Arama

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri - Sayfa 4

Güncelleme: 28 Eylül 2007 Gösterim: 75.968 Cevap: 52
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Nisan 2006       Mesaj #31
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ermeni diasporası kimden güç alıyor?
Dünyadaki Ermeni diasporası 90 yıl önce Ermenilere karşı işlendiğini iddi ettikleri katliamların yıldönümünü andı. 24 Nisan 1915 tarihinde Osmanlı yönetimi, Ermenilerin ülkenin kuzeyi ve güneydoğusunda yaşadıkları şehir ve kasabalardan Suriye, Lübnan ve Irak’a tehcir edilmesini karara bağlamıştı ki bu toprakların tamamı o vakitler Osmanlı’ya ait idi.
Sponsorlu Bağlantılar

Ermeniler tehcir esnasında kendilerine yönelik bir katliam gerçekleştiğini iddia ederken, Türkler, bunu karışlıklı öldürme hadisesi yani mukatele olduğu konusunda ısrar ediyor.
Ermeniler, bazı Avrupa çevrelerinin desteğiyle, İslam’ı Avrupa’nın ortalarına kadar götüren Osmanlı yönetimi sebebiyle birçok Avrupa ülkesi ve halkıyla kötü anılara sahip Türkiye’yi sıkıntıya sokma başarısı gösterdi. Bu halklardan bazıları, şu an Ermeni iddialarını reddeden Batılı ülkeler. Ermeniler şimdi sözümona Batılı ülkeler üzerinden Türklerden intikam almanın çabası içerisinde. Ancak, Ankara ilgili ülkelerin arşivlerini açması ve bu konunun ayrıntılarının incelenmesi için uzman ve akademisyenlerden oluşan ortak komisyonlar kurması çağrıları sonrası arşivlerini bütün araştırmacılara ve akademisyenlere açma kararıyla Avrupa ve ABD destekli Ermeni çabalarına karşı koymaya çalışmakta. Ermeni diasporasının liderleri ise tarihe bakışın kaynağı olarak İstanbul’daki Osmanlı arşivlerinin destek alınmasını reddediyor ve Osmanlı’nın torunlarını, sözde soykırımı itiraf etmeye zorlamak için Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini sıkıntıya sokmak için elden geleni yapıyor.
Konu aslında tarihi ve arşiv boyutundan çok düşmanlığı körükleyen siyasi, ekonomik, fikri ve kültürel. Ermeni diasporasının şu soruya cevap vermesi gerekmez mi: Ermeni diasporasının hedefi tarihten mi intikam almak yoksa Osmanlı torunlarından mı?
Avrupa müzakere komisyonunun Türkiye devletinin ve halkının ulusal egemenliğine dokunan birçok madde içeren son yıllık raporu, Türk siyasi çevrelerinin Avrupa’nın tutumlarına yönelik kaygılarını artırdı. Adı geçen rapor, Ankara’dan 90 yıl önce Ermenilere yapılan katliamların tanınmasını istemekte, dinî, etnik ve mezhebî azınlıklara daha fazla hak verilmesi anlamına gelecek şekilde demokratik reformları sürdürmesi gerektiğini vurgulamayı da ihmal etmiyor.
Bu çerçevede Ankara, AB’nin Ermeni konusunu kaşıyıp Türkiye’nin sözde soykırım iddialarının soruşturulması için tarihçi ve hukukçulardan müteşekkil bir mahkemenin oluşturulması önerisini dile getirirken, bunun görmezlikten gelinmesi ni de Türk tezlerine karşı ilgisizliğin göstergesi olarak yorumluyor.
Türk kamuoyunda Ermeni meselesinin siyasi amaçlar için kullanıldığı ve Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Avrupa çevrelerinin bu konuyu Türkiye’nin AB eğilimini engellemenin aracı kılmak istedikleri şeklinde bir kanaat bulunuyor. Ayrıca Avrupa resmî tutumuna uygun olarak bu konunun üyelik kriterlerinin dışında yer aldığı görüşü hakim.
Ortada göz ardı edilemez önemli bir nokta var. Türkiye’ye yönelik Avrupa üslubundaki sertleşmenin, Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginlik sonrası şu an Amerikan desteğinden beslenmiş olması. Gerginliğin sebebi ise Ankara’nın Ortadoğu politikalarıyla ilgili Amerikan taleplerini geri çevirmesiydi. Özellikle de birçok Amerikalı siyasi, akademik ve medya çevreleri iktidardaki Erdoğan ve partisine yönelik yüksek sesle konuşmaya başladılar. Bu çevreler yorumlarını, Amerikan Senatosu’nun Ankara’yı Ermeni katliamlarını tanımaya çağıran karar tasarısını onaylaması ihtimalleriyle tehdit etme sınırına taşıdılar. Türk askeri ve milliyetçi çevreler devletin ve halkın bütünlüğünün şu süreçte tehlike içinde olduğu görüşünde, Avrupa başkentleri ve Washington’un niyetlerinden şüphe duymaktalar. Türk halkının çoğunluğu bu ülkelerin kendilerine karşı ortak komplo kurduklarına inanmakta ayrıca. Bu durum Ankara - AB ve Türkiye - ABD arasındaki diyaloğu zorlaştırmakta
Son düzenleyen GusinapsE; 22 Mayıs 2006 02:39
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
15 Nisan 2006       Mesaj #32
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
İşte Danimarka'ya tepki karikatürleri

Sponsorlu Bağlantılar

Hz. Muhammed'i aşağılayan karikatürlere karşı İran'da Hemşehri gazetesinin başlattığı karikatür yarışmasına katılan eserler belli oldu. Katılanlar arasında Türk sanatçılar da var.
Danimarka'da yayınlanan bir gazetenin Hz. Muhammed'i aşağılayan gazeteye karşı İran'da yayımlanan Hemşehri gazetesinin başlattığı karikatür yarışmasına katılan eserler belli oldu. Yahudi soykırımıyla ilgili karikatür yarışmasına Türkiye'den katılanlar da oldu.
Tahran Belediyesi'nin çıkardığı gazeteden Ferid Murtazavi, bu uluslararası yarışmanın, ifade özgürlüğü adına İslam dünyasını rahatsız eden karikatürlere yer veren Avrupa gazetelerine cevap niteliği taşıdığını belirtmişti.
Murtazavi, “Avrupa gazeteleri, ifade özgürlüğü bahanesiyle bu resimleri yayımladılar. Söylediklerini yapıp yapmadıklarını, Yahudi soykırımıyla ilgili resimleri de yayımlayıp yayımlamayacaklarını göreceğiz” dedi.
Gazete, ödüle layık görülen 12 kişiye altın verileceğini, bu sayının Danimarka'nın Jyllands-Posten adlı gazetesinde yayımlanan karikatür sayısıyla aynı olduğunu belirtti.
İran gazetesi ödülü artırdı
Yahudi soykırımı yarışması ödülünün dünyadaki en büyük karikatür ödülü olduğunu savunan Şocayi, ödüllerin bazı şahıs ve kurumlar tarafından karşılanacağını belirtti.
Yarışmaya katılımın oldukça fazla olduğunu, bu nedenle ödüllerin daha da artırılacağını ifade eden Şocayi, ''yarışma nedeniyle ölüm tehditleri alıyorum ama bu tehditler, bizim yolumuza devam etme kararımızı kuvvetlendiriyor'' dedi.
Şocayi, ''siz neden diğer peygamberlerin karikatürlerini çizmiyorsunuz?'' şeklindeki sorulara, ''diğer peygamberler de Hz. Muhammed gibi kutsaldır. Biz böyle bir şey yapmayız'' yanıtını verdi.
Hemşehri gazetesi ve karikatürlerin yayımlanacağı www.irancortoon.ir internet sitelerinin 'hack'lendiğini belirten Şocayi, bunun Batı'nın ifade özgürlüğüne inanmadığının bir göstergesi olduğunu söyledi.
Şocayi, bazı ülkelerdeki sanatçıların isimlerinin açıklanmasından korktukları içinyarışmaya isimsiz de katılabileceklerini söyledi.
Hemşehri gazetesi, İslam dünyasını rahatsız eden karikatürlere karşılık olarak Yahudi soykırımı hakkında karikatür yarışması başlattığını duyurmuş, ödüle layık görülen 12 kişiye altın verileceğini açıklamıştı.
Ödül verilecek kişi sayısıyla Danimarka'nın Jyllands-Posten adlı gazetesinde yayımlanan karikatür sayısının aynı olduğu belirtilmişti.

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri


Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri


Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri


Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri


Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri


Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri


Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri


Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri

Dış Türkler: Türkiye Dışındaki Türk Boy ve Kavimleri
Son düzenleyen GusinapsE; 16 Nisan 2006 02:49
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #33
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
YÖRÜKLER

180px Yorukmagnify clip
Yörük çadırı
Yörük, göçebe yaşam tarzını seçmiş insandır. Türkçe yürümek kelimesinden türetilmiştir. Anadolu'da yaylak-kışlak hayatı yaşayan Türkmenaşiretleri için de kullanılır. 1990'lara kadar azalarak devam eden yörüklük geleneği günümüzde orta ve batı Toroslar'da yaşayan 500 den fazla aile tarafından hala devam ettirilmektedir. Bu geleneğin gelecekte alternatif bir turizm anlayışı içinde değerlendirilerek yaşatılabilmesi için çalışmalar yapılmaktadır


TÜRKMENLER

Türkmenler, Oğuz Türk illerinden, Orta Asya'da Hazar Denizi'nin güney batısında çoğunlukla Türkmenistan'da ve İran'ın kuzey bölgelerinde yaşayan bir kavimdir.


Rumeli Türkleri

Rumeli Türkleri Rumeli`de yaşayan Türkler`dir.
Rumeli Türkleri , Edirne'deki Meriç Nehri'nin batı tarafında yaşayan türklere verilen addır. Çoğunlukla: Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Arnavutluk'ta yaşarlar.


ÖZBEKLER

Özbek, Altın Ordu Hanı Özbek Han'ın yönetiminde ayrı bir boy olarak yapılanan bir Türk halkına mensup kişilere denir


YAKUTLAR

Sibirya'nın kuzeydoğusunda yaşayan bir Türk boyu.
Sahalar adıyla da bilinen Yakutlar'ın, Gulıganlarla (Kurıkanlar) Tunguzlar'ın karışmasından meydana geldiği tahmin edilmektedir.

Kurıkanlar'ın, 7. yüzyılda Çin sarayına hediyeler verdikleri, Göktürk Devleti'ni ikinci defa kuran İlteriş Kağan'a karşı çıktıkları bilinmektedir. Yakutlar, 10. yüzyıldan sonra, Moğol istilaları yüzünden yurtlarını terk ederek, Selenga Irmağı'nın aşağı kıyılarında, Angara ve Lena ırmaklarının yukarı bölgelerine göçtüler.
On yedinci asrın başlarında Ruslar, Asya'yı ele geçirme düşüncelerini gerçekleştirmek üzere, Yakutların ülkesine girmeye başladılar. 1620-1630 yılları arasında tamamen işgal ettiler. Yakutlar, zaman zaman ayaklandılar ise de, bir sonuç alamadılar.

Bu tarihten sonra Yakutlar'ın büyük çoğunluğu, Ruslar'ın etkisiyle Hıristiyanlaştı. Buna rağmen Şamanî inançlarını da devam ettirmişlerdir.
İyi at yetiştirmeleriyle tanınan ve zengin insanlar olan Yakutlar, Ruslar'ın zulmü altında fakirleştiler. Yakutistan, Çarlık Rusya'sında siyasî suçluların sürgün edildiği bir ülke durumuna geldi. Diğer bölgelerden Rus nüfus göçürülerek, Yakutistan'da iskân edildi. Sürgünler, Yakut ülkesinde, Batı kültürünü ve muhtariyet (özerklik) fikrini yaydılar.

On dokuzuncu asırda, kültürlü kimseler yetişti. 1900'lü yılların başından 1917 ihtilâline kadar, bağımsızlık mücadelelerine devam ettiler. 1920-1921'de kurulan Yakut Millî Hükümeti, komünistlere karşı savaştı. Fakat, Moskova'nın güçlü ordusu karşısında mağlup oldular. Ruslarla yapılan barış neticesinde Yakutistan, Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriyetini kurdular (1922). Fakat Ruslar, 3.062.000 km2'yi bulan Yakutistan'ı, kolonizatör Ruslarla iskân ederek, Yakut nüfusunun oranını devamlı düşürmektedir. 1970 sayımına göre Yakutlar'ın nüfusu, 602.000 idi. 1992'de, 944.000'e yükselmiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Nisan 2006       Mesaj #34
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türkiye bir "diaspora" devleti mi?

H. Kadir
anadolu'nun geçmis sayilarindan birisinde [ Istanbul Mektubu, vol. 7 no. 4] Balkanlar ve Kafkaslarda katliama ugramis, yurtlarindan göçe zorlanmis Müslüman nüfusun ne kadar çok oldugunu gösteren tablolar vardi. 19. yüzyildan beri bu göçmenlerin (daha dogrusu mültecilerin) hemen tamaminin sigindiklari topraklar bugünkü Türkiye topraklari olmus. Osmanlinin son dönemlerinde devletteki birçok önemli mevkii sahibi ve cumhuriyeti kuran lider kadronun hatiri sayili bir kismi ya bu türlü eziyetlerle terkedilmis topraklarda dogmuslar, ya da ebeveynleri o tecrübeyi tatmis. Cumhuriyet Türkiye'sinde devletin, ordunun yeriyle ilgili hakim anlayisi anlamak için iste bu göçmenlik tecrübesine dikkatle egilmek lazim.
Katliamdan kaçarken siginak olan, yurtsuz iken yurt veren bir devletle muhatap olan insanlarin devlet telakkisi, vergi ve asker toplama zamani devletle muhatap olan insanlarin devlet telakkilerinden elbette farkli olacaktir. Her köseden tehdit altinda yasamak ve kaçmak zorunda birakilmis olan insanlarin orduyu kutsamalari da anlasilabilir.
Göçmenligin kolaylastirdigi bir husus da soyut bir vatan kavramini "memleket"in önüne çikarabilmek. Yasadiklari toprakla baglari kollektif hafizalarinin çok derinlerine giden kimseler için "memleket" ve "hemsehrilik" çok daha öncelikli ve tabii kavramlar. "Vatan" okulda ve askerde ögrenilen bir sey.
Tabir-i caizse "yerlilerin" yetismis eleman kaybi/eksikligi nedeniyle alternatif üretememeleri neticesinde yeni kurulan devlet göçmenlerin tasarimi olmus. Yani, Anadolu topraklarinda Balkanlardaki tarihin üzerine bir devlet sekillendirilmis. Buna "diaspora" mentalitesinin devleti de demek mümkün.
Bu yazdiklarimdan Türkiye'nin sikintilarinin göçmenlik-yerlilik eksenine indirilebilecegini savundugum zannedilmesin. Fakat, yeteri kadar üzerine egilinilmeyen bir boyut oldugunu düsünüyorum. Bu açidan bakinca "Anadolu ihtiali" denilen hadisenin neden devamli Anadolu insaniyla kavga içinde oldugunu anlayabiliriz. Neden devamli dört yanimiz düsmanlarla çevrili diye paranoyak dis politikalarimiz oldugu anlasilabilir. "Araplar bizi arkadan vurdu" diyerek hayiflanirken haz almanin bir bakima Küçük Asya ile Balkanlar arasinda ihanet simetrisi kurmaktan geldigini görebiliriz. Göçmenlerin tecrübesinde kültürel çesitlilik olumsuzluktan baska bir sey olmadigi için devletin "tek tipli"lige olan tutkusunu daha iyi anlayabiliriz.
Fakat, göçmenlik çogu insan için geçici bir durum. Yabanciliklarini iyice içsellestirmis bir azinlik haricinde göçmenler de artik yerlilesiyorlar. "Yerliler" de canlanip kipirdandikça diaspora devleti mentalitesi iyice anakronistik hale geliyor. (Egitim sistemi "yerlilerden" "göçmen" çikarmaya çalisiyor ama askeri okullar haricinde pek basarili oldugu söylenemez.) Herhalde yetmisbes sene sonra artik devleti yerlilestirmenin zamani geldi.
Son düzenleyen GusinapsE; 22 Mayıs 2006 02:40
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #35
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Karapapak

