Mars (gezegen)
Mars, MERİH olarak da bilinir, Güneş sisteminde, Güneş’e olan uzaklığı bakımından dördüncü sırada yer alan gezegen. Kırmızımsı renginden ötürü, Eski Roma’nın savaş tanrısının adıyla anılır.
Sponsorlu Bağlantılar
Eliptik bir yörüngede dolandığından Mars’ın Güneş’e olan uzaklığı oldukça değişkendir. Güneş’ten ortalama uzaklığı, Yer’inkinin bir buçuk katı kadardır (yaklaşık 228 milyon km). Gezegen kendi ekseni çevresindeki dönüşünü 24,5 saatte, Güneş’in çevresindeki dolanımını ise 687 günde tamamlar. Phobos ve Deimos adlı iki küçük uydusu vardır.
Mars’ın dönme ekseni Yer’inki gibi yatıktır, ayrıca gezegeni çevreleyen bir atmosfer vardır. Mars’ın yüzeyi Yer’inkinden çok daha soğuktur; ortalama yüzey atmosfer sıcaklığı -23°C’dir. Küçük bir gezegen olan Mars’ın ortalama çapı, Yer’inkinin yaklaşık yarısı kadardır (6.787 km). Yoğunluğu da Yer’inkinden oldukça düşüktür (3,933 gr/ cm3). Gezegenin çevresinde herhangi bir magnetik alan algılanmamıştır; yoğunluğunun da düşük olması dikkate alındığında, bu olgu, gezegenin çekirdek bölümünün metalsi yapıda olmadığına işaret eder. Mars’ın ince atmosferi temel olarak karbon dioksitten oluşur, bir miktar da azot ve argon içerir. Eser miktarda su buharına da rastlanmıştır. Gezegenin yüzeyinde bulunan buz takkelerinin bütün yıl boyunca varlığını koruyan bölümleri su buzundan, mevsimsel olarak ortaya çıkan bölümleri ise donmuş karbon dioksitten oluşur.
Yer’den teleskoplarla yapılan gözlemler sonucunda Mars’ın bir atmosfere, kutup takkelerine, aklık derecesi farklılıklarına ve uydulara sahip olduğu saptanmış, ama bunların yapısı anlaşılamamıştı. Mars’ın yüzeyinin fotoğraflarını çekerek Yer’e gönderen ilk uzay araçları, gezegenin yakınından geçen ABD gezegen sondaları “Mariner 4” (19641 ile “Mariner 6” ve “Mariner 7” (1969) oldu; fotoğraflardan, gezegenin güney yarıküresinin, Ay’dakine benzer biçimde kraterli bir yüzeye sahip olduğu anlaşıldı. Mars’ın yörüngesine oturtulan “Mariner 9” (1971) uzay aracı ise, gezegenin çok daha geniş bölgelerinin fotoğraflarını gönderdi. Bu görüntülerden de, Mars’ın kuzey ve güney yarıkürelerinin son derece farklı yüzey yapılarına sahip olduğu ortaya çıktı. Güney yarıkürenin daha eski ve kraterli yapıda olmasına karşılık, kuzey yarıkürenin, olasılıkla volkanik kökenli ya da rüzgârla taşınmış daha genç malzemelerle örtülü olduğu, bu nedenle de daha az kraterli olduğu saptandı. 1970’lerin sonlarında ABD yapımı iki “Viking” uzay aracı, Mars yüzeyinin daha ayrıntılı fotoğraflarını çekti. “Viking”in Mars’ın yüzeyine inen iniş aracıyla çeşitli deneyler yapıldı, bu arada gezegende herhangi bir yaşam biçiminin (örn. mikroplar) olup olmadığına ilişkin incelemelerde bulunuldu, ama bu çalışmalardan olumlu bir sonuç elde edilemedi.
“Mariner 9” ve “Viking” uzay sondalarından elde edilen bilgilerden, Mars’ın yüzeyinde yanardağların, geniş lav düzlüklerinin, çeşitli türden kanalların ve kanyonların ve heyelan kalıntılarının bulunduğu anlaşılmıştır. Bu yüzey şekillerinin boyutları, Yer yüzeyindeki standartlara oranla oldukça büyüktür. Örneğin, Güneş sistemindeki bilinen en büyük yanardağ olan Olympus Mons’un taban çapı 600 km’den, yüksekliği ise 20 km’den daha fazladır. Öteki büyük yanardağlar da, Olympus Mons’un bulunduğu Tharsis yaylasında yer alır; Tharsis yaylası, çevresindeki kuzey düzlüklerinden 1.000 m kadar daha yüksek olan bir bölgedir. 4 bin km uzunluğunda çokbüyük bir ekvatoral çöküntü (rift) olan Vallis Marineris ise, ekvator bölgesindeki kanyon alanlarını içerir. Bu çöküntü, kabuk levhasının yarılarak ayrılmaya başladığı yönünde bir kanıt olarak yorumlanmıştır. Mars’ın yüzeyinde bol miktarda kırığa (fay) rastlanmakla birlikte, gene de levha tektoniğinin (kabuk hareketleri) başlangıç aşamalarından öteye geçtiğine ilişkin herhangi bir bulgu elde edilememiştir. Bu durum, gezegenin taşküre (litosfer; kabuk ve üst manto bölgeleri) katmanının kalınlığına bağlanmaktadır.
Mars yüzeyindeki kraterlerin bir bölümü Merkür ve Ay’daki kraterleri andırır; ama gezegenin yüzeyinde yeni tür bir çarpma krateri belirlenmiştir. Bu yeni tür yapılar siper krateri olarak adlandırılmıştır, çünkü püskürtü örtüsünün (göktaşının yüzeye çarpması sırasında çevreye saçılan malzemeler) kenarları kalkıktır. Bu özellik, püskürmenin tamamlanmasından sonra malzemelerin dışarı doğru aktığına ve böylece balistik açıdan beklenenden çok daha geniş bir alana yayıldığına işaret eder.
Mars yüzeyinde belirlenen başlıca kanal türleri, akış ve boşaltım kanalları ile aşınmış kanallar biçimindedir. Akış kanalları, Yer yüzeyindeki bazı ırmak vadilerine benzeyen dallanmış ağlar biçimindedir. Bunların morfolojisi, belirli bir sıvı etkisiyle aşınmışlık olgusuyla uyum içindedir. Çok daha büyük olan boşaltım kanalları ise, kutu kanyon olarak adlandırılan kapalı çöküntülerden başlayarak aşağı çığıra doğru giderek daralır. Bunların oluşumu henüz anlaşılamamıştır; çeşitli kuramlara göre bu kanallar, erimiş don sularının, katı buzların ya da rüzgârın aşındırması sonucunda oluşmuştur. Aşınmış kanallar ise, duvarları heyelan sonucunda yapı değiştirmiş geniş vadilerden oluşan ağlar biçimindedir.
Mars’ın yüzey şekillerinin oluşmasında rüzgâr önemli bir etmendir. Gezegenin yüzeyinde rüzgârlarca biriktirilmiş kumullara ve krater izlerine sık rastlanır.
