Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 346

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.175.500 Cevap: 8.002
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mayıs 2007       Mesaj #3451
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir El Dokunuyor Bana

Sponsorlu Bağlantılar


Düşüncelerimde tek kişi var
Bütün gün onunlayım
Birtakım sorular yöneltiyorum ona
Söyleşiyoruz...
Yüzler asılıyor aradabir
Bazende kahkahalarla gülüyoruz
Sonra,
alışkanlıklar dışındakilere eğiliyorum
Bir sigara yakıyorum
Üflüyorum dumanını,
tüm hasretleri giderircesine...
Dalıp gidiyorum,
uzaklaşıyor benden o
Elimi kaldırıyorum durması için
Bağırıyorum avazım çıktığı kadar,
duymuyor...
Bir el dokunuyor bana
''Hey uyuma! karadenizde,
gemilerin mi battı? ''
Kendime geliyorum
Hemen zulamı açıyorum
Kurdugum düşün bitmemesi için,
devamını getiriyorum
Okuyorum bana yazdığın dizeleri
tek tek...
Hepsi içten,sıcacık dizeler
Fotoğrafın geçiyor elime...
Hepsi benimle konuşur gibi,
canlı,sevimli ve güzel...
Yine bir uyarma,
yine bana dokunan bir el
''Yeter'' diyor
''Kaçıncı kez onun mektuplarını okuyuşun,
resimlerini onunla berabermiş gibi inceleyişin''
Yüzüne anlamlı bakıyorum dostumun
''Haklısın sen hiç böyle sevmedin,
bilemezsin böyle tutkulu olmayı''
diyorum ve sana yazacağım mektubun,
başlığını atıyorum...Sevgili...

Burhan Kıran

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Mayıs 2007       Mesaj #3452
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gizli Düş(üm)

Sponsorlu Bağlantılar
Ey! acının yanık tenli çocuğu;
Hüznümü doldurduğum odalardan süpürüyor,
Acı çığlıklarımı,
Sandıklara koyup, anahtarını atıyorum.
Aç yüreğini buzlarımı erittim,
Kör sevdaları kurşunladım,
Yalınayak dizlerim yaralı sana koşuyorum.
Suskularımı , yeminlerimi bozdum yolunda.
Beşinci Cemrem aşk düşür toprağıma.
Bana aşkı öğret dilimde türküm olsun.
Sevdayı öğret dilden dile dolaşsın.
Masallar anlat düş(lere) benzeri.
Sevmeyi anlat hadi büyüt beni...

Ey! kekik kokulu yarim;
Gökkuşağını çal evvel zamanlardan.
Yıldız topla saçlarıma hiç sönmeyen.
Bahar getir zemheride.
Gül(ler) ser sol yanıma.
Gizli düş(lerimizde) bir dünya kur.
İlk söz(ün) son söz(ümüz)
"SENİ SEVİYORUM"
olsun...



Berati Yüksel

NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
4 Mayıs 2007       Mesaj #3453
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Çocuk Olmak

Çocuk olmak,
Bir kuşa benzer.
Kuşlar gibi özgür,
Kanatlıdır çocuklar...

Çocuk olmak,
Bir balığa benzer.
Balıklar gibi narin,
Sevimlidir çocuklar.

Çocuk olmak,
Bir ata benzer.
Yemyeşil kırlarda,
Koşar, oynar çocuklar...

Çocukluk,çocukluk,
Ne mutludur çocukluk.
Heyecanlı ve neşeli,
Ne güzeldir,çocukluk..


Muhammed Taha Balkıs
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mayıs 2007       Mesaj #3454
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yenik Savaşçı

Sahne 1

Ölüm vaktiydi, şiir gibiydi;
h/er meydan aynıyla vakiydi;
hırsla ileri atıldı savaşçı,
kazanmak için mi?..

