Arama

Mardin - Sayfa 2

Güncelleme: 13 Eylül 2013 Gösterim: 91.938 Cevap: 18
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mayıs 2007       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ZAMANIN DURDUĞU KENT MARDİN
Sponsorlu Bağlantılar
Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır.
Mardin, İpek Yolu güzergahında olan en değerli tarih ve kültür hazinelerinden biridir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Yukarı Mezopotamya havzasında bulunan Mardin, güneyinde Suriye, doğusunda Şırnak ve Siirt, kuzeyinde Diyarbakır ve Batman, Batısı Şanlıurfa ile çevrilidir.
Mardin dağlarının, Mazıdağı, Derik, Midyat, Savur ve Nusaybin yörelerine sokulan yüksek kesimlerinde, Meşe ağaçlarından oluşan topluluklara rastlanır.
İklim olarak Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahiptir. Yazları çok sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur.
Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiştir. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biridir.
M.Ö.4500' den başlayarak klasik anlamda yerleşim, gören Mardin, Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı Dönemi'ne ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.


GEZİLECEK YERLER

Dara Harabeleri

Mardin'in güneydoğusunda 30 km. uzaklıkta Oğuz Köyü'ndedir. Burası eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kentidir.
Dara Kent Kalıntıları, kayalar içinde oyulmuş çevresi 8-10 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmıştır. Buralarda mağara evler vardır. Kent kalıntıları içinde kilise, saray, çarşı ve depoları, zindan, tophane ve su bendi halen görülebilmektedir.
Ayrıca köyün etrafında kayalara oyulmuş 6-7 kadar mağara eve rastlanır. Bunların tarihi Geç Roma (Erken Bizans) dönemine kadar gider.

Midyat
Mardin gibi bir müze kent olan Midyat, Mardin'den yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta yer alır. Mardin'e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırmaktadır. Bölgeyi Süryanilerin yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km ötedeki Estel'e kaymıştır. Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat'taydı. Bir kaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar. Mutlaka izlemelisiniz....
Mardin'in bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle de ünlüdür. El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe turistik açıdan oldukça çekicidir. İlçenin 18 km. doğusunda bulunan Deyrulumur Manastırı M.S.397 yılında inşa edilmiştir.M.S.640 yılında Hz. Ömer zamanında Arap-İslam ordusu Süryanilerle işbirliği yaparak Mezopotamya'ya girince,özellikle bu eserin korunması için Hz. Ömer' in emri ile ayrıcalık tanımıştır. Manastırda eskiden içinde zengin bir kütüphane bulunmaktaydı. Ayrıca içinde binlerce öğrencinin eğitim aldığı bir teoloji fakültesi bulunmaktadır. Midyat'ta Meşe, Bitim, Antepfıstığı gibi ürünler ve kendine has acur, kavun yetiştirilir. Dünyanın en kaliteli üzümlerinin yetiştiği kavşak noktasıdır.

Mardin Kalesi
M.S.975-976 tarihlerinde Hamdaniler tarafından inşa ettirilmiştir. Kalede, cami, hamam, mahzen ve birçok ambar bulunmaktadır.

Dara Kalesi
Mardin'in 30 km. uzaklığındadır. Kale, İran Hükümdarı tarafından inşa ettirilmiştir

Cami, Kiliseler ve Manastırlar
Önemli bir İnanç Turizmi merkezi olan Mardin'de merkezde Ulu Cami, Meryemana Kilisesi ve Patrikhanesi, Mor Yusuf Kilisesi (Surp Hovsep), Deyruülzzafaran Manastırı (Mor Hananya), Deyrulumur Manastırı (Mor Gabriyel), Mor Yakup Manastırı (Nusaybin), Midyat Meryemana Manastırı ve Mor Dimet Manastırı görülmeye değerdir.
Zinciriye Medresesi, Mardin merkezde olup, 1214 'de inşa edilmiştir. Kasımiye Medresesi Mardin'in güneybatısında yer alır ve Mardin yapılarının en büyüklerindendir. 1469-1503 yıllarında yaptırılmıştır.

Mağaralar
Mardin Gızzelin Mağarası (İplik Dokuma), Midyat Linveyri Şifa Mağarası, Mardin Şakolin ve Firiye, Midyat Kefilsannur, Midyat Şenköy Kefilmelep, Kefilmardin, Midyat Hapisnas, Midyat Tınat, Savur Kıllıt, Kızıltepe Hanika ve Salah, Nusaybin Hessinmeryem ve Sercahan, Mazıdağı Gümüşyuva ve Avrıhan, Derik Derinsu, Dırkıp, Haramiye Mağaraları Mardindeki mağaralardır.


Ne alınır?

Gümüş işlemeli telkari, badem şekeri, leblebi ve ceviz sucuğu.

Ne yenir?
Mardin'in çok özel yöresel yemekleri mevcuttur. Özellikle kıbbe, çiğ köfte, keşkek, zerde, cevizli sucuk, helva çeşitleri, cevizli tatlılar yenebilir.

Yapmadan ayrılmayın:
  • Mardin Müzesi, Deyrulzaferan Manastırı ile Kasımpaşa Medresesi görmeden,
  • Şiir gibi işlnemiş taş işlemeli yapılarını fotoğraflamadan,
  • Badem şekeri, leblebi, ceviz sucuğu tatmadan,
  • Telkariden gümüş işleme almadan,
  • Kiraz Festivaline gitmeden,
dönmeyin.

Nisan'da güvercin yarışması
Mardin
Mardin'de, Nisan ayında düzenlenecek 'Güvercin Yarışması' için başvurular başladı.
Mardinli güvercin severler tarafından Tarihi Hatatlar Çarsısı'nda düzenlenecek olan yarışmaya başvurular başladı. İleride uluslararası bir platformda yapılması düşünülen yarışmaya çeşitli bölgelerden yaklaşık binin üzerinde kuş severin katılması bekleniyor.
9 kişilikten oluşturulan hakem komite Başkanı Nihat Toparlı, yüz yıllardan beri Mardin'de yaşayan insanların güvercinlere büyük önem verdiklerini belirterek, "Mardinliler yüzyıllardır taklacı güvercinleri beslemektedir. Tarihte güvercin her alanda barışın ve sevginin sembolü olmuştur. Bizler bu sembolü barış sevgi, hoşgörü ve anlayış içinde daha ileriye götürmeli ve bu aşamada birbirimize karşı saygılı olmalıyız" dedi. Nihat Toparlı, yapılacak yarışmada dereceye girecek güvercinlere cinslerine, ayaklarına, renklerine, duruş, güzellik ve ihtişamına göre puan verileceğini belirtti.
Mardin Güvercinleri Koruma ve Yetiştirme Derneği Başkanı Veysi Toparlı ise düzenlenen yarışmanın festival olmadığını belirterek, "Düzenlenecek olan festival değil sadece bir yarışmadır. Bu da derneğimize üye olmayan kişiler tarafından kendi aralarında yapılmaktadır"dedi. Dernek Başkanı Toparlı, güvercin bakıcılığının bir sevda olduğunu belirterek, bu sevdanın kişiyi dinlendirdiği gibi, kötü alışkanlıklardan da alıkoyduğunu söyledi.

Mardin Ulu Cami ve ünlü güvercinleri
guvercinerveulucamii1qe
Mardin'de Güvercinim
Ben özgürce kanat çırptım hep... Nuh’un gemisindeki kılavuzdum şu anda kaleye konan... Ben Hıristiyanlıkta kutlu bir haber, Şehidiye Camisi’nde sessiz bir bakışım... Ben desenli, renkli, sade, huzurlu Mardin güverciniyim...
Ovanın sessiz sevdasıyım.
Aşıkların haber ümidi, badem çiçeklerinin sırdaşıyım...
Ben bir Mardin güverciniyim,
Kanatlarımı Gılgamış ihtişamıyla donattım.
Hep huzurla uçtum semalarda...
Artukluya selam verdim sadakatle...
Kalenin önünde eğilip, Kasımpaşaya ölümsüzlüğünü müjdeledim kanatlarımla...
Ben kaleden rüzgarını alan yelkenliyim. Mardin’de taş yapıtların, medreselerin, kilise ve camilerin arasında saklambaç oynarım. Benim kıblem ova, pusulam Ulucami’dir. Kale güverciniyim, kaya güverciniyim. Ben kırların iyi hava habercisiyim. Hintlilerin meşhur takla güvercininin bile başını döndürürüm. Çünkü ben Mardin güverciniyim.
Atatürk, Mardin için Paşa olduğum diyar sözünü sürekli kullanmıştır.
Atatürk’ün hayatında önemli bir dönüm noktası vardır. General olduğunun müjdesini Mardin’de alan büyük komutan bu olayı bir çok yerde ve zamanda dile getirmiştir.
Mardinliler bir gece önce aralarında Albay olarak gördükleri Mustafa Kemal’i ertesi gün pırıl pırıl General apoletleriyle Mustafa Kemal Paşa olarak selamlamışlardır. Hem de 35 yaşında genç, heyecanlı bir paşa olarak.
Atatürk’ün Mardin’e ikinci gelişi yaklaşık bir yıl sonra 1917 yılının Şubat ayına rastlar. İkinci Ordu Komutanlığına vekalet ettiği günlerde, Hicaz Cephesi Kuvvetleri Komutanlığına atanan Mustafa Kemal Paşa, beraberinde Dr.Yarbay Hüseyin, Binbaşı Rıfat Bulca, Yaver Cevat Abbas, Yüzbaşı Neşet Bora, Yüzbaşı Rauf, Emir Subayı Şükrü Tezer’le Mardin’e gelmişlerdir.
Mardinliler Atatürk’ü coşkun bir törenle karşılamışlardır. Atatürk o günün gecesinde Mardin Belediye Başkanı Hıdır Çelebi’nin evinde Mardin’in ileri gelenleriyle birlikte konuk olmuştur. Şehrin ileri gelenlerinden Abdurrahman Kavvas, Atatürk’e Samur derisinden bir kürk hediye etmiştir. Bu değerli armağan halen Konya’daki Atatürk Müzesi’nde bulunmaktadır.

Her dinin varolduğu Mardin

deyrulzafaranmanast6if

Mardin hakkında bir yazı
KARTAL KALESİ VE ŞAHİN YUVASI MARDİN’DE KİLİT TAŞLARI
Mardin...

Kartal yuvası...
Şahin Kalesi, Karga kalesi ve Güvercin yurdu...
Kuşlarla bu kadar yad edilen, onlarla simgelenen başka şehir var mı bilmiyorum. Mardin.. Kaleler diyarı… Dik duruşun, sertliğin, haşmetin ve aşağısında sonsuz ufuklara uzanan derinliğe hükmetmenin gururunu taşıyan coğrafya. Mardin kalesi, kartal yuvası olmuş bir zamanlar... Sonra Araplar arasında asalet, hız, çeviklik ve kahramanlığın sembolü olan ve “Baz” da denilen Şahin Kalesi olmuş... Kartal ve Şahin .. Tarihte pek çok kavim, kahramanlık ve güçlerini kartal ve şahin ile simgeleştirmiş ve bu kuşları bir şekilde tarihi anıt ve yazıtlarına ve son olarak alem ve bayraklarına resmetmişledir.
Tarihi M.Ö. 4500 – 3500 yılları arasında Mezopotamya’da yaşayan Sübarilere dayanan Mardin’de bu döneme ait kalıntılar Nusaybin’in doğusunda bulunan Gırnavaz ören yerinde bulunmuştur. O dönemden günümüze kadar bu topraklar yerleşim alanı olarak kullanılmışlardır. Daha sonra bu coğrafyada Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular, Urartular, Persler, Romalılar, Bizanslar, Araplar, Selçuklular, Artuklar, Hemdaniler, Mervaniler ve nihayet Osmanlılar gelip geçmişler ve hepsi arkalarında kendi dönemlerin izlerini bırakmışlardır. İşte Mardin tüm bu medeniyet ve kültürlerin ortak mirası olarak günümüze kadar gelmiştir.
Mardin aslında bir tek coğrafyayı veya şehri anlatmıyor. Mardin deyince bu coğrafyada yaşayan insanların hayal dünyasında canlanan gizem, ihtişam, heybet ve mistik mekanlar ve devlerin tarihi akla gelir. Kartal yuvası veya Kal’at-ul Baz yani Şahin Kalesi adları da verilen merkezdeki Mardin Kalesinin hemen yanı başında Kalat-ul Mar’a tüm yükseklik ve ihtişamına rağmen karşısındaki Kartal Yuvası karşısında masum ve uslu durmaktadır. Adeta bir kız gibi. Zaten adı da oradan geliyor. Hem sessiz sakin, hem de asıl kaleyi gelecek tehlikelerden koruyacak bir konumda kız kalesi. Karşısında duruyor Şahin kalesinin. Ve kaleler buradan itibaren ard arda sıralanır güneye doğru.
Biraz ötede Anır Kalesi… Bir mabedin kalıntılarını omuzlarında taşıyor hala. Deyrulzafaran Manastırının arka tarafındaki yüksek tepenin üstünde zamana direnen kalıntıları günümüze taşıyor. Bu kale de şahin yuvasının gözetiminde ama sanki hep merkezi koruyan ve gelecek tehlikeleri önceden haber alan bir konumda… Biraz daha güneye iniyoruz Çok değil 30 kilometre aşağıda... İşte Dara... Dara Pers hükümdarı meşhur Darius’dan adını alan tarihin çağımıza tamamen tahrip olmadan ulaştırdığı en muhteşem miras... Yukarı Mezopotamya’nın geçmişteki en muhteşem ve ünlü şehri... Tiyatro sahneleri, muhteşem su sarnıçları, belki de tarihteki ilk baraj, köprü ve en az 40 metre derinliğindeki zindanı ile günümüzde bile insana heybet ve ürperti veren bir mekan. Dara Kalesinin himayesinde kendisine yönelecek bakış ve ilgiyi bekliyor.
Dedik ya Mardin bir tek kale değil. Kaleleler topluluğu ya da coğrafyası. Daha doğrusu kaleler medeniyeti. Evet, kaleler medeniyeti. İşte biraz daha aşağıda Nusaybin ve Midyat dağları arasında Hamdanilerin inşa ettiği Aznavur kalesi.. Güneyde Suriye ovasına hakim bir tepede kurulan bu kalenin yüksekliği zeminden 800 metre .Bütün terkedilmişliğine rağmen görenleri hayrette bırakıyor.
Ve Marin Kalesi. Tarihteki Merdis şehrinin üzerinde kurulu olduğu yüksek kayalığın üzerinde bütün ihtişamına rağmen gözlerden neden uzak tutulduğu pek anlaşılmayan Marin Kalesi... Su sarnıçları ve mahzenleri insan tahribatından korunmuş belki de en ilginç kalelerden biridir Marin kalesi. Burçlarının yüksekliğinin 20 metre olduğunu düşünürseniz kalenin ihtişamını daha iyi anlarsınız.
Sadece merkezden güneye doğru uzanan kaleleri saydık. Mardin merkezdeki Şahin Yuvası ya da Kartal Kalesinin etrafında Erdemeşt Kalesi, Rabat Kalesi, Dermetinan Kalesi, Savur Kalesi, Haytam Kalesi ve daha pek çok saymadığımız kalelerle etrafı adeta kale şeklinde muhafaza edilmiş “kartal yuvası” gibi Mardin kalesi durmaktadır. Adeta kalelerin kartalı ve arap kültüründeki baz kuşuna yani şahine izafe edilen sıfatları yüklenmiş Mardin Kalesi...
Ancak ne yazık ki, Mardin Kalesinin tarihte başka bir kuşa izafe edilmiş adı da vardır . Kal’at-ul Gurab. Yani Karga Kalesi... Kartal, şahin ve karga... Yan yana gelmemesi gereken sıfat ve semboller. Ama her yükselişin, her ihtişam ve zirveye çıkışın bir de iniş ve hezimet zamanları vardır. Etrafındaki bunca muhteşem kalelere rağmen tarihin seyri içinde kimsesiz yetimler gibi sadece kargaların uğradığı sessiz bir mekan olmuştur. Elbette şahinlerin ve kartalların uğramadığı ve olmadıkları mekanlara kargalar uğrayacak ve orayı yurt edinecekler. Aslında işte şimdi günümüzde Marin kalesinden tutun da Dara’ya kadar bütün bu muhteşem tarihi ve mistik mekanlarda sadece kargalar değil, ama maalesef terk edilmişliğin sembolü olan baykuşlar mekan tutmuştur.
Kartallar ve şahinler bu diyarları terk edeli çok uzun zaman olmuş. Kargalar da yerlerini hüznün ve yasın temsilcisi baykuşa devretmiş durumda… Ama sürekli yas ve hüzün yakışmazdı bu mekanlara. Çünkü bu coğrafya Mezopotamya’nın kalbidir. Mezopotamya’nın can damarıdır ve merkezidir buralar. Öyle ise Mardin’e yeni bir misafir kuş lazımdı… ve Mardinliler de o kuşu zaten çoktan bulmuş durumdalar.

GÜVERCİN...

Kartallar uçup gittiler, şahinler de öyle... Şimdi güvercinler Mardin’in sonsuza uzanan Kızıltepe Ovası'na bakan düz damlı evlerde yeni şehrin simgesi olmaya çoktan başlamışlardır. Mardin ve güvercin...

MARDİN VE GÜVERCİN
Roma , Pers, Arap ve diğer kavimlerin asırlarca hakimiyet mücadelesine sahne olan bu kaleler diyarını Hz. İsa’dan sonra semavi dinlerin etkisinin bölgeye girmesi ile Mistik bir hava hakim olmaya başladı. Süryanilerin Hıristiyanlığa girmesi, bölgeye dinlerin ve Hz. İsa’nın nefesinin gelmesine vesile olmuş, Mardin’inin güney bölgesine bu günkü Midyat bölgesine Turabidin yani “ibadet edenlerin dağı” adı verilmiştir. İşte bu maneviyat iklimine Hz. Ömer döneminde İslam’ın havası ve rüzgarı da gelmeye başladı. Selçuklular, Hemdaniler, Artuklular ve Mervanilerin de bölgeye gelmesi ile kartal ve şahinlerin yerini uzun zamandır alan kargaların yerini güvercinler almaya başladı.
Güvercin barışın, hoşgörünün, sevginin simgesidir. Kartal ve şahin ne kadar haşin, sert ve vahşiliğin sembolü iseler; bunların aksine güvercinler, evcil, dost ve barış ikliminin sakinleridir. Hıristiyanlardan önce bölgede bulunan pek çok inanç toplumu İslam’ın bölgeye gelmesiyle hep beraber bir arada yüz yıllarca hiçbir baskı ve inkara uğramadan ama yan yana içe içe yaşadılar. Çünkü artık damlarında güvercinler vardı Mardinlilerin
İşte o inanç ve maneviyat ikliminde izleri ve varlıkları günümüze kadar gelenler. Şemsiler, Yahudiler, Hıristiyanlar (bütün mezhepleri) Müslümanlar, Yezidiler… İnançlarını taşlara, taşları mabetlere, nakış nakış işleyen bu topluluklar sosyal hayat içinde birbirlerinden asla ayrılmamış ama mabetlerin derinliklerine daldıklarında kendi inançlarının özgünlüğünü koruyarak bildikleri şekilde rableri ile baş başa kalmışlar. Ama dışarı çıktıkları zaman aynı duvar dibinde tatlı sohbetlere dalmışlar, beraber ziraat yapmışlar, ortak olmuşlar, aynı kahvenin kürsülerinde karşılıklı çay içmişlerdir.
Mardin’den Kızıltepe ovasına, oradan da Suriye’ye bakan yüksek yamaçta ufkun sonsuzluğunda geleceğe dönük berrak ve engelsiz düşüncelere bakan Müslümanların medreselerinden bir güvercin kalkar yine Kal’a-tul Mar’anın arkasında Anır Kalesine dayanmış 1500 yıllık Deyrulzafaran Manastırının bahçesindeki pınardan suyunu içer.
Midyat’ta Cevat Paşa Camisinin minaresinde çevresine bakan bir güvercin 50 metre ötedeki… Kilisesinin damında konaklar. Çünkü güvercin barış elçisidir. Barış habercisidir.
Midyat’ta hala Müslümanlarla Süryaniler iç içi yaşarlar. Köylerde ve şehir merkezinde onlarca cami ve kilise yan yanadır hala. Bir yanda Artuklu ve Eyyübi ve Selçuklu kültürünün izlerini günümüze taşıyan Hasankeyf, Mardin merkezine selam dururken, öte yandan Süryani kadimlerin ilk yerleşim yerlerinden olan Turabidin’den Mardin’e selam götürür güvercinler.
Cevat Paşa camisinde namazının kılanlar biraz yukarıdaki kiliseden çıkan Süryani cemaatle duvar dibindeki gölgelikte ve çarşıdaki kahvede yan yana çay içer, oyun oynarlar. Ortaklıkla çalıştırdıkları dükkanlarda ticaret yapan Mustafa ile Yuhanna ibadet vakti gelince hiçbir olumsuz hareket ve davranış moduna girmeden biri kiliseye diğeri camiye gider, daha sonra işyerinde ortaklığa devem ederler. İŞTE MARDİN BUDUR.

DİNLER VE DİLLER
DİNLERİN VE DİLLERİN buluştuğu, kaynaştığı ve barıştığı diyar derken, bunu demek istiyoruz. Mardin merkezi günümüze kadar yoğun şekilde Arap kültürünün izlerini taşırken, Selçuklu ve Artuklu’lardan geriye dünya medeniyet mirasına, özgünlüğü bozulmamış sadece taş yapılar bırakmadılar. Yezidilerle Müslümanlar, Şemsilerle Hıristiyanları bir arada, yan yana barış içinde ve güvenlik içinde yaşattı bu medeniyet. Öyle olmasa dağ başlarındaki manastırlarda yüzyıllarca din adamları mabetlerinde huzur içinde yaşarlar mıydı?

Dünyanın hangi coğrafyasında küçük yerleşim birimlerinde bile bir Hiristiyanın cenazesini Müslüman, ya da bir Müslüman’ın cenazesini Hıristiyanlar taşır. İşte Mardin budur. Midyat budur. Savaşlardan belini doğrultamayan dünyaya bu coğrafyanın vereceği ders budur.
Bu ders Mardin’deki Zinciriye Medresesinin taşlarına işlendiği gibi Kırklar Kilisesinin giriş kapısına da sinmiştir. Bir yanda Kasımıye öbür yanda Deyrulzafaran olmasa Mardin’i diğer şehirlerden ayıran sadece taşlardan geriye kalan kalıntılar olacaktır.

KİLİT TAŞLARI
Ama Mardin ve çevresindeki coğrafya, inançlarını taşlara nakşederek ölümsüzleştirmiş ve bunu simgesel olarak binalarda kullandıkları kilit taşlarında ölümsüzleştirmişlerdir. Kilit Taşları Mardin ve Midyat taş işçiliğinin yapı kültüründe kullanılan gizemli bir sırdır.evler ve diğer dini mabetler kubbe şeklinde inşa edildiklerinden tavana kadar iskele yardımıyla birbirine tutturulan taşlar kubbenin tam ortasına gelindiğinde ortaya bir kilit taşı yerleştirilir. Böylece iskele kaldırıldığı halde kilit taşı yardımıyla birbirine dayanan taşlar yüzyıllarca ayakta kalır.
Dayanışmayı, kaynaşmayı, adeta taşlara uygulatarak sosyal hayatta da değişik dil ve dindeki insanların bir binanın taşları gibi dağılmamak için omuz omuza vermeyi birbirine dayanarak ayakta kalmayı sağlayan bir kilittir. Onun için adına kilit taşı demişler. Sosyal hayatta, günlük işlerde yüzyıllarca kenetlenmeyi, beraber yaşamayı başarabilen farklı etnik ve dini inançtaki toplumlar bu felsefelerini kalıcı hale getirmek için binalarında da kilit taşı kullanmışlardır.
Kilit taşı aslında gerçek hoşgörünün, farklı din sahiplerinin, farklı dilleri konuşan insanların insanca bir arada, bir birlerini olduğu gibi kabul ederek ve saygı çerçevesinde dayanışma içinde beraberce yaşamayı simgeliyor. İnançları gereği kendi camisine kilisesine veya sabah güneşine karşı duruşta ya da havrasında ibadet eden insanlar günlük yaşam içinde taziyelerde, düğünlerde, işte, sokakta, dükkanda ve taş duvarların gölgesinde derin sohbetlere dalarak örnek insani davranışları bizzat yaşayarak göstermelik birlik söylemlerinde bulunmuyorlar bizzat yaşıyorlar.
Mardin deyince muhteşem taş işçiliğinin kilit taşlarını sosyal hayata yansımayı anlatıyoruz aslında. Onun için Midyat’ın Salhe(Barıştepe) Köyünde imam ile papazı sabah kahvaltısında (görüntü var) bir arda bulabilirsiniz. Ya da bir kilisenin duvar dibinde yılların hatıralarını bir birlerine anlatan Emo(Emine) teyze Hane’yi diz dize oturmuş( görüntü var) görebilirsiniz. Farklılıklarını giyimlerinde bile koruyacak kadar kendilerinden emin ve güven içinde. Çünkü kimin hangi dinden ve etnikten olduğunu giyiminden hemen de anlayabiliyorsunuz. İşte Mardin ve işte abidler diyarı. Medeniyetler buluşması ve diyalogları için çalışanları Midyat’a Mardin’e. Savur’a davet ediyoruz. Buyursunlar gelsinler bu insanlığın güzel levhası kaybolamadan kayıtlara geçsinler…

MARDİN’DE İMAR ADALETİ
Nusaybin tarafından Mardin’e gelirken Firdevs Köşkünün duvarlarına biraz oturup Mardin’i bir de buradan seyredin… Binalar birbirlerinin üzerine saçaklar gibi durmaktadır. Kat kat yükselen binaların ön cephesi hep güneye bakmaktadır. Işığa ve ufka bakan pencerelerde insanların neden bu kadar hoşgörülü ve geniş ufuklu olduklarını anlamak zor değildir. Çünkü bu yapı tarzı insanların bir birlerine gölge etmedikleri, kimsenin kimsenin ışığını ve havasını kesmediği ve engel teşkil etmeyecek şekilde bina inşa ettiği, bir koca şehri bu anlayışta imar ettiği dünyanın başka bir uygarlığı var mıdır?.

Üsttekinin alttakine zulmetmediği, güçlünün zayıfı ezmediği, havasını, ışığını kesmediği bir medeniyettir Mardin. Mardin sadece antik taşlardan ve binalardan oluşmuş bir şehir değil, ruhunu insani anlayışını taşlarda yaşatan bir kültürün adıdır. Adalettir. Komşuya saygıdır. Beraber yaşamayı bilme sanatıdır. Mardin insanlığın taşlara ve mimariye yansımış canlı kanıtıdır. Üsttekinin alttakinin suyunu bulandırmadığı, insanların yaşadığı şehrin adıdır. Mardin evlerine bir de bu gözle bakalım.

KASIMIYE HAYATIN RİTMİ VE HARİTASI
SON BİN YILDA Mardin’e mührünü vuran Selçuklu , Artuklu, Mervani, Hemdani ve Osmanlıların bu güne, Mardin tarih miras listesine kaybolmadan günümüze kadar eserleri ile gelebilmiş dünyanın yaşayan en antik kentlerindendir. Özellikle 300 yıl Mardin’de hüküm süren Artukoğullarından günümüze kadar sağlam olarak gelen eserleri göz ardı etmemek gerekir. Mardin’i sadece bir bina veya sadece bir kilise ile, ya da sadece bir iki orijinal yapıyı göstererek anlatmak asla mümkün değildir.

Mardin ta Sübarilerden, Osmanlılara kadar canlı canlı yaşayan bir şehirdir. Mardin’de sadece bir kavim değil, pek çok kavim ve din mensubu hep beraber bu yüksek kültürü oluşturmuşlardır. İşte bu yüksek kültürden günümüze kadar sağlam olarak ulaşmış Kasımıye’yi ve Kasımıye’yi de aşan içindeki sırlı çeşme ve havuzu anlatmadan geçsek Mardin ve Mardin’in yüksek kültürünü oluşturan ruhu görmemiş oluruz.
Suyun akışı ile hayatın akışını simgeleyen bir havuz Kasımıye’nin ortasından 600 yıldır durmadan akmaktadır. Artuklular döneminde yapımına başlanan Mardin’in güneybatısındaki tepenin altında bulunan Kasımiye Medresesini Cihangir oğlu Sultan Kasım 1487-1502 yıllarında tamamlamıştır. Medresenin avlusundaki yüksek ayvanda basit bir oluktan önce bir su çıkar yeryüzüne... Yavaşça akarak insanın doğumunu simgeler gibi.. Sonra hareket ve coşku kazanır gençlik gibi. Büyük havuza akar daha sonra. Büyük havuzda durulmaya başlar su. Oradan dar ve küçük bir hazneye akar. Yaşlılığı, hayatın darlık ve zorluğunu gösterircesine. Daha sonra su tekrar dar bir oluktan akarak büyük havuza gelir. Kabir ve ruhlar alemine geçişi anlatır. Ve oradan Mezopotamya’nın ebediyeti andıran sonsuz ufkuna bakan boşluğa doğru akışı insanın sonsuzluk alemine olan yolculuğu anlatmaktadır. Mimariye ruh veren anlayış yüzyıllarca gelenlere kendisini bu şekilde sırlara bürünerek anlatmıştır.
KASIMIYE BİR GİZEMDİR. Yükseklerde insanın düşünce ufkunun, hayalinin engelsiz bir şekilde ufuklara dalmanın düşünce ve hayal dünyasındaki tüm engelleri kaldırmanın mimariye yansıyan örneğidir.


KARTAL KALESİ VE ŞAHİN YUVASI MARDİN

Ekrem Akman, Tarih: 15 Ocak 2007 Pazartesi

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2007       Mesaj #12
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mardin Güneydoğu Anadolu’da ilginç bir sivil mimari örneklerini bir araya toplamış bir kentimizdir. Mardin Mazı Dağlarının güney yamaçlarında, doğudan batıya doğru 2.500 m. uzunluğunda, 500 m. genişliğindeki bir alana kurulmuştur. Doğal konumundan ötürü de Mardin Kalesi’nden bakıldığı zaman yapıların birbiri üzerine yığılmış sıkışık bir görünümde olduğu görülür. Ancak, doğal konumdan kaynaklanan bu sıkışık yapılaşma kentte kendine özgü bir sivil mimariyi de ortaya koymuştur. Mardin Kalesi eteklerinden başlayarak ovaya doğru teraslar halinde yayılan bu evler sıkışık olmalarına karşılık ilginç bir mimari yapılanmayı da ortaya koymuşlardır. Büyük ölçüde Orta Çağ mimarisini yansıtan bu yapılaşma Kuzey Suriye ve Urfa, Diyarbakır mimarisi ile de farklı olduğu noktalar bulunduğu kadar benzerlikleri de bulunmaktadır. Kısacası bu yapılaşma Mardin’de kapalı bir bölge şehircilik anlayışını da beraberinde getirmiştir. Bu yapılanmada doğa şekillerinin ve iklimin de büyük payı olmuştur.
Mardin sivil mimari yönünden iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bunlardan biri kale ve çevresi, diğeri de dış mahalle olarak isimlendirilen kale eteklerindeki asıl yerleşimdir. Birbirlerinden farklı özellikleri olan çeşitli toplulukların bir arada yaşadığı Mardin’de tapu defterlerinden öğrenildiğine göre Sürgücüyan, Akkeçilü, Mişki, Dinabi, Şah Nasibi, Zoli, Duraçlu, Behramki, Bradi, Dehlevi gibi kısmen yerleşik, kısmen de göçebe aşiretler tarih boyunca şehir çevresine yerleşmişlerdir. Sonraki dönemlerde milli oymaklardan bazıları XVIII. yüzyıl başlarında Diyarbakır ve Mardin çevresine de yerleşmişlerdir.
Sponsorlu Bağlantılar


MARDİN EVLERİ
Mardin evleri şehir dokusuna uygun olarak yalnızca giriş katından ibaret olanların yanı sıra iki, üç bazen de dört katlı örnekler de bulunmaktadır. Evlerin yükseklikleri ve kat adetlerinin nedeni yapının bulunduğu arsanın başlangıç ve bitim noktaları arasındaki kot farkından kaynaklanmaktadır. Evlerin avlulu giriş katı bulunduğu parselin güneyinde ise, alt kot düzleminde, son katı ise parselin üst kot düzleminde bulunmaktadır. İki kat arasına kaç adet katın sığabileceği ise tamamen arazi eğimine bağlıdır. Ancak bazı durumlarda kat yükseklikleri de değişebilmektedir. Zengin ailelerin kat yüksekliklerinin daha fazla tutulduğu da görülmektedir. Bu farklılık mimariye de yansımıştır. Şehirde etkili olan nüfuslu ailelerin evleri ise bazen anıtsal boyutlara ulaşmıştır. Çoğunlukla evlerin giriş katları binek ve taşıma hayvanlarının ahırlarına, ambarlarına ve depolarına ayrılmış, bu yüzden de kat yükseklikleri fazla tutulmuştur. Evlerin bazılarında ara katlara da yer verilmiştir. Bunlar ambarlarda asma kat niteliği taşımaktadır ve ahşap dikme ile kirişler üzerine oturtulmuşlardır. Bazı evlerde ise bu asma katlar dekoratif olarak da yapılmıştır.
Mardin evleri kapalı mekânlar, yarı açık mekânlar, eyvanlar, revaklar ve köşkler olarak da ayrı gruplara ayrılmaktadır. Geleneksel Mardin evlerinin cephelerinde çeşitlilik meydana getirilmiştir. Bu cepheler bulundukları yamaçtan ötürü Mardin Ovası’na açık olarak yapılmıştır. Bu nedenle manzara öncelik kazanmıştır. Kat girişleri doğu, batı ve kuzeyde olan kapalı mekânların havalandırma pencereleri ile köşeleri dikkati çekmektedir. Evler şehrin her bölgesinde teraslar halinde olduğundan birbirlerinin önünü kapatmamaktadır. Ancak cephe bütününde simetriye pek dikkat edilmemiştir.
Mardin

Mardin evlerinin asıl yapı malzemesini taş oluşturmaktadır. Avlu ve teraslara bakan bütün cepheler, tonoz başlangıçlarına kadar iç mekân duvarları, doğu, batı, kuzey cepheleri kesme taştan yapılmıştır. Düzgün taşların yanı sıra kaba yontma taşlar da yapılarda kullanılmıştır. Ancak, kaba taşlar Mardin Ovası’na bakmayan cepheler ile zemin katı avlu duvarlarında kullanılmıştır. Moloz taşlar daha çok önemi olmayan duvarlarda, iç örgüde, tonoz veya kubbelerde kullanılmıştır. Evlerin kapalı, yarı açık ve açık bütün mekânlarının döşemeleri taştan yapılmıştır. Bununla beraber avlularda taş, toprak veya her ikisinin birlikte kullanıldığı da görülmektedir. Üst katların taş döşemeleri bir alt katın tonoz çeşitlerini içeren tavanlar üzerine oturtulmuştur. Tavanlar daha çok manastır tonozu, beşik tonoz, aynalı tonoz biçiminde olup, kubbeye çok az yer verilmiştir. Katlar arasında bağlantıyı sağlamak üzere merdivenler kullanılmıştır. Bu merdivenler yapı içerisinde eyvanların açık yüzlerinin karşısına gelen sağır duvarlarda veya duvar içlerine yerleştirilmiştir.
Mardin evlerinde pencereler cephelerde çoğunlukla iki sıralı olarak düzenlenmiştir. Bunların en özgün karakteri de iki kanatlı ahşap kapaklı oluşlarıdır. Pencerelerin önüne lokmalı veya geçmeli demir şebekeler yerleştirilmiştir. Üst sıra pencerelerde cama yer verilmediği durumlarda ahşap kapaklardan yararlanılmıştır.
Mardin

Mardin evlerinde bezeme olarak sarı kalker taşları kullanılmıştır. Dış mekâna yansıyan yapı elemanlarında ve iç mekânda pencere kapı ve niş çevrelerinde ayrı malzemeden bezemeler de yapılmıştır. Yörede Midyat İşi denilen taş işçiliğinin son derece geliştiği görülmektedir. Kapı, pencere çevreleri, sütunlar, kemerler, saçak altları, kat silmelerinde taş işçiliğinin oya gibi işlendiği bezemelere yer verilmiştir. Ayrıca odalarda Taka denilen, yuvarlak kemerlerli taş işlemeli, gömme dolaplar da bulunmaktadır. Bununla beraber, taş dışında kullanılan malzemeler oldukça sınırlıdır. Ahşap malzeme pencere kapakları, kapılar, dolap kapakları ve kilerlerin asma katlarında kullanılmıştır. Geç dönemlerde alçı tepe pencerelerinin vitrayları ile tavanlarda yapılan basit süslemelerde kullanılmıştır. Demire ise yalnızca pencere şebekelerinde yer verilmiştir.
Mardin’de kapalı bir yaşam biçiminin egemen olduğu dikkate alındığında evlerin harem ve selamlıktan meydana geldiği de görülmektedir. Selamlık kısmında ana odaya tek basamaklı, parmaklıklarla ayrılmış bir seki altından girilmektedir. Bu bölümde kahve ocağına yer verilmiştir. Harem bölümündeki odalarda ise kullanım olarak bir ayırım gözetilmemiş ve odaların hepsinde oturulmakta, yatılmakta, yemek yenilmekte ve konuklar ağırlanmaktadır. Bu odalar avluya bakan önleri revaklı bir eyvanın çevresine sıralanmışlardır. Evlerin çoğunda ayrı bir mutfak yoktur. Kilerin, açık avlunun veya eyvanın bir bölümü mutfak olarak kullanılmıştır. Bununla beraber, bazı evlerde mutfak ve helâların yapıdan ayrı olduğu da görülmektedir.
Mardin
XV. yüzyılda kale çevresinde 300 kadar evin olduğu ve geniş bir nüfusun da olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Ancak bu nüfus 1526’da veba salgını ile kısmen azalmıştır. XVI. yüzyıl sonlarında Suriye, Urfa ve Babil’den göçenlerle nüfus yeniden canlanmıştır. XVIII. yüzyılda şehirde 2.000’i Müslüman ve gerisi Hıristiyan olmak üzere 3.000 ev olduğu yine kaynaklardan öğrenilmektedir.
Mardin’de sivil ve dini mimari örneklerini daha çok evlerin oluşturduğu bir dokuya sahiptir. Anadolu’daki en eski yerleşim alanlarında görüldüğü gibi bu evler dar sokaklar etrafında sıralanmıştır. Bir veya birkaç evin kullandığı çıkmaz sokaklar, evlere girişte yapılan sahanlıklar ve bazen sokak üstlerinde veya altlarında bir geçit bırakılarak yapılmış odalar ortak kullanım alanları farklı bir yapılanmanın burada uygulandığını göstermektedir.
Mardin sokakları, insan ölçülerinin yanı sıra yörede kullanılan eşek, at, deve gibi binek hayvanlarının boyutları dikkate alınarak, dar yapılmıştır. Bununla beraber şehirdeki geniş sokaklar İshak, patika biçimindekiler ise Zabok olarak isimlendirilmiştir. Mardin sokakları yerleşim dokusuna bağlı olarak doğu-batı, kuzey-güney doğrultusundadır. Şehrin doğu-batı yönündeki sokaklar, şehrin kurulduğu yamaca paralel olup, bunlar bazen eğimli, bazen de düz yollardır. Kuzey-güney doğrultusundaki sokaklar ise bunlara dik konumdadır ve zaman zaman da eğimden ötürü merdivenlere dönüşmüştür. Yüksek kalın duvarlar ile yapılardan ayrılan bu sokakların evlerle olan ilişkisi giriş kapıları, havalandırma pencereleri ve çıkmalarla sağlanmıştır. Şehir yapılanmasında sokakların bazıları bir noktada kesişir ve küçük meydanlar oluştururlar.
Mardin’in evlerinin bazılarında dini yapılarda olduğu gibi kitabelere de önem verilmiştir. Bu kitabeler giriş kapısı üzerine yerleştirilmiştir. Ayrıca katlarda eyvan ya da revaktan girilen giriş kapıları üzerine de kitabeler yerleştirilmiştir. Bu evlerin tarih konulan bir başka yeri de tavanlardır. Ancak bu tür tarihlemeler daha çok son dönemlerde yapılan evlerde görülmektedir.
Günümüze gelen Mardin tarihi evlerinden en önemlileri Hacı Kermo ailesinin evi, Süryani ailesinin evi ve Milli ailesinin evidir. Bunun yanı sıra Diyarbakır Mahallesi’nde, Şar Mahallesi’nde, Diyarbakır Kapısı Mahallesi’nde, Emineddin Mahallesi’nde, Latifiye Mahallesi’nde, Necmeddin Mahallesi’nde, Yeni Kapı Mahallesi’nde, Ulu Cami Mahallesi’nde, Teker Mahallesi’nde, Şehidiye Mahallesi’nde, Gül Mahallesi’nde, Savur Kapı Mahallesi’nde ve Meydanbaşı Mahallesi’nde de tarihi Mardin evlerine rastlanmaktadır.
Bu evlerden Savur Kapı Mahallesi’ndeki Hacı Kermo ailesi evi, XVII.yüzyıla kadar inen bir tarihe sahiptir. Bu yapı zemin katı ile birlikte üç katlıdır. Ara merdivenlerle ulaşılan ara katlar da bunların içerisine yerleştirilmiştir. Bu eve üç farklı kottan girilmekte olup, zemin katta avlu çevresini U biçiminde saran bir tasarım bulunmaktadır. Böylece bu ev üç ayrı birimden meydana gelmiştir. Cephesinde zemin kattan üst kata doğru bir farklılaşma olduğu da dikkati çekmektedir. Zemin ve birinci katta pencere ve kapılarda, revaklar ve eyvanlarda, son iki katta ise çeşitli bezemelerle süsler görülmektedir. Günümüzde Mungan ailesinin yaşadığı bu ev içerisinde birçok ailenin yaşamasından ötürü çeşitli bölümlere ayrılmış, yarı açık mekânlar kapatılmış ve ekler yapılmıştır.
Mardin
Yeni Kapı Mahallesi’ndeki Süryani ailesi evi, Emüniddin Külliyesi’ne yakın bir yamaçta yer alan, bir grup Süryani evi arasında Mardin’in en büyük evlerinden birisidir. Bu yapı zemin kat ile birlikte beş katlıdır. Yapıldığı bölgedeki arazi eğiminden ve parsel derinliğinden kaynaklanan evde kat adedi arttırılmıştır. Evin tasarımı teraslama biçiminde gerçekleştirilmiştir. Farklı kademelerde bulunduğundan ötürü bu ev grubu üç avlu çevresinde geliştirilmiştir. Revakların iki yanı açık olup, bunların arkasında yüksek ve sivri kemerli bölümlere de yer verilmiştir.
Mardin’in Ticaret Merkezi’nin yanında yer alan Medrese Mahallesi’ndeki Milli ailesi evi de çeşitli yapı birimlerinden meydana gelmiştir. Girişleri birbirlerinden bağımsız olan bu birimler biçimsel farklılıklar göstermektedir. Buradaki konak tasarımı bir defada ortaya çıkmamış ve yapı birimlerinin birbirlerine eklenmesinden meydana gelmiştir. Burada da diğer Mardin evlerinde görüldüğü gibi, birden fazla girişe yer verilmiştir. Güneydeki çıkmaz sokaktaki tonozlu bir geçitten sonra zemin kat birbiri içerisine geçmiş üç avlu ve bunların çevresinde de yapılar sıralanmıştır. Buradaki yapı birimlerinin hepsi kendi avlularına ve sokağa açık cepheler halindedir.
Günümüzde Mardin ve Midyat evleri başlı başına birer açık hava müzesi niteliği taşımaktadır. Bir müze kent olarak düşünülen Mardin’e 1,5 saat uzaklıktaki Midyat’ta da Mardin’dekilere benzer evler ile karşılaşılmaktadır. Bugünkü görünümü ile bir Orta Çağ kentini andıran Mardin evlerinde Telkâri olarak isimlendirilen taş işçiliğinin en güzel örnekleri ile karşılaşılmaktadır. Midyat evleri de yapılanma, konum ve işçilik yönünden Mardin evleri ile benzerlik göstermektedir.
Mardin
Midyat evlerinde de eğime dik olarak düzenlenen avlu, eyvan ve odalar bir bütün halindedir. Taş avlu alt katta kayadan oyma bölümlerle çevrelenmiştir. Üst katlarda eyvanın iki yanında yer alan odalar önünde Gezenek ismi verilen teras ve mekânlar birbirini tamamlamıştır. Bu planlama anlayışındaki en önemli kural, Midyat evlerindeki pencerelerin birbirlerini görmemesi ve evlerin mahremiyetinin sağlanması ön plana çıkarılmıştır. Midyat evlerini Mardin yöresindeki diğer sivil mimariden ayıran en önemli özellik ise, bezemenin yapıların dışında olduğu gibi iç mekânlarda da aynı yoğunlukta tekrarlanmasıdır. Özellikle karanfil, püskül, lale, burma ve süpürge motifleri belirli bir düzen içerisinde yapılarda tekrarlanmıştır. Ayrıca Emevi ve Abbasi süsleme geleneğinin etkileri pencere sövelerinde, silmelerde ve sütunlarda da görülmektedir.
Midyat mimarisinde görülen zengin süslemeler takılarda ve süs eşyalarında, gümüş telkâri işçiliğinde kendini göstermiş ve mimari süsleme sanatına, el sanatlarına etkili olmuştur.
Mardin Nusaybin ilçesinde Diyarbakır Valisi Hafız Mehmet Paşa'nın 1837 yılında, oldukça geniş bir alana yaptırmış olduğu kışla 1970'li yıllardan sonra yıkılmıştır. Sultan II. Abdülhamid zamanında kurulan Hamidiye Süvari Alayı'nın birlikleri bu kışlada konuşlandırılmıştı. II. Dünya Savaşı sırasında da kullanılan bu kışlanın 300'den fazla odası, giriş kapısında da iki büyük aslan heykeli bulunuyordu.
Mardin ve Midyat evlerinin en önemli öğesi de çeşitli dini toplulukların değişik kültürlerin ve dillerin birleşmesidir. Midyat evlerini ÇEKÜL Vakfı “Yedi Bölge ve Yedi Kent Programı” içerisine almıştır.


Kenthaber Kültür Kurulu

Fotoğraflar, kenthaber fotoğraf arşivi, Untitled Document ve Medeniyetler Beşiği Midyat adreslerinden alınmıştır.

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mayıs 2007       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mardin'in kendine has yemekleri muhtelif gıda maddelerinin severek oluşturduğu bir lezzet yumağıdır. Sanki bu yemekler, ağza layık harikalar olusum sürecindeyken, gizli bir el tarafından işlenmiş, dünyanın en güzel tatlarına bezenmiş hissini verir meraklılarına.
Yemek bir kültür olayıdır. Kültür, bir yöre halkının, belirli bir toplumun yarattığı maddi ve manevi değerlerin toplamıdır. Bu değerler tarihi kalıntılarda olabileceği gibi yaşamın en önemli halkalarından biri olan yemeklerde de yer bulabilir. Yöremizde yetişen bitkilerin yardımıyla, hava şartlarının ve yaşam tarzının belirleyiciliğiyle yemekler geleneksel bir boyut kazanır.
Mardin mutfağının zenginliği, gelmiş geçmiş milletlerin kültür birikimlerinden Mardinlilerin medeniyetteki tekamül sürecinde kendilerini yenilemedeki yetenekleri ve sosyal açıdan sahip oldukları açılımla ilgilidir. Çeşitli dinlerin dinsel törenleri için hazırlanan yemekler, doğum ve ölüm sonrası geleneksel günler ve ayinler için özel olarak oluşturulan hayratlar...

Mardin yemeklerini şu şekilde bölümlemek mümkündür:
1. Çorbalar: Lebeniye, Un çorbası, Mercimek çorbası, Kelle paça, Nohut çorbası, Corten, Ginedir çorbası, Domates çorbası
2. Kebablar: Soğan Kebabı, Patates Kebabı
3. Et Yemekleri: Malzum, Kibbe, Mardin Çiğköftesi, Kelle Paca, Dobo, Firkiye, Güvec, Havuc Türlüsü
4. Tavalar-Kızartmalar-Kavurmalar: Semizotu Tavası, Patates, Patlıcan, Biber, Kabak, Havuc Kızartması
5. Köfteler: İçli Köfte (İkbebet), Aya Köfte (Irok), Çiğköfte, Mercimekli Köfte (Bello), Cevizli İçli Köfte, Kitel Raha
6. Dolmalar-Sarmalar: Patlıcan Dolması, Biber Dolması, İşkembe Dolması, Kaburga Dolması, Kabak Dolması, Hindi Dolması,Kuzu Dolması, Güvercin Dolması, Domates Dolması, Tavuk Dolması
7. Pilavlar: Sehriyeli Bulgur Pilavı, Kınepleli Pilav, Mercimekli Pilav, Gasore, Ihşene, Coban Pilavı
8. Hamur İşleri: Sembusek, Cevizli Börek, Susamlı Patates Böreği, Lor Böreği

9. Zeytinyağlı Yemekler: Zeytinyağlı Yaprak Sarması, Kıneble, Melemen, Nohut Meftunesi
10. Piyazlar-Salatalar: Patates Salatası, Çoban Salatası, Beyin Salatası, Acur Salatası
11. Tatlılar-Pastalar: Sütlaç, Davk Bi Dips, Peynir Helvası, Harire, Asure, Zerde, Un Helvası, Zingil, Kahıyye, Davk İl May, Tahinli Helva
12. Tuzlular: Icce, Kişnişli ve Kırmızı Pul Biberli Tandır Cöreği
13. Çerezler: Leblebi, Sekerli Leblebi, Badem, Badem Sekeri, Ibzor, Kavun Cekirdeği, Karpuz Cekirdeği, Kabak Cekirdeği, Bıtım,Mahlep, Pestil, Cevizli ve Bademli Sucuk (Ikude)
14. İçecekler: Mırra, Likör, Üzüm Suyu, Nar Suyu, Sumak
15. Turşular: Rami, Hıyar, İşfelleh, Yeşil Zeytin, Dag Hıyarı, Yeşil Nohut Tursusu
16. Bazı Özel Kahvaltılıklar: Kaymak, Bal, Yeşil Zeytin, Otlu peynir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Haziran 2007       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİR BAŞKADARI BENİM MEMLEKETİM


ÖmÜrCeK - avatarı
ÖmÜrCeK
Ziyaretçi
23 Aralık 2008       Mesaj #15
ÖmÜrCeK - avatarı
Ziyaretçi
mardin ulu cami
Ulu Cami
Bir çok uygarlık kalıntısıyla, sahip olduğu eşsiz kültürel değerleri ve günümüze kadar taşıyan, yüreklerdeki engin hoş görü ve sevecenliğin doruk noktaya ulaştığı Mardin Dünyanın yaşanır iki sit kentinden biridir. Tarihi tarihle özümsetmek, yaşayıp yaşatabilmek ayrıcalığı nedeniyle de Dünyanın ilgisini çekmektedir. Bir yanda gümüşe hayat veren mükemmel işçiliği, bir yanda kesme ve oymalı taşları gönül mahzenlerimize altın çerçeveli güzelliklere nakşeden tarihi tortusu ve geleneği ile ülkemizin gözbebeğidir. İlde değişik uygarlıklara ilişkin çeşitli tarihi yapıtları sık aralıklarla görmek mümkün olduğundan, konumu ve sahip olduğu turistik değerleri ile turizm açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Uluslar arası turizm şirketleri Mardin’i tur programlarına almış olmakla bu program dahilinde Mardin’e gruplar gelmeye başlamıştır.
Kalenin eteklerinde kurulmuş ilginç tarihi evleri sokaklar arasındaki geçişi sağlayan Abbara’lar (Tüneller)ı, taşlar arasından yol buldukça göğe yakarır gibi uzanan kaskatı yeşillikler ve her gün binlerce yıllık tarihe gönderilen günümüz insanının yaşam cıvıltısı...
Mardin’de evler o kadar güzel inşa edilmiştir ki pencerelerinin konumu, avluların dizaynı, kuyuların dehlizli yapıları kimseye rahatsızlık vermeden binlerce yıldır alışıla gelmiş düzenini devam ettirmektedir.
Dünyanın Süryanî merkezi olarak kabul edilen Mardin Deyrulzafaran Manastırı, Türkiye ve Dünya turizmi açısından çok özel bir değer taşımakta, her mevsimde yoğun olarak yerli ve yabancı turist akımına uğramaktadır.
Mardin ibadet merkezleriyle dinler arasındaki hoş görünün en önemli merkezidir. Yaklaşan inanç turizmi ile beraber orta doğunun mistik geçmişinde barındırdığı unsurlarla bu görkemli kenti, dünden bu güne taşıyan antik değerleri, bugünden düne giden tarihe atmosferini tanımlayabilmek için önemli medeniyet katmanlarının günümüzdeki yansımalarını tanıyalım.

Sit Alanları
Sit alanı oluşu itibariyle Mardin’in dünyada apayrı bir yere sahip olduğunu bilen ve bu uğurda çok değerli çalışmalar yapan bilim adamlarının hazırladığı konuya ilişkin raporlar dikkat çekicidir. Kültür ve Turizm bakanlığı taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları yüksek kurulunun 29-30-31 Mayıs 1985 yılında aldığı 1425 nolu karara göre Mardin il merkezinde bulunan, gayri menkullerin 1979-1984 yıllarındaki kararları ortak bir mutabakata bağlamıştır. 2863 sayılı kanun uyarınca kurulması gerekli taşınmaz Kültür Varlıkları olarak tescil kayıtlarının devamı sağlanmıştır.

Kale Suru, Tapınaklar, Havralar
Kiliseler: Mor Petrus ve Pavlus kilisesi (Medrese mah.), Mor İliyo kilisesi, Mor Behnan (Kırklar) kilisesi ve Mor Yusuf Kilisesi (Şar mahallesinde), kırmızı kilise, Protestan kilisesi, Meryem ana kilisesi ve patrikhane (Cumhuriyet meydanı), Mor Mihail kilisesi, Mor Hırmız kilisesi Surpkevork (Mor Cırcıs) kilisesi, Mor Barsavmo kilisesi, Mar Şumune, Deyrulzafaran Manastırı, Mor Efram Manastırı (Diyarbakır kapı mah.).

Medreseler
Emineddin Medresesi, Zinciriye Medresesi, Altınboğa Medresesi, Hatuniye Medresesi, Şehidiye Medresesi, Şeh Sultan Medresesi, Sultan Kasım Medresesi, Marufiye Medresesi,

Camiler
Ulu Cami, Melik Mahmut Cami (Bab-ı Sor), Latifiye (Abdullatif) Camii, Reyhaniye Camii, Necmettin (Maristan) Camii (Necmettin mah.), Nizamettin Begaz Camii (Diyarbakırkapı mah.), Eminettin Camii, şeyh Muhammet Ezzanar Camii, Melik Mansur Mescidi (Gül Mah.), Pamuk Camii, Şeyh Zebur Camii, Sultan Hamza-i Kebir Camii, Şeyh Şaran Mescidi, molla Hari Süleyman Paşa Camii, Tekiye Camii, Şeyh Kasım Halveti mescit ve türbesi, Şeyh Mansur Camii (Yalım Beldesi), Cami-ül Afsar, Muhammet Şeybullah Camii, Şeyh Yusuf camii, Şeyh Abdulaziz Camii, Muşyid Camii, Arap Camii, Kale Camii, Hızır Camii, Kuseyri Camii, Şeyh çabuk Camii,Kasım Tuğmaner Camii, hacı Ömer Halife Camii.

Bayramlar
Sevdik diyemeden sevildiğimizi sanmadan
Ve naylon terlik giyerken, bıkmadan usanmadan
Bisiklete binmek için her bayram, turu on liradan
Sokağa fırlardık Çorap etiketini daha çıkarmadan...
(Bayram sabahı, Kardeşim Sinema ve Ben)
Mardin’de Mardin’i iliklerine kadar yaşamış, bilinçaltına çocukluğunun bayram coşkusunu kazımış olan bir şairin duygularına ortak olmakla; çeşitli inançların zevk ve kültürlerin barışık bir yaşam tarzı sergilediği Yukarı Mezopotamya’nın bu şirin kentinde Mardin’de bayram coşkusu mitolojik, mistik, gizemli diyarlarda tarihle kaynaşık bir bütünsellik çizer.
Geçmişte bir çok uygarlığa beşiklik yapmış Mardin, tüm bunların yanında çok çeşitli inançlara, tapınmalara, ayinlere, kurbanlara taş mimarisinin dünya üzerindeki mükemmel örneklerinin sergilediği bir açık hava müzesi olarak şahit olmuştur.
Mardin din ayırımı konusu ayak bağı yapmadan asırlar öncesinden çözmüştür. Ezan seslerinin çan sesleriyle karışık ve kaynaşık aksettiği; çeşitli dinlere mensup insanların gönül rahatlığıyla inançlarını yaşadığı bir hoşgörü merkezidir. Mardin’in inanç tünelinde putperestlerden Yezidilere; Yahudilerden Hıristiyanlara ve İslam inancına kadar uzanan ve her karesi sevgi ve kardeşlikle işlenen motifler görülür. Mardin'’e bayramlar, çok önemli gelenek silsilesi etrafında sürüp gider. Buralarda aslolan ölülere hürmet, büyüklere saygı, annelere mutlak bağlılık ve barışıklığın, kardeşliğin de derin bir vecd ile kutlanmış olmasıdır.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Ocak 2010       Mesaj #16
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Mardin İli Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Mimari,Arkeolojik yapısı olduğu kadar birçok Medeniyete ev sahipliği yapmış tarihi bir şehirdir ve bu tarihin izleri büyük oranda şehrin yapısını oluşturmaktadır. İpek yolu Mardin ili güzergahından geçmektedir. Mardin büyük oranda süryanilerin yaşadığı bir şehirdir. Ve bölgede tarihi Süryani Kilise ve Manastırları bulunmaktadır. Mardinde gezilecek yerler Meryemana Klisesi, Deyrulzafaran, Mor Gabrieldir. Mardin İli son yıllarda özellikle Eski ve Yeni mardin olarak iyi ayrı şehir gibi olmuştur. Eski Mardin tarihiyle mimarisiyle ayakta durmaktadır. Yeni mardin denilen bölgede ise yoğun şekilde betonlaşma etkisi göstermiştir. Mardin ili tarihiyle de mutlaka gezilip görülmesi gereken bir şehirdir. Mardin İlinin İlçeleri Derik, Mazıdağı, Savur, Kızıltepe, Yeşilli, Ömerli, Midyat, Nusaybin ve Dargeçit ilçeleridir.
CeLebRindaL - avatarı
CeLebRindaL
VIP why did you go why
19 Aralık 2011       Mesaj #17
CeLebRindaL - avatarı
VIP why did you go why
Mardin Kalesi:
M.S.975-976 tarihlerinde Hamdaniler tarafından inşa ettirilmiştir. Kalede, cami, hamam, mahzen ve birçok ambar bulunmaktadır.

