Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 285

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.172.735 Cevap: 8.002
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2841
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sustum!
.............
Sponsorlu Bağlantılar
yüzünle konuşuyorum şimdi!
bir beyaz hayal seriliyor çimenlerime;

papatyalara benziyor...
dönüyor sonra sarışın bir kuş sürüsüne...
gözlerinde dokunuyorum güzelliğine..
seni özlüyorum anlamıyorsun
tutup öldürüyorum birini, sevgim kanıyor...
gömüyorum sineme...

sustum!..
............
ellerini tutuyorum şimdi!
başak dolu ova nazlanıyor gözümde...
göçüyor harman yerlerine..
rüzgara direnen yaba gibi bir inip bir çıkıyorsun gene de
sen duymuyorsun
samanların arınıyor tenimde
tanelerinde acıkıyorum...
parmaklarını yiyorum kimse görmüyor
benimdir onlar, vermem geriye...

sustum!..
............
saçlarını kokluyorum şimdi
tel tel güller doluyor bahçelerime..
kar mevsimini düşünmüyorum hiç!..
leylekler ağaç tepelerinde
kim demiş!
doruklar beyaz değil!.. beyaz değil işte....
sen görmüyorsun
yazdan kalma güneşle eğiliyorum
kırmızıların solmasın diye.

sustum!...
...........
uzaklığını ölçüyorum şimdi..
mesafeler artıyor içimde..
yollar büklüm büklüm.. yollar dikine...
noktam derinleşiyor gitgide
sen bilmiyorsun
kilometre taşlarını kaç kez saydım dersin...
bir tanesi bile yoktu
kapının önünde...

bir kürek kor ateş bulup
üfledim yüreğime...


Tayyibe Atay

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2842
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Birisini sevdim

Sponsorlu Bağlantılar
Birisini sevdim
Sevdim
Sevildim
Gördüm
Görüldüm
Duydum
Duyuldum
Nişanlandım
Nişanlı
Evlendim
Evli
Sevdim seni
Gördüm göreli

(Serdar Sayıl-1979)

Serdar Sayıl

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2843
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşkımın Martı Kuşları


akşamla birlikte geldim yaşadığın şehre
gözlerimi gecede sakladım...
çirkinliğimi göreceksin diye
araba flaşlarına,
sokak lambalarına,
çakan çakmak ışıklarına bile kızdım...


utanç duvarına yazarken adımı
kendi kalemimle,
ellerimi yüzüme kapadım.
suçlu sen değilsin ki,
suçlu benim!
sen elime bile dokunmadın...

gözlerinin güzelliğinde yayıldım sokaklara
yanımda sen vardın...
sadece sen!!!
ne evler,ne arabalar,ne bahçeler,
ne de bize bakan sorgucu gözler,
hiç birine aldırmadın...

kaç martın vardı özlediğim
kaç martın, söyle!!!
kaçını bana getirdin?
kaçını öldürdük bu gece?
kaçını kaçırdık gökyüzüne?
kaçı kaldı ki bizimle?
sayamadım...

seni!
sayamadığım martılar kadar çok sevdim,
anlamadın...

akılsız martılar!
konmayın duvarımın üstüne!
sizi saymak istemiyorum,
haydi kaçın,
kaçın diyorum size..




Tayyibe Atay
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2844
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Şehitler

Dolaş karış karış Anadolu'yu
Herbir karışında bir şehit yatar
Nerede vatana saldırı olsa
Onların yüreği orada atar

Onlar Anadolu müritleridir
Bu millî devletin şehitleridir
Onlar istikbalin şahitleridir
Sitemleri gelir sineye batar

Çanakkale, Kıbrıs, Güneydoğu'da
Yirmisini doldurmadı çoğu da
Unutmaz onları Cudi dağıda
Analar, bacılar ağıtlar yakar

Kimisi nişanlı, kimisi evli
Soyu, sopu asil, kökeni belli
Yapmadılar askerliği bedelli
Göz yaşlı gelinler yollara bakar

İbrahim Kılınç
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2845
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ayrılık şiiri ne kadar yalın
Sevdiğimiz aşk sözcükleri gibi
Kılıçla kesiyor bir hain nokta
Öpüşen virgüllerle akan cümleyi

Nasıl soğuk ayrılığın güneşi
Gölgeli bir çınar olan gövdemin
Dalları içten kırınca acı
Buzdan bir alçıyla tutuyor beni

Ayrılık sabahı ne kadar beyaz
Ölümün hüzünlü arkadaşı kar
Bana ütülü bir çarşaf hazırlar
Bir karanfil tam yüreğin üstünde

Onat Kutlar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2846
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Haibun



Gün batımı soluk. Boynundaki kolyeyi okşayan ayrılık rüzgarı gibi.
Yokuştan aşağı iniyor. Elinde yine kedi mamaları, su kapları.