Her savaşın bir kaybedeni olacağından, kazanmak sadece çabuk bozulan bir oyuncaktır. Ve oyuncak bozulduğunda, yenisine sahip olsun diye birileri, başka birileri kaybedecektir. Ve yine her kaybeden yeni bir oyuncak için meydanlara inecektir. Meydanlar savaşmak içindir. Savaşlar KAYBETMEK İÇİN...


Sahne 2

Şiir vaktiydi, tam vaktiydi;
öncesiyle vakiydi;
gözünden ok yemişti yenik savaşçı,
gördükleri için mi?..

Okuduğunuz bu saçmalar, acıtan bir ironinin sezdirici şifreleridir. Gördükleri için gözlerini kaybedenler ile gözlerini kaybettikleri için görenler aynı safta artık. KAYBETMEK İÇİN...

Her kaybediş sadece kaybediştir!

K a h k a h a l a r k a h k a h a l a r k a h k a h a l a r v e s o n . . .


Zafer GÜN
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
5 Mayıs 2007       Mesaj #3455
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Aylardır tek satır yazmadım
küskünüm kağıtla kaleme
bir gölge gibi kaçıyorum
senin olduğun bu şehirden
seni hatırlatmasın diye
en küçük bir anı
derin kazıyorum mezarımı
elveda dostlarım,aşklarım
ölümü sırtlanmak değil midir
unutmak kayıtsız sevdiğin kadını.

Musa MENEKŞE

NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
5 Mayıs 2007       Mesaj #3456
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Saçları Söğüt Salkımlım


Sorsam seni yıllara
Neler söyler ki bana
Senden bir haber,verirmi aceba
Sen sağlığını
O eski ihtişamlı gençliğini
Alımlı bakışlarını
Çıtıpıtı gençliğini söylermiydi aceba
Bildiğin gibi hiç değişmedi dermiydi bana
Mutlu edermiydi beni
Seninle mutlulu olduğum gibi
Saçların söğüt salkımı
Kaşların,gözlerin hala ilk gördüğüm güzelikte
Beden dilin konuşurmu senden önce
Seni seviyorum dermi
İlk tanıştığımız bahar mevsimi güzelliğinde

Kamil Söylemez
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Mayıs 2007       Mesaj #3457
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Harf Harf Alfâbem İstanbul


Elif

ıhlamur ağacının altında hafîf bir rüzgâr
......................../ birimiz zikir hâlinde
......................../ birimiz seyir âleminde
salınıp duruyoruz aşkın medcezirinde
sonsuzluğun eşiğinde
........................bize eşlik eden bir şarkı:
‘çok geç kalmışız canım
vakit bu vakit değil
eski radyolar gibi
çatıya saklanmış aşk’

izbe yerlerin zulmet kokan hafakanları
gelip tahtını kurar ellerin boşluğunda
ömrü uzayan ölümler filizlenir Heybeli’de
ah! ne eyleyeyim ben, şimdi şiirler mensûr
şimdi kırgınsın bize, yangınsın içimizde
sâhiplenmedik seni
......................../ teyakkuzda ekâbir

dargınsın ey içime kümbetlenen azîze
vakit çok geçmiş değil soylu hânedan için
dâim ağlamaklıdır Leylâ, perçemi nemli
hiçbir diken, süs diye takılmamıştı güle
......................../ yine de yakışıyordu
büyük aşkın virandır akıttığı gözyaşı

gizem saklı surlarda, durur hâlâ ab-ı sevda
hâlâ sana sevdâlı ezelden güneş ve ay
ah! ne saâdet dünyâ gözüyle Hüdâî yol;
................................................/ ateşe serinliği
......................../ suya dinginliği öğretiyordu

çizdiğim resm-i yârdır Gerdan’ından akseden
sâkî! bana bir bâde sun aşkın şarabından
......................../ kendinden geçsin bu dingin dudaklar
şâirin sesine ses katsın renkli Alfâbe’m
say ki unutmuşum kelâmı
......................../ unutmuşum kırılan her kalemi
/ beni de alfâbende bir elif say


