Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 540

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.167.987 Cevap: 8.002
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #5391
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Bir Mektup Bekliyorum

Sponsorlu Bağlantılar
Bir mektup bekliyorum
Sevdiceğim gönülden
Bir mektup bekliyorum
Söz vermiştin çok önceden
Bir mektup bekliyorum
Dün gelmesi lazımken
Bugün hala gelmeyen...

Asiye Atabaş


CaNaRY - avatarı
CaNaRY
Ziyaretçi
12 Aralık 2007       Mesaj #5392
CaNaRY - avatarı
Ziyaretçi
Kara çalınmış günlerin ertesinde, ellerinde güneşlerle gelen yar!
Huzuru içirdiğin yüreğim şimdi hüznü içiyor ellerinden, bilesin!
Sponsorlu Bağlantılar
Yüreğine kanatlanan yüreğin kanadı kırıldı, kanıyor.
Göğe uçurduğum umutlarım vuruldu bir bir
Hüzün ki, yokluğuna katık ettiğim,
Yine dolandı eteğime, peşimi bırakmıyor.

Adının her harfini gözyaşıma çizdim ve titrek bir yürekle yokluğuna ektim
Sen avazın çıktığı kadar susarken ben taze çığlıklar yeşerttim sana!
Nefes nefes acıyı yonttum adınla,
Yokluğuna buladım ellerimi,
Yüzüme bölük pörçük diktiğim yamalı gülüşlerdeyim şimdi.

Ah yar!
Ah! yoluna ,can diye diye benden geçtiğim,
Ah suskuların şahı,
Bir çözebilsem boynuma doladığın sessizliğin düğümünü
Bir yudum harf düşse,hisseme alfabenden
Yalın ayak çıktığım yokuşlarında düşmeden bir yürüyebilsem.

Öyle bir acı ki bu! nasıl anlatılır bilmem
Kırsan kırılmaz,büksen bükülmez
Ateşler yakmaz,sular söndürmez!

Söylesene yar!
Hasretini adımlasam kaç adımda biter?
Özlemin kaç nefestir saysam?
Bilemessin ki
Akla sığdıramazsın bu denklemi
Nasıl anlatayım ki daha hal-i pür-melâlimi...

Sen yine sükutu giyin yar!
Dilersen hiç konuşma.
Ben kelamlarımı çürüttüm yolunda.
Çarpsada bir tokat gibi yüzüme, her harfi yoluna heceledim.
Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim,
Söz verdim ben bu yüreğe,
Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim!

NârveNur / Ekim 2007

jarule - avatarı
jarule
Ziyaretçi
12 Aralık 2007       Mesaj #5393
jarule - avatarı
Ziyaretçi
Seni seviyorum diye
Gelişine kadar rötar yapmış hayatımı
Seninle yaşamaya hazırlanırken
Sana uzanan yollarımı kapaman niye?
Biliyorum haykırışlarım boşuna
Şahin pençesinde asılı serçe gibi
Nafile tüm çırpınışlarım
Boşuna sesleniyorum duymayacağını bile, bile
Seni beklemem nafile Gözlerinde zifir siyah bir perde
Alkış tutuyorsun alabildiğine
Şamdandaki mum gibi eriyip bitişime
Sen kulaklarını değil
Yüreğini tıkamışsın sana seslenişime Oysa ben
Tüm yokluğuna inat varlığını yaşatırken içimde
Gül pembesi çizgilerle resmini işliyorum
Karanfil moru gecelere
Şiirleri seninle yüklüyorum kanatırcasına
Dizeleri ağlatıyorum.
Seni işliyorum hecelere Tüm yaşayamadıklarıma inat
Seni yaşamak istememdi ütopyalarım
Tek sana adanmışlığımdı ölümüne
Tek senin doldurduğundu rüyalarım
Şimdi
Bir tutam gücüm kaldı en sona sakladığım
Bilmiyorum
Ansızın çıkıp gelecekmisin aniden
Bir avuç toprak olmadan sonunda
Sen diye kucakladığım. Bir gün
Anlayabilme ihtimalin var ya sevdiğimi
Düşüp gelme umudun var ya yüreğinin peşine
Yüreğin bende emanet biliyorsun
Ve ben
Yüreğin yüreğimde
Yüreğin ellerimde
Çok yakında
Çekip gideceğim yok oluşun koynuna
Beni düşürdün ya bu hale
Günahı boynuna.

Mustafa Şekerci
miss_didem - avatarı
miss_didem
Ziyaretçi
12 Aralık 2007       Mesaj #5394
miss_didem - avatarı
Ziyaretçi
GİTTİN AMA BİR ŞEYİ UNUTTUN

Kızgınsın biliyorum,hatta kırgınsın bana,
Bense kalışımdaki suskunluğumla, sana sesleniyorum ;
Hızla kaçıyorum içimdeki tenha ülkeden,
Yamaçlara vuruyorum yüreğimi.
Ayaklarıma dolaşıyor mevsimler,
Aşk kuyusunda Yusuf oluyor sözlerin.
Bense yine koşuyorum düşlere.
Gönül infilak halinde şimdi,
Ayrılık fırtınası boğazıma kaçan…
Damarlarımdan çekiliyor aşkın yalanı,
Tüm sözler geçmiş zaman oluyor bende.
Bir avuç hasrete dem vuruyor,
Külleri batıyor gözlerinin, içime…
Kimsesiz bir söz aramızdaki,
Zamansız susuşlarla çevrili…
Gittikçe daralıyor yaşam çemberim,
Susmaktan öteye gidemiyor cesaretim.
Aşk iki kişinin tekleşme yarışıdır,
Ve bu yüzden tüm ayrılıklar erken yaşanır !
Yaşlanmışlığım zamandan değil, aşktan…
Şimdi hicaz bir hüzün soluyor gözlerim,
Ruhuma ecel firakı süzülüyor.
İçimi kanatıyor galeyan bir sızı,
En diri ölüm ayrılık olmalı…
Susuşlarıma düşüyor gaib bir aşk,
Ayrılığa borcum mahşer vaadi.
Gittin ! Ama bitmedin!
En çoktan ve en baştan başladı her şey,
Hüzün kaldığı yerden,sevda en derinden devam etti.
Bu gidiş bana hiç yaramadı.
Şimdi daha çok korkuyorum geceleri,
Ve daha çok kanıyorum sana ;
Adın yaramda tuz, kanım son mevsiminde güz !
İçimde külleniyor hüzün türküleri,
Gurbet soluyor cümleler, yalnızlığıma.
Ardında bıraktığın bir ihtimalle çıkıyorum,
Beni bir başıma bıraktığın bu yolda !
Gittin yar ! Gittin ama bitmedin.
Unutulmuşluğun koynunda yeşerdi zaman,
Göklerden taştı ahım, feryadım.
Aklımı kaybettim firari akşamlarda,
Hep seni düşündüm, hep seni üşüdüm.!
Şimdi bir avuç Sus sürüldü dilime,
Gözlerime katran bir hayal çekildi.
Kan gözlü ölümler düşüyor kahrıma,
Alnımda yıllanmış yıllar duruyor.
Gittin yar ! Gittin ,ama bir şeyi unuttun.
Şimdi yastığımda nemli bir hüzün,
İçimde küsüşümün izleri duruyor.
Ve kanıyor içimdeki Sen !
Ve içimde ateş çemberi bir yalnızlık üşüyor.
Ve ben burada her gün ölüyorum.
İntiharımı ilan ediyor takvimler.
Gittin yar ! gittin
Ama giderken kendini almayı unuttun,
Ve ben bu yüzden hiç olmadığım kadar suskunum !


alıntı
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
12 Aralık 2007       Mesaj #5395
nünü - avatarı
Ziyaretçi

Doz Aşımı

Doz aşımına uğrayan hayallerim parçalanıyor...
İçimde acınası bir kırıntı gibi kalıyor,
Senin varlığın.
Gidiyorsun...
Geç kaldığım bir sevdanın son sözleri çınlıyor kulaklarımda,
Seni seviyorum, diyorsun ve
Gidiyorsun...
Düşüncesi bile bir çığlık gibi bölüyor mutlu dakikaları
İçime sebepsiz karabasanlar çöküyor.
Adın hecelere bölünüyor
Kalbimde mührün kalıyor.
Döneceğim, diyerek gidiyorsun...
Sevdamıza güveniyorum da
Vesveseler bırakmıyor yakamı
Ya unutursan beni!
Unutma beni sevdiğim
Unutma gözgöze geldiğimiz saniyeleri...
Sana geç kaldıysam...
Boşver be sevdiğim geçte olsa buldum seni.
Sen törpünlenmiş sevgi sözcüklerimle bile sevdiğimsin,
Söylemesem de, söyleyemesem de
İlk dakikadan içime düşen bir damla umutsun, huzursun...
Senli dakikalara yazılacak nice şarkılarım olacak
Çabuk dön,
Suskunlukların kadar kısa olsun gidişin...
Çabuk dön,
Satıraralarında kalmasın bizim sevgimiz...
Geç buldum ama erken kaybetmeyeceğim seni...
Seviyorum, seviyorum, seviyorum seni...

