Arama

El Sanatları - Halı Sanatı

Güncelleme: 12 Mart 2018 Gösterim: 79.179 Cevap: 11
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Mart 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

halı

Ad:  halı1.JPG
Gösterim: 3062
Boyut:  87.3 KB

yün, pamuk ya da ipek iplikten, çeşitli düğüm teknikleri kullanılarak üretilen yaygı.
Sponsorlu Bağlantılar

İlk olarak Orta ve Batı Asya’da yer yaygısı olarak gelişen halı, çok eskilerden beri çadır, ev, cami ve saray gibi çeşitli mekânlarda döşeme yaygısı olarak kullanılmıştır. Göçebeler kalın dokusundan ötürü halıyı özellikle çadırlarının kapısına ve eyerlerin üstüne örtü yapmışlardır. Doğu evlerinde halıdan pratik yararlarının yanı sıra dekoratif bir öğe olarak yararlanılmıştır; masa, döşek, sedir örtüsü ya da gölgelik olarak kullanılan halı, duvara bile asılmıştır.

Halının kullanım amacı gerek deseninin, gerekse boyutlarının saptanmasında önemli rol oynar. Örneğin Müslümanların özellikle yolculukta yanlarına aldıkları seccadeler öbür halılara göre daha küçük boyda yapılır. Deseninin en önemli öğesi mihraptır. Bunun yanı sıra seccadelerde kandil askısı, su testisi ve başka dinsel öğeler yer alabilir. Türklerde bir odayı döşemek için yapılan dört parçalı halı takımına “deste” adı verilir. Bunlardan ortadakine “meyane”, yanlara konanlara “kenare”, pencere önüne konanlara “serendaz” denir.

Yapım tekniği


Halı, tahta bir tezgâha gerilmiş “çözgü” denen düşey ipliklerin üstüne renkli ilme iplikleri düğümlenerek yapılır, time ipliklerinin, düğümlendikten sonra üstte kalan uçlarına “hav” adı verilir. Bir düğüm sırası tamamlandıktan sonra düğümleri sabitleştirmek için çözgülerin arasından önce bir yandan öbür yana, sonra da tekrar tersine geçirilen yatay ipliğe “atkı” denir. Her atkıdan sonra düğümler “kirkit” adı verilen tarak benzeri ağır bir araçla dövülerek, daha önce atılmış alttaki sıralara doğru sıkıştırılır. Böylece ön yüzdeki havlar çözgü ve atkıları kapatır ve kalın bir dokuma ortaya çıkar. Belirli bir miktar dokunduktan sonra havların sarkan uçlan, ayarlı özel bir makasla kesilerek aynı boya getirilir. Tamamlanan halı, çözgülerin ucu kesilerek tezgâhtan alınır. Bu uçlar, halının iki başındaki püsküller olarak kalır.

Hav ipliği çözgülere birkaç farklı yöntemle düğümlenir. Bunların en eskisi olduğu sanılan Türk ya da Gördes düğümü en çok Anadolu, Kafkas, bazı İran ve Avrupa halılarında kullanılmıştır. İran ya da Sine düğümü ise temelde İran, Hindistan, Çin ve Mısır’da yaygındır. İspanyol düğümü daha çok İspanyol halılarında görülür. Düğümlerin sayısı ne kadar çok olursa, halının kalitesi de o kadar artar. Örneğin bazı Çin halılarındaki düğüm sayısı santimetre karede 3’ten azken, bu sayı bazı Hint halılarında 360’a kadar çıkar. En yüksek düğüm sıklığına Sine düğümüyle ulaşılır.
Tasarlanan bir desenin halıya aktarılmasında değişik yöntemlerden yararlanılır. Bunlardan biri, halıyı dokuyan kişinin deseni doğrudan doğruya akıldan, bir başkası da kâğıda çizilmiş örneğe bakarak aktarmasıdır. Bu ikinci yöntemde halı için hazırlanan örnek, her biri tek bir düğümü gösteren küçük karelere bölünür, sonra bu kareler renklendirilerek desen oluşturulur.

Malzeme ve boya


Hah yapımında çoğunlukla sağlam, kolay boyanır ve ele gelir bir malzeme olan koyun yünü kullanılır. Alımlı bir hav elde etmek için çok donuk kalan pamuk ipliği, dayanıklılığı ve düzgün bükülebilmesi nedeniyle ideal bir çözgü malzemesidir. Doğu halılarında pamuk ipliğinden hem atkı, hem de çözgü olarak yararlanılır. Pahalı olması nedeniyle ipek kullanımı sınırlıdır. Ama ipek, değişen ışık altında halıya başka hiçbir malzemenin sağlayamadığı ince renk ayrımları, parıltı ve zenginlik verir. 16-17. yüzyıl İran halılarının en güzel örneklerinden bazısı bütünüyle ipekten dokunmuştur. Avrupa’da düğüm olarak hiçbir zaman kullanılmayan ipek, 15. yüzyıldan sonra duvar halılarının atkılarında yünle karıştırılarak kullanılmaya başlamıştır. Keten ipliği Mısır halılarının, kenevir lifi ise Hint halılarının çözgü ve atkı malzemesidir. Avrupa halılarında her iki malzemeden de yararlanılmıştır. Yaklaşık 1820’lerden beri makine halılarının çözgü ve atkılarında jüt lifi kullanılmaktadır.

Çok eski zamanlardan 19. yüzyıl sonlarına değin halı yapımında yalnızca doğal boyalardan yararlanılmıştır. Bu boyalardan bazısı çivit, sumak, katırtırnağı ve çivitotu gibi bitkilerden, ağaçların kabuk ve yapraklarından, bazısı aşıtaşı gibi minerallerden, bazısı da böceklerden ya da yumuşakça türü hayvanlardan elde edilmiştir. Renkleri sabitleştirmek için şap gibi çeşitli kimyasal maddeler kullanılmıştır. 19. yüzyılda geliştirilen anilinli sentetik 'boyalar ise önce Avrupa’da, yüzyılın ikinci yarısında da Doğu’da yaygınlaşmıştır.

Bezeme


Bir halının yüzeyini, zemin denen bir iç alan ve bunu çevreleyen bir bordür oluşturur. Genişliği halının büyüklüğüne ve iç süslemelerinin zenginliğine bağlı bulunan bordür, bazen iç içe birkaç sıra halinde olur. Halının bezenmesinde kullanılan örgeler geometrik, stilize ve doğalcı olmak üzere üç grupta toplanabilir. Geometrik örgeler meandr, çokgen, haç ve yıldız çeşitleri ve bunların bileşimleridir. Genellikle bordürlerde rastlanan meandr örgesi, eski zamanlardan beri kullanılagelen basit testere dişinden, oldukça karmaşık çengel biçimlerine kadar büyük bir çeşitlilik gösterir. Çokgenler arasında en çok kullanılan türler baklava ve sekizgenlerdir. Gamalı haçın yanı sıra Malta haçına da oldukça sık rastlanır. Geometrik yıldız figürleri genellikle haç ya da sekizgen figürlerinden yola çıkılarak oluşturulmuştur.

Bellibaşlı stilize örgelerin başında, karmaşık kıvnkdallar gelir. Anadolu’dan Hindistan’a kadar olan bölgede oldukça sık rastlanan başka bir stilize örge de palmettir. Bu örge, yaşam gücünün bir simgesi olarak Asurlularda görülen stilize palmiye desenlerinden kaynaklanmıştır. 17. ve 18. yüzyıl Avrupa halılarında da, hepsi palmiye figüründen kaynaklanan kadeh, yelpaze ve yarım palmet örgelerine rastlanır. Köşeli harflerinden dolayı halı işçiliğine çok uygun olan kûfi yazı da, bazen yazı olduğu bile anlaşılmayacak kadar stilize edilerek Doğu halılarının bordürlerinde çok kullanılmıştır.

Halılardaki doğalcı bitki örgeleri arasında sonsuz yaşamı simgeleyen servi ağacı ile yeniden doğuşu simgeleyen çiçek açmış meyve ağaçları başta gelir. Söğüt ağaçları ve yasemin çiçekleri I. Abbas (Büyük) dönemi (1588-1629) vazolu İran halılarının, başta lale olmak üzere çeşitli çiçekler Osmanlı saray halılarının başlıca örgeleridir. Bitkiler dışındaki en yaygın doğalcı örgeler bahçe ve avcılığa ilişkin olanlardır. Ötücükuşlar, yaban hayvanları ve Çin ejderleri bunlar arasındadır. Balık figürleri ise bazen bir havuz ya da derede yüzerken betimlen- miştir.
Halının deseninde yer alan figürler tek başlarına simgesel bir anlam taşıyabilecekleri gibi, resmin tümü de simgesel olabilir. Bunun en güzel örneklerinden biri, bir Sasani sarayının kabul salonu için 6. yüzyılda dokunmuş olan “Hüsrev’in İlkbaharı” adlı halıdır. Günümüze ulaşamayan tümü ipekten dokunmuş bu halıda, bazı kayıtlardan anlaşıldığına göre suyolları, patikalar, dikdörtgen çiçek tarhları, çiçek açmış fundalar ve meyve ağaçlarından oluşan bir bahçe betimlenmekteydi (bahçe desenli halı).

Tarih


Bugün bilinen en eski düğümlü dokuma örnekleri Güney Sibirya’da, Altay Dağlarındaki Pazınk’ta İÖ 5-3. yüzyıllardan kalma bir kurgandan çıkarılmıştır. Burada ele geçen buluntular arasında Gördes düğümüyle yapılmış görkemli bir yün halı (Ermitaj Müzesi, Leningrad) vardır. İran kaynaklı olduğu sanılan halının boyutları yaklaşık 1,9 m x 2 m’dir. Zemini dama tahtası biçiminde karelenmiş, her kareye de yıldıza benzer çiçek prgeleri yerleştirilmiştir. İki geniş bordürden içteki geyik, dıştaki de ath figürleriyle doldurulmuştur.

Bundan sonra bilinen en eski halılar, Doğu Türkistan’da Lop Gölünün batısındaki Loulan’da bulunanlardır (British Museum, Londra ve Yeni Delhi müzeleri). Mavi, kırmızı, yeşil, san ve kahverengi tonlarının görüldüğü IS 3-4. yüzyıllarda yapılmış bu halı parçaları dikey, yatay ve zikzak çizgilerle, baklava ve kanca örgeleriyle bezelidir. Tulufan’da (Turfan) Kuqa’nın batısındaki Kızıl’da ele geçen IS 6. yüzyıla ait bir parçada da (İslam Sanatı Müzesi, Berlin) kırmızı zemin üstünde ejder kuyruğunu andıran siyah konturlu, sarı renkli bir desen vardır. 6. yüzyıldan, 13. yüzyılda üretildikleri bilinen Anadolu Selçuklu halılarına değin halı sanatı hakkında bilgi yoktur. Ama sözü edilen bu Konya halıları ile başlayan çeşitli halı örnekleri kesintisiz biçimde günümüze ulaşır. Bu dönem boyunca yeryüzünde halı üretilen bellibaşlı bölgeler İran, Anadolu, Kafkasya, Türkistan, Mısır, Çin ve Avrupa’dır.

İran halıları


İran’da halı dokuma sanatının en üst noktasına yaklaştığı 15. yüzyıldan önceki dönemlere ilişkin bilgiler oldukça kısıtlıdır. 13. yüzyıldaki Moğol istilasının İran sanatında yol açtığı duraklama, İlhanlIlar döneminde (1256-1353) başlatılan rönesans hareketiyle kısmen giderilmiştir. Ama İran halıcılığındaki asıl gelişme, öbür sanat dallarıyla birlikte, Timur’dan sonra tahta geçen Şahruh (ö. 1447) döneminde olmuştur. Bu dönemdeki üretimin büyük ölçüde saray atölyelerinde ve sarayın desteklediği tezgâhlarda gerçekleştirilmesiyle halılarda bir üslup bütünlüğü ortaya çıkmıştır. Alıcıların titizliği ve sarayın yapımı desteklemesi, en iyi malzemenin ve işçiliğin kullanılabilmesine olanak vermiştir. Yün için özel olarak koyun yetiştirilirken, boya elde edilen bitkiler için de özel bahçeler oluşturulmuştur. Yetenekli tasarımcılarla dokumacılar saraya alınarak ödüllendirilmiştir. Bu koşullar Safevi egemenliği döneminde de (1501/2-1732) sürmüştür.
Ad:  halı2.JPG
Gösterim: 1425
Boyut:  79.4 KB

İran’ın kuzeybatı kesimlerinde yaygın olarak dokunan madalyonlu halıların, ortada büyük bir madalyonla, uzun eksende bunun uçlarına bağlanan pandantif ya da hartuçlardan, köşelerde de çeyrek madalyonlardan oluşan bir şeması vardır. İlk olarak İran kitaplarının cilt kapaklarında ortaya çıkan bu şema, kuvvetli bir merkez etkisi yaratması ve çok desenli halı şemasına elverişli olması nedeniyle kısa zamanda yaygınlaşmıştır. Bu tür halılarda madalyonla birlikte üst üste geliştirilebilen asma ve çiçek örgeleri de, yeni hayvan, insan ve kır manzarası betimlemeleriyle birlikte daha önceki sınırlayıcı figürlerin yerini almıştır. Bü dönemde İran’da dokunan bazı halılar, tasarımlan, oranları, renk uyumlan, işçilikleri ve aynntı zenginlikleriyle dünyanın en iyi halılan arasında gösterilir. Bunlann en ünlüsü Azerbaycan’daki Erdebil Camisi için dokunmuş olan Erdebil Halısı’dır (Victoria ve Albert Müzesi, Londra).
İran’ın ipek merkezi olan Kâşan’daki saray tezgâhlannda da üstün nitelikli ipek halılar dokunmuştur. En güzel Kâşan halısı örneklerinden biri, Viyana’daki Avusturya Uygulamalı Sanatlar Müzesi’nde sergilenen ipek halıdır.

Üstündeki çiçekli vazo figürleri nedeniyle “vazolu halı” olarak anılan başka bir tür ise Kirman halısıdır. Kirman halısının deseni çiçekli ve yapraklı dallarla bezenmiş kafeslerden oluşur. Günümüze yalnızca yaklaşık 20 tanesi tam olarak ulaşabilmiş bu halılar, İran üslubunun başka tipik örnekleriyle birlikte Kürt, Kafkas, Hint saray halılan ve Buhara işlemeleri üzerinde de büyük etki yapmıştır.
17. yüzyılda İran’da zenginliğin ve lüks tüketimin belli ölçüde artmasıyla, dokumasına altın ve gümüş iphk karıştırılmış halılar çok tutulmaya başlamıştır. Kaşan’da da dokunan bu halılann en kalitelileri Isfahan’da üretilmiştir. Parlak renkleri ve zengin görünümleriyle Avrupa’daki Rönesans ve barok üsluplanna paralellik gösteren bu halılar, Avrupa pazarlannda da ilgiyle karşılanmıştır. İran’la Polonya’nın yakın ilişki içinde olduğu 17. yüzyıl boyunca, PolonyalI soylular için Kâşan’da çok miktarda altın iplikli halı dokunmuştur. 18. yüzyılda bu tür halı dokumacılığı İran etkisi altında Polonya’da da yaygınlaşmıştır. Bu nedenle, 1878 3. Paris Dünya Sergisi’ne İran’dan getirilen halılardan bazısı Polonya halısı sanılmıştır.

AvrupalIların tipik İran halısı olarak tanıdığı başka bir tür de, adını dokunduğu yerden alan ve şarap kırmızısı bir zeminle altın sansı beneklerin süslediği zümrüt yeşili bir bordürün bileşiminden oluşan Herat halısıdır.

17. yüzyılda İran halı sanatı, desen zenginliği ve renk uyumu bakımından gücünü korumuştur. Bu dönemde II. Abbas’ın (ö. 1666) Rum’daki türbesi için dokunan ipek halılar, İran dokumacılığının son başarısı olarak nitelendirilir. 17. yüzyıl sonlarına gelindiğinde bütün ülkede, özellikle de Batı İran’daki Sultanâbad gibi bazı yörelerde, kentli ve göçebe halk tarafından geleneksel halı üretiminin yaygın olarak sürdürüldüğü izlenir. Madalyonlu Saruk halısı, bütün zeminde gümüş renkli gül deseninin tekrarlandığı Seraband halısı ve tekrarlanan baklava örgeleri içindeki girift gül goncalı ve yapraklı deseniyle (herati) Ferahan halisi) bunlann birkaçıdır. Yüzyıllardır aym yöntemlerle elde edilen boyalar ve klasikleşmiş desenlerle oluşturulan İran halıları, Avrupa’nın durmadan artan talebi karşısında sanatsal niteliğini yitirdiği 19. yüzyıl sonlarına değin standartlannı korudu. 20. yüzyılda ise alman bazı önlemlerle İran halıcılığında belirli oranda bir düzelme sağlanmıştır.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 12 Mart 2018 22:06
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
14 Mart 2007       Mesaj #2
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi

Anadolu-Türk halıları


Bu halıların bugün bilinen en eskileri, 13. yüzyılda yapıldığı samlan ve 1905’te Konya Alaeddin Camisi’n- de bulunan sekiz parçadır. Ayrıca bu döneme ait üç halı parçası Beyşehir Eşrefoğlu Camisi’nde, yedi halı da el-Fuştat’ta (eski Kahire) bulunmuştur. Bunlar İstanbul’daki Türk-İslam Eserleri Müzesi ile İsveç ve Kahire müzelerine dağılmış durumdadır. Konya, Kayseri, Sivas gibi merkezlerde üretilmiş olan bu halılarda renkler açık ve koyu mavi, kırmızı, sarı, yeşil ve beyazdır. Zeminde aynı renklerin tonları ile stilize bitkisel ve geometrik örgeler yapılmıştır. Bu motifler tekdüze bir biçimde tekrarlanarak bütün zemini kaplar ve bir sonsuzluk izlenimi yaratır. Zemini bir kûfi yazı kuşağının yer aldığı bordür çevreler. İtalya’ya da ihraç edilen bu Anadolu Selçuklu halılan, Giotto’nun Padova’daki Arena Şapeli’nde bulunan bir freskinde de betimlenmiştir.
Sponsorlu Bağlantılar

Selçuklu ile Osmanlı sanatlan arasındaki geçiş dönemi halıları olarak bilinen “hayvan figürlü halılar” ise desen karakteri olarak Sasani kökenli olmalıdır. İlk kez AvrupalI ressamların yapıtlarında görülen bu halılar 14-15. yüzyıllara tarihlenir. Zeminleri kare ya da sekizgenlere bölünmüş, tek hayvan, bir ağacın iki yanında yer alan kuş çifti, mücadele eden hayvan çifti gibi geometrik biçimde stilize edilmiş hayvan figürleriyle bezenmiştir. Bazı örneklerde de hayvan figürleri herhangi bir çerçeveleme olmadan serbestçe sıralanmıştır. Erken Rönesans’ın ünlü ressamlarının pek çoğunun resimlerinde yer almalarından, bu halılann o dönemde Avrupa’ya ihraç edildiği anlaşılmaktadır.

Holbein halılan, Osmanlı halıcılığının en eski ürünleridir. 15-17. yüzyıllar arasında üretilen geometrik örgeli bu halılar, Alman Rönesans ressamı Genç Hans Holbein’in resimlerinde çok rastlandığı için bu adla anılır {hak. Holbein halısı). Dört tipe ayrılan Holbein halılarının ilk iki tipinde zemin küçük karelere bölünmüş, bunların içine sekizgenler yerleştirilmiştir. Üçüncü tipin zemini, içlerinde birer sekizgen bulunan iki büyük kare ya da dikdörtgenle doldurulmuştur. Dördüncü tipte ise ortada bir büyük, iki uçta yan yana ikişer küçük kare, bunların hepsinin içinde de sekizgenler vardır.

16. yüzyılda görülmeye başlayan Osmanlı klasik dönem halıları, Uşak ve Osmanlı saray halılan olarak aynhr {bak. Uşak halısı; saray halısı). Yünden ve Gördes düğümü ile yapılan Uşak halıları madalyonlu, yıldızlı, kuşlu ve hayvan postu desenli olmak üzere başlıca dört gruba ayrılır. Uşak’tan başka bütün Batı Anadolu’da Gördes, Milas, Kula, Bergama, Karaman ve Karapınar’da yapılan bu halılar 18. yüzyıldan sonra İzmir’den ihraç edildiği için Avrupalılarca İzmir (Smyrna) halısı olarak adlandırılmıştır.

Saray halıları diye anılan grubun desenleri Osmanlı saray nakkaşları tarafından çizilmiştir. Desenlerinde lale, sümbül, karanfil, gibi çiçeklerin, kıvrıkdallann doğalcı bir anlayışla bir araya getirildiği saray halıları Sine düğümüyle ve ipek gibi yumuşak yün ipliğinden yapılmıştır. Tatlı kırmızı, sarı, koyu mavi ve yeşil egemen renklerdir.
18. yüzyıldan sonra Avrupa ürünlerinin ülkeye girmesi ve sanayinin yaygınlaşması sonucu el işçiliğine dayanan halı sanatı duraklama ve gerileme dönemine girmiştir.
19. yüzyılın sonlarında saray eliyle Hereke’de açılan atölyede üretilen çok nitelikli halılar {bak. Hereke halısı) bile gerilemeyi engelleyememiş, bu dönem, Cumhuriyet’in ilk yıllarına değin sürmüştür. Günümüzde el halıcılığı devlet eliyle ve Sümerbank kanalıyla başta Hereke ve Kayseri’deki atölyelerde, bilimsel yöntemlerle yaşatılmaktadır. Ama, günün beğenisinin de etkisiyle, bu halılardaki desenlerin karakteri, geleneksel desenlerinkinden uzaklaşmaktadır. Bu durumdan görece daha az etkilenenler yöresel halılardır.

Kafkas halıları


Kafkasya’da çok eskiden beri yaygın olan halıcılık İran etkisi altında gelişmiştir. İran’ın bölgede uzun süren siyasal ve kültürel egemenliği boyunca Kafkas tezgâhlarında yalnızca Iran sarayları için tasarlanan halılar üretilmiştir. Ama başka bölgelerden alınan modellerin uygulama sırasında yorumlanması ve yerel örgelerle birleştirilmesi, özgün bir Kafkas üslubunun gelişmesine yol açmıştır. Örneğin ortaçağ boyunca İran’da yaygın olarak kullanılan ejder figürleri aynen korunurken, ilk dönem Kafkas halılarında görülen dört ayaklı hayvan figürleri stilize edilerek halının değişik yerlerinde tekrarlanan paralelkenarlar içine yerleştirilmiştir. Kafkas halılarında yuvarlak çizgili figürlerin geometrik biçimde stilize edilmesinin bir nedeni de, sık düğüm atmak için gerekli iyi kalitede malzemenin bulunmamasıdır. Kafkas halılarının kaba dokulu olması da bundandır. Örneğin ejderü halılarda santimetre kare başına düşen ortalama düğüm sayısı genellikle 12’yi geçmez.

Kafkasya’daki sıradan halılar daha özgün ve alımlıdır. Desenleri çoğunlukla, birbirinden bağımsız yan yana getirilen basit geometrik figürlerden oluşur. Yakın zamanlarda dokunmuş örneklerde renkler biraz solgunlaşmış gibi görünmekle birlikte, Kazaklar, Sanıklar ve bölgedeki öbür göçebelerin dokudukları halılar renk bakımından son derece canlıdır. Hazar Denizinin batısındaki Dağıstan ve Küba ile İran-Irak sınınndaki Şirvan yörelerinde dokunmuş Kafkas halılan ise net, ağırbaşlı ve iyi dengelenmiş renkleriyle dikkati çeker.

Türkistan halıları


Çoğu zaman yanlışlıkla Buhara halısı olarak da adlandınlan Batı Türkistan halılan göçebe Türkmen kavimlerince dokunur. Yer yaygısı olmaktan başka amaçlarla da kullanılan bu halılann bir türü (yaklaşık 1 m x 1,5 m) erzak çuvalı olarak kullanılır. Bunlann bazısı da 60 cm x 60 cm boyutlanndaki birbirine bağlı kare biçimli iki parçadan oluşur. Büyük çadırların süslenmesinde kullanılan 30 cm genişliğinde bir bant biçimindeki halılann boyu yaklaşık 55 m’yi bulur. Bunun dışında çadınn girişini kapatmak için özel dokunmuş küçük halılardan yararlanılır. Genellikle 2 m x 3 m boyutlanndaki ya da daha küçük karemsi haklar ise çoğunlukla satılmak üzere dokunur.

Türkmen halılannda çözgü, atkı ve düğümler yünden yapıhr. Düğümler ya Gördes, ya da Sine tekniğiyle atıhr. Hemen hepsi de geometrik desenli ve koyu kırmızı renktedir. Kırmızıdan başka bellibaşlı renkler mavi, beyaz ve siyah kahverengi tonlandır. Sekizgenler ve genellikle aralanna elmas biçiminde örgelerin yerleştirildiği fil ayağı sıralan, halı desenlerinde çok kullanılır. Türkmen aşiretlerince dokunan halıların belli başlı türleri Teke halısı, Yomut halısı, Afgan halısı, Sanık halısı, Ersan halısı, Beşir halısı ve Beluc halısıdır.

Çin Türkistanı halıları


Günümüze ulaşmış en eski Çin Türkistanı halısının 17. yüzyıldan kaldığı sanılır. Birçoğu İran’dan kaynaklanan ve Çin yorumuyla yeniden biçimlendirilen bitki örgelerinin yer aldığı bu halılar genellikle ipekten, bazen de altın iplik katılarak dokunmuştur. Son dönem örneklerindeyse ipekten çok, yüne ağırlık verilmiş, çözgüler pamuktan yapılıp seyrek Sine düğümü kullanılmıştır. 18. yüzyıl örneklerindeki zengin ve koyu renkler, 19. yüzyılda biraz daha parlaklaşmış, en sonunda da kaba bir görünüm almıştır. En çok uygulanan iki modelden biri, aynı eksen üzerine yerleştirilmiş üç karemsi madalyondan ve Çin bulutuna benzer örgelerin yer aldığı bir bordürden oluşur. Böyle desenli halılar daha çok Kaşgar (Kashil, Hotan (Hetian) ve Yarkent’te (Shache) dokunmakla birlikte, piyasada Semerkand halısı diye anılır. “Beş çiçek halısı” adı verilen ikinci model ise, beş tane çiçekten oluşan baklava figürlerini içerir; başat renkleri genellikle açık bir maviyle birlikte kullanılan kırmızı ve turuncudur.

Mısır halıları


Eskiden Şam halısı olarak tanınan Mısır halıları, Memlûklerin (1250-1517) desteğiyle büyük bir gelişmenin görüldüğü dönemden beri bu hanedanın adıyla anılmaktadır. Aynca Kahire’de yaygın olarak üretilen halılara da bu kentin adı verilir (Kahire halısı). Düğümleme teknikle rinin büyük olasılıkla Anadolu’dan öğrenildiği döneme değin Kahire halılarında İran düğümü kullanılmıştır. Bunların hem zemininde, hem de bordüründe kırmızı, sarımsı yeşil ve açık mavi renkler ağırlıktadır. Mısır kökenli desenler, çevredeki örgeler ikinci planda kalacak biçimde merkezde toplanmıştır. Bordür örgeleri ise birbirine benzer dikdörtgen ve karelerdir. Bu halılarda bitki örgeleri de geniş yer tutmakla birlikte, genelde geometrik bir etki egemendir.
Ad:  halı3.JPG
Gösterim: 1611
Boyut:  113.6 KB

Hint halıları


İklim koşullan nedeniyle yer yaygısına gereksinim duyulmayan Hindistan’da halı dokumacılığı Asya’nın öbür bölgelerine göre daha az gelişmiştir. Halı dokumacılığının bir sanat olarak ele alınması 16. ve 17. yüzyıllarda, İran’dan özenerek Türk hükümdarları döneminde olmuştur. Hintli halı dokumacıları kendilerine Güney ve Doğu İran halılarını örnek almakla birlikte, dokumalarına resimsel Hint beğenisini de yansıtmışlardır.

Hint-Türk hükümdarlarının sar aylan için dokunan halılarda abartılı bir zenginlik dikkati çeker. Maliyet öğesinin ikinci planda düşünüldüğü bu dönemde, santimetre karesinde 95-190 arasında düğüm bulunan birçok halı üretilmiştir. Metropolitan Sanat Müzesi’nde sergilenen bazı özel örneklerde bu sayı 325’e kadar çıkmaktadır. Şah Cihan’ın (hd 1628-58) sarayı için dokunan bir dizi halıda kullanılan yüksek kalitedeki yünler de Keşmir ve uzak Himalaya vadilerinden özel olarak getirtilmiştir. Ama özünde taklit öğesinin bulunduğu bu halılar, hiçbir zaman İran halılarının sanatsal üstünlüğüne ulaşamamıştır.

Çin halıları


Çin sanatının tipik örgeleriyle bezenmiş Çin halılan, Doğu’da dokunan öbür halılardan kesin çizgilerle ayrılır. Pamuk ipliği çözgü üzerine Sine düğümüyle dokunan kalın havlı, yumuşak ve kaba yapılı bu halılarda örgeler genellikle “heykelimsi” bir etki yaratacak gibi, hafif bir oyuntuyla çevrilerek öne çıkarılmıştır. San, bazen bilinçli olarak çok kullanıldığından, bazen de kırmızı ve turuncunun solmasıyla en baskın renk durumundadır. Bunun dışında mavi ve beyaz da çok kullanılan renklerdir. Gerçek kırmızı, kahverengi ve yeşil tonlanna çok ender rastlanır.

Tipik Çin halılarından bazısı tekrarlanan bitki büklümleriyle, bazısı da zemine serpilmiş çiçek örgeleri ve Çin simgeleriyle bezenmiştir. Çin’e özgü başka bir halı türü de, bir sütunun çevresine sarıldığında iki uçtaki örgelerin (özellikle de ejderha figürlerinin) birbirini tamamladığı “sütun halısı”dır. Hah dışında küçük yer yaygıları ve koltuk örtüleri de Çin’de yaygın olarak dokunur. Bunlar yüzyıllar boyunca pek az değişikliğe uğradığından Çin halılarını tarihlemek çoğu zaman olanaksızdır. 20. yüzyılda Çin’de yurtdışına satılmak üzere çok miktarda büyük boy halı üretilmiştir.

İspanyol halıları


İspanya nın 8. yüzyıldan sonra Müslümanlarla yakın ilişki içine girmesi, burada halıcılığın hızla yayılmasına yol açmıştır. İspanyol düğümüyle dokunmuş bazı halı örnekleri, Ispanya’daki halı dokumacılığının 12. yüzyıla değin indiğini kanıtlar. Ama 15. yüzyıldan önceki dönemden günümüze pek az halı örneğinin ulaşabilmiş olması, İspanyol halılarının gelişimi ve türleri konusunda bir değerlendirme yapmaya engel olur. Bu halılarda en çok rastlanan iki bezeme türünden biri Doğu etkisinin, hanedan armalarıyla Hıristiyanlık amblemlerinden oluşan İkincisi ise açık bir Avrupa etkisinin izlerini taşır. 16. yüzyıl örneklerinde ise Rönesans etkisi izlenir. 18. yüzyılda klasik modellerden büyük ölçüde vazgeçilirken, adını aynı adlı bölgeden alan Alpujjara işi giderek yaygınlaşmıştır. Bu tür süslemeler halıya ya sonradan işlenmiş ya da halı tezgâhtayken atkı ilmeği yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir.

Fransız halıları


Fransa’daki halı dokumacılığının da itici gücü Doğu’dan gelmiştir. Ama desenlerin kaynağı genellikle Doğu halıları değil, Fransa’da dönemlere göre moda olan değişik süsleme biçimleridir. 17. yüzyılda Fransa’daki halı üretiminin önemli adları, Chaillot’da bir imalathane kuran Jean Fortier ve Pierre Dupont’du. Daha sonraları “Savonnerie” adıyla ayn bir tür olarak ele alman bu halıların üretimi, XIV. Louis’nin Versailles Sarayı için büyük bir sipariş verdiği 17. yüzyıl sonlarında en yüksek noktasına ulaşmıştır. Kalın ve sağlam dokulu Savonnerie halısmda çözgü ve düğümler genellikle yün ipliğinden yapılmıştır. 18. yüzyılda ve daha sonraları yaygınlaşan duvar halısı üretiminin başlıca merkezi Aubusson’dur. Burada üretilen dokumalar Aubusson halısı olarak adlandırılmıştır (duvar halısı).

İngiliz halıları


Birleşik Krallık’ta yöresel bir el sanatı olarak başlayan halı dokumacılığı, Anadolu halılarının ülkede çok tutulması sonucunda gelişmiştir. Çözgü ve atkı olarak kenevir ipliğinin kullanıldığı bu halılar, kaliteli yünle dokunmuş, düğümlemede de Gördes tekniğinden yararlanılmıştır. Kabaca ikiye ayrılabilecek halı desenlerinin ilkinde çağdaş işleme modellerini anımsatan örgelere yer verilmiştir. Bunlar genellikle hanedan armaları ve hurma ağacı figürlerinden oluşur. “Türk işi” olarak adlandırılan ve koltuk, iskemle gibi mobilyaları kaplamakta kullanılan ikinci grupta ise Doğu desenlerinin taklitleri görülür. 18. yüzyılda büyük artış gösteren halı talebini karşılamak için Londra yakınlarındaki Paddington, Fulham ve Moorfields’de, aynca Devon’daki Exeter ve Axminster’da halı imalathaneleri kurulmuştur. Ama makine halısı dokumakta ulaşılan gelişmeler, bu sanatın 1880’lere değin gerilemesine yol açmıştır. Halıcılığı yeniden canlandıran Ingiliz ressam ve şair William Morris olmuştur.

Avrupa halk halıları


Avrupa halk sanatının yaygın bir dalı olan halı dokumacılığı bütünüyle Doğu etkisinden bağımsız gelişmiştir. Yüzyıllar boyunca değişmeyen geleneksel desenleri olan bu halılarda birçok farklı teknikten yararlanılmıştır.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 3 Ocak 2018 02:29
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
25 Mart 2007       Mesaj #3
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY

16. ve 17. yy. Klasik Devir Türk Halı Sanatı


Uşak Halıları


Selçuklu halılarından sonra, Türk Halı sanatının ikinci parlak devri XVI. yüzyılda Uşak ve çevresinde yapılan halılarla başlar. Türk halıları içinde en büyük ve tanınmış grup olan Uşak halıları, Avrupalı ressamların tablolarında sık sık tasvir edilip, XVIII. yüzyıl sonuna kadar çok tutulduğu halde, envanter kayıtlarında Uşak adı geçmez ve bunlar Türk halıları diye bilinir. Yerli kaynaklarda ise bu halılar, 17. yüzyıldan beri tanınmaktadır. Evliya Çelebi (1633'te), İstanbul loncasında 111 halı tüccarı ile, İzmir, Selanik, Kahire, İsfahan, Uşak ve Kavala menşeli halıların satıldığı 40 dükkandan bahseder. 1674'te İstanbul Yeni Valide Camii envanterinde bir Uşak halısının adı geçer (Evliya Çelebi). 1726'da Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi Uşak halıları ile kaplanmıştır. 1763'te açılan Laleli Camii için Uşak'a halı ısmarlanmıştır. Ahmet Refik, hicri 12. yüzyılda İstanbul hayati (İstanbul, 1930) s. 201, vesika 244'te Uşak ile birlikte, Uşak çevresinden de söz etmekte ve örneklerin İstanbul''dan tedarik edildiğini belirtmektedir.

Holbein halıları adı ile tanınan grubun ilk iki tipi, bunlara menşe olarak kabul edilir. Fakat bunlarda geometrik motifler yerine, tamamen bitki motifleri ve yine bitki motiflerinden meydana gelen madalyonlar hâkim olmuştur.

İki esas grup olarak madalyonlu ve yıldızlı Uşak halıları alışılmış isimlerdir. Bunlardan hangisinin daha önce olduğu belli değildir. Yıldızlı Uşak grubunu daha önce kabul edenler varsa da, gerçek çıkış tarihini belirlemek bugünkü bilgilerle imkânsızdır. Tablolardaki tasvirlerine bakarak 16. yüzyılın ilk yarısına mal edilebilir. Türk halılarında madalyon şekli de ilk defa bu yüzyılda kullanılmaya başlamıştır.

Madalyon şeması İran'da minyatürlü yazmaların tezhipli sayfalarından, yani kitap süs'leme sanatından halı sanatına geçerek 16. yüzyıl Tebriz halılarında önemli bir rol oynamıştır.
1514'de Tebriz'in Türkler tarafından fethinden sonra madalyon şeması fikir olarak Türk halılarına da girmiştir. Uşak halılarındaki çok çeşitli zengin madalyon tipleri Türk ustaların hâkimiyet ve yaratma gücünü belli eder. Bu ustalar kitap sanatını halıya aktarmaktan çekinmişlerdir.

Tebriz, Keşan ve İsfahan halılarında esas örnek olarak halının ortası iri bir madalyonla, köşeler çeyrek madalyonlarla belirtilerek, madalyonların içi ve halının zemini minyatür sanatına göre bitki süslemeleri, insan ve hayvan figürlü kompozisyonlarla doldurulmuştur. Böylece minyatür sanatının, aynı nakkaşlar tarafından çizilen halı örnekleri kartonları ile tekstil tekniğine uygulanması yüzünden İran halısının gelişmesi tıkanmıştır.
Buna karşılık XVI. ve XVIII. yüzyıl Uşak halılarında yeni örnekler tekstil sanat ve tekniğine uygun olarak değerlendirilmiş, tabii olarak devamlı gelişmesi sağlanmıştır.

Madalyonlu Uşak Halıları


Madalyonlu Uşak halıları daha önemli bir grup olarak XVIII. yüzyıl içinde de gelişmiş, 10metreye kadar uzun olanları yapılmıştır. Orta eksende yuvarlak, yanlarda sivri dilimli madalyonların sıralanmasından ibaret ve sonsuzluğa işaret eden kompozisyon, İran halılarının sınırları belli ve kapalı kompozisyonundan Kırklıdır.

Sonsuz örnek halinde sıralanmış madalyonlardan kesilmiş bu kompozisyon düzeninde, ancak madalyonlar bazen oval, bazen yuvarlak olarak değişmiş, sıralanışta zeminin boyutları farklı da olsa bir değişme olmamıştır, Bol sayıda kalmış olup, 18. yüzyıl ortalarına kadar devam eden madalyonlu uşakların en iyi cinsleri, sarı çiçeklerle doldurulmuş lacivert zemin üzerine koyu kırmızı ve mavi madalyonlulardır. Kırmızı zeminliler daha zengin'dir ve madalyonları hep lacivert olur. Umumiyetle yünden yapılmış, bazen pamuk kullanılmıştır. Kırmızı, lacivert ve parlak sarı hâkim renkler olup, ikinci derecede yeşil, mavi renkler, konturlarda siyah kullanılmış, üç asıl, iki yardımcı renkle zengin şahane dekorlar meydana gelmiştir.

XVI. yüzyıl başlarından itibaren süratle gerek klasik şeklini almış olan madalyonlu Uşak halıları, hemen Avrupa'ya da ihraç edilmiştir. VIII. Henri' nin, Kraliçe Elizabeth zamanında 1570'te kopya edilen bir aile resminde, ayakları altına serilmiş bir madalyonlu Uşak halısı tasvir edilmiştir. 16. yüzyıl Hollanda enteriör resimlerinde masaya serilmiş madalyonlu Uşak halılarının çok titiz resmedilmiş tasvirleri vardır. Vermeer' in Buckingham sarayında ve Dresden galerisindeki, Terborchun Londra National Gallery' deki tabloları bunlar arasındadır. Polonyalı Wiesiolowski ailesi arması ile madalyonlu Uşak halısı (Berlin Müzesinde) ve Krakovi' de Wavel' de bulunan halı, madalyonlu uşakların sipariş üzerine yapıldığı'nı gösterir.
17. yüzyılda madalyonlu halıların değişik tipleri de ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri sekiz dilimli madalyonların değişik eksenlerle sıra'lanmasından meydana gelen sonsuz örnek prensibini kuvvetle belirtmektedir. Bunun daha eski bir örneği son harpte Berlin Müzesin' de yanmış fakat bu arada birçok başka örnek'leri bulunmuştur.

18. yüzyıl son yarısında Avrupa resminde madalyonlu Uşak halılarının çok değişik örnekleri hâlâ tasvir ediliyordu. Bunlardan İsviçreli ressam Liotard (1702-1789) "Conventry Kontesi Portresi"nde yerde serili olarak koyu mavi zemin üzerine açık kahverengi madalyonun altında, üstünde lotus yanlarda birer palmetlerle orijinali bilinmeyen bir madalyonlu Uşak halısı resmetmiştir.
Burada madalyon zemin genişliğine yakın bir ölçüye varmış, bordürle arasında çok az mesafe kalmıştır.

İstanbul TİEM' de ve Konya Mevlana Müzesi'nde parça halinde ve tam olarak birçok madalyonlu Uşak halılarının şahane ve çok değişik örnekleri vardır. Son yıllarda Kuveyt Emiri' nin yeni kurduğu modern bir müze olan Kuwait National Museum'da çok iyi durumda (3,25 m.x7,23 m.) şahane bir madalyonlu Uşak halısı bulunmaktadır. Aynı müzede bir araya dikilmiş parçalar halinde küçük örnekli, 1. tip Holbein halısı (1.4 m x 2.87 m) ile bir de yıldızlı Uşak halısı vardır.

Yıldızlı Uşak Halıları


Yıldızlı Uşak halıları sayıca daha küçük bir ip olup, sekiz kollu yıldızlarla küçük baklava biçimindeki madalyonların kaydırılmış eksenler üzerinde alternatif sıralanmasını gösterir. Bunlar orta boy halılardır, dört metreden uzun olanları pek azdır. Zaman bakımından da 17. yüzyıl sonundan ileri geçmez. Daima kırmızı zemin üzerine sekiz köşeli yıldız madalyonlar ve küçük baklavalar koyu mavi ekleri meydana getirir. Bunlarda halının ortası belirtilmez ve madalyonların sonsuz örneğe bağlandığı açıkça bellidir. Bazen zemin, mavi madalyonlar kırmızı renkte olabilir. Madalyonların içi sarı ve kırmızı palmet ve çifte Rumilerle dolgunlaşmış, zemin köşeli dallar ve çok renkli çiçeklerle bezenmiştir. Bunların başlangıç tarihleri daha belirlidir. Bordürlerinin ortasındaki kartuşlar içinde Montague ailesinin armasını taşıyan yıldızlı Uşak grubundan üç halının ikisi tarihlidir. Duke of Buccleuch koleksiyonunda bulunan bu halılardan üç yıldız, iki baklava veya üç baklava iki yıldız olarak beşer madalyon halinde alternatif sıralanmış örnekle büyük halı 1584 tarihli, 3 madalyon sırası ile daha küçük olanı 1585 tarihlidir. Tarihler dar kenarda, halı üzerine dikilmiştir. Üçüncü halı tarihsizdir. 1914'ten beri İngilizlere mal edilen bu halılar, sonraları Kühnel ve Erdmann gibi otoritelerce Türk halısı olarak kabul edilmiştir. Dr. May Beattie ise, son araştırmasında teknik ve malzeme bakımından inceleyerek bunların İngiltere veya Antwerpen' de yapılmış olabileceği'ni ileri sürmüştür. Sağlam bir dayanağı olmayan bu iddia, sonraki tarihlerde Türk halılarından kopya edilerek İngiliz halıları yapılmış olmasına bağlanır. Fakat 16. yüzyılda İngiltere'de halı yapıldığını gösteren belge yoktur. Bunların sipariş üzerine ve kontrol altında Uşak veya çevresindeki tezgâhlarda, gönderilen keten iplikler ve örneklere göre özel olarak hazırlandıklarını kabul etmek gerekir. Ayrıca büyük halının zeminindeki Romen harfleri, bunları okuyamayan kimselerce ters olarak konulmuştur. Kühnel de Avrupa'nın teşvik ve istekleri ile hatta bir dereceye kadar direkt kontrolü altında İzmir ve civarında halı imalat merkezleri kurulduğunu belirtir. Bu halılar konulacakları yere uygun ölçüde hazırlanırdı, armalı olanlar da bunların sipariş olduğunu gösterir.

Daha önce bir geleneği daha sonra da bir devamı olmadan yıldızlı Uşak halılarının en şahane örneklerinin İngiltere'de yapılmış sonra bu tezgâhların birdenbire tatil edilmiş olduğu'nu düşünmek güçtür.

Yıldızlı Uşakların ilk klasik tasviri Paris Bordone'nin Venedik'te Accademia di Belle Arti' deki 1533 tarihli bir tablosunda, daha yüzyılın ilk yarısında görülür. Burada "Balıkçının aziz Markus'un yüzüğünü Doc' a getirmesi" tablosunda Doc' a tahtı altında serili şahane bir yıldızlı Uşak tasvir edilmiştir. İngiltere'de 17. yüzyıldan önce böyle tasvirler görülmez.
Yıldızlı Uşaklar 17. yüzyılı geçmediği halde, kısa zamanda gelişmesini tamamlamış, bir bozulma olmamıştır. 16. yüzyıldan ancak 20-25 kadar yıldızlı Uşak kalmıştır. Boyları 4 metreyi geçmez. İstanbul Türk ve İslam Eser'leri Müzesi'nde ortada tam, altta üstte birer yarım yıldız madalyonla yalnız orta eksenden ibaret kalmış geç devirden küçük bir örnek dikkati çeker. İstanbul, Sultanahmet Camii, Hünkâr Kasrındaki Vakıflar Halı Müzesi'nde 17. yüzyıldan kalma bu çeşit halılarda, diğer enteresan örnekler vardır. Bunlar arasında çok eskimiş bir yıldızlı Uşak mavi zemin ve kırmızı yıldız madalyonu ile değişik bir görünüştedir.

Donald King'e göre; Yıldızlı Uşak halıları örneği ile Erdebil halısı gibi çiçek dekorlu zemini arabesk dolgulu madalyonları ve ovalleri ile İran halı desenleri arasında açık bir bağlantı vardır. Her ne kadar 1539 tarihli Erdebil halısı ilk yıldızlı Uşak halılarından biraz daha sonra ise de bunların İran etkisi altında tasarlandığına şüphe yoktur. Bu etki belki barışçı yol'lardan olabilir. Fakat büyük ihtimalle İran'ın önemi halı merkezi Tebriz'i de içine alan, kısmının 1514 ve 1533'ten sonraki Osmanlı hâkimiyeti ile gelmiştir.

Erdebil halısı ile yıldızlı Uşak halıları arasında gerek tarih gerekse motiflerin özellikleri bakımından açık bir bağlantı kurmak kolay değilse de yine Tebriz'de bulunan Gök Mescid 'in çini süslemeleri daha yakın bir kaynak gibi görünmektedir. Burada Timur devrinden sonra Türkmen sülalesi hâkimiyeti olmuştur. Karakoyunlu Türkmenleri hükümdarı Muzaferiddin Cihanşah (1436- I467) Tebriz'de 870 (1465)'de yaptırdığı bu Gök Mescit'in çini süslemelerinde bir baklavanın dört ucundan çıkan palmetlerle tekrarlayan bir motif çiniden çok halıya uygun özelliğe sahiptir. Bunun ince detaylı dolguları da halı desenlerini andırır. Yıldızlı Uşakların böyle bir kaynaktan etkilenmiş olması daha akla yakın gelmektedir. Genel tablo olarak da yıldızlı Uşakları andırmaktadır. Karakoyunlu Türkmenlerinin Tebriz'de Gök Mescit çini desenleri 16. yüzyılda ortaya çıkan yıldızlı Uşak halıların örneklerinin geliştirilmesine kaynak olmuştur denilebilir. Türkmenlerin halı sanatıyla yakın ilgisi bilinmektedir. Diğer taraftan Yıldızlı Uşak halılarıyla aynı devirden kalan bir mimari süsleme arasında açık bir benzerlik olduğunu gösteren diğer bir örnek de vardır.

Edirne, Selimiye camiinin yeni tamamlanan restorasyon çalışmalarında pencerelerin tavanı temizlenince sıvaların altından, devrinden kalma (1575) siyah renkte kalemisi desenler meydana çıkarılmıştır. Bunlar yıldızlı Uşak halılarının örnekleriyle yakın benzerlik gösteriyorlar. Karakoyunlu Türkmenlerinden başlayarak Türk Sanatı'nın çeşitli alanlarında geliştirilen bu motifler kullanıldıkları yere ve maddeye göre bu eserler üzerinde değişik uygulama şekilleriyle orijinal bir süsleme zenginliği yaratmışlardır.
Son düzenleyen Safi; 3 Ocak 2018 02:31
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
SEDEPH - avatarı
SEDEPH
Ziyaretçi
17 Temmuz 2007       Mesaj #4
SEDEPH - avatarı
Ziyaretçi

HALI VE KİLİMLERDE KULLANILAN BAŞLICA MOTİFLER

Muska ve Nazarlık


Bazı insanların bakışlarında bir güç olduğuna, bu bakışların kötülüğe, zarara, şansızlığa ve hatta ölüme bile sebep olduğuna inanılır. Nazarlıklar işte bu kem bakışların etkisini azaltan çeşitli nesnelerdir. Böylece onu taşıyanları korur. "Muska" ise sahibini tehlikeli dış faktörlerden korumak için, sihirli ve dini bir güce sahip olduğuna inanılan yazılı bir tılsımdır.

Kuş


Halılarında görülen kuş motifleri çeşitli anlamları ihtiva eder. Baykuş ve kara karga gibi kuşlar kötü şans anlamına geldiği gibi; kumru, güvercin ve bülbüllerde iyi şansı simgelemeleri için kullanılır. Kuş; mutluluk, keyif ve sevginin sembolüdür. Güç ve kuvveti simgeler. O, Anadolu'da kurulmuş çeşitli yerleşimlerin, imparatorluk sembolüdür. Kuşlar ayrıca ilahi mesajcılara ve uzun bir yaşama işaret eder. Ejderha ile dövüşmüş Anka kuşu, baharı haber verir.

Pıtrak


Pıtrak, insanların giysilerine ve hayvanların tüylerine yapışan pamuksu bir bitkidir. Onun, kem bakışları savuşturmaya gücünün yettiğine inanılır. Diğer taraftan çiçeklerle dolu anlamında gelen "Pıtrak gibi" deyimi, bu motifin bolluğun bir sembolü olarak un torbaları üzerinde kullanılmasını açıklar.

Sandık


Bu motif genelde genç bir kızın çeyiz sandığını simgeler. Bu sandığın içindeki nesneler, eşinin evinde kullanılmak için olduğundan genç kızın beklentileri ve ümitleri dokuduğu, ördüğü ve üzerine nakış işlediği parçalara yansıtılır.

Çengel ve Haç


Halılarında haçlar ve çeşitli çengel tipleri, insanları tehlikelerden koruması için sık sık kullanılır.

Ejderha


Ejderha, aslan gibi ayakları, yılan gibi kuyruğu olan ve kanatları bulunan mitolojik bir yaratıktır. Ejderha, hava ve suyun efendisidir. Ejderha ve Anka'nın uçuşunun, bereketli bahar yağmurları getirdiğine inanılır. Kocaman bir yılan olduğuna inanılan ejderha, hazinelerin ve hayat ağacı gibi sırlı nesnelerin koruyucusudur.

Kartal


Güç, kudret, muska, hükümet egemenliği ve eski dini törelerden ortaya çıkan tılsımlar gibi öğeleri temsil eden kartal figürleri, halı dokumacılığında totemleri işaret eder.

Küpe


Anadolu'da küpeler evlilik hediyesi olarak vazgeçilmezdir. Bu motifi kullanan bir kız, ailesine evlenmek isteğini dolaylı olarak belli etmeye çalışır.

Göz


Bazı insanları kötülüğe, zarara, şansızlığa ve hatta ölüme bile sebep olan güçlü bakışları olduğuna inanılır. Göz motifleri, insan gözünün kem bakışlara karşı en iyi koruyucu olduğu inancından dolayı ortaya çıkarıldı.

Bereket


Birlikte kullanılmış "elibelinde" ve "koç boynuzu" motifleri bir erkek ve bir kadını belirtir. Bereket deseni, dişiyi gösteren iki adet "elibelinde" motifi ve erkeği gösteren iki adet "koç boynuzu" motifinden oluşur. Kompozisyonun ortasındaki göz motifi, aileyi kem gözlere karşı koruması için kullanılmıştır.

Bukağı


Bukağı; aile birlikteliğinin devamına, aşıkların düşkünlüğüne ve birlikte olma umuduna işaret eder.

El, Parmak ve Tarak


El, Parmak ve Tarak motifi, parmakların kem gözlerden koruduğunu temsil eden beş çizgi ve beş noktayı kapsar. El motifi, verimlilik ve iyi şansı birleştirir. Aynı zamanda bu motif, Hz. Muhammed'in kız kardeşinin elini sembolize ettiği için de, kutsal bir anlam taşır. Tarak motifi genellikle evlilik ve doğum ile ilişkilidir. Bu motif, evlenme arzusunu ve doğumu kem gözlere karşı korumayı ifade eder.

Elibelinde


Elibelinde, anneliğin, dişiliğin ve verimliliğin sembolüdür.

Saçbağı


Saçbağı motifi, evlenmeye olan istediği temsil eder. Eğer bir kadın saçından bir tutamı dokumasında kullanırsa, bu onun ölümsüzlüğe olan arzusunu dillendirir.

Koç boynuzu


Koç boynuzu, halılarında üretkenlik, kahramanlık, güç ve erkeksiliğe alamettir. Bununla birlikte bu simge, bunu dokuyan kişinin mutlu olduğunun ve bunu açıkça belirttiğinin ifadesidir.

Su yolu


Su yolu, suyun insan hayatındaki önemini vurgular.

Akrep


Akrebin zehrinin korkusundan dolayı, insanlar kendilerini bu hayvana karşı korumak için, akrep veya akrep kuyruğuna benzer mücevherleri taşırlar. İşte akrep motifi de bu amaçla kullanılır.

Yıldız


Yıldız motifi, halılarında üretkenliği temsil eder.

Hayat ağacı


Hayat ağacı motifi, sonsuzluğun sembolüdür. Bu motif, ölümsüzlüğü araştırmanın ve ölümden sonra yaşam olduğu umudunun bir nişanıdır.

Kurt izi


İnsanlar bu motifi, kurtlardan ve canavarlardan korunmak için kullanırlar. Tarih öncesi zamanlarda, insanlar tehlikeli hayvanlardan kendilerini korumak için, bu hayvanları taklit etmenin veya onlara benzer şekiller yapmanın doğru olduğuna inanırlardı.
Son düzenleyen Safi; 3 Ocak 2018 02:32
arrjin - avatarı
arrjin
Ziyaretçi
31 Mayıs 2008       Mesaj #5
arrjin - avatarı
Ziyaretçi

Erken Devir Türk Halıları


Halılar Üzerine İlk Araştırmalar


Halılar üzerine ciddi araştırmalar, 113 yıl kadar önce 1891'de Viyana Halı Sergisi kitabı'nın yayınlanmasıyla başlamış olup, bu kitapta bazı eski halılara adeta dini bir önem verilmiştir. 1891'de K.K.Österreichischen Handels-museum bu sergiden üç ciltlik folio yayınlamış, bazıları renkli olarak en mühim parçalardan 100 levha ile resimlendirilmişsin Katalog Der Ausstellung Orientalischer Teppiche, A. Riegl. Bu eseri 1907'de bir ek cilt, 1908'de Martin'in Halı Tarihi(1) ve nihayet 1911'de Münih sergisinin büyük kitabı takip etmiştir. Martin'in çok pahalı, büyük ve kıymetli kitabı, bir sıra ciddi kitapların gittikçe artan sayıda yayınlanmasına yol açtı, teşvik etti. Ayrıca çeşitli dergilerde yayınlanan yüzlerce makale, halı sanatını ilmi bir saygı havasına soktu.

Daima Türkler 'in yaşadığı ülkelerde ortaya çıkan halının tarihi, sıkı sıkıya Türkler' e bağlı olduğu gibi, Büyük Selçuklu Sultanlığı devrinde kurulan devletlerle, bunun tekniğini önce İslam alemine, sonra bütün dünyaya tanıtan da Türkler olmuştur. Bununla beraber, Büyük Selçuklulardan halı kalmamış, Anadolu Selçuklularımdan gelen Konya halıları yirminci yüzyıla kadar gelişen halı sanatının temeli ol'muş, yedi asır boyunca Türk Halı Sanatı aralıksız, daima yeni tiplerin yaratıldığı parlak bir gelişme göstermiştir.

Pazırık Kurganında Bulunan Halı


Altaylarda beşinci Pazırık kurganında buzullar içinden çıkarılan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir. Aslında bunun bulunduğu yer kürk ve hayvan postunun kullanıldığı, hâkim olduğu bir bölgedir. Asya Hunları bu motifleri maden eserlerinde de değerlendirmişlerdir. Buna karşılık iç geniş bordürde görülen rengeyikleri, bu bölgenin faunasına girmektedir.

Beşinci kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği ve özellikleri ile dikkati çeker. Buzul haline gelmiş bir kurgan odasında, mumya'lanmış ölü at, dört tekerlekli araba ve diğer ev eşyaları arasında bulunan bu halı, ilk defa 1953'te yayınlanarak çok geniş ilgi uyandırmış, daha sonra etraflıca tanıtılmıştır. Halı 1.89x2 m. boyutlu ve çok ince yünden (iplik) yapılmış olup, 10 cm2'de 36.000 Gördes düğümü ile inanılmaz ve daha sonraları erişilmemiş bir ustalık eseridir. Halı, süvari figürlerinden geniş bordur, geyik figürlerinden ikinci geniş bordur, grifonlar dan bir iç ve bir dış dar bordur, zeminde 24 kare halinde haçvari çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hâkim olduğu dama tahtası'na benzer bir örnek göstermektedir. Rudenko, kurgandaki eşya ile halıyı İskitlere mal ederek MÖ 5. yüzyıla tarihlendirmiştir. Daha sonraki yayınlarda Ghirsman ve Bussagli, MÖ 4-3. yüzyıllara koymuşlar, nihayet Mongait, birçok araştırmacının MÖ 3. yüzyıl ile İsa'nın doğumu arasındaki yıllara tarihlendirmeyi uygun bulduğunu belirtmiştir. Daha sonra J. Zick-Nissen ise, halının MÖ 5. yüzyılda Susa ve Frigya arasında herhangi bir merkezde yapılabileceğini, sanat geleneklerinin Kuzey Batı İran'ı işaret ettiğini ileri sürmüştür. Bununla beraber, ölülerin gömülmesi âdetleri, mumyalanmış ölülerin tipleri ve Altay bölgesinin tarihi ile komşu kurganlarda çıkan diğer eserler karşılaştırılınca, halının Asya Hunları'na ve MÖ 3-2. yüzyıllara mal edilmesi akla yakın gelmektedir.

Doğu Türkistan'da Bulunan Halılar


Rudenko 'nun Pazırık halısını keşfinden 45 yıl kadar önce Aurel Stein 1906-1908'de Doğu Türkistan'da Lop Gölü batısında Lou-Lan'da 3 ve 4. yüzyıllardan kalma düğümlü halı parça'larını bulmuştu. Bunlar sert, kalın ve boyanmamış yünden bükülmüş ipliklerden tek argaçlar üzerine düğüm atılıp bazen beş sıra arış geçirilerek hazırlanmıştır, üç çeşit sarı, koyu mavi, kırmızı, mat yeşil ve kahverengi'den canlı ve parlak renkler baklavalar, şeritler ve çok stilize çiçeklerden ibaret basit örnekleri meydana getirmektedir. Bu parçalar, şimdi Londra'da British Museum'da ve Hindistan''da Yeni Delhi Müzesi'nde saklanmaktadır.

Bundan birkaç yıl sonra 1913'te Avon Le Coq, Turfan araştırmalarını yaparken Kuça' nın batısında Kızıl'da diğer bir düğümlü halı parça'sı bulmuştur.

16 x 26 cm. boyutlu parça yine sert, kalın boyasız yünden bükülmüş ve arış'larla tek argaç üzerine düğümlü fakat ayrıca bir atlamalı argaçlar üzerine ince yün iplik düğümlerle zenginleştirilmiş bir tekniği vardır. Kırmızı zemin üzerine siyah konturlu sarı renk'te bir kıvrık dal veya ejder kuyruğunu andıran örnek canlı renklerle belli olmaktadır. Bu parça şimdi Berlin İslam Sanatı Müzesi'nde olup, 5. ve 6. yüzyıllardan kaldığı kabul edilmektedir. Doğu Türkistan, daha çok keçe örtülerin kullanma bölgesi ve keçenin hâkim olduğu yerdir.

Fustat'ta Bulunan 9. Yüzyıl Abbasi Devri Halıları


Halı sanatı daima Türklere bağlı olarak, on'ların oturduğu bölgelerde gelişmiştir. Düğüm tekniği Abbasiler (Samerra) Devrinde Orta Asya'dan batıya getirilmiş ve bundan sonra Selçuklu Türkleri' nin hâkimiyeti ile önce İslam dünyasına ve daha sonra diğer bölgelere yayılmıştır.

Bununla beraber, Büyük Selçuklular devrinden hiçbir halı kalmamıştır. Anadolu Selçukluları'nın merkezi Konya'da bulunan bir grup halı "Konya Halıları" adı ile bu devirden kalan eserleri temsil eder. Bu halılar daha sonraki halı sanatının gelişmesinde elde tutulabilir ilk örnekleri meydana getirir.

Abbasi'lerin merkezi Samerra' nın (m. 838-883) Türk muhafız birlikleri için kurulmuş bir şehir olduğunu düşünürsek, 9. yüzyıl erken Abbasi Devri halı sanatı ile kolayca bağlantı kurabiliriz. Tek argaca düğüm ile iki halı parça'sı Lamm tarafından Fustat' ta bulunmuş ve yayınlanmıştır. Her iki parça tek argaçlar üzerine sıralanmış kısa yün ipliklerle Doğu Türkistan''da bulunan halı parçalarının tekniklerini andırmaktadır. Bundan başka, baklavalardan meydana gelen geometrik kompozisyonları da tamamıyla Türk halılarındaki örneklere uygundur.

Lamm tarafından Fustat' ta (eski Kahire) ele geçirilip Stockholm müzelerine mal edilen bu iki küçük parça halı, Samerra üslubu için karakteristiktir. Bunlardan biri kızıl kahverengi zemin üzerine, koyu mavi, yeşil ve devetüyü renklerden meydana gelen, kaydırılmış ekse' ne göre sıralanmış iç içe iki altıgen yıldızlardan bir örnek gösteriyor. Zeminle arasında sınır bulunmayan geniş bordur büyük baklavaları çevreleyen küçük baklavalardan ibaret olup, üç şerit halinde dar bir dış bordürle kavranmıştır. Bu parça halı 29 x 32 cm. boyutludur.

30.5 x 13 cm. boyutlu diğer parça halı da baklavalardan oluşan geometrik bir örnek göstermekte olup, aynı renklere ilave olarak az kırmızı vardır.

Bu parçanın ilgi çekici bir özelliği, Doğu Türkistan'dan gelen birçok erken halılarda da görüldüğü gibi, düğümlerin ters taraftan yapılmış olmasıdır ki bu belki halının kaymasını önlemek veya soğuğa karşı korunmak içindir.

Fustat' ta bulunan diğer küçük halı parçaları da, Abbasi devrine mal edilir. Bunlar arasında Kahire Arap Müzesi'nde bulunan kufi kitabeli iki parçadan biri, büyük bir ihtimalle 202 (817-818) tarihlidir. Kufi kitabeli üçüncü parça, Washington Textile Museum'dadır. İsveç koleksiyonunda bulunan diğer parçalarla birlikte Lamm tarafından yayınlanan bu halılar Abbasi Devri örnekleri olarak görülür. Bunlar Doğu Türkistan'da bulunan İslam öncesi halılar ve İspanya halıları gibi tek argaç üzerine düğümlü halılardır. Düğüm tekniği bakımından Doğu Türkistan'da bulunan parçalarla benzerlik, bunların Türk menşeine bağlılığına işaret edebilir. Fustat' ta bulunan diğer ilgi çekici parça'lar, New York Metropolitan Müzesi'ndedir. Bunlarda kırmızı zemin üzerine dantelli süsleme, üçgenler ve daireler şeridinden mavi, sarı, yeşil ve kahverengi bir örnekle koyu mavi zemin üzerine sarı kufi harflerden bir bordur vardır. Kufi harfler Abbasi parçalarından daha gelişmiş haldedir. Bunlar belki Tolunlular, Ahşitler veya Fatimiler devrine girer. Bu Fustat parçalarının Mısır veya Eyaletten (Irak, Mezopotamya) ithal işi mi olduğunu tayin zordur. Fakat her iki halde de Türkler ile ilgisi olduğu'nu kabul etmek gelişmeye göre akla yakın gelir.

Taberi, Belâzurf Ibn el-Fakih gibi tarihçiler ve islam kaynaklarına göre Ubeydullah bin Ziyad 674 yılında Buhara seferinden dönerken, beraberinde 2000 okçudan ibaret bir Türk grubu getirerek Basra'ya yerleştirmiş, Arap'larla karışmamaları için özel bir bölge ayrılmış, buraya Buhara' lılar Caddesi denilmiştir. Fakat Emeviler Devri'nde İslam Devleti hizmetinde çalışan Türkler' in sayıları çok az olmuş, bunlar da genellikle askeri maksatlarla kullanılmıştır. 746'da Horasan'da başlayan Abbasi ihtilal hareketi ile Emeviler' in yıkılması ve hilafet makamını Abbasiler' in ele geçirmesinde Türklerin rolü olduğu anlaşılmıştır. Ebu Müslim'in Horasan'daki faaliyetleri esnasında onun güvendiği adamlarından biri olan ve Ta-beri'de adı geçen Tarhan el Cemmâl adından anlaşılacağı gibi, aslen Türk'tür. Halife Mansur'un yuvarlak Bağdat şehri kurulduğu zaman, Horasan birlikleri için kışlalar yapıldı. Yakubiye göre Halifenin ikta verdiği önemli kumandanlardan biri Mübarek el Türki idi. Bağdat'ın kurulmasında görev alan diğer bir Türk, Taberi'de adı geçen Hammad el-Türki, Mansur'un yakın adamları arasında bulunuyordu. Abbasi'lerin ilk devirlerinden başlayarak Türklere itimad göstermeleri, İkd el Ferid'de kaydedilen bir rivayetten de anlaşılmaktadır. Buna göre Halife Harun el-Reşid, saray muhafızlarını Türklerden meydana getirmiştir.

Halife Memun, Bağdat'a gelip (819) yer'leştikten sonra, Türkler Hilâfet ordusu safları'na alınmıştır. İbn Hurdabih'e göre, Horasan''dan gönderilen 2000 kadar Oğuz Türkü (Guziya) arasında Memun'un kumandanlarından folun davardı. Sonraki yıllarda onun oğlu Ahmed Ibn Tolun, Mısır'da Tolunlular Devletini kurmuştur. Zamanla Halife Memun'un ordusunda Türklerin sayısı ve nüfuzu artarak, Türk kumandanlar halife yanında seferlere katılmış, isyanların bastırılmasına memur edilmişlerdir. Afşin, Aşnas ve Boğa el-Kebir bunlar arasında tanınmış Türk kumandanlarıdır.

Mutasım, Türk birliklerinin desteği ile halife olunca, Türkler, devletin idaresine hâkim olmuşlar ve böylece yarım asır süren "Samerra Devri" (838-883) başlamıştır. Çeşitli kaynak'lını incelenmesinden, bu zamanda Türk askerinin sayısı 25.000 oluyor ve bunlar aileleri ile birlikte, Yakut'a göre 70.000'i buluyordu. Samerra' nın kurulmasına sebep olan Türkler, şehrin en güzel yerlerinde aileleri ile oturuyorlardı. Afşin, Aşnas, Hâkân, Urtuc, Vasıf ve İhak gibi Türk kumandanlarına halife ayrı ayrı arazi tahsis edip, maiyetleri ile birlikte yerleşmelerini sağlamıştı. Böylece Emeviler' in başlangıcından itibaren askeri maksatlarla İslam Devleti bünyesin'de görevlendirilmeye başlanan Türkler, Abbasiler Devri'nde kumandanlık ve valilik gibi yük'sek mevkilere çıkmış, Halife Memun ve Mutasım ile devletin askeri kadrolarının sayıca ve nüfuz itibarı ile en kudretli unsurunu meydana getirmiştir. Kısa zamanda sayıları 30.000'e varan Türk birlikleri özel olarak ipekli elbiseler ve sırma kemerlerle göze çarpıyor ve bunlara geldikleri bölgenin beyleri veya asilzadeleri kumanda ediyor, asla yabancıların idaresine girmiyorlardı. Kendileri için kurulan Samerra'nın inşa faaliyetini de Türk kumandanları yürütüyordu. Samerra'da mimari gibi, hayat da Türklerin alıştığı şartlara uygun olup, onlar kendi eşyalarını ve çadırlarını da aileleri ile bir'likte getiriyorlardı. Bunlar arasında pek tabii halılar da bulunuyordu. Daha önce 7, yüzyılın son çeyreğinde ve 8. yüzyılda gelen Türkler, ilk defa halıyı iklim bakımından alışık olmayan ülkeye getirerek tanıtmışlardır. Sıcak çöl iklimi, aslında halıya hiç uygun gelmeyen ve daha önce bunu tanımayan insanların yaşadığı bir yerdir. Abbasiler 'den kalan ve Fustat 'ta bu'lunmuş halı parçalarının Türklerin bu bölgelere gelişinden sonraki tarihlere rastlaması da bunu açıkça belirtmektedir.

"Bin bir Gece Masallarında sözü edilen Uçan halı, o zamanlar Türkler tarafından getirilerek çok hayranlık uyandıran halıyı tanıdık'tan sonra ona böyle sihirli vasıflar verilmesi sonunda masallara konu edilmiştir.
Son düzenleyen Safi; 3 Ocak 2018 02:33
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2008       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Kirkitli Havlı Dokumalar


Halı
Pamuk, kıl, ipek, yün ipliklerin halının boyuna yan yana dizilmesinde meydana gelen çözgü iskeletinin her çift teline yün, ipek, floş iplerinin değişik tekniklerle, ilme bağlanıp, üzerine atkı ipliği kirkitle sıkıştırılmak suretiyle dokunan havlı yüzlü dokumadır. Halı imalinde atkı sayısı iki veya üçtür. Türkiye'de genellikle iki atkı kullanımı görülmektedir. Birkaç sıra dokuma yapıldıktan sonra ilmeler halı makası ile istenilen yükseklikte kesilmektedir. Son yıllarda desene göre havları kabartmalı olarak kesilen halılar da görülmektedir. Yaygı, örtü, yastık vb. olarak kullanılmaktadır.

Halı dokumalarda genellikle iki tip düğüm görülmektedir.

1. Türk Düğümü (Gördes Düğümü - Çift Düğüm - Kapalı İlme):
Manisa'nın Gördes kazasında kullanıldığından bu ismi alan, Türkiye'de halı dokumalarda kullanılmaktadır, dünya literatürüne de Türk Düğümü olarak geçmiştir. Bu düğümünde iki türü görülmektedir. İç Anadolu'da kullanılan düğüm şeklinde, iplik, çözgü çiftinin önce öndeki sonra arkadaki teline dolanarak bağlanan düğümdür. Batı Anadolu'da kullanılan düğümde aynı işlem ters uygulanmaktadır. Bu değişiklik halının kalitesini etkilememekte, yalnızca Batı Anadolu'da dokunan halıların hav kesiminde kolaylık görülmektedir.
2. İran Düğümü (Sine İlmesi - Tek Düğüm - Açık İlme):
Batı İran'daki bir yöreden adını alan Sine Düğümü olarak bilinmektedir. Bu düğümde iplik yalnızca çözgü çiftinin önündeki teline bağlanır, diğer çözgünün arkasından geçirilip aşağı doğru çekilerek sıkıştırılmaktadır. İran düğümlü halılarda da iki atkı ipi kullanılmaktadır.

Uşak, Konya, Bergama (Yağcıbedir), Hereke, Gördes, Kula, Ladik, Sivas, Milas, Antalya (Döşeme altı), Fethiye, Kırşehir, Niğde, Kayseri, Isparta renk, motif, kaliteli halı üretimi yapan önemli halı merkezlerdendir.

Dokuma yapılan tezgahları kullanım biçimleri ve tiplerine göre şu şekilde sınıflandırılabilir:
irkitli Dokuma TezgahlarıMasa tezgahı, yatay tezgah (konar - göçer veya yer tezgahı; bez ayağı dokumaların yapımında kullanılmaktadır), dikey tezgah (halı dokuma tezgahı. Sarma tezgah, düz tezgah olmak üzere üç çeşidi görülmektedir). Mekikli Dokuma TezgahlarıKamçısız tezgahlar (genellikle iki pedallı, mekiğin elle atılması ile dokumalar yapılmaktadır), Kamçılı Tezgahlar (mekiğin kamçının çekilmesi ile atılarak dokuma yapılmaktadır), Çukur Tezgahlar (dokuyucunun oturduğu yer, pedalların bulunduğu kısım çukur içerisindedir), Yüksek Tezgahlar, Armürlü (sekiz gücüden yirmidört gücüye kadar gücü gerektiren dokumalarda kullanılmaktadır) ve Jakarlı (Yirmi otuzikiden fazla gücü gerektiren dokumalarda kullanılmaktadır) Tezgahlar.
Son düzenleyen Safi; 3 Ocak 2018 02:39
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
30 Kasım 2008       Mesaj #7
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Eski Türk Halıları - Halı ve Kilimin Tarihçesi
Türklerin daha Hunlar devrinde, Milattan önceki yıllarda çok gelişmiş "Gördes" düğüm'lü halı tekniğine sahip oldukları Altay dağları eteklerinde, Güney Sibirya, Pazırık kurganları kazılarında ele geçen eşsiz halı ile belli olmaktadır. Fakat daha sonra Doğu Türkistan'da Lop gölü batısında Lou-Lan'da 1906-1908'de Aurel Stein, Tarım nehri kuzeyinde Kuça yakınında Kızıl'da bir mabette 1913'te A. von Le Coq tarafından bulunan tek argaç üzerine basit düğüm tekniği ile yapılmış ve 3. ve 6. yüzyıllardan kalma küçük parça halılara kadar ara'da bir boşluk vardır. Belki de bu kadar uzun zaman içinde Pazırık halısının yüksek tekniği unutulmuş, yeniden bulunan çok basit bir düğüm tekniği ile halı sanatında ikinci bir devir başlamıştır.
İslamlık devrinde Abbasilerden kalma geometrik örnekli halı parçaları arasında yine Doğu Türkistan düğüm tekniğine uygun olarak yapılmış bazıları Fustat (Eski Kahire)'ta ele geçirilmiştir.

10. yüzyılda Buharada ve Batı Türkistan'ın diğer merkezlerinde eskiden olduğu gibi halı yapıldığı ve bunların diğer ülkelere ihraç edil'diği kaynaklardan bilinmektedir. 13. yüzyıl başlarında Moğollar'ın tahribine kadar bu durum devam etmiştir.
Kahire İslam Sanatı Müzesi'nde Fustattan gelme, Gördes düğümlü ve kırmızı zemin üzerine Palmet motifi bir yün halı parçası son yıl'larda Johanna Zick-Nissen tarafından titizlikle incelenerek bunun Ortaçağ İslam dünyasında düğümlü halıların başlangıcı olduğu belirlenmiştir. Bordürde kufi yazılı satırdan bir parça kalmıştır. Halının Abbasiler zamanında, Maveraünnehir yani Batı Türkistan'dan ithal edildiği tahmin edilmekte ve 7.-9. yüzyıllar arasında bir tarih verilmektedir. Bu durumda Buhara ilk akla gelen merkez olup, burada Doğu Türkistan'ın aksine, Gördes düğümünün ve kufi bordürle bitki motiflerinin bilinip kullanılmış olması düşünülebilir. Çok karışık ve ince iş'lenmiş desenli iki tarafında değişik örneklerle Kühnel' in Berlin Müzesi'ne kazandırdığı parça halı da Mısır'a Batı Türkistan'dan (Tranoscania) ve Buhara' dan ithal edilmiş olabilir. Bu çevreden daha başka halı kalmadığından diğer örneklerin çeşitleri bilinmiyor.

Mısır'da bulunan diğer parça halılarda ise Doğu Türkistan'ın tek argaca düğüm tekniği uygulanmış olup koyu bir mavi hâkim zemin rengidir. Bunlar, Atina Benaki Müzesi'nde Fustattan gelme iki parça halinde olup yine Johanna Zick-Nissen tarafından incelenmiştir. Kahire Üniversitesi koleksiyonunda Eski Kahire'nin Tolunlu şehri el-Katai' de yeni bulunmuş diğer bir parça kufi bordur ve ona bağlı inci dizisi örneği olarak, Benaki Müzesi'ndeki parça'lar ile aynı özelliği taşır.

Tolunlular 'ın Mısır'dan başka Suriye ve Adana havalisine kadar genişlediği Humaraveyh zamanında halı ve dokuma sanatının çok gelişmiş olduğu anlaşılıyor. Fakat daha sonra İran'da, Selçuklu Sultanlığı devrinden hiçbir halı parçasının kalmamış olması büyük talih'sizliktir. Bununla beraber 13. yüzyıl başlarında Konya'da Anadolu Selçuklularımdan kalan Gördes düğümü ile yapılmış halılar, halı sanatının temelini oluşturan ve etraflıca bilinen en eski halılar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Konya Alâeddin Camii'nde 1905'te F.R. Martin tarafından keşfedilen bu sekiz Selçuklu halısından sonra R.M. Riefstahl' in 1930'da bulduğu üç Selçuklu halısı ve 1935-1936 yıllarında Fustat' ta ele geçirilen yedi küçük parça halı ile bunların sayısı 18'i bulmuştur.
İslam dünyasına Türkler' in getirdiği halı sanatı diğer taraftan tek argaca düğüm tekniği ile İspanya'ya kadar yayılmış, Avrupa'da da hayranlık uyandırarak ressamların tablolarında yeni bir unsur olarak yerini almıştır.

İran halısı diyebileceğimiz halıların ancak 15. yüzyıldan sonra ortaya çıkması, 14. ve 15. yüzyıllarda minyatürlerde görülen halıların kufiden gelişen bordürleriyle 13. yüzyıl Selçuklu halılarının motiflerini benimseyerek tekrarlamış olmaları ile İran'da halı sanatının Türklere bağlı gelişmesi kendini belli eder. Tarihlendirilen orijinal İran halıları 16. yüzyıldan başlamaktadır. Selçuklu halılarında kufiden gelişen bordur daha sonraları örgülü ve çiçekli kufi bordürler halinde minyatürlerdeki halı tasvir'lerinden başka İspanya ve eski Kafkasya halı'larına varıncaya kadar yerini alarak etkisini göstermiş bu halılara büyük ölçüde zenginlik kazandırmıştır.
14. yüzyılda kuvvetle üsluplanmış hayvan figürlerinin Anadolu halılarına girmesi de yine Selçuklu menşeine dayanır. Bunların daha yüzyılın başında Avrupa resminde yer alabilmesi için Selçuklu devrinde Avrupa'ya getirilerek tanınmış olması gerekir.
Fakat bu hayvan figürlü halıların asılları bir yüzyıldan uzun bir sürenin sonunda, ancak 1890'da W.v. Bode'nin Roma'da, Berlin Müzesi için satın aldığı ejder anka mücadelesi kompozisyonlu (Ming) halısı, diğeri 1925'te İsveç'in Marby köy kilise'sinde bulunan bir ağacın iki tarafından kuş figürleri ile kompozisyonlu halı olarak yüzyıllarca sonra keşfedilebilmiştir. Daha sonra Fustat' ta, İstanbul'da ve Konya'da bulunan diğer hayvan halılarıyla durum zenginleşmiştir.
R.M. Riefstahl'in Beyşehir'de üç Selçuklu halısından başka bulduğu, 15. yüzyıldan kalma büyük boydaki dördüncü halı da daha sonraki Holbein halılarının prototipi olarak çok zengin bir gelişmenin sağlam temelini meydana getirmiştir.

1451'de Fatih devrinden başlayarak 16. yüzyıla kadar önce İtalyan sonra Felemenk ve Hollandalı ressamların tablolarında tasvir edilen, fakat Holbein'in tablolarında daha sık ve belirli görüldüğü için onun adıyla tanınan örgülü kufiden geliştirilmiş bordürler ve çok üsluplanmış bitki motifleriyle canlandırılmış geometrik örnekli halılar, Osmanlılarla yeni bir üslubun başladığına işaret eder. Hepsi Holbe'in ile ilgili olmamakla beraber bu halılarda dört tip ayırt edilir. Birinci tipe giren küçük örnekli Holbein halıları, konturları belirsiz düğümlü sekizgenlerle, kaydırılmış eksenlerde alternatif sıralanmış ve rûmi palmetlerden meydana gelen baklavalardan ibaret zeminleriyle adına en uygun ve karakteristik halı olup aynı zamanda bunların en eskisidir. Holbein'in tablolarında hiç yer vermediği küçük örnekli ikinci tip de bitki motiflerinin birleşmesiyle meydana gelen dört kollu (haçvari) zengin baklavalarla, dağılmış şekiller haline gelen kontursuz sekizgenlerin aynı şemaya göre sıralanmasını gösterir. Lorenzo Lotto'nun tablo'larında sık görüldüğü için son zamanlarda bunlara Lotto halıları adı verilmektedir. Uşak bölgesine mal edilen bu küçük örnekli iki tip daha sonra Uşak halılarının geliştirilmesine yol açmıştır.

Büyük örnekli III. ve IV. tip Holbein halılarından ilki sekizgenle dolgulanmış büyük kare veya dikdörtgenlerin üst üste sıraladığı sade bir örnek gösterir. Aynı büyüklükte bölümlenme şekliyle hayvan figürlü halılara bağlanan bu III. tip Holbein halıları 15. yüzyıl boyunca gelişmiş ve son yıllara kadar devam etmiştir.
Büyük kare veya dikdörtgenlerin altında ve üstünde ikişer küçük sekizgenden ibaret örnekleriyle ilk defa bir gruplanma gösteren IV. tip Holbein halıları Selçuklu devrinin geometrik şekilleriyle kufiden gelişen bordürlerini devam ettirmektedir. Büyük örnekli bu son iki tip Holbein halıları Bergama halıları grubuna geçişi hazırlamıştır. Bunlar da geometrik örnekler, bazen çok üsluplanarak aynı şemaya uydurulmuş bitki motifleri hâkimdir. En eski'leri 16. yüzyıldan kalan bu halılarda 18. yüzyıl da küçük hayvan figürlerinin dolgu motifi ola'rak tekrar ortaya çıkması ile hayvan figürlü halılarla bağlantı kurulmuştur.
Geometrik örnekli halılar yanında 16. yüzyıl boyunca ortaya çıkan çeşitli tiplerle Türk Halı Sanatı'nda çok parlak ve yeni bir devir açılmıştır. Uşak bölgesinde yapılan halılarla başlayan bu gelişme, Osmanlı sanatının diğer kollarında ve mimaride olduğu gibi klasik bir devir olarak değerlendirilmiştir. Bu Uşak halı'larının çok zengin ve çeşitli grubu etraflıca toparlanıp incelenmiştir, iki ana tip olarak madalyonlu ve yıldızlı Uşak halıları sağlam geometrik motifler yerine, çeşitli zengin motiflerinden bir kompozisyonla yeni devrin başlangıcı olmuştur. Bunlardan, madalyon motifinin esas olduğu halılar on metreye varan ölçüleriyle büyük orta madalyonun altında ve üstün'de birer yanlar da ikişer kesik madalyonla sonsuzluğa işaret eden bir örnek gösterir.

Madalyon Tebriz halılarından gelen kitap, cilt ve tezhip süslemelerinden geliştirilmiş bir motiftir. Fakat onlarda madalyon motifi sınır'ları belli kapalı kompozisyonlar halinde kalarak dondurulmuş, buna karşılık Türk halıları'nın sonsuzluk prensibi bu yeni tiplerde de hâkim olmuştur. Türkler, kitap sanatına bağlanmadan sonuna kadar tekstil sanatı kanunları'nı ve özelliklerini sağlam bir seziş kabiliyetiyle korumuşlardır. Madalyonlu Uşak halıları 16. yüzyıldan 18. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir.
Sekiz köşeli yıldız biçimindeki madalyon'larla küçük baklava şeklindeki madalyonların kaydırılmış eksenler üzerinde alternatif sıra'lanmasını gösteren Yıldızlı Uşak halılarında örneklerin sonsuzluğu daha bellidir. 1. gruptan daha küçük ölçüde yapılan bu yıldızlı Uşak halıları 16. yüzyıl başlarında görülüp 17. yüzyıl sonunda ortadan kaybolmuştur.

Klasik Anadolu halıları yanında 16. yüzyıl son yarısından başlayarak yepyeni bir teknik'le, tamamıyla naturalist motiflerin hâkim oldu'ğu Osmanlı Saray halıları grubu ortaya çıkmıştır. Hepsi Gördes Türk düğümlü bütün diğer Türk halılarından farklı olarak sine (İran) düğü'mü ile yapılmış olan bu halılar sık düğümleriyle kadifeyi andıran yumuşak bir etki bırakırlar. Osmanlı saray üslubu diyebileceğimiz bu yeni gelişmede üslup birliği halinde bütün diğer sanatlarda da naturalist motifler hâkim olmuştur. Bütün süsleme sanatlarında, lale, sümbül, gül, karanfil, bahar açmış dallar, saz denilen kıvrık yapraklar, 18. yüzyıl sonuna kadar gittikçe zenginleşerek kullanılmıştır.

Osmanlılar 1514'te Tebrizi 1517'de Kahire'yi fethetmiş olup bu iki tarih Türk Halı Sanatı bakımından önemlidir. Osmanlı saray halıları Memlûk halılarının teknik malzeme ve renk etkisi altında o devir Türk sanatının bütün kollarında görülen Türk çiçeklerinin naturalist motifleriyle meydana gelmiş, madalyon düzeni Uşak halılarından farklı olarak belirsiz planda kalmıştır. Esas örnek sonsuzluğa göre çizilmiş bir desendir.
İlk Saray halılarının İstanbul'dan gönderilen örneklere göre Memlûk halı tezgâhlarında yapıldığı kabul edilmekle beraber Kühnel daha sonra bunların İstanbul'da ve ipek şehri Bursa'da yapılabileceğini ileri sürmüş, bu fikir bir kaynakla da belgelenmiştir.
Sultan Murad III.'ün 1585 tarihli fermanıyla, Mısır'da bulunan ipek gibi ince yün malzemesini birlikte getirmek kaydıyla İstanbul'a davet ettiği 11 halı ustasından biri (Arslan) adından anlaşılacağı gibi Türk asıllıdır. Bu Mısır yünü tatlı kırmızı, güzel bir sarı, koyu mavi ve çimen yeşili olarak Memlûk halılarında görülen renklerle boyanmış argaç ve arışları için tabii beyaz yün iplik, arışlarda bazen kırmızı yün kullanılmıştır. İstanbul ve Bursa'da ilk Saray halılarının örnekleriyle yapılan sonraki halılarda ise argaç ve arış iplikleri ipekten yapılmıştır.

Dünya müze ve koleksiyonlarına dağılmış olan Osmanlı Saray halılarından elimiz de yalnız TİEM' de bulunan çok yıpranmış halde 8.80 x 4.65 m. ve 4.28 x 4.80 m. gibi çok büyük ölçüde iki halı ile bir seccade ve T.K.S.M'-de diğer bir seccade kalmıştır. Eskişehir kaza'sından Seyyid Battal Gazi türbesinden 10 kanunusani 1329 (1911 Ocak) tarihinde getirilmiş 768 ve 153 sayı ile TİEM' ne kaydı yapılmıştır. 768 envanter kayıtlı ve daha büyük ölçüdeki halı kırmızı zemine sarı ve beyaz dolgu'lu kanatlı rûmflerden meydana gelen dört iri palmet dolgulu baklavaların kaydırılmış eksen'ler halinde sıralanmasını gösterir. Enine beş sıra halindeki baklavaların içi bir sırada yeşil bir sırada koyu mavidir. Baklavalar arasında çift sıralı saplarla bağlantı sağlanmıştır.
Barok havalı kanatlı rûmılerin baklava kompozisyonu, Osmanlı Saray halılarında çok kullanılan bir örnek olup, bu halıdan başka Londra, Victoria and Albert müzesindeki Saray halısında aynen tekrarlanmış, bazen bu zemin kompozisyonu üzerine madalyonlar eklenmiştir.
16. yüzyıl ortasından 17. yüzyıl sonuna kadar süren Osmanlı Saray halıları örnekleri fa-kirleşip yavanlaşarak devam etmiştir. Uşak halılarının bozulan gruplar içinde kabalaşmış örnekler halinde günümüze kadar yaşamış, 19. yüzyılda İzmir halıları adını almıştır.
Saray halıları grubundan seccadeler ise 18. yüzyılda Gördes, Kula, Lâdik Uşak seccadelerinde çeşitli şekilde yaşatılmıştır. Bu gruptan Sultan Ahmet' le ait olduğu bilinen şahane bir seccade Topkapı Sarayı Müzesindedir. Mangal altına serildiği için, bazı yanıkları olmakla beraber Sultana layık bir iş olduğu bellidir.
Berlin Müzesi'nde bulunan diğer bir Saray seccadesi üst kenar bordüründeki 1019 hicri tarihli kronograma göre 1610 yılını göstermekte ve 17. yüzyıl başlarında saray imalatı seccadelerin, belki de Sultan Ahmet I. için seçme bir örnek halinde, yapıldığına işaret etmektedir.
Önceki yüzyıllardan bugüne kadar bilinen en eski seccadeler 15. yüzyıldan kalmış olup, Türk Halı Sanatı'nın ayrı bir grubunu teşkil eder. Bunlardan TİEM' de bulunan üç seccadenin birbirinden tamamıyla farklı üç ayrı kompozisyon göstermesi zengin yaratma gücüne işaret eder. Diğer 15. yüzyıl seccadeleri'ni Belliniler, Carpaccio ve L.Lotto Rönesans tablolarında tasvir etmişlerdir. Münih galeri'sinde Giovanni Bellini'nin 1507 tarihli Venedik Docu Loredan'ı canlandıran tablosunda masanın ayakları altında görülen böyle bir secca'denin tam benzeri, Berlin İslam Sanatı Müzesi'nde bulunmaktadır. En erken örneklerden biri de Gentile Bellini'nin Londra National Galeri'deki tablosunda resmedilmiştir.
Berlin müzesinde 16. yüzyıl başından şahane bir Uşak seccadesinin alt kenarında Bel'lini seccadelerindeki girintili bölüm çok iri bir palmet şeklini almıştır. Bode koleksiyonun'dan 1600 tarihli diğer bir Uşak seccadesi çok geniş bir bordürle ortası madalyonlu sade çift mihrablı seccadelerin ilk örneklerindendir. 15. yüzyıl gibi 16. yüzyıldan da ne yazık ki çok az sayıda seccade kalmıştır.
17. yüzyılda birden çoğalan ve çeşitleri zenginleşen seccadeler arasında kıvrak kon-turlu mihrab şekilleriyle Gördes seccadeleri en zengin aynı zamanda Osmanlı Saray seccadeleriyle bağlantılı, onlara yakınlık gösteren grup olmuştur. Güneyinde bulunan Kula, daha sade mihrap nişleriyle Gördes'e benzemekle beraber sayıları 10'a kadar çıkan ince şerit halinde bordürleriyle ayrılır. Ayrıca manzaralı Kula denilen küçük evler ve ağaçlarla dekorlu değişik cinsleri vardır. Lâdik seccadeleri üçüncü sırada gelir. Yumuşak yünleri ve parlak renkleriyle göze çarpar, mihrabın altın'da veya üstünde görülen uzun saplı lale sıra'ları ile karakteristiktir.
iki veya üç konturlu mihrablarıyla Kırşehir ve kazası Mucur seccadelerinde iki veya üç çeşit kırmızı renk vardır. Milas seccadeleri canlı ve parlak renkleriyle Gördes seccadelerinin şekillerini Uşak ve Bergama etkileriyle devam ettirir. Hayvan postu biçiminde mihrab şekilleriyle diğer seccadeler ayrı bir grup halinde bunları zenginleştirir
Transilvanya kiliselerinden dünya müze ve koleksiyonlarına dağılan Anadolu seccadeleri'nin çoğu 17. yüzyıldandır. Tek ve çift mihrablı şekilleri olan bu seccadeler Uşak ve Bergama grubuna bağlanır. Bunlar dışında kalan diğer seccadeler hep yukarıda görülen tiplerin az çok değişmiş, karışık şekillerinden meydana gelmiştir.
Türk Halı Sanatı 19. yüzyıl sonuna kadar gelişmesine devam etmiş, bugün de Konya, Kayseri, Sivas, Kırşehir bölgesi ile, Batı Anadolu'nun Isparta, Fethiye, Döşemealtı, Balıkesir, Yağcıbedir, Uşak, Bergama, Kula, Gördes, Mil, Çanakkale, Ezine, Doğu Anadolu'da Kars ve Erzurum bölgesinde eski Türk halı sanatının canlandırılmasına ve geleneğin yaşatılmasına çalışılmaktadır.
Son düzenleyen Safi; 12 Mart 2018 21:35
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Aralık 2009       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Düğüm düğüm Anadolu

Ad:  halı1.JPG
Gösterim: 726
Boyut:  8.7 KB

Uçan halı hayal olsa da Yağcıbedir’in konuşan halıları gerçek... Yağcıbedir halılarındaki ejderha motifi Orta Asya’daki bir efsaneyi, mihrap motifi İslamiyet’e geçişi anlatırken, her motifte ayrı bir duygu, ayrı bir ifade var...

İpek Yolu, Kral Yolu, Baharat Yolu gibi tarihi güzergahların üzerinde bulunan Türkiye’de, bu defa da "Düğüm düğüm Anadolu" halı yolu için üretim merkezlerine doğru yola çıkıyoruz.

Anadolu’ya Türkmen ve Yörük aşiretleri aracılığıyla girip, en az 4 bin yıldan bu yana ince ve derin bir zevkin, yeteneğin ve ustalığın ürünü olan halılar için her rengin, her motifin, suyun bir dili ve mesajı bulunuyor. Kırmızı renk dostluğu, sevgiyi, mavi umudu, yeşil ayrılığı, sarı nazarı dile getiriyor. Eli belinde motifi doğurganlığı, koç boynuzu motifi gücü, yiğitliği, üretmeyi, çengel motifi kem gözden nazarlardan korunmayı, turna katarı birlikteliği, üçgen motifi izdivacı, bukağı motifi bağlılığı, el motifi bereketi dile getiriyor.

Bünyan halıları


Ad:  halı2.JPG
Gösterim: 1076
Boyut:  58.5 KB
Bir ay gibi bir zaman içinde yaklaşık altı metrekarelik bir halı dokunabildiğini söyleyen Bünyanlı kızlar, Bünyan halısının santimetrekaresinde ortalama 25 düğüm bulunduğunu belirtiyorlar. Daha çocukken tezgah başına geçip günboyu 10 bin düğüm atan halı dokuyucuları, ürettikleri halılar sayesinde bir yandan ailelerine katkıda bulunurken diğer yandan ülke ekonomisine milyarlarca liralık döviz kazandırıyorlar. Bünyan halılarının karakteristik özelliği birbirine uyumlu açık ton renkleri, kendine özgü desenleri.

Dış piyasalarda haklı üne sahip Bünyan halıları, yılların geleneği olarak Bünyan’da hemen hemen her evdeki halı tezgahlarında üretilmeye devam ediyor. Halı için gerekli ipler Uşak’tan alınıp Kayseri’de boyatılıyor. Bir nevi halı fabrikası görünümündeki Bünyan’da halı dokuyan kızlar, 30-35 günde bitirdikleri 6 metrekare halı sonrası ikinci halıya geçmeden önce bir, iki haftalık dinlenme süresi yaşıyorlar. Dokunan halılar, "ince çiçek buğdaylı, üzümlü, dönmeli, kirpikli" adları verilen geleneksel motifleri taşıyor. Gördes düğümüyle dokunan Bünyan halılarının çözgüsü pamuk ipliğinden yapılıyor.

Avanos halıları

Ad:  halı3.JPG
Gösterim: 906
Boyut:  79.8 KB

Nevşehir’in Avanos ilçesine gidenleri, tezgahı başında halı dokuyan genç kızların yer aldığı heykel karşılar. Heykelin üst bölümünde çömlek yapan usta bulunur. Günümüzde turistik önem kazanıp yapımı "show"a dönüşen çömlekçilik hala yaygın ama Avanos halıcılığı çeşitli nedenlerle kaybolmaya yüz tutmuş. Hiçbir eğitim görmeden, nineden toruna devam edip 10-11 yaşlarında tezgah başına geçen genç kızlar, çeyizleri için bile en az 6-7 halı dokurken, halı malzemesinin artan fiyatları, yöre halkının turizme yönelmesi gibi nedenlerle halı dokuyan neredeyse kalmamış.

Avanos - Ürgüp - Nevşehir halıları şimdi diğer yörelerin halılarını satıyorlar. Eski Avanos, Ürgüp halıları ise ancak koleksiyonerlerde bulunabiliyor.

Ladik halıları


İşsizlik sorunu için bir çare olan ve kadın işi diye bilinen halıcılıkta Ladik’te erkekler bile halı dokuyor. Metrekaresinde 200 bin düğüm bulunan Ladik halısı ürün kalitesiyle olduğu kadar, desenleriyle de ünlenmiş. Ladikli halı üreticileri "Kooperatiflerin güçlenmesi, kredilerin arttırılması, iş kolunda sigorta güvencesi" gibi önlemlerin halı üretimi ve kalitesinin artmasına neden olacağını belirtiyorlar. Üreticiler, saf yün iplik kullanılması ve halının dokunduktan sonra geçirdiği işlemlerin Ladik halısını farklı kıldığını söylüyorlar. Koyun ve kuzulardan elde edilen yapağılar temizlenip iplik fabrikasında çile haline getiriliyor ve elde eğiriliyor. Renk renk boyanan yün çilelerle dokunan halıların dokunması bittikten sonra uzun tüyleri kırkım atölyelerinde kırkılıyor. Daha sonra, tabandaki fazla tüyler yakılıyor, halılar yıkanıyor ve kurutuluyor. Halının yırtılıp deforme olmaması için dövmek, çırpmak yerine, el süpürgesi ile süpürülüp sirkeli suyla silinmesi ve ara sıra güneşlendirilmesi tavsiye ediliyor.

Isparta halıları


Ad:  halı4.jpg
Gösterim: 1034
Boyut:  72.9 KB
Halıcılığın önemli merkezlerinden birisi de Isparta. Halı bahçesi görünümlü kentin il ve çevresinde dokunan halılar, kurulan halı pazarlarında görücüye çıkıyor, yeni sahiplerine kavuşuyor. Metrekaresine biçilen değerle satılan halılar arasında Köş Göbekli, Çamdallı, Beşyıldızlı gibi modeller bulunuyor.
Diğer halı merkezlerine oranla santimetrekaresinde daha az düğüm bulunan Isparta halılarının yanısıra Isparta Yarıaçık Cezaevi’nde dokunan halılara "Süper Isparta" adı veriliyor.

Döşemealtı halıları


Antalya sadece turistlerin güneşlendiği bir kent değil. Ülkenin her yerinde olduğu gibi, "dokunan halılar evlere döşendikten sonra pencereden gelen güneş ışınlarıyla bir kısmının solup renk farkı yaratmaması" için halılar, Antalya’nın Toros Dağları eteğinde birçok köyden oluşan Döşemealtı bölgesinde boylu boyunca güneşe seriliyor. Antalya’nın kızgın güneşi, halıların daha çabuk solmasına ve natürleşmesine neden olurken güneş altında bir ay boyunca yeteri kadar kalan halılar bu şekilde gerçek renklerine kavuşuyorlar.
Ad:  halı5.jpg
Gösterim: 840
Boyut:  90.7 KB

Uzaktan halı tarlasını andıran bu görünüm içindeki halılar arasında boyama hatası olanlar bu güneşlenmede ortaya çıkıyor. Daha çok küçük çapta lacivert ve kırmızı rengin hakimiyetindeki, göçebe geleneklerine uygun Döşemealtı halılarında, Mihraplı, Akrepli adı verilen geometrik desenler hakim. Bitki köklerinin kazanlarda kaynatılması sonucu elde edilen renklerle boyanan yünlerin kullanıldığı gerçek Döşemealtı halıları ise yörenin şöhretine şöhret katıyor.

Yağcıbedir halıları


Uçan halı hayal olsa da Yağcıbedir’in konuşan halıları gerçek. Yağcıbedir halılarındaki ejderha motifi Orta Asya’daki bir efsaneyi, mihrap motifi İslamiyet’e geçişi anlatırken, "aşk dolambacı" motifinde ise halı dokuyan kızların gizemli duyguları bulunuyor. Yıllar önce kullanılan bu motifte sevdalanmış genç kızlar evlenmek istediklerini ailelerine halılara dokudukları ve iki ayrı yöne giden salyangozun bulunduğu aşk dolambacı motifini halıya işleyerek belirtirlermiş.
Ad:  halı6.jpg
Gösterim: 1014
Boyut:  124.9 KB

Balıkesir Sındırgı ilçesi başta olmak üzere Yağcıbedir halısı dokunan çevre köylerde; sık düğümlü, kısa havlı, lacivert, vişne çürüğü ve kirli beyaz renklerin hakimiyetindeki Yağcıbedir halıları beğeni topluyor. Türkmenlerin göçebe oymaklarından olan "Yaycılar" yıllar önce Balıkesir çevresine Bedirhan adlı yöreye yerleşmişler. O yıllarda Yaycıbedir adıyla anılırken, günümüzde bu isim Yağcıbedir olarak değişime uğramış ve dokunan halılara da aynı isim yakıştırılmış.

Balıkesir yakınlarından geçerken karayolunun her iki yanında satış için sergilenen Yağcıbedir halılarının tarihsel motiflerinde Orta Asya’da bir ejderhanın koyun sürüsünü yediğini anlatan efsanevi motifi, çadır, at, mihrap, terazi, halı kenarında kullanılan nazar boncuğu suyu, aşk dolambacı gibi motifler dikkat çekiyor. Boyalık otundan kırmızı, Alahorta kökünden lacivert renk elde ediliyor. Yedi dağdan rengini, yedi iklimden sırrını alan Yağcıbedir halılarının ünü ülke sınırlarını aşıyor.
Ad:  halı7.jpg
Gösterim: 954
Boyut:  141.2 KB

Kula halıları


Halı dünyasında isminden söz ettiren halı merkezlerinden bir başkası Kula. Zengin koyu kırmızı renk hakimiyetindeki Kula halılarında mavi, lacivert, yeşil ve sarı renklere de rastlanıyor. Şeritler halinde kenar bordürleri, küçük çiçekler, ince şerit çerçeveler Kula halılarının karakteristiğini oluşturuyor. Günümüzde Manzaralı Kula, Vazolu Kula, Yılanlı Kula gibi isimlerle anılıyorlar. Kula’nın halıları kadar köylerinde dokunan canlı renkli kilimleri de ünlü. Kilimden söz etmişken Uşak, Eşme’de dokunan Altınbaş, Toplu, Hürriyet, Albaş, Gıcıklı gibi çeşitleri bulunan geometrik desenli kilimler seyredenlerin içinde coşku yaratıyor, hayranlık uyandırıyor.

Taşkale halıları


Tarihiyle olduğu kadar doğası, el sanatlarıyla önem kazanan Taşkale’de geleneksel motifler Bıçakucu, Amber, Akıtma, Zavrak, Ayna, Lale, Çevrim, Takke, Tarak gibi isimlerle anılıyor. Beş yaşında halı dokuyan çocuklara rastlanan Taşkale’de 500’e yakın halı tezgahı bulunuyor. Karaman koyunundan elde edilen yün, köklü ve yaygın olan "Kızıllar" halısının üretiminde kullanılıyor.
Ad:  halı8.jpg
Gösterim: 887
Boyut:  83.9 KB

Orta Asya’dan gelen 39 motif ve desenin bulunduğu, sarı-kırmızılı halılar Avrupa boyalarıyla boyanmış yünlerle dokunup, ihraç halılar için özel ilaçlarla soldurma işlemi sonrası antik hava kazandırılarak yurtdışına gönderiliyor. Sipariş üzerine yerli piyasa taleplerini karşılayan Taşkale halı üreticileri, Sirvan modeli halıda keçi tüyü yün ile santimetrekareye 40 - 45 düğüm sığdırabiliyorlar.

Milas halıları

Ad:  halı9.jpg
Gösterim: 1272
Boyut:  57.5 KB

Kendine özgü karakterdeki Milas halıları; "Ada Milas, Patlıcanlı, Cıngıllı Cafer, Gemisuyu, Elikoynunda" gibi isimlerle tanınıyor. Efsaneye göre Ada Milas desenli halı ismi M.Ö. 4’üncü yüzyılda yaşamış olan Karia Kraliçesi Ada’dan geliyor. Bugün Milas çevresinde dokunan halılardaki figür ve motifler geçmişin izlerini taşıyor. Milas halı dokumacılığı, köylerin dokuma özelliği nedeniyle Karacahisar ve Göreme halıları olarak iki gruba ayrılıyor. Karacahisar seccadeleri, Göbekli, Madalyonlu desenlerle dokunup; çiçek yaprağı, dal gibi motiflerle süsleniyor. Zeminlerde beyaz ve kırmızı kullanılırken, seccadeler koyun yünü ve sık düğümlü sağlam halılar olarak tanınıyor. Kahverengi - sarı tonlarının sıkça görüldüğü mihraplı ve mihrapsız Milas halılarının dokunduğu halı tezgahları, özellikle Milas - Bodrum arasındaki bölgede yer alan Bozalan, Gökbel, Aşağı Mazı köylerinde yoğunluk kazanıyor. Kök boya kullanılarak yapılmış olan gerçek Ada Milas halıları için renkler Ege’nin tipik bitkisi Pirenotu, kayısı ve şeftali yaprağından sarı, ceviz yaprağından kahverengi, palamuttan samani kahve, naneden koyu yeşil, çamurda bir hafta yatan yünlerden de siyah elde ediliyor. Tera, karanfil, kedi izi, kösele, çenti motifli halıların çerçevelerine ise su yatağı deniliyor.

İpek halı


Son durağımız ise ipek halı diyarı Hereke. Metrekaresinde bir milyon düğüm bulunan ve yurtdışında büyük talep gören ipek halılar, ülkemize önemli bir döviz kaynağı oluşturuyor. İpek kozaları bükülerek önce iplik, daha sonra çileler halinde tezgahlara diziliyor, bir başka grup tarafından, halı dokuyanlar için desen çoğaltılıyor. Bir kişinin yılda ancak üç metrekare ipek halı dokuyabildiği bu türde keskin gözlü, sabırlı, hünerli parmaklara sahip hanımlar bir bakıma döviz dokuyorlar.

Halı dokumacıları "Halı işi, deli işi" deseler de Hindistan, İran ve Pakistan gibi halıcılıkta söz sahibi ülkelerle yarışan Türk halıcılığı, bu iş kolunda yaşanan tüm olumsuz koşullara rağmen, turizmde yeniden moda ülke olan Türkiye’de istikbal vaadediyor..
Son düzenleyen Safi; 3 Ocak 2018 02:47
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
8 Haziran 2012       Mesaj #9
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Halı
Yere ya da mobilya üstüne serilmek, duvara gerilmek üzere, çoğu yünden dokunan, kısa ve sık tüylü, nakışlı, kalın örtü.

Halılar, el halısı ve makine halısı olmak üzere iki çeşittir. Halının yüzeyi, elle atılan düğümlerden oluşturulmuşsa buna el dokuması halı adı verilir. Dar bir alana ne kadar çok düğüm atılırsa, halının değeri o oranda artar. Makine halıları ise makinede dokunan halılar, iğneyle hav ipliğinin bağlanmasından oluşan halılar ve yapıştırma yöntemiyle elde edilen halılar olmak üzere üç çeşittir. Hammadde olarak yün, ipek, pamuk kullanılır. Son yıllarda sentetik elyaf kullanılmaya başlanmıştır. En eski halı örnekleri Orta Asya'da bulunmuştur. Bu parçalar 3.-4. yüzyıllarda yapılmış olup uzun tüylüdür.

Halı sanatının doğuya (Çin) ve batıya (İran) Orta Asya'dan yayıldığı sanılmaktadır. Halıcılığın klasik çağı 15. -16. yüzyıllardır. Bu dönem halılarından birçok örnek günümüze kadar ulaşmıştır. Doğu halılarında iki dokuma yöntemi vardır. Birinci türde atkı ipliğinin çözgüye dolandığı zaman yaptığı düğüm, hep aynı düzlem ve düzeydedir. Bu türe Gördes tipi denir. İkinci türde çözgüler biraz kaburgalıdır. Tam bir bakışım yoktur. Anadolu halılarında önce bitki ve hayvan motifleri yer almıştır. Daha sonraları ise geometrik desenler kullanılmıştır. Renkler koyu mavi, koyu kırmızı, desenler açık mavi, açık kırmızıdır.

Bordürleri ise kûfi yazıyla süslenmiştir Başlıca Türk halı çeşitleri şunlardır: Bünyan, Ladik, Kula, Gördes, Hereke, Isparta vb. İran ve Çin halıları da dünyaca tanınmakta ve halıcılık sanatında önem taşımaktadır. Bu halılarda aynı teknik ve süsleme tarzı görülmektedir. Halılardaki mükemmel renkler eskiden doğal boyalarla elde edilirdi. Şimdi kimyasal boyalar kullanılmaktadır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 3 Ocak 2018 02:48
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
9 Aralık 2012       Mesaj #10
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye

Hayat Ağacı Kilim Motifi


Halı ve kilimlerin dili - Motiflerin anlamı



“Günümüzde birçok halı ve üretimi artık fabrika ve imalathane koşullarında gerçekleştirildiğinden motif ve renkler de bu seri üretimin etkisiyle üretici ya da distribütörler tarafından sipariş üzerine belirlenmekte. Ürünün pazardaki başarısı da doğal olarak renk ve farklı kültürel yaşam alanlarında kullanılan mobilya stilleriyle olan uyumu ile doğru orantılı bir seyir gösteriyor.”

Bir süre önce gazeteler, eskiden dünyada konuşulan dillerden birini bilen yalnızca tek bir kişinin kaldığını açıkladılar. Bu kişinin ölümü durumunda bu dilin de onunla birlikte sonsuza dek yok olacağı belirtildi. Elbette bu insanlık tarihinde ne ilk ne de son yok olan dil olacaktır. Ancak böyle bir şeyin yaşanıyor olması dil bilimi adına oldukça üzüntü verici bir olay olsa gerek.

Türk dokumacıları her ne kadar henüz kendi motif ve renk dillerinin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olmasalar da kaçınılan bu durumun sanıldığı kadar da uzak bir gelecekte olmadığı gerçeği endişe vermeye devam ediyor.

Günümüzde birçok halı ve kilim üretimi artık fabrika ve imalathane koşullarında gerçekleştirildiğinden motif ve renkler de bu seri üretimin etkisiyle üretici ya da distribütörler tarafından sipariş üzerine belirlenmekte. Ürünün pazardaki başarısı da doğal olarak renk ve farklı kültürel yaşam alanlarında kullanılan mobilya stilleriyle olan uyumu ile doğru orantılı bir seyir gösteriyor.

Halı ve kilimlerdeki dokunmuş küçük simge ve sembollere motif, bunların tam***** ise desen adı verilmekte. Bir seccadenin üzerindeki semboller yorumlandığında örneğin evlat kaybının dayanılmaz acısının o kadar gerçek ve canlı bir şekilde yansıtıldığı ve bu desenler dokunurken yaşanılan hüznün üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen sözkonusu insani duygunun bu kilim ve halılara yansıyan ifadesi gözlerden kaçmaz. Bu açıdan değerlendirildiğinde halı dokumak bir tür tedavi ve terapi özelliği de gösterir. Bu noktada halı adeta ruhani bir iletişim şekline dönüşerek Allah’a ulaşmada kulun doğal ve içsel bir haykırışına dönüşür.

Elbette Türk halı ve kilimlerinde saadet ve sonsuz mutluluk hayalleriyle dokunmuş halılar da yok değildir, ancak tüm bu dokumalarda her zaman kaderin cilvelerine atıfta bulunan bir anlayış hakimdir. Kilimler ister büyük isterse yanınızda taşıyabileceğiniz kadar küçük olsun, her zaman dokuyanın sanatsal becerilerinin ifade şekli olmuş ve dokuyanın aile tarihinin hikayesini dış dünyaya adeta bir roman ya da diğer bir sanat ürünü gibi yerel bir mesaj olarak aktarımını sağlamıştır.

Göçebe kadınlar içsel anlamda kendilerini bulabilmek için ne evlerini terk etmek ne de hayat tarzlarını değiştirmek zorundalardı. Bu kadınlar dokuma becerileriyle kendi yaşam sürelerinin de ötesinde bir devamlılığa sahip, muhtemelen çocuk ve torunlarına kadar kalacak bir ifade şekline sahipti. Kuşaklar boyu sürecek aile, arkadaş ve ziyaretçiler gibi yakın çevrenin yanı sıra bu duygu dokumaları örneğin batılı bir yabancının evine de konuk olacaktır. Böylelikle dokuyan eserinde akıllı desen, yaratıcı renk, motif anlayışı ve dokuma becerisiyle tüm dünyaya duygularını haykırabilen şanslı azınlıktan biri olmanın haklı gururunu yaşayacaktır. Dokumasındaki renk ve motiflerle ustaca bezenmiş mesajını her ne kadar açıkça ortaya koymasına karşın alamayanlar da en azından bu denli güzel bir el emeğine hayranlıklarını sunacaklardır.

Bir halı ya da kilim almak iki anlama gelir. Öncelikle muazzam bir renk harmonisi ve desen zenginliğiyle inanılmaz güzellikte olan bir sanat eserinin sahibi olarak evinizin dekorasyonuna katkı sağlamaktır. İkinci olarak da Anadolu’nun zengin tarihi ve yerel yaşamının yansıdığı dokuma geleneğinden tarihi bir yaprak almak ve bir nevi bu tarihe ortak olmak anlamına gelir. Eski göçebe yaşama özgü ürün ve parçalardan hoşlananlar için, bu dili en azından biraz da olsa öğrenmek isteyenler için aşağıda yeralan temel motif sözlüğü bu konuda yardımcı olacaktır.

Dokuyanın Medeni Hali


Saç Bağı (Bekar):
Bu işaret genç bir kızın evliliğe duyduğu özlemi simgeler. Geleneksel olarak Anadolu köylerinde yaşayan genç kızlar evlenene kadar saçlarını kesmez, uzatırlar.

Yin&Yang:
Bu motif aşk ve birliktelik kadar dokuyanın evli olduğuna işaret eder. Uzak Doğu temelli bu sembol bir kadın ve erkek arasındaki aşkı anlatır. Her iki resimde yeralan zıt renkler doğada hiçbir şeyin tamamıyla saf olmadığına işaret eder.

Elibelinde:
Eski anaerkil inançlardaki ana tanrıçayı sembolize eder. Çok eski zamanlarda tüm insanüstü güçlerin tanrılarla temsil edildiği dönemlerden kalmadır. Bu motif sadece dokuyanın bir erkek çocuk dünyaya getirdiğinde kullanılır. Ellerin belde kavuşturulması ise erkek çocuk dünyaya getiren kadının gurur ve mutluluğunu temsil eder.

Mutluluk:
Nazar/kem göz ve koç boynuzu gibi motifler dokuyanın mutluluğu ve bu mutluluktan dolayı Allah’a şükrettiği anlamına gelir.

Göz (Nazar):
Bu motif kem göz anlamına gelir ki göze benzeyen bir objenin bununla savaştığına inanılır. En basit şekliyle bir üçgen kullanılır.

Koç Boynuzu:
Koç boynuzu doğurganlık, verimlilik, kahramanlık ve gücü simgeler.

İlişki:
Sandık, tarak ve doğurganlık dokuyanın eşiyle ve eşinin ailesiyle olan ilişkisini ifade eder.

Sandık:
Bu motif genelde genç bir kızın çeyiz sandığını simgeler. Bu sandığın içindeki nesneler, eşinin evinde kullanılmak için olduğundan genç kızın beklentileri ve ümitleri dokuduğu, ördüğü ve üzerine nakış işlediği parçalara yansıtılır.

Tarak:
El, Parmak ve Tarak motifi, parmakların kem gözlerden koruduğunu temsil eden beş çizgi ve beş noktayı kapsar. Tarak motifi genellikle evlilik ve doğum ile ilişkilidir. Bu motif, evlenme arzusunu ve doğumu kem gözlere karşı korumayı ifade eder.

Doğurganlık:
Karşı cinsler arasındaki ilişki ve çoğalmayı (üremeyi) anlatır.

AİLE SİMGELERİ VE KUŞLAR
Aile Simgeleri:
Aile ve klan simgeleri kabileler tarafından o günün koşullarındaki gereklilikten dolayı koyunların, kilim ve diğer mülkiyetlerin işaretlenmesi ve kime ait olduklarını belli etmesi amacıyla kullanılmıştır.

Kuşlar:
Kuş motiflerinin çok farklı anlamları vardır. Kartal, doğan ve şahin gibi kuşlar güç ve dayanıklılığı simgeler. Bu kuş motiflerine özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki sanat eserlerinde sıklıkla rastlanır. Bu kuşlar ayrıca kutsal haberci ve uzun ömürlülüğü temsil eder. Zümrüdüanka(Anka kuşu) ve ejderhanın savaşı bahar yağmurunun habercisidir.
Son düzenleyen Safi; 12 Mart 2018 22:02

Benzer Konular

30 Aralık 2008 / Misafir Türkiye Cumhuriyeti
16 Nisan 2008 / virtuecat Türkiye Cumhuriyeti
21 Haziran 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası
8 Eylül 2009 / ThinkerBeLL Sanat
6 Haziran 2013 / _EKSELANS_ Edebiyat