ediyordu. İmparatorluğun doğu yöresine Ak Ordu, Batu Han'ın hakim olduğu batı bölgesine ise Gök Ordu denmiş, sonradan Gök Ordu'nun adı Altın Ordu olmuştur. Bugün Altın Ordu diye andığımız devletin ilk adı, işte bu Gök Ordu'dur. Devlet ikiye ayrılmış, fakat Ak Ordu hanları Altın Ordu Hanı'na bağlı kalmışlardı.
Batu Han'ın ölümünden sonra yerine küçük kardeşi Berke Han geçti (1257). Berke Han, kendi adına sikke bastırmak suretiyle Karakurum'la ilişkisini keserek bağımsızlığını ilan etti. Ayrıca, Yenisaray şehrini kurarak, burasını yeni başkent yaptı.
Bu sırada Cengiz Han'ın öteki oğulları, birbiriyle anlaşmazlığa düşmüş, Büyük Hakanlık tahtı için kendi aralarında savaşmaya başlamışlardı. Berke Han, bu durumu iyi değerlendirdi. Büyük Hakanlık savaşında, önce Artık Böke'yı tuttu. Ama bu savaştan Kubilay Han galip çıkmıştı ve bu yüzden Büyük Hanlıkla ilişkisi büsbütün kesilmişti.

Cengiz İmparatorluğu'nun paylaşılmasında, Harezm bölgesinin Çağatay Han'a düştüğünü söylemiştik bu ülke Artık Çağatay Ülkesi veya Çağatay Ulusu diye anılıyordu. Şimdi burada, Algu Han hüküm sürmekteydi.
Berke Han, Kafkasya'ya bir sefere çıktığı sırada Algu Han, sınırlarını Altın Ordu sınırlarını aşacak kadar genişletmiş bulunuyordu. Bu yüzden araları açıktı. Öte yandan İlhanlı hükümdarı Hülagu, Kafkasya'ya girince, onlarla savaşmak zorunda kaldı. Bu kardeş hükümdarların ikisi de, zengin Azerbaycan topraklarını ellerinde tutmak istiyorlardı. Bu yüzden aralarında savaş çıktı. Berke Han, Hülagu'yu tam bir bozguna uğrattı.

Berke Han'ın İlhanlılarla savaşması, Kıpçak ülkelerinden gelip Mısır'da devlet kuran Kölemenlerle arasında bir yakınlaşmaya sebep oldu.
Kölemen Sultanı Baybars ile dosluk kuran Berke Han, Bizans'la da ilgilenmeye başladı. 1265 yılında, yeğeni Nogay'ın komutasında 20 bin kişilik bir orduyu, Tuna'nın güneyine geçirdi. Bizans ordusunu yendi ve imha etti. Bu seferi ile, İstanbul'da esir bulunan II. Keykavus'u da kurtararak, Kırım'a götürdü.
Berke Han, 1266'da ölünce, yerine Batu Han'ın torunu Mengü Temür geçti Mengü Temür, Kölemen Sultanı ile iyi ilişkilerini devam ettirdi ve Ögeday ile Çağatay oğulları arasındaki savaşlarda Ögeday'ın oğullarını destekledi. Bu sırada Berke'nin yeğeni Emir Nogay'ın nüfuzu çok artmış, devleti o yönetmeye başlamıştı. Emir Nogay bu nüfuzunu tam kırk yıl korudu ve bu süre içinde Altın Ordu hakanlarını tahta çıkaran ve onları kendi otoritesi altında tutan bir kumandan olarak kaldı.

Mengü Temür'den sonra, sırasıyla Tuta Mengü ve Teleboğa tahta çıktılar. 1291 yılında tahta çıkan Tokta Han ise, Emir Nogay'ın baskısından kurtulmak için fırsat kolladı ve nihayet 1300 yılında onunla savaştı ve galip gelerek öldürttü. Böylece devletin tek hakimi oldu. O tarihten sonra Aşağı İdil, Yayık ve Embe ırmakları boylarında yaşayan ve Emir Nogay'a bağlı kalmış olan boylara ve kavimlere "Nogaylar" denildi.