Cihangir’i fethe çıkmış. Başı öne doğru, vücudunun diğer kısmını geriye vererek koşturuyor, rüzgar yetişemiyor gölgesine.

Bütün kediler tanıyor onu. Ama insanların çoğu kocasını tanıyor. Ünlü bir ressamın karısı. Masaya gelip oturduğunda, kendinden başkasını dinlemeyecek kadar, yıllarını kendiyle doldurmuş birinin mantığına çarpıyorsunuz.

Kediler hayatı. Başka hayat yok. Bütün dünyadaki kedileri kurtarmış gibi oluyor. Her bir kediyi okşadığında elleri, ölmeyecekmiş gibi oluyor.

Ölümsüzlük anlayışına gülüyor olgun yaz meyveleri.
Mutlu ve erinçli kedilere yetebildiği için ölümsüzlüğü.

sıcak nefesi yazın
göğsüne vuruyor hayatın
kedilerle çizilmiş resmi

Yelda Karataş
iblis1907 - avatarı
iblis1907
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2847
iblis1907 - avatarı
Ziyaretçi
Fakir Bir Şimal Kilisesinde Şeytan İle Rahibin Macerası

İlkönce yağmurla
sonra birdenbire açan güneşle başlamıştı sabah.
Henüz ıslaktı asfaltın solundaki tarla.
Harp esirleri çoktan iş başındaydılar.
Topraktan nefret duyarak
- halbuki köylüydü birçoğu -
tıraşlı ve korkak
çapalıyorlardı patatesleri.
Suluboya, solgun resimleri hatırlatıyordu insana
köy kilisesinden gelen çan sesleri.

Pazardı.
Kilisede erkeklerin hepsi ihtiyardı
kadınların değil,
içlerinde büyük memeli kızlar,
ve sarı saçlarına ak düşmemiş anneler vardı.
Maviydi gözleri.
Başları önde,
kalın, kırmızı ve harap parmaklarına bakıyorlardı.
Terliydiler.
Haşlanmış lahanayla günlük kokuyordu.
Kürsüde muhterem peder
"beyannameyi" okuyordu,
- gözlerini gizleyerek -.
Renkliydi pencere camlarından biri.
Bu camdan içeri giren güneş
duruyordu genç bir kadının bembeyaz ensesinde
eski bir kan lekesi gibi.
Ve hiçbir zaman
doğurmamış olan
göğüssüz ve kalçasız bir Meryem'in kucağında bir çocuk :
başı öyle büyük
o kadar inceydi ki kıvrılmış bacakları
hazin ve korkunçtu.
Önlerinde kandil yanıyordu
eski
sert
ve boyalı tahtayı aydınlatıp...

İki adam boyundaydı tahta heykel.
Şeytan saklanmıştı arkasına
- kaşları çekik, sakalı sivri,
Mefistofeles olması muhtemel,--
ve âlim bir tebessümle
dinliyordu muhterem pederi.
"- Avrupa'nın bekası,
(okuyordu beyannameyi muhterem peder)
Avrupa'nın bekası için harbediyoruz."

Dinliyordu Şeytan
sivri sakalında keder
ve âsi ve selîm aklına
dayanılmaz bir ağrı vermekteydi yalan.

Okuyordu rahip :
" Avrupa milletleri el ele verip
harbediyoruz,
ve mutlak imha edeceğiz
medeniyet için tahripçi bir unsuru."

Şeytan bir parça yana itti Meryem'in heykelini
ve havada sihirle efsun alâmetleri daireler çevirip
kaldırdı elini
rahibe doğru
- etsizdi, uzundu bu el,
hakikat gibi, kemikli ve kuru -.

Ve ne olduysa o anda oldu işte.
Renkli camın altındaki kadın
çırılçıplak göründü kıpkırmızı güneşte.
Memeleri ağırdı
ve sarı ipek gibi parlıyordu karnının altında tüyler.
Düşürdü kâadı muhterem peder
ve Şeytan'ın iğvasıyla hakikati bağırdı :
"- Karşı koymak günü geldi en büyük tehlikeye.
Harbediyoruz,
fuhşun bekası için,
kerhane kapıları kapanmasın diye.
Ve sen orda, arkada
içinde beyaz entarisinin
bir erkek çocuğu gibi duran,
sen ****** olacaksın kızım.
Sana firengi ve belsoğukluğu verecekler
büyük şehirlerimizden birinde.
Baban dönmeyecek
Yatıyor şimdi yüzükoyun
çok uzak bir toprağın üzerinde.
Şimdi kan içindedir
etli, kalın kulaklar
ve ince kollarının dolandığı boyun.
Yattığı yerde yalnız değil.
Hareketsiz duran tanklarla, terk edilmiş toplar sahada."