Mars’ın toprak yapısına ve bileşimine ilişkin ilk çözümlemeler, “Viking l”in 20 Temmuz 1976’da gezegenin yüzeyine konan iniş aracında yapıldı. Aracın indiği Khryse Planitia bölgesi (22°,48' kuzey, 47°,82' batı), çevreye saçılmış kaya parçalarının, dağınık kumulların ve anakayaç mostralarının bulunduğu bir düzlüktü. Kayaçlann, bazaltlı lavların aşınmış artıkları olduğu sanılmaktadır. Aracın yüzeydeki kumlu toprak üzerinde yaptığı çözümlemeler sonucunda, bu malzemenin ağırlık olarak yüzde 44 silis, yüzde 18 alüminyum oksit, yüzde 8 magnezyum oksit, yüzde 8 sülfür trioksit ve yüzde 6 kalsiyum oksitten oluştuğu anlaşıldı. Bu bileşim, yüzeye yükselen magmanın buradaki buzla etkileşimi sonucunda ortaya çıkan korkayaçlann genel oluşum sürecinin doğal bir sonucudur. Kay açlar daha sonra ufalanmış ve yıkanmış, böylece yüzeylerinde kırmızımsı renkli demir oksit mineralleri ağırlıklı duruma gelmiş ve yüzey toprağından çeşitli sülfatlar (ve olasılıkla karbonatlar) yığışmıştır.
Mars’ın uyduları Phobos ile Deimos’un fotoğraftan “Mariner 9” ve “Viking” uzay araçlannca çekilmiştir. Bunlann yakın plan fotoğraf görüntülerinden yüzeylerinin düzensiz, kraterli kaya bloklanndan oluştuğu anlaşılmıştır. Her iki uydunun da, Mars’ın oluşumu sırasında çevreye yayılan artık malzemelerden oluştuğu ya da Mars’ın ilk evrelerinde kütleçekimine yakalanarak yörüngesine giren küçük gezegenler (asteroit) olduğu sanılmaktadır.
Mars kanalları
Mars’ın yüzeyinde görülen düzgün doğrusal hatlar. Bugün bunlann gerçek birer kanal değil, gezegenin yüzeyindeki kraterlerin ve öteki yüzey şekillerinin rastlantısal dizilişinin yarattığı bir yanılsama olduğu anlaşılmıştır. Kanallar, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında pek çok tartışmaya yol açmıştır. İtalyan astronom ve devlet adamı Giovanni Virginio Schiaparelli, 1877’den başlayarak 100 kadannı gözlemlediği bu çizgileri canali (İtalyancada “kanallar”) olarak adlandırmıştı.
Aynı türden bazı gözlemleri daha önceleri başkaları da yapmıştı, ama Schiaparelli’nin makaleleri konu üzerinde büyük ilgi uyandırdı. ABD’li astronom Percival Lowell, bu izlerin akıllı yaratıklarca inşa edilen kilometrelerce genişliğindeki sulama kanalları olduğu görüşünü ortaya attı ve çok sayıda taraftar topladı. Lowell ve destekçilerine göre kanallar, karanlık vahalarda kesişiyor ve gezegen yüzeyinin geniş kesimlerini kaplayan bir şebeke oluşturuyordu. Kimi zaman, önceden tek bir kanal gibi görünen bir iz, bir süre sonra iki ince paralel hatta ayrılıyordu. Bu arada çoğu astronom kanalları gözlemleyemiyor, pek çoğu da bunların gerçek kanal olduğuna inanmıyordu.
Daha sonra yapılan deneyler, diyagramlar ya da çizimler üzerinde ayn ayrı şekiller halinde duran görüntülerin uzaktan tek bir hat biçiminde görülüyor olabileceği sonucunu doğurdu. Yer atmosferinin içinden çekilen fotoğraflar da bir sonuç vermiyordu, çünkü bu çizgiler insan gözünün ayırma gücünün sınırına yakın, fotoğraf kamerasının ayırma gücünün ise ötesindeydi. Sonuçta tartışma 1969’da “Mariner 6” ve “Mariner 7”nin Mars’ın yakınından çektikleri fotoğrafları Yer’e göndermeleri sonucunda sona erdi. Bu fotoğraflarda yalnızca kraterler ve öteki yüzey şekilleri görülüyor, herhangi bir kanal şebekesine ise rastlanmıyordu.
kaynak: Ana Britannica
BAKINIZ Gezegenler
Son düzenleyen Safi; 22 Haziran 2017 21:15
SİLENTİUM EST AURUM