Tokta Han, 1312'de öldü ve yerine Özbek Han geçti. Özbek Han zamanında, Altın Ordu Devleti, tamamen bir Türk devleti oldu. Özbek Han, kız alıp vererek Kölemenler (Memlûk) Devleti ile akrabalık kurdu. Artık, hükümdar ailesi, yalnız dil ve kültür bakımından değil, kan bakımından da Türkleşmişti. Halk, zaten Türk idi, fakat artık bütün Kuzey Türklerine (Oğuzlara, Bulgarlara, Kıpçaklara ve Kumanlara) Tatar deniyordu ve Türk kültürü de, Tatar kültürü olarak anılacaktı.
Tahta çıktığı zaman 30 yaşında olan Özbek Han, dinamik bir hükümdardı. Azerbaycan'ı zaptetti. Rus prenslerinden alınan vergi sisteminde değişiklik yaptı. Müslümanlığa da önem verdi ve Saray şehri, önemli bir din merkezi oldu. Pek çok medrese ve cami yaptırdı. 1341'de ölen Özbek Han'ın yerine, önce oğlu Tini Bey, ondan bir yıl sonra da öbür oğlu Cani Bey geçti. Cani Bey, Altın Ordu Devleti'nin son büyük hükümdarı sayılır. Onun zamanında devlet, daha da güçlendi. İran'daki İlhanlılar Devleti dağıtıldı ve Cani Bey, Tebriz'i tamamen ele geçirdi. Fakat bu devirde, Altın Ordu Devleti'nin, Kölemenlerle (Memlûklar) ilişkisi kesildi. Çünkü, Anadolu'da kurulan yeni ve güçlü diğer bir Türk Devleti Osmanlılar, bir yandan Balkanlara geçmiş, bir yandan da güneye yönelmişlerdi.

Cani Bey, 1357 yılında ölünce, karışıklıklar başladı. Cani Bey'in oğlu tahta çıktı ve ancak iki yıl yaşadı. 1360-1380 yılları arasında süren kargaşalıkta, 14 han tahta çıktı. Yirmi yıl süren bu karışık dönemden sonra, 1380'de, tahta çıkan Toktamış Han, duruma hakim oldu. 1359'da ölen Berdi Bey'den sonra, Batu Han hanedanı sona ermiş bulunuyordu. Toktamış Han, taht üzerinde otoriteyi kurmuştu, ama bu arada birçok emir, bağımsızlıklarını ve hanlıklarını ilan etmiş bulunuyorlardı. Ayrıca, Litvanya ve Podolya prenslikleri de bağımsızlıklarını ilan ettiler. Emir Mamay Mırza ise, kendi başına hareket edecek bir güç ve nüfuza erişmişti ve Özbek Han'ın oğullarından Abdullah'ı tahta çıkardı. Böylece Altın Ordu Devleti, ikiye bölünmüş oluyordu.

Toktamış Han, Timur Han'dan yardım görerek, birliği yeniden kurmuştu. Ayaklanan Rusları ve Litvanyalıları da yenmişti. Bu başarılarını, Timur'un yardımlarına borçlu idi. Ama, durumunu düzeltip güçlenince, Timur'la ilişkisini kesmek istedi. Aralarında böylece başlayan anlaşmazlık büyüdü. Timur'la Toktamış Han arasında savaş kaçınılmaz oldu. Nihayet, 1395 yılında yapılan Terek Savaşı'nda, Timur Han galip geldi ve Altın Ordu Devleti'ni, bir daha belini doğrultamayacak şekilde çökertti. Altın Ordu Devleti'nin başına, Kutluk Han'ı getirerek çekildi.
Toktamış, batıya kaçarak Litvanya'ya sığınmıştı. Litvanya Kralı Witold'un yardımı ile, geri dönüp tahtını ele geçirmeye çalıştı, ama Kutluk Han'a yenildi. Litvanya ordusu, büyük bir bozguna uğratıldı.

Kutluk Han, 1401'de ölünce, Emir Edige Mırza, onun yerine Şadi Bey'i tahta çıkardı. Bir süre sonra Edige Mırza ile anlaşmazlığa düşen Şadi Bey, tahtı bırakıp kaçmak zorunda kaldı. Yerine, Pulat Bey geçti. 1409'da Rusları da yenen Edige Mırza, bundan sonra gücünü kaybetmeye başladı. 1419'da, Toktamış'ın oğlu Kerim Berdi ile yaptığı bir savaşı kaybetti ve öldürüldü.
Bu sırada Litvanya, yeniden kuvvetlerini toplamış ve Altınordu Devleti üzerine baskısını arttırmaya başlamıştı. Bu, Altınordu Devleti'nin bölünmesine de yol açtı. 1437'de Uluğ Mehmed'in hakanlığı sırasında, devlet ikiye bölündü. Bu bölünme sonunda, kuzeyde Kazan Hanlığı kuruldu. 1441'de, Hacı Giray Kırım'da hanlığını ilan etti.

Bölünmeler devam ediyordu. 1486'da, Astrahan Hanlığı da kuruldu. Bu kargaşalıktan yararlanan Moskova Prensliği, 300 yıllık Türk hakimiyetinden kurtulmuş oluyordu. 1502'de, Kırım Hanı Mengli Giray, artık Osmanlılara tabi idi, fakat serbest hareket ediyordu. Gittikçe gücünü arttırarak hakimiyet alanını genişletti.
Altınordu'nun son hanı Şeyh Ahmed'in öldürülmesinden sonra, bu devlet, ortadan kalkmış oldu.
Altınordu Devleti'nin ortadan kalkmasından sonra, bir çok hanlık meydana geldi. Ama bunlar, Büyük Altınordu Devleti'nin yerini tutamadılar. Altınordu, hem Türk dünyasının hem de bütün Doğu Avrupa'nın en önemli devletlerinden biri olmuş, bütün bu ülkeleri siyaset, ekonomi ve kültür bakımından etkisi altına almıştı.

Altınordu devleti zamanında, gerek Bulgar ve gerek Rus yurdunda, eski idarede birtakım değişiklikler yapıldı. Her iki memleket, Altın Ordu'nun vassalı (tabii) olmakla, birtakım yükümlülüklere tabi tutuldular. Bu bakımdan, bilhassa Rus knezliklerinin vaziyeti enteresandır. Moğol-Türk kuvvetleri, fazla bir kalabalık teşkil etmediklerinden, bütün Rus şehirleri ve köylerini işgal altına alıp Rus yurdunda kalmalarına maddeten imkân yoktu. Bu sebeptendir ki, kendileri için daha elverişli olan bozkır sahalarını işgal etmişlerdi.
Rus knezliklerindeki hâkimiyetleri idame ettirebilmek için de, birtakım askerî ve idarî tedbirler alınmakla yetinildi. Evvelâ, öteden beri mevcut olan knez idaresini olduğu gibi bıraktılar; Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, knezliklerin hâkimiyetlerini tanıdılar, hattâ istilâdan önceki büyük ve küçük knezlikler bile muhafaza edildi; yalnız şu şartla ki, knezler makamlarını han'a tasdik ettirmeğe mecburdular; yani han'ın tabii sayılıyorlardı.

İç intizam ve asayiş, yani polislik vazifesi, knezlerin eline bırakılmıştı. Bunun dışında, memleketin umumî asayişine, han'a karşı mükellefiyetlerin yerine getirilmesine ve düşmanca hareketlerin ortaya çıkmasına mâni olmak maksadıyla, han tarafından tâyin edilen yüksek memurlar gönderilmekte idi.
Rus yurdundaki, 240 yıl süren, bu "Tatar" hâkimiyetinin, Rus tarihi ve Rus halkı üzerinde, çok yönlü tesiri olduğu muhakkaktır. Batu Han, buraları zaptettiğinde Rus yurdu, tam bir siyasî anarşi içinde çalkandığından, iktisadî ve kültürel refahın gerekli şartlarından biri olan iç emniyet, mevcut değildi. Altın Ordu tarafından tespit edilen kuvvetli bir disiplin, evvelâ her yerde iç emniyet ve asayişin yerleşmesine neden oldu; yine bu asayişin kurulmasıyla ilgili olarak, Saray ile Rus knezliklerindeki başkanlar ve darugalar, yahut askerî başbuğlar (tümen, bin ve yüz beyleri) arasında, muntazam bir münasebet temini maksadıyla, daha Cengiz zamanında kurulan posta usulü, yeni yol sistemi geliştirildi.