Be

adım adım elleri çıkar, öpmek içindir
................................................Koca Sinan’ı
çizgi çizgi elleri değiyordu Hattat’ın
........................…öperek Bâb-ı Âli’yi
/ harfler secde ediyordu
sînelerde kaldırım yalnızlığında Hırka
Cihangir’deki hüzün kuşatırdı göğümü
ve bir anne duâsı kadar içten olurdu
................................................Sadâbâd

kutlu bir şehzâdenin yangın suskunu dili
‘ya o beni alır, ya ben onu’ der Beyzâde’m
ensar niyetlenmişti de gelin olunan Fâtih
................................................yüzgörümlüğü fetih
hem ne yakışıyordu sancağım Ulubatlı’ya
sancılı bir yağmurun dokunduğu intizâr
saçlarında günlerin yorgunluğunda duran
................................................bir şehrâyin muştusu

Beyoğlu nâr, Üsküdar yâr, revnak Çamlıca’da
gülüşün kadar sıcak olurdu her münâcât
........................ - Yûşâ Tepesinde duâ -
sonsuzluğa kayan aşk Sirkeci’de vedâya
................................................dönüşüyordu

evvel şaşkınlık, sonra savurduğun telâşım
görmeden denedimse de kâtil özlemlerini
................................................diriltmemeyi
büyüdü şol sevdalar, kelimeler bendegân
bir tezyin, bir tezhip, bir nakıştır kalpte Vefâ
alıp götürür beni, okşar ruhumu neyzen


Te

saraylara kâh kumru, kâh güvercin konardı
leylak halkalar zarîf, zerrîn, nârin olurdu
nâzenin işlemeli, cumbalı evler virân
........................Ayasofya mahkûm
........................Topkapı serâzâd
tiran istilâsında yıkılmıştı pâyitaht
fayton kıvrımlarında uzayıp giden yollar
......................../ kuytudan kalabalığa
......................../ kesretten duldalığa
bendenin zebânı mı Hak, zebûnu mu beşerin
........................bir dirhem iz’ân ya Rab!

sağ yanın şark, sol yanın garp; gece ile gündüz
Mihmandâr’da her adım maverâ sohbetleri
unutturup dünyayı öteyi ifşâsıdır
haberler uçuran her güvercin, şâhit olup
........................döker en mahrem sırrını Harem’in
........................ ve sırra kadem aşkını Hürrem’in

şâir susarsa eğer kim anlar ki dilinden
hiç bu kadar âşikar değildi ağlayan ney
ikindi yağmurunda ıslanır münbit heyben
ellerimle yıkarım, iki yakanı senin
......................../ okşasın parmak uçlarım
bana mısın demeden ışırsın sabah akşam
köprülerin altına hoyratça düşen çocuk:
................................................seni biz düşürdük

…….


Sin

kaç bin yıldır görünen cemâlin Yûsuf’a ayna
‘su uyur’ surlar nöbette gizemli nazarıyla
/ açılsan on asırlık bir buz dağı çözülür
/ açılsan çağ sökülür, yaprak yaprak çan sesi
................................................dökülür

içini bir Fâtih’e açabilmiştin ancak
........................gece gündüz, elli üç gün / bilâ-fâsıla
sabrı öğretiyordun
kızıl renge boyanmayı suya, toprağa aşkı
hercaî hayâllerin son şaşkın bakışında
bir dev/in, hayâlinin ırağındaydı fetih
başladı mı, bitti mi suskunluğu şâirin
ve kana kana biter susuzluğu Fâtih’in

Kız Kulesi şaz, Eyüp niyâz, naz Emirgan’da
Yedi Tepe’nde işte en havadar Kanlıca
nefesler susturulmuş Prensler Adası’nda
koyu gölgesinde her Çınar’ın saklıdır keder
sükûnet lügatlerde, devinirken çığlıklar
......................../ el ele tutuşur nârâ ve nidâ

ses veriyorum suyun hayat kokan sesine
acılardan sevince, erinçlerden kedere
yırtınan gelgitlerde, dinginleş artık n’olur
hangi sırra gark olur tende süveydâ-yı kalp
arzuhâlimi mâzur görsün divân-ı hümâyûn
hece hece yitirdim, harflerde arıyorum
................................................kaybettiğim izleri

sen gelirsen naz biter, sen gidersen haz biter
karşılıksız sevda yok, biter nihâyetinde
kâim olduğunu her dîl/de, görebilseydi
lâl olurdu Aslı… ve Şirin’de başka ahval
ve ezelden masalmış Leyla’yla Mecnun aşkı

…….


Nûn

elvan elvan lezzetler resmeder ressâm
hayat yeniden başlar mehtaplı gecelerde
her vapur kalkışında eller askıda durur
........................biraz daha / yutkunur deniz
kalpler beraber gider, gidemese de beden
uzaktan uzağa bir akşam selâmı kalır
yummadan gözlerimi dinlemeliyim seni

zülfünü suya çalan tek dilberdir martılar
kimine göre hüzün, kimine göre efsûn
........................umuttur beyaz sayfalardan taşıdıkları
........................kendi rengine benzer her şey
neden uçtuklarını su üstünde, sormayın
kaybettikleri bir şey mi var bulamadılar
haberler uçuruyor, havâdis alıyorlar
................................................/ hülâsâ

Haydarpaşa Garı’nda ne çok anlamsız bakış
pususunda bekleyen inkisâr-ı hayâller
anbeân gelip çarpar mahzun bir yığın yüze
Hisar’lar kırgın, yılgın Beylerbeyi, utangaç
........................yaz akşamlarında muzdarip Kadıköy
daha ‘küçüktüm, çocuk değildim... aşıktım’ ben
intiharlara şâhit olunca Boğaziçi
siliverir dalgalar… ve ölüm çığlıkları
........................yankılanır dilimde:
........................‘keşke toprak olsaydım’


Vav

bir hattatın elinden çıkar gibi işveli
ölümsüz bir çiçeğin kokusu yayılmakta
eksiğim biliyorum, tamamlıyorsun dâim
sende ağlamıyorum karanlığa, leyl başka
........................nehâr oluyorsun bana / mâsivâ

mavi gözlü sevgili, ey rüyaların kızı
nereye baksam, senin ikliminden bir rüzgâr
sevginin gül kokusu, âhuzarı çiçeğin
şehadet ederim ki güneşin ışığı ve
dolunayı gecenin senden yanadır, inan.

burçlarında hâlâ bir Akşemseddin duâsı
erbabına bıraktık; Itri başlar nağmeye
Haliç’te martılarla her sabah kahvaltı var
........................kim der Yalnız Servi’ler
her şey revândır sana, sen kalender süedâ
sen yine el değmemiş Meryem bakireliği
........................lâkin doğurgan billur belde
en güzîde kelâmın ıtır neşîdesiyle:
........................‘beldetün tayyibetün’
........................kutlu zafer müjdesi

sıcak yürümeleri bir çınar serinletir
görürsün, bütün yollar birleşir Galata’da
orada bir Hezarfen alıp götürür sizi
gökyüzünden temâşâ mâziyi ve bugünü
......................../ sonra nesl-i âtiyi

…….


Lam-elif

kalabalığı teskîn eden sandallar yüzer
........................denizin orta yerinde
yüzlerinde yorgunluk, ellerinde bir umut
........................kaptanların, balıkçıkların
hangi tarafa baksam, senden kalan buhurdân
bir hıçkırık yayılır çılgınca dizelerden
kim tutar bir şâirin şuh yadsımalarını

mahzundur Ayasofya, âteş-i aşkında gam
uzaktan uzağa bir ezan, bazen Bilâl’dir
........................kulaklarda tutunan ses
bazen Dâvût sesinde oturur her yüreğe
devr-i sâbıkta huşû, bize mi kaldı özlem

Karacaahamet; kutsal ma’bedi ölülerin
geceyi konuşturan şimdi kırık iskele
Nef’î’nin susturulan sesinde Sihâm-ı Kazâ
bana kaldı anlatmak aşkın derinliğini

kıskanıyordu Bâbil küçülen her adımı
........................-Sahaf’larda, Mısır Çarşısı’nda-
yer ve gök arasında hummâlı yolculuklar
ne kelâm ki karşımda evrenin sonsuzluğu
gülüşünde bin bir renk, takılmak için durur
........................yığınla insan gürûhuna

meydanda arz-ı endâm, şâiran artık susar
sana sınırlı, sende sınırsız rûz-i yeldâ
......................../ ismiyle müsemmâ Der/saâdet

ıhlamur çiçek açar, sonra hafîf bir rüzgâr
......................../ birimiz salınmaktan
......................../ birimiz korkar yutkunmaktan
öylece duruyoruz aldırmadan zamana

işte ‘okudum harf harf alfabem İstanbul’u’
........................‘doymadan tekrar tekrar
........................biz sevdiceğim yeniden’

susunca şâir, susuz kalır buyurgan kadın
‘ben derim utanma iftihar et
sevmeyenler utansın
aşksızlığa mahkum edildiysek
bu dünya yansın’

...
..
.

Zafer ŞIK
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
5 Mayıs 2007       Mesaj #3458
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Çok huzursuz bir geceydi
Yüreğim parçam parça
Yıkıntılarımı toplayamadım dağınık kaldım
Gözyaşlarım hala yanaklarımda
Gözlerim çok acımakta
Bir şeylerin izi kalmış
Silmeye çalışırken
Tuzlarınla yıkadım yüreğimi
Yaralı bir yürek
Tuz mevsiminde çok acır
Acıdıkça susarsın
Sustukça büyürsün işte


nedim hüdaşah berkay
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
5 Mayıs 2007       Mesaj #3459
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
belki herkesin babası çıkamayacak hapisten
ve belki onlar uçamayacak gümüş bir kuş gibi sevinçten
bir zaman daha belki
yaylım ateşlere düşecek
en çocukça düşlerinin yolu
belki bir zaman daha
gözlerini ısıra ısıra
ıpıslak bir bulut gibi
yürüyecekler duvarlar boyu
ve felaket
şundan emin ol ki güzelim çocuk
kollarının ucunda sıkışan
dehşetli masum o iki yumruk
alametidir
kopacak
kıyametin
Nevzat Çelik
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
5 Mayıs 2007       Mesaj #3460
arwen - avatarı
Ziyaretçi
bir şiir yazıyorum sensizliğe
yaşlı ellerimde düş yellerine s.
dileklerimden dökülen sevgiye
gözlerimde buluştugun maviye

sensizlikte yüregim narin
derin derin hayallerin serinligin
gündüzden alıp geceye sürdügün
dökülen yaşlarım günlügüm

vazgecilmez akşamlarım
sürüklüyor karabasanları
içimde kaktüs dikenleri
bitmeyen sızılarım avuntu

gelemedim yaşımdan
dokunamadım aşkım sana
yanı başımda hayallerin
her yanım zerzele telaşım

alışmaya calışırken seni
hiç unutmadım gittigin günü
sevdiğim seviştigim günleri
sensizlik ölüm gibi sevdiğim

bir şiir anıyorum senden
sensizligi besteledigin günden
aşk taneleri gibi soguk sıcak
dokunası hayattan günlerimizden

ne kaldı geçmişten götürebildiğin
bıraktın beni divane gelecege güne
hadi gel desem hüzün yeri günüm
yerlerden yel alır beni ve uçurtma günlerimizi...


ali baskı

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya