Arama

Renk Nedir?

Güncelleme: 27 Mayıs 2017 Gösterim: 35.363 Cevap: 10
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mayıs 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

renk

Ad:  renk.JPG
Gösterim: 2919
Boyut:  33.3 KB

genel anlamda, cisimlerin yansıttığı ya da yaydığı ışığın gözle algılanmasına ilişkin, ton, parlaklık, doymuşluk olmak üzere üç nitelikle betimlenen özellik. Fizikte renk, elektromagnetik ışınım tayfının insan gözünün algılayabildiği bölgesinde yer alan dalgaboylanyla ilişkilidir. Elektromagnetik ışımın tayfının görünür bölgesindeki ışınım, ışık olarak adlandırılır; bu bölge tayfın 400-700 nm arasındaki çok dar bir dalgaboyu aralığını kaplar (1 nm [nanometre] = 109 m). Bu aralıktaki dalga- boylan göz tarafından değişik renklerde algılanır. Uzun dalgaboyundan (700 nm) kısa dalgaboyuna (400 nm) doğru bu renkler kırmızı, turuncu, san, yeşil, mavi, lacivert (çivit rengi) ve mor olarak sıralanır. Sir Isaac Newton beyaz ışık üzerinde gerçekleştirdiği bir dizi deney sonucunda, beyaz ışığı bir prizma aracılığıyla renkli bileşenlerine ayırarak kırmızıdan mora uzanan bir tayf oluşturdu, bunları ikinci bir prizma aracılığıyla birleştirerek yeniden beyaz ışık elde etti (1666). Yedi temel rengi belirleyip adlandıran da Newton’dur.
Sponsorlu Bağlantılar

Renkler birbirlerinden üç nitelikleri ile ayırt edilir; bunlar, ton (renk türü), doymuşluk ve parlaklıktır (açıklık). Ton, rengi oluşturan ışığın tayftaki yerine, bir başka deyişle baskın dalgaboyuna bağlı bir niteliktir. Günlük dilde kırmızı, eflatun, pembe, zeytin yeşili vb terimler tonla ilgilidir. Doymuşluk, rengi oluşturan ışıktaki beyaz ışık miktarına ilişkin bir niteliktir; doymuşluğu yüksek olan renkte beyaz ışık azdır ya da hiç yoktur. Günlük dilde kullanılan grimsi, canlı gibi nitelemeler doymuşluğa ilişkindir. Parlaklık ışığın şiddetiyle, bir başka deyişle açıklık-koyulukla ilgilidir; günlük dildeki açık, koyu terimleri rengin bu niteliğine ilişkindir. Ton ve doymuşluk birlikte bir rengin renkserlik (kromatiklik) olarak adlandırılan niteliğini oluşturur; bu nedenle renkler, renkserlikleri ve parlaklıklarıyla belirlenebilirler.

Newton’dan bu yana renkleri tanımlama ve sınıflama yönünde pek çok çalışma yapılmıştır. Bunların en önemlilerinden biri, ABD’li ressam Albert H. Munsell’in 1913’te ortaya koyduğu Munsell renk sistemidir). Bu sistemde renkler ton, değer ve berraklık (kroma) özelliklerine göre sınıflanır. Bu sınıflamada ton, baskın dalgaboyuna; değer, parlaklığa; berraklık da rengin saflığına karşılık gelir. Bir başka sınıflama sistemi ise Alman kimyacı Wilhelm Ost-Nvald’ın (1853-1932) geliştirdiği sistemdir. Bu sistemde renkler saflık, beyazlık ve siyahlık özelliklerine göre sınıflanır. Renk-ölçümde kullanılan en yaygın sistem ise Uluslararası Aydınlatma Komisyonu’nun (CIE) 1931’de kabul ettiği sistemdir. 1964’te değişikliklerle yeniden kabul edilen CIE sisteminde birincil renkler olarak belirlenen kırmızı, yeşil ve maviye karşılık gelen üç değer temel karşılaştırma noktaları olarak alınır, öteki bütün renkler bu birincil renklerden elde edilir. Herhangi bir tbn, birincil renklerden ikisinin uygun oranlarda karıştırılması ile elde edilebilir. Karıştırma işlemi toplamalı ya da çıkarmalı işlem olarak gerçekleştirilir. Toplamalı işlemde tayfın değişik bölgeleri birbirine eklenir; çıkarmalı işlemde ise tayfın bir bölümünün ortadan kaldırılması ya da soğurulması söz konusudur.

Toplamalı işlemle karıştırıldığında beyaz, çıkarmalı işlemle karıştırıldığında siyah oluşturan iki renk birbirlerinin tümler rengi olarak adlandırılır. Çizimde üç birincil renk olan kırmızı, yeşil ve mavi-mor renklerin toplamalı karışımı ile siyan (kırmızının tümleri), magenta (yeşilin tümleri) ve sarı (mavinin tümleri) renklerin çıkarmalı karışımı gösterilmiştir. Görüldüğü gibi, şekillerden herhangi birindeki üç renkten ikisinin karışımı üçüncü rengin tümleri olmaktadır.

kaynak: Ana Britannica
BAKINIZ Renk Bilimi

Son düzenleyen Safi; 27 Mayıs 2017 17:51
X-Sözlük Konusu: ne demek anlamı tanımı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Ocak 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
RENK a. (fars. reng).
1. Bir kaynaktan yayımlanan ya da doğrudan (bir kaynağın rengi, alevler vb.) ya da kendisi ışık kaynağı olmayan bir cisimle etkileştikten sonra (bir cismin rengi) algılanan bir ışığın göz üzerindeki izleniminden kaynaklanan duyum.
Sponsorlu Bağlantılar
2. a. (yalın) + rengi, o şeyin rengini belidmek için kullanılır: Gül rengi bir elbise.
3. Günlük dilde siyah, gri ve beyaza karşıt olan: Renk lekeleri. Resme biraz renk katmak.
4. Boyarmadde: Renkleri öğütmek, ezmek.
5. Yüz rengi, beniz: Bugün rengin çok soluk.
6. Bir durumun görünümü, özelliği, niteliği: Meselenin rengi giderek değişiyor.
7. Bir şeydeki canlılık, pırıltı, neşe: Onunla hayatımıza biraz renk geldi.
8. Bir anlatımda, bir üslupta kendine özgü yeni bir hava: Şiirimize yeni bir renk getirdi.
9. Bir partinin, bir kimsenin siyasi eğiliminin kendine özgü niteliği: Çok uzun konuştuk, ama rengini bir türlü belli etmedi.
10. Renk almak, bir şey söz konusuysa, yeni bir renk kazanmak: Önce böyle değildi, güneşte kalınca bu rengi aldı.
  • Renk cümbüşü, değişik renklerin iç iç geçerek oluşturduğu bir karışım.
  • Renk renk, değişik renklerde, çok renklı: Renk renk çiçekler.
  • (Bir şeye) renk katmak, renk vermek, bir şeyi tekdüzelikten kudararak ona canlılık, hareketlilik kazandırmak: Fıkralarıyla toplantımıza renk verdiler.
  • Renk vermek, rengini belli etmek, düşüncelerini, duygularını, amacını vb. açığa vurmak (genellikle olumsuz kullanılır): O kolay kolay renk vermez, hiçbir şey olmamış gibi davranır Ne kolay renk veriyorsun, biraz soğukkanlı olsana.
  • Rengi atmak, kaçmak, uçmak, renkli bir şeyin rengi solmak: Perdelerin rengi attı; söz konusu bir kimseyse, üzüntü, heyecan ya da korku gibi nedenlerle benzi sararmak: Birden bizi karşısında görünce rengi attı.
  • Rengi yerine gelmek, yüzünden sağlığının düzeldiği anlaşılmak.
  • Renkten renge girmek, aşırı ölçüde utanmak, yüzü bir kıpkırmızı, bir sapsarı kesilmek.
—Esk. Hile, düzen, dalavere.
  • Reng-amiz, rengârenk, çeşitli renklerde.
  • Reng-aver, hilekâr, dalavereci.
—Ask. Sınıf rengi, birliklerdeki çeşitli sınıfları birbirinden ayırmak amacıyla giysilerin bazı bölümlerine takılan ve üniformanınkinden farklı olan renk.

—Astrofiz. Renk artığı, bir yıldızın renk indisi ile aynı tayf tipindeki yıldızların ortalama renk indisi arasındaki fark. (Yıldızlar arası odamın kırmızılaşmasından ya da yıldız atmosferinin özelliklerinden kaynaklanır)
  • Renk indisi, bir gökcisminin fotoğraf kadiri ile görsel kadiri arasındaki fark; daha genel olarak, belli dalga boylarındaki iki tayf bölgesine ilişkin kadirler arasındaki fark.
—Bot. ve Çiçek. Renk yitimi, ışık görmedikleri için klorofil oluşturamayan ve genellikle düğüm aralarını aşırı biçimde uzatıp yapraklarını küçülten bitkilerin durumu.