O zamana kadar bir tek para sistemi olmayan Rus yurdunda, aynı esaslar üzerinde sikke bastırıldı. Rusça "dengi" (dengi=para, tenke) tabiri, Türkçe tiyin (sincap derisi) sözünden gelmiştir; gümrükler intizamlı bir hale kondu ki, Rusça "tamojnya" (gümrük) tabiri de Türkçe-Moğolca tamga-damga sözünden gelmektedir. Bunun dışında, Rus knezlerinin, büyüklerinin ve askerlerinin, Saray'a ve hattâ İç Moğolistan'a kadar gitmeleri, birçok Rus büyüklerinin Tatarlar ile düşüp kalkmaları, Ruslar'ın yaşayış, giyim tarzlarında olduğu gibi, düşünüş ve görüşlerinde de Tatarlar'ın tesiri altında kalmalarına sebep olmuştur. Aynı şekilde, Altın Ordu'da tatbik edilen kuvvetli bir merkeziyetçi devlet rejiminin ve han otoritesinin, dolayısıyla Rus knezlerine bir örnek teşkil ettiğinde şüphe yoktur.
Rus tarihinde "Tatar boyunduruğundan" bahsetmek o kadar moda olmuştur ki, Sovyet Rus tarihçileri bile bu tâbiri tekrar ele almışlardı. Şüphesiz yabancı bir zümrenin, hele ırk ve din bakımından büsbütün ayrı olan bir kavmin hâkimiyeti, kolay bir şey değildir. Fakat, 240 yıl süren Altın Ordu hâkimiyeti neticesinde Ruslar, dillerini, dinlerini, topraklarını ve idare teşkilâtlarını tamamıyla muhafaza etmekten başka, bütün bunları kuvvetlendirmeğe de muvaffak olduklarına bakılırsa, bu Tatar hâkimiyetinin "boyunduruk" olmadığı anlaşılır. Yalnız yabancı bir zümrede değil, normal hükümet idaresinde bile, isyan çıkarsa derhal bastırılır ve bu münasebetle şiddet kullanılır, sırasına göre binlerce kişi öldürülür; mükellefiyetler yerine getirilmediği zaman, güç ve şiddetle bunların icrası için zor kullanılır. Altınordu baskakları ve darugalarının da başka türlü hareket etmedikleri, tarihî bir hakikattir.

Altınordu'nun Rus knezliklerindeki hâkimiyetinin, sonraki Rus çarlarının Kazan, Başkurt, Sibir, Kırım, Kafkas ve Türkistan'daki hâkimiyetlerine nispetle kat kat yumuşak olduğunda, zerre kadar şüphe yoktur. Korkunç İvan'ın ve Romanof ailesinden gelen Çar hükümetlerinin, Türk kavimlerini imha yolunda aldıkları tedbirlerin onda birinin, Altın Ordu hanları tarafından alınmadığı muhakkaktır. Rus knezlerine yapılagelen bazı tazyikler ve şiddetler, daha ziyade Ruslar'ın Saray'da, hanlar yanında yaptıkları entrikalardan ileri gelmiştir. Moğol-Türk devleti an'anesinin icabı olarak Altın Ordu'da tam bir din ve dil toleransı vardı.
Metbu [bağımlı, tâbi olan] kavimler, pek de ağır olmayan mükellefiyetleri doğru dürüst yerine getirdikten sonra, lüzumsuz yere tazyike maruz kalmıyorlardı. Rus kilisesi, Altın Ordu hanlarının verdikleri "yarlık"lar sayesinde tarhanlık kazanmıştı; yani her nevi vergi ve mükellefiyetlerden kurtulmuştu; böyle olmasına rağmen, sonraları Tatarlar'a karşı Rus imha siyasetini besleyen müessese, bilhassa, kilise olmuştur.

İkibuçuk yüzyıl süren Tatar hâkimiyetinin tesiri meyanında, Altın Ordu hanları, Rus ahalisi nazarında, tam bir hükümdar gibi telâkki ediliyordu; bu yüzdendir ki Rus knezleri, ancak Altın Ordu hâkimiyetinden çıktıktan sonra "Çar" lâkabını almağa cesaret ettiler. Batu Han'ın kumandasında fütuhat yapan kuvvetlerin, 600.000 kişiden ibaret olduğu söylenmektedir. Bunun ancak 60.000'i Moğol'du; kalan kısmı, muhtelif Türk kavimlerinden toplanmıştı; kumanda heyetinin ve bazı memuriyetlerin başında Moğollar bulunmakta idi.

Tatar adının menşeinin Türk olması lâzım gelir. İşte bu sebeptendir ki, Moğol istilâsını yapan bütün kuvvetlere Avrupalılar, Moğol ve Türk fark edilmeksizin "Tatar" demişlerdir. Bu sebepledir ki, Cengiz ordularındaki Türk kavimleri, kendilerini böyle adlandırmasalar bile, yabancılar karşısında böyle görünmeğe başlamışlardır. Çok zaman geçmeden İdil boyunda yerleşen Moğollar, kalabalık Türk unsuru arasında eriyip gitmişlerse de, bu sahanın ahalisi Türk olmasına rağmen "Tatar" adıyla tanınmağa başlamışlardır. Moğol istilâsının neticesi olarak, İdil-Ural ve Sibirya'da Türk unsuru arttığı gibi, bir dereceye kadar Moğol unsuru da yerli ahali ile karışmıştır; fakat bu zümrenin, daha ziyade yüksek tabakaya mensup olduğu anlaşılıyor.
Ahalisi 922'den beri Müslüman olan Altın Ordu'da, Batu'nun küçük biraderi Berke Han'ın (1255-1266) Müslümanlığı kabul etmesiyle, bu ülke, tam mânasıyla bir Türk-İslâm devleti haline gelmiştir. Zaten bu mıntıkada, 922'den beri, İslâm kültürü yayılmıştı. Saray şehri kurulup da Türkistan'la ticaret münasebetleri tekrar kuvvet bulduktan sonra, Altın Ordu'da Müslüman tesirinin birdenbire başka tesirlere üstün geldiğini görüyoruz; neticede Saray hanları, Müslüman oldular.
Berke Han'ın hâkimiyet zamanı, Altınordu'nun, Büyük Hakanlık'tan ayrıldığı, yani istiklâlini ilan ettiği zamana tesadüf etmektedir; Berke Han kendi namına sikke bastırmakta ve tamamıyla müstakil bir hükümdar gibi hareket etmekte idi. Umumiyetle onun zamanı, Altın Ordu'nun en parlak devri olarak tanınmaktadır; yeni bir "Saray" (Yeni Saray) şehrinin kuruluşu da bunu teyit etmektedir.