Borçalı-Kazak boyundan gelen Karapapak Türkleri, Kıpçak Kuman, Bulgar ve Hazar Türkleri'nin Ön-Asya'daki koludur. Borçalı ve Kazak diye iki kola ayrılırlar. Kafkasya'da ve yakın bölgelerde dağınık bir vaziyette yaşayan Karapapak Türkleri'ne, siyah astragan kalpak giydikleri için komşuları bu adı vermişlerdir. Karapapaklar bazen Karakalpaklarla karıştırılır. Ama herhangi bir bağıntısı bulunmamaktadır."
Terekeme terimi farsça Terakime'den gelmekte olup manası Türk'e benzeyen demektir. İddiaya göre Karapapaklar 4. Yüzyıl'da Kazakistan'dan Arap Yarımadası'na göç etmişler ve 6. Yüzyıl'da Arap'larla yaşadıkları sorunlar yüzünden Kafkasya'ya göç etmişler

Tarihsel bilgi

Çıldır ve Ardahan’daki Karapaklar (ve Terekemeler) önceden Kuzey Azerbaycan’da, Kazah Şemsettin Khanate’nin Kazah ve Borçalı bölgelerindeki Debed ve Borçalı nehirleri boyunca yaşarlardı. 1828 yılında imzalanan Türkmençay Anlaşması’ndan sonra bir bölümü Kars’a ve bir bölümü de İran Azerbaycanı'nın Sulduz bölgesine, Ushnu’nun doğusuna göç etti. Bir başka kayda göre, Terekemeler Hazar Denizi kıyısında, Gamri Uzun’dan Derbent’e uzanan ovada yaşarlardı.

90-100 hanelik bir Terekeme grubu, 1904 yılında Türkiye’ye yerleşmek için başvuruda bulundu. Bir kısmı o zaman Rusların elinde bulundurduğu Kars’a, bir kısmı Ağrı, Tutak ve Eleşkirt’e geldi; diğerleri Adana’ya (orada halen bir Terekeme köyü vardır), geri kalanlar ise 1914 yılında Malazgirt’ten Sivas’ın Tutmaç, Büyükköy ve Kurdoğlu köylerine göç ettiler. Fakat, daha önce, 1877’de, Sivas’ta en az bir Terekeme köyü bulunmaktaydı.
Diğerleri ise 1921’de Rusların çekilmesiyle Kars’a geldiler; bunlar Gümrü Antlaşması'yla gerçekleşen nüfus mübadelesiyle Akbaba, Tiflis, Borça ve Kazah bölgelerinden göç ettiler.
Sözkonusu isimsel farklılığın nedeni, Rusların, kısmen Kafkasya ve kısımen de İran’dan gelip eski Aleksandropol bölgesine, Akhaltsike’ye ve şimdiki Gürcistan’daki Akhalkalaki’ye yerleşenleri tanımlamak için “Karapapaklar” terimini kullanmış olmalarına dayanabilir, oysa Akbaba Terekeme’lerinden ayırt edilmeleri için bunlar genel olarak Gürcistan Terekemleri olarak adlandırlmaktadırlar.
VON HELLWALD’ın (1878:99) kaydettiğine göre, Rus işgalinden önce Osmanlı topraklarında 105 köyde 29.000 Terekeme & Karapapak yaşıyordu.
Karapapaklar yada Terekemeler Özellikle Kuzey Doğu Kafkasya'da yoğun yaşamaktadırlar ve Bugün birçokları şehir yaşamı sürdürmektedirler.


Dinleri

Yesevilikle islamiyete geçip alevilige benzeyen hafif şaman öğeleri taşıyan farklı bir dinsel bakış açılarına sahiptirler.kökenleri kafkasya bölgesidir. Atılgan, hırslı, olaylar karşısında son derece duygusal ve saf bir karaktere sahip insanlardır
Kafkasya`da ve yakın bölgelerde dağınık bir şekilde yaşayan Karapapak Türklerine, siyah astragan kalpak giydikleri için komşuları bu adı vermişlerdir. Muhtemelen Türkmen kelimesi ile ilgili olarak Terekeme adıyla da anılmışlardır.


Karapapak Türkleri'nin konusunu Ruslara karşı verilen bağımsızlık mücadelesinden alan Şeyh Şamil ve başta Dede Korkut, Köroğlu, Şah İsmail ve Kirmanşah hikayeleri ile benzer özellikler taşıyan Kaçak Nebi, Mihrali Bey, Terekeme Hacı (Sarıkızoğlu), Hasan ve Hüseyin kardeşler, Zakir, Kaçak Mehmet ve Deli Ali gibi mahalli kahramanlarla ilgili halk hikayeleri bulunmaktadır. Borçalı-Kazak boyundan gelen Karapapak Türkleri, Kıpçak Kuman, Bulgar ve Hazar Türkleri'nin Ön-Asyadaki koludur. Borçalı ve Kazak diye iki kola ayrılırlar.
Karapapaklar, Türkiyenin Ağrı, Akyaka, Ankara, Ardahan, Arpaçay, Çıldır, Digor, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kars, Kağızman, Muş, Susuz, Selim, Sarıkamış, Sivas, Azerbaycanın Sulduz bölgesi, Ermenistan'ın Ağbaba bölgesi, İran Devleti kuzey bölgesi, Türk Cumhuriyetleri'nde ve Avrupa'da dağınık şekilde yaşamaktadırlar.
Karapapaklar hemen hemen her alanda var olmaya savaşındalar ve Bugün eğitimde % 98 oranla Türkiyede eğitime yönelen en yatkın ve çok amaçlı bir millet olmuştur.
Karapapaklar hemen hemen her alanda var olmaya savaşındalar ve Bugün eğitimde % 98 oranla Türkiyede eğitime yönelen en yatkın ve çok amaçlı bir millet olmuştur.
Karapapak, Karapapah(lar), Terekeme, önceki bazen "Karakalpak’la karıştırılır. Ama herhangi bir bağıntısı bulunmamaktadır."
Kendi adlandırmaları: Karapapah, Terkekeme

AŞIKOĞLU’nun belirttiği 1963 Kars’ta 114 Köy vardır.
BARTHOLD/WIXMAN 1978 (İslam Ansiklopedisi) Kars’ın toplam nüfusunun % 15’i (yani, 1975’de 106.000); eğer nüfus değişimlerinden ve sınır değişikliklerinden sonra aynı oran geçerliyse (1920’de 39.000)
Dağılım : Özellikle Ardahan’ın Çıldır ilçesinde yoğunlaşmaktadır; Çıldır `lıların söylediklerine bakılırsa tüm köyler Karapapak ya da Terkemedir; en yoğun şeklinde bulundukları ikinci yer Arpaçay ilçesidir. Orada köy nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturmuşlardır. Ayrıca Kars merkez ve Selim, Kağızman ilçelerinde bulunurlar. Kavkazskiy Kalender’a (1910) s. 546, bakılırsa, o zamanlar 99 Karapapak köyü vardır ve bunların 63’ü Kars yöresinde, 29’u Ardahan’da ve 7’si Kağızman’daydı.

Birinci grup Muş ilindedir.; önce Malazgirt’e ve şimdi de Yoncalı köyüne yerleşmişlerdir. Ayrıca Bulanık ilçesinde de yaşarlar. Rusların 1877’de Kars’ı işgal etmelerinden sonra, içlere doğru çekilen Karapapaklar Sivas, Tokat ve Zile’de köyler oluşturmuşlardır. Bunlardan biri olan Acıyurt, 1877’de hali hazırda Karapapak nüfusuna sahiptir. Ayrıca Kayseri’de iki köyün (Pınarbaşı ve Sarız) Karapapak nüfusuna sahip olduğu kaydedilmiştir.
Çıldır ve Arpaçay ’daki Karapapak ve Terekemeler, sığırtmacılarını ve çobanlarını Çıldır Gölü’nün batı ve doğusundaki yaylalara gönderirler; fakat diğer köylüler evlerinde kalırlar. (SÖZER 1972)


Dil: Esas olarak Karapapakça (Azeri diline yakın Batı (oğuz) dillerinden biri). Türkiye’de bu dil hâlâ güçlü görüldüğü kadarıyla asimilasyona uğrayıp Doğu Anadolu lehçelerine karışmıştır.


Din: İslam. Karapapaklar Sünni’dir (Hanbeli) Elde mevcut tek rakam, 1883 yılında Kars dahil o zaman Rusya’nın Kontrolünde olan bölgelerde 11.721 Sünni olduğudur. Günümüzde büyük çoğunluğu şehirleşmeze en uygun Hanefi mezhebini benimsemişlerdirç

Grup Kimliği : Karapapak ve Terekemeler, köklerinin Kafkasya’da olduğuna dair ortak bir duygu paylaşırlar. Terekemeler din ve konuşma dili bakımından farklı özelliğe sahip olmalarında karşı Karapapaklar adlarının geniş anlamda her iki grubu da içeren kapsayıcı bir ad olduğuna inanırlar. Her iki grup da, endogami geleneğini büyük ölçüde sürdürür. Sözkonusu farklılığın kökleri Türkiye’ye gelmelerinin öncesinde yatar; farklı bölgelerden göç etmişlerdir.
Terekeme terimi; Türkmen kökenli oluşun onanması gibi bir durum halidir. Karapapak terimi ise, şimdi Amu Derya’da yaşayan ve bir Kıpçak halkı olan Karapaklar’la bir kurumsal özdeşlik kurulmasına yol açmıştır.
Etik olarak, Terekemeler, komşularınca, gürüz görünüşleri ve özel psikolojik yapılarıyla neredeyse klişeleştirilmişlerdir. Kaba, saba, son derece saf, sağı solu belli olmayan ve çok alıngan oldukları söylenir. Öyle ki, yörede Terekemeler’le ilgili fıkralar almış yürümüştür. Dinin alışılmış biçimlerine karşı saygı göstermeleri de onları ayrı kılan özelliklerinden biridir. Ne var ki, bu klişeler, onların çevre nüfusuyla günlük ilişkileri dolayısıyla ortaya çıkmıştır ve ayrıca Terekemelerin kendileri de bunlara renk katacak şekilde abartmaya yatkındırlar. Her iki grupta yeterince araştırılmış değildir.

Tarihsel Bilgi: Çıldır ve Ardahan’daki Karapapaklar ya da (Terekemeler) önceden Kuzey Azerbaycan’da, Kazah Şemsettin Khanate’nin Kazah ve Borçalı bölgelerindeki Debed ve Borçalı nehirleri boyunca yaşarlardı. 1828 yılında imzalanan Türkmençay Anlaşması’ndan sonra bir bölümü Kars’a ve bir bölümü de İran Azerbayca’ının Sulduz bölgesine, Ushnu’nun doğusuna göç etti. Bir başka kayda göre, Terekemeler Hazar denizi kıyısında, Gamri Uzun’dan Derbent’e uzanan ovada yaşarlardı.

90-100 hanelik bir Terekeme grubu, 1904 yılında Türkiye’ye yerleşmek için başvuruda bulundu. Bir kısmı o zaman Rusların elinde bulundurduğu Kars’a, bir kısmı Ağrı, Tutak ve Eleşkirt’e geldi; diğerleri Adana’ya (orada halen bir Terekeme köyü vardır), geri kalanlar ise 1914 yılında Malazgirt’ten Sivas’ın Tutmaç, Büyükköy ve Kurdoğlu köylerine göç ettiler. Fakat, daha önce, 1877’de, Sivas’ta en az bir Terekeme köyü bulunmaktaydı.

Diğerleri ise 1921’de Rusların çekilmesiyle Kars’a geldiler; bunlar Gümrü Antlaşmasıyla gerçekleşen nüfus mübadelesiyle Akbaba, Tiflis, Borça ve Kazah bölgelerinden göç ettiler.

Sözkonusu isimsel farklılığın nedeni, Rusların, kısmen Kafkasya ve kısımen de İran’dan gelip eski Aleksandropol bölgesine, Akhaltsike’ye ve şimdiki Gürcistan’daki Akhalkalaki’ye yerleşenleri tanımlamak için “Karapapaklar” terimini kullanmış olmalarına dayanabilir, oysa Akbaba Terekeme’lerinden ayırt edilmeleri için bunlar genel olarak Gürcistan Terekemleri olarak adlandırlmaktadırlar.


Dil

Esas olarak Karapapakça (Azeri diline yakın Batı (oğuz) dillerinden biri). Türkiye’de bu dil hâlâ güçlü görüldüğü kadarıyla degisime uğrayıp Doğu Anadolu lehçelerine karışmıştır.



Din

Din : İslam. Karapapaklar Sünni’dir. Terekemeler’in Şii olduğunu söylerler, Fakat anlaşıldığı kadarıyla bazı bakımlardan Aleviliğe bezeyen özel bir mezheptendirler. Elde mevcut tek rakam, 1883 yılında Kars dahil o zaman Rusya’nın Kontrolünde olan bölgelerde 11.721 Sünni ve 9.931 Şii olduğudur.



Dağılım

Karapapaklar, Türkiyenin Ağrı, Akyaka, Ankara, Ardahan, Arpaçay, Çıldır, Digor, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kars, Kağızman, Muş, Susuz, Selim, Sarıkamış, Sivas, Azerbaycanın Sulduz bölgesi, Ermenistanın Ağbaba bölgesi, İran Devleti kuzey bölgesi, Türk Cumhuriyetlerinde ve Avrupada dağınık şekilde yaşamaktadırlar.
Özellikle Ardahan’ın Çıldır ilçesinde yoğunlaşmaktadır; Çıldırlıların söylediklerine bakılırsa tüm köyler Karapapak ya da Terkemedir; en yoğun şeklinde bulundukları ikinci yer Arpaçay ilçesidir.Hasançavuş köyü baştaolmak üzere Orada köy nüfusunun yarıdan fazlasını oluşturmuşlardır. Ayrıca Kars merkez ve Selim, Kağızman ilçelerinde bulunurlar. Kavkazskiy Kalender’a (1910) s. 546, bakılırsa, o zamanlar 99 Karapapak köyü vardır ve bunların 63’ü Kars yöresinde, 29’u Ardahan’da ve 7’si Kağızman’daydı.
Rusların 1877’de Kars’ı işgal etmelerinden sonra, içlere doğru çekilen Karapapaklar Sivas, Tokat ve Zile’de köyler oluşturmuşlardır. Bunlardan biri olan Acıyurt, 1877’de hali hazırda Karapapak nüfusuna sahiptir. Ayrıca Kayseri’de iki köyün (Pınarbaşı ve Sarız) Karapapak nüfusuna sahip olduğu kaydedilmiştir.

Gürcistan


Samshe-Javakhetı ( Güneybati Gürcistanda ) Akhalkalaki ( Ahılkelek) Bogdanovka Ilçelerinde yaşarlar ama asıl büyük kısmı 1944 Ahıska Sürgününde Rusya'nın muhtelif yerlerine sürgün edilmişlerdir. Başka bir Terekeme Topluluğu da Doğu Gürcistan da Borcalo da ( Borçalı ) da ikamet etmekdedirler.

Azerbaycan

Bilhassa Sulduz Bölgesinde yaşarlar.

Rusya Federasyonu

Dağıstan da 15 Terekeme Köyü olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda Stavropol da 1944 Ahıska Vilayetinden sürgün edilen Terekeme Türkleri ikamet etmekdedirler. Bunların büyük kısmını ABD ye iskan için bekletilmektedir.

Ermenistan

Bilhassa Kuzeybatı Ermenistan Bölgesi ( Şirak Vilayeti ) de 1944 öncesine kadar büyük bir Terekeme topluluğu yaşamaktaydı. Bugün ise Bölge tamamıyla Türklerden arındırılmıştır.

Ukranya

Ukranyadaki Türk Terekeme Topluluğu 1944 Ahıska ( Gürcistan ) sürgünü İnsanlardır. Haalen Ukranya Hükümeti bu İnsanlara Vatandaşlık vermemekte israr etmekdedir ve olayı Gürcistan Devletine atmaktadır.


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
17 Nisan 2006       Mesaj #36
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Uygur adının etimolojisi

Çin kaynaklarında Hoei-ho , Vei-ho,Hui-ho,Hueu-hu,Wei-wu vb. şekilde görülen Uygur adının anlamı 974'te yazılan Çince bir eserde "şahin süratiyle dolaşan ve hücum eden" şeklinde açıklanmaktadır.Fakat bunun bir yakıştırma olduğu bellidir.Etimolojik olarak Uygur adının "uy (takip etmek)+gur" (Salgur gibi)tarzında ortaya çıktığı ileri sürülmüş ise de , o tarihlerde kullanılan Türkçe'de "takip etmek" manasındaki eylem kökünün "ud-" biçiminde olduğu antitezinden hareketle sözcüğün "oy (oymak,baskı yapmak)+gur" ve daha kuvvetli bir olasılıkla "uy (akraba,müttefik)+gur" şeklinde türediği savunulmaktadır.Nitekim tarihsel süreçte ortaya çıkan "On Uygur" federatif adının "On Müttefik" manasına kullanılmış olma olasılığı tarihsel gerçeklik açısından ağır basar.Uygur adıyla ilgili bir diğer sorunsal ise İslam kaynaklarında her zaman ve Çin kaynaklarında bazen kendilerine verilen Tokuz Oğuz/Dokuz Oğuz adının kökeni ve ne şekilde ortaya çıktığıdır.Aslında Uygurlardan ayrı bir bodun (boylar birliği) olan Dokuz Oğuzlar Gök Türk siyasi otoritesinin dayandığı topluluk idi.Bu anlamda ayrı bir etnik yapı oluşturmayıp bizatihi Türk budununu oluşturan boylara verilen isimdi.Zaten Çin kaynaklarında kendilerinden "Türklerin 9 kabilesi", Gök Türkler'den ise "9 kabilenin Türkleri" diye bahsedilmesi bu özdeşliği ortaya koymaktadır.İşte bu Dokuz Oğuz boylarına, başka bir deyişle 9 adet Oğuz boyuna,-9 oymaktan oluşan-Uygur boyunun eklenmesiyle "On-Uygur" denilen siyasal birlik ortaya çıkmıştır ve böylece Uygur adı ile Dokuz Oğuz adı birlikte ve bazen karıştırılarak kullanılagelmiştir.

Köken

Çin kaynaklarında Asya Hunları'ndan geldikleri bildirilen Uygurlar'ın, kökenleriyle ilgili bir efsanelerinde, kendilerinin Hun hükümdarının kızı ile bir kurttan türediklerinin belirtilmesi de bu gerçeğe işaret eder.Tabgaç Devleti döneminde (386-534)Kao-kö adıyla kaynaklara yansıyan Uygurlar, bu esnada tüm İç Asya'ya yayılmış Töles boylarından biri olarak görülmektedir.Gök Türk Kağanlığı'nın kurulduğu esnada Selenga Irmağı boyunda bu devlete bağlı olarak oturmaktaydılar.Yani Ötüken'in burnunun dibinde!Gök Türk devletinin zor günlerden geçtiği 7.yüzyılın başlarında artık Uygurlar onlardan ayrılıp 6 boydan meydana gelen ve Sir-Yen-to denilen yeni bir federasyona dahil olmuşlardır (yoksa kendileri mi kurdular?).Sir-yen-to birliğini oluşturan öteki 5 kabile de Uygur lar ile -Uygur adının anlamına dikkat edin!- "ittifak ederek" hepsi "Uygur" adını almışlardır.Görüldüğü gibi Gök Türk Devleti'ni oluşturan boylar(Türklerin Dokuz kabilesi/Dokuz Oğuzlar) böylece Uygur yönetimi altında birleşmişlerdi.Bu anlatıların Uygurlar'ın kökeni hakkında yeterince malumat verdiğine inanarak siyasal tarihe geçilebilir.

Siyasal Tarih

Anlaşıldığı kadarıyla Gök Türk Devleti'nin yönetici zümresi olan Aşena ailesinin ili/devleti dağıldığı anlarda Uygurlar derleyiciliği çok iyi yapıyorlardı.Şöyle ki I.Gök Türk Devletinin çöküntüye geçtiği yılllarda Uygurlar'ın başında "erkin" denilen başbuğlar buluyordu ve bunlar küçük bir beylik kurmuştu bile.630 yılında erkin olan Pu-sa son Doğu Gök Türk kağanı Kie-li'nin oğlunun idare ettiği bir orduyu bozguna uğrattı(Anlaşılan Gök Türk Devleti'nin çöküşünü ve boyları derlemeyi şansa bırakmayacak kadar yönetim konusunda iddialı idiler).Gök Türk Devleti'nin istiklalini yitirdiği 50 yıllık dönemde, başındakiler "il-teber"ünvanına terfi eden Uygurlar 9 Oğuz boylarını da tamamen kendi bünyelerine alarak Tula Irmağı kıyısında bir beylik kurdular.Çin tarafından hemen tanınan Uygur İlteberliği, Altay Dağlarını da aşarak Batı Gök Türk bodunu olan On Oklar sahasıyla ilgilenecek kadar güçlenmişti.Fakat Uygurlar, Aşena ailesinden Kutlug Kağan(İlteriş Kağan)'ın 681'de Gök Türk ilini tekrar derlemesiyle bir kez daha Gök Türk birliğine katıldılar. II.Gök Türk Devleti zamanında da ayaklanmaları eksik olmayan Uygur ve Dokuz Oğuz boyları imparatorluğun çöküşünde önemli rol oynadılar. Orhun Yazıtları onların ayaklanmaları hakkında pekçok bilgi sunar.Örneğin devletin en güçlü kağanı olarak göze çarpan Kapgan Kağan Dokuz Oğuz boylarından Bayırkular'ın pususunda öldürülmüştür.II.Gök Türk Devleti'nin çöküşe girdiği 740 yıllarında Uygurlar -doğaldır ki Gök Türkler'in hilafına- yeniden güçlendiler.Bunu anlamak için başlarındaki yöneticinin "yabgu" ünvanına bakmak yeterlidir.Gök Türklerin iyice zayıfladığı bir anda durumdan faydalanan Uygurlar,Basmıl ve Karluk boylarıyla ittifak ederek son Gök Türk kağanları Ozmış ve Po-mei'yi öldürdüler. Fakat bundan sonra müttefiklerin arası açıldı. Başlangıçta Basmıl başbuğunu kağan ilan eden Uygurlar,basamak olarak kullandıkları bu kağanı öldürerek kendi yabguları Kutluk Bilge Kül'ü Gök Türklerin (Hunların da)başkenti olan Ötüken'de kağan ilan ettiler(745).Böylece Ötüken'de Uygur Kağanlığı devri başlıyordu.

Orhun Uygur Kağanlığı (745-840)


Kuruluş Dönemi

180px Orhun uygurmagnify clip
Orhun Uygur Kağanlığı ve Komşuları


Orhun Irmağı kıyısında başkenti Ordu-balık kentini kuran ilk Uygur kağanı Kutlug Bilge Kül iki yıllık bir hükümdarlıktan sonra 747'de öldü. Yerine oğlu Moyen-çor(747-759) kağan oldu.Moyen-çor'un etkinliklerini Orhun-Selenga ırmakları arasındaki Şine-usu Gölü yakınında diktirdiği "bengü taş"'tan izlemek mümkündür. Buna göre öncelikle aralarında hep yakın ilişkiler olan Dokuz Oğuz boylarını derledi.Ardından Orhun-Ötüken bölgesinin etrafında konan göçen ve Türkçe konuşan boyları denetimi altına alma politikası gütmeye başladı.Bu çerçevede,kuzeyde Yenisey Irmağı havalisindeki Kırgızlar'la,Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasında bulunan Karluklar ve onlara yardım eden daha batıdaki Türgişler'le, Yenisey,Obi ve İrtiş ırmakları arasında bulunan Basmıl,Dokuz Tatar ve Çikler'le savaşmış,bunların tamamını kendi kağanlığına bağlamıştır.Bu arada savaştığı boylar arasında belirtilen Sekiz Oğuzlar'ın Gök Türkler'in etrafa dağılma sürecine giren asal budunu olma olasılığı yüksektir.Böylece Türk soylu boy ve bodunları denetimine alan Moyen-çor Uygur Kağanlığını sağlam temellere oturtmuş bulunuyordu.

Yükselme Dönemi

Uygurlar'ın Orta Asya politik sahasında etkinleşmesi yüzyılın ortalarına doğru tırmanan Arap-Çin rekabetiyle ilintilidir.Taraflar kozlarını 751 yılında Talas Irmağı kenarında yapılan savaşla paylaşmışlar,Karluklar'ın da desteğini alan İslam kuvvetleri Çin ordusunu dağıtmıştır.Çin'in ,Gök Türk Kağanlığı'nın çöküşü ile yayılma ve nüfuz etme olanağı bulduğu Tarım Havzası'nı(Bugünkü Doğu Türkistan) tamamen boşaltmasına-bu boşluğu Uygurlar doldurdu;bütün Tarım Havzası Uygur kontrolüne girdi- yol açan bu yeni durum, Çin'de sonu gelmez olaylar çıkmasına sebep olmuştur.Bu olayların en önemlisi Soğd kökenli olup-annesi Gök Türk-, Çin ordusunda etkin pozisyonda bulunan An-lu-şan adındaki bir komutanın 200 bin kişilik bir kuvvetle Çin başkentleri Lo-yang ve Çang-an'ı zaptetmesiydi.Gelişen olayları keyifle izlediği anlaşılan (desteklemediği ne malum?) Moyen-çur,Tang imparatoru (o dönemde Çin'i yöneten hanedan)Su-tsung'un yardım çağrısına olumlu yanıt verdi.Çin'e giren Moyen-çor başkentleri geri almakta zorlanmadı.Bunun Çin'e maliyeti hiç de azımsanamayacak derecedeydi: 20 bin top ipek ve hatun adayı bir prenses.

Zirveye Ulaşma ve Yeni Bir Din

759'da Moyen-çur'un ölümü üzerine yerine geçen oğlu Bögü Kağan (759-779)'ın amacının karışıklıkların sürdüğü ve Su-tsung'un ölümüyle Tang Hanedanı'nın söz geçirmekte zorlandığı Çin coğrafyasına hakim olmaktı.Ancak Türk kökenli Pu-ku(=buku,Türk ünvanı) Huai-en'in karışıklıklara son vermesi ve düzeni geri getirmeye başlaması Bögü'nün planlarını geciktirdi;ama suya düşürmedi!Şöyle ki Çin'deki bu gelişmelerden yararlanmak isteyen yalnızca Uygurlar değildi.Tibetliler daha erken davranarak Çin'in batı başkenti Loyang'ı işgal etmeyi başardılar.Bu şartlarda Çinliler bir kez daha,bu kez Tibetliler'e karşı Uygur kağanından yardım istediler.762'de Lo-yang'a sefer düzenleyen Bögü Tibetliler'i şehirden ve Çin topraklarından çıkardı.Bir süre Çin başkentinde kalan Bögü'nün burada gördüğü Maniheizm'den etkilendiği anlaşılıyor.Nitekim ülkesine geri dönerken Uygurlar'a ve diğer Türklere Mani dinini öğretmek amacıyla 4 rahibi beraberinde getirmişti.Kendisinin kabul ettiği Maniheizm,Türk ülkesinde resmi din haline geldi.Hayvansal besinleri yemeyi yasaklayan bu din, göçebe bir yaşam süren Türk boylarırının toplumsal bünyesine pek uygun düşmüyordu.Türklere yeni bir din getirmeye çalışan Bögü Kağan danışmanlarından Tun Baga Tarkan ile askeri bir mevzuda anlaşamayınca bir suikast ile öldürüldü.Tun Baga Tarkan,Alp Kutluk Bilge Kağan (779-789)adıyla hükümdar oldu.(Acaba bu taht değişikliğinde Bögü'nün Maniheizm dayatmasının rolü var mıdır!).

Gerileme ve Çöküş

Alp Kutluk Bilge ve ardılları olan-neredeyse tamamı Ay Tengri'de kut ya da ülüg bulduklarını belirten adlar taşıyan-kağanlar döneminde Tibetliler'in Çin'e baskısı iyice arttı.Üstelik bu kez Beş-balık havalisine hakim olan Şa-to Türkleri ile de ittifak kuran Tibetliler,Uygurlar'ın Çin ile aralarında kurduğu ticari,siyasal ve askeri dengeleri sarsmaktaydı.Hatta bazı kağanların devrilmesinde Tibetlilerin Çin'e yaptıkları akınların önlenememesi etkili oluyordu.Bir ara Ediz boyundan Kutlug Kağan (795-805) döneminde bir gönenç yakalandı ise de Tibetliler'in Doğu Türkistan'a sızması,Kırgızlar'ın kuzeyden baskıları devletin sonunu getirdi.Mani dininin gittikçe yaygınlaştığı anlaşılan ve toplumsal yapısı iyice değişen Uygurlar'ın hemen yanıbaşında bulunan,göçebe savaşçı özelliklerinden hiç bir şey kaybetmemiş Kırgızlar 840 yılında Ordu-balık'ı basarak son Uygur kağanı Ho-sa'yı öldürdüler,ahaliyi kılçtan geçirdiler.Ötüken'de devletleri yıkılan Uygurlar yurtlarını terk ederek Karluk ülkesine (Çungarya),Kan-çou'ya ve en yoğun bir şekilde İç Asya/Tarım havzası'na göç ettiler.
Son düzenleyen GusinapsE; 22 Mayıs 2006 17:53
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
22 Mayıs 2006       Mesaj #37
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Avşarlar (Afşarlar)

On birinci yüzyıldan itibaren, mühim roller oynamak suretiyle, adlarını zamanımıza kadar yaşatmış Oğuz boyu. Bozokların Yıldızhanoğulları kolundandırlar.
Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşundan önce, diğer Oğuz boyları ile beraber, Kıpçak çölünde yaşarlardı. 1135-1136 yıllarında, reisleri Arslanoğlu Yakub Bey kumandasında gelerek Huzistan’a yerleştiler. Yakub’dan sonra Afşarların başına Aydoğdu bin Küşdoğan geçti. Şumla lakabıyla anılan bu bey, Büyük Selçuklu Devleti’nin zayıflamasından faydalanarak, Huzistan’da Selçuklu hakimiyetine son verdi ise de, 1159’da Irak Selçukluları sultanı Melikşah gelerek tekrar Huzistan’a hakim oldu. Bu devrede, Şumla da Melikşah’ın hizmetine girdi. 1194 yılında, Abbasî halifesi En-Nasır li-Dinillah, veziri İbn-ül-Kassab kumandasında Huzistan bölgesine bir ordu gönderdi. İbn-ül-Kassab, Huzistan’ın başşehri Tuster’i ve birçok kaleleri zaptettikten sonra, Şumla’nın ailesini ve çocuklarını toplayıp Bağdat’a götürdü. Böylece Huzistan’daki, Avşar Şumla ve oğullarının hakimiyeti sona erip, ülke, halifenin topraklarına katıldı.
Diğer taraftan Malazgirt Savaşı'ndan sonra, Anadolu’ya Türkmenlerle beraber göç eden Afşarlar, Selçuklu Devleti’nin bölgelerine yerleştirilmişlerdi.
Nitekim, Anadolu’da yerleşim yerleri arasında Avşar adı, Kayılardan sonra ikinci sırada gelmektedir. Bu yer adları, Avşarların, Türkiye’nin fetih ve iskanında Kayı ve Kınıklar gibi birinci derecede rol oynadıklarını göstermektedir. Yine kaynaklara göre, Karamanoğulları Beyliğini kuran ailenin, Avşar boyuna mensup olduğu belirtilmektedir. Osmanlı ve İran tarihinde önemli rol oynayan Avşarlar, Anadolu’ya on üçüncü yüzyılda göç edenlerdir. Bu ikinci göç hareketi sırasında Anadolu’ya gelen Avşarların bir bölümü, Akkoyunlular'ın İran’ı ele geçirmesi üzerine, Mansur Bey önderliğinde İran’a giderek Huzistan’a yerleşti. Anadolu’da kalanlar ise; daha çok Malatya ve Doğu Anadolu’da bulunuyorlardı. Bunlardan büyük bir bölümü, on altıncı yüzyıl başlarında İran’a göçerek Urmiye’den Herat’a kadar olan geniş bir bölgede yerleştiler ve Nadir Şah, 1736’da, bunlardan Afşarlar hanedanını kurdu.
İran Afşarları; Mansur Bey Afşarları, İmanlu Afşarları, Alplu Afşarları, Usalu Afşarları, Eberlu Afşarları olmak üzere, başlıca beş büyük oba idi.
Safevî hükümdarı Birinci Şah İsmail, Afşarları sınır koruyucusu olarak Horasan’a yerleştirdi. Safevîler'in zayıfladığı bir dönemde, Afşarların lideri Nadir; Afşar, Celayir ve diğer Türkmenleri etrafında topladı ve İkinci Tahmasp’ın hizmetine girdi. İran topraklarından Afganları çıkarınca, nüfuzu arttı. Sonra İkinci Tahmasb’ı tahttan indirerek yerine Üçüncü Abbas’ı şah yaptı. Kendisini de saltanat vekilliğine getirdi. 1736’da da kendi şahlığını ilan etti. 1737’de Hindistan seferine çıkarak Delhi’ye kadar ilerledi. Bir suikasttan sonra, idareyi sertleştiren Nadir Şah, Afşar ve Kaçar Beyleri tarafından öldürüldü. Horasan’ı yöneten torunu Şahruh’un ölümünden sonra, İran Afşar yönetimi de sona erdi.
İran Afşarları, günümüzde, Urmiye gölünün kuzey batısında Hemedan, Kirmanşah, Nişabur, Kerman’ın güneyinde dağınık halde yaşamaktadırlar.
Afşarlar, halis Türk olup, İran’dakiler hariç hepsi Sünnî ve Hanefîdirler.
Afşarlar, güler yüzlü, iyimser, hayat dolu, sakin ve terbiyeli insanlardır. Kadınları çok çalışkandır. Ünlü Afşar kilimleri, bu çalışkan kadınların el emeğidir. Günümüzde yerleşik olmalarına rağmen, bir kısmı, âdetlerini devam ettirmektedirler. Bugün Kayseri’nin Pınarbaşı kazasının merkez nahiyesine bağlı bir kısım köyler ile, aynı kazanın Pazarören nahiyesi köylerinden pek çoğu, Sarız kazası ve Tomarza’nın Toklar nahiyesi köylerinin yarısından fazlası, Avşarlara aittir. Ayrıca Adana’ya bağlı mağara kazası köylerinden Ayvad ve Ağdaş alanı köyleri de, Avşarlar tarafından iskân edildiği gibi, Çukurova’da mevcut bazı Avşar köylerinden başka Kastamonu, Bolu, Muğla, Isparta ve Antalya yörelerinde pek çok Avşar köy adına rastlanır
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
22 Mayıs 2006       Mesaj #38
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Balkarlar

Kuzey Kafkasya'daki Kabartay-Balkar Özerk Cumhuriyetinde yaşayan Türk boyu. Taulular (Dağlılar) veya Malkarlar diye de tanınırlar.
Balkarların menşei hakkında, değişik görüşler vardır. Bazı araştırmacılar, Balkar adının Bulgar'dan kaynaklandığını ileri sürmektedirler. Ekseri araştırmacılara göre ise uzun müddet göçebe bir hayat süren ve Karaçaylılarla birlikte yaşayan Balkarlar, adlarının, Kırım'dan göç ettikleri sırada kendilerine önderlik eden "Malkar" adında bir beyden geldiğine inanırlar. Menşelerinin, Hazar Türkleri'ne dayandığını ileri sürenler de vardır. Bunlara göre Balkarlar, 10 ve 11. yüzyıllara kadar bağımsız yaşamış, daha sonra Ruslar veya Osetler tarafından Kafkasya'ya sürülmüşlerdir.

Balkarlar, Altınordu ve Kırım hanlıklarının hakimiyeti altında kaldıktan sonra, 15. yüzyıl sonlarında, Kırım Hanlığıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdiler. Balkarlar arasında, giderek İslamiyet yayıldı. Uzun müddet Osmanlı himayesinde huzur ve güven içinde yaşayan Balkarlar, 1827 senesinde Rus hakimiyetine girdiler.

1917 Ekim devriminden sonra, Karaçaylılarla birlikte Kuzey Kafkasya Bağımsız Cumhuriyeti içinde yer aldılar. Kızılordu, 1921'de bu devlete son verince Balkarlar, Kabartay Bölgesine, Karaçaylar ise Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesine yerleştirildiler. İkinci Dünya Savaşı sırasında Balkarlar ve Karaçaylılar birleşerek Sovyet hükümetine karşı çete savaşları başlattılar. Savaş sonrasında, Almanlarla işbirliği yaptıkları için, Orta Asya'ya ve Sibirya'ya sürüldüler. Yaşadıkları bölge olan Balkariye de, Gürcistan Sovyet Cumhuriyetine katıldı. 1957 senesinde çıkartılan bir kanunla, Balkarların büyük bir kısmı, Orta Asya'dan geri getirildiler. Kabartay Balkar Özerk Cumhuriyetine yerleştirildiler. Nüfusları 66.000 civarında olan Balkarlar, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin dağılışından beri, yeni sistem içinde hayatlarını sürdürmektedirler. Balkarlar, Malkar til (Malkar dili) ve Tau til (Dağlı dili) olarak adlandırdıkları, Kıpçakça kökenli bir dil konuşurlar. Balkarca'nın, dilbilgisi bakımından Karaçayca ile ortak özellikleri vardır. 1926 senesine kadar İslam harflerini kullanan Balkarlar, daha sonra Latin alfabesini ve 1940'ta da Kiril alfabesini benimsediler. Gelişmiş bir yazılı edebiyatları olmamasına rağmen, zengin bir sözlü edebiyatları vardır.

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
24 Mayıs 2006       Mesaj #39
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Bayat Boyu (Bayatlar)

Oğuz boylarından biri. Bozokların Gün-Hanoğulları koluna bağlıdır. "Devleti ve nimeti bol, devlet ve nimet sahibi" manâsına gelen Bayat boyunun ongunu (sembolü), şahin; şölenlerdeki et payları, "sağkarı yağrın" (sağ kürek kemiği) kısmıdır. Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügati't-Türk'te Oğuz boylarının dokuzuncusu olarak, Bayat boyunu göstermiştir.

Oğuzların sağ kolunda bulunan Bayat boyu, ekseri Oğuz hanlarının çıktığı dört Bozok boyundan biridir. Diğer Oğuz boyları gibi Sirüderya (Seyhun) Nehri kıyılarında ve kuzeydeki bozkırlarda yaşayan Bayat boyu, İslamiyet'ten önceki tarihinde, Korkut Ata (Dede Korkut) ile temsil edilmiştir. Bayat boyundan Kara Hoca'nın oğlu Korkut Ata, akıllı, bilgili ve keramet sahibi bir insandı. "Ala atlı kiş tonlu" Kayı İnal Yavku ile ondan sonra gelen hükümdarlar devrinde çıkan birçok zor siyasî meseleler, Korkut Ata'nın dirayeti sayesinde halledilmiştir.
Diğer Oğuz boyları gibi, İslamiyet'i kabul eden Bayat boyunun bir kısmı, 11. yüzyılda Selçuklu hükümdarları idaresinde, Horasan ve İran üzerinden Anadolu ve Suriye'ye geldiler. Anadolu'ya gelenlerin bir kısmı, lara yerleştiler. Bir kısmı ise göçebeliği bırakarak, Batı ve Orta Anadolu'da köyler kurdular. Bu bölgelerde görülen ve bazısı günümüze kadar gelmiş olan yer adları, Bayat boyunun Anadolu'ya yerleştiği devirlere aittir.
Orta Asya'da kalan, Bayat boyuna mensup bir kısım oymaklar ise, 13. yüzyılda Moğol istilasından kaçarak, Doğu Anadolu, Suriye ve Irak'a geldiler. 14. yüzyılda Kuzey Suriye'de, Bozok kolunun Avşar ve Beydilli boylarıyla birlikte yaşadılar. Yaz aylarında, yaylak olarak, Anadolu içlerine göçtüler.
Kuzey Suriye'de bulunan, Avşar ve Beğdilli boylarıyla birlikte 40.000 çadırdan fazla olan Türkmenlerin Bozok kolunu meydana getiren Bayatlar, bazı siyasî hadiselere katıldılar. Büyük bir ihtimalle Dulkadiroğulları Beyliğini kurdular. Maraş ve Elbistan bölgesinin yeniden iskânına katıldılar. 15. yüzyılın başlarında, Kara Tatarlardan boşalan Yozgat ve komşu yörelerde, Bozok oymakları yurt tuttu. Bunlar arasında, kalabalık sayıda Bayatlar da vardı. Bu Bayatlar, kışın Kuzey Suriye'ye gittikleri için, Şam Bayatı adını aldılar. Şam Bayatı'nın, bir kısım Akçalu (Ağçolu) ve Akçakoyunlu (Ağçakoyunlu) boylarının kollarıyla birlikte, Kaçar boyunu teşkil ettiler. 15. yüzyılın sonlarına doğru Kuzey Azerbaycan'daki Gence yöresine giden Kaçarların bir kısmı, 17. yüzyılın başlarında İran'ın Esterabad yöresine göç ettirildi. 18. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, 1925 senesine kadar İran'ı idare eden Kaçar Hanedanı, bu Kaçar koluna mensup olup Şam Bayatı'ndan çıkmış olması mümkündür.
Bozok'ta (Yozgat ve civarı) kalan Şam Bayatı kolu ise, çiftçilik yaptığı arazide köyler kurarak, tamamen yerleşik hayata geçtiler. Bayatların önemli bir kolu da, 15. yüzyılın sonunda Akkoyunlu fethi üzerine, İran'a göç etti. Bunların bir kısmı Azerbaycan'da, önemli bir kısmı da Hemedan'ın güneydoğusundaki Kezzaz ve Girihrud yöresinde yerleşti.
Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasından sonra İran'a hakim olan Safevîler'in hizmetinde, birçok Türkmen topluluğu gibi, önemli miktarda Bayat da vardı. Cins atlar yetiştiren ve 10.000 çadırdan ibaret olan bu Bayatların beyleri, Şah Abbas tarafından Azerbaycan'daki sancaklara tayin edildi. Böylece, bu yörede yaşayan Bayatlar dağıldı.
Aynı yüzyılda Horasan'da Nişabur bölgesinde de Bayatlar yaşıyordu. Ancak, bu Bayatların Türk olmayıp Moğol asıllı oldukları anlaşıldı. Onlara, Kara Bayat adı verildi. Asıl Bayatları bunlardan ayırt etmek için, Akbayat veya Özbayat denildi.
19. yüzyılın başlarında Akbayatların, Azerbaycan'da 5000 kişi, Tahran çevresinde 3000 kişi, Şiraz taraflarında 3000 kişi olmak üzere üç kol halinde yaşadıkları tespit edildi. Karabayatlar ise Nişabur dolaylarında oturuyorlardı.
Suriye ve Doğu Anadolu'nun Osmanlı Devleti topraklarına katılmasından sonra, bir kısım Bayatlar da diğer Türkmenler gibi geleneksel göçebe hayatlarını sürdürdüler. Yerleşik hayata geçenler de, köy hayatı içinde uzunca bir müddet yaylaya çıkma geleneğini bırakmadılar. Fakat, Osmanlı toplum yapısı içinde kaynaştılar. Boy adlarıyla anılmaz oldular.
Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde, Kuzey Suriye'deki ana Bayat kolu, yirmi obadan meydana gelmişti. Fakat bu obaların nüfusları fazla değildi. 16. yüzyılın ikinci yarısında boyun başında bulunan Bozca adlı boy beyi ailesi, boy halkından birçok kimseyi de yanına alarak İran'a gitti. Bunlar, orada Bozcalı adıyla anıldılar ve varlıklarını geçen yüzyılın sonlarına kadar korudular.
Anadolu'da kalan Bayatlar, Pehlivanlı ve Reyhanlı gibi güçlü obalar olarak hayatlarını sürdürdüler. 17. yüzyılda Bayat obalarından çoğu Pehlivanlıların, geri kalanları da Reyhanlıların etrafında toplandılar. Böylece, 18. yüzyılda Pehlivanlılar, 15.000 çadıra sahip güçlü bir oymak halinde Bozok'ta oturdular. Reyhanlılar ise 3000 çadıra yükselerek, yaz mevsimini Sivas'ın güneyindeki Yeni İl'de, kışı da Amik Ovasında geçirdiler. 19. yüzyılda Pehlivanlıların çoğu, Yozgat-Ankara arasındaki yörede yerleştiler. Reyhanlılar ise 1865 senesinde Amik Ovasında yerleştirildiler. Böylece, Reyhanlı kasabası meydana geldi. Bayat boyunun Kuzu Güdenli oymağı, Kayseri'nin Bucakkışla yöresinde toprağa bağlandı.
Irak'ın Kerkük bölgesinde yerleşmiş olan Bayatların, geçen yüzyılın başlarında, 2000 çadır kadar olduğu tespit edildi. Bu bayatların, İran Bayatlarından olması muhtemeldir. Anadolu'nun Türk yurdu haline getirilmesinde ve İslamiyet'in yayılmasında büyük hizmetleri olan Bayat boyundan, büyük şahsiyetler yetişti. Oğuz elinin büyük manevî şahsiyeti Dede Korkut (Korkut Ata), şair Fuzulî, Cem Sultan adına Osmanlı Hanedanının eski atalarına dair Câm-ı Cem-Âyin adlı eseri yazan Mahmud oğlu Hasan, Bayat boyundan yetişen ünlü şahsiyetlerdir.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
27 Mayıs 2006       Mesaj #40
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Çavuldur Boyu (Çavuldurlar)

Yirmi dört Oğuz boyundan biri. Üçokların Gök Han Oğulları koluna bağlı olup, alâmet olarak sungur/akdoğan kuşunu kullanırlardı. “Nâmuslu ve ünü uzaklara yayılmış” manâsına gelen “Çavuldur” kelimesi bazı kaynaklarda “Çavundur” şeklinde geçer. Çavuldur boyu, 10. yüzyılda diğer Oğuz boylarıyla birlikte yurtlarından Mangışlak/Siyahkûh Yarımadasına göç etti.
Bir kısım Çavuldur mensubu, Mangışlak’ta kalırken, bir kısmı Selçuklular'la birlikte Anadolu’ya geldi. Bunlardan Emir Çavuldur, Sultan Alparslan’ın; Çavuldur Caka da Danişmend Gâzi'nin Anadolu fetihlerine komutan olarak iştirak ettiler. Bu akınlarla gelen Çavuldurlardan Anadolu’ya gelip yerleşenler de oldu. Kurdukları köylere, boylarının adlarını verdiler. Bu isimle Anadolu’da, 16. yüzyılda on altı, 20. yüzyıl ortalarında on yedi köyün varlığı tespit edilmiştir.

Mangışlak Yarımadasında kalan Çavuldur boyu mensupları ise, 16. yüzyılda Kalmukların baskısıyla Kafkasya’nın kuzeyine göç ettiler

Benzer Konular

4 Kasım 2006 / virtuecat Osmanlı İmparatorluğu
9 Aralık 2007 / Misafir Siyasal Bilimler
11 Mart 2013 / Misafir Arşive Kaldırılan Konular
3 Mayıs 2012 / Ziyaretçi Cevaplanmış