Dara Kalesi:
Mardin’in 30 km. uzaklığındadır. Kale, İran Hükümdarı tarafından inşa ettirilmiştir
Cami, Kiliseler ve Manastırlar :
Önemli bir İnanç Turizmi merkezi olan Mardin’de merkezde Ulu Cami, Meryemana Kilisesi ve Patrikhanesi, Mor Yusuf Kilisesi (Surp Hovsep), Deyruülzzafaran Manastırı (Mor Hananya), Deyrulumur Manastırı (Mor Gabriyel), Mor Yakup Manastırı (Nusaybin), Midyat Meryemana Manastırı ve Mor Dimet Manastırı görülmeye değerdir.

Zinciriye Medresesi:
Mardin merkezde olup, 1214 ‘de inşa edilmiştir.
Kasımiye Medresesi:
Mardin’in güneybatısında yer alan Medrese, Mardin yapılarının en büyüklerindendir. 1469-1503 yıllarında yaptırılmıştır.

Mağaralar :
Mardin Gızzelin Mağarası (İplik Dokuma), Midyat Linveyri Şifa Mağarası, Mardin Şakolin ve Firiye, Midyat Kefilsannur, Midyat Şenköy Kefilmelep, Kefilmardin, Midyat Hapisnas, Midyat Tınat, Savur Kıllıt, Kızıltepe Hanika ve Salah, Nusaybin Hessinmeryem ve Sercahan, Mazıdağı Gümüşyuva ve Avrıhan, Derik Derinsu, Dırkıp, Haramiye Mağaraları Mardindeki mağaralardır.

NE ALINIR ?
Gümüş işlemeli Telkari…
Badem şekeri..Leblebi…
Ceviz sucuğu
O Kadar Kalabalik ki Yalnizligim..
CeLebRindaL - avatarı
CeLebRindaL
VIP why did you go why
19 Ocak 2012       Mesaj #18
CeLebRindaL - avatarı
VIP why did you go why
Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölgede, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiştir. Mezopotamya, Paleolitik ve Neolitik dönemden itibaren iskan görmüştür. Mardin ili ve civarında yapılan araştırmalarda, Mezopotamya kültürlerinden Halaf ve Ubeid Dönemlerine (İ.Ö.5500-3500) ait yerleşmeler tespit edilmiştir. Daha sonraki dönem olan ve kent devletlerinin kurulduğu; yazının, takvimin ve çarkın ortaya çıktığı Uruk Dönemi (İ.Ö. 3500-3000) Mardin İlinde yapılan Girnavaz Kazısında ve çevre yerleşmelerde açığa çıkarılmıştır. Mardin ili Dargeçit ilçesinde yapılan yüzey araştırmasında ise tespit edilen Boncuklu Tarla, önemli bir Neolitik dönem yerleşmesidir. Yazılı kaynakların ortaya çıkması ile Mardin Bölgesi hakkında bilgiler artmıştır. Akad Kralı Naramsin’e ait, Diyarbakır Pir Hüseyin’de bulunan yazıta göre; kral yaptığı seferde, Mardin üzerinden olan ve daha sonra Romalılar tarafından da kullanılan antik yolu kullanmış olmalıdır. Yukarı Habur Bölgesi’nde yer alan Tell Brak, Tell Leilan ve Mardin sınırının hemen güneyinde Mardin’den de görülen Tell Mozan yerleşmelerinde bulunan yazılı kaynaklar, bu dönemde Mardin Bölgesi hakkında bilgi vermektedir. Bu dönem için Mardin bölgesi Subartu Ülkesi olarak gösterilmekte ve Hurrili halklar yaşamaktadır.

Eski Assur-Eski Babil dönemi boyunca Kuzey Mezopotamya’daki Mari Sarayı’nda bulunmuş olan tabletlerde de Mardin bölgesi anlatılmıştır. Mardin’in yaklaşık 50 km. güneyindeki Tell Leilan’da açığa çıkan metinlere göre Şamsi Adad’ın oğulları, Işme-Dagan ve Yasmah-Addu, Ması/Masius-Tur Abdin kuzeyindeki bölgelerde hareket etmişlerdir. Bu döneme ait buluntular Mardin Girnavaz kazısından buluntularla desteklenmektedir.

İ.Ö. 1600’lerde kurulan Mitanni Devleti’ne ait buluntular da Mardin çevresi yerleşmelerde ortaya çıkmıştır. Mitanni Devletinin başkenti olan Waşukkani’nin yeri henüz tespit edilememiştir ancak bölgemizin içinde veya çevresinde olduğu düşünülmektedir. Bu dönemde (İ.Ö. 1370) Hititlere ait Boğazköy metinlerinde de bugün Tur Abdin olarak bilinen dağlar Kaşyari Dağı olarak ilk kez karşımıza çıkmakta ve bölgenin tarihi coğrafyasını göstermesi açısından önem taşımaktadır. Daha sonraki Mezopotamya kaynakları da Kaşyari Dağı hakkında bizleri aydınlatmaktadır ve (İ.Ö. 669-629) Assurbanipal devrine kadar Kaşyari adının geçtiği belgeler bulunmaktadır.

Daha sonra ki Assur dönemi metinlerinde de bölge tarihi hakkında bilgiler vardır. Bunlardan en önemlisi II. Assurnasirpal’in (İ.Ö.884-858) bölgeye yaptığı seferde, Matiate’yi (bugünkü Midyat) aldığından bahsettiği metindir. Bu dönemde bölgeye yapılan seferlerde izlenen yolların bir kısmı Mardin bölgesinden geçmektedir. Bu yollardan bir tanesi Assur’dan çıkıp Midyat, Savur üzerinden Diyarbakır’a giden yol, diğeri de Assur’dan Nusaybin’e gelen, buradan ikiye ayrılan yoldur. Bu yoldan biri Çağçağ Nehri boyunca Midyat’a devam etmekte, diğeri de Nusaybin’den Mardin vadisine devam edip Savur’a gitmektedir. Assur’dan gelip Nusaybin’den geçen ve Mezopotamya ovasında devam eden ve bugün İpek Yolu olarak bilinen yol da o dönemde kullanılmış olmalıdır. Bu dönemi anlatan tabletler Nusaybin ilçesinde Girnevaz kazısında bulunmuş ve müzemizde sergilenmektedir.

Mardin bölgesi Assur’dan sonra Pers, Hellenistik, Roma, Bizans, Araplar, Artuklu, Selçuklu, Osmanlı Dönemi'ne ilişkin birçok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Mardin'de Bizanslar 640 yılında Hz.Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasiler'in hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde İslamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zapt edişleri 895 yılına rastlar.


Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağlamışlardır. 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i de zapt ederler. Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla İpek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar. Mervaniler Devleti, Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer. Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i 1105'te ele geçirerek devletin başkenti yapar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi cami, medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır. Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz.16.yüzyılın başında Akkoyunlular'ı egemenliğine alan Şah İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmalamaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder. Mardin kesin olarak Osmanlıların eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim zamanındadır. (1517) 1923 yılında Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte Mardin il statüsüne kavuşmuştur.

‘MARDİN ADI’

“Mardin” isminin ortaya çıkışıyla ilgili çok şey anlatır. Bunların pek çoğu bilimsel tespitlere dayanmasa da halk ağzında ve birçok metinde farklı hikayelerle karşımıza çıkar. Bunlardan bazıları şu şekildedir;

“…İslam’ın ilk dönemlerinden günümüze kadar pek çok tarih ve coğrafya kaynaklarında ve sözlüklerde Maridin olarak tespit edilmiş – “Maridin” kelimesi “Marid” kelimesinin çoğuludur diye kitaplara geçmiş. Marid ise, edip karşı gelen, çetin manalarına gelir; aynı zamanda Süryani dilinde de “Kale” manasında kullanılmaktadır. Yakut’un iddiasına göre Mardin adını almasının hikayesi şöyle: Bu kaleyi inşa eden zat, çok uğraşmasına rağmen ele geçirmek istediği iki kaleyi ele geçiremeyince şair Zübba: “Marid çetin çıktı, Ablak da izzetli…” demişti. Bu söz, kralın çok hoşuna gitmiş ve çetinlik, yücelik ve güç ifade eden bu Marid kelimesini, inşa ettiği bütün kale ve korunaklara vererek “bir tane değil, benim birçok çetin ve alınamaz kalelerim var” manasında buraya Maridin demişti. İşte bu nedenle o tarihte eski şehri oluşturan ve çevresinde bulunan iç içe kale ve korunakların hepsine ayrıca bu isim de kullanılıyordu. Nitekim o zaman Aramice deniyordu, yani kaleler… Araplar da bu isme işaret olarak o kelimeyi Maridun ve Maridin şeklinde kullandılar. Aramice Arapça’da kullanılan bu iki kelime, çok eski zamanlara dayanan ve İslam’dan çok önce de birbirine yakın lehçelerde kullanılmış. Mesela Augost Dergisinde “Miridé”, Ortlios elyazmasında “Maride” ve Ptolomée’de “Mardé” şeklinde kullanılmıştır. (Mardin Tarihi, Dr. Hasan Kamil Şümeysani, sy. 19-20)

“A. Dupre ve J. Von Hammer, Mardin’e MARDE denildiğini, bu Marde adını eski Yunan coğrafyacılarının da kullandıklarını belirterek, bu kelimenin orijinin “SAVAŞÇI BİR KAVİM OLAN MARDE”lerle ilgili olduğunu, Hammer’e göse ise, MARDE’lerin İran hükümdarlarından Arşedir (226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır.

Din, adındaki bir İranlı zahidin, Mardin’in bulunduğu dağın tepesine yerleştiği orada ibadetle vakit geçirdiği, zamanla şöhretinin Horasan’a ve Doğu’nun diğer ülkelerine yayıldığını, bir gün, Heraklius tarafından gönderilen bir kumandanın, buraya gelerek zahidle, önce dostluk kurup, sonra da, onu öldürdüğünü, buraya bir kale inşa ettirdiğini, daha sonra kızının da bunun karşısına bir kale yaptırdığını “DİN” öldü manasına gelen Arapça “METE-DİN”den de, Mardin kelimesin türetildiğini ve bunun bir halk rivayeti olduğunu belirtir.

Onun, Mardin’in kuruluşuna dair naklettiği uzun rivayetin enteresan bir tarafı da, Mardin ve Kal’ıt Mara kalelerinin birlikte kurulduğu keyfiyetidir.

Süryani kaynaklarına dayanarak vücuda getirilen diğer bir makalede, İran’lı Şehzade yerine İ. S. 309’da Mardin’e Şah Buhari adındaki bir İranlı Kumandan gelir. Oniki sene kadar oturur, bu mahallin imari ile uğraşır. Onun bu çalışması uzun yıllar devam eder, sonra halk bir veba salgını neticesinde tamamen ölür. Süryani kaynaklarından faydalanıldığı belirtilen makalede, İranlı Zahid ve Romalı Kumandan hikayesi bu olaydan yüzyıl sonra cereyan etmiş gibi gösterilmiştir.

Romalı kumandan burada bir büyük kale yaptırmıştır, denilmektedir. Her iki rivayet incelendiğinde, bunlardan Mardin’in Romalılardan önce, İranlılar tarafından iskan edilmiş olduğu ifadesi ortaya çıkar. Şah Buhari denilen zat, Meşhur Sasani Hükümdarı 2. Şapur (309-379) olmalıdır. Şapur kelimesi orta Farsça’da ŞAHPUR’dan gelmekte olup “Şehzade” anlamını taşır. Romalılara karşı giriştiği uzun savaşlar esnasında 2. ŞAPUR, Nusaybin’ ve İmparator 2. Costantinus (337-34) tarafından tahkim ettirilen Amid (Diyarbakır)’i zaptetmiş, bütün yukarı Mezopotamya’nın doğu, yarısını eline geçirmiştir. Bu arada Mardin’i de ele geçirmesi tabiidir.

Diğer taraftan VI. Yy. ortalarında Mardin’in Romalı bir kumandan tarafından tahkim ettirilip burada bir de kale yaptırması, Justinianus (527-565) zamanında bu havalide girişilen faaliyetlerle ilgili olsa gerektir.

Yine Süryaniler, Mardin’in halk arasındaki telaffuzunun Merdin olduğunu, bunun da Süryani dilinde KALE anlamına gelen MARDO’nun çoğulu olduğunu bildirerek bu havalide bulunan dört meşhur kaleyi sayarlar. Bunlardan ilk ikisi “MARDİN” ve “KAL’IT-MARA” kaleleri, diğer ikisi de Mardin’in bir saat kadar güneydoğusundaki DEYR-İLZA’FARAN manastırının gerisindeki sırtlarda bulunan iki kaledir. Kanaatimizce bu, MARDİN kelimesi ile ilgili izah tarzlarının en mantıklısı olmalıdır.”

Yazan: Latif ÖZTÜRKATALAY (Mardin ve Mardinliler )
O Kadar Kalabalik ki Yalnizligim..
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
13 Eylül 2013       Mesaj #19
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Mardin
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

MARDİN Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin doğusunda il ve aynı ilin merkezi olan kent. Kuzeyde Siirt, Batman ve Diyarbakır, batıda Şanlıurfa, doğuda Şırnak, güneyde Suriye ve güneydoğu köşesinde Dicle'nin doğusunda da Irak ile sınırlanır. Mardin ilinin yüzölçümü 8.891 km2dir. Fizikî coğrafya: Mardin ili toprakları Güneydoğu Anadolu'nun Dicle bölümünde, kuzeyde Diyarbakır Havzası ile güneyde Suriye arasında, doğudan batıya yayılan, çok yerinde plato görünüşünde dağlık bir kitle ile kaplıdır. Bu dağlık yöreye "Mardin Eşiği" adı verilir.

İlin çok büyük bölümünü kaplayan bu kitle, kuzeyde Dicle Havzası'na, güneyde Kuzey Suriye düzlüklerine ve güneydoğuda Şırnak ili içinde İdil ve Cizre'nin yer aldığı Dicle Vadisi'ne doğru, sel yarıntılarıyla parçalanmış sırtlarla alçalır. Mardin Eşiği üzerinde en yüksek nokta, güneybatı ucunda Mazıdağ'dır (1.326 m.). Güneydoğu Anadolu'nun deniz etkilerinden en uzak yöresinde bulunan Mardin ili, Türkiye'nin yazları en sıcak ve kurak köşelerinden biridir. Örneğin Şanlıurfa'da, en sıcak ay ortalaması 29,8 dereceye kadar çıkar. Aynı yerde en soğuk ay ortalamasıysa 2,7 dereceye kadar iner. Görüldüğü gibi, bu kadar sıcak yazlarına karşılık, kışlar oldukça serttir; karasallık belirlidir. İklimin bir başka özelliği de, yazların çok belirli şekilde kurak oluşudur.

Mardin'de 690 mm. olan yıllık yağışların % 85 kadarı kış ve ilkbaharda düştüğü hâlde, yaz mevsiminin oranı % 0,5'ten ibarettir. Bu iklim koşulları altında, bir dereceye kadar tahıl hariç, Türkiye'de sulamanın en zorunlu olduğu bölgelerden biridir. Doğal bitki örtüsüne gelince; Mardin Eşiği'nin az çok yüksek kısımları hariç (meşelikler, çalılıklar), kurakçıl bozkırlar egemendir. Mardin ili akarsuları, Dicle ve Fırat havzalarına bağlıdır. Kaynaklarını Mardin Eşiği'nden alan suların çoğu, kuzey ve doğuya yönelerek Dicle ve Fırat'a karışırlar. Fakat bu suların çoğu, yazın kuru yataklar hâline gelir; tarımda yeraltı sularından yararlanılır. Nüfus: il genel nüfusu 1997'de 654.268'dir. Ekonomi: Endüstirileşme bakımından Türkiye'nin en geri kalmış illerinden biri olan Mardin (en büyük kuruluş Mardin Çimento Fabrikası ile Kızıltepe Yem Fabrikası'dır) ili ekonomisi, tarıma ve özellikle hayvancılığa dayanır. En çok yetiştirilen bitkisel ürünler şunlardır: buğday, kırmızı mercimek, kavun, arpa, karpuz, üzüm, domates, patlıcan, nohut, çiğit ve pamuk.

Güneydoğu Anadolu Projesi'nin (GAP) Aşağı Fırat Havzası'ndaki Mardin-Ceylanpınar Sulaması ile Dicle Projesi tamamlandığında bitkisel üretimde önemli oranda verim artışı beklenmektedir. Yetiştirilen başka hayvanlar koyun, kıl keçisi ve Ankara keçisidir. Küçükbaş hayvan sayısı bakımından oldukça zengin bir ildir. Türkiye'nin kalabalık ve endüstrileşmiş bölgelerine çok uzak yerde bulunan sınır ili Mardin'in ulaşımı, kara ve demiryolları ile sağlanır. Suriye sınırı boyunca doğuya uzanan demiryolu, ilin en kalabalık ilçesi olan Nusaybin'de Suriye topraklarına geçer. Bu demiryolundan Şenyurt'ta ayrılan bir şube hattı Mardin'e bağlanmıştır. Karayollarına gelince, en önemli iki şose, Elazığ-Diyarbakır üzerinden Mardin'e ulaşan (il merkezi bu şosenin 5 km doğusunda kalır) ve buradan Şenyurt-Derbesiye'de Suriye sınırına inen ve batıdan Akdeniz kıyılarından gelerek doğuya uzanan yollardır.
theMira

Benzer Konular

29 Ağustos 2012 / CeLebRindaL Arşive Kaldırılan Konular
29 Ocak 2012 / CeLebRindaL Taslak Konular
29 Ocak 2012 / CeLebRindaL Türkiye Coğrafyası
19 Mayıs 2012 / CeLebRindaL Arşive Kaldırılan Konular