—Boyac. Çevre renkleri, göze hoş görünmesi için belirli bir yerin çeşitli yüzeylerine vurulan, boyalarla elde edilen renkler.
  • işaret ya da güvenlik renkleri, işyerlerinde genellikle boyalar aracılığı ile çeşitli yüzeylere uygulanan ve çalışanları bazı tehlikelere karşı uyarmak, onlara dolaşım yollarını göstermek ve özellikle güvenlik düzeneklerini ve olası yardım postalarını işaret etmek amacını güden renkler.
  • işlevsel renkler, belirli bir işyerinin yüzeylerine boyalar aracılığı ile uygulanan ve göz zevkini ve çalışanların verimini adırmak için kullanılan renkler.
—Ceb. Yönsüz bir grafın renk sayısı, bu grafın köşelerini, bitişik iki köşe aynı renkte olmamak üzere değişik n renkle renklendirmek için gerekli olan en küçük doğal n sayısı. (Her düzlem grafın 4 renkle renklendirilebileceği tanıtlanmıştır.)

—Foto. Renk hâkimiyeti, renkli bir fototipte baskın renk tonu, jj Renk sıcaklığı, renk derecelerini belirten sistem: bu sistemde mired (İngilizce Micro-Reciprocal Degree deyiminin ilk harflerinden oluşan terim) ölçeği kullanılır ve 1 mired = 522922 dır 1K

—Foto, ve Matbaac. Renk ayrımı, ofset baskı tekniğinde, renkli bir orijinali baskıya hazırlamak için fotomekanik yolla ya da skaner (elektronik renk ayrımı makinesi) yardımıyla tramlayarak dört ana renge (sarı, macenta, siyan, siyah) ayırmak işlemi. Renk ayrımı günümüzde öteki baskı tekniklerinde de kullanılmaktadır.

—Güz. sant Bir tabloda ressam tarafından kullanılan boya; boyaların birbiriyle karıştırılmasıyla bir tabloda elde edilen etki.

—Metalürj. Tav renkleri, çelik parçalarır ısıtma sırasında aldığı değişik renk ve ton lar.

—Müz. Çeşitli çalgı tınılarını bir araya ge tirme biçimi.
  • Bir sesi, öbürlerinden ayır etmeyi sağlayan özellik, tını, karakter.
—Oftalmol. Renkkörlüğü
  • DALTONİZM Renkkörü, renkkörlüğü hastalığına tutul muş olan kimse için kullanılır.
—Opt. Bir ışık kaynağının renk sıcaklığı, göz önüne alınan kaynağın yayımladığı ışığın tayf bileşimiyle hemen aynı bileşimde bir ışık yayımlayan akkor haldeki bir kara cismin sıcaklığı.

—Orman san. Renk değişimi, özellikle organik bir etkenin (mantar) neden olduğu bir bozulmadan sonra bir odunun olağan rengindeki değişim.

—Oy. Renge gitmek, kâğıt oyunlarının kimisinde (poker, briç vb.) kırmızı ve siyah olan iki renkli kâğıtların türlerinden (kupa, karo, maça, sinek) herhangi birini elde bir dizi olarak tutmaya çalışmak
  • Renge oynamak, rulet oyununda kırmızı ya da siyah üzerine oynamak.
—Petr. san. Arıtılmış petrol ürünlerinin ayırtedici özelliklerinden biri
  • Renk, gidermek, bir benzinin, bir petrol ürününün, bir yağlama yağının rengini, renk giderme işlemiyle açmak.
—Petrokim., Tekst, ve Yağ. mad. Renk giderme, işlenmiş bir ürünün rengini iyileştirmek için, o üründeki renkli ayrışmz maddelerini ve doğal pigmentleri giden me. (Renk giderme, bir boyarmadde sof ğurmasıyla [hayvan siyahı] ya da bir kimi yasal yükseltgenme-ındirgenme etkisiyle [renk giderici klorür] uygulanır.)

—Sesbilg. Bir sesin, izlenimsel ölçütlere göre belirlenmiş algılanma özelliği.

—Şarapç. Renk atmak, kırmızı ya da rozfe şaraptan söz edilirken, yükseltgen bir ortamda yıllanma sonucu kırmızı-sarı bir renk almak.

—Ted. Renk tedavisi, renkli ışınlar kullanılarak bazı hastalıkların tedavi edilmesi. (Kırmızı ışık antidepresif, mavi-mor ışık sakinleştirici özellik taşımaktadır) [Eşanl. KROMO TERAPİ]

—Tekst. Bir kumaşa boyama yoluyla kgızandırılan özellik.
  • Ana renk, boyacılıkta, kimi kez diğer renklerin türetildiği renkleri belirtmede kullanılan terim.
  • Sağlam renk, zamanla solmayan renk.
  • Zayıf renk, kumaş üzerine iyi tikse olmamış ve kullanıldıkça ya da yıkandıkça solan renk.
—Tem. parç. Hadronların taşıdığı ve kuvvetli etkileşimleri yöneten fizİKsel bir yükün uzlaşmalı ve imgesel adı.

—Yağ. mad. Renk gidermek, besin ve sanayi yağlarının rengini uzaklaştırmak.

-renkler çoğl. a. Bine. At yarışlarında bir kişi, kuruluş ya da ahıra bağlı atların jokey üniformaları. (Aynı renk ve işaretleri taşıyan bu jokeylerin ve atların bağlı olduğu yere "eküri" de denir.)

Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 6 Mayıs 2017 22:06
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
2 Şubat 2007       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
—ANSİKL. Biyol.
Ad:  4.JPG
Gösterim: 2087
Boyut:  33.0 KB

Bitkilerin rengi


Klorofilli kara bitkilerinin ışık gören özümleyici kısımları (özellikle yapraklar), antosiyaninli bir pigmentin klorofili örttüğü durumlar (kırmızı kayın) dışında yeşildir. Işık görmeyen yapraklar (salata göbeği) açık sarı renktedir (ksantofil), çeşitli "sonbahar yaprakları"nın renkleri de ikincil pigmentlerden ileri gelir. Çiçektozunu yayan böceklere yol gösteren çiçeklerin rengi, tohumların dağılmasında rol oynayan meyve yiyici kuşları çeken meyvelerin rengi de yararlı bir rol oynamaktadır. Tamamen yeşil bitkilerin en önemli enerji kaynağı olan kırmızı ışığın girmediği derinliklerde, bazı deniz yosunlannın büyümesini sağlayan kırmızı ve kahverengi pigmentler için de aynı şey söylenebilir.

Hayvanların rengi


Birçok hayvanda renkteşleşme görülür; bunların esas renkleri her zaman üzerinde yaşadıkları yerin rengine benzediğinden, en azından insan gözüyle bunları fark etmek güçleşir. Parlak, canlı ve zıt renkler de (mercanlarda yaşayan balıklar) buna benzer koruyucu bir rol oynayabilir. Bu özel durumlar dışında, karada yaşayan omurgalılarda olduğu kadar balıklarda da sırt renginin karın renginden daha koyu olduğu görülür, oysa omurgasızlarda bu türden hiçbir farklılık yoktur. Bir yanlan üzerine yatarak yaşayan yassı balıklarda da (pisibalığıgiller) üst taraf renkli, alt taraf beyazdır. Renk, bir kısmı genetik kökenli (kimi zaman cinsiyete bağlı), bir kısmı ortama bağlı olan ve uyum sağlayıcı bir rol oynayan birçok etmene bağlıdır.

—Bot. ve Çiçekç. Normalde yeşil olan bir bitki ışıktan uzakta geliştiği zaman klorofil oluşmaz, palisat dokusu ve odunlaşma da olmadığından bitki sarı kalır (ksantofil, karaten). Bu özellikten daha beyaz sebzeler elde etmekte yararlanılır (hindiba, salata, kereviz vb).

Boyacılık


Bir boyanın rengi kullanıcı için çoğunlukla en önemli özelliğidir. Bu durumda, bir boya fabrikasında, görevi yalnızca firmanın tipik renk paletini hazırlamak değil, istek üzerine sözkonusu renkleri tekrarlamak olan renk uzmanının önemi anlaşılmaktadır. Gerçekten de, boyaya giren maddelerin oranları kesinlikle saptanmalı ve uygulama koşullarının düzenli bir biçimde korunması sağlanmalıdır. Kurumuş tabakanın rengi katı bileşenlerin (pigmentler ve katkı maddeleri) öğütme inceliğine, katı bileşenlerin kendilerine özgü niteliklerine (renkleçdirme gücü ve saydamlık örtme gücü), asıltı ortamlarının cins ve rengine bağlıdır (kuru tabaka az ya da çok parlak olabilir). Renklerin bağıl ölçümleri laboratuvarda çeşitli modellerde kolorimetrelerle yapılır.

Güztl sanat


Sanatçı için renk her şeyden önce, boya ve bağlayıcıdan oluşan ve bir yüzeye sürülen bir gereçtir. Tarihöncesi dönem resimlerinde kullanılan hayvansal, bitkisel ya da madensel birkaç maddeden, endüstri çağının son derece çeşitli gereçlerine gelindiğinde, tıpkı bağlayıcılar ve yüzeyler gibi renkler de çoğalmış ve çeşitlenmiştir. Çeşitli kültürlerde ve yüzyıllar boyunca renk sanatı, sanatçının yeteneklerinin ve kullandığı tekniklerin yanı sıra, tasarımın amacına, imgeye ve imgenin rolüne, renklerin simgesel, töresel ya da büyüsel işlevine bağımlı oldu ve bu karmaşık ilişkilere bağlı olarak gelişti.

Resmin özellikle duvarlara yapılması, nesneye bağlı ve değişmez bir rengin varlığına inanış, Antikçağ ve Ortaçağ'ın "renkli yüzey” anlayışını belirledi; bu dönemlerde gerçekleştirilen resimlerde yüzey; tonların belirginliğiyle vurgulanmıştır. Antikçağ'dan başlayarak, resimde derinlik duygusu ve gereç arayışlarına (fırça darbeleri vb) girişildi (Roma İmparatorluğunun ilk yıllarındaki resimler); aynı zamanda resim, duvardan bağımsız, taşınabilir bir eşya olarak ortaya çıktı (el-Fayyum portreleri). Ortaçağ sanatıysa, fresklerde, özellikle de tezhiplerdeki saf renk zenginliğinin yanı sıra, renk sorunlarına XII.-XIII. yy. cam ustalarıyla eğildi. Ancak, ışığın ve mekânın temel bir sorun haline gelmesi için ve yağlıboyanın (sonra da yavaş yavaş tuvalin), yani gerçek anlamda bir "ışıklı renk" anlayışının (Van Eyck) geliştirilmesine olanak sağlayan yeni ve daha esnek bir resim gerecinin kullanımıyla bu soruna bir çözüm getirilmesi için, XV. yy.’ı beklemek gerekti.

Bir yandan tablo kesin olarak özerkliğini kazınırken, öte yandan, İtalyan Rönesansı'nda çokça görülen "okullar”, renk anlayışı ve rengi verme bakımından çok değişik yollar izlediler; bunun üzerine, kuramsal incelemeler çoğaldı. Renk kompozisyonunun temel ilkeleri konusunda farklı eğilimler ortaya çıktı: kimi ressamlarda tabloya genel bir ton egemendir; mekânı oluşturmak ya da hacimlere biçim kazandırmak için, renklerin şiddeti değiştirilerek elde edilen çeşitli değerlerden yararlanılır (Vinci, il Caravaggio, Georges de La Tour, Rembrandt vb.). Kimilerinde de, "renkçilerin (Veronese, Rubens vb.) başlıca özelliği olan bir “çoktonluluk" içinde, eşit doygunluk ve şiddette renklerde bir uyum sağlanır. Orta bir yol da, Vermeer ya da “ortamcı" ressamlar (Constable, Corot vb.) gibi, renk/ışık ilişkisini incelemek, renk ve hacimlerin mekân içinde çözümlemesini yapmaktır.

Bu genel ilkeler belli bir dönemde ressamın sanatında ağır basabilirlerse de, hiçbir sanatçının üslubu, tarzı, tümüyle bu ilkelere indirgenemez. Resim tarihi, desen ve renk "tartışmaları”yla doludur (örneğin Raffaello yandaşlarıyla Venedikliler arasındaki tartışmalar). XVII. yy. fransız resminde, Krallık akademisi ile desen ağır bastı. Buna karşılık, Rubens ve Rembrandt'a hayranlık duyan Roger de Piles rengi savundu. XVIII. yy.'da (Watteau, Boucher, Fragonard, Chardin) renkçiler üstün geldi; ancak, David, XIX. yy.’da, biçime öncelik (İngres) verildi; Delacroix ve romantiklerse rengi yücelttiler.

Çeşitli renk anlayışları ve uygulamaları, resim tekniğinde değişikliklere yol açtı: Ortaçağ'ın beyaz zeminleri ve grizayla yapılmış taslakları, ışıklı bölümlerde saydam boyaların, gölgelerde de kalın boya tabakalarının kullanılmasına olanak veriyordu; XVI. yy.’ın sonundan başlayarak (ve XIX. yy.'a kadar), genellikle, gölgelerde koyu renk saydam boyalar, ışıklı bölümlerde de açık renk kalın boya tabakaları gerektiren kahverengi, kırmızı ve gri preparasyonlar ortaya çıktı. Ortaçağ’a egemen olan belirgin ve oldukça saf tonların yerine, derece derece açılmış (beyazla), matlaştırılmış (siyahla) ya da kırılmış (tümleyici ya da yakın bir renkle) renklerden oluşan çok daha geniş bir nüans yelpazesi kullanılmaya başladı. Bununla birlikte, XIX. yy.'ın sonundan başlayarak saf renkler yeniden yaygınlık kazandı.

Rengin bağımsızlığını kazanmasında ve "ışıklı renk” anlayışının ağır basmasında, bu dönemde bir dönüm noktasına ulaşıldı: Delacroix’daki renk ilişkileri ve fırça darbeleri, açık havada ışığın ve uğradığı değişimlerin incelenmesi (Constable, Turner, Corot, Daubigny, Courbet, Boudin), izlenimcilikle birlikte önem kazandı. Geleneksel resim yapma usulleri, yeni tekniklerin karşısında giderek yok oldu; renkler ve tonlar sayıca arttı (buna karşılık, bunların düşük nitelikleri kararmalara yol açtı), tuvalin beyazı da kullanılır oldu; belirgin ve saf tonların ilişki ve etkileşimlerinin, optik karışım ve karşıtlıklara dayalı renk uyumlarının, değişimlerinin vb. egemen olduğu karmaşık yapıtlarda parlak renkler kullanılmaya başladı. Kuramcıların (Chevreul) ve ressamların (Seurat Signac) arayışları, rengin üstünlüğünü doğruladı ve destekledi. Ancak, renk anlayışı farklı yönlerde gelişti: Câzanne, Van Gogh, Gauguin ve Nabiler, fovlar, Matisse, anlatımcılık ve kübizmden sonra soyutlama.

Soyut resimde renk, konunun kendisi olabiliyordu; ancak, Karıdinsky, Delaunay ve Mondrian gibi ressamlar onu farklı biçimlerde tanımladılar. Özerkliğini tümüyle kazandıktan sonra renk, artık biçim (Albers, Herbin, M. Bili vb.), mekân (Rothko, M. Louis, B. Newman, S. Francis vb.), duyum (kinetik sanat), yüzey (E. Kelly, K. Noland, F. Stella, Devvasne vb.) halini alabilirdi. Maddeci kuramsal çözümlemelerde renk, temel bir öğe olarak kabul edildi (Support/Surface grubu); “yeni figüratif akım” ise renge, imgenin oluşturulmasında önemli bir işlev verdi (Adami, Monory, Framanger vb.).

Metalürji


Parlatılmış bir demir ya da çelik lama, bir fırında ya da demirci ocağında hava temasında ağır ağır ısıtıldığında, sıcaklığın yükselmesine bağlı olarak tav renkleri denen şu renkleri alır: 260 °C'ta açık saman sarısı; 280 °C'ta saman sarısı; 300 °C’ta kehribar sarısı; 305 °C’ta altın yaldızlı kahverengi; 310 °C'ta güvercin boynu; 320 °C’ta mavi; 336 °C’ta gri -mavi; 350 °C'ta yeşil; 360 °C'ta gümüş grisi; 400 °C'ta kurşuni; 570 °C'ta koyu kırmızı; 635 °C’ta koyu kiraz kırmızısı; 746 °C’ta kiraz kırmızısı; 843 °C’ta açık kiraz kırmızısı; 900 °C'ta turuncu; 940 °C’ta açık turuncu; 996 °C'tasarı; 1 080 °C'ta açık sarı; 1 200 °C'ta beyaz. Demirciler, çeliklerin sıcaklık derecelerini anlamak için uzun süre bu renk değişiminden yararlandılar.

Optik


Renk, cisimlerin özgül bir özelliği değildir. Terimin fizyolojik anlamıyla renk ancak üç öğeye bağlı olarak vardır: görsel sistem, bir kaynaktan yayımlanan ışık ve bunları birbirinden ayıran ve ışığı oluşturan çeşitli ışınımları soğurma (ve kimi kez başka bir dalga boyuyla yayımlama) ya da süzme, yayma, yansıtma, kırma, girişim oluşturma özelliği olan ortam. Cisimlerin rengi, hemen daima ışık dalgalarının bu cisimlerin elektronlarından kimileriyle etkileşiminden kaynaklanır. Bu etkileşimler ancak yakın geçmişte anlaşılabilmiştir ve günümüzde renk, gerçekte maddenin yapısını belirleyen karmaşık ve anlaşılması zor, belli etkilerin görünür biçimi olarak gözükmektedir.

Tarihçe.
Geleneksel olarak, renklerin yapısına ilişkin düşünceleri açıklığa kavuşturan ilk bilim adamının Nevvton olduğu kabul edilir. Aslında, Antikçağ'dan bu yana çok sayıda alim ve araştırmacı bu sorun üzerine eğilmiştir. Örneğin Epikuros, cisimlerin renginin kendilerini aydınlatan ışığın yapısına göre değiştiğini biliyordu. En önemli adlar arasında, Daniel Conrad, Marci von Kronland, Thomas Flobbes, Grimaldi, Roger Bacon ve Descartes sayılabilir. Beyaz ışığı prizmayla ayrıştırma deneyi iyi bilinmekteydi; bununla birlikte günümüzde basit sayılan bu olay o dönemlerde, en önemlisini Goethe'nin yürüttüğü tartışmalara ve polemiklere neden oldu. Goethe’nin şu tümcesi anımsanmaya değer: "Dünyada çığır açmak için iki şey gerekir: iyi bir kafa ve büyük bir miras...; ben kendi hesabıma Newton öğretisinin hatasını miras aldım.”

Newton'un başarısını hiç tartışma konusu yapmadan, görünür renk sayısını olduğundan az gösterme eğiliminin, ışığın prizmayla ayrışmasından kaynaklandığı ve normal bir gözün tayf içinde ayırt edebileceği saf renk sayısının yüzü geçtiği söylenebilir. Newton’ dan sonra, renk olayına ilişkin çalışmalar yapanlar arasında Young ve Helmholtz ile ünlü topacıyla renklerin karıştırılabilme özelliğini ortaya çıkaran Maxwell'i belirtmek gerekir.

Renklerin algılanması


Renklerin algılanması, fizyolojik etmenlerin temel bir rol oynadığı öznel bir olaydır, insanın algıladığı renk duyumu, gözün çeşitli tipte hücrelerinden gelen bilgilerin beyin tarafından alınmasından sonra gerçekleşen, görece karmaşık bir süreçtir. Retina tabakasında üç hücre ailesinin bulunduğu, deneysel olarak doğrulanmıştır; bunların her biri sırasıyla yeşil, kırmızı ve mavi renkleri algılar. T. Young'ın (1801) ileri sürdüğü ve H. von Helmholtz'un geliştirdiği renklerin bu “üçrenklilik" kuramı, ana renkler denen üç rengin, yeşil, kırmızı ve mavinin önemini açıklar. Bu kuram renklerin algılanma mekanizmasını "katmalı bireşim” kavramıyla açıklamaya olanak verir: beyin, retinanın üç tip alçısından çıkan işaretlerin göreli önemini karşılaştırarak rengin algılanma bireşimini yapar. Bu süreç, ışığı bir prizmayla ayrıştırma (tayf) deneyindeki sürece benzer, ancak onun kadar gelişmiş değildir; çünkü her frekans için ışık ışımasının yeğinliğini sürekli olarak ölçmeye olanak vermez.

Renk algılama anomalileri içinde yer alan renk körleri (dikromatlar) kırmızı ve yeşil için ayrı konilere sahip olmadıklarından bu iki renk arasında ayrım yapamazlar. Aynı şekilde, mcııokromatlar da ancak siyahla beyaz arasındaki yeğinlik farklarını görebilirler; köpekler ve kedilerde sözkonusu olan durum budur. insanda görünür ışık dalga boylarının bölgesi 390 nanometreden (nm), 770 nanometreye dek uzanır; gözün maksimum duyarlığı 560 nm dolayındadır, bu da yeşil-sarı bir renge denk düşer. Güneş ışığı tayfı en yüksek yeğinliğine de tam bu dalga boyu dolayında ulaşır. 400 nanometre dolayında mor ışıkla morötesi ışınlar arasında bir sınır bölge bulunur. Dalga boyu arttıkça renk de gittikçe değişir: mor, mavi, yeşil, sarı, turuncu, kırmızı ve bütün ara renkler. 700 nanometrenin ötesi kızılaltı ışıma bölgesidir. Beyaz ışık kavramının temelini büyük ölçüde gün ışığının (Güneş'in yayımladığı ışık) oluşturduğu sanılmaktadır. Bir ışığın tayfı güneş ışığının tayfına benziyorsa beyaz gözükür ve bu durumda yukarıda sayılan renklerin tümünü verir.

Cisimlerin renklerinin kökeni


Bir cisim güneş ışığıyla aydınlatıldığında, ya bütün ışınımları tümüyle ve aynı şekilde yayımlar (bu durumda cismin yüzeyi “beyaz” gözükür), ya bunların kimilerini soğurur ve öbürlerini yayımlar (yüzey “renkli”dir), ya bütün ışınımları soğurur (yüzey "siyah”tır, bu da bir renk yokluğunu gösterir) yada bütün ışınımları kısmen, ancak aynı şekilde yayımlar (yüzey "gri"dir). Dolayısıyla renk, aydınlatılan maddenin ışık altındaki etkileşme davranışına bağlıdır. Çeşitli ışık kaynakları farklı ışınımlar verdiğinden aynı bir cismin renginin kaynağa göre değiştiği görülür. Cisimlerin gün ışığında ve akkor ya da flüorışı bir elektrik lambasının ışığı altında farklı renkte görünmesinin nedeni budur; bu durumda kaynakların aynı “renksel geriverim”e sahip olmadıklarından söz edilir. Sarı sodyum ışınımıyla (589/589,6 nm) aydınlatılan insan yüzlerinin ölü rengi aldığı görülmüştür. Saydam cisimler ışınımların ancak bir bölümünü geçirir (renkli filtreler ya da girişim filtreleri).

Yayınım ve soğurmadan başka renk üreten birçok mekanizma vardır; bunlar arasında özelikle flüorışı, girişim olayları, kırınım, gazlardaki boşalmaiar, kristal alan etkisi vb. sayılabilir. Bunların büyük bir bölümü aydınlatılan maddenin elektronlarının durum değişiminden kaynaklanır. Nitekim madde üzerine gelen ışık bu maddenin elektronlarını daha üst bir enerji durumuna getirir (uyarılmış durum); elektronların yeni durumları ile eski durumları arasındaki enerji farkı dalga boyuna ya da görünür frekansa denk düşüyorsa, elektronların eski durumlarına dönüşleri renklerin ortaya çıkışının nedeni olabilir.

Renklerin sınıflandırılması

Birçok araştırmacı renkleri sınıflandırma sistemlerini incelemiştir Bilinen en eski renk kataloğu Moses Harris’inkidir (1766). Ancak transız Jacob Christophe Le Blon daha 1731’ de üçrenkliliğin ilk kurallarını ortaya koymuştu; daha sonra, Gautier d'Agoty bunlardan yararlanarak kendi levhalarını gerçekleştirdi. Daha yakın çağlarda, Chevreul ile renk kataloğu büyük başarıya ulaşan Lacouture'un çalışmalarını anmak gerekir. Nihayet XX. yy.’da A. H. Munsell’in (1858-1918), daha sonra da Manfred Richter’in çalışmaları renklerin üç boyutlu niteliğini açık bir biçimde göstermeyi sağladı.
Bir renk şu özellikleriyle ayırt edilir:
tonluluğu; mavi, kırmızı, yeşil vb.;
seçikliği; sarı bir renk genellikle bir kırmızı renkten ve her zaman da bir mor renkten daha açıktır.
doygunluğu. Bu son kavramın algılanması öbür ikisinden daha zordur. Basit bir örnek bunu açıklamaya olanak verir Biri herhangi bir renkte öbürü birincisiyle aynı seçiklikte bir gri renkte olan iki boya çanağını ele alalım. Bu iki boya, farklı oranlarda karıştırıldığında aynı seçiklikte, ancak farklı doygunlukta ürünler elde edilecektir. Bu doygunluk grinin oranı arttığı ölçüde zayıflayacaktır. (RENK ÖLÇÜM.)
Alışık bir gözün ayırt edebileceği çok sayıda (yüz binlerce) renk göz önüne alındığında, bu renkleri adlandırma sorunu ortaya çıkar. Yukarıdaki üç çizelge buna ilişkin bir çözüm örneği vermektedir. Chevreul’den bu yana renklerin kontrast olayı iyi bilinmektedir Yan yana gelmiş farklı iki renk karşılıklı olarak birbirini etkiler; böylece, gölgelerin neden tümleyici rengi, yani renkli ışıklar sözkonusuysa birincisine katıldığında siyah veren rengi aldığı açıklanabilir. Aynı şekilde, kuvvetli bir ışıkla aydınlatılmış renkli bir nesneye uzun süre bakıldığında, öbür nesneler belli bir süre ilk nesnenin tümleyici rengini almış gibi görülür (ardışık kontrast). Daha genel bir deyişle, belirli bir kaynak altında algılanan renkler zamanla "kromatik uyum” larını değiştirirler. Renklerin simgeciliği konusunda birçok kitap vardır. Günümüzde, güvenlik nedenleriyle belli bir simgecilikten yararlanılır; örneğin kırmızı bir tehlikeyi ya da yasağı belirtir Renklerin insanın ruhsal durumu üzerindeki etkisini belirlemeye yönelik birçok çalışma da yapılmaktadır. Renklerin ruhsal durumu hiçbir biçimde etkilemediğini öne sürmek akla yatkın görünmemektedir; ne var ki veriler sağlam sonuçlara götürmeyecek kadar bölük pörçüktür.

Petrol


Renk, arıtılmış petrol ürünlerinin içindeki katışkı maddelerinin kolayca saptanmasını sağlar. Özel benzinler, vvhite-spirit, tıpta kullanılan yağlar ve kimi kerosenler su berraklığında olmalıdır; mazot uçuk sarı, yağlama yağları ise az ya da çok koyu renklidir. Buna karşılık, çe şitli yakıtlar, kolayca tanınabilmeleri için yapay olarak renklendirilir.

Petrokimya ve Yağlı maddde


Yağlı maddelerde doğal olarak renkli pigmentler (karotenler, karotenoitler, kimi kez klorofil) bulunur. Ayrıca renkli yükseltgenme ürünleri de içerebilirler. Renk giderme, renk giderici topraklar ve etkin kömürler üzerinde soğurmayla ya da kimyasal etkiyle (yükseftgeme, indirgeme) uygulanır. Besin yağlarının rengi yüzde tutma yöntemleriyle giderilir. Sanayi yağlarında ise bu işlem için genellikle doğal ya da etkinleştirilmiş soğurucu bir toprak kullanılır. Ûzütlemeli süzme yoluyla işlemede, yağ, akışmazlığının sağladığı düşük bir sıcaklıkta toprağın içinde yavaş yavaş dolaşır. Daha sonra toprak birkaç kez daha kullanılmak amacıyla, kavurma yoluyla yenileştirilir. Kontak yönteminde, yağ ve toprak sıcakta karıştırılır, sonra özel bir toprakla kaplanmış döner bir tambur üzerinde süzülür.

Tekstil


Tekstil sanayisinde, gerek tekstil maddelerini ağartmada (oksijenli su, Javel suyu vb.), gerek boya sökmede ve aşındırma baskı yoluyla kumaşlara baskı yapmada (sodyum hidrosülfit), gerek, nehre boşaltılmadan önce renk giderme işleminden geçirilmesi gereken boya atıklarını (ozon, morötesi ışınlar) işlemede özellikle renk giderme etkenleri kullanılır.

Elektrik


Elektrik yükü, elektromanyetik etkileşimlere göre neyse, renk de kuvvetli etkileşimlere göre kabaca odur. Kuvvetli etkileşimleri tanımlayan kuvantum alanları kuramına, kuvantum elektrodinamiği gibi "kuvantum kromodinamiği" adı verilir. Her biri ayrı bir kuark üzerinde bulunan üç ana renk ve bunların karşıtkuarklar tarafından taşınan karşıt-renkleri (yani tümleyici renkler) vardır. Gözlemlenebilen maddeyi oluşturan hadronlar “renksiz'dir, yani üç ana renkte üç kuark (baryonlar) ya da bütünleyici renklerde kuark-Karşıt-kuark çiftlerinden (mezonlar) oluşurlar. Rengin gözlenemeyişi kuarkların korunmasına eşdeğerdir barklar arasındaki etkileşim, "renk alanı” kuvantumları, yani glüonlar alışverişiyle yapılır.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 27 Mayıs 2017 23:39
SİLENTİUM EST AURUM
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #4
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi

Renk çemberi

Ad:  1.JPG
Gösterim: 2141
Boyut:  24.8 KB

Bu teoride çember içerisinde yanyana yer alan komşu renkler birbirleri ile karıştırıldıklarında temiz renk tonları verirler ve renklendirme için tavsiye edilirler. Birbirlerinin karşısında bulunan renkler ise birbirlerini karşılıklı olarak kırıp kirli renk karışımları verirler yani renksizleşme yaratırlar.

Renk çemberi ana ve ara renkler ile bütünleyici renklerin aralarındaki ilişkiyigösteren çember şeklinde bir yapıdır.

Renk Çemberi Yapımı:
Renk çemberi, önce ara va ana renkler yardımıyla yapılır. Çember 6 eş parçaya bölünerek önce ana renkler olan sarı, kırmızı ve mavi renklere boyanır. Daha sonra bu renklerin karışımıyla elde edile ara renkler boyanır. Renk çemberinin 12 renk olanları da vardır. Bunlar sadece belli renklerden oluşurlar. Sarı, kırmızı ve mavi ana renklerdir. Yeşil, mor ve turuncu ise ara renklerdir. Yeşil, mavi-sarı, mor, mavi-kırmızı, turuncu, sarı-kırmızı karışımlarından oluşur.

Renk karışımları listesi
Sarı + Mavi = Yeşil
Mavi + Az Sarı = Koyu Yeşil
Siyah + Sarı = Yaprak Yeşili
2 ölçü sarı + 1 ölçü mavi = Çağla yeşili
Siyah + Beyaz = Gri
Siyah + Beyaz + Sarı = Kum Grisi
Siyah + Beyaz + Az Mavi = Sıcak Gri
Mavi + Kırmızı = Mor
Mavi + Çok Kırmızı = Erguvan
Mavi + Kırmızı + Beyaz = Eflatun
Kırmızı + Çok Mavi = Lacivert
Mavi + Mor + Beyaz = Çivit Mavisi
Mavi + Yeşil = Turkuaz
Mavi + Yeşil + Beyaz = Açık Turkuaz
Kırmızı + Az Sarı + Az Siyah = Kahve
Kırmızı + Kahve rengi = Kiremit Rengi
Turuncu + Kahve rengi= Taba
Beyaz + Kırmızı = Pembe
3 ölçü kırmızı + 1 ölçü mavi = Vişne çürüğü
Sarı + Kahve = Altın Sarısı
Mor + Kırmızı = Gül kurusu
Kırmızı + Siyah = Bordo
Beyaz + Kırmızı + Sarı = Bej
Sarı + kırmızı = Turuncu
Turuncu + Beyaz = Yavruağzı rengi (Somon rengi)
Sarı + Kırmızı + Beyaz = Ten Rengi (Önce az miktarda sarı ve kırmızı renklerini karıştırıp turuncu elde edin sonra daha fazla beyaz eklemesi yapın.)
Son düzenleyen Safi; 27 Mayıs 2017 16:28
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Aralık 2008       Mesaj #5
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Ana Renkler

Ad:  1.JPG
Gösterim: 2054
Boyut:  23.5 KB

Doğada 3 ana renk vardır. Bunlar kırmızı, sarı ve mavi renktir.

Doğadaki diğer renkler bu üç ana rengin farklı karışım ve tonları ile elde edilir. Siyah ve beyaz rengin oluşumu ise daha farklıdır. Güneş ışınlarını yansıtmadan tamamen emen cisimler, gerçek anlamda bir renk olmayan siyah olarak görülürler. Güneş ışınlarını tamamen yansıtan cisimlerin rengi ise beyazdır.

Ara Renkler


İki ana rengin karışımıyla ortaya çıkan ara renk, karışıma katılmayan ana rengin tamamlayıcısı olur. Mavi için turuncu, kırmızı için yeşil, sarı içinse mor tamamlayıcı renk işlevi yapar. Aynı zamanda birbirlerine karşıt olan bu renkler, birlikte kullanıldıklarında da denge oluştururlar.

Ana renklerin farklı oranlarda karıştırılmasıyla güneş ışınlarında bulunan altı rengin birbirinden farklı sayısız tonu elde edilebilir.

Ara renkler nasıl oluşur:
Kırmız + Sarı = Turuncu
Mavi + Sarı = Yeşil
Mavi + Kırmızı = Mor

Sıcak Renkler


Ateşin ve sıcaklığın renkleri olan ve insanda sıcaklık ve canlılık hissi uyandıran Kırmızı, Turuncu ve Sarı renkler sıcak renklerdir. Bu renklerin kayısı rengi, pembe, altın sarısı gibi farklı tonları da sıcak renkler sınıfına girer.

Soğuk Renkler


Soğuk renkler bize soğukluğu ve serinliği hatırlatan renklerdir. Mavi, mor ve mavi ile yeşil tonu taşıyan renkler üzerimizde bir serinlik ve sakinlik hissi yarattıklarından bunlara “Soğuk renkler” denilmektedir. Bu cümleden olmak üzere; gök mavisi, deniz mavisi, çivit mavisi, Türk mavisi, nefti menekşe rengi ve leylak rengini sayabiliriz. Sıcak ve soğuk renklerin sınırı, yeşil ile kırmızı-mor renklerden geçmektedir. Burada yeşil renk, kritik yerdedir. Bunun için, yeşil renk; yerine göre sıcaklık veya soğukluk etkisi yaratır: Şayet yeşil renkte, sarı renk ahengi üstünse “sıcak” mavi renk etkisi üstünse “soğuk” renk grubuna dahil olur. Bunun için, mor ile kırmızı arasındaki renkler de aynı özelliği gösterirler. Beyaz renkte de soğuk renklerin karakteri olduğundan bu da aynı gruba dahil olmaktadır.

Soğuk Renklerin Özellikleri:
Soğuk renkler, insanın üzerinde hoş serin, dinlendirici ve tazelik verici etkileriyle göze çarparlar. Dolayısıyla istirahat ve sakinlik ihtiyacımızı karşılarlar

Bu renkler; bir yeri aslından daha büyük gösterirler. Yazın sıcakta kullanılırsa serinlik ve rahatlık hissi verirler. Fakat soğukta kullanıldığında üşütücü ve soğuk bir hava yaratırlar.

Odalarımızın ve mobilyaların, kullanılış durumları ile özellikleri, mevsimler göz önünde bulundurularak; her iki grupta bulunan renkleri kullanmak en uygunu, en doğrusudur. Sıcak ve soğuk renkler bir arada kullanılmayıp, ayrı olarak düşünülecek ise birbirine yakın olarak bulundurulmalıdır.
Son düzenleyen Safi; 27 Mayıs 2017 23:39
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Aralık 2008       Mesaj #6
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Işığın kendi öz yapısına veya cisimler tarafından yayılma şekline bağlı olarak göz üzerinde yaptığı etkidir.
Çeşitli cisimlerden yansıyarak gelen ışınların görsel algı sonucu kişide oluşturduğu duygudur.

DOKUZ EYLÜL MİMARLIK FAKÜLTESİ ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ TEMEL TASARIM STÜDYOSU PROJELERİ
Diğer bir deyişle renk Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak görme duyumuzda bıraktığı etkiye denir. Güneşli bir günde renklerin daha parlak ve canlı olmaları, kapalı havada ise parlaklığını ve canlılığını kaybetmeleri ve olduklarından koyu görünmeleri rengin ışığa bağlı olduğunu gösterir. Işık olmadığı zaman herşey, şekil ve renk olarak karanlıkta kaybolur. Fizikçi Isaak Newton 1676’da, prizma yardımı ile güneş ışığının kırılmasını sağlamış ve renklere ayrışan tayfını net bir şekilde göstermiştir. Güneş ışığı bir prizmadan geçirilince 7 renk grubu meydana gelir. Güneş ışığında depo olmuş bu renkler bir eşya üzerine geldiğinde o cisim renklerin bir kısmını yutar, bir kısmını da yansıtır. Bu olayın sonucunda cisimler bize yansıttığı renkte görünürler. Güneş ışığındaki renk grubunun uçları birleştirilirse de renk çemberi meydana gelir. Çeşitli cisimlerden yansıyarak gelen ışınların görsel algı sonucu kişide oluşturduğu duygudur. Diğer bir deyişle renk Işığın cisimlere çarptıktan sonra yansıyarak görme duyumuzda bıraktığı etkiye denir. Güneşli bir günde renklerin daha parlak ve canlı olmaları, kapalı havada ise parlaklığını ve canlılığını kaybetmeleri ve olduklarından koyu görünmeleri rengin ışığa bağlı olduğunu gösterir. Işık olmadığı zaman herşey, şekil ve renk olarak karanlıkta kaybolur. Fizikçi Isaak Newton 1676’da, prizma yardımı ile güneş ışığının kırılmasını sağlamış ve renklere ayrışan tayfını net bir şekilde göstermiştir. Güneş ışığı bir prizmadan geçirilince 7 renk grubu meydana gelir. Güneş ışığında depo olmuş bu renkler bir eşya üzerine geldiğinde o cisim renklerin bir kısmını yutar, bir kısmını da yansıtır. Bu olayın sonucunda cisimler bize yansıttığı renkte görünürler. Güneş ışığındaki renk grubunun uçları birleştirilirse de renk çemberi meydana gelir.

Bir görme olayında :


* Işınların göze gelmesi --- Fiziksel
* Bu ışınların karşısında gözde ortaya çıkan işlemler --- Fizyolojik
* Cismin beyinde algılanması --- Psikolojik bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır.

Çeşitli renk duyguları oluşturan ışınların dalga boyları farklıdır. Kırılma açısı en küçük olan ışın kırmızı, en büyük olan ışın mordur.( güneş tayfında izlenen sıra ) Renkli boyaların aynı oranda karıştırılmasıyla siyahlığın olmasına karşın, renkli ışınların aynı oranda bir araya gelmesiyle beyazlığın oluşması ışık ve boyanın bünyelerinin farklı olmasından kaynaklanır. Renklerin tümünün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan beyazlık ve siyahlık aslında renksizliktir. Gerek siyah, gerekse beyaz renk olarak anılmazlar, nötr renklerdir.

IŞIK - GÖLGE : Modelin hacim ve derinliğinin belirgin hale gelmesini sağlayan kavrama ışık-gölge denir. Işık kaynakları güneş, ay ve suni aydınlatma araçlarıdır. Işık kaynağı eşyanın her tarafını aynı derecede aydınlatmaz. Işığa yakın olan yerler aydınlık, ışığı görmeyen ve uzak yerler karanlık, ışık ve gölge arasında kalan yerler ise eşyanın esas rengini verir. Işığın aydınlatma derecesine ton denir. Bir kaynaktan aydınlatılan varlıkların ışık ve gölge durumunu incelersek başlıca 4 değer görürüz.

1- Açık ton ( ışıklı kısım ): Işığın eşya üzerine doğrudan doğruya geldiği en aydınlık kısımdır. Bu kısım eşyanın öz rengini vermez.
2- Öz ton :Işığın eğik olarak geldiği olarak geldiği, yansımaların ve parlamaların olmadığı kısımdır. Bu kısım eşyanın öz rengini verir. Yuvarlak cisimlerde bu bölge açık tonla koyu ton arsında bir geçiş yaptığı için bu kısma pasaj denir.
3- Koyu ton ( öz gölge ): Eşyanın ışık almayan, en koyu olan kısımdır. Açık - koyu ton, bir rengin ışıktan gölgeye geçerken aldığı ton dereceleridir.
4- Düşen gölge : Eşyanın fona ya da zemine düşen gölgesidir. O eşyanın biçimini yansıtır. Eşya üzerindeki ışığın yansıması ile fon üzerinde meydana gelen aydınlatmaya ise refle denir.

Işık tüm cisimlerin rengini şu üç renk faktörünün belirlediğini akıldan çıkarmayalım


a) Öz renk ( Lokal renk ) : Objenin - cismin kendi asıl rengi,
b) Işığa göre değişen renk (tonal renk ): Işık ve gölgenin etkisinin sonucu olarak görülen değişmiş renk,
c) Yansıma renk :Çevredeki diğer objelerden yansıyan renkler.

Bu üç faktörü de şunlar etkiler ;
d) Işığın rengi,
e) Işığın yoğunluğu,
f) Aradaki atmosfer.

RENKLERİN ÖZELLİKLERİ


Hue - Renk: Bir rengi diğerinden ayıran niteliktir. Hue, renk tekerleğinde ya da spektrumunda rengin durumunu gösterir. Kırmızı, sarı diye adlandırdığımız kavramlar hue ( renk )' tir.

KONTRAST / ZIT RENKLER
Sarı ====>MorKırmızı ==>YeşilMavi ====>Turuncu

ARMONİ / BÜTÜNLEYİCİ RENKLER
Mor====>Mavi
Kırmızı==>Turuncu
Sarı====>Yeşil

ARA RENKLER:
Yeşil
Turuncu
Mor

TARAFSIZ ( NÖTR) RENKLER:

Siyah
Beyaz
Gri

ANA RENKLER:
Kırmızı
Sarı
Mavi
Son düzenleyen perlina; 4 Şubat 2017 18:59
Quo vadis?
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
3 Ocak 2010       Mesaj #7
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  2.JPG
Gösterim: 2477
Boyut:  23.7 KB

Sıcak ve Soğuk Renkler


Renkler insanlar üzerinde psikolojik olarak yarattıkları etkiye göre sıcak ve soğuk diye ikiye ayrılır.

Sıcak Renkler: Kırmızı, Turuncu, Sarı;
Soğuk Renkler: Yeşil, Mavi, Mor diye bilinir.

Bunların dışında da sıcak veya soğuk diye bilinen renkler söz konusudur. Bu renkleri tek tek ele alırsak:

KIRMIZI: Sıcak renklerin başında gelir. Dalga boyunun büyüklüğünden dolayı göze hemen çarpar. Bu nedenle hemen hemen tüm uyarılar (warning) kırmızı renkle yazılır, yapılır. Trafik ışıklarında kırmızının kullanımı buna güzel bir örnektir. Kırmızı hareketli, dinamik bir renktir. Bu nedenle (tonuna bağlı olarak) insanı tedirgin, rahatsız edebilir. Ki bazı dergi ve gazetelerde ayaküstü yemek yenen ticari yerlerin, müşterinin bir an önce yemeğini yiyip gitmesi için özellikle kırmızıya boyandığı yazılmıştır. Kısacası kırmızı önce alev alev insanı çeker; sonra da tedirgin, huzursuz edip, iter. Söylediklerimin doğruluğunu denemek istiyorsanız kendinize bir test yapın. Kalabalık bir yere şöyle bir göz atın, gözünüz önce nereye takıldığına dikkat edin! Kızılay’da, kampüste etrafınıza baktığınızda gözünüze ilk çarpan kırmızı ve turuncu renkler olacaktır. Uzun süre buralara baktığınızda rahatsız, tedirgin olacak, gayri ihtiyarı gözünüzü kaçıracak zorunda kalacaksınız. Kısacası kırmızı, hem çarpıcı, dikkat çekici, tahrik edici hem de tedirgin, rahatsız edici renk olma özelliğini taşımaktadır

TURUNCU: Kırmızıdan sonraki en sıcak renktir. Onun kadar olmasa da hareketli, dinamik, dikkat çekici, çarpıcı bir renktir. Kırmızıdan farklı olarak insanı tedirgin, rahatsız eden bir yanı yoktur. Kırmızıya göre daha yumuşak, daha iç açıcı, daha hoş bir renktir. İnsanda coşku ve canlılık duyguları uyandırır, moral yükselticidir.

SARI: Sıcak renk olarak bilinse de yeşile kaçan tonu soğuk renk gibi algılanır. Bu nedenle de insanlarda değişik duygular yaratır. Sarı aydınlığın-ışığın rengi diye bilinir ve güneşi çağrıştırır. Yıllardır ressamlara ilham kaynağı olan bu renk tuvallerde sarı başaklar şeklinde kendini göstermiştir. Bir anlamda üretimin, verimliliğin, bolluğun rengidir. Ressamların yapıtlarını incelediğimizde ışığın sarı; gölgenin mavi ile vurgulandığını görürüz. Güneşin, ışığın rengi olan bu sarı insanda coşkuyu artırır, sevinç ve neşe duygusu yaratır. Ancak yeşile kaçan sarı tonlar canlılığını kaybetmiş olup soğuk renk gibi algılanır. Ki sonbahar da hüznü yaratan da sarıdır.

YEŞİL: Rahatlatıcı, iç açıcı, huzur verici renktir. İnsanlarda ferahlık, dinlendirici etkisi yaratır. Statik, durgun bir renk olduğu için sükûneti simgeler. İlkbaharı, doğuşu, canlanışı çağrıştırır. Kısacası yeşil doğayı simgeler. Bu nedenle de günümüzde çevreci grupların-partilerin kendilerine seçtikleri renk yeşildir. Doğal olarak da tazeliği, gençliği ve umudu yansıtmaktadır. İlaçların bitkilerden elde edilmesinden dolayı, Ortaçağdan beri yeşil renk sağlıkla da ilişkilendirilmektedir. Hatta kimileri cerrahların yeşil giymesini buna bağlar. Ancak yeşilin soğuran renk olması nedeniyle cerrahların elbiselerinde kanı belirgin şekilde göstermediği de bir gerçektir.

MAVİ: Dünyada en fazla görülen renktir. Mavi denilince akla önce gökyüzü, denizler gelir. Ancak uzaktaki dağların da mavi göründüğü bir gerçektir. Sınırsızlığın, sonsuzluğun ve de özgürlüğün rengidir mavi! Durağan, statik bir renktir. İnsanlarda, dinginlik, serinlik, huzur, mutluluk duygusu yaratır. Sakinliğin, engin hoşgörünün simgesidir. Yapılan araştırmalar sonucu mavinin hâkim olduğu ortamlarda yaşayanların sinir sistemlerinin çok güçlü olduğu söylenmektedir. Ki nazar boncuklarının mavi olması da anlamlıdır. Dikkat çekici bir renk olmadığı için fonda kullanımı yapıtın etkisini artırır.

MOR: Kırmızı ve mavinin birleşiminden oluştuğu için bu 2 rengin oranlarına göre değişik tonlar oluşturmaktadır. Ancak genelde mor rengin; acıyı, hüznü, üzüntüyü, içe kapanıklığı, depresyonu, çağrıştırdığı bilinir. Hatta kimi insanlarda hastaneyi akla getirdiği söylenir. Tonlarına göre hayal gücünü, sezgileri harekete geçirdiği çalışma şevkini ve de yaratıcılığı artırdığı da söylenir. Ki Chopin’in bestelerini yaptığı odanın mor renkten oluştuğu bilinen bir gerçektir.
Son düzenleyen Safi; 27 Mayıs 2017 23:40
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
20 Temmuz 2012       Mesaj #8
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Renk
Göz retinasına düşen ışığın dalga boyu dağılımını beynin yorumlama biçimi. Renklerin parlaklık, renk değeri ve doygunluk gibi özellikleri vardır. Doygunluk, bir rengin beyaz ışıktan (gün ışığı) uzaklığının ve saf bir tayf rengine olan yakınlığının ölçüsüdür. Renk değeri ise ışık dalgalarının titreşim frekansınca belirlenir. Bir renk değeri beyaz ışıkla seyreltildiğinde rengin tonları oluşur. Tayftaki renk değerleri yedi geniş grupta toplanır.

Parantez içindeki rakamlar nanometre (=10-9 metre) cinsinden dalga boylarını göstermek üzere, bu gruplar kırmızı (740-620), turuncu (620-585), sarı (585-575), yeşil (575-500), mavi (500-445), lâcivert (445-425) ve mordur (425-390). Normal bir göz, tayfın orta bölgesinde, dalga boyları arasındaki fark 1-3 nanometre olan renk değerlerini birbirinden ayırt edebilir. Tüm tayfta bu türden ayırt edilebilen 130 renk değeri farkı vardır. Bir renk değerinin beyazla seyreltilmesi hâlinde 20 kadar renk tonu elde edilir. Göze gelen ışık ya da gözün gördüğü cisimlerden yayılan ya da yansıyan ışınlardır. Cismin sıcaklığı arttıkça yaydığı ışığın dalga boyu azalır, dolayısıyla rengi maviye kaçar. Göz ancak yeterli şiddette ve uygun enerji dağılımı gösteren ışığın renklerini ayırt edebilir.

Dalga boyları görünen ışık bölgesi dışında kalan elektromanyetik ışınım yayan cisimler göze siyah gözükür. Gözün koni hücrelerinin duyarlı olduğu üç renk, temel renkler olarak bilinir. Bu renkleri değişik oranlarda karıştırmak yoluyla başka renkler oluşturulabilir. Her üçünün şiddeti eşit olunca beyaz ışık oluşur. Renkli televizyonda bu özellikten yararlanılır; kırmızı, yeşil ve mavi renk veren üç ayrı fosforla çeşitli renkler elde edilir. Bu olay "toplama yoluyla" renk oluşumu olarak bilinir.

Geçirme ve yansıtma yoluyla renk oluşturan renkli pigmentlerin karıştırılmasıyla renk elde etme ise "çıkarma yoluyla" (ışığı beyaz ışıktan çıkarıp kalanı verme) gerçekleşir. Üç temel rengin "tamamlayıcı" renkleri olan üç tür pigmentin ("siyah" [mavi-yeşil], "macenta", [mavi-kırmızı], "sarı") uygun bileşimiyle hemen bütün renkler ve bunların yoğun bileşimiyle de siyah renk elde edilebilir. Bu özellik, renkli fotoğrafçılıkta kullanılır. Basım tekniğinde ise sarı, mavi ve kırmızının yanı sıra genellikle bir dördüncü pigment olarak siyah da kullanılır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Son düzenleyen Safi; 27 Mayıs 2017 17:59
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
4 Şubat 2017       Mesaj #9
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  munsell renk sistemi.jpg
Gösterim: 3442
Boyut:  57.8 KB

Munsell renk sistemi,

renklerin adlandırılmasında ABD’li resim öğretmeni ve ressam Albert H. Munsell’in geliştirdiği renk düzenleme şemasını temel alan yöntem.
Bu yöntemde renkler, baskın dalgaboylarına, parlaklıklarına ve keskinlik ya da saflıklarına karşılık gelecek biçimde ölçümlendirilmiş ton, değer ve berraklık derecelerine göre tanımlanır. Uluslararası kabul gören bu sistem boyanmış ya da renk verici madde kullanılarak elde edilmiş saydam olmayan renkli yüzeylerin belirtilmesinde kullanılır.

Munsell bu sistemi 1913’te yayımladığı Atlas of the Munsell Color System (Munsell Renk Sistemi Atlası) adlı kitabında ortaya koydu. Atlas'ta ton, değer ve berraklık olmak üzere üç özelliğe göre düzenlenmiş birkaç yüz renk dilimini içeren 15 renk çizelgesi vardı. 1918’de Munsell’in ölmesinden sonra çalışmalarını sürdüren Munsell Color Company, Inc. Munsell Book of Color (1929; Munsell Renk Kitabı) başlığıyla Atlas'ın yeni bir basımını yaptı. Munsell renk sistemi bazen Munsell renk ağacı olarak da adlandırılır.

Kaynak: Ana Britannica
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Mayıs 2017       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
RENK
Işık kaynağından gelen ışını bir prizmadan geçirerek yapılan deneyde ışığın renklere ayrıldığı Newton tarafından yıllar önce bulundu.
Newton’un renk deneyinde ışık prizmadan geçince altı renge ayrılıyordu. (Renk Deneyi)

Işık kaynağından yayılan ışığın nanometre ve kelvin cinsinden değeridir. Işık her cisimden değişik nanometrik değerlerde yansır. Bu yansımanın nanometre cinsinden değerine bir isim verdiğimizde ana renkler ve ara renkleri oluşur. Beyaz ve siyah renk değildir.
Beyaz üç ana rengin belirli oranlarda karışımından (% 59 Yeşil, % 33 Mavi, % 19 Kırmızı) ortaya çıkan nanometrik değere verilen isimdir. Siyah ise renk olmayış durumudur.

Işık Rengi;
Fizikte renk olayı ilk defa Newton tarafından incelenmiştir. Daha sonra İngiliz William Herschel prizma dan geçen ışığın çıkardığı renklerin sıcaklıklarını ölçtü.
Spektrumun bir ucundaki mor ışık en düşük, öbür ucundaki kırmızı ışık ise en büyük sıcaklıktaydı. Daha sonra yapılan deneylerle mor ışığın daha düşük değerindeki mor ötesi ışığın daha sıcaklıkta olduğu da keşfedildi.
Bir beyaz ışık prizmadan geçirilince, prizmadan çıkan ışık farklı boylarında bir renk yelpazesi oluşturur. Gözün görebildiği bu renkler kırmızı, portakal, sarı, yeşil, mavi ve mordur. Gerçekte hassas bir göz veya cihazlar bundan fazlasını da görebilir.

Dalga yüksekliği rengin yoğunluğunu belirler. bir rengin yoğunluğu ise parlaklıktır.
Elektron bir yörüngeden diğerine geçince, özel bir miktarda ya bir enerji doğurur yada bir enerji çıkarır. Her atomun bu işi yaparken aldığı veya çıkardığı enerji miktarı farklı olur. Bir fotonun enerjisi ışığın dalga uzunluğuna ve bu da bir renge bağlı olduğundan her atom sadece belli renkleri soğurur veya çıkarır. Belli bir rengi çıkaran bir atom, yine aynı rengi soğurur.

Her atomun soğurduğu ve çıkardığı renkler farklıdır.
Spekttroskopi bilimi ile renklerin incelenmesinden atomların cinsleri belirlenebilir. Dalga uzunluklarına bağlı olan ışık renklerinden kırmızı en uzun dalga boyuna mavi ve mor en kısa dalga boyuna karşılık gelir. Bu sıralama aynı zamanda enerji sıralamasını gösterir.
Mavi ışık en enerjik, kırmızı ışık en az enerjik olan ışıktır. Bütün renklerin belirli oranda karışımı beyaz rengi verir. Her ne kadar doğadaki her cisim bize renkli olarak görülse de o cismin yüzeyi bazı dalga boylarını emme ve bazılarını yayma özelliğine sahiptir. Gözümüze kırmızı görünen cisim, görünen spektrumdaki kırmızın dışındaki bütün dalga boylarını soğurmaktadır. Kırmızı bandın dalgası soğurulmadığı için cisim bize kırmızı olarak görülür. Herhangi bir cismi yansıtmayan cisim ise siyah olarak görülür.

Bu fiziksel etkilere göre beyaz ve siyah renk değildir. Işığın bulunmadığı yerde renklerin bir anlamı olamaz. İnsan gözünün, görünen ışık bölgesindeki, yedi farklı rengi görmesine karşılık, bazı hayvanlar mesela bir baykuş kırmızı ışığın ötesindeki kızıl ötesi ışığı, bir ara mor ötesi ışığı da görebilir. Kedi ve köpekler ise siyah ve beyazın dışında başka bir renk göremezler.

Işık atom ve moleküllere çarpınca mavi ışık kırmızıdan daha çabuk dağılır. Güneşin beyaz ışığı dünya atmosferine girince mavi ışık, ışın demetine ayrılır ve atmosfer mavi olarak görülür. Yeni doğan bir bebeğin gözlerinin mavi görünmesinin nedeni de budur. ilk birkaç ay içinde bebeğin vücudunun henüz göz rengini verecek pigmentleri oluşturmasından önce, yani gözün irisi renksiz iken irisi oluşturan malzeme mavi ışığı yansıtır.

Işık rengi (beyaz ışık); yani ışığı oluşturan bütün renklerin renk sıcaklığı üç ana grupta bulunmaktadır:
  1. Sıcak beyaz 3300ºK ve altı
  2. Doğal beyaz 3300-5000ºK
  3. Gün ışığı beyazı 5000ºK ve üstü
Aynı ışık rengine rağmen, lambalar, ışıklarının tayfsal bileşimleri nedeniyle çok farklı renksel geri verim özelliklerine sahiptirler.
Beyaz – Siyah; Cisim üzerine gelen ışığın bileşenleri arasında bir farklılık yaratmadan hepsini birden aynı oranda geçirme, yutma veya yansıtma özelliği gösteriyorsa ışığın karakteri değişmez. Bu cisimlerin ışığa tepkileri nötr olarak kabul edilir.
Bu cisimler ışığın bileşenleri arasındaki dengeyi bozmadan aynı oranda yansıtarak, şiddetini değiştirerek veya tamamını yutarak ışığın toplam şiddetine etki ederler.

Tepkileri nötr olan cisimler eşit enerjili ışıkla aydınlatıldıklarında, kendi yansıtma veya geçirme oranlarına bağlı olarak ışığın şiddeti değişir ve aşağıdaki belirtildiği gibi görünürler veya ışığı geçirir, yansıtırlar:
  • Çok parlak veya açık...(beyaz)
  • Orta parlaklıkta...........(gri)
  • Çok karanlık ve koyu...(koyu gri)
  • Tam karanlık................(siyah)
Üzerine düşen ışığın tam dalga boylarını yansıtan cisim beyaz, tüm dalga boylarını yutan ve yansıtmayan cisim siyahtır. Yani beyaz ve siyah renk değildir.

TURKUAZ................mavi + yeşil + beyaz
MOR........................kırmızı + mavi
YEŞİL......................sarı + mavi
EFLATUN:Kırmızı + 2 kat mavi
PEMBE....................kırmızı + beyaz
TEN RENGİ.............kahverengi + beyaz + çok kırmızı
BORDO...................kırmızı + siyah
TURUNCU...............sarı + kırmızı
YAVRU AĞZI...........sarı + siyah + beyaz
GRİ.........................siyah + beyaz
DUMAN RENGİ:Mavi +Beyaz +Siyah
AÇIK YEŞİL.............turkuaz + siyah
AÇIK YEŞİL.............mavi + yeşil + siyah + beyaz
KÜF YEŞİLİ.............mavi + yeşil + az siyah + beyaz
KAHVERENGİ.........sarı + siyah + kırmızı
KAHVERENGİ.........turuncu + siyah
KAHVERENGİ.........turuncu + mor
KAHVERENGİ.........kırmızı + yeşil
TABA-KREMİT.........kırmızı + kahverengi
TABANIN TONU......kahve + kırmızı + sarı
LACİVERT...............kırmızı + çok mavi +Siyah
ALTIN SARISI..........sarı + kahve
HAKİ YEŞİL.............kahve + yeşil
ZEYTİN YEŞİLİ........mavi + açıkyeşil
YAĞ YEŞİLİ.............sarı + az siyah
GÜL KURUSU.........mor + kırmızı
AÇIK BAKIR.............yaldız + kahve + kırmızı
FÜME......................lila + mor
LİLA.........................mavi + kırmızı + az beyaz
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

4 Şubat 2017 / Ziyaretçi Cevaplanmış
30 Ağustos 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
18 Temmuz 2011 / Misafir Soru-Cevap