Arama

Ankara - Sayfa 2

Güncelleme: 13 Eylül 2017 Gösterim: 131.978 Cevap: 17
berataydogdu - avatarı
berataydogdu
Ziyaretçi
13 Eylül 2013       Mesaj #11
berataydogdu - avatarı
Ziyaretçi
İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara, doğuda Kırşehir ve Kırıkkale; batıda Eskişehir; kuzeyde Çankırı; kuzeybatıda Bolu ve güneyde Konya ve Aksaray illeri ile çevrilidir. Ankara, Orta Anadolu’nun kuzeybatısında bulunan Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin kollarının oluşturduğu ovalarla kaplı bir bölgedir. Güneyinde Tuz Gölü havzası ile Cihanbeyli Yaylası bu platoyu tamamlamaktadır. Bu bölgede orman alanları ile step ve bozkır alanlarının çevresi plato üzerinde yükselen dağlarla çevrilidir.
Yüzölçümü ile Türkiye’nin ikinci büyük ili olan Ankara, 24.521 km2’lik bir alanı kapsamaktadır. 2000 Yılı genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu4.007.860'tır.
Sponsorlu Bağlantılar
Ankara'da tipik karasal İklim hüküm sürmekte olup, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlı geçer. Yıllık ortalama sıcaklık 11,6 C'dir. En çok İlkbahar ve Kış aylarında yağış alır. Yıllık ortalama yağış miktarı 386,3 mm.dir.

Ankara Türkiye’nin Konya’dan sonra ikinci önemli tarım ilidir. Topraklarının 1/3’ünde ekim yapılmaktadır. Çayır, mera ve ormanlar bunlara eklendiğinde tarım alanlarının il toprakları içerisinde oranı 2/3’e yükselir. Bitkisel üretimde öncelikle buğday, arpa, yulaf olmak üzere tahıllar yer alır. Türkiye’nin toplam buğday üretiminin %8’inden fazlası Ankara’da üretilir. Fasulye, mercimek ve 1960’lardan sonra da şekerpancarı üretimi önem kazanmıştır. Sebzecilik, meyvecilik da bunları tamamlamaktadır. Ayrıca Ankara elması ve armudu ile ünlü olup, bağcılık da yaygındır. Hayvancılık Ankara yöresinde eskiden beri yapılmaktadır. En çok koyun ve dünyaca ünlü Tiftik Keçisi yetiştirilir. Arıcılığın yanı sıra sığır besiciliği ve tavukçuluk da gelişmiştir.Bunun yanı sıra sanayi kolları da Ankara’da önemli bir yer tutmaktadır.

İlin tarihteki ismi gemi çapası anlamına gelen "Ankyra"dır. Bizanslı Stephanos kente bu ismin Mısırlıları denize kadar sürüp çapalarına el koyan Galatlar tarafından verildiğini yazmaktadır.Çok sonraki yıllarda kent “Engürü” olarak isimlendirilmiş, bu sözcüğün Farsça üzüm anlamına gelen Engür’den kaynaklandığı da bilinmektedir. Bu sözcük değişerek Ankara’ya dönüşmüştür.

Ankara ve çevresinin tarihi, Bronz çağındaki Hatti Uygarlığına kadar inmektedir. MÖ.2000 yılında Hititler bölgeye egemen olmuştur. Hitit döneminde küçük bir yerleşim olduğu bilinen bu yörede Hititlere ait herhangi bir kalıntı günümüze ulaşamamıştır. Yörede Alt Paleolitik çağa ait bir yerleşime rastlanamamıştır. Ancak, 1937’de Prof.Dr.Şevket Aziz Kansu Çubuk Çayının doğu kıyısında Keçiören yakınında, Eti Yokuşunda Orta Paleolitik Çağa tarihlenen Levalloison-Mousterion aletlerini ele geçirmiştir. Yörede yapılan kazılar ve yüzey araştırmalarında MÖ.30.000-10.000’e ve 5500-5000’e tarihlenen Çatalhöyük çanak çömleklerine benzer kalıntılar Durupınar yakınındaki höyükte ortaya çıkarılmıştır. Bunun yanı sıra bölgede Kalkolitik Çağa (5500-3500) ait pek çok höyük de bulunmaktadır.

MÖ.700’de Lidyalılar Kızılırmak’a kadar olan bütün bölgeyi ele geçirmişler. MÖ.547’de de Persler buraya hakim olmuştur. Heredotos’dan öğrenildiğine göre; ordu ticaret ve posta yolu olarak kullanılan Kral Yolu buradan geçiyordu. Ankara’nın bulunduğu yerde de önemli bir konaklama ve ticaret yeri vardı.

Yazılı kaynaklarda Ankara’nın ismi ilk kez Büyük İskender’in seferleri ile ilgili olarak geçmiştir. Antik kaynaklara göre İskender ordusunu Apameia Kelainaia’dan (Dinar) Gordion’a getirdiğini oradan da “Ankyra” ya ulaştığını yazar. İskender’in Pers egemenliğine son vermesiyle Kral Yolu önemini yitirmiş, Ankyra da önemini kaybetmiştir. İskender’in ölümünden sonra (MÖ.323) Ankyra da MÖ.III.yüzyılın başlarına kadar Seleukosların elinde kalmıştır. MÖ.200’de bir Kelt ırkı olan Galatlar Ankara’yı başkent yapmıştır. MÖ.189’da Romalı komutan Manlius Vulso bu bölgeye gelerek Galatları yenmiş ve Pergamon Krallığına bağlamıştır. MÖ.168’de Pergamon Krallığı ile savaşan Galatlar bölgeyi yeniden egemenlikleri altına almıştır. MÖ.25’te Galatia denilen bu bölge bir Roma eyaleti olmuş, ekonomik ve askeri açıdan da önemli bir merkez konumuna gelmiştir. Bizans döneminde Ankara’nın imparatorluk ordularının konaklama ve ikmal yeri olmasıyla önemi sürmüştür. Bu dönem, VII.yüzyılın başlarında Sasanilerin, IX.yüzyılın başlarında Arapların saldırısına uğramıştır. Bizans’ın doğu ile ticareti arttıkça da Ankara bölgesi önem kazanmıştır.

Malazgirt Savaşı’ndan sonra 1071’de Ankara yöresi Selçukluların eline geçmiştir. 1101 ve 1102 yıllarında burası haçlı seferleri sırasında zarar görmüş, 1127’de yeniden Selçuklular tarafından ele geçirilmiştir.Daha sonraki yıllarda Danişmend hükümdarı Emir Gazi ile oğlu Mehmet Gazi, onların ölümünden sonra da Sultan I.Mesut buraya hakim olmuştur. Sultan Kılıçarslan II, devletini on bir oğlu arasında bölüştürünce Ankara da Muhiddin Mesut’un payına düşmüştür. Alaeddin Keykubat I zamanında (1219-1237) Ankara en parlak devrelerinden birisini yaşamıştır. Moğol saldırılarından sonra bölge bir süre Eretnalıların elinde kalmıştır. Orhan Gazi devrinde (1354) Ankara Süleyman Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Anadolu 1402 yılında Timur’un saldırısına uğramıştır. 1402’de Yıldırım Beyazid ve Timur arasındaki Ankara Savaşında şehir kısa bir süre Moğol istilasına uğrayan şehir, 1414’de kesin olarak Osmanlı egemenliğine girmiştir.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında 1920’de Ankara’yı stratejik konumundan ötürü merkez yapmış, 1923’te de başkent ilan edilmiştir. Böylece yeni Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Ankara, Orta Anadolu’nun merkezi bir noktasında yeni baştan kurulmuştur.

Ankara tarihi yapıları yönünden önemli yapılarla bezenmiştir. Bunların başında Ankara Kalesi, Nymphaion, Augustos Mabedi, Caracalla Hamamı, Julien Sütunu, Tiyatro antik çağlardan günümüze gelen eserlerdir. Bunların yanı sıra, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk yıllarına ait, mimari yönden önemli eserler de günümüze gelmiştir. Bunların başında Alaeddin Camisi, Arslanhane (Ahi Şerafeddin) Camisi, Saraç Sinan Mescidi, Ahi Elvan Camisi, Karacabey Camisi, Hamamı ve Türbesi, Hacı bayram Camisi ve Türbesi, Kurşunlu Han, Mahmutpaşa Bedesteni, Cenabi Ahmet Paşa Camisi ve Türbesi, Çengel Han, Hasan Paşa Hanı, Çukur Han ve Ak Köprü gelmektedir. I.Ulusal Mimarlık akımının önemli örnekleri olan Ankara Palas, Etnoğrafya Müzesi, Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü, Gazi Eğitim Enstitüsü, Gümrükler Genel Müdürlüğü, Devlet Resim ve Heykel Müzesi, İş Bankası, Opera Binası ve çeşitli bakanlıklar Cumhuriyet döneminde yapılmış önemli eserlerdir.

Ankara’nın en önemli eserlerinin başında da Ulu Önder Atatürk için yaptırılan görkemli bir yapı olan Anıtkabir’dir (1953).
Son düzenleyen perlina; 2 Kasım 2016 13:44
caner gözübüyük - avatarı
caner gözübüyük
Ziyaretçi
13 Eylül 2013       Mesaj #12
caner gözübüyük - avatarı
Ziyaretçi
YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN ANKARA
Yeni başlayanlar için Ankara Aşti’dir. Soğuğun içine işlediği anda başını kaldırıp etrafta denizi aramaz isen kolay alışırsın.
Sponsorlu Bağlantılar

*madde 1: Ankara'da deniz yoktur. deniz kenarında bir kentte bir şekilde bulunmuşsan, denizi seviyorsan, Ankara'yı kısa vadede sevemeyeceksin, hiç kasma. yine de çeneni kapa, 'Ankara iyi güzel de denizi yok abi bea' kabilinden düşüncelerini kendine sakla, bu muhabbetleri defalarca kez duymuş olan Ankara’lılar pek sevencen davranmazlar, sıcak yaklaşmazlar. Baygınlık verirsiniz. yapmayın etmeyin gözünüzü seveyim.
*madde 2: Ankara'yı İstanbul ile, İzmir ile kıyaslamaya kalkmayın, bu da sevilmez, hele İzmir karşılaştırması tiksinti yaratır.Yok kordon vardı yok çiğdem vardı bilmem ne.Gölbaşı'nda denize dökerler adamı Allah’ıma..
*madde 3: Ankara'da kış soğuk geçer. rüzgarı keser, ayazı süründürür.Kalın giyinin, bere ve eldiven edininöğlen dışarı çıkıyorsanız ve geç saatlerde dışarıda bulunmanız gerekecekse havaya aldanmayın.Coğrafya dersinde karasal iklim için neler söylerdiniz onları hatırlayın. Ya da en iyisi bir gece iliklerinize kadar üşüyün, sonra gece-gündüz sıcaklığı arasındaki büyük farklı anlayın.
*madde 4: Çinçin mahallesi denilen yere gece gitmeyin. Gündüz de gitmeyin. İlla gidecem ben gezerim görürüm hoplarım zıplarım' diyorsanız, en fiyakalı, en pahalı giysilerinizi giyin, telefonunuzu boynunuza asın öyle gidin.
*madde 5: Ankara'da deniz yoktur. Alışın
*madde 6: Elektronik malzeme, korsan cd falan arıyorsanız Kızılay'da vakit kaybetmeyin, Teknosa arayıp kazık yemeyin, Maltepe Pazarı'nı öğrenin. 'Ben öğrenciyim abi' sözünü motto bilin, her alışverişte işe yarar.
*madde 7: Öğrenciyseniz, kendi evinizde kalacaksanız, bir şekilde İtfaiye Meydanı'na gidin, dibine kadar araştırın, az parayla süper ev nasıl döşenir görün. Ya da beni çağırın göstereyim.
*madde 8: Atakule'de bir halt yok, boşuna meraklanmayın, Çankaya'ya sırf Atakule için tırmanmayın. Ha eğer 'ben illa bozkır manzarası göreceğim ' diyip de gidecekseniz, hemen aşağıdaki botanik parkına da uğrayın.
*madde 9: Ankara'da deniz yoktur. deniz aramayın.
*madde 10: Metro'ya girin, kaybolun, ama alışveriş yapmayın.
*madde 11: ODTÜ, Bilkent, Hacettepe yahut Başkent üniversitesi öğrencisi iseniz, araba almayın, otobüs ve servisi tercih edin. Eskişehir yolunun her sabah yaşadığı tıkanıkta tuzunuz bulunmasın. Sizin yüzünüzden sınava geç kalmayayım. Lütfen.
*madde 12: Banliyö trenleri güvenlidir, çekinmeyin kullanın.
*madde 13: Kaybolursanız kimseye asla ve kat'a yol sormayın. Sorduğunuz her yüz kişiden kırkı gitmemeniz gereken yönü, otuzu bambaşka bir tarafı gösterir, kalan otuz da bilmiyorum abi ben buraların yabancısıyım der. Karanfil Sokakta sağlık bakanlığı nerede diye sorarsınız, adamı Kocatepe Camii'ne çıkarırlar, yapmadıkları şey değildir. Harita edinin.
*madde 14: ODTÜ 'lü değilseniz, ODTÜ kampüsüne girmeniz, Alcatraz'dan kaçmanız kadar meşakkatli bir meseledir, bunu bilin. Israrcı iseniz, risk alın ve Güvenpark'tan kalkan ODTÜ minibüslerinden birine binin, kampüse girişte kimlik soran görevli minibüse girdiğinde, kendinizden emin bir şekilde adamın gözlerine 'sen benim kim olduğumu biliyor musun' bakışı atın. İşe yarayabilir. ( düzenleme: ne yaparsanız yapın, gerekirse ormana dalın girin ama kimlik diye top kek ambalajı, kupa sekizlisi göstermeyin)
*madde 15: Ankara'da deniz yok. Yok işte, yok!
*madde 16: Ulus pek sevilen bir yer değildir. Eski meclis binasının burada bulunması Ulus'u güzel kılmaz. Zamanla göreceksiniz ki, Ulus'u hiçbir şey güzel kılmaz, kılamaz; olabilemez. Ulus'tan ve arka sokaklarından uzak durun.
*madde 17: en popüler buluşma mekanları olan Kızılay Gima'yı ve Dost Kitap evinini öğrenin.
*madde 18: Tunalı Hilmi caddesi demeyin. Ankaralılar -muhtemelen Hilmi'nin güzel bir isim olmadığını düşünüyor olduklarındandirekmen Tunalı derler. Siz de Tunalı diyin.
*madde 19: Ankaragücü taraftarı çirkef ve kalabalık, Gençlerbirliği taraftarı az sayıda ve enteldir. Kalabalık bir Ankaragücü taraftar grubu görürseniz sakının. Laf atarlarsa karşılık vermeyin. Tek kişi bile olsa, iki dakika içersinde sürüyle adam toplayıp peşinizden koşturabilir. Büyükşehir Belediyespor'un taraftarı yoktur, olduğunu iddia eden olursa gülün geçin. Nanik yapın.
*madde 20: "Boş yere ağlama, kalbini bağlama, Ankara kızlarına" şarkısını öğrenin, sık sık söyleyin.
*madde 21: Ankara'da en güzel mevsim sonbahardır. Tadını çıkarın.
*madde 22: Trafikte taş düşemez ama milletvekili çıkabilir. Kırmızı ışıkta sizi bekletebilir.
Hazırlıklı olun.
*madde 23: Gazi Üniversitesi'nin İ.İ.B.F. dışındaki bir fakültesine gidecekseniz temkinli olun, eli tespihli takım elbiseli tiplerle saçınız, sakalınız, küpeniz üzerine bir konuşma yapmaya hazır olun. Adamlarla papaz olmayın.
*madde 24: Gece ondan on birden sonra sokaklarda kimseciklerin kalmaması normaldir, kimyasal bomba atılmamış, insanlar sığınağa kaçarcasına bir anda ortalıktan kaybolmamışlardır, olağan bir durumdur bu. Sakin olun, panik yapmayın.
*madde 25:
1- Cadde ortasında düğün dernek görürsen şaşırma, bilmediğin Ankara havalarında da oynama. (bkz: düz oyun) (bkz: kaşıklı oyun) (bkz: okuntu)
2- Nerde olursanız olun aşağıya doğru indiğinizde Kızılay’a çıkarsınız.
3- Pek çok yere yürüyerek gidebilirsiniz, kaybolmak gibi bir şansınız yoktur, bunu unutmayın. " Nerdeyim lan ben?" dediğinizde Ulus'tasınızdır, panik yapmaya gerek yok, Bentderesi'ne doğru gitmediğinizden emin olduktan sonra, hızla Metroya ulaşabilirsiniz, müzelerin biraz aşağısındadır. Büyük tiyatroyu sorup, entel görünümüne girmeyin, itfaiyeciler çarsını sorun, kimse sizi kandırmasın. Samanpazarı da olabilir. Ulus dışında Ankara'da hiçbir yerde absürd bir durumla karşılaşmazsınız. Etrafınızda, gözünüzü nereye çevirdiyseniz bir "Robocop" a çarptıysa Kızılay'dasınız demektir. Eylem yapılacak anlamındadır bu. Korkmayın. yine, bir avuç eylemci için 4 otobüs Robocop, çevik kuvvet inmiştir. Bu kadar polisi nereye göndersin kardeşim bu devlet?! mantığıyla öyle bakınır dururlar o polisler. Sonra SSK iş hanı ve Sakarya alkol mekanlarıdır. En berbat birahanelerden tutun meyhane ve club ortamlarının hepsi vardır oralarda. güzeldir, herkes birbirinin kardeşi gibidir, ama yine de dikkatli olmak gerek, bazen insanlar kardeş katili de olabiliyorlar. Ankara’da güz bambaşkadır. özellikle, kalabalığı seviyorsanız, Yüksel caddesinde, tenhalığı seviyorsanız, Bahçeli 7. cadde hariç her caddesinde ve Tandoğan'ın ara sokaklarında turlarsanız, bir aylığına bu şehri sevebilirsiniz belki. onun dışında bürokrasi hemen her zaman kendisini hissettirir de bir tek Sakarya caddesine uğramaz gibi gelir bana.
4- Ankara melankoliktir, ekim güzeldir.
5- Ankara’ya geldik Laila'ya gidelim diye gazlara geldiyseniz 1 şişe viski için 300 tl, bir bira için 20 tl gibi fiyatlara hazırlıklı olun. Armada ile Migros alışveriş merkezi eşittir ama Migros alışveriş merkezi biraz daha eşittir. (bkz: mudo) Metroya binerken her zaman ve her zaman, mutlaka inenlere yol verin. İnen ve binenlerin toplu çemkirmelerine maruz kalmayın. Metro ve Ankara'yı karıştırmayın. İkisi de Kızılay'da kesişir; Ankaray Aşti'ye gider, Metro ise Akköprü (MİGROS-ANKAMALL) ve Batıkent tarafına. Kar-buz çok olur lütfen dikkatli adımlarla yürüyün.
6- Ankara’daki yürüyen merdiven adabında acelesi olmayan vatandaş sağda dursun diye bir kural yoktur. Yürüyen merdivene binecekseniz yürümeyin, durun zira merdiven zaten sizin için yürümektedir.
7- Kavaklıdere, Ayrancı mevkilerine belediye otobüslerine bindiğinizde fark edeceksiniz ki otobüsün yaş ortalaması 65-70 civarlarındadır. Korkmayın takım elbiselerle otobüse binmenize gerek yok herkes
öyle biniyor diye.
8- Genelkurmay önünde ayakkabınızı bağlamak üzere durmayın. Makinalı tüfek doğrultuyorlar. (bkz: biz burda yabancıları sevmeyiz)
9. -"Hocam" lafına alışın, bu lafı duyunca kendinizi hoca gibi hissetmeyin. Bir Ankara klasiğidir, özellikle üniversite kampüslerinde güvenlik görevlileri öğrencilere, taksi şoförleri güvenliğe, büfeciler büfecilere, kısaca herkes herkese hocam der. Ayrıca taksi şoförü üniversiteli olduğunuzu anladığı anda hocam diye hitap eder size. Hoca değilsiniz, Ankaralısınız.. Garip prensipleri olan bir şehirdir. Dost deyince Konur Sokak'taki Dost Kitabevi değil, Karanfil'deki anlaşılmalı. Aman ha, arkadaşınızı fıtık edersiniz sonra yanlış yerde bekleyip.
10 -AOÇ belediye başkanının insafına bırakıldı ya da bırakılması kuvvetle muhtemel. bozulmadan son bir kez gidip görün. kokoreç yiyin. Şençam köftesinden tırtıklayın. dondurma tüketin. Çiçekçileri gezin.
*ODTÜ’den Bahçeli'ye giderken ki yolun (Eskişehir Yolu) ortasındaki Gökkuşağı adlı yapının ne ayak olduğunu sormayın boşuna. Bilene rastlamadım. Bende bilmiyorum.
*İzmirliler, İstanbullular diğer bütün vatandaşlar gibi kardeşimizdir ama gelip de "buranın denizi yok, akşamları dolmuş olmuyor, İstanbul’un gözünü seveyim, ne modern şehirmiş meğer bik bik bik" diye trip atanlar sevilmezler pek. Yoksa İstanbul, İzmir şahane şehirlerdir itirazımız yok.
*Kızılay'daki Yapı Kredi binasındaki leyleklerin niye birinin yan yan diğerinin de kanatlarını farklı frekanslarda çırparak uçtuğu üzerine kafa yormayın. biz yorduk yararını görmedik
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 2 Kasım 2016 13:41
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
13 Eylül 2013       Mesaj #13
perlina - avatarı
Ziyaretçi

GEZİLECEK YERLER


Anıtkabir

Ad:  ANITKABİR GİF.gif
Gösterim: 2448
Boyut:  817.7 KB

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, inkılâpların yaratıcısı, kahraman asker, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ebedî istirahatgâhının bulunduğu Anıtkabir, Rasattepe' de inşa edilmiştir.
Mimarları Prof. Emin Onat ve Doç. Orhan Arda'dır. 1944 yılında yapımına başlanan anıt, 1953'te tamamlanmıştır. Aynı yıl Ata, Etnografya Müzesindeki geçici kabrinden büyük bir törenle buraya nakledilmiştir.
Anıtkabir kompleksi içindeki üniteler ;İstiklâl Kulesi, Hürriyet Kulesi, Aslanlı Yol, Müdafaa-i Hukuk Kulesi, Mehmetçik Kulesi, Zafer Kulesi, Barış Kulesi, 23 Nisan Kulesi, Misak-ı Milli Kulesi, İnkılâp Kulesi, Zafer Kabartmaları, Mozole - Şeref Holüdür.

Müzeler


  • Anadolu Medeniyetleri Müzesi Adres: Hisar Cad. Ulus - Ankara Tel: (312) 324 31 60Faks: (312) 311 28 39
  • Etnografya Müzesi Adres: Talatpaşa Bulvarı Opera - Ankara Tel: (312) 311 95 56
  • Ankara'da Atatürk Evi
  • Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ''Oyuncak Müzesi''
  • Atatürk'ün Mekanı Müze Köşk
  • Beypazarı Kültür ve Tarih Müzesi
  • Eğit-Der Eğitim Özel Müzesi
  • Gordion Müzesi
  • Mehmet Akif Ersoy Evi
  • MTA Tabiat Tarihi Müzesi
  • ODTÜ'de Arkeoloji ve Müze
  • Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu Müzesi
  • TRT Müzesi ve Ulusal Kurtuluş Sergisi
  • 100. Yıl Kız Teknik Öğretim Müzesi
  • Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi
  • T.C. Ziraat Bankası Müzesi
  • Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzesi Adres: Cumhuriyet Cad. Ulus - Ankara Tel: (312) 311 04 73

Örenyerleri


Gordion - Polatlı/Yassıhöyük

: Frigya Krallığı'nın başkenti, ünlü Gordion şehrinin kalıntıları; Ankara-Eskişehir karayolunun yakınında, Sakarya (Sangarios) ve Porsuk nehirlerinin birbirlerine yaklaştıkları yerde, Polatlı'nın 21 km. kuzeybatısında, Ankara'dan 90 km. uzaklıkta, Yassıhöyük köyündedir.
Gordion' un tarihi M.Ö. 3000 yılma (Eski Tunç Çağı) kadar dayanmaktadır. Asur, Hitit (M.Ö. 1950 - M.Ö. 1180) ve Frigya (M.Ö. 900 -M.Ö.620) nın önemli bir yerleşme yeri idi. Frigya Devletine başkentlik yapmıştır. Gordios adlı (Frig başkenti kurucusu) kralın adını almıştır. Kral Gordios tarafından bağlanan ünlü düğüm, Büyük İskender tarafından M.Ö. 333 yılında kışı geçirdiği Gordion'da kesilmiştir. Gordion'da, bu tarihten sonra Büyük İskender Dönemi (M.Ö. 300-100) başlamış, sonra Roma Dönemi (M.Ö. 1.- M.S.4. yy.), daha sonra Selçuklu (M.S.11.-13. yy.) dönemi sürmüştür.

Roma Hamamı - Ankara/Merkez:

Ulus Meydanından Yıldırım Bayazıt Meydanına uzanan Çankırı Caddesi üzerinde, caddeden 2.5 metreye kadar yükseklikteki bir platform üzerinde bulunmaktadır. Hamamın bulunduğu yüksek platformun höyük olduğu bilinmektedir.
Hamam, Caracalla (M.S. 212-217) devrine tarihlenir. Caracalla Hamamının Çankırı Caddesindeki girişi, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir alana, palaestraya yani bir güreş sahasına açılır. Bu revaklı avlunun bir kenarında 32 sütun olmak üzere bütün yüzünde 128 mermer sütun bulunmaktadır. Hamam binaları paleastra kısmının hemen arkasında yer alır. Bu yapılar ender rastlanan bir büyüklükte olup, her zaman olduğu gibi Apoditerium (soyunma kısmı), Frigidarium (soğukluk kısmı), Tepidarium (ılık kısım) ve Caldarium (sıcak Kısım) bölümlerinden oluşur.

Gavurkale Örenyeri - Ankara/Haymana:

Ankara'nın 60 kilometre güneybatısındadır. Yanında akmakta olan Babayakup Deresinin tabanından 60 metre yüksekte olan tepe, uzun süren bir yerleşmeye sahne olmuştur. Tepeye buradaki eski yıkık duvarlar nedeniyle Gavurkale adı verilmiştir.
Gavurkale, bir tepe üzerindeki dik kayaların güneye bakan yüzünde yer alan; birbiri ardına yürüyen iki tanrı, karşılarında oturan bir tanrıça kabartması ve bu kayalığın çevresindeki iri bloklardan oluşan duvarlar ile dikkati çekmiştir. Söz konusu kaya kabartmaları Hititlere özgü eserlerden olup, Anadolu'nun değişik yerlerinde bulunan benzer anıtlardan sadece birisidir.
Yapılan çeşitli araştırmalar sonucunda buranın surlarla çevrili önemli bir merkez olduğu anlaşılmıştır. Önceleri yalnızca Hititlerin ibadet yeri olarak bilinen Gavurkale' de önemli Frig yerleşiminin olduğu da anlaşılmış, burası 1930 yılındaki çalışmalar sırasında bizzat Atatürk tarafından ziyaret edilmiştir. Daha sonraki yıllarda çevresinde çeşitli yüzey araştırmaları yapılmış olan Gavurkale'de 1998 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi Başkanlığında kazı çalışmalarına da başlanmıştır.

Ahlatlıbel :

Ahlatlıbel, Ankara'nın 14 kilometre güneybatısında Taşpınar Köyü - Gavurkale -Haymana eski yolu üzerindedir. Ankara'ya çok yakın olan bu Eski Tunç Çağı istasyonu Anadolu için önemli bir düz yerleşme birimidir.

Bitik :

Bitik Höyüğü Ankara'nın 42 kilometre kuzeybatısındadır. Yukarıdan aşağıya doğru M.Ö. V. yüzyılda başlayan bir Klasik Çağ iskânı ile kalın bir Eski Tunç Çağ iskânı meydana çıkarılmıştır. Bitik' teki Eski Tunç Çağı kalıntıları bölgenin Doğu ve Batı Anadolu ile ilgisini belgeler.

Etiyokuşu

: Ankara'nın 5 kilometre kuzeyinde, Çubuk Çayı kıyısındadır. Buradaki kazı Prof. Şevket Aziz Kansu tarafından 1937 yılında Türk Tarih Kurumu adına yapılmıştır. En alt katta Eski Taş Devri tipte aletler ele geçmiştir. Onun üstündeki Eski Tunç Çağı kültürü Ahlatlıbel kültürü ile benzerlik gösterir. En üstte ise çeşitli devirlere ait büyük bir sarayın kalıntılarına rastlanmıştır.

Augustus Tapınağı

: Ulus'ta Hacı Bayram Cami bitişiğindedir. M.Ö. II. yüzyılda Frigya Tanrıçası Men adına yapılmış olan tapınak zamanla yıkılmıştır. Bugün kalıntıları bulunan tapınak ise son Galat Hükümdarı Amintos'un oğlu Kral Pylamenes tarafından Roma İmparatoru Augustus adına bir bağlılık nişanesi olmak üzere yaptırılmıştır.
Bizanslılar zamanında çeşitli eklemeler yapılıp, pencereler açılarak kilise haline getirilmiştir. Etrafı dört sütunla kuşatılmış dört duvar halindedir. Etrafını çevreleyen uzunluğuna on beşer, enine altışar adet kırk iki, tapınağın kapısı önünde dört, arkada iki adet sütunun yerleri bulunmaktadır. Yalnız iki yan duvarı ile kenarları işlemeli olan kapı kısmı eski hali ile ayakta durmaktadır. Aslı Roma Tapınağında bulunan ve Augustus'un başardığı işleri gösteren vasiyetnamesi bir yazıt ile bu tapınağın türbeye bitişik duvarına konulmuştur.

Julianus Sütunu

: Defterdarlık ve valilik binası arasındaki havuzun kenarında bulunmaktadır. Hiçbir yazıtı yoktur. Gövdesinde birçok halka olup, yüksekliği on beş metre kadardır. Sütunun İmparator Julianus' un (M.S. 361)

Ankara Roma Tiyatrosu

: Hisar Caddesi ile Pınar Sokak arasında yer alır. İlk defa 1982 yılı sonunda bulunmuş, kurtarma kazılarına 15 Mart 1983'te Müzeler Genel Müdürlüğünce başlanmıştır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü de kazılan 1986 yılı sonuna kadar sürdürmüştür. Sonuçta M.S. II. asrın başına tarihlenen tipik bir Roma Tiyatrosunun kalıntıları çıkarılmıştır. Bunlar arasında tonozlu parados binaları, döşemeli orkestra, seyirci oturma yerleri (kavea), sahne odası (scene)'ndan artakalan temel ve duvarların yanı sıra birçok heykel ve parçalan bulunmuştur.

Akköprü

: Varlık Mahallesi önünde ve Ankara Çayı üzerinde olup, Ankara'nın en eski köprüsüdür. 1222 yılında Selçuklu Hükümdarı I. Alaaddin Keykubat tarafından Ankara Valisi Kızılbey zamanında yaptırılmıştır.

Höyük ve Tümülüsler


Beştepeler Tümülüsü : Anıtkabir alanındaki tümülüslerde ilk kazı 1926 yılında Makridi tarafından yapılmıştır. 1945 yılında Anıtkabir alanında yapılan toprak düzeltmesi sırasında birkaç tümülüsün kaldırılması gerekmiş, iki tümülüs açılmış ve burada Friglere ait birçok çanak çömlek ile beraber aletler de ele geçmiştir. Uzmanlar bu tümülüslerin Gordion Frig mezarlarıyla çağdaş olduğunu meydana çıkarmışlardır.

Yumurtatepe (Demetevler) Tümülüsü:

Çiftlik - Demetevler Kavşağında Demetevlere giden yolun sol tarafında yer alır. 1986 ve 1987 kazı mevsimlerinde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğünce kazılmıştır. Yapılan kazılar sonucunda, tümülüsün tepesinde Eski Tunç Çağına ait küçük ve yuvarlak tek bir yapı ve içinde pişmiş toprak eserler ele geçirilmiştir.

Kül Höyük

: Oyaca Kasabası sınırları içerisinde olup, Ankara-Haymana karayolunun yaklaşık 50. kilometresinde sola ayrılan Boyalık, Culuk, Çalış ve Durupınar yolundan 1.5 km gittikten sonra yolun sağında ve 150 metre mesafededir. Orta büyüklükte höyüklerden olan Külhöyük'te, Anadolu Medeniyetleri Müdürlüğü Başkanlığında kazı çalışmaları yapılmaktadır.

Karaoğlan :

Karaoğlan, Ankara'nın 25 km. güneyinde ve Ankara-Konya yolu üzerindedir. Höyükte Kalkolitikten itibaren tüm uygarlık katları görülmektedir. Ankara Gölbaşı bölgesinde Hitit ve Frig katlarına sahip en önemli istasyonlardan birisidir.

Kaleler


Ankara Kalesi: Asırlardır kentin bekçiliğini yapan Ankara Kalesi kentin sembolü olmuştur. Ankara Kalesi'nin tarihi, kentin tarihi kadar eskidir. Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber ilk kez Romalılar tarafından yapıldığı fikri yaygındır.
Selçuklular tarafından onartılıp genişletilmiştir. Kurulduğu tepe yanında akan (Hatip Çayı) Bentderesinden 110 metre yüksektedir.
Ad:  ankara-kalesi2.jpg
Gösterim: 688
Boyut:  69.9 KB

Kale, iç ve dış kale olmak üzere iki kısımdır. Yirmiden fazla kulesi vardır. Dış kale eski Ankara şehrini yürek biçiminde çevirir. Dört katlı olan iç kale kısmen Ankara taşından kısmen de toplama (spoliyen) taşlarla yapılmıştır. İç kalenin iki büyük kapısı olup, birisi dış kapı, diğeri hisar kapı adını taşır. İç kaledeki kulelerin yüksekliği 14 ile 16 m. arasında değişmektedir. Bugün kale içinde Osmanlı Ankara'sının XVII. Yüzyıldan itibaren ayakta kalmış bir çok Ankara evi bulunmaktadır.

Kalecik Kalesi

: Kalecik Kalesi, Çankırı'ya giden yol üzerinde Ankara'dan 78 km. uzaklıktadır. Modern kasabaya hakim olan simetrik koni biçimli bir tepenin üzerine kurulmuştur. Güneybatısındaki dağlara bir sırtla bağlanır ve Kızılırmak' a doğru uzanan ovada tek başına yükselir.

Camiler


Şehrin bazı önemli camileri, Ağaç Ayak Cami, Ahi Elvan Cami, Ahi Yakup Cami, Aslanhane (Ahi Şerafettin) Cami, Cenab-ı Ahmet Paşa Cami, Alaaddin Camii ,Çiçekçioğlu Camii, Direkli Cami, Eskicioğlu Camii, Hacettepe Camii, Hacı Arap Camii, Hacı Bayram Camii, İbadullah Cami Karacabey Camii, Kocatepe Camii, Kurşunlu Camii, Tabakhane Camii, Tacettin Camii ve Zincirli Cami'dir.

Türbeler


Ankara'da, Ahi Şerafettin Türbesi,Azimi (İsmail Paşazade Hacı Esad) Türbesi, Cenab-ı Ahmet Paşa Türbesi, Hacıbayram Veli Türbesi, İsmail Fazıl Paşa Türbesi, Karacabey Türbesi, Karyağdı Türbesi, Kesikbaş Türbesi, Yörük Dede (Doğan Bey) Türbesi bulunmaktadır.

Kiliseler


Katolik Kilisesi (St. Paul Kilisesi):


Adres: Atatürk Bulvarı No: 118 - Kavaklıdere (İtalyan Büyükelçiliği Bahçesinde)
Tel: 0.312.426 65 18
Ayin gün ve saatleri: Cumartesi günleri: (Yaz) 19.00 (Kış) 18.00
Pazar günleri: (Yaz) 10.00 -12.00 -19.00 (Kış) 18.00

Katolik Kilisesi (St. Theres Kilisesi):


Adres: Işıklar Caddesi Kardeşler Sok. 15 - Ulus
Tel: 0.312.311 01 18
Ayin gün ve saatleri: Pazar günleri: 10.30 (Türkçe)

Katolik Kilisesi (Meryem Ana Kilisesi):


Adres: Birlik Mah. 3. Cad. No: 35 Oyak-Çankaya (Vatikan Büyükelçiliği yanı)
Tel:0.312.495 35 23
Ayin gün ve saatleri: Pazar günleri: 09.45 (İngilizce) 11.00 (Fransızca)

Anglikan Kilisesi (St. Nicolas Kilisesi):


Adres: Şehit Ersan Cad. 46 - Çankaya (İngiltere Büyükelçiliği içinde)
Tel: 0.312.468 62 30/32 85
Ayin gün ve saatleri: Pazar günleri : 10.00 (İngilizce)

Sinagog (Museviler Cemiyeti):


Adres: Sakalar Mah. Birlik Sok. 8 - Samanpazarı,
Tel:0.312. 311 62 00

Hanlar


Çengel Han:

Kale altında ve Atpazarı Meydanı Sefa Sokakta bulunmaktadır. Kitabesinin 1522 tarihinde yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Kurşunlu Han:

Ankara Kalesine giden yol üzerinde bulunan ve Fatih'in sadrazamlarından Mahmut Paşa tarafından 1421 yılında yaptırılmış olan eser, tipik Osmanlı şehir içi hanlarındandır.

Mahmut Paşa Bedesteni

: Kale yolu üzerinde ve Kurşunlu Hanın bitişiğindedir. 1421 - 1459 yılları arasında han ile birlikte Sadrazam Mahmut Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Doğu - Batı istikametinde boyuna uzanan büyük ve muntazam dikdörtgen plânda olup, on adet büyük kubbe ile örtülü bedesten ve bedesten dışında meydana gelmiş olan arasta ile birlikte iki kısımdan ibarettir. Anılan bedesten bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi teşhir salonu olarak kullanılmaktadır.

Sulu Han

: Hacı Doğan Mahallesi Tekneciler Sokağı ile Sulu Han Sokağı arasında bulunmaktadır. 1685 tarihinde Şeyhülislâm Cevvar Zade Mehmet Emin Bey tarafından Zincirli Camiye vakıf olarak yaptırılmış olduğu ileri sürülen Sulu Hana Hasan Paşa Hanı da denilmektedir. Fakat 1141 tarihli vakfiyede, Hanın Abdülkerimzade Mehmet Emin Bey tarafından vakfedildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Zağfiran (Safran) Hanı

: At Pazarındadır. Aslen Kayserili olup, Ankara'ya yerleşen Hacı İbrahim Bin Hacı Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Vakfiyesi 1512 tarihlerinde düzenlendiğine göre bu tarihlerde yapılmış olmalıdır. Hanın yarısı mülk, yansı vakıfın ruhuna cüz-i şerif okumak, Lütfi Han kapısındaki musluğa bakmak için vakfedilmiştir. İçinde bir mescit yer almaktadır.

Hamamlar


Eski Hamam: Eski Hamam, Gazi Lisesinin tam karşısında yer almaktadır. Oldukça harap durumda olan hamamın soyunmalığı tamamen yıkılmış olmasına mukabil, soğukluk ve sıcaklık, külhan dahil olmak üzere ayakta durmaktadır. Eserin mimari yapısı ve tekniği itibariyle XV. yüzyıla ait olduğu tahmin edilmektedir.

Karacabey Hamamı:

Karacabey Hamamı Talat Paşa Bulvarı üzerinde olup 1444 tarihinde yapılmıştır. Çifte hamam olarak teşkil olunmuş Karacabey Hamamı batı kısmında birbirine bitişik soyunmalıkları, doğu kısmında ise batıdakilere göre daha değişik inşa tarzı gösteren sıcaklık ve halvetleriyle birlikte bütünü kareye yakın büyük bir dikdörtgen meydana getirmektedir, birleşmektedir.

Şengül Hamamı:

İstiklâl Mahallesi Acı Çeşme sokakta bulunmaktadır. Kadınlar ve erkekler kısmı olmak üzere çifte hamam halinde yapılmış olan Şengül Hamamının bugün İstiklâl Caddesi üzerindeki erkekler kısmı evvelce kadınlara ait idi. Yan yana olan iki kısmın da soyunmalıklarının inşa tekniği ve malzemesinden, XIX. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır.

Anıtlar


Mimar Sinan Anıtı:

Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinin önündedir. 1956 yılında Türkiye Emlâk Kredi Bankası tarafından heykeltıraş Hüseyin Anka'ya yaptırılmıştır. En büyük mimarımız Mimar Sinan (1409-1588)'ın ayakta duran, kendine has giysileriyle mermer heykeli bulunmaktadır.

Güvenlik Anıt

ı: Kızılay'da Güven Park içerisindedir. 1935 yılında Ankara taşından yapılmıştır. Türk Ulusunun polis ve jandarmaya bir armağanı olduğundan dolayı Emniyet Anıtı da denilmektedir.

Mithat Paşa Anıtı

: Ulus'ta T.C. Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü binasının yanındadır. 1966 yılında T.C. Ziraat Bankası tarafından İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi öğretim üyelerinden Heykeltıraş Prof. Hüseyin Anka'ya yaptırılmıştır.

Ulus Cumhuriyet Anıtı:

Ulus Meydanındadır. Anıt, Kurtuluş Savaşı kahramanlarına Türk Ulusu' nun bir armağanı olarak 1927 yılında dikilmiştir.

Zafer Anıtı

: Yenişehir'de Atatürk Bulvarı üzerinde, Ordu Evi önündedir. Atatürk'ün ayakta ve kılıcına dayanmış halde üniformalı, tunçtan yapılmış bir heykelidir.

Zübeyde Hanım Büstü

: İsmet Paşa Kız Enstitüsü binasının önündedir. Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım' ın büstü Türk Kadınlar Birliği Merkezi tarafından Türk analarının en büyüğüne armağan olmak üzere 31 Mart 1964 tarihinde dikilmiştir.

Gezi ve Mesire Yerleri


Altınpark:

Altınpark, İrfan Baştuğ Caddesi Aydınlıkevler'de, 640 bin m2'lik alanda hizmet vermektedir. Park alanında Uluslararası Fuar Merkezi, Bilim Merkezi, Kültür Merkezi, Kapalı ve Açık Spor Alanları, Açık ve Yan Açık Gösteri Anfileri, Türk, İtalyan ve Çin Lokantaları, Türk Sokağı ve Tepe hanından oluşan bölüm, Gölet ve bahçeler, Üretim seraları, Olimpik Yüzme Havuzu, Mini Golf Sahası ve At Tavlası halkın ziyaretine sunulmuştur.
Danışma Tel: 0.312.317 96 70- 317 96 96

Atakule:

Atakule, varlığı ile modern Ankara görünümüne önemli bir katkıda bulunmaktadır. Yüksekliği 125 metre olan kulenin tepe rakımı 118.2 metredir. 115.6 metredeki görsel ve işitsel cihazların kullanımına uygun çok amaçlı kokteyl salonu (nikâh töreni, seminer, konferans vb.) 600 metrekarelik bir alana sahiptir. Saatte bir tur atan döner lokanta 111.8 metrededir. Her gün 09.30 - 23.00 arası açık olan seyir terası, 103.8 metrededir. 99.8 metrede ise cafe - bar bulunmaktadır.
Danışma Tel: 0.312.440 77 01

Atatürk Orman Çiftliği

: Atatürk tarafından kurulan çiftlik, günümüzde gazinoları, parkları, piknik yerleri, hayvanat bahçesi, çeşitli ürünleri ve doğası ile Ankaralılar tarafından çok ziyaret edilen bir gezi ve mesire yeridir. Ulaşım belediye otobüsleri, dolmuş ve banliyö treni ile mümkündür.
Danışma Tel: 0.312.212 02 3 l
Ad:  genclik_parki.jpg
Gösterim: 758
Boyut:  60.3 KB

Gençlik Parkı:

İstasyon - Opera binaları arasında yer alır. Lunaparkı, çay bahçeleri, gazinoları, yaz aylarında faaliyet gösteren tiyatroları, kayık ve su bisikletiyle içinde dolaşılan büyük havuzuyla, restoran ve çeşitli eğlence yerleriyle halkın yazın rağbet ettiği önemli bir gezi ve eğlence merkezidir.

Bayındır Barajı:

Ankara'ya 12 kilometre uzaklıkta, Samsun Yolu üzerindedir. Tabii güzelliği, gazinosu, kamp yeri ve bir de yüzme havuzu olan baraj, yabancıların da beğenisini toplayan bir gezi ve mesire yeridir. Ulaşım, otobüs ve minibüsle mümkündür.

Çankaya Sırtları:

Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve Atatürk Müzesinin bulunduğu yerdir. Yaz aylarının sıcak günlerinde nispeten serin olan Çankaya'da pastaneler ve geniş park alanı içinde kır kahveleri de mevcut olup, Ankara'nın bir tablo gibi seyredilebileceği en güzel yerdir.

Çubuk Barajı:

Ankara'ya 12 kilometre uzaklıktadır. Baraj çevresindeki ormanlık alan içinde gazinolar, piknik yerleri, yürüyüş alanları ve kır kahveleri vardır. Motor gezileri içinde elverişli olan baraja belediye otobüsü ile gitmek mümkündür.

Gölbaşı

: Ankara'nın 25 kilometre güneybatısında ve Konya Yolu üzerinde olan Mogan Gölü'nün kıyısında plaj ve gazinoların yanı sıra restoran ve kahveler vardır. Sıcak yaz aylarında deniz özlemini bir parça da olsa gideren bir gezi ve mesire yeridir. Kıyısında bir yüzme havuzu olan göl, kayık gezileri için elverişlidir. Ulaşım, belediye otobüsü ile sağlanmaktadır.

Diğer Mesire yerleri:

MTA Gül Bahçesi, Kurtboğazı arajı, Sarıyar Barajı, Beynam Orman İçi Dinlenme Yeri, Çamkoru Orman İçi Dinlenme Yeri, Güven - Karagöl Orman İçi Dinlenme Yeri, Hoşebe Orman İçi Dinlenme Yeri, Karagöl Orman İçi Dinlenme Yeri , Sorgun Orman İçi Dinlenme Yeri, Söğütözü Orman İçi Dinlenme Yeri , Tekkedağı Orman İçi Dinlenme Yeri , Uluhan Orman İçi Dinlenme Yeridir.

Milli Parklar


Soğuksu Millî Parkı

Mağaralar


Ankara ili Güdül ilçesinde Bizans döneminden kalma mağaralar bulunmaktadır.

Kaplıcalar


İlin önemli kaplıcaları Kızılcahamam-Sey Hamamı Kaplıcası( link ), Ayaş İçmesi ve Kaplıcası, Ayaş Karakaya Kaplıcası, Beypazarı-Dutlu-Tahtalı Kaplıca ve İçmeleri, Kapullu Kaplıcası, Çubuk Melikşah Kaplıcası ve Haymana Kaplıcasıdır.

Kuş Gözlem Alanı

Ad:  beypazarı.jpg
Gösterim: 671
Boyut:  115.8 KB

Çöl Gölü Kuş Alanı, Mogan Gölü Kuş Alanı,Kızılcahamam Ormanları Kuş Alanı,Kavaklı Dağı Kuş Alanı,İnözü Vadisi Kuş Alanı ve Sarıyar Barajı Kuş Alanı Ankara ili sınırları içinde bulunmaktadır. Ayrıca Beynam Ormanı Kuş Alanı ve Tuz gölü Kuş Alanı da Ankara'da bulunmaktadır.

Sakarya Havzası
Kızılırmak Havzası
Konya Kapalı Havzası

Sportif Etkinlikler


Kış Sporları

: Ankara'ya 26 Km. uzaklıktaki Elmadağ Kayak Merkezinde , Kar kalınlığı 30-40 cm' yi bulan kış aylarında kayak yapma imkanı mevcuttur. Elmadağ Kayak Merkezinde bulunan tesisler hizmet vermektedir. Ayrıca, Ankara'da biri kurtuluş Parkı içinde, diğeri Bahçelievler Sondurakta olmak üzere iki adet buz pateni sahası bulunmaktadır.

Hava Sporları:


Gölbaşı, Ankara'daki Hava sporlarının yapıldığı alanlardan biridir.

Avcılık

: Ankara İli, çok çeşitli av hayvanları barındırmaktadır. Bunların başında, keklik, çil keklik, tavşan yaban ördekleri ve yaban kazları gelmektedir. Nallıhan, Beypazarı, Kızılcahamam , Çamlıdere, Çubuk ve Güdül ilçeleri ormanlık alanlarında ayı, vaşak, yaban domuzu, geyik bulunmaktadır.

Olta Balıkçılığı:

Ankara İl sınırı dahilinde yapılmakta olan balıkçılık akarsu, göl, baraj gölü ve gölet balıkçılığı olmak üzere dört grupta toplanabilir.

Akarsu balıkçılığı,

Kızılırmak, Sakarya nehirleri ile bunların kolları ve Kirmir Çayında yapılmaktadır. Göl balıkçılığı, Mogan Gölü, Eymir Gölü ve Karagöl' de yapılmaktadır. Baraj gölü balıkçılığı, Ankara çevresinde bulunan çeşitli baraj göllerinde yapılmaktadır.

Gençlik Kampları:

Ankara'nın çeşitli bölgelerinde, gençlerin faydalanabilecekleri Orman Bakanlığı Orman Kampları bulunmaktadır.

Gençlik Turizmi


Sanat, Kültür ve Eğlence
Ankara siyasal açıdan olduğu gibi kültürel ve sanatsal açıdan da Türkiye'nin başkenti durumundadır. Devlet Tiyatroları, özel ve amatör tiyatrolar, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Resim ve Heykel Müzesi, çok sayıda resim galerisi, amatör müzik grupları, kültür merkezleri başkentlilerin yararlandıkları etkinliklerdir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yarım yüzyılı aşan Devlet Tiyatrosu, Ankara'da en güzel oyunları sergilemekle kalmamış, bilinçli ve son derece ince zevkli bir tiyatro seyircisi de yetiştirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin 40 yılı aşan balesi Ankara'da filizlenmiştir. Bu sanat dalı da, tıpkı tiyatro gibi seyircisini de birlikte yaratmış ve geliştirmiştir. Her yıl ekim ayında perdelerini açan tiyatro, opera ve bale sahneleri mayıs sonuna kadar yerli ve yabancı eserlerin seçkin örneklerini sunar. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası da konserleri ile Ankara kültür sanat yaşamına renk katar.

1988'de başlayan "Ankara Uluslararası Film Festivali", 1984'ten bu yana süregelen ''Uluslararası Ankara Sanat Festivali'', Ankara'da yapılan önemli etkinliklerdendir. Ayrıca, Ankara Uluslararası Çizgi Film Festivali, Ankara Uluslararası Müzik Festivali ve Asya - Avrupa Sanat Bienali ilgi çekici sanatsal etkinliklerdir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 2 Kasım 2016 17:00
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
27 Ağustos 2014       Mesaj #14
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  osmanlıda ankara kıyafetleri.jpg
Gösterim: 591
Boyut:  55.8 KB

Ankara Giyim Kültürünün Tarihi

a) Kadın Giyimi

Ankara`da ele geçen en eski örneklerden yakın zamana kadar yapılan araştırmalarda görülen başlıca kadın kıyafetlerinin en ilginç olanları takım halinde holta ve salta ile birlikte veya tek giyilen sırmalı entarilerle setentiliyon gibi düz ve kalın münakkaş ipekli kumaşlardan yapılan etek ceket şeklindeki elbiseler teşkil etmektedir. Kadın kıyafetleri evde, sokakta, misafirliğe giderken, düğün ve gelin elbiseleri gibi ağır ve kıymetli, herbiri çeşitli renk ve şekillerde, mevsim ve yaşa göre değişen birtakım elbise çeşitleriyle karışımıza çıkar.

- Düğün kıyafetleri:

Gelin elbiseleri ile düğün elbiseleri aynıdır. Yalnız gelinleri farklı kılan şey, başlarındaki tel ve duvaklardır. Ağır elbise olarak addedilen bu elbiseler sadece düğün ve düğünle ilgili törenlerde (nişanlar, kına geceleri, paça günleri vb.) giyilir, bunun dışında kesinlikle giyilmezdi.
Düğün elbiselerinin en eski örneklerini üç etek entariler oluşturur. Bunların aşağı yukarı üç asırlık bir geçmişi
Ad:  ankara kıyafet.jpg
Gösterim: 462
Boyut:  90.8 KB
vardır. Üç eteklerden sonra iki etek denilen harbalı ve holtalı elbiseler giyilmeye başlanmıştır. İki eteklerden sonra da yavaş yavaş holtalar terkedilerek holtasız düz elbiselere rağbet başlamıştır ki bunların da ilk örneklerini, belinin iki yanı büzgü ve pastalı bolca tek etekten oluşan, çantalı entari olarak tabir edilen sırmalı elbiseler teşkil etmektedir. II. Abdülhamit devrinden itibaren ise setentiliyon gibi kalın ipekli ve münakkaş kumaşlardan yapılan ve daha çok Avrupa modası olduğu tahmin edilen korsajlı, balinalı, bugünkü deux pieces`leri hatırlatan uzun etek ve ceketten oluşan elbiseler giyilmeye başlanmıştır.

- Genç Kız Kıyafetleri:

Genç kızların kıyafeti genellikle sade ve basittir. Süslü elbiseler giymeleri toplumca ayıp sayılırdı. Esasen kızların kına gecesi ve şerbet (nişan) ten başka merasimlerde (düğün veya mevlüt) bulunmaları da geleneklere aykırı idi. Çok özel durumlarda düğüne gitmesi gerektiği zaman bile basma, pazen veya yünlüden alelade elbiseler giyerlerdi.

Ad:  ankara yöresel.jpg
Gösterim: 800
Boyut:  51.6 KB

- Gezme Elbiseleri:

II. Abdülhamit devrinden otuz sene öncesine kadar resmi misafirliklere gidişlerde, bayram ziyaretlerinde zengin hanımlar ipek kadife veya fasone denilen yünlü kumaşlardan veya çitari denilen ipeklilerden uzun entariler giyerlerdi. Daha eskiler ise kutni denilen kumaşlardan yapılan elbiseler giyerlerdi. Bu elbiseler üzerine ipek şaldan mongül veya plüş denilen ipek kadifeden hırkalar giyilir, üstüne elmas gerdanlık, elmas muska, gıdık - altın, elmas saat takılır, başa oyalı yemeni örtülür, üstüne bağdat çarı (çarşaf) carlanarak ziyaretlere gidilirdi.

- İç Çamaşırları:

Çamaşır olarak tene üç en dokum bezden kalçaya kadar uzunlukta bolca bir gömlek giyilirdi. Bu gömlek üzerine sutyen yerine canfes veya diğer herhangi bir kumaştan kolsuz astarlı, havuz yakalı, önden üç düğme ile iliklenen bir yelek üzerine de gezi veya diğer kumaşlardan bir içlik giyilirdi. Bundan başka dize kadar uzanan paçaları geniş dantelli veya fistolu beyaz patiskadan bir iç donu, bunun üzerine de basmadan iç astarlı, uçkurlu, paçalı, ayak bileklerinde hafifçe bol bir dış donu giyilirdi.

- Gündelik Kıyafetler:

Mevsime, yaşa ekonomik duruma göre bazı değişiklikler gösterir. Fakir ve orta halli kadınlar, doğrudan doğruya çinti donu denilen dış donu üzerine basmadan bir içlik, içlik üzerine de basmadan içi pamuklu ve üstü parmak dikişli ceket şeklinde düz hırka giyerler, başlarına yaşlılar kalıpsız iki parmak yüksekliğinde fes giyip, üzerine oyasız yemeni örterlerdi. Gençler ise biraz daha yüksekçe kalıplı fes giyip yemeniyi üçgen şeklinde üç köşe katlayarak fesin üzerine örterlerdi. Sokağa çıkacakları zaman, yakın komşuya giderlerken damarlı çar dedikleri bir örtü ile başlarını örterler daha uzak bir yere giderken de damarlı veya kareli uzun çarlara bürünürlerdi.
Zengin olan kadınlar ise çinti don üzerine basma, yünlü vb.den oluşan uzun, düz baştan geçme peşli entariler giyerlerdi. Bu entari üzerine de ekonomik duruma göre basmadan, yünlü veya kadifeden, parmak dikişli, içi pamuklu hırkalar giyerlerdi. Yaşlılar başlarına takke gibi kalıpsız fes, gençler ise daha uzun ve kalıplı fes giyerlerdi. Fes üzerine gençler yemeni, yaşlılar oyasız yemeni örterlerdi.

- Sokak Kıyafetleri:

Ele geçen en eski kaynaklara göre XVII. yüzyılda Ankara`da ferace giyildiği görülür. Feracelerden sonra çarlar giyilmeye başlanmıştır. I. Abdülhamit devrinde feraceler yasaklanıp çarşaf giyilmesi emredilince, gençler çarşafı tercih etmiş, yaşlılar ise beyaz çarlarını giymeye devam etmişlerdir.

- Hamam Kıyafetleri:

Yeni gelin veya zengin genç hanımların hamam kıyafetleri de dikkate değerdir. Yeni gelin veya zengin genç bir hanım hamama giderken helâi don ve gömleğini, sevai telli yelek ve içliğini, üstüne elbisesini giyer, başına oyalı yemenisini takar, hamam bohçasını hazırlayarak Bağdat çarını giyip hamama giderdi.

b) Erkek Giyimi:

Ad:  ankara erkek.jpg
Gösterim: 805
Boyut:  67.3 KB
Anadolu erkek giyimi, Ankara da dahil olmak üzere üç grup altında toplamak mümkündür:
- Üç etek entariler,
- Şalvar ve işlik, fermani veya gazekiden oluşan takımlar,
-Efe, zeybek veya dadaşlara özgü dizlikli zıpka veya zıvgalı camadan veya cepkenli kıyafetler.

Ankara`da erkek kıyafetleri üzerindeki araştırmalar, yaklaşık bir yada bir buçuk yüzyıl evvelinden Cumhuriyet devrine kadar olan kıyafet çeşitleri üzerinde yapılmıştır. Bu süre içinde Ankara`da çeşitli halk tabakasının giydiği kıyafetleri başlıca beş ana başlık altında toplamak mümkündür.

-İlmiye Sınıfının Kıyafeti:

İlmiye sınıfına ait başlıca takımların en dikkate değer olanlarını üç etek entariler teşkil eder. Abdülhamit devrinin sonuna dek ilmiye sınıfının olduğu kadar esnaf sınıfının da giyiminin esas unsurunu oluşturmuştur. Genellikle şetari, altıparmak veya osmaniye topu gibi yollu kumaşlardan yapılan bu entariler önü baştan başa açık, yanlarının birer karış yeri yırtmaçlı, uzun kollu, haydari yakalı, önünün bele kadar kısmı ile kol yerleri kaytan süslü olur ve belinin yanında küçük bir bağla bağlamak suretiyle iki önü birbiri üstüne kavuşurdu. Yaklaşık olarak II. Abdülhamit devrinin ilk yarısına kadar hocalar tarafından gayet uzun ve bol şalvarlar pamuklu iç işlikleri ile giyilen bu üç etek entariler üzerine bele ince tarzda (esnaf ve efelerinkinden ince olmak üzere) ipek Trablus kuşağı, beyaz tiftik veya Gürün şalından bir kuşak sarılır, sırta da mevsim ve duruma göre ya pamuklu hırka veya Mekke hırkası, sokakta lata, camide ise cüppe giyilirdi.

Üç etek entariler terkedildikten sonra, ilmiye sınıfı tarafından pantolona çok benzeyen, yalnız üstü ondan biraz daha bolca elifiye şalvarlar giyilmiştir. Elif iyeler üzerine, biraz zengince olanlar Şam toplandan, zengin olmayanlar yollu pazen veya ketenden parmak yakalı, önden düğmeli, uzun bilezikli kollu bir işlik giyer, bele beyaz tiftik veya Gürün şalından bir kuşak sarar, üzerine çuha veya kumaştan bir yelek giyerlerdi.

- Okuma Çağındaki Çocukların kıyafeti:

Okuma çağındaki çocuklar, okuyan ve okumayan olmak üzere iki kısma ayrılır ve bunlardan okumayanlar esnaf olurdu.
Okuyan çocukların kıyafeti; II. Abdülhamit devrinin birinci yarısına kadar üç etek entari üzerine çuhadan mintan giyer, bellerine şal kuşak sararlardı. Ankara`da ilk Maarif Teşkilatı kurulduktan sonra bu üç etek entariler kalkmış, yerine pazen veya kumaştan içi astarlı uzun şalvarlar ile işlik ve pamuklu hırkadan ibaret takımlar giyilmeye, daha sonraları ise elifiyeler ve nihayet ekonomik durumu iyi olanlar tarafından setre pantollar giyilmeye başlanmıştır.

Yeni yetişen ve okumayan 13-14 yaşındaki esnaf çocuklarından efeliğe hevesli olanlar yaşlıların giydiği bu kısa şalvarların biraz daha darca ve itinalı olanları ile tıpkı efelerinki gibi işlik, yelek, fermani giyer, bele genişçe bir kuşak ile isteyenler silâhlık kuşanırdı. Efe olmak istemeyen gençler ise yaşlıların giydiği takımların daha dar ve gösterişlisini giyerlerdi.

- Esnaf Kıyafetleri:

II. Abdülhamit Devri`nin sonlarına kadar Ankaralı esnaf da tıpkı ilmiye sınıfı gibi üç etek entarilerden oluşan takımlar giyerdi. Bu entarilerin altına, yakasından güzel görünmesi için bir içişliği giyilir, bele uzun veya değirmi şal kumaş kuşanılır, sırta da hocalardan farklı olarak kuşağın üzerini örtecek uzunlukta işlemesiz bir gazeki veya fermani giyilirdi. Mekke hırkası bulunanlar bunların üzerine ayrıca bir Mekke hırkası veya pamuklu hırka, kışın ise hocalardan farklı olarak isteyenler miriz, aba, daha zengince olanlar ise kürk giyerlerdi.

Ad:  YÖRESEL ANK..jpg
Gösterim: 597
Boyut:  45.4 KB

- Efe ve Zeybek Kıyafeti:

Zeybeklerin giydikleri elbiseler hemen hemen birbirine benzer. Bunlar dizlik, işlik, camadan veya cepken ve bellerinde genişçe sarılı kuşak, kuşak üzerinde çeşitli silâhlarla dolu bir silâhlıktan ibarettir.
Zeybekler kendi aralarında cesaret ve yiğitlikle sivrilenleri efe diye anarlardı. Efeler, çarlık dizlik denilen beyaz patiskadan diz kapağının hemen altında bir tür kısa şalvar giyerlerdi. Bu dizliklerin paçalık tabir edilen kısımları san ipekli işli olur ve sim karışık, yünden uzun, beyaz Sivrihisar diz çorapları ile giyilirdi. Sonraları bu dizlik ve çoraplar terkedilerek II. Abdülhamit devrinin ilk yarısına kadar bunların işlemesiz, düz patiskadan olanları ile düz beyaz yünden diz çorapları giyilmiştir. Sekiz metre patiskadan çok bol ve geniş bir surette yapılan bu dizliklerin bütün kıvrıntı ve döküntüleri arkada toplamak suretiyle önü adeta düz ve kırışıksız olur, diz kapağının hemen altında ve dize sıkıca oturmuş durumda olan parçasıyla ayağa giyilen diz çorabı arasında iki parmak yer açık kalarak ten görünürdü. Beyaz dizlikler ile sırta çarlık işlik denilen beyaz patiskadan parmak yakalı, önden iri sedef düğmeli, uzun bilezikli kollan olan bir işlik ve onun üzerine kırmızı beyaz yollu osmaniye işlik giyilir, bele genişçe şal kuşak ile silâhlık takılırdı. Bu takımlar ile ayağa kesinlikle kırmızı diz bağlı, uzun, beyaz ajurlu diz çorabı ve kırmızı cimcime veya yemeni, sırta da osmaniye işlik üzerine sırmalı camadan veya sırmalı cepken, bunlar yoksa sırmalı yelek giyilirdi.
Uzun konçla diz çorabı ve hatta çizme giymekle beraber dizlik giyenlerinin diz kapaklan ile baldırlarının büyük bir kısmı mutlaka açık bulunurdu. Başlarına fes giyer, üzerine ipekli çevre ve pusu sararlardı. Cepkenlerini giymeyip omuzlarından aşağı sarkıtmak âdetleri idi.

- Memur Kıyafetleri:

Ankara`daki memur kıyafetleri; yüksek, orta ve küçük dereceli memur kıyafeti olmak üzere üç gruba ayrılır.

Yüksek dereceli memurlar;

setre pantollar ile beş cm yüksekliğinde dik veya uçları kelebek yakalı gömlekler giyer, yakalara boynun arkasından iliklenen hazır uzun kravat veya papyon kravat bağlayıp, bunları mücevherli iğneler ile tuttururlar, gömlek ve pantolon üstüne de göğsü kapalı bir yelek giyerlerdi. Başlarında kalıplı fes (daha sonra hasırlı fes) ve ellerinde şık bir baston bulunurdu.

Orta dereceli memurlar;

setre pantol veya ceket pantollar ile kolalı gömlek yerine basma işlik giyer ve üzerine işliği örterek şık görünmesi için düz ya da pastalı, kolalı patiskadan bir jile takarlardı. Bu jileler üzerine dik veya ucu kıvrık kolalı bir yakalık ve beşparmak genişliğinde uçları kıvrık kolalı kolluk ile boynun arkasından iliklenen hazır kravat takılır ve üstüne yelek giyilirdi. Başlarına da fes takarlardı.

Küçük dereceli memurların kıyafetleri

ise karışıktır. Genellikle elifiye giymekle beraber üzerine ceket giyenler de bulunurdu. Başlarında, sarıksız dal fes bulunması şarttı.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 22 Kasım 2016 17:09 Sebep: Kırık Link
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
3 Kasım 2016       Mesaj #15
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  ankara savaşı.jpg
Gösterim: 674
Boyut:  80.1 KB

Ankara Savaşı

28 Temmuz 1402'de Çubuk Ovası'nda Timur ile Yıldırım Bayezit arasında yapılan savaş.
Asya ortalarından Anadolu sınırlarına kadar geniş toprakları ele geçirmiş olan Timur, bütün Türklerin hakanı olmak amacındaydı. Osmanlı Sultanı Bayezit ise Anadolu Türk birliğini kurmak istiyordu. Bu amaçla ilk olarak Erzincan'a girdi. Timur da bunun üzerine hemen Anadolu'ya geçerek, Sıvas ve yöresini ele geçirdi, yakıp yıktı ve İran'a döndü. Yıldırım Bayezit, Timur'un ele geçirdiği kentleri kısa bir süre sonra geri aldı. Bu olayların altında yatan egemenlik yarışı, iki Türk hükümdarının arasını açtı ve savaşı kaçınılmaz hâle getirdi. Sonunda iki ordu, Çubuk Ovası'nda karşılaştı. Timur'un ordusu sayıca Yıldırım'ın ordusundan fazlaydı. Ayrıca fil ve zırhlı süvari birlikleri vardı. Savaşın kızıştığı sırada Osmanlı ordusundaki Karatatarlar ve eski beyliklere bağlı askerler, Timur'un saflarına katılınca, savaşın dengesi tamamen Timur'dan yana değişti. Osmanlı ordusu yenildi ve Yıldırım Bayezit, Timur'a tutsak düştü. Bir süre sonra da tutsaklığa dayanamayarak öldü.
Bu savaş Osmanlı Devleti'nin ciddî tehlikelerle karşılaşmasına yol açtı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
3 Kasım 2016       Mesaj #16
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ankara'da;
Ya üşünür,
Ya okunur,
Ya aşık olunur...

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 13 Eylül 2017 16:38
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
3 Kasım 2016       Mesaj #17
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Ankara


Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar..
Asfaltlar ışıldar,
Buz tutardı resmi yalanlar...
Kimse keman çalmaz belki ama
Çok keman çalınsın balolarında
Diye yapılmış gri, sisli binalar
Alnının ortasında ciddi bir devlet asabiyeti.
Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar,
Bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek
Bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!
(biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?)
Kahve önü çatlak mozaik
Bel kemiğine tehdit
Kürsüler üstünde
Çok sigara içen öğrenciler
Bir daha asla yaşayamayacağı
Aşkları teğet geçerken
Hep onu sevmeyenleri severek
Hep onu sevenin gözlerinden
Kalabalıklara kaçarak
Karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara,
Yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını
Bir izmirli güzele dayatmak varken
(Hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın halkların sevgililîğî!)
Soyut bir sevdaya Beşik kertilmiş olan
Dağda çoban, Şehirde şark çıbanı sayılan,
Fırat'ın büyük elleri
Ararat'ın kız yelleri
Cilo'nun derin nefesleri
Hülasa kente hukuk mukuk okun
Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş
Anadolu çocukları.
Ankara' ya Öyle yakışırdı ki kar
Asfaltlar ışıldar, Buz tutardı resmi yalanlar
Belki balkona Kar seyretmeye çıkar diye
Sevdiğimiz kızlar Çok dibimiz donmuştur
Ve çoğu zaman Bu kar mevzuu
Kızlara yeterince ilginç gelmemiştir
Hiçbir şey
Kapalı bir dükkan kadar Hüzünlü gelmez insana
Ankara'da, Yoksa bugün bir hayat
Yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra.
Kimse keman çalmaz belki
Belki bu fiim hiçbir zaman
O kadar fiyakalı olmayacak ama
Hiçbir lahmacunda
O okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin
Tadını vermeyecek bir daha
Çok daha iyilerini yedim sonra
Bizzat Urfa'da hatta
Ama hiçbirinde
O kadar aç oturnadım sofraya
Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar
Çok yabancı bir soluk duyulur bazı
Bilinmez bir dilin ıslığından
Anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar
Öyle deme Ankara'yı sevmeyene bir zulümdür
Bu kadar insanın neden Ankara'yı sevdiğini anlamadan
Ankara'da yaşamak
Yollarına hep sevdiğimiz insanların
Adlarını vermediler ama
Biz her duvara
Bilvesile onların adını yazarak yaşadık
Kül ve betondan mürekkep
Yaşadıkça yaşanılası gelen
O tuhaf bozkır kokusunda.
Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar.
Asfaltlar ışıldar...
Bir günden bir sürü gün yapan
Mesai saatlerinde hiçbir şey yapan
Hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan
Rakıyı bol sulu içen
Dokunmasın için deği!
Çabuk bitmesin dîye devletimin tekel rakısı,
Hep kağıtlara bakarak,
Hep kağıtlardan bakarak
Hem Neşet Ertaş' ı hem Bülent Ersoy' u
Aynı anda sevmeyi başararak,
Karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı
Çok beğenmeyerek ama
Yine de bu tasarrufunu takdir ederek
Boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken
Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi
Yürüyen Memurlar
Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar..
Asfaltlar ışıldar,
Buz tutardı resmi yalanlar...
Biz, şimdi kapalı bir kuruyemişçi dükkanının
Ki bütün plan kar altında
Tuzsuz ay çekirdeği çitleyip
Yanı sıra bafra içmektir
Kötü ışıklandırılmış vitrininden
Umutsuzca içeri bakan,
Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış,
Merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş,
Yani sistem kendi verdiği kimliği
Zırt pırt geri istemektedir
Doğduğu yer yüzünden
Doğuştan kavgacı zannedilen ama
Pek çoğu kavgadan nefret eden
Kavgacı ,Esmer ,Cesur ,Korkak
Çoğu Kürt çoğu Türk çocuklardık..
Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar....
Ha sonra belki Ahmed Arif'in aklına
Hiçbir şairin aklına gelmeyecek
Çünkü hiçkimse bir daha Ankara'' yı
O'nun kadar sevemeyecek
Bir şiir islenir:
Kar altındadır varoşlar
Hasretim,nazlıdır Ankara.
Ustam yine sen bilirsin ama
Hangi aralıkta bir şair ölmüşse
İşte o,en netameli aydır bence.
Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar.
Asfaltlar ışıldar.
Yalanlar.
Şimdi ve sonra
Ne zaman Ankara'ya kar yağsa
Elim gönlüm, çocukluğum buz tutar.
Yılmaz Erdoğan


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
15 Kasım 2016       Mesaj #18
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Seğmen Kültürü


Anadolu'nun çok eski yerleşme sahalarından olduğu, arkeolojik ve antropolojik belgelerle ortaya konmuş bulunan Ankara, 1071 Malazgirt Zaferi'ni takip eden yıllardan itibaren Türklerin hakimiyetine girmiş; Danişmentliler'in, Anadolu Selçukluları'nın ve Osmanlılar'ın hakimiyetleri sırasında önceleri Büyük Anadolu Eyaletine, sonraları eyalet içindeki bir sancağa merkez, olmuştur.
Bugün üç milyonu aşkın nüfusa sahip, modern bir başkent olan Ankara'nın ekonomisi önceleri tarıma dayalıydı. Tahıl ve meyve yetiştirilir, özellikle Ankara keçisi ve koyun beslenirdi. Ankara keçisi nin yumuşak ve parlak kılından dokunan kumaşlar İstanbul'a gönderilir, oradan Mısır ve Avrupa'ya sevk edilirdi. Tarihi 17.yüzyıla kadar uzanan bu dönem içerisinde Ankara balı, armudu, keçisi, çiğdemi ve kedisi ile ün salmıştı.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Atatürk'ün Ankara'ya gelmesi (27 Aralık 1919) ile bu şehrin kaderi değişmiş, takibeden yıllarda (23 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi burada toplanmış ve 13 Ekim 1923 tarihinde kabul edilen bir kanunla da Ankara devlet merkezi olmuştur.
Gittikleri yerlerde kendi kültürlerini koruyan ve geliştiren Oğuz Türkleri, yerleştikleri Ankara ve çevresinde de âdet, gelenek ve göreneklerini yaşatmışlardır. Bu geleneklerden biri de "Seymenlik Geleneği" dir (Seğmenlik - Seğmen).

Şehrin devlet merkezi olması neticesinde meydana gelen hızlı teknolojik gelişmeler, tabiî olarak kültür yapısını da etkilemiştir. Ancak, söz konusu değişme ve gelişmeler şehrin geleneksel kültürü içerisinde özel bir yeri bulunan "Seymenlik geleneği" hayatını devam ettirmiştir. 21. yüzyıla beş milyonluk nüfusa sahip büyük ve modern bir başkent olarak girmeye hazırlanan Ankara'da seğmenlik geleneği bugün bir dernek çatısı altında korunarak, yürütülmektedir.

Efe, (Efelik) mecazî anlamda men, cesur, kahraman, cengâver insan anlamına gelmektedir. Efeler fenalıktan kaçınan, iyiliği ve yardımı seven, kahraman, gözüpek, men ve fedakâr insanlardır.
Bu karakterleriyle çevrelerinde saygınlık kazanmışlardır. Eskiden anne ve babalar yeni yetişen çocuklarını efelere teslim ederlerdi. Efeler küçük delikanlıların kötü yerlere alışmalarını önler; terbiyelerine, tutum ve davranışlarına dikkat ederler, onla­rın büyüğünü sayan, küçüğünü koruyan, vatanına ve milletine yararlı insanlar olma­ları için özen gösterirlerdi. Efeler arasında kendisini en fazla sevdirip saydıranlar "Efe Başı" seçilirdi. Efebaşları, efeleri düzenler ve idare ederlerdi. 15-16 yaşındaki delikanlı efelere Ankaralılar "Yeni Yitme" derlerdi. Yeni yitmelik unvanı askerliğin bitimine kadar sürerdi. 35 yaşına kadar da Delikanlılık Çağı devam eder, 35 yaşından yukarı efelere de "Dölekleşiyor (ihtiyarlıyor)" tabiri ile Kart Traş Efe denirdi.

Ege bölgesindeki efelere, Zeybek, orta Anadolu ve özelikle Ankara efelerine de Seymen adı verilirdi.Efelerin milli günlerde, düğünlerde atlı ve yaya olarak bir araya gelmelerine "Seymen Alayı Düzülmesi" denirdi.
"Seymen Alayı Düzülmesi"ni Enver Behnan ŞAPOLYO şöyle anlatmaktadır.
"Ankara halkı, tarihin pek eski devirlerinden beri Seymen Düzülme adı verilen bir Türk ananesini millî vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmakta idi. Seymen alayı, daima kızılca günlerde kurulurdu. Yani millî felâket günlerinde, bir beyliğin ve devletin yıkılış sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seymen Alayı kurardı. Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi.
Seymen düzülme, toplu ve millî bir galeyan anıdır. Bunun ufak bir şekli de bayram ve düğünlerde kurulurdu. Seymenler o gece "Sinsin" denilen bir ateş oyunu oynarlardı. O gece bir dağ yamacında veyahut bir tepede büyük bir ateş yakarlar, Maşatama denilen demirden yapılmış büyük bir çanağın içine yağlı çıra koyarlar bu ateşin etrafında davul ve zuma çalarak Zeybek oynarlar. Bu ateşin üstünden atlayarak bir nevi tura oyunu oynayarak sabahı ederler. Bazen bu ateşe koç atarlardı.

Seymen düzülmeyi yalnız Ankara Efeleri anane olarak saklamıştır. Çünkü bütün Ankara civarı köyleri Oğuz boylarıyla doludur. Çubuk'la Kınık, Elmadağ eteğinde Bayındır, Ayaş'la Kayı, Hüseyin Gazi dağı eteğinde Peçenek, Yazır, Dodurga, Bâlâ'da Avşar, Çubuk'ta Kargın, Çavundur, Eymir Gölü, Bökdüz köyleriyle Ankara'yı çevrelemiştir. Bütün bu köy adları Oğuzların yirmi dört boyunun adlarıdır. Köylerin pek çoğu Oğuzların Beydili aşiretine mensuptur.

Anadolu, tarihte böyle çok galeyanlı günler geçirmiş, Seymen düzülerek, yaya allı ve silahlı olan delikanlıları bir reis etrafında toplamıştır. Kuvvetle muhtemeldir ki Selçuk İmparatorluğu yıkılırken (Anadolu Selçukluları) yine böyle bir galeyan olmuş, Osman Bey'i aynı şekilde Kayı Aşiretinin başına bey seçmiştir. O güne ait elimizde yazılı bir belge olmamakla beraber, Etnolojik tetkiklerle, halkta yaşamakta olan aneneleri tesbit etmekle, kaybolmuş tarihi hakikatleri de meydana çıkarabiliriz.

Seymen düzülme âdeti beş on kişiye ait bir topluluk değil, Orta Anadolu Türklerinin müşterek bir galeyanıdır. Selçuklu devletinin Konya'da Osmanlı devletinin Söğüt'le kuruluşu bu ananeye çok benzemektedir. Selçuklu aynı şekilde atlı seymen alayları önünde, bir torbadan bir çocuğa ok çektirilmek suretiyle, kendi okunu çekerek bey olmuştu. Osman Bey ise, yine atlılar karşısında bir ak keçeye oturtularak dokuz defa havaya kaldırılarak karargâhta dolaştırılmıştı. Kımızlar sunulup, and içilerek Bey tanındı. Bu muhakkak ki, Seymen alayı, eski Türklerden kalma bir âdettir, 2. Mahmud'un kurduğu "Sekban" teşkilâtı "Seymen" kelimesinden alındığını iddia edenler de vardır. İstanbul'da Şehzade Camii'nin karşısında Çukurçeşme civarında eskiden bir "Seymenler Mezarlığı" olduğu da söylenilmektedir. İstanbul esnafı arasında Ahi teşkilatı nda (Ahilik) bulunan "Seğmen" lerin de Ankara Ahileriyle bir münasebeti vardır. Rumelide "Seğmen bekçi, muhafız" mânasında kullanılmaktadır.
Ankara'da ise "Seymen", efe, yiğit ruhlu ve atlı manasında kullanılmaktadır. Zeybek kelimesi de Seğmen kelimesiyle alâkalıdır. Seymen düzüleceği zaman, Efeler kahvesi önüne sancak dikilir. Bu bayrak Seymen alayının kurulmasına işarettir.

Eski Türkler de otağ önüne tuğ ve sancak dikerlerdi. Mustafa Kemal'in Ankara'ya geleceği günün sabahı da sancak dikildi. O zaman Efeler kahvesi Ulucanlar'a giden yolun üzerinde bulunan Sarı Ahmed'in kahvesi idi. Esasen civar köylerden Seymenler de akın akın gelerek hanlara yerleşiyorlardı. Bu günlerde Kalecik Seymenlerinin başında Sülük, Zirlilerin başında Saraylı Ahmet, Yozgat'tan yeni Cehli Rıza uşakları, yani kızanlarıyla Ankara'ya gelmiştir.

Seymen Alayının Tertibatı
Seymen alayının kenarları sırmalı bir bayrağı vardır. Bu camiin avlusuna dikilir, dua okunduktan ve kurban kesildikten sonra alay şu suretle harekete geçerdi. Alayın ününde davulcular ve zurnacılar geçerdi. Bunların kıyafetleri şayanıdikkattir. Bu davulcular birer Şamana benzemektedir. Bunlar beyaz şalvar giyerler. Üzerlerinde de sırmalı camadanları vardır. Bellerinde geniş bir meşin silâhlık ve bunun içinde tel sırmalı bir mendil sarkar. Göğüslerinde bir takım paralar ve boynuzlar ve ya da taşı gibi ufak ufak taşlar asılıdır. Bunlar Seymen alayının önünde bulunurlar. Zurna çaldığı zaman, bunlar davullarını havaya kaldırırlar, davul havada iken tokmak vurarak, helezonlar çizerek, yere yatarlar, kalkarlar, bir ayaklan üzerinde dönerler, davullarını havaya kaldırırlar. Sanki gökten bir takım Tanrı ruhlarını çağırır gibi garip hareketler yaparlar, sonra omuzlarını kımıldatırlar, ayaklarıyla Zeybek oynar gibi rakslar yaparlar, davulu yere doğru çalarlar, tekrar havaya kaldırırlar, sıçrarlar, yere diz çökerlerdi. Çok kere de iki davulcu karşılıklı oynarlar. İki davulcu değnek­lerini davulların kasnağına vurarak dokuz adım yürürler. Tekrar geri dönerler. Üçüncü defa davulu hızlı çalarak ilerler, sonra rakslara başlar. Zurnacılar da durmadan eski havalar çalarlardı.

Davulcuların arkasında en iri yapılı bir efe, Seymen alayı nın bayrağını taşır. Bayrağın iki tarafında meşhur kabadayılar dan iki efe de ellerinde Tekepala dedikleri, iri palaların uçlarını yukarı tutmuş bir vaziyetle ilerlerdi. Bunlara bölükbaşı denilirdi. Bunların önünde on veya on dört yaşlarında bulunan millî kıyafetli çocuklar da ellerinde som saplı bıçaklar yürümekte idi. Davulcularla Efe sancağının arasında iki tane gür sakallı ve gayet iri adamlar omuzlarında balta önlerinde birer meşin önlük ağır ağır yürümekle olup âdeta seyredene dehşet verirlerdi. Bunlara Seymen baltacı­ları derlerdi. Alaya iştirak eden Seymenler sağlı ve sollu iki dizi teşkil ederlerdi. Seymenler birer adım ara ile birinci ve ikinci diziyi meydana getirirlerdi, bütün Seymenlerin elinde Tekepalalar bulunmakta idi. Seymen başı bu dizinin bıraktığı boşluk arasında yürür. Yanında ikinci efe vardır. Bunların elinde birer Osmanlı kılıcı bulunmakladır. Altın kakmalı ve üzerinde bir takım âyetler yazılıdır. Bu kılıç yalnız efelerin evinde asılı durur. Seymen başı arasıra bu kılıcı havaya kaldırır
- Doh, doh...
Diye bağırır. Bu defa bütün Seymenler gür ve kalın bir sesle Doh Doh... diyerek caddeleri inletirler. Bir ağızdan çıkan bu sesler, duyulmaya değer, heyecanlı bir sahnedir. Bu alay pek ağır yürür. Doh doh dan sonra davul ve zurna Zeybek çalar. Bu zaman efeler kılıçlarıyla Zeybek oynayarak ilerler. Bunlar pek heybetli bir manzara arzeder. İnsana dehşet ve korku saçarlardı.

Kaynak:osmanlimedeniyeti.com
Son düzenleyen perlina; 24 Aralık 2016 20:23

Benzer Konular

11 Eylül 2008 / Misafir Taslak Konular