Özbek Han (1313-1342) zamanında İslâm dini, büsbütün kuvvetlendi. Saray şehri, diğer İslâm memleketlerinin büyük şehirleri gibi, camiler, medreseler ve tekkelerle süslenmeğe başlandı; hükümdar sarayında âlimler, şeyhler, seyyidler ve hocalar itibar kazandılar; medreseler ve mektepler açıldı.
Muhtelif İslâm memleketlerinden ustalar çağrılmaya başlandı. Meşhur İslâm âlimlerinden Kutbeddin-ür-Razî, Şeyh Sadeddin Teftezî ve başkalarının, Canibek Han zamanında (1340-1357) Saray şehrinde kaldıkları malûmdur. Nehc'ül-feradis gibi enteresan bir kitabın, ya doğrudan doğruya Saray'da veya Saray hanlarının emriyle, yine Altın Ordu hâkimiyetinde bulunan, Harezm'de tertip edilmiş olması, yazı dilinin burada mühim gelişme kaydettiğini göstermektedir.
Altınordu'nun XIII-XIV. yüzyıllarda siyasî, iktisadî ve kültürel bakımdan, yalnız Şarkî Avrupa'nın değil, umumiyetle Türk dünyasının en mühim mevkilerinden biri olduğunda şüphe yoktur. Bu devletin ahalisinin büyük bir kısmı -Rus yurdu müstesna- halis Türk'tü; ancak üst tabakada, Moğol unsur mevcuttu. Bu unsur da, kısa bir zaman içinde tamamıyla Türkleşmişti. Devlet teşkilâtı, Cengiz'den çok önce teşekkül eden devlet sisteminden ibaretti. Göktürk ve Uygur teşkilâtının mühim unsurlarının Altın Ordu (ve umumiyetle bütün diğer Türk devletlerinde ) mevcut olduğu muhakkak gibidir; hele teşkilât sözlerinde (ıstılahları) Uygurca mefhumların kullanıldığı görülmektedir; bunun içindir ki, Altın Ordu ve sonraki hanlıkların devlet, iktisat ve sosyal teşkilâtlarını öğrenmek, Moğolların kendi iç teşkilâtlarından başka daha evvelki Türk devletleri ve heyetlerinin vaziyetlerini bilmeğe bağlıdır.

Elde mevcut sınırlı kaynaklara göre, Altın Ordu'da askerlik, ziraat, ticaret, vergi ve her çeşit mükellefiyetleri tanzim eden belirli kanunlar mevcuttu. Cengiz tarafından kurulan teşkilâttan başka, siyasî ve sosyal hayatın her safhasını düzenleyen birçok nizamlar tatbik edilmekte idi. Bu itibarla da Altın Ordu Devleti'nin "yasalı" (kanunlu) bir siyasî varlık olduğu ortadadır.

Ahalinin yalnız göçebe olmadığı, şehirlerin ve köylerin çokluğu ile derhal görülmektedir. Zaten, Orta-İdil boyundaki Türkler'in çok erkenden köyler ve şehirler kurdukları malûmdur. İdil'in aşağı mecrasında bulunan Türk-Moğol unsurunun da, yavaş yavaş şehir ve köylere yerleştikleri görülüyor. Azerbaycan da dahil olduğu halde Altın Ordu'ya ait sahada, şimdiye kadar 25 şehir tespit edilmiştir. Bunlar: Azak, Batçin, Bakû, Büler, Bulgar, Derbent, Gülistan (Saray'ın banliyösü), Kırım, Kırım-Cedit, Macar, Macar-Cedit, Mahmûd Âbad, Muhşı, Ordu, Ordu-Cedit, Ordu-Bazar, Recan, Saray, Saray-Cedit, Saraycık, Sığnak-Cedit, Tebriz, Ükek, Hacı-Tarhan (Zeci-Tarhan), Şabran, Şamaha.

Demek ki, Altınordu, sadece bir "step imparatorluğu" değildi. Bu sayılan şehirlerin büyük bölümü, büyük ticaret merkezleri ve "ihracat ve ithalât" iskeleleri ve transit istasyonları idi. Bilhassa Saray şehrinin büyüklüğü ve güzelliği hakkında, şehri bizzat gezen seyyahların elinden çıkan kayıtlar mevcuttur. Bu cins kayıtlar, yapılan hafriyat (kazı) neticesinde tamamıyla tespit edilmiştir. Saray şehrinde, mükemmel bir su tesisatı olduğu, bahçelere, evlere varıncaya kadar, su borularıyla su getirildiği meydana çıkmıştır; çini tezyinatı, yapıcılık ve bilhassa maden işleme hususunda mühim ilerlemeler elde edildiği, çıkan eserlerle sabittir.
Bu itibarla, Saray şehrinin ve içinde yaşayan ahalisinin (yani yerli Türkler'in), devirlerinin diğer memleketlerinden geride durmadıkları açıktır. Meydana çıkarılan maden eritme ve işletme tesisatının mükemmelliği, Altın Ordu ustalarının, hattâ bu hususta birçok millet ustalarını geride bıraktıklarını gösterir. Bu suretle Saray şehrinde (bilhassa Saray-Berke'de) İtil ve Bulgar şehirlerinin geleneği, yalnız muhafaza edilmekle kalmamış, daha da ileriye götürülmüştür. Saray, aynı zamanda Türkistan, İran, Anadolu, Bizans, Rus, Ceneviz ve Orta Avrupa'dan gelen tüccarların buluştukları bir merkez olması hasebiyle de, büyük bir ehemmiyete sahipti; burada ayrı milletler için ayrı mahaller kurulduğu ve herkese kendi memleketinde alışık olduğu hayata göre yaşamak imkânı verildiğini biliyoruz.
Ad:  Altınordu (Altın Orda) Devleti6.jpg
Gösterim: 1617
Boyut:  115.3 KB

Altınordu'nun merkezi, Saray şehri idi. Saray şehrine "Taht ili" denirdi. Batu zamanında tesis edilen Saray şehri, Berke Han zamanında daha müsait bir yere nakledilerek Yeni Saray, yahut Saray-Berke adını aldı (İdil'in sol kollarından biri olan Tsares mevkiine yakın). Hanlar, Saray şehrinin "Gülistan" denilen banliyösünde yaşıyorlardı; burası bilhassa hanların, kışı geçirdikleri bir yerdi; yazları ise eski âdet üzere "yaylağa" çıkarlar, Don ve Özü arasında kalırlardı. Hanların "yaylak"lardaki ordugâhları da büyük bir şehir manzarası arz ediyor, hanım ve büyüklerin süslü çadırları, geniş bir sahayı kaplıyordu.
Keçeden yapılan çadırların (yurt) içi, kıymetli halılarla süslü idi; hanın tahtı, altın ve kıymetli taşlarla bezenmiş, ayakları gümüşten idi. Bayram ve yortu günlerinde, yabancı elçiler, merasimle kabul edilirdi; bu münasebetle hanın tahtı etrafında, hatunu ve hanedan âzasına mensup büyükler bulunuyordu. Hanın birkaç karısı olurdu; fakat biri Ulu-Hatun, yani baş kadın sayılırdı. Ulu-Hatunların mevkileri gayet yüksek olup, devlet idaresine bilfiil iştirak ederler, hattâ, hanın muvafakatiyle, kendi adlarından "yarlık" verdikleri olurdu. Ulu Hatun, Osmanlı sultanlarının saraylarındaki baş kadınefendi ve Valide sultana çok benzemektedir; yalnız Valide Sultanın yetkileri daha geniştir.

Hanlar, yalnız Tatar büyüklerinin kızlarını değil, Bizans imparatorlarının ve Rus knezlerinin kızlarını da alıyorlardı; ezcümle Özbek Han'ın karısı, Rum kayseri Andronikos Paleologos'un kızı idi. Umumiyetle, Altın Ordu Devleti'nde kadınların sosyal konumları yüksekti ve bu konuda eski Türk gelenekleri devam ettiriliyordu. Hanın hatunları ayrı saraylarda yaşıyorlar, göç ederken kendilerine mahsus çadırları bulunuyordu; hattâ kendilerinin mescit ve camileri, hoca ve imamları olduğu gibi, umumî hayatta ayrı muhafız kıtaları da vardı; Altın Ordu kadınları, umumî hayatta görünürler, hattâ han hatunları, âlimler ve şairler meclisine bile devam ederlerdi.

Altınordu Devleti'nde resmi dil, Çağatay Türkçesi idi. Önceleri Gök Tengri'ye tapıyorlardı ama kısa zamanda bütün ülke Müslüman oldu. Bir süre sonra devlet, tam anlamı ile Türkleşti. Ama bu "Türkleşme" deyimi, hükümdar ailesi içindir. Halkın yüzde doksanından fazlası, zaten Türk idi. (Kuman-Kıpçak, Bulgar... Türkleri).

Bugün, Tatar adıyla anılan Türkler de Altın Ordu Devleti'nin halkıdır ve Tatar adı, "Kuzey Türkleri" anlamında bir genel ad olmuştur. Moğollar, çok küçük bir azınlık haline düşmüştü. Askerin büyük çoğunluğu da Türk idi. Moğol azınlığı, Türklerle karışmış ve eriyip gitmişlerdi. Ama hanlar, Moğol sülalesinden geliyordu. Bunlar da Türklerle evlendikleri için, zamanla Moğol etkisi, sadece idare şeklinde, teşkilatta kaldı.

Altınordu'nun idare sistemi, eski Türk esaslarına dayanmaktadır; bu esaslarda bilhassa bozkır an'anesi ve teşkilâtı, mühim bir yer tutuyordu. Ahalinin gittikçe toprağa bağlanması, ziraat, ticaret ve sanayiin gelişmesi üzerine, devlet idaresinde bu esaslar da dikkate alınmıştı. Altın Ordu'nun resmi ismi, aslında "Büyük Ordu"dur. Bu devlet, birkaç kısma yahut "Ulus"a ("ölüş, hisse") bölünürdü; Rusya bile birkaç "Ulus"tan ibaret olduğu gibi, Başkurt, Bulgar, Mokşı elleri de birer ayrı ulus teşkil etmişti; bundan başka Kafkas ve Karadeniz sahaları da, ayrı uluslara bölünmüştü.

Ulus, onun başında bulunan türelerin (büyük memur) adını alırdı. Ulus içinde de, Cengiz'in tespit ettiği ve tamamıyla askerî mahiyette olan bir bölüm vardı; ezcümle: tümen (10 bin), bin, yüz ve on beylikleri; tümen beyi, on bin kişilik kuvveti çıkaran bölgenin başbuğu, bin beyi, bin kişilik kuvvetin başı v.s. Bu bakımdan Altın Ordu, gayet intizamlı bir askerî ve mülkî idare teşkilatına sahipti. Halis Türk olan ulusların en yüksek idare (sivil) memuruna Daruga denilirdi ki, vali karşılığı olsa gerektir; Rus uluslarındaki en yüksek Tatar valisi de Baskak adını taşırdı; baskakların idarî merkezine de "yurt" denirdi.

Baskaklar, bulundukları yerde, Rus knezleri ve ahalisinin Altın Ordu'ya boyun eğmelerine nezarete memurdu; bu maksatla onun emrinde asker de bulunurdu. Rus ahalisinden "kafa vergisi" alındığından, ahali sayımı yapılır (ilk sayım 1257'de) ve ona göre, baskaklar vergi alırlardı; mal ve mülkten ayrıca âşar (onda bir) da toplanmakta idi. Darugaların da aynı şekilde icrai faaliyette bulundukları görülmektedir; yerli Türk ahalisinin birçok mükellefiyetlere tabi olduğu, yarlıklardan anlaşılıyor. Ancak "Tarhan" olan kimseler, her nevi mükellefiyetten ve vergilerden kurtuluyorlardı. Tarhanlık hakkı da han tarafından verilir ve "Tarhanlık yarlığı" ile tasdik olunurdu.

Hana, devlet idaresinde "Divan" adını taşıyan bir meclis yardım ederdi. Ekserî Türk-İslâm devletlerinde rastladığımız bu müessesenin Altın-Ordu'daki mahiyeti, kesin olarak bilinemiyor; bilhassa bu divanın yazıcıları (Divan bitikçi'leri) tâbiri, yarlıklarda sık sık zikredilmektedir. Dış memleketlere gönderilen elçilere ve yardımcılarına, "elçi-keleci" denirdi. Ayrıca; yol, vergi, ticaret işlerine nezaret eden memurlar mevcut olup bunların vazifeleri, birer birer tâyin ve tespit edilmişti. Ticaretin, Altın Ordu'da çok inkişaf ettiğini de söylemiştik; buna bağlı olarak, para sistemi de gayet muntazamdı; maden para ile yan yana, kâğıt para usulü de vardı.

Altınordu'nun siyasî tarihi cihetine gelince, bu hakanlık, Doğu Avrupa'yı elinde bulundurmakla, birçok bakımdan Hazar Hakanlığı'nı andırmaktadır. İşgal ettiği coğrafî vaziyetinin icabı olarak, birçok devletlerle, siyasî, iktisadî ve kültür münasebetleri tesis etmiştir. Bizans'la, Mısır Memlûkları ve Osmanlılarla münasebetleri olduğu gibi, bilhassa Litvanya-Lehistan Devleti'yle yakın bir münasebet tesis edilmişti. Altın Ordu ile İlhanîler arasında, Hazar Denizi'nin güney sahası ve Harezm yüzünden daimî bir ihtilâf ve rekabet vardı; bunun içindir ki Altın Ordu ile Mısır Memlûkları arasında sıkı bir dostluk kuruldu; aynı vecihle sonraları, Yıldırım Bayezid ve Toktamış Han'ın her ikisinin de Timur Han tarafından büyük bir tehlikeye maruz kalmaları üzerine, Osmanlı Devleti'yle Altın Ordu arasında yakın bir dostluk hâsıl oldu; her iki ülkeden, karşılıklı elçiler ve tüccarlar gidip gelmeye başladılar.

Timur istilâsı, Altınordu hanlarıyla Osmanlı sultanlarının, sonraları da iyi münasebetleri devam ettirmelerini sağladı. İkinci Murad Han ile Fatih Sultan Mehmed zamanında da bu dostluk mevcuttu. Altınordu hanlarından olup sonra Kazan Hanlığı'nı kuran Uluğ Muhammed'in, II. Murad'a ve sonraki hanların Fatih Sultan Mehmed'e gönderdikleri bitikleri (name, mektup) bunu göstermektedir. Moskova knezliğinin tedricen yükselmesi ve tehlikeli olmağa başlaması üzerine, Altın Ordu ile Litvanya-Lehistan arasında Ruslar'a karşı bir cephe teşkil etmek istendi.

Birçok etkenlerin bir araya gelmesiyle, gittikçe zayıf düşen Altın Ordu, Timur'un arka arkaya indirdiği üç darbeden sonra (bu seferler esnasında Saray şehri kâmilen yıkılmıştır), bir daha kendine gelemedi. Hanedan üyeleri arasında çıkan iç mücadele, ticaret hareketlerinin gittikçe azalması, komşularının kuvvetlenmesi neticesinde, Altın Ordu Hakanlığı, gittikçe kuvvetten düştü. Altın Ordu'nun son büyük hanı, Timur Han ve Yıldırım Bayezid Han'ın çağdaşı olan Toktamış Han'dır (1376-1391).

Ondan sonra, "Taht-İli"nde (Saray'da), hanlar, sık sık değişmiş ve karşılıklı şiddetli mücadeleler yapmışlardır. 1480 yılında, Saray Hanı Seyyid Ahmed, Moskova büyük knezi III. İvan'ı baş eğmeğe zorlayarak Rusya üzerinde eski hâkimiyetini tekrar kurmak teşebbüsünde bulunmuşsa da, kâfi miktarda kuvvete sahip olmadığı gibi, arkada bazı tehlikeler baş gösterdiğinden, bir meydan muharebesi olmaksızın, Don boyunca çekilip gitmişti. Bundan sonra, Rusya üzerinde 240 yıldan beri devam edip gelen Altınordu hâkimiyeti, kendiliğinden kalkmıştır. Zaten, Altın Ordu'nun ömrü de sona ermiş gibiydi. 1502'de bu devlet, artık, tarihe karışmış bunuyordu. Bu hakanlığın harabeleri üzerinde birçok hanlıklar yükseldi; bunlar: Kırım, Kazan, Sibir, Astrahan ve Nogay hanlıkları idi.

Kaynak : Genel Türk Tarihi / dallog.com
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

6 Kasım 2016 / Baturalp Türk ve İslam Dünyası
18 Kasım 2016 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
17 Kasım 2016 / Misafir Türk ve İslam Dünyası
8 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Türk ve İslam Dünyası
14 Ocak 2017 / Misafir Türk ve İslam Dünyası