Kendi sesinden ürkerek
sustu rahip.
Orda, arkada, beyazlı kız ağlıyordu.
Kadife ceketli bir erkek
- ihtiyar orman bekçisi civar çiftliğin -
bir şeyler söylemek istedi.
Sivri sakalını kaşıdı Şeytan,
rahibe : "Devam et," - dedi.
Ve muhterem peder
başladı tekrar konuşmaya :
"- Harbediyoruz :
pazar ve mal nizamının bekası için.
Kömür, lâstik ve kereste,
ve kendi değerinden fazla yaratan iş kuvveti
satılmalıdır.
Patiska, benzin
buğday, patates, domuz eti
ve taze gümrah bir sesin içindeki cennet
satılmalıdır.
Güneşli bahçesi ve resimli kitapları çocukluğun
ve ihtiyarlığın emniyeti
satılmalıdır.
Şan, şeref ve saadet,
ve
kuru kahve
topyekun pazar malı olup
tartılıp, ölçülüp, biçilip satılmalıdır.
Harbediyoruz :
harbi bitirdiğimiz zaman
aç, işsiz ve sakat
- harp madalyasıyla fakat -
köprü altında yatılmalıdır..."

Yine sustu muhterem peder.
Şeytan emretti yine :
"- Naklet onun macerasını,
o ne idi, ne oldu, anlat..."

Ve anlattı rahip :
"- Onu hepiniz hatırlarsınız,
toprağın içindeki bir patates tohumu gibi
fakir,
çalışkan
ve neşesiz geçti çocukluğu.
Sonra uyandı birdenbire
on yedi yaşına doğru.
Yine fakirdi, çalışkandı.
Fakat aylarca gidip
bulutsuz bir denizde
altında sönük yelkenlerin
sanki çok sıcak bir sabah ufukta apansızın
yeni bir dünya keşfeder gibi buldu neşeyi...
Mahallede sesi en güzel olan insandı
ve en güzel mandolin çalan.
Hatırlıyorsunuz değil mi
size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin
ve mavi kurdelesini
mandolininin?..
İçinizde kimin kalbini kırdı,
kime yalan söyledi,
sarhoş olduğu vaki midir,
ve kiminle dövüştü?
Çocuklara saygısını
ve ihtiyarlara şefkatini inkâr edebilir miyiz?
Belki biraz kalın kafalı
fakat kalbi bir balık yavrusu gibi temiz
onu geçen sene harbe gönderdik.
Şimdi gerilerinde cephenin
işgal altındaki bir köyün odasındadır.
Baygın bir kadının ırzına geçmekle meşgul
bir tahta masanın üzerinde.
Beli çıplak
pantolunu dizlerinde
başında miğfer
ve ayaklarında kısa, kalın çizmeler.
Yerde iki çocuk ölüsü yatıyordu
direkte bağlı bir erkek.
Dışarda yağmur yağıyor
ve uzaktan uzağa motor sesleri.
Kadını masadan yere iterek
doğrulup çekti pantolonunu...
Halbuki hepiniz hatırlarsınız onu,
hatırlıyorsunuz değil mi
size doğru gelen dostluğunu kocaman, kırmızı elinin
ve mavi kurdelesini
mandolininin?"

Yine birdenbire sustu muhterem peder.
(Susabilmek bir hünerdir
insanın ağzından çıkan sözler
kendine ait olmazsa.)
Fakat tahta Meryem'in arkasından
yine emretti Şeytan :
"- Rahip, devam et," - dedi.
Ve devam etti rahip :
"- Harbediyoruz.
Çalıştırılan insan yığınları
birbirine devrederek zinciri,
karanlık ve ağır,
beton künklerin içinde akmalıdır.
Ve sen kocakarı
- ön safta, solda, diz çöküp
yüzü eski bir kâat gibi buruşuk olan -
seni temin ederim ki
kilise kapısında oynayan torunun
- beş yaşında,
başı altın bir top gibi yuvarlak -
dedesi,
senin kocan,
babası,
senin oğlun
ve komşuların gibi
kömür ocaklarında çalışacak.
Hiçbir şeyi
ümit etmemeyi
öğrensin.
Bu maksatla
uçuyor bombardıman birliklerimiz
tasavvur edilmeyecek kadar çok ölüm taşıyıp
iki gergin kanatla.
Ve motorlarına benzinle beraber
belki bir parça keder dolarak
(öldürenlerde tevehhüm edilen keder gibi bir şey),
uçuyor av kuvvetleri himayesinde olarak
bombardıman birliklerimiz
birbiri ardından giden dalgalar halinde...
Harbediyoruz :
öldürdüklerimizin sayısı
- bizden ve onlardan
aralarında meme çocukları da var -
şimdilik
beş altı milyon kadar.
Harbediyoruz :
kundak bezinin çeşidiyle belli olmalı herkesin yeri.
Harbediyoruz :
parlasın edebiyen diye sabah güneşlerinde
hapisane demirleri..."

Hakikat çok taraflıdır.
Fakir bir Şimal kilisesinde
- Şeytan'ın iğvasıyla da olsa -
fakir bir papaz
onu o kadar uzun anlatamaz.
İnzibat kuvvetleri aldı haberi
- kadife ceketli orman bekçisinden -
gelip indirdiler kürsüden muhterem pederi.
Ve asfalt yolun üzerinde
arasında silâhlı iki adamın
giderken muhterem peder
Şeytan baktı arkasından :
çekik kaşlarında ümit
ve sivri sakalında keder.

12.9.1941

Not :
Alamanya yıkıldı.
Temerküz kampından kurtarıldı muhterem peder.
Ve yine Şeytan'ın iğvasına uymasaydı eğer
önemli Alaman demokratlarından biri olurdu bugün
Anglo-sakson işgal bölgelerinden birinde.
Halbuki yine uydu Şeytan'a.
Ve yine bir pazar günü ve aynı kilisede yine
batılı müttefikleri meth ü sena edeyim derken
41 yılında söylediklerinden bazı fasılları tekrarladı aynen
bilhassa mal nizamına ait olanları.
Ve Katolik bir Amerikan subayının emriyle
(tevkif edilmediyse de bu sefer)
kovuldu kiliseden muhterem peder.
Yine arkasından baktı Şeytan :
çekik kaşlarında biraz daha çok ümit
sivri sakalında biraz daha az keder...
1946 Şubat 17

Nazım Hikmet Ran
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2848
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Söz Makamı...


Söz makamı sessizliğe hasret
İflas etmişim aşkımla barışta
Süslü bir sultan hançeri gibi
Asilce sokulmuşsun yüreğime...
Hani yeşerir ya dünya
Bahar yağmurlarından sonra
Susar ama hiç belli etmez ya
Söz dünyası
Bir kez duydu mu hep ister!
Gönüllü nöbetler
Esarete dönmüştür artık
Gardiyan yeni mahkumlar bekler...
Söz ülkesi bu suçlar silinmez
Hangi söze bu ceza verilmez
Seviyorum dedin ya artık
Geri dönülmez...
Yıldızlar aslında çok uzak geceden
Ve her biri aydınlıktayken
Nedir onları
Karanlıkta böyle özleten...
Bir mum ışığı bazen
Büyük olur da güneşten
Gönül bir sevgiden geçer
Bir de sığındığı ölümden...
Bazen sana da olur bilirim
Kah aynaya bakarken
Kah sessizliğe daldığında
Tüm etlerin erir sanırsın
Damarlarındaki kan çekilir
Göz göre göre ölüyorum dersin
Ve durmadan başka bir
Sabahcı kahvesinde
Kendinden kaçan
Aradığını bulmaktan korkan
Ve hep karanlıktan
Deli ruhları bedenlerinde
Yürekleri gözlerinde
Yeni bir yolculuğa çıkarsın
Yedeklerinde...
Çünkü söz bitmez
Ukala sonsuzlukta
Zamansız mekanında
Ve sesini duyduğumda...
Dümen suyu bozuk gemi
Kaptan arar rüyasında
Ben yüzme bilmem
Kaptanlık kim dümen ne?
Ve bir gün yine
Acil servis önünde
Tedavisiz düşlerimin peşinde
Sen gelirsinde günüme
Ve birde yalnızlığım
Verilen acı haberle...
Sözde...
Barışta...
Yüreğimde hançerde...
Baharda yazda...
Nöbetlerde mah****a...
Suçta ve cezada...
Yıldızlarda ve güneşte...
Dümensiz denizlerde...
En sevdiğim ölümde...
Her sabahcı kahvesinde...
Tüm gidişlerde...
Ben hep seninleyim
Gözbebeğim...
Sende benimle...

Bülent ÖZDEMİR
iblis1907 - avatarı
iblis1907
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2849
iblis1907 - avatarı
Ziyaretçi
E y ü p

İstanbulun fethiyle anılır adı
Tarihler boyunca hiç unutulmadı
Ensariden bizlere yadigar kaldı
Sessizdir sakindir huzurludur Eyüp

Her köşesi bir tarih bir efsanedir
Kalplere nur veren ziyarethanedir
Orda dua orda niyaz halisanedir
Sessizdir sakindir huzurludur Eyüp

Mavi Haliç sahilinden gezerek gelin
Mihmandarın türbesinde dualar edin
Piyerlotiden bakıp şehri seyredin
Sessizdir sakindir huzurludur eyüp

Nihat İncekara
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
9 Nisan 2007       Mesaj #2850
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
SEVGİLERDE

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı.
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.


Behçet Necatigil

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya