Arama

İzmir - Sayfa 2

Güncelleme: 5 Kasım 2016 Gösterim: 152.709 Cevap: 16
Uslanmaz - avatarı
Uslanmaz
Ziyaretçi
20 Ocak 2011       Mesaj #11
Uslanmaz - avatarı
Ziyaretçi
Örf Adet Gelenek ve Görenekler

Sponsorlu Bağlantılar
Kız istenirken
3 defa isteme tekrarlanır ve kız tarafı 3. de kısmet der. Yani istenirken peşpeşe 3 defa Allah'ın emri deniyor.

Akraba evliliği kesinlikle yapılmaz.

En az yedi kuşak yabancıdan kız alınır veya verilir.

Kan davası mutlu ve acılı günlerde unutulur. Ama kin devam eder.

Dostluklar derindir. Cenaze evi 15 gün boyunca yemeksiz bırakılmaz.

Gelinler aile büyüklerini yatırmadan ve ellerini öpmeden uyumaz.

Yöresel Yemekler

İzmir denince akla sağlıklı, insanı fazla yormayan, hafif yemeklerden oluşan bir mutfak gelir. Özellikle zeytinyağı İzmir mutfağı’nın baş tacıdır. Sabah kahvaltılarının vazgeçilmezidir zeytinyağı aynı zamanda. Zeytinyağının yanında çeşit çeşit yabani otları ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan bağları unutmamak gerek… Ve tabii balık…
İzmir mutfağı, Ayvalık gibi Ege mutfağının tipik özelliklerini taşır. İzmir denince akla ilk gelen Kumru sandviç, buzlu badem ve Kordonboyu’dur. İzmir mutfağına özelliğini veren yabani ot yemekleri, Ege’nin ot cenneti Tire yöresinde yoğunlaşır. Ot kavurması, Sarmaşık ve Kuşkonmaz Kavurması diğer ot yemeklerinin yanında göze çarpanlardan. Bir de ısırgan otundan yapılan Okma var. İzmir ve yöresinin yemekleri de çeşit açısından son derece zengindir. Başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz.

Tarhana Çorbası:Yaz mevsiminin sonuna doğru un, yoğurt, bol domates, kırmızı biber, İzmir’e özgü yabani otlar önce kazanlarda pişirilir, daha sonra ekşimeye bırakılır, kurutulur, el ile ovularak, un haline getirilen tarhanalar, iyice kurutulup, kışa saklanır.Soğuk kış günlerinde et suyu ile pişirilip, kızarmış ekmekle sıcak sıcak servis yapılır.Tarhana çok lezzetli, besin değeri yüksek yöresel bir çorbadır.

Keşkek:Özellikle düğün ve bayram yemeği olarak bilinir. Taş dibeklerde döğülerek kabuğu çıkarılmış yumuşak buğdayın, koyun etiyle büyük kazanlarda ve bol odun ateşinde iyice pişirilmesiyle oluşan keşkek, düğünlerde misafirlere ikram edilir.Kalaylı bakır sahanlarda ikram edilen keşkeğin üstüne salçalı ve kırmızı biberli tereyağı dökmekte adettir.

Zerde:Keşkek gibi özel günlerin yemeğidir. Tatlı olarak sofraya en son getirilir. Nişasta, pirinç ve şekerden yapılıp, üzerine tarçın ilave edilir.

Sura:Özellikle Kurban Bayramından sonra yapılan bir yemektir. Kurban etinin kaburga kemiklerinin bulunduğu bölüm kesilerek, büyük et parçası çıkarılır.Kaburga kemikleriyle et kısmının arası tuz ve baharatla oğulduktan sonra, iç pilavla doldurulur. Doldurulan kısmın etrafı pişerken pirinçler dağılıp dökülmesin diye yorgan iğnesiyle dikilir. Kuzu tenceresi denilen büyük bakır tencerede pişirilir. Daha sonra bir tepsiye alınarak, üzeri salçalı tereyağ ile yağlandıktan sonra, fırına sürülür. Pembeleşinceye kadar kızartılır.Sıcak olarak servis yapılır.

İzmir Köftesi:Et iyice döğüldükten sonra soğan suyu, tuz , karabiber ve diğer baharatlar, ekmek içi ve yumurta ile yoğrulur.Köfte şekil verilerek, yağda kızartılır. Üzerine domates konularak pişirilir. Sıcak servis yapılır.

Papaz Yahnisi: Dana eti doğranarak toprak bir tencereye konur. İçine soğan, sekiz-on tane bütün sarmısak, tuz, biber, kimyon ve sirke ilave edilir. Hiç su konulmadan tencerenin kapağı buhar çıkmayacak şekilde sıkıca kapatılarak, pişirilir.

Mücmeri:Kıyma ve soğan yoğrulur.Haşlanmış pirinç ile karıştırılıp, ovulur. Macun haline gelince yumurta, maydonoz ve tuz ilave edilir. Üstü örtülüp bir süre dinlendirildikten sonra, yağda kızartılır.

Pirinçli Domates Dolması: Domates rendelenir, tereyağında biraz pişirilir. Birkaç domatese bir çorba kaşığı tereyağ yeterlidir. Et suyunu koyup, kaynattıktan sonra, içine biraz tuz atıp, pirinç salınır. Fındık büyüklüğündeki köfteler, tepsiye serpilen una bulanır, daha sonra kaynayan pirinç suyunun içine salınır ve pişirilir.

Kol Böreği:Alt üst böreği hamuru ile olur. İstenildiği kadar beze tutulur. Açılır ikiye katlanır, peynirli veya kıymalı iç konur. İzmir’de genellikle ıspanaklı yapılır. Ispanak kavrulursa ağır olur. Temiz yıkanıp, doğranan ıspanaklara ince doğranan bir soğan, tuz, karabiber karıştırılıp, böreğin içine katılır, rulo şeklinde sarılır. Sonra tepsiye sıralanıp, kesilir. Üzerine bol zeytinyağı sürülüp, fırına verilir. Pişince üzerine tepsi kapatılır.

Gerdan Tatlısı:Kurban Bayramlarında özellikle kurban etinden yapılan baharatlı bir et tatlısıdır. Kurbanın boyun kısmı önce çok az bir tuzla haşlanır. Sonra pişmiş et lifleri didiklenerek, kemiklerden ayrılır. Üzerine et suyu, şeker, tarçın, karanfil gibi baharatlar atılarak, ağdalı bir hal alıncaya kadar pişirilir. Pişmeden biraz önce içine kayısı ve kara erik kurusu ile kavrulmuş badem veya çam fıstığı ilave edilir, yemek üzerine sıcak olarak yenir.

Radikal Salatası:Yabani bir ot olan radika, İzmir ve çevresinde şifalı bir yiyecek olarak kabul edilmektedir. Pek çok çeşitleri olan bu ot cinsinin, temizce yıkanmış, bol su ile haşlanmış, üzerine bol limon ve zeytinyağı ilave edilmiş salatası servis yapılır.

Zeytinyağlı Taze Fasulye:İnce doğranmış bir adet kuru soğan yarım su bardağı kadar zeytinyağında biraz öldürülür, üzerine ayıklanmış doğranmış taze fasulyeler ilave edilir, biraz kavrulur, üzerine bolca rendelenmiş domates, tuz, biraz şeker ilave edilir. Daha sonra yeteri kadar sıcak su ilave edilip, kısık ateşte pişirilir. Tencerede soğutulup, servis yapılır.

Telkadayıf: Türkiye’nin hemen her yöresinde çok lezzetli yapılan besin değeri çok yüksek olan telkadayıf İzmir’de de çok sevilen tatlıların başında gelir. Eritilmiş margarin ve tereyağı karışımı telkadayıflara iyice yedirilir. Yağlanmış tepsiye serilir, üzerine bolca dövülmüş ceviz dökülür, tekrar yağlanmış kadayıf serpilip, bastırılır. Orta hararetli fırında pembe renkli pişirilir.Biraz ılıyınca üzerine soğuk şurup dökülür.Arzu edilirse, üzerine bir parça kaymak koyup, servis yapılır.

Kaymaklı Dondurma:Yazları çok sıcak olan İzmir’de güneş körfezde batarken, dondurma yemek bir alışkanlıktır. İzmir’ in kaymaklı dondurması nefis lezzetiyle hem serinlik hem de sıcak nedeniyle gün boyunca vücudun harcadığı enerjiyi geri verir. Süt, şeker, ve salep bir tencerede pişirilip, kavrularak, soğutulur. Buzdolabının buzluğunda ve ara sıra karıştırarak, iyice donması sağlanır, fıstıklarla süslenerek, servis yapılır.

Ekmek Dolması:Ekmek dolması Ege Bölgesinin özellikle Ödemiş ve Tirenin meşhur yemeğidir. Fırınlarda özellikle ekmek dolması yapmak için ekmekler satılır. Bu ekmekler yuvarlak olur. Ve alınan gün yapılmaz genellikle. Ekmek bayatlatılır, bir kaç gün sonra yapılır. Önce ekmeğin üzerinden kapak şeklinde kesiyoruz. Ekmek biraz bayatlamış olursa içini daha rahat boşaltabiliriz. İç kısmını elimizle oyarak tamamen boşaltıyoruz. Diğer tarafta bir tencerede yağı eritiyoruz ve çok ince kıyılmış soğanları, tuz ilavesiyle sararıncaya kadar kavuruyoruz. Sonra üzerine kıymayı ilave edip, suyunu çekene kadar pişiriyoruz. Bu arada salçayı, pul ve karabiberi de içine ilave edip, en son çok ince kıyılmış maydanozunu da katıp, ocağın altını kapatıyoruz. Daha önceden çıkardığınız ekmek içlerini de bu kıymalı harca karıştırıp, içini boşalttığımız ekmeğin içine iyice dolduruyoruz. Ekmeğin kapağını da üzerine kapatıp, eritilmiş tereyağıyla ekmeğin her tarafını yağlıyoruz. Büyükçe geniş bir tencerenin içine 7-8 su bardağı su koyup, tencerenin üzerine de bir süzgeci (tencerenin içine düşmeyip, tam üstünde kalacak büyüklükte olacak) yerleştirip, ekmeği üzerine oturtuyoruz. Buharlama yöntemiyle tahminen 30 ila 45 dakika arasında suyu çekene kadar pişiriyoruz. Tencereye uygun süzgeç yoksa tencereye konulan su miktarını azaltıp tencerenin dibine 2 çatal koyup üstüne ekmeği oturturuz. Kıyma yerine kuşbaşı et kullanılabilir. Hatta evde haşlanmış nohutunuz varsa o da ilave edilir.

Yöresel Giysi

Kadın Giysileri


1. Başa Giyilenler: Terlik, tepelik, takke, oyalı yazma, çeki, oyalı grep, gümüş tepelik, dantel tül örtü, yazma, yuşmak (kaynana gemi-sakadırak), kefiye (kusgun), alduvak,

2. Sırta Giyilenler:Bürümcük gömlek, iç gömlek, göynek, şalvar (ayaklık), üçetek, göğüslük, deyre, dizlik öngerge (kertmeli önlük), bel bağı, libade, fermane (kesik yelek), örme kuşak,

3. Ayağa Giyilenler: Çorap, pantufla (terlik), sırmalı terlik, çizme,

4. Takılar: Alınlık, çenelik, beşibiryerde, sakındırak, mangırlar,

5. Süsler: Boncuk süsler,

6. Saç Şekilleri: Belik (kırk ve oniki belikli),

7. Aksesuvar: Gümüş kemer, krep.



Erkek Giysileri

1. Başa Giyilenler: Kalıpsız fes, motifli yemeni, püskül, oyalı poşu.

2. Sırta Giyilenler: Börümcek, mintan, şal kuşak, trablus kuşak, silahlık, kolan, camadan, sallama, potur.

3. Ayağa Giyilenler: Çorap, körüklü çizme.

4. Aksesuvar



KADIN GİYSİLERİ

Başa Giyilenler

Başta:Alında yedi rengi içeren bir taç yer alır. Renklerin anlamları şöyledir. Kırmızı: evliliği, siyah: yas, beyaz: genç kızlık, sarı-pembe: sevgiyi, kırmızı-yeşil bir arada olursa; kadının evli olduğunu, beyaz-yeşil:aynı soydan gelen kızları belirler.

Alduvak: Gelinin başında bulunur. Al, murada erme anlamındadır.

Abani (Üslük): Parlak sarı renk ipten olup, al duvağın altına örtülür.

Başlık:Altın koşarlı terlik giyilir. Başlıklar üzerine yazma örtülür. Yazmanın etrafı oyalarla süslüdür. Yüz çevresini çebreleyen kısma boncuk süsler, alınlıklar, çenelikler kullanılır.

Kadın Başı: Kozak başı diye adlandırabileceğimiz bu başta kızlar önce tepelik giyerler. Bu tepelik terlik vazifesi görür. Tepeliğin üzerine başı çepeçevre saran takke geçirilir. Takkenin arkasında iki ucu bağlanmış bir kaskısı vardır. Bu kaskı ikili, üçlü, dörtlü olmak üzere örülmüş saçların arkasından geçirilir. Böylelikle takkenin öne kayması önlenir. Takke kartondan baş ölçülerine göre üç dört parmak eninde yapılır. Etrafı,yörede MELKAN denilen Amerikan bezi ile kaplanır. Bunun üzeri kreple sarılır. Krebin her bir yanı inci boncukla işlenir. Başlığın ön kısmı kat kat altınla iki sıra işlenir. Üzerine ikili, üçlü iğnelerle taç şeklinde süslenir. Tepeden çeneye, çeneden tepeye yaşmak denilen bir örtü bağlanır. Buna KAYNANA GEMİ denir. Ayrıca SAKADIRAK da denir. Daha sonra alından arkaya kefiye bağlanır. Buna KUSGUN çekimi denir. En son değirmi yapılıp takkenin üzerinden çene altına geçirilir yanakta tutturulur.

Sırta Giyilenler

Göynek: Sarı ve beyaz renk el dokuması bezdendir. Ön kısmının orta yerine dikey şekilde gömleğin belinden etek ucuna kadar tek bir parça işleme tıpkı parçalık gibi dikilir. Göynek paçalık işlemeleri üstüne kadar iner.Etek uçları, kenarları, kolağızları, yaka kenarları işlidir. Göğüs kısmının işli olduğu da görülebilir. Sarı, yeşil, beyaz, mor renktedir.

Göğüslük: Bu giyim parçası genellikle kırmızı ve yeşilden hazırlanır. Dört ucundan bağcıklarla arkaya bağlanır. Ustufa kumaşından yapılır. Bağcıklarla boyuna ve bele bağlanır.

Ayaklık: Buna şalvar da denilir. İşlemelidir. Kalça altına işlemeli uçkurla bağlanır. Ayak bileğine kadar iner.

Köncek:Ayağa giyilen bir çeşit şalvardır. Kalça altına ince uçkurla tutturulur. Buna bazı köylerde ayaklık da derler. Beyaz pamuklu veya ince yün karışımı dokumadan yapılır. Könceğin her iki parçasının yanlarına, işlemeli birer parçacık otutturulur.

Cepken: Üç eteğin üzerine giyilir. Beyaz çizgili mor renkli çitare kumaştan yapılan cepkenin önü açık ve kolları uzundur.

Üç Etek: Kutnu, çitari diye adlandırılan kumaşlardan yapılır. Astarı sarı bez dokumadır. Üç eteklere, kaynak işlemeli ulama, çiçekli hare, çiçekli telli hare vb. adlar verilir. Göyneğin üstüne giyilir. Eflatun renkli beyaz çizgili çitare kumaştan yapılır. Üç eteğin üzeri çiçekli hare, sırmalı hare, çiçekli telli hare gibi çeşitli kasnak işlemelerle donatılmıştır.

ArkalaçMsn Tongueara ve boncuklarla süslüdür. Bele bağlanır. Üçgen biçiminde arkadan aşağıya sallanır.

Kemer: Belde, üzeri kabaralarla süslü kemer vardır. Üç parçalı olan toka üzerinde kırmızı yeşil renkli taşlar yer alır. Gümüş kemeri oğlan evi kız evine gönderir. Gelin olduğu gün gelinin beline takılır.

Önlük: Kırmızı yün el dokumasıdır. Bele bağlanır ve dört köşe şeklinde öne sallandırılır.Yağlık da denilen önlük bir bağ ile bele bağlı olup önü kapatır. Çok renkli yün iplikten dokunmuş zeminde bordo renk hakimdir.

Libade: Cepken üzerine giyilir. Mor kadife üzerine sırma sim üzerine yaprak ve çiçek motifleriyle süslüdür. Öünü açıktır. Kesik yelek de denir.

Örme Kuşak: Alın çekisi gibi yedi renkli iplikten örülmüş olup, gelinin belinde bulunur. Uç kısmı püsküllüdür. Bu kuşağı geline babası alır.

Bel Bağı:İki üç metre uzunluktadır. Kuşak üzerine mavi boncuklar, püskül, çılkak bulunur.

Deyre: Bu giyim parçası, bildiğimiz üç eteğin özel süslenmiş bir tipidir. Genellikle kutnu altı parmak, çitari, yılan dili diye adlandırılan kumaşlardan olur. Giysinin arka etek kenarları ve ön parçalarının iki uçları sarı ve mavi bezlerle “kertme” adı verilen teknikle süslenmiştir.

Öngerge: Öne konan önlüğe bu ad verilir. Bunun zemini yünden el dokumasıdır. Kertmeli işlemecilik yapılmıştır. Bu giysi parçasının üzerine sedef düğmeler dikilir. Sedef boncuk ya da parlak boncuklarla kullanılabilir. Bu tip önlüğe “kertmeli önlük” de denir.

Bel Bağı (Çılkaklı Kuşak): Bu giyim parçası önlük bağı ve çılkaklı kuşak, kemerbest diye de adlandırılır. İki metre kadar uzunluktaki ve iki parmak genişliğindeki bel bağının her iki ucu rengarenk (sarı-yeşil-kırmızı-açık mavi) püsküllerle, yün ipliğinden dokunmuş, ayrıca boncuklarla bezenmiştir. Öngerge bel bağına tutturulur. Kuşağın uçlarında ikişer adet mavi boncuklu altı adet püskül bulunur.

Çitari:

1- Altta çizgili kumaştan ipekli dokumadan geniş şalvar.
2- İçte bürümcük gömlek.
3- Şalvarın kumaşından yapılma üç etek.
4- Üç eteğin üstüne giyilen bazı köylerde üç etek kumaşından, bazı yörelerde kadifeden yapılma üstü sim işlemeli sırma cepken.
5- Kilim dokuma önlük.
6- Kilim dokuma arkalık.
7- Başta tepelik, oyalı yazma ve çeki.

Canfes:

1- Altta, kadifeden yapılmış ibrişim ipliği ile işlenmiş geniş şalvar.
2- Üstte, beli dar yakalı şalvar gibi işlenmiş kadife cepken.
3- Belde gümüş kemer.
4- Ayakta kadifeden yapılmış pantufla tabir edilen terlik.
5- Başta oyalı krep.

Ağır Esvap:

1- Altta kadifeden yapılma sırma ile işlenmiş bol şalvar.
2- İçte kanaviçe işli iç gömleği.
3- Üstte kadifeden yapılmış, sırma ile işlenmiş üç etek.
4- Belde gümüş kemer.
5- Başta gümüş tepelik.
6- Tepeliğin üstünde dantelli tül örtü.
7- Ayakta sırmalı terlik.

Sırmalı:

1- Altta, çizgili ipekli kumaştan yapılma kaytan işlemeli bol şalvar.
2- Üstte, şalvarın kumaşından yapılma kaytan işleme üç etek.
3- Belde, kenarları sırma saçaklı ipekli kumaştan önlük ve arkalık.
4- Üç eteğin üstünde kadifeden yapılma sırma işli cepken.
5- Önlüğün üstüne genişçe takılan yağlık.
6- Ayakta, dana derisi sivri burun çizme.
7- Başta tepelik (pul veya para takılı).
8- Tepeliğin üstünde pul işlemeli krep.

Saç Şekilleri

Gelin saçları kırk veya oniki belik olarak örülür.

Takılar

Sakıdırak: Çene altından başa bağlanan pul ve boncuk dizili süs takısıdır.

Mangırlar: Gelinin alnında yirmi sekiz veya otuz iki adet küçük altın dizilidir.

Ayağa Giyilenler

Çorap: Yünden,şişle örülme ve renklidir.

Sarı Çizme: Saren deri denilen keçi derisinden yapılır. Göğe bakan papuç da denilir. Sarının çeşitli tonlarında yapılır. Yörük çizmesinden farklı olarak yanlarına çiçek motifleri işlenir ve kaytanla süslenir. Ayağa giyilen kösele taban üzerine sarı meşinin dikilmesi ile yapılmıştır. Burnu yukarıya doğru kıvrıktır. Goncu yerden 16 cm yüksektedir. Çizme içine çeşitli renkte Türk motifleri ile işlemeli yün çorap giyilir.


ERKEK GİYSİLERİ


Başa Giyilenler

Fes: Başa kalıpsız fes giyerler. Fesin etrafına çeşitli renkte iğne oyası işlenmiş, kenarları at kılı ile geçilmiş, dağ çiçeği motifli, yemeni (yazma) sararlar. Fesin yanında ağırlığı 100 dirhem olan püskül sallanır.

Sırta Giyilenler

Bürümcek: Gövdeye, en içe şile bezinden dokunmuş bürümcek giyerler.

Mintan: Bürümceğin üzerine elde dokunmuş mintan giyilir. Mintan hakim yakalı ve düz çizgilidir.

Kuşak: Zeybek,beline küçük bir yastık üzerine şal kuşak, bunun da üzerine trablus kuşak sarar. Bu kuşak beli kalın bir şekilde kalça hizasına kadar sarar. Belde ayrıca en üste deriden yapılmış silahlık kuşanılır. Bu silahlık yedi gözlü olup, her gözünde zeybeğin ihtiyacı olan aletleri tütün tabakası vb. gibi eşyalarını saklamasına yarar. Silahlığın üzerine kıldan dokunmuş kolon dolanır.

Camadan: Kırmızı beyaz ve mor çizgili işlemeli cepken giyilir.

Sallama: En üste giyilen parça sallamadır. Sallamanın kolları olmayıp, arkadan kolların yanından parçalar sarkar. Camadanla aynı renkte kalataban ve kaytan işlemelidir.

Potur: Zeybekler alta yanları yine kaytan işli potur giyerler. Potur dizlere kadar uzanır. Camadan ve sallama ile aynı kumaştandır. İşlemeli ağı bulunur. Ayrıca dizlik takarlar. Kasığa uçkurla bağlıdır.

Fermene: Buna kesik yelek de denir. Değrenin üstüne bu kısa yelek giyilir. Eskiden fermene çuhadan ve yün dokumadan yapılırmış.

Trablus Kuşak: İpekli kumaştan trablus kuşak sarılır. Trablus kuşak üzerine silahlık kuşatılmıştır. Bele arkadan sıkı sıkıya bağlıdır. Çok geniş kalın bir deriden olup beş gözlüdür. Birinci gözde çakı ve kav, ikincisinde çakmaklı ve kuburlu bir tabanca, üçüncüsünde kulaklı ve yatağan biçimli kasatura, dördüncüde maşa ve beşinci gözde ise kadifeden tütün kesesi ile meşinden kavcalık bulunur. Silahlığın etrafını renkli yünden dokunmuş bir kolon sarmakta ve onun üzerinede işlemeli çevre sarkıtılmış olarak bulunur.

Ayağa Giyilenler

Körüklü Çizme: Ayaklarına körüklü çizme veya tozluk altına yemeni giyerler.

Çorap: Genellikle beyaz yündendir. Üzerine renkli yünlerle geleneksel motifler işlenmiştir.

Aksesuvar

Katıklık (Kütüklük): İki üç gümüş kutu olup silahlık üstüne kuşanılır, fişeklik olup arka ve yanlara sarkıtılır.
Hamaylı: Gümüşten küçük bir kutu olup kayışla sarılı olarak sağ koltuk altında yerini alır. İçinde enam, mektup ve haberleşme belgeleri bulunur.
Pazubent (Pazvant): Sağ pazuya takılan gümüş işlemeli, üç beş parçadan oluşmuştur.

Halk Oyunları

İzmir yöresi halk oyunları, İzmir ili ve çevresinde halk tarafından oynanan kendine özgü karakteristik yapısı olan oyunlar.

İzmir Ege Bölgesi'nin batı ucunda bulunan bir şehirdir. Yörede oynanan oyunlar zeybek türünün ağır zeybek bölümüne girmektedir. İzmir ve köylerinde ağır ağdalı zeybek figürlerine ve zeybek türkülerine rastlanır.

İzmir'i halk oyunlarında ayrıcalıklı kılan ise İzmir yöresi halk oyunlarının kurumsallaşmış olmasıdır. Bunda da en büyük rolü ilde bulunan konservatuar oynamıştır. Halk oyunları konservatuarı sayesinde yöre halk oyunları istenilen düzeye ve kaliteye ulaştırılabilmiştir.

Halk oyunları açısından; Türkiye'nin en gelişmiş halk oyunları alt yapısına ve sahne yapısına sahip, kendi oyunlarını en güzel sunabilen, birçok farklı kostümünü derleyen Türkiye genelinde ekol olmuş, birçok başarılara imza atmış öncü yöredir.

Yöre Oyunları

İzmir'in pek çok köyü manav olarak nitelendirilen yerli Türk köyleridir ve bu köylerin pekçoğu düzlük arazidedir. Dağlık kesimlerde ise Osmanlının son dönemlerinde iskana geçmiş yörük adı verilen köylere rastlanmaktadır. Tüm köylerin ortak yönü ağır zeybeklerin ön plana çıkmasıdır. Ancak yörük köyleri ile manav köy zeybekleri arasında tavır yönünden farklılıklar mevcuttur.

Yörede çokça oynananlar oyunlar şunlardır: ikiparmak,kostak ali,sürmene, ötme bülbül, sebaye,kırmızı buğday, soğuk kuyu, gökçen efe, sinan ağa,zahide molla, Karyolamın Demiri, gündoğdu, baylan cemile. Bergama Konakları, Entarisi Mavili, Zahide Molla, Findik Sıdıkam, Al Basma, Kız Harmandalısı, Ey Yüceler, Bergama Zeybeği, Harmandalı, Bergama Bengisi, Güvende, Somalı, Yalabı, Dağlı, Arpazlı, Çekirdeksiz Bağlarım, İsmailli, Jandarma, Yunddaği, Sebai, Üç parmak, Koca Arap, Nacakoğlu. Oyunlar çoğunlukla 9/8 ve 9/4 lük ritmlerle oynanır.

Menemen, Bergama, Ödemiş köyleri oyunların derlendiği yörelerdir.

İzmir yöresi zeybek figürleri kartalın hareketlerini taklitten doğmuştur.

Zeybek [değiştir]Osmanlı döneminde efelik kurumu için yörükler oldukça önemliydi. Dağlarda göçebe hayatı yaşayan yörükler, efeler ile anlaşmakta ve güvenliklerini efeler aracılığıyla sağlamaktaydılar. Zira pekçok efe yörük obaları içinden çıkmaktaydı. Düzene başkaldıran efeler ise yörükler sayesinde hayatta kalabiliyorlardı. Öte yandan yerleşik Türkmen (manav) köylerinin bir kısmında zeybekler sevilmekte, bir kısmında ise düşman olarak görülmekteydi. Merkezi hükümetin zayıf olduğu zamanlarda zeybekler yörede kontrolü ele geçirmekteydi.

Neleri İle Ünlü?

İzmir Saat Kulesi, Kadife Kale, Meryem Ana Evi, Kültürpark, Efes-Bergama Antik Kentleri, Balçova Kaplıcaları, Kemeraltı Çarşısı, Çamaltı Tuzlası ve Kuş
Cenneti, Çesme Kalesi, Kordon Boyu, Asansör, Kızlar Ağası Hanı, Birgi Çakırağa Konagı, İzmir Köfte, Lokma ve Kemalpaşa Tatlıları, Foca, Çeşme, Seferihisar,
Selçuk, Alaçatı Turizm Merkezleri

İl Adı Nereden Geliyor?

Şehrin asıl adı “Smyrna”dır. İzmir kelimesi smyrna’nın halk arasındaki kullanış şeklidir. Homeros destanlarında bu kent ismini Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızı Smyra’dan alır ve tanrıça Artemis İzmirli’dir. Kimi kaynaklara göre de, İzmir şehrini ilk kuran Hititler değil, Amazonlar’dır. (Hititler de buraya Navlühun adını vermişlerdir.
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
9 Eylül 2016       Mesaj #12
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye

Bugün 9 Eylül İzmir'in Kurtuluşu


Ad:  İzmir.jpg
Gösterim: 1279
Boyut:  122.5 KB
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  İzmirim.jpg
Gösterim: 739
Boyut:  136.3 KB

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
🌘 🚀
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
4 Kasım 2016       Mesaj #13
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  izmir city.jpg
Gösterim: 595
Boyut:  108.4 KB

İzmir

Ege Bölgesi’nde il ve il merkezi kent. Yüzölçümü 11.973 km2 olan İzmir ili kuzeyde Balıkesir, doğuda Manisa, güneyde Aydın illeri, batıda da Ege Deniziyle çevrilidir.

Doğal yapı.

İlin yüzey şekilleri oldukça parçalı ve çeşitli bir yapıdadır. Ege Bölgesi’nin doğu-batı doğrultulu ve geniş tabanlı ovaları ile onları birbirinden ayıran aynı doğrultudaki dağ sıralan il topraklarını engebelendirir. ilin en kuzeyinde Madra Dağıyla (1.344 m) onun güneybatı uzantısı olan Kozak Dağından (1.051 m) oluşan engebeli kesim yer alır. Madra Dağının yapısına kristalli şistler, Kozak kütlesinin yapısına ise granitler egemendir. Bu dağlık alanın güneyinde ilin doğu-batı doğrultulu çukurlarından ilki olan Bakırçay Ovası uzanır. Bu ova, il topraklarına doğudan dar bir boğazla girer ve Kınık önlerinde genişler. Kınık Ovası olarak bilinen bu kesimde Bakırçay vadisinin genişliği 10 km’yi aşar. Ovanın genişliği batıda Bergama önünde 4 km’ye kadar iner. Ova daha sonra Karadağ (747 m) andezitli kütlesinin önünde güneye döner ve Neojen Bölümde (y. 26-2,5 milyon yıl önce) oluşmuş tepeler arasında açılan bir boğazda daraldıktan sonra Çandarlı Körfezinin kuzeyinde sona erer. İçinde akarsu bulunmayan doğu-batı doğrultulu doğal oluk ise Karadağ ile Kozak Dağı arasında darlaşarak Dikili Körfezine açılır.
Bakırçay Ovası ile daha güneydeki Gediz Ovası arasında Yunt Dağı (1.075 m) kütlesi vardır. Doğu yarısı Manisa ili sınırlan içinde kalan Yunt Dağı, geniş lav alanlarından oluşur. Yunt kütlesinin güneybatısında volkanik yapılı basık bir sırt biçiminde Dumanlıdağ (1.091 m) yükselir. Batıda bu kütleden ayrı olarak andezitlerden oluşmuş Foça tepeleri 380 m’ye kadar yükselir. Gediz Ovası il sınırları içine girmeden önce Spil (Manisa) Dağı engeliyle karşılaşarak ikiye ayrılır. Bir kol körfezi andınr biçimde Spil Dağının güneyine girip Nif (Kemalpaşa) Ovasını oluşturur. Bu ova 260 m yüksekliğindeki Belkahve Eşiğiyle İzmir Körfezi kıyısında yer alan ovadan ayrılır. Ovanın öteki kolu ise Spil Dağının kuzey yamacını izleyerek il topraklarına girer ve Dumanlıdağ ile güneyindeki Yamanlar Dağı (1.076 m) arasında sıkışarak Menemen Boğazını oluşturur. Bu boğazın batısında da geniş bir kıyı ovası durumundaki Menemen Ovası yer alır.
Gediz Ovası ile daha güneyindeki Küçük Menderes Ovası arasına Bozdağlar girer. 1.000-1.500 m yüksekliğindeki dalgalı düzlükler biçiminde uzanan Bozdağlar’a adını veren Bozdağ’ın 2.159 m’ye erişen doruğu ilin en yüksek noktasıdır. Batıya doğru alçalan Bozdağlar’ın yüksekliği Mahmut Dağında 1.382 m’ye iner. Mahmut Dağının batısında Neojen Bölüm oluşumlarıyla kaplı ve Kemalpaşa-Torbalı karayolunun geçtiği Karabel Çukuru (480 m), Nif (Kemalpaşa) Dağını (1.506 m) Bozdağlar sırasından ayırır. Nif Dağı da Belkahve Eşiği ile Spil Dağının il sınırları içinde kalan kesimine bağlanır.
İlin en güneydeki çukur alanı olan Küçük Menderes Ovası da Bozdağlar ile daha güneydeki Aydın Dağları arasında uzanır. Bu ovanın daha kuzeydeki aynı doğrultulu ovalardan farkı, tümünün İzmir il sınırlan içinde bulunmasıdır. Doğuda ova dar bir vadi biçiminde uzanırken, Ödemiş ve Bayındır önlerinde genişler; TorbalI’nın batısında ise İzmir Körfezine açılan Cumaovası’na geçilir. Güneybatıya kıvolan Küçük Menderes, karşısına çıkan Alaman Dağı eski kütlesi ile Aydın Dağlarının batı kenan arasındaki bir boğazda sıkışır ve Selçuk önlerinde bir delta ovasına açılır.
Küçük Menderes Vadisinin güneyinde bir duvar gibi yükselen Aydın Dağlan, ilin en güneyinde yer alan ve doruk çizgisi Aydın iliyle doğal sınır oluşturan dağ sırasıdır. Dağların alçak kesimleri 500-600 m’ye kadar makilerle kaplıdır. Daha yükseklerde meşelikler ve kızıl çamlar yer alır. Kuzeyde Kozak Dağı yamaçlarında fıstık çamları, güneyde ise kara çamlar geniş yer tutar.
Kuzeyden güneye doğru sıralanan bu yüzey şekillerinden başka batıdaki çekiç biçimli Urla Yarımadası da ilin doğal yapısına çeşitlilik katar. Bu yarımada kuzey-güney doğrultulu Karaburun Yanmadası ile doğu-batı doğrultulu Çeşme Yarımadası parçalarından oluşur. Yarımadanın en yüksek noktası, Karaburun Yarımadasında 1.218 m’ye yükselen ve Mezozoyik (İkinci) Zamana (y. 225-65 milyon yıl önce) ait kalkerlerden oluşan Akdağ’dır.
İzmir ili sınırları içindeki akarsuların hemen tümü Ege Denizine akar. Yalnız Madra Dağının kuzey yamacından çıkan ve Kocaçay’ın kollarını oluşturan bazı küçük akarsular Marmara Denizine ulaşır. Bölge sının, Marmara Denizine su gönderen alanlarla Ege Denizine su gönderen alanlan birbirinden ayıran su bölümü çizgisi temel alınarak çizildiğinden, İzmir ilinin Marmara Havzasına su gönderen buradaki çok küçük bir kesimi Marmara Bölgesi sınırları içinde kalır. İlin Ege Denizine giden sularının büyük bölümünü Bakırçay, Gediz ve Küçük Menderes akarsuları toplar.
İzmir ilinde önemli göl yoktur. Akarsu ağızlarındaki lagün ve küçük delta gölleri ile Bozdağlar üzerindeki Ödemiş Gölcüğü (Gölcük) ilin başlıca doğal gölleridir.
Kuşadası Körfezinin kuzey kıyıları il sınırlan içindedir. Çok girintili çıkıntılı olan il kıyılarında Dikili, Çandarlı ye İzmir körfezleri vardır. Danteli andıran İzmir kıyılannın önünde çok sayıda ada bulunur. Türkiye kıyılan açığında yer alan ve kıyı uzunluğu 1 km’den çok olan 159 adadan 36’sı İzmir'dedir. Küçük toprak ve kaya parçaları durumunda olan bu adalardan yalnızca ikisinin yüzölçümü 2 km2’yi aşar. Bunlar İzmir Körfezindeki Hekim Adası km2 ile Türkiye’nin dördüncü büyük adası olan Uzunada’dır (25 km2).

Ekonomi

. İzmir, özellikle doğu-batı doğrultulu ovalarındaki verimli topraklarıyla tanm ürünleri bakımından Türkiye’nin önde gelen illerindendir. 1985’te ildeki faal nüfusun yüzde 36 kadarı tarım kesiminde çalışıyordu. İlde yetiştirilen bitkisel ürünlerin hemen hepsi yüksek değerlidir. 1989’da tarla, bağ ve bahçelerde yapılan bitkisel üretimin miktarı şöyleydi: 305.380 ton karpuz, 257.107 ton üzüm, 216.852 ton patates, 153.076 ton buğday, 96.328 ton çiğit, 94.552 ton domates, 82.597 ton mandalina, 66.905 ton zeytin, 60.205 ton pamuk, 46.-835 ton kavun, 42.746 ton incir, 39.807 ton hıyar, 39.944 ton lahana, 30.211 ton arpa, 30.144 ton tütün, 26.937 ton patlıcan ve 25.576 ton şeftali. Aynı yıl Türkiye mandalina, zeytin, hıyar, incir, karnabahar, karpuz ve tütün üretiminin yüzde 10’undan çoğu, enginar üretiminin yarısından fazlası İzmir ilinden elde edilmişti. İl merkezi İzmir kentinin kalabalık nüfusuyla çekici bir pazar oluşturması, sebzecilik ve çiçekçiliğin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Konserveciliğin gelişmesi ve başka büyük kentlerde oluşan talep, turfanda sebzecilik ve seracılığın gelişmesine neden olmuştur. Meyve ve sebze üretimini artıran nedenlerden biri de turizmdeki gelişmedir. İlin bütün yörelerinde, özellikle de Gediz ve Küçük Menderes vadilerindeki bağlarda, kurutularak tüketilen ya da pazarlanan çekirdeksiz üzüm yetiştirilir. Bu üzümler Sultaniye ya da Güneş Damlası adlarıyla anılır. Gümüldür ve Seferihisar çevresindeki bahçelerde satsuma tipi çekirdeksiz mandalina yetiştirilir. Karaburun Yarımadasında yaygın olarak üretilen enginar büyük kentlere satılır. Çeşme Yarımadasındaki Ovacık ve Alaçatı ovalarında Tekel’in çabalarıyla niteliği iyileştirilmiş anason yetiştirilir.
Çayır ve otlakların tarım alanına çevrilmesi nedeniyle hayvancılık gerilemiştir. En çok koyun beslenir; tavukçuluk ve arıcılık da yapılır. Yoğun kirlenme nedeniyle İzmir Körfezinde eskiden yaygın olan balıkçılık önemini yitirmiştir. İl/kıyıları(açığında Ege’ nin ünlü kefal, trança ve çipura balıkları avlanır.
İzmir ilinde 1985’te il faal nüfusunun yüzde 20’si imalat sanayisinde, yüzde ll’i de ticaret kesiminde çalışıyordu. Eskiden kervan yollarının başlangıç noktasında önemli bir liman kenti olan İzmir’in 19. yüzyılın ikinci yarısında çevresiyle demiryolu bağlantıları kuruldu. Bundan sonra tarım ürünleri ve madenler yabancılar eliyle dünya pazarına açıldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında dokumacılığa ve tarım ürünlerinin işlenip ambalajlanmasına dayanan imalat sanayisi günümüzde çeşitlenmiş ve İzmir, İstanbul’dan sonra ülkenin batı kesimindeki en büyük sanayi merkezi haline gelmiştir. İldeki en büyük sanayi tesisi Aliağa Rafinerisi ve Aliağa Petrokimya Sanayi ve Ticaret AŞ’dir. Öteki önemli kamu kuruluşları Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun (MKE) Yüksek Vasıflı Çelik Fabrikası, Türkiye Zirai Donatım Kurumu’nun (TZDK) İzmir Tarım Alet ve Makina Fabrikası, Türkiye Gemi Sanayi AŞ’nin Alaybey Tersanesi, Etibank’ın Cumaovası Perlit İşletmesi, Sümerbank’ın İzmir Basma Sanayii Müessesesi’dir. Ege Bölgesi’ndeki çeşitli üzüm, zeytinyağı, pamuk ve incir satış kooperatiflerinin birliği olan Tariş’in sirke, pekmez, zeytinyağı, iplik, gliserin, deterjan, kolonya ve tahta kutu üreten tesisleri ile Yemta yem fabrikası vardır. Aliağa’daki tesisler nedeniyle İzmir imalat sanayisinde kimya sanayisi ağırlık taşır. Kimya sanayisi dalında üretim yapan özel kesime ait boya, gübre, kâğıt ve yağ fabrikaları vardır. Gıda sanayisi dalının tütün işleme ve içki altsektörlerinde Tekel’in , un, süt ürünleri, makarna, yem altsektörlerinde kamu ve özel kesimin çeşitli fabrikaları vardır. İzmir imalat sanayisinde iplik, pamuklu dokuma, kumaş, battaniye, hazır giyim altsektörleriyle dokumacılık sanayisinin yeri önemlidir. Metal eşya ve makine sanayisi dalında tarım araç ve makineleri, çeşitli elektrikli ve elektronik araç ve gereçler, bisiklet, motosiklet ve taşıt araçları ile tekne üretimi yapan işletmelerin hemen tümü özel kesime aittir. Çimento fabrikaları üretimlerinin bir bölümünü yurtdışına satar. Küçük sanayi özellikle hazır giyim, ayakkabı, dokumacılık, yedek parça, inşaat ve tarım araçları üretimi dallarında yoğunlaşmıştır. İlin sanayi ve ticaretinde büyük gelişmeler doğurması beklenen serbest bölgenin Aliağa yakınlarındaki Nemrut limanında kurulmasından vazgeçilmiş, onun yerine Kısık köyü yakınındaki bir alan 1987’de Gaziemir Serbest Üretim Bölgesi ilan edilmiştir.

Eskiden beri önemli bir ticaret merkezi olan İzmir, bugün ülke ihracatının en büyük bölümünün yapıldığı limandır. Her yıl açılan İzmir Enternasyonal Fuarı da kentin ticari ve sosyal yaşamına canlılık katar. Ege Denizi kıyısındaki pek çok ilde olduğu gibi İzmir’de de önemi gittikçe artan ekonomik etkinliklerden biri turizmdir. Yöre doğal ve tarihsel zenginlikleri nedeniyle her yıl artan sayıda yabancı turist çeker. Özellikle Foça, Çeşme ve Gümüldür’de otel, motel ve tatil köyleri gibi çeşitli dinlenme tesisleri vardır. İlin çeşitli yörelerindeki madensuyu kaynakları da kaplıca turizmi açısından önem taşır, ilin başlıca mesire yerleri Merkez ilçede Narlıdere ve Dere Boğazı, Karşıyaka’da Yamanlar-Karagöl, Urla’da Uzunkuyu, Çeşme’de Tanay, Selçuk’ta Pamucak, Seferihisar’da Teos Ormanı, Bornova’da Belkahve, TorbalI’da Mersinlikahve, Ödemiş’ te Mermeroluk, Foça’da Güvercinada ve Aslan Burnu, Menemen’de Çamlık orman içi dinlenme yerleridir. Balçova ile Çatalkaya arasında kurulan teleferik turizm açısından önem taşır.

İzmir, yeraltı kaynakları bakımından zengin bir ildir. Karşıyaka yöresinde altın ve gümüş, Ödemiş yöresinde antimon ve cıva, Bayındır yöresinde kurşun ve çinko, Seferihisar yöresinde perlit, kurşun ve çinko, Karaburun yöresinde cıva, Tire yöresinde cıva, grafit, mermer ve zımpara taşı, Torbalı yöresinde demir ve mermer, Urla yöresinde asbest, Merkez ilçe, Foça, Dikili ve Bergama yörelerinde perlit içeren yataklar vardır. Türkiye’nin tuz gereksiniminin yüzde 40’ını Çamaltı Tuzlası karşılar.

Tarih.

İlin yerleşim tarihi Tunç Çağma (İ.Ö 3500-1000) değin uzanır. Yamanlar Dağının güneyindeki Tepekule, eskiden körfez kıyısında küçük bir yarımadaydı. İlk yerleşmelerin İÖ 3. binyılda, bugün Bornova Ovası içinde kalan Tepekule’deki Bayrakh Höyüğü’nde kurulduğu bilinir. Buradaki yerleşmede İÖ 2000’lerde Leleglerin yaşadığı ya da Akhalara ait bir ticaret kolonisi bulunduğu sanılmaktadır. Bu dönemde Anadolu’daki bazı yerleşmeler gibi Ephesos (Efes) kenti ya da bu kentin bir bölümüyle Bayraklıdaki yerleşmenin Smurne adıyla anıldığı bilinir. Anadolu kökenli olan bu ad, Eski Yunancada Smyrna biçiminde yazılırdı. İÖ 11. yüzyılda bir liman kenti olan Smyma’da Eoller ve İonlar yaşıyordu. İÖ 8. yüzyıldan İÖ 7. yüzyıl ortalarına değin burası Frigya ve Lidya etkisinde kaldı. Bu dönemde tahrip olan kent İÖ 6. yüzyılda Perslerin eline geçti ve gene yıkıldı. İÖ 4. yüzyıl boyunca nüfusu artan Smyrna’yı İÖ 334’te İskender aldı. Smyrna halkının surlar içine sığmaması nedeniyle bu dönemde Kadifekale’nin bulunduğu Pagos’ta yeni Smyrna kuruldu. İÖ 1. yüzyıla gelindiğinde kentin küçük bölümü Pagos Dağında, büyük bölümü ise liman çevresindeydi. İskender’in ölümünden sonra I. Antigonos’un, daha sonra da Lysimakhos’un eline geçen kent, İÖ 280’de Pergamon (Bergama) Krallığının yönetimine girdi. III. Attalos İÖ 133’te ölünce vasiyeti gereği Pergamon Krallığı Roma’ya geçerken, Smyrna da Roma egemenliğine girdi. Bizans döneminin ilk yıllarında gelişen Smyrna, 7. yüzyılda Arap akmlanndan etkilendi. 9. yüzyılda Bizans’ın deniz üssü olan kentte bir tersane vardı. Askeri üs durumuna gelen Smyrna 10. yüzyılda imar edildi. Nikaia (İznik) İmparatorluğu döneminde (1204-61) önemli bir uluslararası liman kenti oldu. 13. yüzyılda Bizans’ın Samos Theması sınırları içindeydi.
Türkmenler Smyma’yı ilk kez 11. yüzyıl sonlarında Kutalmışoğlu Süleymanşah komutasında ele geçirdiler. 1086’da Çaka Bey bir donanma kurarak Ege adalarını aldı ve kentin surlarını güçlendirdi. Çaka Bey’in öldürülmesinden sonra Paleia Smyrna adıyla anılan eski liman kenti Cenevizlerin, Pagos’taki Kadifekale ise BizanslIların eline geçti. 14. yüzyılın başlarında önce Kadifekale’yi, sonra da kıyı kesimini alarak Smyrna’nm tümüne egemen olan Aydınoğlu Mehmed Bey, limandaki tersanede bir donanma kurarak Ege adaları ve Yunanistan kıyılarındaki Bizans kalelerini haraca bağladı. Daha sonra bir Haçlı donanması liman kalesini ele geçirdi ve kaleye St. Jean Şövalyeleri yerleşti. 1390’da I. Bayezid (Yıldırım) Kadifekale’yi ele geçirdi, ama limandaki kaleyi alamadı. 1402’de bütün Smyrna Timur’un eline geçince Türkmenler Kadifekale’den başka kıyı kesimine de yerleşmeye başladılar. Bir süre Aydınoğullarından Cüneyd Bey’in sığındığı kent, 1426’da Osmanlı topraklarına katıldı.
Eski Yunancada Smyrna biçiminde yazılan kentin adı İon yazımında Smirni ya da Zmirni haline geldi. Bu adın başına “i” tanındığının gelmesiyle önce “i Zmirni” olduğu, bunun da giderek “ İzmir ”e dönüştüğü sanılmaktadır.
İzmir 1472’de Venedik saldırısına uğrayınca II. Mehmed (Fatih) limandaki kaleyi yeniden yaptırdı. 16. yüzyılı güven içinde geçiren kent, 17. yüzyılın başlarında Celali Ayaklanmalarından etkilendi. 17. yüzyılda önemli bir liman ve ticaret merkezi haline geldi. 18. yüzyılda ilk dokuma fabrikası, 19.
Ad:  izmir bayrak.gif
Gösterim: 2061
Boyut:  968.2 KB
yüzyılda ilk kâğıt fabrikası açıldı. Halkı çeşitli veba ve kolera salgınlarında kırılan kent, tarihi boyunca birçok kez yangın ve depremlerle tümüyle ya da kısmen hasara uğradı ve yeniden imar edildi.
Önceleri Cezair-i Bahr-i Sefid Eyaleti’ne, sonra da Anadolu Eyaleti’ne bağlı olan İzmir, 19. yüzyıl sonlarında Aydın vilayetinin merkeziydi. Yunanlılar tarafından 15 Mayıs 1919’da işgal edilmesi, Kurtuluş Savaşı’nın başlaması için kıvılcım oluşturdu. 9 Eylül 1922’de, üç yıldan uzun süren işgalden kurtulduğunda kent büyük bir yangın yeri görünümündeydi.

Kentin yapısı.

İl merkezi İzmir kenti, adını verdiği körfezin bitim yerinde kurulmuştur. Kuruluşundan günümüze değin geçirdiği gelişmesini öncelikle, kurulduğu yerin coğrafi özelliğine borçludur. Bir yandan barınmaya ve korunmaya elverişli bir limanı olması, öte yandan ülkenin iç kesimleriyle ulaşım bağlantılarının kolaylıkla sağlanması, kentin üstün konumdaki bir ticaret merkezi durumuna gelmesine yol açmıştır. Tarihsel kent liman, çarşı, pazar ve konsoloslukların yer aldığı, ekonomik işlev bakımından gelişmiş Aşağı İzmir ile yönetsel işlev bakımından önem taşıyan Yukarı İzmir’den oluşuyordu. Liman ve çevresinde yerli Rumlar ve yabancılar, Kadifekale ve çevresiyle Basmane’de Türkler oturmaktaydı. Bu kentsel yapı 19. yüzyılda bozulmaya başladı. Yüzyılın ortalarında İzmir-Aydın Demiryolu ile İzmir-Kasaba (Turgutlu) Demiryolu hatlarının açılması ve rıhtımın yapılması, iç bölgelere ulaşımı güçlendirdiği gibi, kenti ülkenin en önemli ihraç limanı haline getirdi. Ege adalarından ve Anadolu’ dan gelen göçlerle nüfusu artan kent kuzeye ve güneye doğru yayılmaya başladı. Karşıyaka gelişirken, Aşağı ve Yukarı İzmir de bütünleşti. “Kordon” bu yıllarda yapıldı. 19. yüzyılın ikinci yansında elektrik ve havagazı gereksinmesi yabancı şirketler tarafından karşılandı. Yüzyılın sonunda Hamidiye Vapur Şirketi tarafından körfezin çeşitli semtlerine vapur seferleri başlatılırken, tramvay hatlan da kurulup işletmeye açıldı.
İzmir, 20. yüzyıla yaklaşık 200 bin nüfusla girdi. Bu yıllarda çeşitli mahalleleriyle kentin dokusu oluşmuştu. Kordon ve çevresi çok sayıda dükkân, otel, lokanta, eğlence yeri, ticarethanenin, çeşitli gemi acentelerinin, azınlık ve yabancılara ait konutların bulunduğu gözde bir yerleşim alanıydı. Başta pamuk olmak üzere çeşitli yollarla gelen tütün, üzüm ve zeytin gibi tarımsal ürünler ile yeraltı kaynaklan işlenerek ya da doğrudan yurtdışına gönderiliyordu. Kentte birçok yerli ve yabancı bankayla, tümü yabancı olan sigorta şirketleri vardı. Bu sigorta şirketleri özel itfaiye örgütlen de kurmuşlardı. 20. yüzyıl başlannda İzmir kentinde dokuma, un, makarna, bitkisel yağ ve sabun üretimi yapan, makine onarımıyla uğraşan işyerleri vardı.
Bugün İzmir kenti, körfezin bitiminde, hilali andıran bir biçimde yayılır. Karşıyaka’nın batısında, sonradan gelişen Bostanlıdan ve daha gerideki Çiğli’den başlayan bu hilal, körfezin güneyindeki Narlıdere semtinde sona erer. Karşıyaka, önceleri dar bir kıyı şeridi oluştururken, sonradan genişleyerek kuzeyde Yamanlar Dağına yaslanmış, doğuda ise Turan ve Bayraklı semtleriyle birleşmiştir. Kent körfez kıyısından içeri doğru en çok Melez (Kızılçullu) Çayının üçgen biçimli delta alanında genişler. Deltanın doğusundaki koyda, İzmir liman tesisleri yer alır. Deltanın batı kesiminde Alsancak ile Konak arasında uzanan birbirine koşut iki kordon İzmir’in en canlı kesimini oluşturur. Konak Meydanı’nm güneyinden başlayarak Eşref paşa’ya ve Basmane’den de İkiçeşmelik’e doğru yükselen yerleşim alanları Kadifekale yamaçlarına tırmanır. Konak Meydanı’ndan güneybatı ve batıya doğru, körfezin güney kıyısı boyunca uzanan Karantina, Göztepe, Güzelyalı gibi semtler de eskiden ince bir şerit oluştururken, Hatay semtinin kurulması, bu kesimde de kenti genişletmiştir. Körfez kıyısındaki bu şerit biçimli kentleşme alanından başka Bornova, Buca, Seydiköy-Gaziemir, son yıllarda çok gelişen eski banliyö semtleridir. Eskiden trenle gidilip gelinen Buca ve Bornova’da genellikle yabancılar otururdu. Günümüzde aralan ve belli bir eğime kadar yamaçlan gecekondularla dolan bu semtler büyük kent alanı içindedir. Kurtuluş Savaşı sonrasında kentin önemli bir bölümünün yanmış olması ve mübadeleyle giden Rumların yerine Türk göçmenlerin gelmesi sonucunda nüfusun artması Cumhuriyet’in ilk yıllarında kent planı yapılmasını gerekli kıldı. Bu görüşle İzmir Belediyesi Rene Danger’e bir plan yaptırdı. Bugünkü Fevzipaşa Bulvarı ile kuzeyde Alsancak Garı arasındaki alanı içine alan planın asıl amacı, fuar kurulması için bir alanın düzenlenmesi ve yeni konut alanları oluşturulmasıydı. Kentin yalnızca fuar alanını kapsayan Danger Planı 1936’da fuarın açılışıyla gerçekleşti. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bir plan gereksinimi doğdu. Ama 1948’de Le Corbusier’ye yaptırılan plan uygulanmadı. 1950’lerin başında Kemal Ahmet Arû, Gündüz Özdeş ve Emin Canpolat’ın kent nüfusunun 2000 yılında 400 bine ulaşacağı varsayımıyla hazırladıkları plan, gelişmeler karşısında yetersiz kaldı. 1961’de yürürlüğe giren Albert Bodmer’in planı da 2000 yılı için 900 bin nüfusu öngörüyordu. Bu planlama çabaları istenen sonucu vermeyince 1965’te İmar ve İskân Bakanlığı bünyesinde İzmir Metropoliten Planlama Bürosu kuruldu. Bu büro 1973’te İzmir için 1/25.000 ölçekli bir nazım plan yaptı. Son yıllarda Çiğli, Bornova ve Buca’da toplu konut yapımı, kentlerarası yolların köprü ve viyadüklerle kent içi yollardan ayrılması, atıklarıyla körfezi kirleten sanayi kuruluşlarına antma tesisi yaptırma gibi girişimlerde bulunuldu.

I. Dünya Savaşı öncesinde 250-300 bin kişinin yaşadığı sanılan İzmir kentinin nüfusu 1927’de ancak 154 bindi. Önceleri yavaş bir artış hızı izleyerek 1950’de 227.578’e, 1960’ta 360.829’a, 1970’te 520.832’ye,1980’de de 757.854’e ulaştı. 1985’te 1,5 milyona yaklaşan, 1990’da da 1.750.000’i aşan nüfusuyla İzmir, Türkiye’nin üçüncü büyük kentidir. 1984’te yapılan yasal düzenlemeyle İzmir Büyükşehir Belediyesi ve onunla bağlantılı olarak çalışacak ilçe belediyelerinden oluşan yeni bir yerel yönetim yapısı kuruldu. Nüfusun hızla artması ve yerleşim alanlarının büyümesi karşısında Merkez ilçe kaldırılarak yeni yönetsel düzenlemeler yapıldı. 1987’de Buca, Konak ve Menderes, 1992’de de Balçova, Çiğli, Gaziemir ve Narlıbahçe ilçeleri kuruldu.
İzmir, kültürel bakımdan da Ege Bölgesi’ nin merkezidir. Yükseköğrenim kurumlan, 1955’te kurulan Ege Üniversitesi ile 1982’de kurulan ve kent dışında da birimleri bulunan Dokuz Eylül Üniversitesidir. Kentteki başlıca sağlık kurumları Devlet, Üniversite, SSK, TCDD ,Doğum ve Çocuk hastaneleridir. Ayrıca özel hastaneler de vardır. Her yıl açılan İzmir Enternasyonal Fuan kentin kültürel yaşamında önemli bir rol oynar. İzmir Devlet Tiyatrosu ile Devlet Opera ve Balesi de kentin sanat etkinliklerine katkıda bulunur. İzmir’de Ege Bölgesi çapında önem taşıyan basın ve yayın kuruluşları vardır.
Tarih boyunca önemini korumuş olan İzmir, bugün Türkiye’nin en önemli liman kentidir. Marmara, Iç Anadolu ve Akdeniz bölgelerine çeşitli demiryolu hatlarıyla bağlanır. Ayrıca ülkenin her kesimiyle karayolu bağlantısı vardır. Kent, karayoluyla Ankara’ya 582 km uzaklıktadır. Adnan Menderes Havalimanı, ülkenin öteki önemli merkezleriyle İzmir’in hava ulaşımını sağlar.

Tarihsel yapılar

açısından Türkiye’nin en zengin illerindendir. Kalıntıları günümüze ulaşmış başlıca tarihsel yerleşmeler Bayraklı Höyüğü, Pergamon (Bergama), Phokaia (Foça),Erythrai, Teos ve Ephesos’tur.
İzmir kentinin kökenini oluşturan Bayraklı Höyüğü, eskiden kıyıdaki küçük bir yanmada olan Tepekule’de kurulmuştu. Höyükte 1948’de Atina İngiliz Arkeoloji Enstitüsü, 1960’lardan sonra da Ekrem Akurgal yönetiminde Türk Tarih Kurumu tarafından kazı çalışmalan yapıldı. Höyüğün en alt katında ele geçen çanak çömlek kalıntılan, yerleşmenin ilk Tunç Çağında kurulduğunu göstermektedir. Bunun üstündeki yerleşme katı II. Troya (İÖ 2500-2000) kentindeki uygarlıkla çağdaştır. Daha üst katlardaki yerleşmenin VI. Troya ve Hitit uygarlıklarıyla çağdaş olduğunu gösteren buluntulara rastlanmıştır. Ele geçirilen öteki seramik ürünleri yerleşmede Demir Çağı boyunca EollerleIonların oturduğunu gösterir. İÖ 850’ye tarihlenen kerpiç surlardan, yerleşmenin bir kent devleti niteliği kazandığı anlaşılmaktadır. İÖ 725-700 arasında yapıldığı sanılan ilk biçimiyle kentteki Athena Tapınağı, Yunan mimarlığının doğudaki en eski yapısıdır. Burada bulunan önü avlulu iki katlı ve beş odalı ev bilinen en eski çok odalı Yunan evidir. İon uygarlığının en eski parke döşeli yolu da Smyrna’da bulunmuştur. Smyrna’nın yaslandığı Yamanlar Dağındaki Tantalos Mezarı, tholos (yuvarlak planlı yapı) biçimli mezarların güzel bir örneğidir.
Pers istilasından sonra eski önemini yitiren kent İÖ 4. yüzyılda yeniden gelişerek surların dışına taştı. İÖ 300’lerde Pagos Dağı eteklerinde yeni ve büyük bir kent kuruldu. Smyma’nm büyük kesiminin bulunduğu liman çevresinde bir tapmak ve gymnasion da yer alıyordu. Kentte Kutsal Yol ve Altın Yol adlarıyla anılan, düzgün taşlarla yapılmış iki yol vardı. Pagos Dağının batısındaki stadion ile kuzeybatı eteğinde yer alan tiyatrodan ise günümüze çok az kalıntı ulaşmıştır. Kadifekale’nin kuzey eteğindeki Roma dönemi yapısı agora 80 m x 120 m boyutlanndadır. Şiddetli bir depremle hasar gördükten sonra İmparator Marcus Aurelius’un kansı Faustina tarafından yeniden inşa ettirilen bu agoranın doğu ve batısında birer stoa ile kuzeyinde bir bazilika vardır. Kızılçullu su kemerleri Roma döneminde yapılmıştır.
Ad:  izmir_saat_kulesi__izmir.jpg
Gösterim: 747
Boyut:  90.5 KB
Kentte Osmanlılardan kalan başlıca tarihsel yapılar Faik Paşa (16. yy), Hisar, Hacı Hüseyin (Başdurak), Kestane Pazarı (1663), Ali Ağa (1672), Hatuniye (17. yy), Çorakkapı, Konak (Yalı) (1754), Kurşunlu, Şadırvan, Ikiçeşmelik ve Salepçioğlu camileri, Kızlarağası, Mirkelamoğlu ve Karaosmanoğlu hanları ile II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yılı için 1901’de yapılan Konak’taki Saat Kulesi’dir. Önemli tarihsel anıtlardan biri de Cumhuriyet Meydanındaki Atatürk Anıtı’dır (1932).
İlin çeşitli yörelerinde yapılan araştırmalarda ele geçen ve daha önce Kültürpark’ta korunan arkeolojik buluntular, 1984’te Bahribaba Parkı’ndaki yeni yapısına taşman İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Kentte ayrıca Mustafa Kemal’in (Atatürk) kişisel eşyaları ile fotoğraf ve tabloların sergilendiği bir Atatürk Müzesi vardır.

İzmir Belediyesi 1871’de kurulmuştur. Nüfus (1990) il, 2.694.770; kent, 1.757.414.İzmir-Aydın Demiryolu, aydin demiryolu olarak da bilinir, İzmir’i Aydın’a bağlayan demiryolu. Anadolu’da kurulan ilk demiryolu hattı olarak 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı Anadolu tarımında kapitalizmin gelişmesini büyük ölçüde etkilemiş, karayolu taşımacılığındaki gelişmelerden sonra eski önemini yitirmiştir.Temmuz 1855’te Robert Wilkin adlı İngiliz uyruklu İzmirli bir tüccar, dört ortağıyla birlikte Osmanlı hükümetinden demiryolunun yapımı için imtiyaz istedi. Wilkin ve arkadaşları Eylül 1856’da elde ettikleri imtiyazı hemen Ingiltere’de bir gruba sattılar. Bu grup Mayıs 1857’de İzmir-Aydın OsmanlI Demiryolu adıyla bir şirket kurdu. Yapım çalışmaları Eylül 1859’da başlayan demiryolunun 70 km’lik ilk bölümü parasal ve teknik güçlükler yüzünden 14 Kasım 1861’de tamamlanabildi. İkinci bölümün yapımı da özellikle müteahhitin ve taşeronların yolsuzlukları nedeniyle önemli gecikmelerle sürdürüldü. Bu arada 1865’in başlarında yörede çıkan bir kolera salgını işlerin bütünüyle durmasına yol açtı. Sonunda İzmir’i Aydın’a bağlayan 133 km’lik demiryolu 7 Haziran 1866’da bitirilerek ulaşıma açıldı.
Demiryolunun yapımı sırasında Osmanlı hükümetinden büyük destek gören şirket, Haziran 1863’te yeni bir imtiyaz elde ederek hükümetin tanıdığı yıllık kâr garantisinin 72 bin sterlinden 112 bin sterline yükseltilmesini sağladı. Gerekli malları gümrüksüz ithal edebilme, demiryolu çevresindeki madenleri işletebilme gibi bir dizi ayrıcalığın yanı sıra demiryolunun geçeceği toprakları da hibe olarak aldı. Osmanlı hükümeti demiryolu sayesinde askeri birlikleri daha hızlı taşıyarak bölgede asayişi güçlendirmeyi umuyordu.Şirket 1879 ve 1888’de iki imtiyaz daha elde ederek hattı Batı Anadolu’nun içlerine kadar uzatma hakkını elde etti. 1881’te Aydın-Kuyucak hattı, 1882’de de Kuyucak- Sarayköy bölümü hizmete girdi. Daha sonra 1883’te Tire, 1888’de Ödemiş, 1889’da Dinar, 1890’da Çivril ve Söke hatları işletmeye açıldı. Buca ve Eğirdir şube hatlarının da eklenmesiyle Batı Anadolu’daki demiryolu ağının toplam uzunluğu 582 km’yi buldu.
İzmir-Aydın Demiryolu, İzmir’in önemli bir dış ticaret merkezine dönüşmesine katkıda bulundu. Demiryolunun geçtiği bölgelerden toplanan tarımsal vergilerin miktarı 1856-1909 arasında 13 kat arttı. Şirketin brüt taşımacılık gelirleri de sürekli artış gösterdi. Şirket devletleştirildiği 1935’e değin Türkiye’de etkinlik gösteren demiryolu şirketlerinin en kârlılarından biri oldu.

İzmir depremleri, çeşitli zamanlarda İzmir ve çevresini etkileyen şiddetli yer sarsıntıları. İzmir, 1. derecede deprem bölgesinde yer alır. Kayıtlardan kentte birçok yıkıcı depremin gerçekleştiği bilinmektedir.
İzmir tektonik ve sismik hareketlilik açısından Türkiye’nin en etkin bölgesinde bulunmaktadır. Tektonik yapı olarak Anadolu’nun batı kesimi, Alp Kıvrım Kuşağının genel doğrultusuna koşut bir dizi grabenden oluşur. Bu yörelerde masifler üzerindeki Mezozoyik (İkinci) Zamanda (y. 225-65 milyon önce) oluşan kayaçlar hızlı aşınmalarla (erozyon) taşınmıştır. Yüksek tepelerde genç tortul katmanlar bulunur. İzmir kenti, Neojen Bölümün (y. 26-2,5 milyon yıl önce) sonlarında Ege Denizinde çökmeler sonucunda oluşan kırık (fay) ve dislo- kasyon (yerinden oynama) sistemi üzerinde yer alır. Körfez, doğu-batı doğrultulu kırıklar tarafından sınırlandırılmış bir çökme çukurudur. Körfez kırıklarına dik olarak Torbalı yönünde Menemen’e doğru uzanan
ikinci bir dislokasyon sistemi vardır. Her iki sistemin kesiştiği noktalar oldukça karmaşık tektonik yapıya sahiptir. Bazı yerel kırıklar kuzey-güney ve kuzey-batı doğrultusunda uzanır.
Kentin içinde ve çevresinde yer alan tepelerde volkanik kayaçlar bulunur. Kıyıda bulunan ve tepelerde yer alan düzlükler ise dere ve deniz çökellerinden oluşmuştur. Volkanik kayaçların tabanında Neojen yaşlı kireçtaşları ve Mezozoyik yaşlı şistler bulunur. Düz kesimleri oluşturan çökeller Kuvaterner (Dördüncü) Dönemde (y. 2,5 milyon yıl öncesinden günümüze) oluşmuştur; dar kıyı şeridi gibi alanlar ve çukurluklar, genç ve yerleşmemiş alüvyonlarla ve kıyı birikintileriyle kaplıdır. Inciraltı ve Narlı yörelerinin yer aldığı batıdaki kıyı şeridinde geniş bir alüvyon tortulu görülür. Ayrıca Güzelyalı ve çevresindeki tepeler Mezozoyik yaşlı kireçtaşı ve şistlerden; Tepecik çevresi aglomeradan; Melez Vadisinin doğusu Neojen yaşlı killi kireçtaşları ve marnlardan; Eşrefpaşa ve yöresi andezitlerden oluşur. Kentin dolgu yapılı Alsancak, Kordon ve Konak gibi kesimleri henüz tam olarak yerleşmemiş genç çökeller ile birikintilerin üstünde yer aldığından ve buralarda yeraltı suyu yüzeye yakın bulunduğundan deprem açısından en tehlikeli bölgelerdir.
Kayıtlara geçmiş ilk İzmir depremi İÖ 370’te oluşmuştur. Kaynaklardan elde edilen bilgilere dayanılarak bugün bu depremin şiddetinin Mercalli ölçeğine göre VII olduğu hesaplanmıştır. Gene kayıtlara göre bu tarihten sonra İzmir’de 18 kez VIII şiddetinde, sekiz kez IX şiddetinde ve iki kez de X şiddetinde deprem olduğu saptanmıştır. 20. yüzyılın başlarında ise sismograflarla ölçümlere başlanmış ve 1904-79 arasında, Richter ölçeğine göre şiddeti 6 ve daha üstünde olan altı deprem oluşmuştur.
İS 177’de, gözlemsel dışmerkezi 38°40' kuzey enlemi ve 27°10' doğu boylamında olan X şiddetindeki depremde kent tümüyle yıkılmış ve Roma imparatoru Marcus Aure- lius (hd 161-180) tarafından yeniden inşa edilmiştir. 10 Temmuz 1688’de gerçekleşen gene X şiddetindeki depremin dışmerkezi ise 38°40' kuzey enlemi ve 26°90' doğu boylamı olarak hesaplanmıştır. Bu depremde yaklaşık 16 bin kişi ölmüş, depremden sonra başlayan büyük yangının etkisiyle kent büyük hasar görmüştür.
31 Mart 1928’de gerçekleşen, gözlemsel dışmerkezi 38°18' kuzey enlemi ile 27°80' doğu boylamında yer alan ve şiddeti 6 olan deprem, İzmir’in 35 km güneydoğusunda bulunan Torbalı’yı ağır biçimde etkilemiştir. Tektonik olarak Küçük Menderes çukurluğu ile kuzey-güney doğrultulu kırıkların kesiştiği son derece etkin bir bölge olan Torbalı, eski dere ve ırmakların taşıdığı sıkışmış kum ve çakıllardan oluşan tortul katmanlardan oluşan bir zemin üzerinde bulunmaktadır. Deprem sırasında 50 kişi ölmüş, 106 kişi yaralanmış ve yaklaşık 2 bin yapı yıkılmıştır. 22 Eylül 1939’da gerçekleşen Dikili-Bergama depreminin gözlemsel dışmerkezi 39°07' kuzey enlemi ve 26°94' doğu boylamı, şiddeti ise 6 olarak saptanmıştır. Sismik bakımdan çok etkin olan Bakırçay tektonik çukurluğu üzerinde kurulu olan Dikili’nin yüksek kısımları sağlam volkanik kayaçlardan, buna karşılık düzlük bölümleri yerleşmemiş deniz çökellerinden oluşur. Bu çökeller ayrıca yeraltı suyu içerir. Asıl dışmerkezi Dikili ile Midilli Adası arasında uzanan grabenin Dikili’ye yakın kesiminde gerçekleşen deprem Dikili’ nin çevresini de ağır biçimde etkilemiş, 60 kişinin ölümüne, 71 kişinin yaralanmasına ve 734 binanın tümüyle yıkılmasına yol açmıştır. 23 Temmuz 1949’da Karaburun ile Çeşme’yi ağır biçimde etkileyen depremin gözlemsel dışmerkezi 30°57' kuzey enlemi ile 26°29' doğu boylamı, şiddeti de 6,9 olarak belirlenmiştir. Bu bölge, Ege Havzasının çökmesiyle gelişen alçalma-yükselme hareketleri sırasında, kuzey-güney ve doğu- batı doğrultulu kırık ve dislokasyonların kesişmesiyle oluşan bir sistem içinde yer alır. Yörede pek çok şiddetli yer sarsıntısı gerçekleşmiştir ve bölgenin tektonik etkinliği günümüzde de sürmektedir. Karaburun’ un zemini Mezozoyik yaşlı kireçtaşlanndan oluşmakla birlikte, doğu ve güneydeki Ahırlı Deresi yamaçları kaim bir moloz ve enkaz katmanıyla örtülü Neojen yaşlı ince kireçtaşı ve marn katmanlarından, bölgenin merkezî kesimleri ise kireçtaşları ile andezitlerden oluşur. Yapılaşmanın yasaklandığı eski kasaba ve iskele ile Burgaztepe’nin doğusundaki alüvyonlu alanlar deprem açısından son derece tehlikeli yerlerdir.

İzmir Enternasyonal Fuarı

, İzmir’de düzenlenen uluslararası nitelikteki genel ticaret fuarı. Böyle bir fuar düşüncesi 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde ortaya atıldı. Atatürk’ün de benimsemesi üzerine Yerli Malları Koruma Derneği 1923’ten sonra 9 Eylül Yerli Mallar Sergisi’ni düzenlemeye başladı.
İlk 9 Eylül Sergisi’ne ticaret odaları, ticaret ve sanayi odaları, ticaret borsaları, 71 resmî kuruluş, ayrıca 195 yerli ve 72 yabancı firma katıldı. 1932’ye değin Mithat paşa Sanat Okulu’nda açılan serginin adı 1933’te 9 Eylül Panayırı olarak değiştirildi.İzmir panayırının uluslararası bir fuar kimliğinde ve bugün Kültürpark’ın bulunduğu alanda düzenlenmesine 1936’da başlandı. 20 Ağustos 1936’da açılan ilk fuara yerli kuruluşlar dışında İngiltere, Irak ve SSCB katıldı. II. Dünya Savaşı nedeniyle 1944-46 arasında hiçbir dış katılım olmadı. Savaş sonrasında ise en yüksek dış katılım 51 ülkenin mallarını sergilediği 1967’de gerçekleşti. 1980’lerde fuara katılan yabancı ülke sayısı ortalama 25-30’du. Dış katılımdaki düşüşe yol açan nedenler arasında, bir uzmanlık fuarına dönüşmekte gecikilmesi, fuar kotası olarak gümrüksüz getirilen mal miktarının sınırlandırılması, fuarın ve Kültürpark’ın eğlence merkezi olma işlevinin öne çıkarılması ile fuar süresinin uzunluğu sayılabilir. Bu sorunların bazılarına çözüm getirmeye çalışılarak 1976 sonrasında daha çok iç ticarete yönelik uzmanlık fuarları halinde düzenlendi. 1981’den sonra yabancı firmalar için süre 30 günden 20 güne indirildi. 1980’lerin sonunda fuar 26 Ağustos-20 Eylül arasında düzenlendi. Yabancı firmalar için bitiş tarihi 10 Eylül olarak kaldı.
Son yıllarda dikkati çeken bir gelişme de Ortadoğu ve Afrika ülkelerinin fuara katılma oranı artarken, Türkiye’nin dış ticaretinde daha büyük ağırlık taşıyan ülkelerin katılma oranının azalmasıdır. İzmir Enternasyonal Fuarı’nda yabancı ülkelerin mallarının sergilendiği pavyonlarda doğrudan satış yapılmaz; alıcılar pavyon yetkililerine sipariş vererek satış bağlantısı kurabilirler.
İzmir halısı, Batı Anadolu’da dokunmuş kalın düğümlü, büyük boy halılara verilen genel ad. Bunlar İzmir üzerinden Avrupa’ ya ihraç edilmiştir. İzmir halısı tanımının başlangıçta Uşak’ta dokunan halılar için kullanıldığı, 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında bunlara Gördes, Kula ve Demirci gibi merkezlerde dokunmaya başlayan büyük halıların da eklendiği sanılmaktadır. İzmir halısı tanımı daha dar anlamda, 16-17. yüzyıl Osmanlı saray halılarında kullanılan bir çiçek deseninin yozlaşmış bir biçiminin görüldüğü küçük boy halılar için de kullanılır. 18. ya da 19. yüzyıla ait bu İzmir halılarından çok az sayıda kalmıştır. Yaygın olarak görülenlerin taklit olduğu sanılmaktadır.

İzmir İktisat Kongresi (İİK)

, yeni yönetimin izleyeceği iktisat politikalarını saptamak amacıyla düzenlenen ve 17 Şubat-4 Mart 1923 arasında İzmir’de toplanan kongre.Tasarlanmasında ve örgütlenmesinde İktisat Vekili Mahmut Esat’ın (Bozkurt) belirleyici rolü olan İzmir İktisat Kongresi Mustafa Kemal’in açılış konuşmasıyla başladı. Kongre, çalışmalarını daha sonra Kâzım Karabekir’in başkanlığında yürüttü. Yeni kurulacak olan cumhuriyet yönetiminin izleyeceği iktisat politikalarına ışık tutması bakımından büyük önem taşıyan kongrenin iki amaçla toplandığı söylenebilir. Bunlardan birincisi, Milli Mücadele yıllarında Ankara ile şağlık/ı bağlar kuramamış olan İstanbul ve İzmir’deki Türk-Müslüman sermaye çevrelerinin siyasal kadrolarla bütünleşmesini sağlamak, İkincisi de Milli Mücadele’yi yöneten siyasal-askeri kadroların toplumdaki bütün kesimlerin salt siyasal değil ekonomik talepler açısından da meşru temsilcileri olduklarını dış dünyaya göstermekti. Öte yandan Lozan görüşmelerinin çıkmaza girdiği bir dönemde toplanan bu kongre aracılığıyla, Osmanlı Devleti’nden devralınan liberal iktisat politikalarında ve yabancı sermayeye karşı tutumda köklü değişiklikler olmayacağı konusunda Batı ülkelerine dolaylı bir güvence verilmiş oldu.
“Türkiye İktisat Kongresi” adını taşımasına karşın “İzmir İktisat Kongresi” olarak tanınan kongrenin “mesleki temsil” ilkesine göre toplanması Mahmut Esat Bey’in titizlikle üzerinde durduğu bir konuydu. İktisat Vekâleti 1922’nin sonlarında vilayetlere birer genelge yollayarak şubat ortalarında İzmir’de toplanacak bir iktisat kongresi için her kazadan sekiz delegenin seçilmesini istedi. Bu delegelerin üç çiftçi, bir tüccar, bir sanayici (ya da zanaatçı), bir amele, bir şirket ve bir banka temsilcisi olmak üzere altı grupta toplanması öngörülmüştü. Ama sonradan bu grupların sayısı dörde indirildi ve kongreye tüccar, çiftçi, sanayici ve amele temsilcileri katıldı. 3 bin delegenin katılması beklenen kongre 1.355 kişiyle toplandı. Aralarında 40 dolaylarında milletvekilinin de bulunduğu delegelerin seçiminde “mesleki temsil” ilkesine tam olarak uyulmamış, örneğin yazar Aka Gündüz kongreye amele, kongre başkanı seçilen General Kâzım Karabekir de sanayici temsilcisi olarak katılmıştı.
Milletvekilleri arasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) danışılmadan düzenlenen kongrenin TBMM’nin yasama yetkilerine tecavüz edebileceği yolunda kaygılar doğdu. TBMM’de bu konuda tartışmalar ve eleştiriler başlayınca, İktisat Vekâleti kongrenin “hususi ve istişari” nitelikte olduğunu vurgulamak zorunda kaldı. Dört grup arasında kongreye en örgütlü ve hazırlıklı bir biçimde katliam tüccar grubuydu. Bunun başlıca nedenleri, ülkenin ekonomik ve sosyolojik koşulları nedeniyle ticaret kesiminin ön plana çıkması, İstanbullu Türk tüccarlarının azınlıklara rakip olarak daha 1922’de Milli Türk Ticaret Birliği’ni kurmuş olmaları ve bu birliğin Ocak 1923’te bir ticaret kongresi düzenleme hazırlıklarına girişmiş olmasıydı. İktisat Vekili Mahmut Esat Bey’in isteği üzerine bu girişimden vazgeçerek daha geniş kapsamlı Türkiye İktisat Kongresi’ne katılmaya karar veren İstanbu'llu tüccarlar İİK’nin en etkili grubunu oluşturdular ve ticaret yaşamıyla ilgili 134 öneriyi kongreye benimsettiler. Bu önerilerin arasında tekellerin kaldırılması, hükümetin de ortak olacağı bir ticaret bankasının kurulması, deniz ticaretinin ve gümrük işlemlerinin yeniden düzenlenmesi, yabancı sermaye girişinin ilkelere bağlanması ve yabancı sermayeyi ortaklığa yöneltecek önlemlerin alınması bulunuyordu.
Kongrenin ikinci etkili grubunu oluşturan çiftçiler ise taleplerinden 96’sını kongreye benimsetmeyi başardılar. Bu taleplerin başında öşürün kaldırılması geliyordu. Çiftçi ve amele gruplarının oybirliğiyle kabul ettikleri bu öneriyi, sanayi ve ticaret grupları öşürün yerine yeni bir vergi konması koşuluyla kabul ettiler. Öşür kongreden iki yıl sonra kaldırıldı.
Taleplerini iç pazarın korunması ve sanayinin özendirilmesi üzerinde yoğunlaştıran sanayi grubunun taleplerinden 24’ü kongre tarafından kabul edildi. Delegeleri arasında üst düzey bürokratlara ve milletvekillerine en fazla yer veren kesim sanayi grubuydu.
Amele grubunun ücretlere ve çalışma koşullarına yönelik taleplerinin çoğu tüccar ve sanayici gruplarınca benimsenmediğinden kongre bu taleplerin yalnızca 34’ünü kabul etti. Bu talepler arasında günlük çalışma süresinin 8 saatle sınırlandırılması, iş güvenliği, ücretli izin ve çeşitli sosyal güvenlik önlemleri bulunuyordu. Ayrıca, amelelere bundan böyle işçi denmesi de karara bağlandı. Amele temsilcilerinin çoğu gerçekte İstanbullu tüccarların kurduğu İstanbul Amele Birliği’nden seçilmişti. Buna karşılık İzmir delegelerinin seçiminde “mesleki temsil” ilkesine bağlı kalınmıştı. Aynca sayılan 10’u bulmayan kadın delegelerin beşi İzmir delegeleri arasında yer alıyordu.
Kongrenin önemli bir eksikliği küçük çiftçilerin, ortakçı ve yarıcıların, tanm işçilerinin temsil edilmemesiydi. Öte yandan kongre çıkar çatışmalarına da sahne oldu ve kararların büyük bölümü oybirliği yerine oy çokluğuyla alınabildi. IİK’nin çalışmalan sonunda oybirliğiyle kabul edilen 12 maddelik “Misak-ı iktisadi” son derece genel ilkelere yer vermesine ve yalnızca dileklerden oluşmasına karşın, dönemin egemen iktisadi görüşlerine ışık tutması açısından önemlidir.
İstanbul Tüccar Derneği’nin 1948’de İstanbul’da, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile hükümet ve üniversitelerin 1981 ’de İzmir’de düzenlediği kongreler, İzmir İktisat Kongresi ile bağlantılandırıldığından, II. Türkiye İktisat Kongresi olarak adlandırılmıştır. Bu nedenle, 4-7 Haziran 1992’de İzmir’de düzenlenen kongreye III. İzmir İktisat Kongresi adı verilmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı, üniversite öğretim üyeleri ve TOBB temsilcilerinin katıldığı bu kongrede, 2000’li yıllarda Türkiye’nin ekonomik durumu, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle bütünleşmesi gibi sorunlar görüşüldü; bağımsızlıklarını yeni kazanan Türk devletleriyle ortak bir ekonomik bölge kurulması önerildi.

İzmir Körfezi

, Ege Denizinin Anadolu kıyılarına derinlemesine sokulduğu körfez. Dik açıya yakın bir biçimde birbirine bağlanan dış ve iç körfezlerden oluşur. Kuzey- güney doğrultusunda uzanan dış körfezin doğu kıyılarını Gediz Deltasının alçak düzlükleri kuşatırken, batısında Karaburun Yarımadasının dik kıyıları yükselir. Dış körfez iç körfeze göre daha geniş ve daha derindir. Uzunluğu 45 km kadardır, genişliği ağız kesiminde 24 km’yi bulur. Derinliği genellikle 45-70 m arasında değişir, en derin yeri ağız kesiminde 71 m’ye ulaşır.
İzmir Körfezindeki adalardan en önemlileri dış körfez kesiminde ve Karaburun Yarımadası kıyıları yakınındadır. Bunlar kuzeyden güneye doğru Uzunada, Hekim Adası ve Çiçek Adalarıdır. Yüzölçümleri 1 km2’den küçük olan Çiçek Adaları Nergis Adası olarak da bilinen Akçaada, Eşek Adası olarak da bilinen İncirliada, Arap Adaları, Yassıcaada ve Pırnallıada’dan oluşur. Urla iskelesinin karşısında da Yollucaada yer alır.
Dış körfez güneyde, derinliği en çok 18 m olan Gülbahçe Körfeziyle sona erer. Bundan sonra batı-doğu doğrultulu iç körfez başlar. Uzunluğu 38 km olan bu kesimin genişliği batıda 20 km’yi bulurken, doğuya doğru gidildikçe azalır, Gediz’in eski deltasının ucundaki Pelikan Burnunun karşısında da 5 km’nin altına düşer. İç körfezin en derin yeri Hekim Adasının hemen doğusundadır (55 m). Sığ olan iç kesimde 10 m eşderinlik çizgisi (izobat) kıyının çok yakınından geçer. Bu kesimdeki sığlaşmanın nedeni, 19. yüzyılın ikinci yansına değin Karşıyaka’nın hemen batısına dökülen Gediz Irmağının, taşıdığı alüvyonları iç körfeze yığmış olmasıdır. İzmir limanı dolma tehlikesiyle karşılaştığından 1886’da aşağı çığırının akış yönü değiştirilerek Gediz’in ağzı daha geniş ve daha derin olan dış körfeze çevrilmiştir.
İç körfezin kuzey kenarını Yamanlar Dağı ile onun eteklerindeki kıyı ovası kuşatır. Güney kenarında ise, dar bir kıyı şeridi ile onun gerisinde İzmir’in siluetini belirleyen ve Çatalkaya Dağı da denen Çatalkaya yer alır.Dış körfezin doğu kıyılarının kuzey kesimi bağ ve zeytinliklerle, batı kıyıları da zeytinliklerle kaplıdır. Körfezin güney kıyılarında yer alan Balçova ve Urla, kaplıca turizmi açısından önem taşır., Güneyden ve doğudan gelen karayolları İzmir’de kesişir ve bu yollar körfezin doğu kıyılarını izler.
1960’lara değin iç körfezin tabanı temiz bir kum katmanıyla kaplıydı. Bu durumuyla körfez sualtı canlılarının yaşaması için çok uygun bir ortam oluşturuyordu. Daha sonra gelişmesi hızlanan İzmir kentinin kentsel atıklarının arıtılmadan körfeze akıtılması, akıntıyla yeterince temizlenemeyen iç körfezde hızlı bir kirlenme süreci başlattı. Burası zamanla balıkların yaşayamadığı, denize girilemeyen, özellikle doğu kıyılarından pis kokular yayılan bir yer durumuna geldi; tabanı zehirli atıkların oluşturduğu kaim bir çamur katmanıyla kaplandı. Kurulan arıtma tesislerine ve alınan başka önlemlere karşın körfezin durumunda önemli bir değişiklik olmamıştır (1992).

İzmir Milli Kütüphanesi

, İzmir’de, İbrahim Kadızade’nin girişimiyle kurulan İzmir Milli Kütüphane Cemiyeti’nin 23 Haziran 1912’de açtığı kütüphane. Cemiyet, kütüphanenin olanaklarını geliştirmek için sinema ve eğlence yerleri yaptırarak gelir sağlamayı tasarladıysa da, I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla bu girişim kesintiye uğradı. Daha sonra tamamlanan sinemanın geliriyle bugünkü yapı gerçekleştirildi ve kütüphane 1933’te buraya taşındı.
Yapının birinci katında yönetim odalan, okuma salonu, ödünç verme servisi, depo, fotokopi ve cilt onarım odaları, ikinci katında iki kitap deposu, konferans salonu ve çocuk kitaplığı vardır. Çatı arası da gazete ve dergi deposu olarak kullanılmaktadır.
İzmir Milli Kütüphanesi yasaya göre Türkiye’de basılan her yayından bir nüshanın yollandığı altı derleme kütüphanesinden biridir. Mali olanakları kısıtlı olduğundan başka yayınlan daha çok bağış yoluyla sağlamaktadır. Kütüphanedeki yapıt sayısı yaklaşık 200 bindir. Ayrıca, zengin bir Türkçe gazete ve dergi koleksiyonu vardır.

İzmir Müdafaa-i Hukuk Osmaniye Cemiyeti

, Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) imzalanmasından sonra, Anadolu’da kurulan ilk direniş örgütü.
Kasım 1918’de İzmir’in önde gelen tüccar- lan Moralızade Halit ve Nail beyler ile arkadaşlarınca kuruldu. Ama İttihat ve Terakki’nin güçlü olduğu merkezlerden biri olan İzmir’de Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından örgütlenmeye gidilmesi sakıncalı bulunabileceği için, kuruluş bildirgesi ancak 1 Aralık’ta vilayete verilebildi. Örgütün etkin bir yapıya kavuşması, Nurettin Paşa’nın İzmir’e vali olarak atanmasından sonra gerçekleşti. Ocak 1919’da bu dönemde kurulmuş bir başka örgüt olan Heyet-i İlmiye’yle birleşti.
İzmir Müdafaa-i Hukuk Osmaniye Cemiyeti, daha çok diplomatik etkinliklere ağırlık verdi. İlk iş olarak İstanbul’a bir kurul gönderildi ve Sadrazam Tevfik Paşa ve İtilaf Devletleri yüksek komiserleri ile ilişki kurmaya çalışıldı. Amaç, Paris Barış Konferansına (1919) katılma olanağını elde ederek büyük devletleri ikna etmek ve İzmir’in Yunanlılarca işgalini önlemeye çalışmaktı. İzmir’den İstanbul’a gönderilen kurula yalnızca öteki devletlerin saf dışı bırakmaya çalıştıkları İtalya’nın yüksek komiseri Kont Sforza yakınlık gösterdi; kurul, İzmir’in yakında Yunanlılarca işgal edileceğini de ondan öğrendi. Bu arada sağlanan bir İtalyan gemisiyle Avrupa’ya bir yolculuk hazırlıklarına girişildiyse de, örgüt içinde patlak veren bir anlaşmazlık nedeniyle bu yolculuktan vazgeçildi.
Yunan işgalinin yaklaşması ve bu konudaki söylentilerin artık gizlenemez duruma gelmesi üzerine, İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti Mart 1919’da bir kongre düzenledi. Çevre kent ve kasabalardan delegelerin de katıldığı bu kongrede İzmir’ in nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğunu hatırlatan ve işgal söylentilerini kınayan bir uyarı bildirisi hazırlandı ve bu bildiri Barış Konferansının toplandığı Paris’e iletildi. Örgüt çalışmalarını Haziran 1919’a değin İzmir’de sürdürdü. Daha sonra, Alaşehir Kongresi’nde alman bir karar gereğince merkezini İstanbul’a taşıdı. İstanbul’un işgalinden sonra çalışmalarına son verdi.

Ad:  izmirin-isgali.jpg
Gösterim: 767
Boyut:  75.6 KB

İzmir Suikastı,

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e (Atatürk) karşı düzenlenen suikast girişimi (1926). Bu girişimle ilgili olarak başlatılan soruşturma ve açılan iki ayrı dava sonucunda, aralarında İttihat ve Terakki döneminin maliye nazırı Cavid Bey’in de bulunduğu çok sayıda kişi ölüm cezasına çarptırılmıştır.Haziran 1926’da Mustafa Kemal bir yurt gezisine çıktı. Gezinin programında İzmir de vardı. Cumhurbaşkanı gezinin Balıkesir durağında iken, Giritli Şevki adlı bir motorcu 17 Haziran’da İzmir emniyetine başvurarak, İzmir’e geldiğinde Mustafa Kemal’e Kemeraltı semtinde suikast düzenleneceğini ihbar etti. Motorcunun açıklamalarına göre suikast girişiminin başını eski Lazistan milletvekili Ziya Hurşit çekiyordu. Yapılan bir baskın sonucunda yanında bomba ve tabancalarla yakalanan Ziya Hurşit geniş açıklamalarda bulundu. Söz konusu açıklamalar ve yürütülen soruşturma sonucunda, olaya, eski İttihat ve Terakki yöneticilerinden bazılarının ve kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF) önde gelenlerinin de karıştığı ve suikastçıların geniş çaplı bir hükümet darbesi hazırlığı içinde oldukları kanısına varıldı. Ankara’da görev yapmakta olan İstiklal Mahkemesi bu amaçla İzmir’e getirildi. Mahkeme aralarında Kâzım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy), Cafer Tayyar (Eğilmez) ve Refet (Bele) paşalar gibi önde gelen komutanların da bulunduğu birçok kişiyi tutukladı. Bu arada mahkeme, bazı tutukluların serbest bırakılmasını sağlamaya çalıştığı gerekçesiyle Başvekil İsmet Paşa’yı da (İnönü) suçladı. Ankara İstiklal Mahkemesi 26 Haziran 1926’da 49 sanıkla ilgili yargılamaya başladı ve üç haftadan kısa süren dava sonunda, aralarında sekiz eski milletvekili ve iki eski nazırın da bulunduğu 15 kişiyi ölüm cezasına çarptırdı. Bunlardan 13’ünün cezası hemen o gece infaz edildi. Gıyabında ölüm cezasına çarptırılan İttihat ve Terakki’nin eski iaşe nazırı Kara Kemal yakalanacağını anlayınca birkaç gün sonra intihar etti. Eski Ankara valisi Abdülkadir Bey de daha sonra yakalanıp idam edildi. Yargılama sonunda Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayyar, Bekir Sami ve Rüşdü paşalar, cumhurbaşkanının isteği üzerine beraat ettiler. Refet Paşa daha sonra milletvekilliğinden istifa etti, Kâzım Karabekir, Ali Fuat, Refet ve Cafer Tayyar paşalar da emekliye ayrıldı.
Ankara İstiklal Mahkemesi İzmir’deki yargılama sırasında bazı sanıklan davadan ayırmıştı. Bu sanıklar 2 Ağustos’ta açılan ve eski İttihatçıların ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticilerinin “hükümeti devirmeye kalkışmakla” suçlandığı yeni bir davaya katıldılar. Yargılama sonunda İttihat ve Terakki’nin eski maliye nazırı Cavid Bey, İsmail Canbulad, Nâzım Bey, Hilmi ve Nail beyler 26 Ağustos’ta ölüm cezasına çarptınldılar. Cezalar hemen o gece infaz edildi. Aralarında eski başvekillerden Hüseyin Rauf’un da (Orbay) bulunduğu yedi kişi ise 10 yıl süreyle sürgün cezasına çarptırıldı.Bu yargılamayla birlikte yeni rejimi devirmek için gizli çalışmalarda bulunduğuna inanılan ve Cumhuriyet yönetimi için sürekli bir tehlike olarak görülen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin eski kadroları ortadan kaldırıldı.
İzmirli, İsmail Hakkı (d. 1869, İzmir - ö. 31 Ocak 1946, Ankara), İslamcı düşüncenin önde gelen temsilcilerinden olan din bilgini.İzmir Rüştiyesinden sonra İstanbul’da Darül muallimin-i Âliye’yi (Yüksek Öğretmen Okulu) bitirdi (1894). Bu arada Şaziliye tarikatından icazet aldı. Çeşitli okullarda İslam felsefesi, dinler tarihi, fıkıh ve Arapça dersleri okuttu. 1915’te Darülfünun-ı Osmani Edebiyat Fakültesinde İslam tarihi müderrisi, 1933 Üniversite Reformu’ndan sonra ordinaryüs profesör oldu. 1932 ve 1937’deki tarih kongrelerine katıldı. 1939’da emekliye ayrıldı. Ayrıca zaman zaman Maarif Encümeni üyeliği, İlahiyat Fakültesi dekanlığı ve Şeriye ve Evkaf Vekâleti İslam İncelemeleri Kurulu başkanlığı gibi görevlerde de bulundu.
İzmirli İslam felsefesi, kelam ve fıkhın yanı sıra, Batı felsefesini de inceledi. İslam felsefesi, kelam ve fıkıhtaki bazı konuları yeniden ele aldı ve bu alanların tarihini inceleyerek önemli yapıtlar yazdı. Yazıları Sırat-ı Müstakim (1912’den sonra Sebilur- Reşad), Ceride-i ilmiye, İlahiyat Fakültesi Mecmuası gibi dergilerle İkdam, Tasvir ve Ulus gazetelerinde yayımlandı. Başlıca yapıtları arasında, Fenn-i Menâhic (1913), Felsefe-i İslamiye Tarihi (1920), Yeni İlm-i Kelam (1923-24, 2 cilt; yb 1981), Meani-i Kur'an (1927, 2 cilt) ve Garp Mütefekkirleri ile Şark Mütefekkirleri Arasında Mukayese (1952) sayılabilir.
kaynak:Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Kasım 2016 00:51
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
4 Kasım 2016       Mesaj #14
perlina - avatarı
Ziyaretçi

İzmir yöresel giyim kuşam.

Ad:  izmir kadin kiyafet.jpg
Gösterim: 910
Boyut:  65.5 KB

Kadın giysileri


Kadınlar arasında kırsal kesimde geleneksel giysiler yaygındır. Topuklara dek uzanan don. üstte önü açık boy entarisi, hotoz biçimli başlıklar, cepken, üçetek İzmirli kadınların giyimini oluşturan kıyafetlerdir.

1. Başa Giyilenler: Terlik tepelik takke oyalı yazma çeki oyalı grep gümüş tepelik dantel tül örtü yazma yuşmak (kaynana gemi-sakadırak) kefiye (kusgun) alduvak
2. Sırta Giyilenler: Bürümcük gömlek iç gömlek göynek şalvar (ayaklık) üçetek göğüslük deyre dizlik öngerge (kertmeli önlük) bel bağı libade fermane (kesik yelek) örme kuşak
Ad:  izmir kiyafet.jpg
Gösterim: 9661
Boyut:  44.8 KB
3. Ayağa Giyilenler: Çorap pantufla (terlik) sırmalı terlik çizme
4. Takılar: Alınlık çenelik beşibiryerde sakındırak mangırlar
5. Süsler: Boncuk süsler
6. Saç Şekilleri: Belik (kırk ve oniki belikli)
7. Aksesuvar: Gümüş kemer krep

Erkek Giysileri


Erkekler abdestlik denen kısa gömlekler ve şalvar giyerler. Bele kuşak sarar, sırmalı cepken kullanırlar, Başlarına oyalı fes takarlar. Bazı yörelerde efe giyimi efiye sarih fes veya kabalak. Çakşir menevregi denen mavi şalvar, dizlik denilen don. cepken veya camadan ve bele sarılan acem kuşağından oluşmaktadır.

Ad:  izmir yöresel erkek.jpg
Gösterim: 724
Boyut:  67.2 KB
1. Başa Giyilenler: Kalıpsız fes motifli yemeni püskül oyalı poşu.
2. Sırta Giyilenler: Börümcek mintan şal kuşak trablus kuşak silahlık kolan camadan sallama potur.
3. Ayağa Giyilenler: Çorap körüklü çizme.
4. Aksesuar
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
5 Kasım 2016       Mesaj #15
perlina - avatarı
Ziyaretçi

16 Sanatçıdan İzmir Marşı



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
5 Kasım 2016       Mesaj #16
perlina - avatarı
Ziyaretçi

İzmir'in Yeme - İçme Kültürü

Ad:  izmir yemek.jpg
Gösterim: 699
Boyut:  45.2 KB

Ebegümeci, ısırgan, cibez, deniz börülcesi, arapsaçı, radika gibi otlar, kabakçiçeği dolması, zeytinyağlı enginar, İzmir köftesi, keşkek, sütlü balık, kalamar, ahtapot ve diğer taze deniz mahsulleri, midye dolma, Arnavut ciğeri, boyoz, irmik, şeker ve yoğurtla hazırlanan “Şambali tatlısı”, saray lokması.
  • Ev yemeklerini ve esnaf lokantalarının eskimeyen atmosferini seviyorsanız İzmir Çankaya’da yıllardır hizmet veren Uğur Lokantası’na gitmelisiniz. Tas kebabı, kuzu dolması, şevketi bostan, ciğer sarması, zeytinyağlı enginar ve lor tatlısı bu lokantada tatmanız gereken başlıca lezzetler.
  • Meyhane kültürünü sevenler için Alsancak’ta bulunan Ara Sokak Meyhanesi ideal. Aile işletmesi mekanda Boşnak ciğeri, Girit ezmesi, şevketi bostan, cibes, patlıcan ezme ve sakızlı muhallebi denenmeli.
  • Kordon’un Körfez manzarasına karşı güzel bir akşam yemeği yemek istiyorsanız mezeleri, deniz mahsullü ara sıcakları ve taze balıkları ile Deniz Restaurant, İzmir’in klasiklerinden.
  • Bir diğer balıkçı önerisi ise Veli Usta Balık Pişiricisi. Alsancak’ta 2, İnciraltı’nda 1 şubesi olan restoranın mezeleri de balıkları da lezzetli.
  • Bornova’da, keyifli bahçesi ve hoş atmosferi ile beğeni kazanan Cumba Et konumu itibariyle İzmir’e tepeden bakan eşsiz bir manzaraya sahip. Spesiyalleri arasında dana kaburga, mori mantar soslu bonfile, Cumba spesiyal bulunuyor.
  • Alsancak’ın en hareketli sokağında günün her saati gidebileceğiniz ayrıca keyifli bir akşam yemeği yiyebileceğiniz adres % 100 Cafe.
  • İzmir'in lokması meşhurdur.Mayalı hamurun kızgın yağa atılıp, çıkarıldığında üzerine şekerli şurup dökülen bu tatlıyı iyi yapan yerlerin önünde kuyruklar oluşur.
  • Ucuz ve lezzetli yerel bir kahvaltı arıyorsan, doğru yerdesin. Sıcacık bir boyoz, yumurta ve çay İzmir’de yapabileceğin açık ara en güzel kahvaltı. Tarihi Alsancak Dostlar Fırını, bu muhteşem kahvaltına en iyi ev sahiplini yapacaktır. Üstelik bu lezzeti çok uygun fiyata tadabilir, serin bir İzmir Sabahı’nda Alsancak’ın deniz kokan sokaklarında güne muhteşem bir başlangıç yapabilirsin.
  • Kumru,sandal formunda kabarmış ,üstü susamlı bir ekmektir ve onunla yapılan bir tür tostunda adıdır.
  • Urla katmeri
  • Söğüşçüler maydonoz,domates ve biberli süslü söğüşçü arabaları.
  • Sütlü balık.
  • Gevrek.Heryerde simide''Simit'' denir İzmir'de ise ''Gevrek ''
  • Ve tabiki çekirdeğe ''Çiğdem'' denir.
  • Adıyla müsemma İzmir köfte.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Kasım 2016 12:09
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
5 Kasım 2016       Mesaj #17
perlina - avatarı
Ziyaretçi

İzmir Kuş Cenneti


İzmir ili Çiğli ilçesine 10 km. uzaklıkta, Ege Denizi kenarında, İzmir Körfezi'nin kuzeyinde bulunan Gediz Nehri Deltası'nın bir bölümü üzerindeki Tekel Çamaltı Tuzlası’nın bulunduğu 8.000 hektarlık alan 1982 yılında Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak tescil edilmiştir. Bunun yanı sıra bu alanın sahip olduğu doğal ve kültürel zenginliklerden ötürü de doğal ve arkeolojik sit alanı, Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Uluslar arası Koruma Statüsü olan RAMSAR alanı olarak ilan edilmiştir.
Bu alanda Anadolu’daki 450 kuş türünden 220’sinin varlığı tespit edilmiştir. Bu türlerden 59’u burada kuluçkaya yatmaktadır. Burada kuluçkaya yatan kuş türleri arasında Flamingo, Tepeli Pelikan, Leylek, Küçük kerkenez, Suna, Angıt, Deniz Saksağanı, Kılıçgaga, Deniz Kırlangıcı, Gümüşü Martı, Uzunbacak, Tepeli Tarlakuşu, Arıkuşu, Kuyrukkakan ve Çulhakuşu bulunmaktadır. Ayrıca Tepeli Pelikan, Küçük Karabatak ve Küçük kerkenez gibi dünyada soyları azalan kuş türleri de bulunmaktadır.
Bunların yanı sıra bu alanda tatlı su ve deniz balıkları, üç tür kurbağa, beş tür yılan, beş tür kerkenezin yanı sıra Yabandomuzu, Tilki, Çakal, Tavşan, Sansar, Porsuk, Gelincik, Kirpi ve Sazlık Kedisi de yaşamaktadır.

Ad:  izmir kuş cenneti.jpg
Gösterim: 643
Boyut:  91.9 KB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.

Benzer Konular

5 Kasım 2016 / YURUKAFA Cevaplanmış
14 Eylül 2008 / GÜLGECELER Eğitim Bilimleri
25 Haziran 2007 / Misafir Edebiyat
20 Haziran 2011 / AndThe_BlackSky Eğitim Bilimleri
17 Haziran 2011 / Jumong Eğitim Bilimleri