Solmaz Akça
miss_didem - avatarı
miss_didem
Ziyaretçi
12 Aralık 2007       Mesaj #5396
miss_didem - avatarı
Ziyaretçi

AŞK TUT/SAK

/..Faili meçhul bir aşkın kimliğinde saklı kaybım.../

Bırak...sorma!
Hanesi boş kalsın ismine yüklediğim anlamın
Aşk de, nefret de ne dersen de..
Ben bile bilemezken bendeki vazgeçilmezliğinin sebebini
Bırak sözcüklerin kafası karışmasın...
Bir kelimeye
Bir dizeye
Bir şiire sığamayacak kadar ağrılı harflerim...

Yürekte sevmek çok zor
Dışarı çıkmak istedikçe içimdeki tutsak aşk
Susturdum çığlıklarını
Çırpındı
Yüreğimin duvarlarına yumruklar attı
Yırttı
Kanattı
İçim birkez daha acıdı
Sen acı/ma..!


Son gözyaşımı da yuttum
Şimdi ağrılarım dinmek bilmiyor
Aşk kaybından gideceğim...

Açın ışıkları geceler
Sigaramın dumanından kalemim ne yazdığını görmüyor...!



Yüreğimdeki mahkum aşk... Dur/ma kaç!
Nasıl olsa bulurum seni gidişinin ardındaki damla damla kan izlerinden!



Dilek Eğri
MaRCeLLCaT - avatarı
MaRCeLLCaT
Ziyaretçi
13 Aralık 2007       Mesaj #5397
MaRCeLLCaT - avatarı
Ziyaretçi
ACILAR DENIZI

Ben acilar denizinde bogulmusum
isitmem vapur duduklerini , marti cigliklarini
Dalgalar hergun bir baska kiyiya atar beni
Duyarim yosunlarin benim icin agladiklarini

Oluyum coktan, bir baksana gozlerime
Gor, icindeki o kanli cam kiriklarini
Bu ne karanlik , bu ne zindan gece boyle
Butun gemiler sondurmus isiklarini

Ben acilar denizi olmusum, yaklasma
Sularim tuzlu, sularim zehir zemberek
Baksana; herkes icime dokmus artiklarini

Bu karanlik bitse artik, bir ay dogsa
Bir deli ruzgar ciksa; alip goturse
Yillarin icimde biraktiklarini...

U.Y. Oguzcan
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
13 Aralık 2007       Mesaj #5398
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
taş plaklar kırılmaz

benim alınamamış bir tek yedinci kapım var
içimdeki dehşetin boşalan zembereği
seni durdurmanın tek yoluna düşer giderim
konacak yer bulunamayan fotoğraflarda yoktur yerim
artık arananlar listesine yazılır adım
sürgün olmayı/sürgülü olmaya tercih ederim
çekecek resti yoktur gezginlerin
rast makamına uğrayan ezgilerin
düşerken tutunamadığı tek yer melankoli

neden bütün renkler tek beden
artık farkındayım
durup dururken gülümsemiyorum
beyazı büyüyor dışımızdaki resimlerin

gözlerin öpüldükçe harlanan
turunç mangallar senin
kimi zaman perşembe günleri
hayli tanıdık
kor ataşe benziyor
aralayarak üzerindeki külleri
kor ateşe benziyor perşembe günleri

yüreğim; hayasız temmuz
benim alınamamış tek kapım
hangi gümrüklerden geçmedi ki namussuz
ben kadını
çok satan bir kitap gibi sevemem
yüreğim / ağır kargom
sevgi koydu
her gün yaptığı işin adını

sana çok meraklıyım
eşzamanlara ayarlı
ortak isteklerde kararlıyım
herkesten sakındığım izmir
neleri sevdiğini bilmekte haklıyım

aşk sanal elbette
büyüdükçe giysileri daralan bir kentte
pekala üşüyebilir insan
kalabalık yalnızlıklardan
yabancı bir sözcük
kendine ait olmayan alışkanlıklar edinebilir
türkçe’de yapılan yanlışlıklardan

aşk sanal elbette
büyüdükçe giysileri daralan bir kentte

en değerli şeyler
bizden başka kimselerin
bulamayacağı yerlere saklanır
yüreğim senin saklı zeybek halin
seni sevmekte çok haklıyım
zeybekler/dağların yargısıyla aklanır

ben sana çok meraklıyım

kuğulu parktır bir havuzun düşleri
açılır gözkapaklarından
içine akar bu nehir
dilimin ormanından
sularına inen geyikler
ilkin ayaklarından vurulur
ağzının kıyılarında
vurulur fakat uykularında
şekersiz ve hep sıcak
bir bardak
çay tadındaki istekler
tatlı berrak ve soğuk sulara kaçar alabalıklar
arkamızdan boş mermi kovanı toplar bu şehir

küçük sular/ pet şişelere sığar
alçalanların
kendilerinden büyük korkuları var
yolların tükendiği yerdir sığınaklar
bulanır tabii ki örselenince akarsular
bulanır kimi zaman
akarsu gibi adamlar

düşerken bizi
yalnız sevdiklerimiz tutar
büyür elleri
yeryüzünü kaplar
birimiz azalınca artar diğer yanımız
ancak bir anlam kazanır
sevgiden söz açınca
bileşik kaplar

ten /gövdemdeki ipek gömlek
kıpırdar yerinden elbet
bulur kendine avunacak bir neden
imbatlardan derlenen
fırtınalar sen bilirsin
nereye çekip gider
dibi tutmayan teflon adamlar

dokunmayı bilirsen
pencerendeki begonyadan
karadenizdeki ormana
gizli bir geçit var

düşerken bizi
yalnız sevdiklerimiz tutar

benim hala alınamamış
açık duruyor yedinci kapım
hileli zarların da bilmediği şeyler var
bir adamı ancak kendi makamı yıkar
taş plaklar kırılmaz
olsa olsa kırgındır biraz

üzerine çekingen ve acemi
çiyler düşen bir kasımdayım
tüm ağırlığımı alıyor bu erken varışlar
düşüşler yap bana
hiç yakışmıyor bize
bu iç kanamalı duruşlar
beklenmedik düşüşler yap bana
kehribar saçların
şimdi tam farkındayım

satılacak eşyaların arasından çıkar beni
biraz umut kat acılarına
unut/olunca sars beni
düşür gövdenin lacivert benine
yüzünün sofralarına ser
en uzun kışlarına kurut beni
sen çok istememin ağır bedeli
rehin bırak beni
zamanla ödenir ürpermenin diyeti

gün gelir ödeşir bizi eflani

16.11.1997 / eflani

Sedat Kısa
CaNaRY - avatarı
CaNaRY
Ziyaretçi
14 Aralık 2007       Mesaj #5399
CaNaRY - avatarı
Ziyaretçi
Kasım Yaprağı

Titriyor alev
Yoksa ben mi üşüdüm
Aynada gözlerim kahverengi
Sığmadı bakışıma sessizliğin
Güneş öptü uykumu
Yağmur dindi

Kasım yirmi...

Karıştık iki güz masalı
Çaresi yok
İçiyoruz...

Yaşamak...
Çatısı göçük cümle
Şişe dibi düş bulanık

Ayrılık...
Dil ucumda is kokulu tül
Her sevincin sonunda nokta
Her acıda virgül

Anla
Gelişin kadar var
Gidişin kadar yokuz

Dalımda sarışın gülüş
Ağardı kirpiğim yokluğuna

Topla düşlerini
Sana gidiyoruz...


Ferhat Gülsün
sürgün_63 - avatarı
sürgün_63
Ziyaretçi
14 Aralık 2007       Mesaj #5400
sürgün_63 - avatarı
Ziyaretçi
kırkıncı oda

Ne kadarınız gerçek sizin,
kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
kilitler altında sakladığınız gerçek
duygularınızla,
gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
hayatınıza,
söylenmeyen neler var kuytularda,
hani kendinizden bile sakladığınız,
bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
içinizde...? ? ?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
Sevip de söyleyemediğiniz,
özleyip de açıklayamadığınız
ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
gömdüğünüz oluyor mu,
korkaklıklar var mı,
kalleşlikler var mı,
yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
bekliyor...? ? ?

Göründüğünüz insan mısınız siz,
yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
içinizde
ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
taşıyorsunuz?
Derununuzda neler saklıyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?

Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
saklıyorsunuz,
açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?

Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?
Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
yoksa...? ? ?

Uzun bir yolculuğa çıkar gibi
duygularınızla düşüncelerinizi denklere
sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
yerleştirdiniz,
bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
denklerinizi
hiç açmayacağınızı bilerek...
Bir gün çıldırsanız da
bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
söyleseniz,
neler duyacağız sizlerden,
gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
yoksa korkaklığın altında,
bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
büyümüş yiğitlikler mi?

Kızgınlıklarınız yok mu sizin,
öfkeleriniz, isyanlarınız?
Aşklarınız yok mu?
Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
kendinize şaşar mısınız,
hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
dile getirilmeyen özlemler,
söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
hangi boşvermişlikler,
hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?

Ne kadarınız gerçek sizin?

Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
kendinizden?
Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz
kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
sarsıntı yaratıyor?
yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
ıssız gece,
sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
kırkıncı odanız size de mi kapalı,
kendi kendinize bile mahrem misiniz?

Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
istemiyor musunuz,
bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?

Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
kendinizi bile yanınıza almadan.

Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
yüksek sesle eleştirip de
içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde
gizliyorsunuz?

Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
Neler var kırkıncı odada?
Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı
yaşıyorsunuz?
Niye yapıyorsunuz bunu?
Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
belki...
Belki de hiç açmazsınız,
kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
kendinizden sıkılarak..

Ahmet Altan

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya