Arama

İzmir

Güncelleme: 5 Kasım 2016 Gösterim: 152.705 Cevap: 16
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
10 Ocak 2006       Mesaj #1
perlina - avatarı
Ziyaretçi

İzmir


Ege Bölgesi'nde il ve bu ilin merkezi olan kent. Batısında yer alan Ege Denizi kıyıları Altınova yakınından, güneyde Kuşadası Körfezi'ne kadar uzanır. Bu kıyılar, Ege'nin her yanında olduğu gibi, çok girintili çıkıntılıdır. Bu girinti çıkıntıların en önemlileri kuzeyden başlayarak, Karadağ ve Şaphane Dağı çıkıntıları arasında Çandarlı Körfezi, İzmir Körfezi, geniş Karaburun Yarımadası ve Kuşadası Körfezi'dir. İzmir ili, kuzeyde Balıkesir, doğuda Manisa, güneyde Aydın illeriyle sınırlanır. 28 ilçesiyle yüzölçümü 11.973 km2, toplam nüfusu 3.066.902 (1997).
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  gece izmir.jpg
Gösterim: 5029
Boyut:  87.6 KB

Fiziki coğrafya


Ege Bölgesi yer şekillerinin tanıtıcı özelliğini meydana getiren doğu-batı doğrultulu ve oluk biçimli akarsu vadileri ile bunları kuzey ve güneyden izleyen dağ sıraları en tipik şeklini İzmir ili topraklarında bulur. Kuzeyde Madra Kitlesi'nin güney etekleriyle başlayan il toprakları farklı yörelerle güneye doğru yayılır. Kuzey kenarında Bergama ve güney kenarında da Kınık ilçe merkezlerinin yer aldığı bu ova, ana ırmağı Bakırçay ile birlikte Çandarlı Körfezi'nin kuzey kıyılarına açılır. Dikili ile Çandarlı arasında dağlık bir yöre ovayı ikiye bölmüştür. Kuzeyde Bakırçay, güneyde Gediz ovaları arasında Yund Kitlesi ve bu kitlenin güney uzantısı olan Dumanlı Dağı yer alır. Bu kitle, dar bir kıyı ovasının doğusunda Çandarlı Körfezi'ni çevirir. Batı Anadolu'nun başlıca akarsularından biri olan Gediz Vadisi'nin en geniş kısmı Manisa ilinde kalır; ancak aşağı çığırı İzmir ili sınırları içindedir. Gediz Vadisi, kuzeyde Dumanlı Dağı ile güneyde Yamanlar Dağı arasında daralır ve Emiralem'in kuzeyinde bir boğaz biçimini alır. Sonra, Menemen Ovası'nı meydana getirmek üzere yeniden genişler. Irmak bu ovadan geçtikten sonra, İzmir Körfezi'nin kuzeydoğusunda denize ulaşır. Ova ortasında âdeta bir ada gibi yükselen Yamanlar ve doğu uzantısı Manisa Dağları'nın güneyinde, genel adını en yüksek doruğundan alan Bozdağlar yayılır. Doğuda Alaşehir dolaylarında başlayan bu dağların en geniş bölümü İzmir ilinde kalır. Araya giren küçük ova düzlükleriyle yer yer kesintiye uğrarsa da, Bozdağlar, İzmir Körfezi'nin güney kıyılarından Bozburun Yarımadası'na kadar başka isimlerle uzanırlar. Bozdağlar'ın güneyinde kalan Küçükmenderes Ovası ilin en geniş düzlüğüdür. Kenarlarında Bayındır, Ödemiş, Adagide (Ovakent), Tire, Torbalı gibi kentler sıralanır. Küçük Menderes Irmağı, Torbalı yakınında güneye döner, Selçuk yakınından geçerek, Kuşadası Körfezi'ne dökülür. Küçükmenderes Ovası'nın güneyinde de, kuzey etekleri İzmir ili sınırları içinde kalan Aydın Dağları bulunmaktadır.

İklim


İzmir ili iklimi, genel karakteriyle Akdeniz ikliminin özelliklerini taşır. Türkiye'nin güney kıyılarına, yani asıl Akdeniz iklimine göre şu küçük ayrılıkları gösterir. Kışlar daha az ılık, yazlar daha az sıcak ve yaz kuraklığı, hafif de olsa, daha az belirlidir. Doğal bitki örtüsü ve kültür ürünlerinin durumu da değişmez; yani Akdeniz iklimi koşullarına uygundur. Ancak, bu iklimin en tanıtıcı bitkisel örtüsü olan makiler, İzmir ilinin kuzeyine doğru gidildikçe azalır ve özellikle ulaşabileceği yükseklik düşer.

Nüfus


Genel nüfusun büyük bölümü (%64) kentsel nüfustur. İstanbul ve Ankara'dan sonra Türkiye'nin üçüncü kalabalık kentidir.

Ekonomi


İzmir, ekonomik hayatı bakımından Türkiye'nin gelişmiş illerinden biridir. Birçok ilde, örneğin fazla nüfuslu illerden Ankara ve Konya'da ekonominin ağır basan kesimi tarım ve hayvancılık; İstanbul'da ise endüstri olduğu hâlde, İzmir ilinde ekonominin bütün kesimleri; tarım, endüstri, ulaştırma ve ticaret birbirine eşit düzeylerdedir. Bu durum, İzmir ili ekonomisinin başlıca özelliğidir. Tarımda Akdeniz Bölgesi türleri başta gelir, tarım ürünlerinin çeşitliliği dikkati çeker. Fakat üretim miktarları genel olarak Türkiye çapında önem taşımaz.
Başlıca toprak ürünleriyle bunların yaklaşık üretim miktarları şöyledir (bin ton olarak): Tahıl 218, (buğday 128), tütün 33, pamuk 53, çiğit 84,5, zeytin 216,6, turunçgillerden mandalina 39,5, üzüm 188, çeşitli sebzeler 569.
Hayvanlardan en çok koyun ve kılkeçisi beslenir: Sırasıyla 646.000 ve 235.500 baş. İnek sayısı ise 108.000'dir.

Madencilik ve endüstri


İşletilen ve üretimiyle Türkiye ölçüsünde önem taşıyan iki maden, cıva (Karaburun ve Ödemiş'te) ve tuzdur (Menemen yakınında Çamaltı Tuzlası). Endüstri kuruluşlarının çoğu İzmir ve yakın çevresinde toplanmıştır. Özel ve kamu kesimine ait olmak üzere, başlıca endüstri kolları ve fabrikalar, Aliağa petrol ürünleri kuruluşu, Alaybey Tersanesi, yem, basma, teneke, tütün, şarap, rakı, bira, süt mamulleri, konserve, zeytinyağı, sabun, beton direk, iplik, deri ve kösele, boya, vernik, ilâç, deterjan, şişe, oto parçaları, tarım ve elektrik araçları.

Ulaştırma


Karayolları bakımından Türkiye'nin en yoğun ve kaliteli ağa sahip illerinden biridir. Bütün ilçelerine düzenli şoselerle bağlıdır. Başlıca anayollar şunlardır:
a) Çanakkale'den gelerek, il topraklarını kuzeyden güneye kesen kıyı yolu,
b) İzmir'i Salihli-Kula-Uşak üzerinden İç Anadolu'ya bağlayan yol,
c) İzmir'i Torbalı-Selçuk-Aydın-Denizli-Dinar üzerinden İç Anadolu ve Akdeniz kıyılarına (Antalya) bağlayan yol,
ç) İzmir'i Selçuk-Söke-Milas üzerinden Bodrum-Marmaris ve Fethiye'ye bağlayan ve özellikle turizm bakımından önem taşıyan yol.
İç Anadolu ve Marmara'dan gelen iki demiryolu il topraklarından geçer ve İzmir Limanı'nda son bulur. Bunlardan Afyon-Uşak-Alaşehir-Salihli üzerinden gelen demiryolu, Bandırma-Balıkesir-Akhisar üzerinden gelen yolla Manisa'da birleşir ve İzmir'de Basmane Garı'nda; güneyde, Dinar-Denizli-Aydın-Torbalı üzerinden gelen öteki demiryolu da, İzmir'de, liman yakınında Alsancak Garı'nda son bulur. Bu son demiryolu Söke'ye, Torbalı'da da Bayındır, Ödemiş ve Tire'ye banliyö hatları ile bağlıdır. İzmir-Aydın demiryolu Türkiye'de işletmeye açılan ilk yoldur (1864). İlin başlıca uluslararası havalimanı, İzmir yakınındaki Menderes Havaalanı'dır.
İzmir, İstanbul'dan sonra, kent içi deniz ulaşımı yapılan ikinci limandır. Körfezin Karşıyaka semti ile kentin merkezinde Alsancak ve Pasaport iskeleleri arasında düzenli körfez seferleri yapılır; yılda taşınan yolcu miktarı 10 milyonun üstündedir. İzmir, Türkiye'nin üç büyük limanından biridir. İzmir, yüklenen (yani ihraç edilen) eşya bakımından birinci, boşaltılan eşya bakımından ise üçüncü sırayı almaktadır.

Turizm

Ad:  izmir asansör.jpg
Gösterim: 3716
Boyut:  89.5 KB

İzmir ili turizm bakımından Türkiye'nin en iyi örgütlenmiş, en hareketli yörelerinden biridir. Bu durumun başlıca iki nedeni:
a) Ulaştırma kolaylığına sahip bulunması; otel, plaj, kamp ve dinlenme yerleri sayısının fazlalığı;
b) Ege'nin öteki yörelerinde de olduğu gibi, İlk Çağ uygarlığına ait, iyi muhafaza edilmiş onarılmış birçok eski kent kalıntılarına, arkeolojik yörelere sahip olmasıdır.

Bunlar içinde Selçuk, Efes, Meryemana, Bergama, Kadifekale en çok yabancı turist çeken yerlerdir. Körfezin nihayetinde, kıyı ile gerideki tepeler arasında kurulmuş bulunan il merkezi İzmir, iki bölümden oluşur: Körfezin kuzeybatısında Karşıyaka ile Körfezin güneydoğusunda kentin asıl merkezini ve büyük kısmını meydana getiren asıl İzmir. Bu iki kısım arasında, körfezin kuzey ucunu meydana getiren Bayraklı, Halkapınar gibi semtler, son yıllarda özellikle endüstri kuruluşları ve arka plandaki tepeleri dolduran işçi mahalleleriyle kentleşmiş, bu kentleşme de iki İzmir'i birbirine bağlamıştır. Büyük İzmir bugün, körfezi dolaşarak, Karşıyaka'dan Alsancak liman ve garına gelmekte, buradan Kordonboyu, Pasaport İskelesi, Rıhtımlar ve Konak'ta kentin merkezine ulaştıktan sonra, Karantina, Göztepe ve Güzelyalı üzerinden İnciraltı'na kadar uzanmaktadır. Bu semtlerin ardında da, Varyant yoluyla ulaşılan kentin yüksek mahallelerine çıkılır (Eşrefpaşa, Kadifekale ve yeni kurulan ve kente daha modern bir görünüş sağlayan Hatay Caddesi ve çevresi). İzmir, müzeleri, üniversiteleri, yüksekokulları ve 1932'den beri her yıl açılan uluslararası fuarı ile Türkiye ve Ege kıyılarının en önemli merkezlerinden biridir.

Tarih


İzmir'in ilk adının Smyrna olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte kentin ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında kesin bilgiler yoktur. Strabon'a göre Smyrna, kenti kuran Amazon'un adıdır. Buradan yola çıkarak kenti kuranların Hititler olduğu söylenebilir. Başka araştırıcılar Smyrna ile Myrine sözcüklerinin aynı olduğunu söylemişlerdir. Kesin olan nokta Smyrna sözcüğünün bugün kaybolmuş Anadolu kökenli bir dile ait olduğudur. İlk kurulan kent, Bayraklı'da idi. İzmir'in kesin olarak bilinebilen ilk halkı Leleglerdir (Batı Anadolu'nun yerli halklarından biri). İ.Ö. 1150-1000 yıllarında bölgeye Yunanistan'dan gelen İyonlar yerleştiler. Bununla birlikte kent, İ.Ö. 546'ya kadar Lidyalıların egemenliğindeydi. Bu tarihte Perslere geçti. İ.Ö. 334'te bütün Batı Anadolu ile birlikte Büyük İskender'in egemenliğine girdi. Bir söylentiye göre, bugünkü kentin kurucusu da İskender'dir. Onun ölümünden sonra kent bir süre generalleri arasında el değiştirdi. Karışıklıklar Romalılar'ın bölgeye hâkim olmalarına kadar sürdü. İ.S. 178'de kent büyük bir deprem felâketi geçirdi, birçok yapı yerle bir oldu. 11. yüzyılın ikinci yarısına kadar önce Roma, sonra Bizans egemenliğinde yaşayan İzmir, 1076'da Selçuklular tarafından alındı. 1086'da Çaka Bey'in eline geçti. Onun öldürülmesinden sonra kent bir süre karışık bir dönem yaşadı. Zaman zaman Bizanslıların ve Türk beyliklerinin eline geçti. 1424'te II. Murat zamanında da kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı yönetimine girdikten sonra kent gelişmeye başladı ve büyük bir ticaret merkezi oldu. I. Dünya Savaşı sonrasında İzmir, 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla süren bir işgalden sonra da 9 eylül 1922'de geri alındı.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Kasım 2016 14:57
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  izmir.jpg
Gösterim: 4033
Boyut:  8.9 KB

İZMİR


İzmir (Smyrna-Samornia) MÖ 3000 yıllarında Lelegler tarafından, bugünkü Bayraklı yakınında bulunan Tepekule mevkiinde kurulmuştur. İzmir sözcüğü daha ziyade bir Amazon Kraliçesine atfedilmektedir. MÖ 2000-1200 yılları arasında yaşamış olan Hitit Krallığı''nın tesiri altında kalan İzmir, Hitit Devleti''nin M.Ö 1200 yılında Frig akınlarıyla yıkılması sonucu M.Ö XI. Yüzyılda Yunanistan''dan Batı Anadolu kıyılarına göç eden Aiollar, daha sonra da İonlar tarafından işgal edilmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar
İzmir en parlak dönemini İonlar zamanında yaşamıştır. MÖ 600 yılında Lidya Kralı Alyattase tarafından işgal edilen İzmir, MÖ 546 yılında Persler''in, MÖ 334 yılından sonra da Büyük İskender ve kumandanlarının idaresi altına girmiştir. MÖ 302''de Trakya''dan gelerek Büyük İskender''in kumandalarından Antigones''i yenen Lizimaktos''un, daha sonra da Seleıkoslar''ın hakimiyetine giren İzmir, kısa bir müddet de Bergama Krallığı idaresinde kalmış,
MÖ 133 yılında kesin olarak Romalılar''ın eline geçmiştir MÖ 88 yılında Pontus Kralı Mihridades ele geçirmiştir. Roma İmparatorluğu''nun ikiye ayrılması ile Bizanslılar''ın bir eyalet merkezi olan İzmir, MS 440 yıllarında Hun Hükümdarı Atilla''nın istilasına uğramıştır. MS 695 yılından itibaren iki defa Araplar''ın akınına maruz kalmış, sonra yine Bizanslılar''ın eline geçmiştir. 1081 yılında İzmir şehri Selcuklular tarafından fethedilmiştir. 1097 yılında Haçlılar''ın Anadolu''da ilerlemesinden istifade eden Bizanslılar, İzmir de dahil olmak üzere Ege''de Türkler''in elinde bulunan tüm yerleri işgal ettiler.
1320 yılında Aydınoğulları Beyliği''nin hükümdarı Mehmet Bey tarafından geri alınıp, oğlu Umur Bey''e verilen İzmir''in Liman Kalesi, Haçlı kuvvetlerince 28 Ekim 1334''de tekrar işgal edildi. 1402 yılına kadar Türkler Kadifekale''ye, Haçlılar da Liman Kalesi''ne hakim kaldılar. Liman Kalesi 1402 yılında Timur tarafından zapt ve tahrip edilerek, Aydınoğulları Beyliği''ne iade edildi. Bundan sonra İzmir tarihinde 1426 yılına kadar Aydınoğlu Cüneyt Bey rol oynamıştır.
1426 yılından itibaren Osmanlı Devleti idaresine giren İzmir, 500 yıla yakın bir süre Osmanlı idaresinde kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu''nun yükselme devrinde çevresinin merkezi olma özelliğini daima koruyarak, ekonomik ve sosyal hayatın lokomotifi olmuştur.
15 Mayıs 1919''da Yunanlılar tarafından işgal edilen İzmir, üç yıldan fazla işgal altında kaldıktan sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı''yla 9 Eylül 1922''de Yunan işgalinden kurtarılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra da İl statüsüne kavuşturulmuştur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Kasım 2016 00:17
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
21 Eylül 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi

GENEL BİLGİLER

Ad:  izmir buca.jpg
Gösterim: 3662
Boyut:  80.1 KB
Yüzölçümü: 1.973 km²
Nüfus: 2.694.770 (1990)
İl Trafik No: 35
Türkiye'nin üçüncü büyük şehri olan İzmir, çağdaş, gelişmiş, aynı zamanda işlek bir ticaret merkezidir. Cıvıl cıvıl olan alışveriş merkezinde dolaşmak oldukça keyiflidir. İzmir'in batısında nefis renkli denizi, plajları ve termal merkezleriyle Çeşme Yarımadası uzanır. Antik çağların en ünlü kentleri arasında yer alan Efes, Roma devrinde dünyanın en büyük kentlerinden biriydi. Tüm İon kültürünün zenginliklerini bünyesinde barındıran Efes, yoğun sanatsal etkinliklerle de adını duyuruyordu.
Türkçe'de ''Güzel İzmir'' olarak adlandırılan İzmir, yatlar ve gemilerle çevrilmiş uzun ve dar bir körfezin başında yer almaktadır. Ilıman bir iklime sahip olup, yazında denizden gelen taze bir serinlik güneşin sıcaklığını alıp götürmektedir. Sahil boyunca palmiye ağaçları ve geniş caddeler bulunmaktadır. İzmir Limanı İstanbul'dan sonra ikinci büyük limandır. Canlı ve kozmopolit bir şehir olan İzmir Uluslararası Sanat Festivali ve Uluslararası Fuarı ile de önemli bir yer tutar.

İLÇELER


İzmir ilinin ilçeleri; Balçova, Çiğli, Gaziemir, Karşıyaka, Konak, Aliağa, Bayındır, Bergama, Beydağ, Bornova, Buca, Çeşme, Dikili, Foça, Karaburun, Kemalpaşa, Kınık, Kiraz, Menderes, Menemen, Narlıbahçe, Ödemiş, Seferihisar, Selçuk, Tire, Torbalı ve Urla'dır.

Aliağa

: İzmir'in 60 km. kuzeyindeki Aliağa, İzmir ve Bergama uygarlıklarından izler taşımaktadır. Ege kıyılarında sayıları 30'u aşan Aiol kentleri arasında en büyük ve önemlilerini oluşturan 12 kentten 4'ü Aigaia, Kyme, Myrna ve Gryneion ilçe sınırları içerisinde bulunmaktadır.

Dikili

: İzmir'in kuzeyinde 120 km. uzaklıktadır. Yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken şirin bir ilçedir. Hem tarihi hem de olağanüstü güzellikleri olan turistik Çandarlı beldesi Dikili'ye bağlıdır. Doğal güzellikleri arasında Merdivenli Köyünde bir krater gölü, Demirtaş ve Deliktaş Köylerinde de çamlık ve tarihi mağaralar bulunmaktadır. Dikili ilçesi ılıcaları ile de oldukça ünlüdür. Nebiler, Bademli ve Kocaoba köylerinde sıcak su ılıcaları vardır. İlçede karayolunun dışında deniz ulaşımında da Dikili Limanı, üç yolcu gemisinin yanaşabileceği kapasiteyle hizmet vermektedir.

Seferihisar

: Yerleşim tarihi M.Ö. 1000 yıllarına uzanan ilçenin Sığacık mevkiinde Teos antik kenti, Doğanbey-Gerenalanı mevkiinde Karaköse Harabeleri, Sığacık' ta Osmanlılar tarafından inşa edilen kale ile kale içerisindeki eski yerleşim alanı, ilçe merkezinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemi'ne ait anıtsal yapılar, yörenin arkeolojik ve tarihi kaynak potansiyelini oluşturmaktadır. Seferihisar 27 km.lik sahil şeridi ile güzel plajlara ve koylara sahiptir.

Menderes

: Satsumasıyla, güzel koylarıyla, tarihi değerleriyle dikkat çeken Menderes ilçesinin İzmir'e uzaklığı 20 km'dir. İlçenin batısında Ürkmez mevkiinde Lebedos Antik Kenti bulunmaktadır. Menderes-Selçuk yolu üzerinde birbirine yakın konumda yer alan Kolophon, Klaros, Notion ve Lebedos Antik Kentlerine ait kalıntılar, ilçenin önemli arkeolojik kaynaklarını oluşturmaktadır. Gümüldür beldesi dünyaca ünlü mandalina türü olan satsumanın yetiştirici bölgesidir. Özdere, Ege'deki dokuz büyük turistik bölgeden biri olup temiz denizi ve sahilinin yanı sıra amatör balıkçıların avlanabildiği turistik bir beldedir. Menderes'in Görece Köyü'nde de halkın evlerde imal ettiği değişik renk ve biçimdeki boncuklar yerli ve yabancı turistin oldukça dikkatini çekmektedir.

Karaburun

: Karaburun, Urla Yarımadası'nın kuzeyinde kurulmuştur. İzmir Körfezi boyunca kuzey ve batı kıyıları güzel koylarıyla bir şerit halinde uzanır. İlçenin yerleşimi taş devrine kadar uzanır. Çakmaktepe mevkiinde yapılan kazılarda elde edilen buluntulardan Hititler Dönemi'nde buranın ileri bir kültür merkezi olduğu, daha sonra yöreye egemen olan Aiol, Lidya. Helen ve Roma uygarlıkları döneminde kültür ve ticaret merkezi olarak geliştiği bilinmektedir.

Urla

: Ege Bölgesi'nin tüm özelliklerini taşıyan Urla, İzmir'in batısında 38 km. uzaklıkta kendi adını taşıyan yarımadanın orta kısmında yer alır. Urla tarih boyunca bir kültür merkezi olmuştur. Yapılan kazılarda ele geçen eserler arasında Hititlere ait Gaga ağızlı sürahi çıkarılmıştır. Limantepe Höyüğü kazılarında ele geçen buluntulara göre Klazomenai Limanının dünyanın en eski ve düzenli limanı olduğu ortaya çıkmıştır. Klazomenai' de bulunan eserler Louvre Müzesi ve Atina Milli Müzesi ile İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Torbalı

: İzmir'in 45 km. doğusunda yer alan Torbalı'nın ilk yerleşim alanı, Torbalı Ovası'nın batısında Yeniköy ile Özbey köyleri arasında bir tepe üzerinde kurulan Metropolis Antik kentidir. Bir İon kenti olan Metropolis Roma ve Bizans dönemlerinde önemini korumuş, daha sonra terk edilmiştir. Şarapları ile ünlü kent aynı zamanda bir piskoposluk merkeziydi. Ovaya hakim bir konumda olan Geç Helenistik Dönem'e ait tiyatroda Roma İmparotoru Augustus ve evlatlığı Germanikus'a adanan üç mermer sunak bulunmaktadır. Kazılarda bulunan eserler İzmir ve Efes Müzelerinde sergilenmektedir.

Ödemiş

: İzmir'in 113 km. doğusunda yer alan Ödemiş'in kuzeyinde bulunan Hypaiapa Antik Kent kalıntıları yörenin yerleşim tarihinin ilk çağlara uzandığını göstermektedir. Ödemiş yöresinin tarihsel önemi Birgi'nin Aydınoğulları döneminde başkent olmasıyla başlamıştır. Birgi'de büyük ölçüde özgünlüğünü koruyan kent dokusunda Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin seçkin örnekleri, 18. ve 19. yüzyıl sivil mimarlık yapılarının oluşturduğu kültürel birikim ve mimari çevre zenginliği ile doğal çevre güzellikleri yörede çok önemli düzeyde turizm potansiyeli yaratmaktadır. "Dünya Kültür Mirası" listesine giren Birgi, 1994 yılında inanç turizmi kapsamına alınmıştır. Çakırağa Konağı, İmam-ı Birgivi Medresesi, Sultan Şah Türbesi görülmeye değer eserlerdendir.

Tire: İzmir'in büyük ilçelerinden biri olan Tire, şehir merkezine 82 km uzaklıktadır. Aydın Dağlarının kuzey eteklerinde kurulmuştur. Hitit, Frig, Lidya, Pers, Helen, Roma ve Bizans dönemlerini yaşayan Tire zengin bir kültür mirasına sahiptir. Beylikler ve Osmanlı döneminde ekonomik açıdan büyük gelişme sağlanmış ve mimarlık tarihi açısından da zengin örnekler ortaya çıkmıştır.

Kemalpaşa

: İzmir'in 29 km batısında yer alan Kemalpaşa'nın tarihi geçmişi İ.Ö. 1300'lere dayanmaktadır. Akadlar ve Hititlerden başlayarak Selçuklu ve Osmanlı dönemine kadar birçok medeniyete sahne olan Kemalpaşa, Helen, Roma ve Bizans dönemlerinde Sart ve İon kentleri arasında kervan yollarının uğrak yeri olmuştur. Antik adı Nymphaion olarak bilinen günümüz Kemalpaşa ilçesi, Nif dağı eteklerinde 200 m yükseklikte kurulmuştur. Ege Bölgesi'nde Hititlerden kalan tek örneği olan Karabel Kabartması ilçe sınırları içerisindedir. Kemalpaşa, dünyaca ünlü kirazı ve çam ormanlarıyla tanınır.

NASIL GİDİLİR?


Karayolu

:
Şehirlerarası Otobüs Firmaları ile Türkiye'nin tüm illerine gece ve gündüz düzenli otobüs seferleri yapılmaktadır. Terminalin merkeze uzaklığı 12 km. dir.
Otogar Tel : (+90-232) 472 10 10

Üçkuyular Otogarı: Çeşme- Seferihisar ve Gümüldür ilçelerine yaz kış düzenli olarak otobüs ve dolmuş seferleri yapılmaktadır. Merkeze uzaklığı 10 km. dir.
Otogar Tel : (+90-232) 259 88 62

Demiryolu

:
İzmir'den Ankara, İstanbul, Denizli, Aydın gibi şehirlere düzenli tren seferleri yapılmaktadır.
Merkez Basmane Garı, Tel:0.232.484 86 38
Alsancak Garı, Tel: 0.232.458 31 31

Denizyolu

:
Adres: İzmir Limanı- Alsancak, Devlet Denizyolları İzmir Acentası,

Diğer Limanlar

: Çeşme Limanı, Dikili Limanı, Seferihisar-Sığacık Yat Limanı
Liman Tel: (+90-232) 464 88 64 - 464 88 89

Havayolu

:
Adnan Menderes Havalimanından yurtiçi ve yurtdışına periyodik olarak seferler yapılmaktadır. Merkeze uzaklığı 16 km. dir.
Hava Limanı Tel : (+90-232) 484 12 20

GEZİLECEK YERLER


BERGAMA
İzmir'in kuzeyinde 100 km uzaklıkta, Bakırçay Havzasında yer alan ve ülkemiz uygarlık tarihinin en eski yerleşmelerinden biri olan Bergama, tarih öncesi dönemlerden başlayarak İon, Roma ve Bizans uygarlıkları ile devam eden dönemde, Dünya çapında önemi olan arkeolojik eserlere sahip olmuştur. Bergama'nın güneybatısında Antik Dönemin önemli sağlık merkezlerinden Asklepion, ilk yerleşim alanı olan 300 m. yüksekliğinde dik bir tepe üzerinde kurulan Akropol ve M.S. 2. yüzyıla tarihlenen Serapis Tapınağı (Kızıl Avlu) yörenin turistik cazibesini oluşturmaktadır. Zeus Sunağı 1897 yılında Almanya'ya kaçırılmıştır.
Bergama güzellik ılıcalarıyla, meşhur Kozak yaylasıyla, plajlarıyla ünlü Ayvalık ilçesi bağlantısıyla, gelişmiş dokumacılığı ve kilimciliğiyle ünlü bir ilçedir.
Tarihçe: Bugünkü adı antik dönemdeki ismi olan Pergomon 'dan gelmektedir. İlk çağda muhteşem abideleriyle büyük bir şehir ve aynı adı taşıyan krallığın merkezi olmasının yanı sıra Ortaçağın önemli stratejik mevkii, Karesioğullarının merkezi ve son olarak Osmanlı İmparatorluğunun önemli merkezlerindendir.
Kesin kuruluş tarihi bilinmeyen kentte yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen bilgilere göre M.Ö.7. yüzyıllarda sur duvarlarının inşa edildiği saptanmış olup, bu yıllarda kentleşmenin başladığı anlaşılmaktadır. Bergama, Pers, Büyük İskender, Frigya, Trakya Krallığı, Selevkos Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerini görmüştür.
1302 yılında Bizans hakimiyeti ortadan kalkan şehirde Karesioğulları Beyliği idareyi ele almış, 1341 yılından hemen sonra ise Bergama Osmanlılar tarafından alınmıştır.
İklim: Bölgede Akdeniz İklimi etkisi görülmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer.

ŞİRİNCE KÖYÜ


Doğu Roma İmparatorluğu döneminde bir yerleşim alanı olduğu tahmin edilen Şirince köyünde, bazı yapı kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Kule kalıntısı, su kemerleri ile 11. yüzyıldan beri varolduğu sanılan manastır/kilise yapıları, Şirince'de günümüze kadar kalan arkeolojik ve tarihi kaynaklardır.
Selçuk ilçe merkezine 8 km. uzaklıktaki Şirince köyü, 19. yüzyılda bir Osmanlı yerleşimi olarak vadi yamaçlarında gelişmiştir. Arazi yapısı ile uyumlu kentsel dokuda, doğal çevre ile bütünleşmiş yaklaşık 200 ev günümüze kadar korunabilmiştir.

MÜZELER

Ad:  sirince-kilisesi.jpg
Gösterim: 3577
Boyut:  97.6 KB

İzmir Müzesi


Adres: Halil Rıfat Cad. No: 4 Konak - İzmir
Tel: (232) 484 83 24
Faks: (232) 425 46 77

Atatürk Müzesi


Adres: Atatürk Cad. No: 24 Alsancak - İzmir
Tel: (232) 421 70 26

Bergama Müzesi


Adres: Cumhuriyet Cad. Bergama - İzmir
Tel: (232) 633 10 96
Faks: (232) 631 07 77

Çeşme Müzesi


Adres: Kale Sok. No:1 Çeşme - İzmir
Tel: (232) 712 66 09

Efes Müzesi


Adres: Kuşadası Cad. Selçuk - İzmir
Tel: (232) 892 60 10
Faks: (232) 892 70 02

Ödemiş Müzesi


Birgi Çakırağa Konağı
Adres: Ödemiş - İzmir
Tel: (232) 545 11 84

Tire Müzesi


Adres: Samizade Meydanı Tire - İzmir
Tel: (232) 512 18 60
Faks: (232) 512 18 62

ÖREN YERLERİ


Bayraklı (Eski İzmir): İzmir Körfezi'nin kuzeydoğusunda Tepekule mevkiinde bulunan yerleşim alanı İzmir'in ilk yerleşim alanı olarak bilinmektedir. Kentin M.Ö. 3000 yıllarında kurulduğu arkeolojik bulgulardan anlaşılmaktadır. Bayraklı'nın üst kesiminde 205 m. yüksekliğindeki burun üzerinde mitolojik kral Tantalos'un mezarı olarak bilinen ve M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen yapı bulunmaktadır.

Kadifekale (Pagos): M.Ö. 4. yüzyılda İzmir'de Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos'un körfeze hakim bir konumda kurduğu kent, bugünkü Kadifekale (Pagos) Tepesi ile tepenin iç limana bakan yamacında gelişmiştir. Kadifekale antik kentindeki Akropol kalıntılarının duvarlarında Roma ve Bizans etkisi görülmektedir. Anadolu ticaretinde büyük potansiyele sahip olan İzmir, gymnasium, stadium, tiyatro ve agoranın yanı sıra büyük su kemerleri ve sarnıçlarıyla son derece düzenli ve gelişmiş bir kent olagelmiştir. Bugün güney duvarları ile batıdaki beş kulesi görülen İçkale, Ortaçağ'a aittir.

Kızılçullu Su Kemerleri: Eski adı Kızılçullu olan ve Şirinyer'de bulunan su kemerleri Meles (Kemer) Çayı üzerindedir ve Kadifekale'de kurulan kente su getirmek için yapılmıştır.

Agora: İzmir'in Konak ilçesinde, Namazgah-Tilkilik mevkiinde bulunan Agora, Roma Dönemi'ne ait bir devlet agorasıdır. Politik toplantıların ve seçimlerin yapıldığı bir yerdir. Kazılarda agoranın büyük bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Günümüzde sadece kuzey ve batı bölümleri açıktır. Kuzey yapısında yer alan Roma Dönemi'ne ait Poseidon, Demeter ve Artemis'in kabartmaları bulundukları yerde sergilenmektedir. Agorada çıkarılan buluntular ve bazı heykeller İzmir Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Kasım 2016 17:39
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
25 Ekim 2006       Mesaj #4
kambis - avatarı
Ziyaretçi

Smyrna (Tepekule) -İzmir


Eski İzmir kenti (Smyrna) körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüzyıllar boyunca Meles Irmağı Sipylos (Yamanlar) Dağı'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü.
Şimdi Tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde Tekel Müdürlüğü'nün İzmir Şarap ve Bira Fabrikasına ait numune bağı bulunmaktadır.
Yapılan en son kazılarda İzmir’deki yerleşim alanlarının M.Ö. 7000 yıllarına dek uzandığı ortaya çıkarılmıştır.
Bayraklı’daki Smyrna kentinin tarihi her ne kadar M.Ö. 3000 yılından çok daha gerilere uzandığı tahmin edilmekte birlikte, yapılan en son kazılarda henüz M.Ö. 3000 yıllarına kadar gidilebilmiştir. Kazılarda elde edilen bilgiler ışığında ilk İzmir yerleşikleri evlerini höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtmuşlardır. Bu ilk yerleşme Eski Tunç Çağı dönemine aittir.
Demir Çağı boyunca İzmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. Gün yüzüne çıkarılan en eski ev M.Ö. 925 ile M.Ö. 900'e tarihlenmektedir. İyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin (2,45 x 4 m.) duvarları kerPİCten, damı ise sazdan yapılmıştı.

Eski İzmir'liler kentlerini M.Ö. 850'lerde kerpiçten yapılmış kalın bir surla korumaya başladılar. Bu tarihten itibaren Eski İzmir'in bir kent devlet kimliği kazanmış olduğu söylenebilir. Kenti 'Basileus' adı verilen bir beyin idare ettiği olasıdır. Göçleri gerçekleştirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayı oluşturuyordu. Kent duvarları içinde yaşayan nüfus olasılıkla bin kişi civarındaydı. Kent devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. Bu köylerde, bu çağdaki Eski İzmir'in tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. Geçimi tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu.
Kentin en önemli kutsal yapısı Athena Tapınağı idi. Bu tapınağın günümüze değin korunan en eski kalıntısı M.Ö. 725-700 yılları arasına tarihlenmektedir.
Eski İzmir'in parlak dönemi M.Ö. 650-545 yılları arasına denk düşer. Yaklaşık yüz yıl süren bu süre, bütün İon uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur. Bu dönemde İzmir'in tarımla yetinmeyip Akdeniz ticaretine de ortak olduğunu görmekteyiz.
Parlak dönemin İzmir'deki önemli belirtilerinden biri M.Ö. 650'den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. Tanrıça Athena'ya sunulan armağanların birçoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. Kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı (M.Ö. 640-580), Doğu Helen dünyasının en eski mimarlık eseridir. En eski ve en güzel sütun başlıkları şu ana kadar İzmir'de bulunmuştur.

Eski İzmir'in cadde ve sokakları daha 7.yüzyılın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu.
İlerde M.Ö.5. yüzyılda Hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde Yakın Doğuda çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. İon uygarlığının en eski parke döşeli yolu Eski İzmir'de gün ışığına çıkarılmıştır.
Helen dünyasının en eski sivil mimarlık eseri Eski İzmir'de 7. Yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan güzel taş çeşmedir. Bir zamanlar Yamanlar Dağı üzerinde yükselen Tantalos Mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser, Eski İzmir'de MÖ.520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tiranın mezarı olmalıdır.
İzmir’in zenginliği ve gelişkinliği komşu Lydialıları harekete geçirdi ve İzmirlilerle savaşa girdiler. M.Ö. 610-600 yıllarında Lydia orduları İzmir’i ele geçirip kenti yakıp tahrip ettiler. Ancak İzmirliler kentlerini yeniden kurmayı başardılar.

Eski İzmir’in çöküşü, Anadolu’da Pers istilasının sonuçlarındandır. Pers İmparatoru orduları Anadolu’da ilerlerken, Lydia krallığına karşı Ege’nin kıyı kentlerinin kendisini desteklemesini istemişti. Bu isteğe uymayan Ege’nin kıyı kentlerini cezalandırmak amacıyla, Pers İmparatoru Lydia’nın başkenti Sardes’i ele geçirdikten sonra, diğer kıyı kentleriyle birlikte İzmir’e de saldırdı. Pers Ordularının saldırısı sonucu M.Ö. 545 yılında İzmir tahrip edildi. Bu tahribattan sonra Bayraklı’daki yerleşim alanında bir daha kent düzeninde bir yerleşim olmadı.

Ve bugün...


  • Eğer Kordon dendiğinde aklınıza elektrikli ev aletlerinin dışında bir yer ismi geliyorsa;
  • Eger Alsancak'ta hayatınızda bir kere bile piyasa yaptıysanız;
  • Körfez kokusu nedir biliyorsanız; (Her ne kadar artık kokmuyorsa da)
  • Hilton'un yapıldığı tarihi hatırlayabiliyorsanız;
  • Fame City'de deliler gibi eğlendiyseniz (yaşınıza bakmadan);
  • "TAM35" ve "35BUÇUK" kavramları size birşey ifade ediyorsa;
  • Gevrek, Boyoz, Çiğdem, Domat, Nohut, Asvalya gibi kelimeleri kullanıyorsanız;
  • "Geliyom, gidiyom, gelcen, yapçan, etçen" şeklinde konuşuyorsanız; Karataş'daki Asansör'den İzmir'i seyrettiyseniz;
  • Churchill'de çay içtim dediyseniz;
  • Elinizde Hasan Tahsin anıtının ya da Cumhuriyet Meydan'ındaki Atatürk anıtının yanında çekilmis bir fotograf varsa;
  • Saat Kulesi'nin altında bir arkadaşınıza randevu verdiyseniz.
  • Kemeraltı'nda alış veriş yaptıysanız;
  • Karşıyaka denince aklıniza güzel kızlar geliyorsa;
  • Bir kerecik dahi Kıbrıs Şehitleri'nde sevgilinizle el ele dolaştıysanız;
  • Kara kış ne demektir bilmiyorsanız;
  • Bi kerecik olsun kar görebilmek için, taa Sabuncubeli ya da Manisa Spil'e gittiyseniz;
  • Zeybek havası duyduğunuzda içiniz cız edip kalkıp oynayasınız geliyorsa; Kalbim Ege'de Kaldı şarkısını kendinizle özleştirebiliyorsanız;
  • 9 Eylül size üniversite dışında şeyler de hatırlatıyorsa;
  • "Kumru"'nun aslında bir kuş olmadığını , çok da lezzetli olduğunu düşünüyorsanız;
  • Hıdrellez denince sokaklarda yakılan ateşler, deniz kenarına küçük taşlarla yapılan ev planları akliniza geliyorsa;
  • Behçet Uz'un kim olduğunu biliyorsanız;
  • Sokaklarda türbanlı insan görmeye alışık değilseniz;
  • Dedeniz dahi yazın bermuda şort giyiyor ve sokaklarda şortuyla dolaşıyorsa; İnsanlar size sanki birer düşman gibi bakmıyorsa;
  • Şimdiye kadar bir kere bile olsa Sevinç'in önünde buluştuysanız;
  • Üniversite denince aklınıza iki tane , özel okul (kolej) denince de sayılı isim geliyorsa;
  • Sıcakkanlıysanız;
  • Ağustos ayında Fuar'ın açılışını heyecanla bekliyor ve Fuar açılınca ailecek geziyorsanız;
  • Paraşüt kulesinden atladıysanız ya da atlayan tanıdıklarınız varsa;
  • Fuar'daki gölde kuğulara bindiyseniz;
  • Hiçbir zaman bir yere geç kalma korkusu yaşamadıysanız;
Siz İzmir'lisiniz demektir...

Bunları biliyor muydunuz?

• İzmir’in en az 5000 yıllık bir tarihe sahip olduğunu,
• Iliada ve Odysseus”un yazarı Homeros’un İzmir’li olduğunu,
• İncil’de sözü edilen “Yedi Kilise”den üçünün İzmir ili sınırları içinde olduğunu,
• Dünyanın Yedi Harikasından biri olan Artemis Tapınağı’nın Selçuk’ta olduğunu,.
• Parşömen kağıdının Bergama’da keşfedildiğini,
• Eski dönemlerde Foçalıların 50 kürekli ve 500 yolcu taşıyan tekneler inşaa ettiklerini,
• Eski Foçalıların Batı Akdeniz’de bir çok koloni kurduklarını, bunlardan bazılarının İtalya’da“Velia”, İspanya’da “Ampurias” ve Fransa’da “Marsilya” olduğunu,
• Tanrıça Athena adına inşa edilen ilk tapınağın İzmir’de inşaa edildiğini,
• Filozof ve şair olan Xenophanes’in İ.Ö. 6. yy’da Kolofon’da yaşadığını,
• “Bir nehirde iki kez yıkanılmaz” diyerek her şeyin değiştiğini söyleyen ünlü filozof Heraklit’in (İ.Ö 540-480) Efes’te yaşadığını
• Filozof Anaxagoras’ın (500-428 B.C) Clazomenae’de, (bugünkü Urla) yaşadığını,
• Eski çağın ünlü hekimi Galen’in (131-210.İ.S.) Bergama’da yaşadığını,
• Meryemana için yapılan ilk kilisenin Efes’te olduğunu,
• İncil’in dört yazarından biri olan St. John’un Selçuk’ta öldüğü ve burada gömüldüğünü,
• Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın 188 yılının kışını Antonious ile birlikte Efes’te geçirdiğini,
• Fransız yazar ve şairlerden Lamartine, Chateubriand, Theophile Gautier, and Gustave Flaubert’in İzmir’i ziyaret ettiklerini,
• Papa VI. Paul’un 1967 ve Papa II. John’un 1979 yılında Meryemana Evini ziyaret ettiklerini,
• Uluslararası “İzmir Festivali” kapsamında Ray Charles, Paco De Lucia, Joan Baez, Martha Graham Dance Company, Tanita Tikaram, Jethro Tull, Leningrad Philarmony Orchestra, Christ De Burg, Sting, Moscow State Philarmony Orchestra, Julio Iglesias, Jan Garbarek, Red Army Chorus, Academy of St. Martin in the Field, Kodo, Chick Corea, New York City Ballet, Nigel Kennedy, Brayn Adams, Elton John ve James Brown’un İzmir’e geldiklerini,
• Ünlü şarkıcı Dario Moreno’nun Izmir’de yaşadığını,
• Bademler köyünün Türkiye’de tiyatroya sahip ilk ve tek köy olduğunu
biliyor muydunuz?
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Kasım 2016 11:18
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
2 Şubat 2007       Mesaj #5
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  kordon.jpg
Gösterim: 3565
Boyut:  87.7 KB
Günümüzde

İzmir

olarak kullandığımız isim, Smyrna kelimesinin dönüşmüş biçimidir. Smyrna kelimesinin daha erken biçimlerinin Smira, Lesmira, Zmirra, İsmira, Samorna veya Smurna olduğu da iddia edilmektedir. Smyrna kelimesinin kullanılmasında, kentin kurulduğu yerin yakınında bir kutsal alanın bulunmasının etkili olduğu sanılmaktadır. Bu kutsal alanın, Halkapınar kaynağı ve bu kaynağın oluşturduğu gölcük olduğu iddia edilmektedir. Smyrna / İzmir adının, Ana Tanrıça Kaynağı / Gölcüğü veya en azından Ana Tanrıça / Kutsal Ana anlamlarıyla ilgili olduğu düşünülmektedir. Sözcük büyük olasılıkla Hitit kökenlidir.

İzmir'in kuruluş tarihi ve yeri konusunda bilgiler tartışmalı olmakla birlikte, bugün Bayraklı semtinde yer alan ve Tepekule olarak tanınan ören yerinin, eski İzmir'in kuruluş yeri olduğu kabul görmektedir. Eski İzmir'in kuruluş tarihi ve kurucularının kim olduğu hakkındaki bilgilerimiz bir kaç kategoride toplanabilir.
Bu söylencelerden birisi, İzmir'in ilk kurucularının Amazonlar olduğuna ilişkindir. Bir diğeri ise, efsanevi Frigya kralı Tantalos'un ismi etrafında gelişir. Söylencelerdeki bir başka anlatıda ise, kentin kurucularının Lelegler olduğu dile getirilmektedir.
Bayraklı'da yapılan kazılarda elde edilen buluntular, İzmir'in kuruluşunun İ.Ö. 3000 yıllarına kadar indiğini açıklamakta; yapılan araştırmalar, İzmir'in bir Aiol kenti olduğunu göstermektedir. Bir dönem Hitit İmparatorluğu'nun nüfuz alanı içine girse de (İ.Ö. 2000-1200), Aiol kenti olma özelliğinin İonialıların kenti ele geçirmelerine kadar sürdürdüğü bilinmektedir. İ.Ö. 800 dolaylarında ticari faaliyetlerini İzmir Körfezi'nin son noktasına kadar yaymak isteyen İonialılar sınırlarındaki bu Aiol kentini ele geçirdiler. Deniz ötesi kolonileri aracılığıyla iyi işleyen bir ticaret ağına sahip olan İonialıların İzmir'i ele geçirmeleri, kentin tarihinde hızlı bir dönüşüme neden oldu. Kent, ticaret aracılığıyla kısa sürede zenginleşti ve gelişti.
Kentin zenginliği komşu Lydialıları harekete geçirdi ve İzmirlilerle savaşa girdiler. İÖ. 610-600 yıllarında Lydia orduları, kenti ele geçirmeyi başardı. Lydialılar daha sonra kenti yıkıp tahrip ettiler. Ancak İzmirliler kentlerini yeniden kurmayı başardılar.

Eski İzmir'in çöküşü, Anadolu'da Pers istilasının sonuçlarındandır. Pers ordularının saldırısı sonucu, İ.Ö. 545 yılında İzmir tahrip edildi. Bu tahribattan sonra, Bayraklı'daki yerleşim alanında bir daha kent düzeninde bir yerleşim oluşamadı. İzmir'in bu ilk döneminden geriye kalan en önemli miras, kentin kendisidir. Bayraklı'da bulunan ören yeri, yapılan kazılarla her geçen gün biraz daha açığa çıkartılmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda kentin ızgara planlı, (birbirini dik kesen sokaklarla örülü bir yapıda) olduğu anlaşılmıştır.
İzmir'in yeniden kurulması, Büyük İskender olarak anılan Makedonyalı Alexandros'a bağlanır. Büyük İskender İran seferinin başlarında, İ.Ö. 334 yılında Pers İmparatorluğu'nun Anadolu'daki ordusunu yendikten sonra, ordularıyla Efes üzerine ilerlemişti. Bu harekat sırasında İzmir yöresine geldiğinde, söylenceye göre şimdiki Kadifekale (Pagos Dağı) civarında gördüğü bir rüya üzerine yeni İzmir'in Pagos Dağı'nda kurulmasını ister.
Yeni kent, Kadifekale yamaçlarından, denize doğru uzanıyordu. Kentin varlığı yine deniz ticaretiyle yakından ilgiliydi. Çünkü kentin konumlandığı alan, Kadifekale'nin bulunduğu yer ile küçük bir koydan oluşan doğal liman arasında bulunuyordu. Kent esas olarak bu doğal limanın var ettiği bir yerleşim olacak ve geleceği bu limanın canlılığına göre şekillenecektir.
İzmir, İ.Ö. III. yüzyıl başlarında Efeslilerin tavsiyesi üzerine on üçüncü üye olarak Ion kentleri arasındaki birliğe kabul edildi. Daha sonra Bergama Krallığına bağlanan İzmir, İ.Ö. 133'de Bergama kralı III. Attalos'un vasiyeti gereğince, Roma İmparatorluğu'na katılınca, diğer Ion kentleriyle birlikte Roma topraklarının bir parçası oldu. İzmir'in Roma döneminde giderek önem kazandığı ve ticaret kenti olma özelliğini geliştirmeye başladığı görülmektedir.
Roma İmparatorluğu İ.S. 395 yılında ikiye ayrıldı. Bu bölünmede Anadolu, dolayısıyla İzmir, Doğu Roma toprakları içinde yer aldı. İ.S.476 yılında Batı Roma'nın yıkılmasıyla birlikte Doğu Roma, bölgenin hakimi oldu. İzmir, önemli bir ticaret kenti olarak varlığını sürdürdü.

608 yılındaki Sasaniler'in saldırılarını, 637 yılından başlayarak bir süre devam edecek olan Arap akınları izledi. 665 yılındaki Emevi seferinde, İzmir Arapların eline geçti.
İzmir, XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarihinde yaşadığı önemli dönüşüm evrelerinden birisine daha girdi. Kentteki Doğu Roma egemenliği tartışmalı hale geldi. Bu dönemde Doğu Roma İmparatorluğu ile bölgeye ulaşan Türkler arasında İzmir'in birkaç kez el değiştirdiği bilinmektedir.
1071 yılında Büyük Selçuklu Ordusu'nun Doğu Roma Ordusu karşısında kazandığı zafer, Anadolu tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Nitekim 1071'den kısa bir süre sonra 1076 yılında, İzmir önlerinde Türk kuvvetleri görülmeye başlamıştır. Aynı yıl, İzmir kısa bir zaman sürecek olan Türk egemenliğini de tanıyacaktır. Bu dönemi, büyük Türk denizcisi Çaka Bey'in 1095 yılına kadar devam edecek olan egemenlik yılları izler. İzmir'deki bu ilk dönem Türk egemenliği, yaklaşık yirmi yıl sürer. Bu olaydan sonra ilk haçlı seferini (1096) izleyen günlerde, Doğu Roma kuvvetleri kenti ele geçirirler. Türklerin kısa bir dönem yönettikleri İzmir, yeniden bir Doğu Roma kenti haline gelir ve 1317 yılına kadar kentin bu konumu değişmeden kalır.
XIV. yüzyılda İzmir, Doğu Roma yönetiminde olmakla birlikte, 1261 Nif antlaşmasıyla İzmir'de yerleşim hakkını elde eden Cenevizliler ve Venedikliler, kentte ticari açıdan etkin bir konuma yükselmişlerdir.

İzmir, 1317 yılında bir Türkmen Bey'i olan Aydınoğlu Umur Bey'in denetimi altına girer.1344 yılında Papa VI. Clement'in örgütlediği, Venedik, Kıbrıs ve Rodos şövalyelerinin katıldığı bir Haçlı seferinde Liman Kalesi Latinlerin eline geçer ve Pagos Dağı'nın zirvesindeki Kadifekale ise Türklerin egemenliğinde kalır. Böylece kent, uzun bir süre devam edecek olan bu yapısına kavuşmuş olur, yukarıda "Türk İzmir" ve aşağıda "Hıristiyan İzmir" olmak üzere ikiye bölünür.
XV. yüzyılın başında Timur İzmir'e bir sefer düzenleyerek, Rodos şövalyelerinin egemen olduğu Liman Kale'yi ele geçirir ve onu yıktırarak, Türkmen Aydınoğlu Beyliği'nin canlanmasını sağlar ve İzmir'i Umur Bey'in torunu Aydınoğlu Cüneyt Bey'e verir.
1426'da Osmanlılar, Aydınoğlu Beyliği'ne son vererek, Batı Anadolu ve İzmir'i egemenlikleri altına aldılar. Böylece, Osmanlı egemenliğine dek süren İzmir'in yönetsel belirsizliği de sona ermiştir. Osmanlı egemenliğine girdiği dönemde küçük bir kasaba konumunda olan İzmir, Osmanlı Barışıyla birlikte nüfusu artmaya başlayınca, 1528-1529 yıllarında Türkler, tepedeki yerleşim yerlerinden limana doğru yönelerek, Yukarı Kale ile Liman Kalesi arasında kesintisiz bir Türk yerleşim kuşağı oluşturmuşlardır.

İzmir'in ticaret merkezi olarak yükselişinin ardında, Doğu Akdeniz ticaretinde egemen olan Fransa ve Venedik ile rekabete girişen İngilizlerin Yakın Doğu'da yayılma çabalarının etkisi büyüktür. 1610 ile 1630 yılları arasında İngilizler ve Fransızlardan sonra Hollandalılar da İzmir'e gelerek, Batı Anadolu'daki ticareti yeniden biçimlendirmeye başladılar. Böylece İzmir Doğu Akdeniz'in en önemi liman kentlerinden biri haline geldi.
XIX. yüzyıla girilmesiyle, İzmir ve Batı Anadolu'nun tarihsel serüveninde çok önemli dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. 1838 yılında Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında imzalanan serbest ticaret antlaşmasıyla, İmparatorlukta yabancılara ticaret yapma hakkının tanınmasıyla, Sakız Adası'nda ticaretle uğraşanlar İzmir'e gelip, yerleşmeye başladılar. Böylece İzmir, Batılı devletlerle olan ticari hacmine paralel olarak büyük bir gelişim ve dönüşüm içine girdi. 1850'li yıllardan itibaren hız kazanan bu değişim, I. Dünya Savaşı'nın başladığı 1914 yılına kadar aralıksız devam etmiştir.

I. Dünya Savaşı'nın yitirilmesi, İzmir ve Ege için bir sonun başlangıcı oluyordu. 15 Mayıs 1919'da başta İzmir olmak üzere, tüm Ege Bölgesi Yunan işgali altına giriyor ve bölgede yeni bir yapılanma başlıyordu. I. Dünya Savaşı'nın galip devletleri, işgalle, Osmanlı Devleti'ne Sevr Antlaşması'nı imzalatmayı hedefliyorlardı. Sevr Antlaşması, başta İzmir olmak üzere, Ege Bölgesi'nin Yunanistan'a bağlanmasını öngörüyordu. İzmir'in işgaliyle birlikte, Ege'de işgalci Yunanlılara karşı Türk ulusal direniş hareketi başlar. İzmir'de Gazeteci Hasan Tahsin tarafından atılan ilk kurşun Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcını simgeler.
İzmir'in işgali ve bu işgalden kurtuluşun Türkiye'nin siyasi tarihi açısından çok önemli sonuçları olmuştur. İzmir'in kurtuluşuyla birlikte; monarşik, teokratik ve çokuluslu bir imparatorluktan, ulusal, laik ve çağdaş bir Cumhuriyet'e geçişin kapıları ardına kadar açılmıştır.
9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesi ile Yunan işgali sona erer. Ancak, İzmir 13 Eylül sabahı tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde başlayan yangın, 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000'den fazla ev ve işyerini yok eder. İzmir, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sonrası "Zümrüdü Anka" kuşu gibi kendi külleri içinden adeta yeniden doğar.

Şiir gibi bir kent...
“Ben İzmir’im,
Bir aydınlık kent olup Tanrıça bakışlarından.
Bin İzmir’im,
İyot kokusundan arınmış yüreğim.
Ninnilerini dinlemiş çocukken Tanrıların,
Mitoloji benim mayam.
Üç güzellik buudu bende toplanır;
Gök, deniz ve toprak...
Göğüsleri dağlı Amazonlar geçer gözlerimden dört nala
Smyrna daha güzel, daha büyük caddelerimde şimdi...”
DÜNYA şiirinin anavatanı ve Homeros’un yaşadığı kent olan İzmir, yepyeni gelecekler peşinde koşan tüm kavimlere körpe heyecanlar kaynağı olmuştur. Uygarlık ilk kez bu kentin rıhtımlarından kalyonlara yüklenerek denize açılmıştı. Aristo Büyük İskender’e “Smyrna’lı görmezsen eksik kalırsın” demiştir. Bilim, felsefe, şiir, sanat ve kültürün doğup boy attığı bir bölgenin merkeziydi İzmir... Uygarlığın başkenti.... Ege’nin boynundaki Gerdanlık kız.... Mor Hülya...
M.Ö. 800 yıllarında yaşadığı ileri sürülen Frigya Kralı Tantalos, Homeros, Alyattes, Kurüs, Harpagos, Daryüs, Büyük İskender, Antigones ve Liziamos, Bion, Sezar, Sulla, Çiçeron, Oktayvanus, Aristides, Galenus, Polikarp, Atilla, Jan Dukas, Çaka Bey, Aslan Yürekli Rişar, Umur Bey, Venizelos, Kral Konstantin, Hasan Tahsin, Mustafa Kemal Atatürk gibi İzmir’e hayran, tarihin ve mitolojinin kaydettiği tarihin bu dev isimleri, gerektiğinde İzmir için dövüştüler, İzmir’e şiirler yazdılar, İzmir için kalpleri çarptı ve kendi ulusların ve dinlerinin ve önünde bu kente damgalarını vurmak için çırpındılar...

İzmir’in Öyküsü

Ad:  izmir harita.png
Gösterim: 3707
Boyut:  44.2 KB

İlk İzmir’i kuranların M.Ö. 3000’de Tunç Çağını yaşayan ve Bayraklı’da oturan bir halk olduğu, yapılan kazılar sonunda kesinlik kazanmıştır. Ancak çok eski dönemlerde, örneğin Yontma Taş Devri’ne uzanan bazı ilkel yerleşmelerin belirtileri de İzmir civarında kendini göstermektedir. Çok eski ilkel efsanelere göre, Bayraklı’daki yerleşmeden binlerce yıl önce kurulduğu belirtilen kentin, Tanrıların vahşeti (deprem) sonucu göl haline geldiği ileri sürülmektedir. Bu kentin, Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl civarında olduğu tahmin edilmektedir. (Dr. Çınar Atay, Tarih içinde İzmir, S.11).
Bu günkü Bayraklı’nın hemen yanında bulunan Tekel Şarap Fabrikası bağlarının içindeki 150 dönüm büyüklüğündeki Tepekule isimli höyük, bundan 5000 yıl önce Lelej denilen en eski İzmir yurttaşları tarafından kurulan bir yerleşim bölgesi idi. M.Ö. 1000’lerde Helen yerleşmesine sahne oldu. Etrafı denizlerle çevrili bu kentçik küçük ve dar bir berzah ile günümüzdeki Bayraklı yerleşmesinin bulunduğu tepeye bağlanıyordu. Tepekule ile Yamanlar arasında küçük yelkenlilerin sığınmasına yarayan bir limancık bulunuyordu. Bu kentin bazı kaynaklarda Navluchon (Liman, Demir Atma Yeri, İstasyon diye isimlendirilmesinin sebebi bundandır.
Bugün Türkiye’nin en önemli üç kentinden biri eski çağların da en önde gelen ticaret, sanat ve kültür merkezlerinden biri olan İzmir tarihi başlıca dört büyük dönem gösterir.
  • Eski İzmir( M.Ö. 3000-300)
  • Helenistik, Roma ve Bizans Dönemi (M.Ö.300-M.S. 1071)
  • Selçuklu ve Osmanlı Dönemi (M.S. 1071- 1923)
  • Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar.
İzmir tarihi açısından son derece önemli bir kenttir. Özellikle Antik Çağ İzmir'ini barındıran Smyrna’nın dünya tarihindeki konumunuOrd. Prof. Dr. Ekrem Akurgal şöyle açıklar:

1) Batı uygarlığının en eski ve en büyük edebiyat eseri, yani Homeros’un İlyada’sı Bayraklı’daki antik İzmir’de yaratıldı. (M.Ö. 750- 700) İlyada destanı Aiol ve İon lehçelerinin karışımı olan bir dildedir. İzmir’in kuzeyi Aiol, güneyi ise İon bölgesi idi. İzmirliler’in Aiol ve İon lehçelerinin karışımı olan bir dil konuşuyorlardı. Bu nedenle Homeros’un İzmirli olduğu varsayılmaktadır.

2) Hellas (Eski Yunan) Uygarlığının en eski Athena Tapınağı İzmir’de bulundu. (M.Ö. 640-580)
3) Anadolu’da hala ayakta duran eski Hellen evleri Eski İzmir’de yer almaktadır. (M.Ö.640-580)
4) Batı Uygarlığı’nın en eski ızgara tipi kent planı İzmir’de gün ışığına çıkarıldı.(M.Ö. 640-580)
5) Batı Uygarlığı’nın en eski anıtsal taş çeşmesi (M.Ö. 625-600) Bayraklı’da bulunmaktadır. Bu eser şimdi Eczacıbaşı Holding’in sağladığı olanaklarla restore edilmektedir.
6)Günümüzde gecekondular altında kalan Tantalos Mezarı Anadolu’nun en görkemli mezarlarından biri idi.
7) En eski ve en güzel Hellen sütun başlıkları Eski İzmir’de geliştirildi.
8) Batı Uygarlığı’nın bu gün ayakta kalan en eski ve en güzel kent planı, 100x120 metrekarelik alanda sokakları, ana caddesi, evleri ve tapınağı ile Eski İzmir’de korunmuş ve gün ışığına çıkartılmıştır. Bayraklı bu bakımdan eşsizdir.

Efsanelere göre, MÖ yıllarında Anadolu, büyük Hitit uygarlığının egemenliğine sahne olan kent adını; MÖ 15’nci yüzyılda Doğu Karadeniz’in Themiskyra kenti çevresinden kalkıp gelen ve sağ memeleri kesilmiş, kalkanlı ve mızraklı, sırım gibi vücutlara sahip, adaleli, ve yanık yüzlü bu kadın (tarihin ilk yazıcıları bu kadınlara Amazon adını takmıştır) papazlardan aldı.
Bir başka söylenceye göre ise, bu günkü İzmir yöresinde yaşamış olan Elektid isimli bir kavim, Amazonlarla savaşarak onları yenmiş, Kral These, Amazon önderi Smyrna ile evlenmiş ve kente adını vermiş...
Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’a göre İzmir (Smyrna) kelimesinin kökü şöyle: İzmir sözü eski İyon lehçesinde Smure, Attika (Atina çevresi) lehçesinde ise Smyrna diye yazılırdı. Bu günkü Hellenler bu kendin adını Simirni biçiminde okumaktadırlar. Ancak söz konusu Smyrna sözcüğü yunanca olmayıp, Ege yöremizdeki bir çok yer adı gibi Eski Anadolu kökenlidir.
Şiir gibi bir kent ile ilgili Tarihçe’yi Necati Cumalı’nın İzmir’in gizemli geçmişini anlattığı “İthaf” isimli nefis şiiriyle noktalamak istiyorum.
Sönmüş yanardağlar, kaleler eteğinde
Yüzyıllardır uyuyan şu bizim İzmir
O aşık kadınları, levent erkekleri nerede
Sahilde yaşayıp göçtüler mi kim bilir?
Sır şimdi gözyaşları, saadet dilekleri
Biz gelen yüzyılların hikayesi sır
Eski İzmir diye ne varsa şunun bunun bildiği
Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır...
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Kasım 2016 00:30
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Şubat 2007       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Beş Bin Yıllık Bir Tarih


İzmir turizm merkezi olmasının yanı sıra, üniversiteleri, müzeleri, konser salonları, kültür-sanat dernekleri, ulusal ve uluslararası festivalleriyle ülkenin en önemli kültür kavşağıdır İzmir. Victor Hugo’nun dizelerinde; “Boynunda güzel kolye­siyle / Bir prensestir İzmir...”
Anadolu Yarımadası’nın batısında; Balıkesir, Manisa, Aydın illeri ve Ege Denizi ile çevrili beş bin yıllık bir kent İzmir. Yüzölçümü, 11.973 km2. 28 ilçe ve 629 köyden oluşuyor.

İzmir adının kökeni

Ad:  efes_harabe.jpg
Gösterim: 3417
Boyut:  95.2 KB

İzmir kelimesi eski İon lehçesinde Smurne, Attika (Atina) lehçesinde ise Smryna diye yazılırdı. Bugün Yunanca'da bu kentin adı Smirni biçiminde telaffuz edilmektedir.Gerçi son yıllarda Antik Efes kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. Olasılıkla İzmir'den Efes'e giden bir kısım Amazon kraliçelerinin adını yerleştikleri köye de koydukları düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski Yunanistan'daki kaynaklarda da rastlanmaktadır.
Ancak Smyrna sözcüğü Yunanca değildir. Ege Bölgesindeki bir çok yerleşim adı gibi Anadolu kökenlidir. MÖ 2. binin başlarına ait Kayseri Kültece yerleşiminde ele geçen bazı tablet metinlerinde Tismurna adına rastlanmaktadır. Tismurna'daki `ti' bir ön ek olup büyük olasılıkla bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. Bundan da Hellenler ya da Bayraklı höyüğünü mesken tutanların bu ön eki atıp kente 'Smurna' demişlerdir. Kentin adı olasılıkla MÖ 3000 ile MÖ 1800 yılları arasında Smurnu olarak anılıyordu

İlçeleri


Aliağa, Balçova, Bayındır, Bergama, Beydağ, Bornova, Buca, Çeşme, Çiğli, Dikili, Foça, Gaziemir, Güzelbahçe, Karaburun, Karşıyaka, Kemalpaşa, Kınık, Kiraz, Konak, Menderes, Menemen, Narlıdere, Ödemiş, Seferihisar, Selçuk, Tire, Torbalı ve Urla.

Nüfus


Nüfus yoğunluğu bakımından İstanbul ve Ankara’dan sonra Türkiye’nin üçüncü büyük kenti... 2000 yılı sayımına göre 3.387.908 nüfusa sahip.

Yemek Kültüründen


İzmir ve yöresinin yemekleri çeşit açısından son derece zengin olup, yörenin bitki örtüsünün yanı sıra, çok kültürlü toplumsal yapısı da bu oluşumda etkendir.

Belli başlı yemekleri
Bulamaç çorbası, tarhana çor­bası, tere çor­bası, kirde, sakız yahnisi, mücver, İzmir köftesi, papaz yahnisi, enginar dolması, domates bastısı, yer elması, revani, ıspanak boranisi, razı kavurması, arapsaçı, şevketi bostan, ebegümeci, radika salatası. Çipura İzmir'in dillere destan balığı. Akdeniz ve Ege'de yaygın biçimde yaşayan, sırtı koyu mavi, yanları gü­müş renginde, eti çok lezzetli bu balık artık çiftliklerde bol miktarda üretilmektedir.

Lokma
İzmir'in lokması ünlüdür... Mayalı hamurun kızgın yağa atılıp, çıkarıldığında üzerine şekerli şurup dökülen bu tatlıyı iyi yapan yerlerin önünde kuyruklar oluşur.

Otlar
Taze ot yemekleri Ege Mutfağı'nda ayrı bir yere sahiptir. Bahar gelince, İzmir ve çevre ilçelerinin pa­zar yerleri yeşillenir. Radika, turpotu, hardalotu, cibes ve daha niceleri.

Tarihsel Doku


Bayraklı (Smyrna)
İzmir’in İ.Ö. 3. binyıla uzanan ilk yerleşim yeri olan Tepekule Höyüğü ve Tantalos’un me­zar ka­lıntı­ları. Bayraklı’da süregelen kazı çalışmaları, yeraltındaki daha da eski yerle­şimlere ulaşıla­bi­le­ce­ğini gösteriyor.

Kadifekale (Pagos)
İzmir'in İ.Ö. 4. yüzyılda yeniden kurulduğu alan. Helen, Roma, Bizans ve Os­manlı Dö­nem­le­ri'ne ait yapı kalıntıları bulunuyor.

Kızılçullu Su Kemerleri
Eski adı Kızılçullu olan ve Şirinyer'de bulunan su kemerleri Meles Çayı üzerin­de­dir ve Kadifekale'de kurulan kente su getirmek için yapılmıştır.

Agora (Konak-Namazgah-Tilkilik)
Bazilikası, mahkeme salonu, yeraltı galerileri ve Küçük Faustina’nın büstüyle bezenmiş kemeriyle Roma Dönemi’ne ait devlet agorası. İzmir Arkeoloji Mü­zesi’nde sergilenen Pesoidon, Demeter ve Artemis ka­bartmaları önemli.

Diyana Hamamları
Bugün Halkapınar ile Bayraklı arasına yayılmış eski İzmir kentinin büyük anıtlarından birini oluşturan Diyana Hamamları Roma döneminde ününü sürdürmüştür. Eski İzmirliler çağıldayan su kaynağına Tanrıça Artemis’in saflığını temsil etmesi sebebiyle Diyana Hamamları adını takmışlardır. Mermer kanallarında Su Perileri'nin yıkandığı Diyana Hamamları'ndan günümüze çok az kalıntı kalmıştır.

Kemeraltı
Osmanlı Dönemi yapılarının yoğun olduğu ticaret bölgesi. Sokakları, meydanları, tarihi ve dini yapılarıyla kentin kültürel birikim değeri yüksek bölgelerinden.

Alsancak
Çok sayıda Levanten ve Rum Evi'nin de bulunduğu, kentin en canlı eğlence ve ticaret merkezi

Tarihsel Yapılar


Hisar Camisi (1592), St. Polycarp Kilisesi (1625), Şadırvan Camisi (1636), Başdurak Camisi (1652), Kestane Pazarı Camisi (1663), Kemeraltı Camisi (1671), Kızlarağası Hanı (1741), Hatuniye Camisi (17. yy. başı), Ko­nak Yalı Ca­misi (1754), Bikur Holim Sinagogu (1800), Çakaloğlu Hanı (1805), Dönertaş Sebili (1814), Etnog­rafya Müzesi (1831), Alsancak Garı (1858), Pasaport İskelesi (1876), Mithaşpaşa Sanat Enstitüsü (1881), Atatürk Lisesi (1888), Borsa Sarayı (1891), İl Turizm Müdürlüğü (1891), Saat Kulesi (1901), Beth İsrael Sinagogu (1905), Salepçioğlu Camisi (1906), Asansör (1907), Atatürk Heykeli (1933) diğer hanlar, bedestenler, hamamlar, sebiller, şadırvanlar, kuş köşkleri ve çarşılar, kenti yüzyıllardır süsleyen ve çok kültürlülüğün seçkin örnekleri.

Müzeler


Kent merkezinde yer alan Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, Atatürk Müzesi, Tarih ve Sanat Müzesi, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, Resim ve Heykel Müzesi, E.Ü. Tabiat Tarihi Müzesi’nin yanı sıra Efes Müzesi, Çeşme Müzesi, Bergama Müzesi, Birgi Çakırağa Konağı, Ödemiş Müzesi, Tire Müzesi ve Selçuk’taki Çamlık Lokomotif Müzesi gezilebilir.

Hamamlar


Lüks Hamam (Kadı Hamamı)
Kemeraltı Anafartalar Caddesi’nde bulunan hamam ilk Osmanlı eserleri arasında sayılır.İnşa tarihi 16 yy. olduğu sanılan hamam çifte hamamdır.Sekizgen tonozlu yüksek kubbesi olan hamamın kadın dar kısmında her şey aynıdır ancak halvetleri yanında bulunur.

Basmane Hamamı
17. yüzyıl Osmanlı eseri olan hamam halen bakımlı ve işler durumdadır.

Camiler


Hisarönü Camii
16. yüzyılın sonlarında yapılan camii kayıtlara 1592 ve 1598 olarak iki farklı şekilde geçirilmiştir. Ortasında merkezi büyük bir kubbe ile iki yanda uzunlamasına üçer büyük kubbesi vardır. Daha geride de üç küçük kubbesi bulunmaktadır. Son cemaat yeri yedi kubbeli bir revaktan oluşmaktadır. Meydana bakan şadırvanı bulunan camii 1813, 1881, 1927 ve 1980 yıllarında onarım görmüştür. Güneyden ve batıdan payanda kemerleri ve duvarla desteklenmiştir. Osmanlı süsleme sanatının güzel örneklerine sahip olup, kentin en büyük ve merkez camiidir.

Kestane Pazarı Camii
Kemeratı'nın en ilgi çekici yerlerinden birisidir. Kare planlı ana kubbeyi destekleyen dört kubbeli Kestane Camii 1677 yılında yapılmıştır. Güzel mihrabının Selçuk'taki İsa Bey Cami'nden getirildiği sanılmaktadır. Kitabesi giriş kapısının üzerindedir.

Salepçioğlu Camii
Son derece zarif bir yapı tarzına sahip olan camii, Salepçioğlu sokağında bulunmaktadır. 1906 yılında Salepçizade Hacı Ahmet Efendi tarafından İzmir'in en büyük kubbeli camisi olarak yaptırılan camii, ince yapılı, zarif bir minareye sahiptir. Caminin dış duvarları mermer ve yeşil taşlarla kaplanmıştır. Büyük kubbesi altın varakla işlenmiş olan caminin son cemaat yerinde üç kubbesi bulunmaktadır. İzmir'in en nadide camileri arasında yer almaktadır.

Ad:  smyrna.jpg
Gösterim: 3510
Boyut:  40.8 KB
Şadırvan Camii

Ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi'ye göre caminin yapılış tarihi 1636'dır. Camii 1815 yılında onarım görmüştür. Adı yan tarafında ve altında bulunan şadırvandan gelmektedir. Doğu yönünde tek şerefeli minaresi, batı yönünde de kütüphanesi vardır.

Başdurak Camii
Anafartalar Caddesi'ndeki camii 1652 yılında yapılmış, 1894 yılında onarım görmüş, yakın zamanlarda da restore edilmiştir. Son cemaat yeri camekanlı olan caminin minberi mermerdendir.

Kemeraltı Camii
Anafartalar Caddesi kenarında zamanın iç limanında yer alan caminin 18. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. 1774 ve 1892 yıllarında onarım görmüştür. Medrese, kütüphane ve sebili ile bir külliye oluşturan camii tek kubbelidir.

Yalı (Konak) Camii
Konak Meydanında, çinileri ve sekizgen planıyla dikkatleri çeken, İzmir'in en zarif camilerinden Yalı (Konak) Camii, Mehmet Paşa kızı Ayşe Hanım tarafından 1755 yılında yaptırılmış, I.Dünya Savaşı'nda onarılmıştır. Dışı Kütahya çinileri ile kaplı olan caminin 1964'de geçirdiği onarımdan sonra yalnız kapı ve pencere kenarlarında çiniler bırakılmıştır. Klasik Osmanlı mimarisi tarzında tek kubbeli ve tek minareli şirin bir yapıdır. Sekizgen planlı caminin mimarisinde kesme taş kullanılmıştır.

Kurşunlu Camii
Namazgah Meydanı'ndaki camii, kentin en eski camilerinden olup, Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Önünde küçük avluda ezan okunması için yapılan 3m. yükseklikte bir platform vardır. Ana mekanın üzerindeki ahşap çatısı, kiremitle örtülüdür.

Faikpaşa Camii
16. yüzyıl başlarında yapılmış olan camii 1842 yılında onarım görmüştür. 965 ve 967. sokaklardaki caminin kagir kubbesi kurşunla kaplıdır.

Şeyh Camii
964-961 sokaklar arasında olup, adını yanındaki türbede yatan Aziz Mahmud Hüdai Efendinin halifelerinden ve Halvetiye tarikatından Şeyh Mustafa Efendi'den almaktadır. Evliya Çelebi bu camiden bahsetmekte ve bu zatın o zaman sağ olduğunu söylemektedir. Camiinin 17. yüzyılın ortalarında yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Evliya Çelebi zamanında kiremitli olan camii 1809 yılında tamir edilmiştir.

Fettah Camii
1297 ve 1298. sokakların köşesinde olup 17. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Evliya Çelebi "Abdülfettah Çavuş" dediği bu camiden "Kiremitli Amma Mamur" olarak bahseder. 1843 ve 1861 yıllarında tamir görmüştür. Son şeklini yakın zamanlarda almıştır.

Hatuniye Camii
Anafartalar Caddesi'nde 17. yüzyıla ait yapıyı Yusuf Çavuş oğlu Ahmet Ağa'nın annesi Tayyibe Hatun'un yaptırdığı bilinmektedir. Caminin ilk bölümünde ana mekânı örten kubbe 12 köşeli kasnağa oturmaktadır. Sonradan camiye bir bölüm daha eklenmiş, kemerlerle ana mekâna bağlanmıştır.

Aliağa Camii
1672'de Gediz Ali Ağa tarafından yaptırılmış olan camii, kare planlı ve sekiz köşeli ahşap sütunların üzerinde tek kubbelidir. Sütun başlıklarının altın yaldız süslemeleri ve kubbenin kalem işleri 19. yüzyıldandır.

İki Çeşmelik Camii
İkiçeşmelik semtinde, 1893 yılında yapılan caminin ana mekânı, iki ayak ve dört sütuna dayanan kubbe ile örtülüdür. Kubbe, kalem işiyle bezelidir. Doğusunda küçük bir avlu bulunmaktadır.

Çorakkapı Camii
Basmahane Garı karşısında yer alan camii, 1747 yılında yaptırılmıştır. Ana mekân, sekizgen kasnağa oturan tek kubbe ile örtülüdür. Yanlarda üçer kubbeli mekânlarla genişletilmiştir. Minberi mermer, minaresi kesme taştandır.

Doğa ve hayvan türleri


İzmir Kuş Cenneti’nde 250 Çeşit Kuş Uçuyor.
Kentin 25 km. kuzeybatısı’nda, Gediz Deltası’na yayılmış Türkiye’nin en önemli kuş yaşam alanı 250 ayrı tür kuş, 17 çeşit sürüngen ve 308 ayrı cins bitki barındırıyor.

Palmiyelerin Kültürpark’ı...


İzmir’in “akciğerleri” sayılan Kültürpark, İzmir Uluslararası Fuarı, Paraşüt Kulesi, Hayvanat Bahçesi, Tarih ve Sanat Müzesi, Atatürk ve İnönü ile Nâzım Hikmet heykelleri, Açıkhava Tiyatrosu, Lunapark’ı ve kültür merkezleriyle 421 bin metrekarelik önemli bir rekreasyon alanı.

Balçova (Agamemnon) Kaplıcaları


Antik Çağda, Mykene ülkesi Kralı Agamemnon döneminden bu yana, kaynayan suyu ve çamuru, fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezleriyle bugünün çağdaş tesislerinde dünyanın dört bir yanına şifa dağıtmayı sürdürüyor Balçova Kaplıcaları.

Teleferik’ten Kuşbakışı İzmir

.
Gökyüzünde üç-beş dakika süren bir yolculuktan ulaşılan dinlence tesislerinde, doğa ve temiz havayla baş başa İzmir’i kuşbakışı seyredebileceğiniz mükemmel bir seyir yeri...

Pınarbaşı


Ayva ve nar bahçeleri arasında uzanan Pınarbaşı, bahçeleri, yaylası, suyu, havası ve görünümü ile önemli bir mesire yeri.

Kemalpaşa’da Kımız Çiftliği


İzmir-Kemalpaşa 29 km uzaklıktaki Alaş Kımız Üretme Çiftliği’nin Kazak otağında kımız içip, Türk yemeklerinden yenilebilir ve at gezintisi yapılabilir. Çiftlik, Geleneksel Türk Mutfağı ve içkisiyle (Kımız) otantik bir merkez.

Alaçatı’da Rüzgar Sörfü


Rüzgar sörfünün dünyadaki en önemli üç merkezinden biri olan Alaçatı, hızlı rüzgarı ve dalgasız deniziyle her yıl düzenlenen uluslararası şampiyonaya da ev sahipliği yapıyor.

Ilıca ve Şifne Kaplıcaları

Ad:  cesme-Alacati-Yel-Degirmenleri.jpg
Gösterim: 3548
Boyut:  46.6 KB

Çeşme’ye 5 km. uzaklıkta bulunan Ilıca ve Şifne kaplıcaları, önemli bir termal merkez olarak yoğun ilgi görüyor. Özellikle Ilıca’da denizden kaynayan ve sıcak­lığı 50-60 dereceyi bulan şifalı sular, romatizma, sinir sistemi, deri ve böbrek rahatsızlıkları gibi pek çok hastalığın tedavisinde öneriliyor.

Foça Adaları ve Siren Kayalıkları


Foça açıklarındaki adalar, fok balıkları ve Siren Kayalıkları’nda bin bir renge dönüşerek yansıyan günbatımı ile dünya turizminde önemli bir yere sahip. Dünyada sayıları 400 kadar olan ve “monachus-monachus” olarak bilinen Akdeniz Foklarının yurdu olan adalar, pilot bölge olarak koruma altında.

Tire Pazarı


Yöre sakinleri ve yerli-yabancı turistlerin rağbet ettiği pazaryeri, Anadolu’nun unutulmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatları ve işlemelerinin de bulunabildiği; vazgeçilmez bir durak...

İzmir’in Çevresi


Selçuk-Efes


İzmir’in 74 km. güneyinde, Panayır ve Bülbül Dağı yamaçları ile Kale’nin yer aldığı Ayasuluk Tepesi... 12 İon kenti içinde Efes, günümüze kalan en önemlisi. Helen, Roma ve Bizans uygarlıklarının paha biçilmez mirası... Dünyanın 7 Harikası’ndan biri olan ve döneminin en önemli mermer yapısından günümüze bir sütununun kaldığı Artemis Tapınağı... Hıristiyan dünyası için kutsallığını hala koruyan St. Jean Kilisesi... Yine Hıristiyan inanışına göre burada uyuyanların Kıyamet Günü’nde yeniden dirilecekleri Yedi Uyurlar Mağarası... Trajan Çeşmesi, Hadrian Tapınağı, Celsus Kütüphanesi, 24 bin kişilik Büyük Tiyatro... Ve İ.Ö. 5. yüzyılda konsül toplantılarının yapıldığı, Meryem Ana’ya adanmış kilise: Çifte Kiliseler... Bülbül Dağı eteklerindeki Yamaç Evleri... Ve Selçuklu Mimari'sinin en önemli yapılarından 1375 tarihli İsa Bey Camisi. Hıristiyanlar'ın kutsal hac yeri sayılan Bülbül Dağı’ndaki Meryem Ana Evi, ziyarete açık.

Şirince Köyü


Selçuk’ta, Rum ve sonra Osmanlı yerleşimi. Özgün kent dokusunun ve 200’e yakın sivil mimari yapının büyük ölçüde korunabildiği az sayıdaki örneklerden biri.

Pergamon (Bergama)


İskenderiye’den gelen papirüslere ambargo konulması üzerine, keçi derisini işleyerek “Pergamon derileri” denilen kağıdı bulan Bergamalılar... Yani, Parşömen’i... İon, Helen, Roma ve Bizans dönemlerine ait yapılara sahip. Helenistik Dönem'in kültür, bilim ve sanat merkezi. Tiyatrosu, Athena kutsal alanı, Traian ve Dionysos tapınakları görülmeye değer. İnsanoğlunun yarattığı en görkemli eserlerden biri sayılan Zeus Sunağı ise, Berlin Müzesi’nde sergileniyor.

Asklepion


Aşağı Bergama bölümünde, Helenistik Dönem'de, Sağlık ve Hekimlik Tanrısı Asklepion için kurulmuş büyük bir tıp merkezi ve kutsal alan. Fiziksel tedavinin yanı sıra ruhsal tedaviye de önem verilen merkez, psikoterapinin beşiği olarak kabul edilir.

Erythari (Ildırı)


Çeşme'nin 15 km. kuzeyinde, Ildırı Köyü’nde 12 İon kentinden biri. Eski Yunanca'da “kırmızı” anlamına gelen adını, bu rengi taşıyan topraklarından aldığı düşünülür. İon, Helen ve Roma Dönemleri'ne ait kalıntılar bulunuyor.

Klazomenai (Urla)


İzmir'in 38 km. batısında, İ.Ö. 4000'lere uzanan antik kent. İ.Ö. 2000'lerde önemli bir seramik merkezi ve 12 İon kentinden biri. Yapılan kazılar dünyanın en eski limanına sahip olduğuna işaret ediyor.

Panaztepe


Menemen’de, İ.Ö. 2000'lere ait mezar kalıntıları ve antik kent. Arkaik ve Helen dönemi kalıntıları, Roma ve İslami döneme ait mezarlar bulunuyor. 12 İon kentinden birisi.

Pitane (Çandarlı)


Dikili-Çandarlı Yarımadası'nda, tarihi İ.Ö. 3000'lere uzanan 12 Aiol kentinden biri. 13. yy.’dan sonra Cenevizliler tarafından yapılan kale korunuyor.

Kyme (Nemrut)


Pitane ile aynı kıyıları paylaşan Kyme, Aiol kentleri arasında en büyüğü. Helenistik dönemde güçlü bir liman ve ticaret kenti, Hıristiyanlık döneminde piskopos merkezi.

Phokaia (Foça)


İzmir'in 70 km. kuzeybatısında Foça Yarımadası'nda Hemeros Destanı'nda adı geçen mitolojik kent. 12 İon kenti arasında denizcilikte gelişmiş bir liman kenti. Dış Kale, Ceneviz ya da Osmanlı Kalesi ile Beşkapılar olarak adlandırılan Osmanlı Kayıkhanesi, Foça Burnu'ndan Ege Denizi’ni selamlamayı günümüzde de sürdürüyor. 200’ün üzerinde mezar taşının ayakta olduğu Osmanlı Mezarlığı ve Persler'den kalan Taş Kule mezar anıtı önemli.

Teos


Seferihisar-Sığacık Köyü’nde, 12 İon kentinin en önemlilerinden biri. İki limanı olan kentte deniz ticareti gelişmiş. Helenistik ve Roma dönemi kalıntılarının yanı sıra Anadolu’da Dionysos adına yapılan tapınakların en bü­yüğü burada.

Lebedos


Seferihisar-Ürkmez Köyü’nün güneydoğusunda 12 İon kentinden birisi. Helen ve Roma Dönemi kalıntıları bulunuyor. Lebedos’a 4 km. uzaklıkta ise, tapınak ve hamamın yer aldığı Karaköse Harabeleri dikkat çekiyor.

Kolophon


Menderes-Değirmendere'nin güneydoğusunda 12 İon kentinden birisi. Limanı, Notion ve tapınak kenti Klaros ile üçlü bir birlik oluşturuyor. Kentin, Stoa ile tapınak kalıntıları önemli.

Claros (Gümüldür)


Dünyanın en önemli cinsi sayılan “Satsuma” mandalinasının anayurdu. Menderes-Ahmetbeyli Köyü yakınında İ.Ö.7-6 yy.’da kurulmuş Kolophan kentinin tapınak alanı. İon, Roma ve Bizans dönemlerine ait kalıntılar içinde en önemlisi Apollon Tapınağı.

Nymphaion (Kemalpaşa)


Kemalpaşa’da, İ.Ö.1300'lere uzanan yerleşim yeri. Bizans Dönemi’nden kalan kale, bugün Kız Kulesi olarak anılan saray kalıntıları ile Hititler'den kalma tek örnek olan Karabel Geçidi’ndeki kayalara oyulmuş savaşçı kabartmalar ayakta kalmış durumda.

Metropolis


Ana Tanrıça Kenti. Torbalı'nın batısında İon kenti. Tarım-ticaret kenti ve Piskoposluk Merkezi. Helen, Roma ve Bizans Dönemler'ine ait kalıntılar bulunuyor. Tiyatrosu ve Uyuzdere Mağarası’nda bulunan ana tanrıça heykeli önemli.

Çeşme


İzmir’in Ege Denizi’ne uzanan en batı ucu... Tarihsel yapılar ile Ege mimarisine özgü sivil mimari yapılar bulunuyor. Kentsel sit dokusu, 16. Yüzyıl başında yaptırılan kalesi ve kervansarayı ile geniş bir turizm potansiyeli oluşturuyor.

Birgi


Ödemiş’te, özgün kent dokusu büyük ölçüde korunan yerleşmede, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi'ne ait tarihsel yapılarla 18 ve 19. yy. sivil mimari yapıları yer alıyor. Ulu Cami, Birgivi Mehmet Efendi Türbesi ve Çakırağa Konağı önemli.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Kasım 2016 13:03
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2007       Mesaj #7
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

İzmir tarihini başlıca dört büyük dönem gösterir

.
1- Eski İzmir (M.Ö. 3000 - 300)
2- Helenistik Roma ve Bizans Dönemi (M.Ö. 300 - M.S. 1071)
3- Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri (M.S. 1071 - 1923)
4- Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar
Kentin Kuruluşu
İlk İzmir'i kuranların M.Ö. 3000'de Tunç Çağını yaşayan ve Bayraklı'da oturan bir halk olduğu, yapılan kazılar sonucu kesinlik kazanmıştır. Ancak, çok daha eski dönemlere, örneğin Yontma Taş Devrine uzanan bazı ilkel yerleşmelerin belirtileri de İzmir civarında kendini göstermektedir. Çok eski ilkel efsanelere göre, Bayraklı'daki yerleşmeden binlerce yıl önce kurulduğu belirtilen bir kentin, Tanrıların vahşeti (deprem) sonucu göl haline geldiği ileri sürülmektedir. Bu kentin, Yamanlar Dağı'ndaki Karagöl civarında olduğu tahmin edilmektedir. Biz Arkeoloji ve Tarih Bilimlerinin belgelendiği kadarıyla ilk İzmir'lilerin kentlerini Bayraklı'da kurduklarını biliyoruz. Bugünkü Bayraklı'nın hemen yanında bulunan Tekel Şarap Fabrikası bağlarının sınırları içindeki 150 dönüm büyüklüğündeki Tepekule isimli höyük (eski ismi Hacı Mutço tepesi), bundan 5000 yıl önce Luwi veya Lelej denilen en eski İzmir yurttaşlarınca kurulan ilk yerleşme bölgesi idi. Daha sonra kent, M.Ö. 1000'lerde Tepekule, kayalık bir zemine sahipti. İzmir'liler, evlerini bu kayalık yere inşa ettiler. Megaron tipi denilen evlerin alt yarısı taştan, üstü kerpictendi. Yer döşemeleri ve duvarları, çok enfes bir harçla sıvanmıştı. 370 metre yükseklikteki Tepekule Uygarlığı, Troya-2 Uygarlığı ile yaşdaştır.

İzmir ismi
Bu kelime çeşitli dillerde aksan farklılaşmalarına uğrayarak benzer biçimlerde kullanılmıştır: "Zmirna, Smirne, Simire, Semire, Lesmire, Lesmirr, Ksimire, Siniros, Mirina, Samorna, Simira, Zmirra, Asmira, Esmira, İsmira, İsmire, Yezmir gibi..."
Bütün bu erişilmez kız imgeleriyle yüklü isimler, Hitit, Helen, Roma, Bizans, Slav, Arap, Hun ve Türk dillerindeki İzmir'di. Eski iyon lehçesi, isimlerin başına "İ" belirleme sözcüğünü getirilerek, kentin adını "İzmirni" olarak söylemiştir. Bu gün kullanılan İzmir sözcüğü işte bu kökten gelmektedir.

İzmir nasıl yakıldı?

İzmir kurtarıldıktan sonra kentte çıkarılan büyük yangını, İngiltere ve Yunanistan, Türkler aleyhine kullanmak istedi, ancak bunda başarılı olamadı. Ermeni Mahallesi'nden başlayan yangına, aslında kendi silahlarını yok etmek isteyen Ermeniler yol açmıştı.

Türk Ordusu 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girdikten sonra; Yunanlılar'ın son askerleri 16 Eylül'de Çeşme'den çekilmiş ve Anadolu'da yenilginin kesinliği anlaşılınca, Atina yeni savaş planları tasarlamıştı. Popüler Tarih dergisinin bu ayki sayısında, ''Batı basınındaki haber ve yorumlarla İzmir Yangını'nın ardındaki gerçeği'' inceleyen Orhan Koloğlu, Türk orduları Yunan işgali altındaki İzmir'e girdiğinde, dünya basınının yakın çevreye yayılmış olan bütün muhabirlerinin, İzmir'de bulunduğunu belirtiyor. Bunlar arasında yer alan Fransız Paul Taponnier anılarında, ''Büyük bir facia idi İzmir yangını. Türklerin ele geçirdikleri şehri yakmalarının akla yakın tarafı yoktu. Fakat İzmir'i kim yakmıştı? Ya kendi kendine yanmış ya da şehri kendilerinden sonra, artık bir başkasına yar etmemenin kararına varmış olanlar kıvılcımı çakmışlardı...'' diye yazmıştı.

FRANSIZ BASINI
Le Figaro gazetesinin, 20 Eylül 1922 tarihli sayısında, İzmir Limanı'ndaki Fransız savaş gemisinin subaylarından birinin tuttuğu notlar yayımlanmıştı. Bu notların 5 Eylül tarihlisinde, ''Yunanlılar çekilirken Uşak şehrini sistemli bir şekilde yaktılar. Hiçbir gereği olmadan yakılan Türk köyleri az değil. Ayrıca Yunan komutanlığı sayıları yüksek firarilerin yangın ve talan yapmaması için de hiçbir önlem almıyor'' deniliyordu. Koloğlu'nun araştırmasında, notlar özetle şöyle aktarılıyor:
''7 Eylül: Türk ordusunun hızlı ilerleyişi Manisa'yı tahripten kurtardı, ama dün Burnabat tarafından alevler yükseldi.
9 Eylül: Dün gece trenle İzmir'e gelen 300 Yunan askeri şehri yakmak ve tahrip tehdidinde bulundu. Demiryolu atölyelerini koruyan Fransız birlikleri gardan çıkmalarını engelledi ve onları Urla'ya yöneltti... Bugün saat l0.30'da Türk süvarileri İzmir'e girdi. Böylesine uzun bir seferden sonra şaşırtıcı derecede sakin ve dürüsttüler. Paşa, her türlü talan ve yangını önleme sözü verdi...''
Le Figaro'nun 5 Eylül tarihli sayısında yer alan notta, Yunan Başkomutanı Hacı Anesti'nin Fransız yetkililere, Türkleri İzmir önünde yeneceğinden söz ettiği de kaydediliyordu. Hacı Anesti, henüz bozguna uğramamış askerleriyle, bir karşı saldırı tasarlıyor, buna göre hazırlıklar yapıyordu. Yunan Hükümeti de Mudanya'ya ulaşan birliklerini Trakya'ya aktarıyor, 1923 sınıfını silah altına çağırıyor ve Yunanistan'dan yine Trakya'ya birlikler sevk ediyordu. Yunanistan'da ise ''İyonya kaybedilse de Trakya'nın bırakılamayacağı'' belirtiyordu.

İNGİLTERE DEVREDE
İngiltere Başbakanı Lloyd George da, Türk isteklerini reddetmek, gerekirse savaşmak yanlısıydı. Yunanistan için tek umut da savaştan vazgeçmeme kararındaki İngiltere'ye yaslanmak ve onun da katkısıyla diğerlerini de alışılmış Türk aleyhtarlığı çizgisine getirmekti. Koloğlu, ''Yunanlıları buna yöneltenin, sadece bir çıkar hesabı olmadığını, kendi ordularının çekilirken yakıp yıktıkları ve insanları öldürdükleri haberlerinin yanı sıra Türk ordusunun da 'son derece düzenli, disiplinli, sakin ve üzüntü yaratacak hiçbir aşırılığa girişmeden' ilerlediğinin bütün dünyaya yayılması'' olduğunu yazıyor. İzmir Yangını böyle bir ortamda çıkmıştı. Üç gün sonra da İngiliz Hükümeti, Rumen ve Yugoslav hükümetlerini, ''Balkanlar'ı Türkler'den korumak için'' yardıma çağırmış, İtalya ile Fransa'yı da ''Yıkıcı, yakıcı Türklere karşı'' işbirliğine davet etmişti. Koloğlu, bu durumu, ''ortada, dünya kamuoyunu etkilemeye yönelik bir girişim bulunduğunu düşündürüyor'' şeklinde değerlendiriyor.

TÜRK ALEYHTARI KAMPANYA
Yangın haberiyle birlikte, İngiliz ve Amerikan basın organları Türk aleyhtarı kampanyaya giriştiler. New York Times 15 Eylül'de, ''Türkler şehri intikam için yaktı'' derken Fransız basınında ise başından itibaren aksi tez yer alıyordu: Le Temps gazetesi 13 Eylül'de, ''Yunanlılar çekilirken şehri yaktı ve halkı katletti'' diye yazıyor, Le Figaro da 20 Eylül tarihli başyazısında, ''Yangın, Ermeni mahallesinden başladı, çekilen Yunan askeri disiplinini kaybetmişti, yangının kökeni konusundaki iddiaları şüphe ile karşılamak gereklidir'' yorumunu yapıyordu. Aynı tarihli gazetede, İzmir'deki Fransız Konsolosluğu'ndan ve Fransız amiralinden alınan bilgilere göre yazılmış haberde de, olayın sorumlusunun Yunanlılar olduğu kaydediliyor ve bu haber, ilginç ayrıntılar içeriyordu:
''Yangın konusunda Fransız Hükümeti'ne ulaşan bilgilerden hiçbiri, bu felaketin sorumluluğunu Türkler'e yüklemiyor. Rodos'tan gelen bir telgrafta da, İzmir'den gelmiş sayısız sığınmacılardan hiçbirinin yangını Türkler'e mal etmediği kaydediliyor. Pek çok tanığa göre suç, yangın çıkarmakla görevli bir askeri birlik oluşturan Yunan askeri otoritelerine aittir. Bu sığınmacılardan bazıları, Türklerin çekilirken içindeki hiçbir Rum'a dokunmamış oldukları, Eskişehir'in de hiçbir askeri ihtiyaç olmadığı halde, tahliye sırasında Yunanlılarca sistematik şekilde yakıldığını belirtiyor.''

İNGİLİZ BASINI
İtalyan basını, Türkler'e hak veren bir çizgi izlemişti. Corriere Della Sera, 14 Eylül tarihli nüshasındaki ''Türk İzmir'in İlk Günleri'' başlıklı yazısında, 'Yunanlıların ülke içindeki katliamına Türklerin aynen karşılık vermemiş olmasını' övüyor ve disiplinin mükemmelliğini belirtiyordu.
Orhan Koloğlu, ''en ilginç yorumların İngiliz basınından geldiğini'' belirtiyor:
''Gazetelerin büyük çoğunluğu, 'Türkler yaptı' demeye hazırdı; ancak başlangıcından itibaren, hem bu tür haberlerin altında kimi hesaplar yattığından şüphelenenler hem de artık Lloyd George'un hükümet politikasına güvenmeyenler vardı.'' Times muhabiri, 13 Eylül'de İstanbul'dan bildirdiği haberde, ''Yunanlılar yaktı'' diyordu. 17 Eylül'de ise Daily Mail'in İzmir muhabiri, ''Fransız amiralinin araştırması, yangını Türklerin çıkarmadığını gösterdi'' haberini gazetesine ulaştırıyordu. Koloğlu, yangınla aynı anda başlatılan ''Türkler yaptı'' kampanyasına peşin kararlılar dışında, Batı basınında inananların pek az olduğunu kaydediyor: ''19 Eylül tarihli New York Times bile, Paris'ten aldığı bir habere sayfalarında yer vermeyi gerekli görmüştü: ''Fransız kaynakları, İzmir'i yakmakla Türkleri suçlayan bütün haberlerin, Atina üzerinden Londra'ya gelip yayıldığını ortaya koydular.''

ERMENİLER'İN BAŞLATTIĞI YANGIN
Koloğlu, ''İzmir'i Türkler yaktı'' kampanyasının başarılı olmadığı görülünce, ''sorumluluğu paylaştırma'' eğilimli haberlerin arttığını belirtiyor: ''Fransız Le Matin, 23 Eylül'de, İzmir muhabirinden naklen şu satırlara yer vermişti: 'Şahsi soruşturmama göre, yangını çıkaranlar, kendi mahallelerini terk etmeden önce Ermeniler olmuştur.'' Prof. Dr. Bilge Umar da, 1974 basımı ''İzmir'de Yunanlıların Son Günleri'' adlı eserinde, ''en güvenilir bilgi kaynağı'' olarak belirttiği İzmir Sigortaları İtfaiyesi Komutanı Greskoviç'in yangına ilişkin raporuna yer veriyor ve bu raporun, büyük yangını fanatik Ermeniler'in başlattığını gösterdiğini kaydediyor. Umar'ın aktardığı raporda Greskoviç, yangının çıkışını şöyle anlatıyor:
''11/12 Eylül gece yarısından bir saat sonra Ermeni mahallesinde yangın çıktığını haber verdiler. İtfaiye erleriyle yangın yerine hareket edip, Rum Hastahanesini geçerken 130-150 kadar çoluk çocuk ve kadın acı acı bağırıyorlardı. 'Ne bağırıyorsunuz' diye sordum. 'Ermeniler bizi yaktılar. Sayes Hanı içerisinde oturuyoruz' dediler. Bunlar Rum idiler... 13 Eylül saat 10.30'da Ermeni mahallesinde ateş görüldüğünü haber verdiler. Ermeni Kilisesinden 50 metre mesafede bir Ermeni evinin yandığını gördüm. Evin alt katından şiddetli bir ateş çıkıyordu.'' Ermeni Kilisesinde yangın olduğu ihbarı üzerine, ekibiyle buraya giden Greskoviç, gördüğü manzarayı raporunda şöyle yazıyor:
''Kilisenin binalarında ateş yoktu. Yalnız küçük bir bina civarında, bahçede 200 kadar yağlı (üzerine yağ dökülmüş) eşya balyası ile paçavralar bir yere toplanmış, üzerine de 200 kadar tüfek ve çokça cephane konmuş idi. Ateş de bunlar arasından çıkıyordu. Aynı zamanda ateş içerisinde devamlı patlamalar oluyordu...'' Bilge Umar, Greskoviç'in raporunda belirttikleriyle ilgili olarak Ermenilerin, yangın çıkarmak amacıyla değil, yalnızca tüfekleri ve cephaneyi yok etmek için bu yola başvurdukları yorumunu yapıyor.
Günlerce süren yangın sona erdiği zaman, İzmir'in hemen hemen tümüyle yok olduğunu kaydeden Prof. Dr. Bilge Umar, ''yangından kurtulan Punta (Alsancak semtinin Körfez'e doğru uzanmış bölümü) bir yana bırakılırsa İzmir'in, bugünkü Fevzi Paşa Caddesi ile belirlenen bir çizginin ayırdığı, doğuya ve kuzeye doğru yayılmış bir parçasının simsiyah, korkunç ve çirkin bir harabe yığını halinde'' olduğunu ve yüzlerce kişinin alevler arasında can verdiğini belirtiyor.


Kaynak: İzmir'in 5000. Yılı (Yeni Asır)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Kasım 2016 11:12
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #8
perlina - avatarı
Ziyaretçi
İzmir Hakkında
Ad:  GİF İZMİR.gif
Gösterim: 3996
Boyut:  686.9 KB
  • Victor Hugo "İzmir prensestir, çok güzel şapkası ile." (19. yy)
  • Montemont "İzmir, Anadolu kentlerinin kraliçesidir." (1828)
  • Gustave Flaubert (Kadifekale'den güneşin batışını seyrederken) "Şimdiye kadar bu kadar güzel olanını görmemiştim." (1850)
  • Andersen "İzmir'in evleri, tıpkı kuzey ülkelerindeki evler gibi. Evler beni çoketkiledi." (1838)
  • Lamartine "İzmir,bir Doğu kenti olarak düşlerimdeki kente hiç benzemiyor.Burası sanki Küçük Asya sahillerine getirilmiş bir Marsilya gibi, zengin Avrupalı tüccarların Paris ya da Londre'dakinden farksız bir biçimde yaşamlarını sürdürdükleri geniş ve zarif bir ticaret kenti." (1850)
  • Arundell "Körfez,pek çok yönden Napoli'ye benziyor; körfezi çevreleyen volkanik dağlar büyüleyici." (1827)
  • Chateaubriand "İzmir'e geldiğimde bir başka Paris'e gelmiş gibi oldum."(19. yy)
İzmir'e giriş
Türkiye'nin 3. Büyük kenti olan İzmir'e geçerli bir pasaportla giriş yapabilirsiniz. Kara, hava, deniz ve demiryoluyla ulaşılabilen İzmir'e, Yunanistan ve İtalya'dan düzenli feribot seferleri bulunmaktadır. Havaalanından direkt otoyol oluşu, ulaşımı kolaylaştırmaktadır

Para birimi
İzmir'de,Türkiye'nin genelinde olduğu gibi, kullanılan para birimi Türk Lirası (TL)'dır. Dövizinizi bankalarda, otellerde ve döviz bürolarında bozdurabilirsiniz. Ayrıca çoğu yerde kendi para biriminizle de alışveriş yapabilirsiniz. Kredi kartlarının birçoğu kabul edildiği gibi,Türk bankalarının ATM'lerinden kendi banka kartınızla para çekmeniz de mümkündür.

Ula
şım

Şehir içi ulaşım belediye otobüsleri, belediye vapurları, metro, dolmuş ve taksilerle sağlanmaktadır. Ayrıca oldukça uygun fiyatlarla araba da kiralayabilirsiniz. İzmir'de trafik sağ taraftandır. Sürüş sırasında emniyet kemeri takmak zorunlu ve trafik işaretleri uluslar arası normlardadır. Çevresi otoyol ağlarıyla örülmüş olan İzmir'in en uzak noktasına bir saat içinde ulaşabilirsiniz.

Dil

Resmi dil Türkçe'dir. Ancak başta esnaf olmak üzere, İngilizce, Almanca, Fransızca ve Flamanca konuşan birçok kişiye rastlayabilirsiniz. Tabelaların çoğu da Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde yazılmıştır.

Halk

İzmir halkı Yunanistan, Yugoslavya, Bulgaristan göçmenleri, çingeneler ve İzmir'in yerlilerinden oluşmaktadır. Ayrıca Rum, İtalyan ve Musevi azınlıklar da önemli yer tutar. Bunun dışında İzmir'de yaşayan Avrupa ve Amerikalıların da sayısı oldukça fazladır. İzmir halkı çoğunlukla Müslüman olmasına karşın; yabancılar,yabancı kökenliler ve azınlıkların kendi ibadethaneleri bulunmakta ve burada özgürce dinlerini devam ettirmektedirler.
Tarihsel kültür birikimi çok fazla olduğundan; demokratik, ileri görüşlü ve modern bir halkı vardır.

Telefon

Kendi ülkenizden İzmir'i aramak için önce Türkiye'nin kodu olan (0090),ardından İzmir'in kodu olan (232)'yi, yurtiçinden İzmir'i aramak için (0232),ardından arayacağınız numarayı çevirirsiniz.
Ülkenizde kullandığınız cep telefonunuzu İzmir'de de kullanabilirsiniz. Türk GSM şebekelerinden biri üzerinden çalışacaktır. Aynı zamanda kontörlü telefon kartı satın alıp, ankesörlü telefonları da kullanabilirsiniz.

Yemek

Ege insanının sofrasında sebze ve doğal bitkilerden oluşan zengin yemek çeşitleri bulunur. Ot kültürü Yunanlılarla aynıdır. Ancak İzmir'de Türkiye'nin çeşitli yörelerine özgü restoranlar ve balık restoranlarının yanı sıra,hemen her restoranda dünya mutfağından örnekler, ayrıca Çin, Kore, Meksika, İngiliz, İtalyan ve daha birçok ülkeye özgü restoranlar, bunun yanı sıra oldukça fazla fast food bulabilirsiniz.

Al
ışveriş
Gümüş ve altın takı, mücevherat, tavla takımı, deri, nazar boncuğu, halı ve kilim gibi popüler hediyeliklerin yanı sıra aklınıza gelebilecek her türlü ürünü bulabilirsiniz. Özellikle Türkiye'nin tekstil alanında üretici ve ihracatçı olması nedeniyle tekstil konusunda alışverişe saatlerinizi verebilirsiniz. İzmir, Türkiye'nin yaşam standardı açısından en ucuz şehirlerindendir.

İ
klim
Tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Yazların kurak ve sıcak geçtiği İzmir'de, kışlar ılıman geçmektedir. İzmir'de dört mevsimi yaşayabilirsiniz.

Bitki
örtüsü
İzmir'in doğal güzellikleri tarihle iç içe geçmiş,bitki örtüsü, çok çeşitli kuş ve böcek türleriyle zenginleşmiştir. İzmir dahilindeki genel orman sahası 1.000.000 hektar civarındadır. Çok sayıda maki türü yetişmektedir.

K
ültür ve sanat
Sinema, tiyatro, sanat merkezi ve müzeler ilgi görmektedir. Birçok medeniyete sahne olmuş bir şehir, aynı zamanda bir liman kenti olması, modern ve ileri görüşlü bir halkı olmasının nedenidir.
İzmir sahip olduğu tarihi ve kültürel zenginlikleri ile adeta bir "IRMAK ŞEHİR"dir.
İzmir' de tarih süzgeçten geçirildiğinde; süzgeç üzerinde kalanlar İzmir halkına ve İzmir'e gelmek isteyen yerli ve yabancı her yaştan ziyaretçiye; kaliteli, ekonomik, güncel ulusal ve uluslararası düzeyde hizmet verilebileceğini göstermektedir.
Uluslararası İzmir Festivali 1987'den beri Haziran-Temmuz ayları arasında düzenlenmekte, festivalin etkinlikleri Ege'nin binlerce yıllık kültür mirasına sahip olan mekanlarda ve kent merkezinde yapılmaktadır.
Festival kapsamında bugüne kadar Ray Charles, Paco de Lucia, John Baez, Tanita Tikaram, Jethro Tull, Chris de Burgh, Sting, Chick Korea, Brayn Adams, James Brown gibi sanatçıların yanında çok sayıda ünlü yerli ve yabancı topluluklar konserler vermiş, klasik müzik, bale ve tiyatro gösterileri düzenlenmiş olup, her yıl ünlü sanatçı ve gruplarla devam etmektedir.
Kent merkezinde Atatürk Kültür Merkezi, Sabancı Kültür Merkezi, İsmet İnönü Kültür Merkezi ve İzfaş Kültür Sanat Merkezi'nde toplantılar ve kültürel etkinlikler düzenlenmekte, İzmir Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatrosu sanatsal ve kültürel ihtiyaçları karşılamaktadır.
Avrupa Caz Festivali her yıl Mart ayının ilk yarısı içerisinde yapılmaktadır. Festival, yerli yabancı caz topluluklarının katılımı ile İzmir'de caz severleri biraraya getirmekte ve kentimizin kültürel zenginliğine önemli katkı sağlamaktadır.
Konak, Karşıyaka Belediyelerinin kültür sanat birimleri, İzmir Kültür ve Sanat Vakfı, İzmir Kültür Sanat Derneği, Fransız, Amerikan, Alman, Kıbrıs Kültür Dernekleri, Ege Kültür Vakfı, Türk İtalyan Dostluk ve Kültür Derneği vb. kuruluşlar tarafından yapılan organizasyonlar, İlimizdeki 5 Üniversite tarafından düzenlenen kültürel faaliyetler de İlimiz kültürel yaşamını canlandırmaktadır.
İzmir' de TRT Radyo ve Televizyon Kurumu, özel sektöre ait TV kanalları, radyolar ve yazılı basın da kent organizmasının sürekli canlı tutulmasını sağlamaktadır.
İzmir' de tarih sahnesinde öne çıkanlardan bir kaçına aşağıda yer verilmiştir. Sadece bunlar bile İlimizin kültürel zenginliğini göstermeye yetmekte ve İzmir' i ziyarete değer kılmaktadır.


Sanayi ve ticaret

İzmir bir liman kenti oluğundan, özellikle ithalat ve ihracat kolaylıkla yapılmaktadır. Gelişmiş bir sanayi ve yan sanayi sektörü vardır. Avrupa'nın yatırım sıralamasında en ön sıradadır.

Tar
ım ve hayvancılık
Her türlü sebze ve meyve yetiştiriciliği, açık alanlarda olduğu gibi seralarda da yapılmakta, hem yurt içine hem de yurt dışına ihraç edilmektedir.
Hayvancılıkta, özellikle tavukçuluk çok gelişmiş olup, diğer tür besicilik de yoğundur.
Yaş sebze ve meyvenin yanı sıra çiçekçilik de gelişmiş olup, Avrupa pazarlarına sürülmektedir.

Kilise ve Sinegoglar
Katolik Kiliseleri
Ad:  karsiyaka.jpg
Gösterim: 3316
Boyut:  109.3 KB
  • Saint John Kilisesi Şehit Nevres Bulv. No:3
  • Saint Polycarpe Kilisesi Gaziosmanpaşa Bulv. No:18 veya Necati Bey Cad. No:2
  • Santa Maira Katolik Kilisesi Halit Ziya Bul. No:67
  • Santıssımo Rosarıo (1484 Sokak)
  • Domeniken Kilisesi (1408 Sok. No.8)
  • Notre Dame de Lourdes(81 Sok. No:11 Göztepe)
  • Santa Maria (80 Sokak No:5 Bornova)
  • Saint Antoine (1610 Sokak No:7 Bayraklı)
  • Saint Helene (1729 Sokak No:53 Karşıyaka)
Protestan ve Anglikan Kiliseleri
  • Mary Magdelena (Hürriyet Cad. 18 Bornova)
  • Felemenk Protestan Kilisesi (1274 Sok. No:24)
  • Alsancak Angilkan Kilisesi (Alsancak Garı Karşısı)
Sinegoglar
  • Beth Israel Sinegogu (Mithatpaşa Cad. No:265)
  • Sinyora veya Giveret Sinagogu (927 Sokak No:77)
  • Saar Aşamayim Sinagogu (1390 Sokak No:4/2)
  • Hevra(Talmut Tora) Sinegogu (937 Sokak No:38)
  • Salom Sinegogu (927 Sok. No:38)
  • Bilkur Holim Sinegogu (İkiçeşmelik Caddesi No:40)
  • Algazi Sinegogu (927 Sokak No:73)
  • Etz Hayim Sinagogu (937 Sokak No:5)
  • Bet İllel Sinagogu (920 Sokak No:23)
  • Ros Aar Sinagogu (Karataş 281 Sokak No:67)
Müzeler
İzmir'de ilk Arkeoloji Müzesi üç senelik eser toplama ve derleme çalışmalarından sonra 1927 yılında Tepecik Semtinde bulunan eski Ayavukla Kilisesinde ziyarete açılmıştır.
Daha sonra Konakta Bahribaba Parkı içinde yeni ve modern bir müze binası inşa edilerek 1984 yılında ziyarete açılmıştır.
Müze, teşhir salonları, laboratuarları, depoları, fotoğrafhanesi, kitaplığı, konferans salonu ile her türlü ihtiyaca cevap verecek şekilde düzenlenmiştir. Üç katlı olan müze binasında teşhir seksiyonlar halinde hazırlanmıştır.
Ayrıca; Ekrem Akurgal Seramik Eserler Salonu, İzmir Etnografya Müzesi, İzmir Atatürk Müzesi, İzmir Devlet Resim- Heykel Galerisi Müzesi de Kentimizin önemli müzeleri arasında sayılmaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Kasım 2016 18:19
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
13 Mayıs 2007       Mesaj #9
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Konak Pier.JPG
Gösterim: 3254
Boyut:  63.4 KB

İzmir

il toprakları jeolojik yönden çöküntü alanlarından oluşmuş ova ve dağlık alanlardan meydana gelmiştir. İlin doğu-batı doğrultusunda uzanan sıra dağlar arasındaki çöküntü alanları, akarsuların birikintileri ilin coğrafi konumunu meydana getirmiştir. İlin başlıca yükseklikleri kuzeyde Çıralı Dağı, Geyikli Tepe ve Yunt Dağı’dır. Orta kesimde ise Bozdağlar ve Aydın Dağları bulunur. Bunların arasında Bakırçay Gediz ve Küçük Menderes ovaları bulunmakta olup, bu ovaların deniz seviyesinden yükseklikleri 0–200 m. arasında değişmektedir.

Dağlar ve Ovalar


İzmir’in orta kesiminde Bozdağlar ile güneyinde Aydın Dağları bulunmaktadır. Bunlar III. Zamanın (Tersiyer) sonlarına doğru aşınmış, yeni tektonik hareketlerle parçalanmış yükseltilerdir. Kuzeydeki Madra Dağları ile Yunt Dağları magmadan fışkıran lavların yığılmasından meydana gelmiştir. Karaburun Yarımadası’ndaki dağlar ise çoğunlukla burada birikmiş tortuların kıvrılmasından meydana gelmiştir. Dağlar ile ovalar arasındaki yükselti farkının büyük oluşu da akarsuların bu kütleleri parçalamasından kaynaklanmıştır.
Madra Dağı ilin kuzeyinde, deniz seviyesinden 1.250 m. yükseklikte olup, kuzeyde Burhaniye-Havran ovaları, güneyde de Bergama Ovası arasındaki en büyük yükseltidir. Güneybatıda Altınova ile Dikili’ye doğru uzanan Madra Dağı’nın kolları deniz kıyısına kadar ulaşırken alçalarak kıyı düzlükleri ile birleşir. Bu dağın güney batı ucu Bergama’nın batısında, 1.061 m. yüksekliğe ulaşarak Geyikli Dağı ismini alır. Marda Dağı’nın tepe noktalarında bazı yerler hafif dalgalı düzlükler halinde yaylalardır. Üzerleri fıstık çamı ormanları ile kaplı olan Kozak Yaylası bu yaylaların en ünlüsüdür.
Madra Dağı’nın güneyinde, Soma yakınlarından Çandarlı Körfezi’ne kadar uzanan Bakırçay Ovası yer almaktadır. Bakırçay ve kollarının getirdiği alüvyonlarla örtülü olan bu ova 60 km. uzunluğunda olup, Kınık’ın kuzeyinde de en fazla genişliğe ulaşır.
İzmir’in kuzeyinde Bakırçay, güneyinde Gediz çöküntü alanı arasında bulunan 1.075 m. yüksekliğindeki Yunt Dağı akarsularla parçalanmıştır. Yunt Dağı’nın bir bölümünü oluşturan Sultan Dağı Bakırçay Ovası’nın güneyinde dağlık bir alan meydana getirir.
İzmir’in güneyinde Gediz Nehri’nin bulunduğu çöküntü alanı içerisindeki Dumanlı Dağ ile Yamanlar Dağı arasında uzunluğu 10 km. bulan dar bir boğaz vardır. Menemen Boğazı ismi verilen bu vadinin doğusunda Gediz Ovası uzanmaktadır. Bu ovanın büyük bir kısmı Manisa ilinin sınırları içerisinde kalmıştır. Menemen Boğazı batıya doğru, Emiralem’den itibaren genişler ve alçalır ve Gediz Deltası ile de birleşir. Burada meydana gelen düzlüğün güneydoğusunda 20 km. uzunluğunda Menemen Ovası ile Gediz Delta Ovası isimli düzlükler bulunmaktadır. Bunlar Anadolu’nun en verimli ovalarıdır.
İzmir’in kuzeyinde Gediz Nehri, güneyinde de Nif (Kemalpaşa) Çayı arasında yer alan Yamanlar Dağı (Karadağ) 40 km. uzunluğunda, 15 km. genişliğinde bir alanı kaplamıştır. Yamaçları eğimli olan bu dağ kütlesi Gediz Ovası’nın batısında yükselir ve dağın en yüksek noktası Manisa il sınırları içerisindeki Spil Dağı’dır (1.513 m.). Yamanlar Dağı jeolojik yönden bir volkan konisi olup, genç bir dağ kütlesidir. Tektonik kaymalar sonucunda meydana gelen çukurda da Karagöl bulunmaktadır. Bu çöküntü alanının batısında Ege Denizi ve İzmir Körfezi bulunmaktadır. Bu körfezin doğusu akarsuların taşıdığı alüvyonlarla dolmuş, bunun sonucu olarak da Bornova Ovası ile onun doğusundaki Kemalpaşa Ovası meydana gelmiştir. Bu iki ova arasında yüksekliği 250 m. ye kadar ulaşan Belkahve Geçidi bulunmaktadır.

İzmir Körfezi’nin doğu-batı yönünde, 110 km. uzunluğunda, kuzey-güney yönünde 20-30 km. genişliğinde Bozdağlar sıralanmaktadır. Bu dağ kütlesi kuzeyde Gediz, güneyde Küçük Menderes ovalarını birbirinden ayırmaktadır. Dağ sıralarının üzerinde aşınma sonucu meydana gelmiş yaylalar bulunmaktadır. Bozdağlar doğuda Sarıgöl’ün güneyinden başlayarak Kemalpaşa’ya, oradan da Karabel Geçidi’ne kadar uzanır. Bozdağların en yüksek noktası Birgi’nin kuzeyinde 2.159 m. ye kadar çıkar.
Bu dağların dışında İzmir Körfezi’nin doğusunda Kemalpaşa Dağları (1.500 m.), İzmir’in batısında Çatalkaya (Kızıldağ) bulunmaktadır. Çatalkaya’nın batısından itibaren yükseklik alçalır ve Çeşme’ye kadar uzanan alanlarda küçük tepeler halinde devam eder. Karaburun Yarımadası’nda kuzeyden doğuya doğru uzanan ve yüksekliği Karaburun ilçe merkezinde 1.218 m. ye kadar ulaşan Akdağlar bulunmaktadır. İlin güney sınırı üzerindeki Aydın Dağları Bozdağlara kadar fazla yüksekliği olmamasına rağmen Cevizli Dağında 1.646 m. ye kadar ulaşır. Aydın Dağları’nın Küçük Menderes Ovası’na bakan yamaçları oldukça diktir. Karaburun Yarımadası’nı kuzeyde Kömür Burnu ile güneyde Teke Burnu arasında uzanan ikinci bir dağ sırası sınırlamaktadır. Bunlar Küre Dağı, Eskici Dağı, Velidağ’dır.

Akarsular


İzmir ili içinde Ege Bölgesi'nin önemli akarsularından olan Gediz'in aşağı çığırı ile Küçükmenderes ve Bakırçay akış gösterir. Diğerleri sel karakterli küçük akarsulardır.
İzmir il topraklarında Küçük Menderes, Gediz ve Bakırçay havzaları bulunmaktadır. Bunlardan Küçük Menderes Havzası Kiraz-Ödemiş-Bayındır-Tire-Torbalı-Selçuk-Seferihisar-İzmir Merkezi-Urla-Çeşme ve Karaburun yörelerini kaplamaktadır. Bu bölgede havzanın en önemli akarsuyu olan Küçük Menderes bulunmaktadır.
Gediz Nehri, İçbatı Anadolu'da Murat Dağı'ndan doğar. Toplam uzunluğu 400 km.dir. İzmir sınırı içindeki Yamanlar Dağı'ndan doğan Kemalpaşa Çayı Gediz'in en önemli kollarından biridir. Gediz, Manisa Ovası'nın batısında İzmir il sınırına ulaşır, Yamanlar Dağı ile Dumanlı Dağ arasındaki Menemen Boğazı'ndan geçerek, Foça'nın güneyinde denize dökülür.
Gediz eskiden, Karşıyaka'nın hemen batısında denize dökülüyordu. Getirdiği alüvyonlarla deltasını devamlı ilerletiyor, İzmir Körfezi'ni kapatmaya doğru gidiyordu. Pelikan Burnu, karşı kıyıya çok yaklaşmış, Körfez'in derinliği çok azalmıştı. Ülkemizin en işlek limanı olan İzmir Limanı'nın karşılaştığı tehlikeyi yok etmek için 1886'da biraz kuzeyden akan bir derenin yatağından da faydalanarak, Menemen yakınlarında başlayıp batıya doğru giden ve Foça yakınlarında son bulan bir yatak açıldı. Bu andan itibaren Gediz açık denize dökülmeye başladı.
İzmir’in Menemen ve Foça ilçeleri ile Kemalpaşa yöresini tümü ile kaplayan Gediz Havzası Türkiye’nin en büyük havzaları arasındadır. Bu havzanın en önemli akarsuyu da Gediz Nehri’dir.
Batı Anadolu’da Murat Dağı’ndan kaynaklanan Gediz Nehri’nin uzunluğu 400 km. dir. Manisa Boğazı’ndan geçtikten sonra İzmir topraklarına giren Gediz, geniş yaylar çizdikten sonra Foça’nın güneyinde Ege Denizi’ne dökülür. Yağışlardan etkilenen Gediz Nehri ince kum ve mil gibi maddeleri de taşımaktadır. Gediz Nehri çok önceki yıllarda Karşıyaka’nın batısından denize dökülürken getirdiği alüvyonlar İzmir Körfezi’ni kapanma tehlikesi ile karşı karşıya bırakmış, bunun için Karşıyaka’nın kuzeyinde akan bir dere yatağından faydalanılarak yeni bir yatak açılmış ve böylece Gediz Foça’nın kuzeyinden denize dökülmesi sağlanmıştır.
Küçük Menderes, Bozdağlar’dan doğar, uzunluğu 124 km.dir. Bu akarsu Kiraz ilçesindeki çöküntü alanından sonra güneye yönelir Beydağ ilçesinin kuzeyinde batıya dönerek Torbalı’nın güneyinden geçer ve Ege Denizi’ne dökülür. Küçük derelerle beslenen Küçük Menderes yağışların artması sonucu zaman zaman taşar ve çevresinde geçici bataklıklar oluşturur. Yaz aylarında ise suyu azalır.
Bakırçay, doğuda Ömerdağ, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı'ndan gelen kollardan oluşur, 128 km uzunluğundadır. Ege Havzası'nın bir parçası olan ve büyük bölümü İzmir il sınırları içerisinde yer alan Bakırçay Havzası'nın en önemli akarsuyudur. Çandarlı Körfezi'nde denize dökülür.
Menemen, Foça, Bergama, Kınık ve Dikili bölgelerini kapsayan Bakırçay Havzası çok sayıdaki küçük akarsulardan oluşmuştur. Bu havzanın en önemli akarsuyu da Bakırçay’dır. Bakırçay doğuda Ömerdağ, kuzeyde Marda, güneyde de Yunt Dağı’ndan gelen akarsu kollarının birleşmesinden meydana gelmiş 128 km. uzunluğunda bir nehirdir. Kınık ilçesinin doğusundaki alüvyonlu ovaya giren Bakırçay Çandarlı Körfezi’nden denize dökülmektedir.
Bu akarsular dışında Karaburun Yarımadası’ndan doğan ve Ege Denizi’ne dökülen küçük dereler de il topraklarında bulunmaktadır.

Göller


İzmir il sınırları içerisinde, dağ sıraları arasında yer yer çöküntü alanlarında küçük göller vardır. İzmir’de büyük ölçüde bir göl bulunmamaktadır. İzmir’in küçük ölçüdeki önemli göller, Gölcük, Belevi Gölü, Çakalboğaz Gölleri ve Karagöl’dür.
Bunlardan Gölcük, Ödemiş’in kuzeyindeki Bozdağ’ın en yüksek noktasında bulunmaktadır. Kuzeyden güneye doğru uzanan küçük bir çöküntü çukuru içerisindeki bu gölün oluşumunda dağlardan gelen sellerin taşıdığı alüvyonların büyük payı olmuştur. Gölün derinliği yüzölçümüne göre çok fazladır. Suyu tatlıdır.
Selçuk ilçesi ile Torbalı arasında bulunan Belevi Gölü sığ bir göldür. Çakalboğaz Gölleri Küçük Menderes’in Selçuk ilçesinin 5-6 km. ilerisinde doldurduğu alanda meydana gelmiştir.
Yamanlar Dağı üzerindeki Karagöl tektonik bir kayma sonucu oluşan çukurda 35 dekarlık alanda meydana gelmiştir. Çevresi çam ormanları ile kaplıdır. Çevresi piknik alanı ve kamping yeri olarak düzenlenmiştir. Karagöl’ün mitolojideki Tantalos efsanesinde ismi geçmektedir.
İzmir il merkezinin 15 km. güneyinde Buca Belediyesi tarafından Kaynaklar Göleti yaptırılmıştır. Gölet 140.000 m2’lik bir alanı kapsamakta olup, bu alanın 30.000 m2’lik bölümü suni göldür. Bunun dışında gölün çevresinde 3.500 kişilik bir amfitiyatro, teraslar, piknik alanları bulunmaktadır.


Doğal Güzellikleri


Siren Kayalıkları (Foça)
İzmir ili Foça ilçesinde bulunan Siren Kayalıkları günümüzde fok balıklarının yaşam alanıdır. Buradaki kayalıkların arasındaki mağaralar fokların barınaklarıdır. Bu nedenle de bu mağaraların yakınlarında fokları ürkütmemek için denize girmek ve kayaların üzerine çıkmak yasaklanmıştır.
Siren Kayalıklarının ismi Yunan mitolojisinde de geçmektedir. Sirenler vücutları kuş, başları kadın şeklinde olup, yaptıkları müzikle insanları kayalara çekerlerdi. Bu müziğin etkisinde kalan gemiciler kayalara yaklaşır ve kayalara çarparak batarlarmış. Siren Kayalıkları yüzyıllar boyunca aşınmış ve doğaüstü şekiller almıştır.
Homeros’un destanlarında da Siren Kayalıkları’ndan söz edilmiştir:
“Ulu Tanrıça Kirke, ne yapın yapın, Tanrısal Sirenler'den sakının dedi bana. Büyüleyen seslerinden, çiçekli çayırlarından sakının. Sen dinle o sesi. Ama bağlasınlar ayakta seni kollarından bacaklarından orta direğe. Böyle dedim ve uyardım arkadaşlarımı. Bu ara gemimiz Sirenler'in adasına varmıştı bile. Çünkü itici bir rüzgâr esiyordu arkamızdan. Derken rüzgâr düştü, deniz oldu çarşaf gibi. Bir tanrı bütün dalgaları dindirmişti. Yoldaşlarım kalkıp geminin yelkenlerini topladılar, sonra da kürekleriyle döve döve köpürttüler denizi. O zaman ben tunç kılıcımla mum peteğini parçaladım ufak ufak ezdim güçlü ellerimle mumu. Sürdüm arkadaşlarımın kulaklarına. Duymaz oldular artık sirenleri. Onlar da bağladılar kollarımdan bacaklarımdan orta direğe beni. Sonra vurdular kürekleriyle kırçıl denize durmadan. Bir sıvışsak göz açıp kapayıncaya kadar şuradan dedik. Ama gözlerinden kaçmadı yakından geçen gemi Sirenlerin. Çınlayan sesleriyle hemen başladılar ezgiye: Gel buraya, dillere destan Odysseus, Akhalar'ın şanı şerefi. Durdur gemini duy bizim sesimizi. Hiçbir zaman bir kara gemi buradan geçemedi durup dinlemeden ağzımdan çıkan tatlı ezgileri; dinlerler doya doya, daha çok şey öğrenip öyle giderler, biliriz biz engin Troia'da olup bitenleri... Güzelim sesleriyle onlar böyle diyorlardı ve dinlemek istiyordu benim gönlüm. Kaşlarımla işaret ettim arkadaşlarıma, çözün dedim beni. Onlarsa ha bire kürek çekiyorlardı iki büklüm. Az sonra epey uzaklaşmıştık Sirenler'den, artık duymaz olmuştuk seslerini...”
Homeros Mağaraları (Buca)
İzmir ili Buca ilçesinde, Meles Çayı üzerinde bulunan Kızılçullu Su Kemerleri yakınında bulunan mağaralarda antik çağın ünlü ozanı Homeros’un şiirlerini yazdığı söylenmektedir.
Mağarada yeterli bir araştırma şimdiye kadar yapılmamıştır. Bu nedenle tarihlendirilmesi ve iç düzeni hakkında bilgi bulunmamaktadır.
Buca Belediyesi ile İzmir İl Kültür Müdürlüğü arasında yapılan protokol uyarınca burada bir araştırma yapılacaktır.

Mesire ve Dinlenme Yerleri


Orman Bölge Müdürlüğü İzmir Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Başmühendisliği'nin sorumluluğunda İzmir'de tam 20 adet orman içi dinlenme yeri vardır.
Bunların başında 70 hektarlık bir alana yayılmış olan Tanay Mesire Yerinde çadırlı kamp, kamping alanları ve turistik tesisler bulunmaktadır. İzmir’e 75 km. uzaklıktaki Gümüldür’de de 2.000 kişi kapasiteli piknik alanları vardır.
İzmir Özdere sahil şeridinde 40 hektarlık alanda, deniz kıyısında kurulan Kalemlik mesire yerinde her türlü dinlenme olanağı bulunmaktadır. Ayrıca Seferihisar yakınındaki Teos antik kent yakınındaki Akkum ve Ekmeksiz plajları bulunmaktadır.
Ad:  körfezz.jpg
Gösterim: 3282
Boyut:  74.4 KB

İzmir’e 70 km. uzaklıktaki Claros (Denizpınarı) antik kentinin bulunduğu alanda da dinlenme ve mesire yeri vardır. Buca Belediyesi tarafından 140.000 m2’lik alanda kurulan Bucagöl İşletmeleri’nin ortasında 30.000 m2’lik suni bir göl ve çevresinde tiyatro, piknik alanı gibi çeşitli tesisler yapılmıştır.
Bunların yanı sıra, Kuşadası-Selçuk karayolunun 8. km.sinde bulunan Pamucak, Seferihisar kıyısındaki 320 hektarlık Kargacık, Bergama-Kozak karayolunun 17. km.sinde bulunan ve 10 hektarlık bir alandaki Çınarlı, Urla Çeşmealtı’ndaki Güvendik Dinlenme Tesisleri, Ödemiş Gölcük Yaylası’nda, deniz seviyesinden 1.100 m. yükseklikteki Gölcük, Ödemiş Bozdağ Yaylası’ndaki Mermeroluk, Kemalpaşa Torbalı arasındaki Karabel, İzmir-Manisa karayolunda Kızılçam ormanları içerisindeki Çiçekli, Menemen-Manisa karayolunun 3. km.sindeki Menemen Çamlığı, İzmir-Çeşme karayolu üzerindeki Uzunkuyu, Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl, İzmir-Aydın karayolu üzerindeki Efeoğlu, İzmir-Salihli karayolu üzerindeki Belkahve, Aliağa Şelalesi İzmir ilinin diğer mesire ve dinlenme yerleridir.

İnciraltı Gençlik Merkezi (Merkez)


İnciraltı Gençlik Merkezi, yeni bir rekreasyon alanı olarak sinema salonları, yeme-içme tesisleri, spor, yürüyüş ve piknik alanları, sandalla gezinti yapılabilecek suni bir göl alanı ile kent halkını buraya çekmektedir

Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum


Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi bünyesinde 1964 yılında kurulmuş olan Botanik Bahçesi, 1997 yılında Ege Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlanarak, Ege Üniversitesi Botanik Bahçesi ve Herbaryum Araştırma ve Uygulama Merkezi olarak kurulmuştur. Araştırma ve öğretim hizmetlerinin yanı sıra halka doğal ve kültür bitkilerini tanıtmak ve sevdirmek amacını taşımaktadır.
Botanik Bahçesi 48.750 m2 alan üzerine kuruludur. Buradaki seralarda, tropik, kserofit, egzotik bitkiler halka ve öğrencilere tanıtılmaktadır. Botanik Bahçesinde yaklaşık 3.000 kadar bitki türü bulunmaktadır. Bu bitkiler Türkiye ve yabancı kökenlidir.

Teleferik Tesisleri (Balçova)


İzmir ili Balçova ilçesinde bulunan Teleferik Tesisleri İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenmiş ve 6 Mayıs 2000 tarihinde hizmete açılmıştır.
İzmir çevresinin doğal güzelliğinin görüldüğü teleferik tesislerinde, yamaç paraşütü yapılmakta, özel tırmanma şeritleri bulunmaktadır. Ayrıca çevresi piknik alanı olarak kullanıldığı gibi çeşitli dinlenme tesisleri de bulunmaktadır.

İzmir Kuş Cenneti (Çiğli)


İzmir ili Çiğli ilçesine 10 km. uzaklıkta, Ege Denizi kenarında, İzmir Körfezi'nin kuzeyinde bulunan Gediz Nehri Deltası'nın bir bölümü üzerindeki Tekel Çamaltı Tuzlası’nın bulunduğu 8.000 hektarlık alan 1982 yılında Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak tescil edilmiştir. Bunun yanı sıra bu alanın sahip olduğu doğal ve kültürel zenginliklerden ötürü de doğal ve arkeolojik sit alanı, Yaban Hayatı Koruma Sahası ve Uluslar arası Koruma Statüsü olan RAMSAR alanı olarak ilan edilmiştir.
İl kıyıları(açığında )Ege’ nin ünlü kefal, trança ve çipura balıkları avlanır.
Karaca:
İzmir’in Bergama, Kemalpaşa, Bayındır, Ödemiş ilçelerinin civarındaki ormanlar,
Altın Kartal:İzmir çevre ilçelerinin dağlık alanlarda kaya kartalını görmek mümkündür.
yabanhayatiarastirmalari.org
Bu alanda Anadolu’daki 450 kuş türünden 220’sinin varlığı tespit edilmiştir. Bu türlerden 59’u burada kuluçkaya yatmaktadır. Burada kuluçkaya yatan kuş türleri arasında Flamingo, Tepeli Pelikan, Leylek, Küçük kerkenez, Suna, Angıt, Deniz Saksağanı, Kılıçgaga, Deniz Kırlangıcı, Gümüşü Martı, Uzunbacak, Tepeli Tarlakuşu, Arıkuşu, Kuyrukkakan ve Çulhakuşu bulunmaktadır. Ayrıca Tepeli Pelikan, Küçük Karabatak ve Küçük kerkenez gibi dünyada soyları azalan kuş türleri de bulunmaktadır.
Bunların yanı sıra bu alanda tatlı su ve deniz balıkları, üç tür kurbağa, beş tür yılan, beş tür kerkenezin yanı sıra Yabandomuzu, Tilki, Çakal, Tavşan, Sansar, Porsuk, Gelincik, Kirpi ve Sazlık Kedisi de yaşamaktadır. Kuş Cennetinde ziyaretçi merkezi, kuş gözlem kuleleri, dürbün ve gezi bisikleti bulunmaktadır.
Saha içerisindeki Çamaltı Tuzlası, yıllık 600 bin tonu bulan kapasitesi ile Türkiye'nin tuz ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamaktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Kasım 2016 11:36
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
26 Mart 2010       Mesaj #10
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  romecolesium.jpg
Gösterim: 3381
Boyut:  84.0 KB

Eski İzmir kenti (Smyrna)

körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüzyıllar boyunca Meles Irmağı Sipvlos (Yamanlar) Dağı'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü.
Şimdi Tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde Tekel Müdürlüğü'nün İzmir Şarap ve Bira Fabrikasına ait numune bağı bulunmaktadır. 1955'ten beri yoğun gecekondu bölgesi olan bu çevrede İzmir'deki ilk yerleşim yeri olarak tespit edilen ı İzmir Höyüğü bulunur. Buradaki ilk kazılarda Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü"nün katkıları büyük olmuştur.
Batı Anadolu kıyılarındaki ilk yerleşimler genelde ki bunlar Troya Savaşlarını sonra kurulan Aiol, Ion ve Dor kökenlidir, küçük yarımadalar üzerinde kurulmuştur. Bunlar, Çandarlı, Foça, İzmir, Klazomenai, Miletos ve İasos gibi yerleşimlerdir. Bunun nedeni yerleşim yerlerini kuran ve oturan insanların daha çok Hellenli ve den olmalarıdır. Böylece yarımada yerleşikleri hem iki limana sahiptiler, hem de kara denizden gelecek saldırılara karşı güvence içindeydiler. Elverişsiz havalarda limanlardan biri uygun olmadığı taktirde gemiciler diğer limanı kullanma şansına sahiplerdi. Bayraklı Höyüğü körfezin kuzeydoğu köşesinde, kuzeyine sarp kayalı Yamanlar Dağı'nı da alarak karadan gelecek saldırılara karşı rahat bir konumdaydı. Güneyi imbata açıktı. Eski İzmir yerleşimi yaklaşık 3000 yıl boyunca bu yarımada üzerinde ver aldı. M.Ö. 4. Yüzyılın ikinci yarısında büyük nüfus artışı yüzünden bugünkü Kadifekale eteklerine taşındı.

İZMİR SÖZÜNÜN KÖKENİ
İzmir kelimesi eski İon lehçesinde Smurne, Attika (Atina) lehçesinde ise Smryna diye yazılırdı. Bugünkü Hellenler bu kentin adını Smirni biçiminde telaffuz etmekte, Gerçi son yıllarda Antik Efes kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. Olasılıkla İzmir'den Efes'e giden bir kısım Amazon kraliçelerinin adını yerleştikleri köye de koydukları düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski Yunanistan'daki kaynaklarda da rastlanmaktadır. Ancak Smyrna sözcüğü Yunanca değildir, Ege Bölgesindeki bir çok yerleşim adı gibi Anadolu kökenlidir. M.Ö 2, binin başlarına ait Kayseri Kültece yerleşiminde ele geçen bazı tablet metinlerinde Tismurna adına rastlanmaktadır. Tismurna'daki `ti' bir ön ek olup büyük olasılıkla bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. Bundan da Hellenler ya da Bayraklı höyüğünü mesken tutanların bu ön eki atıp kente 'Smurna' demişlerdir. Kentin adı olasılıkla M.Ö. 300C ile M.Ö. 1800 yılları arasında Smurnu olarak anılıyordu.

TARİH BOYUNCA İZMİR
TUNÇ ÇAĞI ( M.Ö. 3000-1050)
Eski İzmir'in yerleşimi her ne kadar M.Ö. 3000 yılından çok daha geri uzanmaktaysa da yapılan en son kazılarda henüz M.Ö. 3000 yıllarına kadar gidilmiştir. Kazılarda elde edilen bilgiler ışığında ilk İzmir yerleşikleri evlerini höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtmuşlardır. Bu ilk yerleşme Eski Tunç Çağı dönemine aittir. Bulunan çanak ve çömlekler Troya dönemi ve kültürüyle (M.Ö.3000-2500) benzerlikler göstermektedir. Birinci yerleşim tabakasının üstünde Orta Tunç Çağı dönemi yer alıyordu. Burada bulunan keramik eserler Troya II kentinde ortaya konulan sanatsal eserlerle hemen hemen özdeştir (M.Ö. 2500-2000). Üçüncü yerleşme katı Troya VI ve Hitit dönemi ile çağdaştır (M.Ö.1800-1ü50). Bu katta elde edilen büyük ve sağlam bir vazo, Afyon ve Uşak kentlerinin güneyindeki Beyce Sultan kazılarında elde edilen kapların çeşidindendir. Ayrıca birçok kap biçimi Orta Anadolu ile olduğu ölçüde Troya VI kap kaçağı ile de benzerlikler taşımaktadır. Bundan başka yine Troya VI'da gün ışığına çıkan `Minyas' tipi vazolar Bayraklı'da da ele geçmiş, bir de 4-5 Myken seramik parçasına rastlanmıştır. Açılan sondajlar küçük olduğundan evler hakkında geniş bilgi elde edilememiştir. Tunç Çağı'nda İzmir `de yaşayan yerli halkın dili konusunda herhangi bir fikir elde edilmesi mümkün olmamıştır. `Minyas' türü keramiğin ele geçmesi birçok Anadolu kentinde olduğu gibi, burada da 2. Binde Akalılâra (Achaioi: Myken) ait bir ticaret kolonisinin bulunduğuna ilişkin ipuçları verebilir.

DEMİR ÇAĞI
Hititler Çağı'nda {M,Ö. 1800-1200) Anadolu'da yazı kullanılıyordu ve bundan ötürü o dönemde tarih çağına ulaşılmış bulunuluyordu. Ancak M.Ö. 1200'lerde Troya Vll ve Hitit başkenti Hattuşaş'ın Balkanlardan gelen kavimlerce yıkılmasından sonra Orta ve Batı Anadolu yeniden yazısız ve karanlık bir çağa, Demir Çağı'na girdi. Demir Çağı, Anadolu'da yazının yeniden kullanılması ile Fryg Krallığı'nda M.Ö.730, geri kalan Orta ve Batı Anadolu'da ise M.Ö. 650 yıllarına kadar sürmüştür, Kazılarda fazla miktarda çıkarılan keramik ürünlerden anlaşıldığına göre, Demir Çağı boyunca Eski İzmir'de Hellas'tan göç eden, Aiolller ve İonlar yaşıyordu. Yarımadada yerli halkın yaşadığına dair herhangi bir bulguya ise rastlanmamıştır. Bayraklı Höyüğü'nün M.Ö. 1050 yıllarında kurulmaya başlayan yerleşmesinin Hellas kökenli olduğu anlaşılmaktadır.
400 yıl devam eden bu ilkel dönem boyunca başlıca beş yerleşme katı saptanmıştır. Bunlar :
  • I. Aiol yerleşmesi (M.Ö. 1050-M.Ö.1000)
  • II. Erken, Orta ve Geç Protogeometrik yerleşme (M.Ö. 1000-M.Ö. 875)
  • III. Erken ve Orta Geometrik yerleşme (M.Ö. 875- M.Ö. 750)
  • IV. Geç Geometrik yerleşme (M.Ö. 750-M.Ö. 675)
  • V. Subgeometrik yerleşme (M.Ö. 675-M.Ö. 650)
Söz konusu beş tabaka denizden 6,40 metre yükseklikte başlamakta ve 9,50 metrede son bularak 3 metre kalınlığında bir tabaka oluşturmaktadır. Kazılarda elde edilen Aiol keramiği Submyken orijinlidir. Protogeometrik ve Geometrik stildeki kap-kaçak ise genelde Attika vazoculuğunun bir devamıdır diyebiliriz.
Demir Çağı boyunca İzmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. Gün yüzüne çıkarılan en eski ev M.Ö. 925 ile M.Ö. 900'e tarihlenmektedir. İyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin (2,45 x 4 m.) duvarları kerpiçten, damı ise sazdan yapılmıştı. Erken Geometrik dönemden itibaren (M.Ö. 875'ler) bu tek odalı evler at nalı biçimli bir avlunun üç bir yanını çevirmekte idiler.
Eski İzmir'liler kentlerini M.Ö. 850'lerde kerpiçten yapılmış kalın bir surla korumaya başladılar. Bu tarihten itibaren Eski İzmir'in bir kent devlet kimliği kazanmış olduğu söylenebilir. Kenti 'Basileus' adı verilen bir beyin
Ad:  meryem-ana-evi.jpg
Gösterim: 3313
Boyut:  68.9 KB
idare ettiği olasıdır. Göçleri gerçekleştirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayı oluşturuyordu. Kent duvarları içinde yaşayan nüfus olasılıkla bin kişi civarındaydı. Geç Geometrik ve Subgeometrik seramikle açıklanan dönemde (M.Ö.750-650) ise yarımadanın nüfusu daha kalabalık olup belki de 1500 kişiyi aşıyordu. Kent devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. Bu köylerde, bu çağdaki Eski İzmir'in tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. Geçimi tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu.
Kentin en önemli kutsal yapısı Athena Tapınağı idi. Bu tapınağın günümüze değin korunan en eski kalıntısı M.Ö. 725-700 yılları arasına tarihlenmektedir. Daha önceki dört dönemde (M.Ö. 1050- 750), büyük bit olasılıkla yine Tanrıça Athena'ya tapınılıyordu, ancak o tarihlerde kadın tanrıçanın heykeli herhalde küçük bir niş (naiskos) içinde bulunuyordu. Bilindiği gibi Homeros'un destanı İlias, Aiol ve İon lehçelerinin karışık olduğu bir dille yazılmıştır. Bu nedenle dünya tarihinin bu çok önemli destansı yapıtı büyük olasılıkla bu iki lehçenin konuşulduğu sınır bölgesi olan İzmir'de oluşturulmuştur. Nitekim Hellenistik dönem İzmirlileri Homeros için 'Homeraion' adlı bir yapı inşa etmişlerdir.

PARLAK DÖNEM (M.Ö. 650-545)
Eski İzmir'in parlak dönemi M.Ö. 650-545 yılları arasına denk düşer. Yaklaşık yüz yıl süren bu süre, bütün İon uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur. Bu dönemde Miletos'un liderliğinde Mısır'da, Suriye ve Lübnan'ın Batı kıyılarında, Propontis'te (Marmara Bölgesi), Pontus'ta (Karadeniz) koloniler kurulur ve Doğu Hellen dünyası kıta Yunanistan ile rekabet ederek birçok alanda ve konuda onun yerini almaya başlamıştır. Bu dönemde İzmir'in tarımcılıkla yetinmeyip Akdeniz ticaretine de ortak olduğunu görmekteyiz. Bu dönem katlarında bulunan Fenike kökenli eserler, Kıbrıs kökenli heykel ve heykelcikler, Ön Asya ya da Akdeniz orijinli fayans figürcükler bu uluslararası ticaretin günümüze kalmış eserleridir.
Parlak dönemin İzmir'deki önemli belirtilerinden biri M.Ö. 650'den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. Kadın tanrıça Athena'ya sunulan armağanların birçoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. Kent halkının sayısı fazla olmasa da bir bölümü okuryazardır. Kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı (M.Ö. 640-580), Doğu Hellen dünyasının en eski mimarlık eseridir. En eski ve en güzel sütun başlıkları şu ana kadar İzmir'de bulunmuştur. Samos, Miletos, Ephesos, Erythrai ve Phokaia'da çıkarılan sütun başlıkları M.Ö. 6. Yüzyılın ikinci yarısından (M.Ö. 575-550) tarihinden önce değildir. Helken sanatının en özgün mimarlık öğeleri olan Aiol ve İon türü başlıklar ile İon ve Lesbos biçimi kymationlar (yaprak ya da yumurta şekilli mimarlık süslemesi) doğuşlarını Eski Izmir de gün ışığına çıkan ve büyük ölçüde Anadolu Hitit sanatından esinlenmiş olan bu başlıklara borçludurlar
Hellen Dünyasının çok odalı ev tipinin en eski örneği Eski İzmir de bulunmuştur. Gerçekten M.Ö. 7. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan iki katlı, beş odalı, ön avlulu çifte megaron, Hellenlerin bugün için bilinen, bir çatı altındaki en eski çok odalı evdir. Ondan önceki Yunan evleri yan yana dizilmiş megaronlardan oluşuyordu. Eski İzmir'in cadde ve sokakları daha 7. yy'ın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu .
İlerde M.Ö.5. yüzyılda Hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde Yakın doğuda çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. İon uygarlığının en eski parke döşeli yolu Eski İzmir'de gün ışığına çıkarılmıştır.
Hellen dünyasının en eski sivil mimarlık eseri Eski İzmir'de 7. Yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan güzel taş çeşmedir. Bir zamanlar Yamanlar Dağı üzerinde yükselen Tantalos mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. Tantalos tümülüsünün mezar odası adı geçen çeşmenin planında idi ve onun gibi Isopata tipi adını taşıyan yapı türünde idi, yani planı dörtgendi ve üstü bindirme tekniğindeki bir tonozla örtülü bulunuyordu. Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser Eski İzmir'de MÖ.520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranın mezarı olmalıdır.
Eski İzmir'de, çömlekçi işlikleri, arkeoloji literatüründe " Oryantalizan" ya da "Friz Stili" adı ile anılan seramik türünün güzel örneklerini üretiyor, taşçı ustaları mimarlık eserlerinden başka anıtsal boyda heykeller ve heykelcikler yontuyor ve bütün bu sanat yaratılarının bir bölümü dış pazarlara sürülüyordu.
Bilindiği gibi M.Ö. 6. Yüzyılın ilk yarısında o zamanki antik dünyanın kültür merkezi Batı Anadolu idi. Özellikle Miletos'a tarihte ilk defa batıl inançlardan ve her çeşit din etkisinden kurtulmuş, özgür düşünceye dayalı bilimsel araştırmalar başlamıştı. Doğu dünyasının zengin bilgi ve deneyim hazinelerinden yararlanarak ve özellikle özgür düşünce yöntemiyle Thales, Anaximenes ve Anaximandros gibi `doğa filozofları' bugünkü Batı uygarlığının temellerini atmışlardı. Thales dünyada ilk defa bir doğa olayını, M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihinde olagelen güneş tutulmasını oluşundan önce hesaplamıştır. Böylece kültür ve bilim alanında tarihin başlangıcından beri 2500 yıl boyunca Mezopotamya ve Mısır'ın elinde olan önderlik, Batı Anadolu'ya geçmiştir. Batı Anadolu bu önderliğini İranlıların Anadolu'yu işgal ettikleri 545 yılına değin korumuştur. Ancak İran işgali ile filozoflar, bilim adamları ve sanatçılar Atina'ya göç edince kültür ve ilim alanındaki önderlik Atina'ya geçmiştir.
Miletos, Ephesos, Samos gibi izmir de 6. Yüzyılın başlarında büyük olasılıkla düşünce ve bilim alanında önde gelen kentlerden biriydi. Ancak Eski İzmir M.Ö. 640-545 tarihlerinde döneminin en ileri kültür merkezlerinden biri olduğu halde daha sonraları önemini yitirdiği için, çalışmalarda eskisi hızını kaybetmişti. Eski İzmir'in edebiyat,şiir,tarih,felsefe ve bilim konularında ne düzeyde olduğu hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Mimarlık konusunda ise önemli bir merkezdi.

ESKİ İZMİR' İN LYDIA KRALI ALYATTES VE PERSLERCE ALINIŞI
Herodotos, Eski İzmir'i Lydia kralı Alyattes'in aldığından bahseder. Kazılarda da bu olay M.Ö. 500 sıralarına tarihlenir. Kent ve Athena tapınağı tahrip olsa da İzmirliler M.Ö. 590 yıllarında tapınağı tekrar inşa ederler.
Daha sonra Persler tarafından 6. Yüzyılın ortalarında ele geçirilen kent. Bu olayla birlikte parlak devrini tamamlamıştır. Bu tarihten sonra Athena tapınağına hediye edilmiş hiçbir armağan bulunamaması da bu tahribatın önemli göstergelerinden birisidir.

GERİLEME DÖNEMİ (M.Ö. 500-300)
HELLENİSTİK DÖNEM'DE VE ROMA ÇAĞI'NDA İZMIR (M.Ö. 333-M.S. 395)
Athena Tapınağı M.Ö. 545 tarihlerinde terkedilmişse de yerleşim sürmüş, ancak bundan sonra 200 yıl kadar bir süre eski İzmir önemini ve işlevini yitirmiştir.
M.Ö. 5. yüzyıl boyunca küçük ancak zengin bir yerleşmenin yer aldığı Bayraklı Höyüğü M.Ö. 5. yüzyılın sonunda ve özellikle 4. yüzyıl süresince yoğun bir iskana sahne olmuştur. Bu dönemde, ortalarında büyük avlular olan biri 5, biri 8 ve diğeri 15 odalı olmak üzere üç ev gün ışığına çıkarılmıştır. Bunların, kenti idare eden ve muhtemelen dönemlerindeki Pers etkisine uyarak yakın civardaki Larissa'da olduğu gibi, birer tyran olan beylere ait olmaları akla yakın gelmektedir. Nitekim Yamanlar Dağı'nda hala kısmen korunmuş olan ve önemli kişilerin mezarları olması gereken düzgün krepisli birkaç 4. yüzyıl tümülüsü bu düşünceyi desteklemektedir.
Söz konusu merkezi avlulu büyük üç evden başka birçoğu megarondan bozma dörtgen planlı küçük evler bulunmuştur. Bayraklı höyüğünün bütün üst düzeyinin 4. yy. boyunca evlerle kaplı olduğu söylenebilir. Öyle anlaşılıyor ki Anadolu'daki Pers işgali 4. yüzyılda gücünü yitirmiş ve İon kentlerinin büyümesine neden olmuştur. Meydana gelen nüfus patlaması ile yüz dönümlük Bayraklı Höyüğü,İzmirlilere küçük geldiğinden M.Ö. 300 tarihlerinde Pagos eteklerinde yeni İzmir kenti kurulmuştur.
Büyük İskender'in İssus'ta Dareios'u yenmesinden (M.Ö. 333) ve arkasından bütün doğuyu ele geçirmesinden sonra Hellen dünyası büyük bir refah çağına erişti. Kentler nüfus patlamalarına sahne oldu. Hellenistik Dönem'de İskenderiye, Rodos, Bergama ve Efes kentlerinden her biri 100 binin üstündeki bir nüfusa eriştiler. Küçük bir tepeciğin üzerinde kurulmuş olan eski İzmir kentinin duvarlarının içinde yalnız birkaç bin kişi yaşayabiliyordu. Bu nedenle en geç M.Ö. 300 sıralarında Kadifekale'nin eteklerinde, yeni büyük bir kent kuruldu.
Tarihçi Strabon, Smyrna'nın kendi zamanında yani M.Ö. 1. yüzyıla geçiş sırasında en güzel İon kenti olduğunu belirtmektedir. O dönemde kentin küçük bir bölümü Pagos'un üzerindeydi. Büyük bölüm ise düz arazi üzerinde bulunan liman çevresine toplanmıştı. Ana tanrıçanın tapınağı ile gymnasion da bu hat üzerinde yer alıyordu. Caddeler düzdü ve tamamı büyük taşlarla düzgün bir biçimde kaplanmıştı. Aristeides, kentin doğu-batı yönünde uzanan iki ana yolunun (Kutsal yal ve Altın yol) bulunduğunu ve bu yollarla kentin , denizden gelen esinti ile serinlediğini anlatmaktadır. Strabon İzmir'de Homereion olarak adlandırılan bir stoanın varlığından söz eder (belki de bir perystil ev). Bu evin içinde Homeros'un bir heykeli bulunuyordu.
Roma Çağı'nda İzmir'de inşa edilen yapılar arasında, Pagos dağının kuzeybatı eteğinde olan tiyatro ve batıdaki stadyumun her ikisinden de pek az iz kalmıştır. Diğer taraftan Devlet Agorası ise oldukça iyi korunmuştur. Agoranın ölçüsü 120x80 metre uzunluğunda geniş bir avlusu vardı. Doğusunda ve batısında birer stoası vardı.
Ad:  _Buca-Kervan Koprusu.jpg
Gösterim: 3313
Boyut:  83.8 KB
Her iki yapı 1 7,5 m. olup ikişer katlıydı. Ayrıca 28 m. uzunlukta bir bazilika da mevcuttu. M.Ö. 1. Yüzyılda Romalıların egemenliğine giren İzmir ikinci kez altın dönemini yaşamaya başlar.
İncil'de sözü edilen "Yedi Kilise"den bir tanesinin bulunduğu Smyrna Hıristiyanlığın gelişmesinde önemli bir rol oynar. İzmir'in ilk başpiskoposu olan St.Polycarp havari ve İncil yazarı St. John'un ilk müridlerinden biridir. Yaklaşık M.S. 70 yılında Anadolu'da doğmuştur. St. Polycarp inancından ötürü 23 Şubat 155 tarihinde, İzmir Akropolü üzerinde bulunan stadyumda Romalılar tarafından yakılarak ölüme mahkum edilmiştir. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, İzmir Bizans olarak bilinen Doğu Roma İmparatorluğunun bir parçası olur. Bizans döneminde Araplar, Selçuklular, Haçlılar ve Cenevizliler kenti ele geçirmek için birbirleriyle savaşırlar. Kenti ilk önce Araplar 672 yılında denizden zaptedip İstanbul'a yaptıkları akınlarda bir üs olarak kullanırlar.

Türkler İzmir'i ilk kez 11. Yüzyıl sonlarında Kutalmışoğlu Süleyman Şah komutasında ele geçirirler. Daha sonra Cenevizliler kenti Aydın Emir'i Umur Bey ele geçirinceye kadar kontrollerinde tutarlar. 1344 yılında Cenevizliler St. Peter Kalesini tekrar ele geçirirler. Cenevizliler aşağı kenti kontrollerinde tutarken Umur Bey yukarı kenti kontrolünde tutar.14.yüzyılın ortalarında kale ve aşağı şehir Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilir. 15. yüzyılın başında Moğollar kenti istila edip, St.Peter Kalesini yerle bir eder.1422 yılında II. Murat kenti zapteder ve İzmir Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası olur. Osmanlı İmparatorluğunun 1620 yılında yabancılara tanıdığı haklardan sonra İzmir İmparatorluğun en önemli ticaret merkezlerinden biri olur. 18. ve 19. yüzyıllarda kent Fransız, İngiliz, Hollandalı ve İtalyan tüccarların gözdesidir. Osmanlı İmparatorluğunda çok uluslu bir ticaret şehri olan İzmir I. Dünya Savaşından sonra 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusu tarafından işgal edilir. Bu işgal 9 Eylül 1922 yılında sona erer. Ancak, İzmir 13 Eylül sabahı tarihinin belki de en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde başlayan yangın 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000'den fazla ev ve işyerini tahrip eder. Bu yangın ne yazık ki kentin dörtte üçünü tahrip etmiştir. Fakat yeni kurulan Türk Cumhuriyeti ile birlikte İzmir zümrütü anka kuşu gibi kendi külleri içinden yeniden doğar.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 4 Kasım 2016 18:03

Benzer Konular

5 Kasım 2016 / YURUKAFA Cevaplanmış
14 Eylül 2008 / GÜLGECELER Eğitim Bilimleri
25 Haziran 2007 / Misafir Edebiyat
20 Haziran 2011 / AndThe_BlackSky Eğitim Bilimleri
17 Haziran 2011 / Jumong Eğitim Bilimleri