Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 89

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.169.227 Cevap: 8.002
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #881
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
eryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Sponsorlu Bağlantılar
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul'da parça parça
Çeşmelerinde ayı yaşadım
Servilerinde ayla birlik bölündüm
Ayla birlik yaralandım
İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
Soludum bölük bölük ahiretin
Keskin çizgili özgürlüğünü
Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
İstanbul'dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
Taşlarına adeta resmim işledi
Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti
Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp
Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden
O Tanrı'nın kılıç halindeki hilali
İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli
İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
İstanbul'a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
Semerkant'tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
Git Sümbülefendi'ye servilerden sor olan biteni
Merkezefendi'de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
Bağdat'ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
Şam'da son sınırı manevi medeniyetlerin
Kozmik bakış metafizik sezgi
Bağdat'tan dal, Şam'dan yaprak Diyarbekir'den çizgi
Hep İstanbul'da kırık dökük
Parçalanmış silinmiş sönmüş
Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
Sabah Karacaahmet'te öten şafak kırmızısında savaş borusu
Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
Su şırıltısından gök gürültüsüne değin
Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
Ben yaşadıkça o yaşayacak bende
Kimbilir belki o da dirilecek benimle
İslam Milletinin dirilişinde
O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
İnsanın insan olduğu o günde
Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa
Kemiklerinle etin arasında
Sonsuz güç topla korku ve muştuyla
Mucize muştusuyla
Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
Fırtına yaprak yaprak dökülüyor
Gecenin tüyleri savruluyor havaya
Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla
Mübarek toprağın anlamından bile yoksun
Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız
Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz

Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
-Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
Bursa'dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken
Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
Bir kartal taşırken yere düşmüş
Ve kalakalmış kaldığı yerde
Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
Yemişler ötesini berisini
Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
Ey Allah'a açılan ve kapanan ulu kapı
Bir at gibi soluyorsun kulelerinle
Deniz öfkenin köpükleriyle benekli
Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
Yeniden sularından içelim kana kana
Savaşabilirim bugün bütün dünyayla
Gerekirse
Ruhumuzun susadığı hakikat olan
Evrensel İslam Barışının zaferi için
Aşk için Tanrı hakikati aşkı için
Göğe çıkan İsa yere insin diye
-Fazla çıkardılar göğe-
Gel ey Muhammed ve İsa hakikati
Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
Savaşırım doğudan daha doğu
Doğrudan daha doğru olanı bulmak için
Zulme karşı savaşabilirim
İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir
Ebedi hakikat budur
Bunun için savaşırım ben
Bunun için kanım helal olsun
Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak
İstanbul'u yeniden Tanrı şehri yapmak
Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım
Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün
Su tenimizle barışsın
Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi
İstanbul için savaşırım
Bağdat'ın dervişlik ortağı
Şam'ın kılıç kardeşi
Olan İstanbul için
Benim güneşimden öteye kimse gidemez
Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil
"Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır"
Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı'ya kulluk
İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
Kıyamete kadar söylenecek türkü

Sezai Karakoç
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #882
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Bu gece son kez mi baktın gözlerime
Son kez mi esti fırtınan yüreğime
Sponsorlu Bağlantılar

Haram etme imkansız aşkını bana
Dar etme şu koca dünyayı bana

Gönlüm aşk ateşiyle yanıp kavruluyor
O ateş beni sarartıp solduruyor

Hayatımın anlamını senle çözdüm
Seni sevdiğimi söylemek için çırpındım

Umutlarıma sarılıp mavi düşler kurdum
Hayallerimin gerçeğe dönüşmesini bekledim

Sen benim için kutsal bir varlık ol
Mutluluk kalemiyle alın yazımı yaz


Ben hep bıraktığın yerde kaldım
Sen zifiri karanlıklarda kayboldun

Aşkını gönlüme kış düşlerimi kabus etme
Hüznüne kaptırma bana derinden of çektirme

Gel de doğsun karanlığıma gün ışığı
Gel de durdur yorgun sevda rüzgarımı

Coştu yine freni tutmayan duygularım
Yaslanıp omuzuna mahsun ağlayayım

Sevdamı senin yakamozlarında
Çırıl çıplak yıkayayım

Sen ne gerçeksin ne rüya
Yüreğime sımsıkı kilitlediğim

Sen bana imkansızsın
Tüm ***** yokluğuna rağmen
Seni ölesiye seviyorum be delikanlım


alaşara ışık

blood_lovee - avatarı
blood_lovee
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #883
blood_lovee - avatarı
Ziyaretçi
Sonsuza Kadar

Denizi kar tuttu
Sıcaklığın eritti karı
Bense karşıdaki sana geliyordum
Denizin ortasında
Nasıl da heveslenmiştim
Gözlerini görür gibi oluyordum
Karşıdan

Eriyince kar
Beni yuttu sular

Sonra öldüm
Ruhum çıktı bedenimden
Ama bir de senin ruhun vardı
Kuş kadar bedenimde kainat kadardı

Ben gittim benden
Sen kaldın içimde
Ben seni görmeden
Yuttum her nefesimde

Sonra geri geldi
Bütün ölen ruhlar
Ruhum geldi
Bedenimin karşısına
Sen vardın bende
Seni benden atamadım

Döndüm mezarıma
Geleceğin günü bekledim
Sonsuza kadar..

Murat Ustaoğlu
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #884
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Söyleyecek çok şey varken,
susturdun bir namlunun ucunda herşeyi;
savurdun fırtınanada iradesiz bir yaprak misali..
her eksilen parçam ruhuma ihanet edercesine,
eksildi seninle..
Yalanlar ruhuma işledi bir iğnenin ucunda..
gözyaşlarımı silen mendil gibi..
sahte aşklar,acımasız yalanlar,
burktu bu oyunda bileğimi...
artık beni kazan,
ben kendimi kaybetmişken..


nilgül gökçül
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #885
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aşığım


Her dakikanı ayrı bir güzel hatırlarım,
Güneş gibi doğdun hayatıma..
Ve ben o güneşe deli gibi aşığım!!!
Sabahları gidiş yolunda, akşamları geliş yolunda,
Hiç yalnız değilim öyle bir ısıtıyorsun ki!
En arzulu düşüm,
En büyük yeminim..
Ve ben o yemine deli gibi aşığım!!!
Kıpırdamadan durmak geliyor zaman zaman içimden,
Yüzüm sana dönük,
Namusum bilirim seni o günden beri,
Ve ben o namusa deli gibi aşığım…!!

Işıklarla dolsun gözlerim bir tek seni göreyim,
Bir çocuk yüzüyle bir sana gülümseyeyim..
Hülyamsın seni nasıl inkar edeyim!!
Mehtaplı gecelerde bir sen varsın,
Küçük ve kırılgan olansın gönlüme,
Bir çözülmez bilmece,
Ve ben o bilmeceye aşığım..
Düşlerimde sükut, sessizliğin de narin,
Bir vazgeçilmezsin ki bilmen mümkün değil!!!
Gecenin geç vaktisin,sevdanın geç vakti olma..
Bir denklemsin sonucu olmayan,
Ve ben o denkleme aşığım!!!

Aşkım sana söylenmemiş sözü neyleyim??
Aşkım yoluna dökülmemiş gülü neyleyim??
Gel gör beni sensiz hangi mevsimim??
Dağımda ağacımda kar olsan da,
Ben o soğukla da başa çıkarım..
Yağan tane tane sen ol,
Ve ben o tanelere de aşık olacağım…!!


Mavi Umut
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #886
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ümitsizce bekliyorum gecenin karanliginda
Her bekleyis bir ölumdu benim icin
Gecmisin ayak seslerini duyuyorum
Her an gelecekmis gibi saga sola bakiyorum

Ümitsizce bekliyorum
Her gun,
Her gece,
Her saat basi
Hayalin canlaniyor karsimda
Sen saniyorum
Arkandan kostukca, uzaklasiyorsun
Gelecegini bilmesemde
Ümitsizce bekliyorum seni


yüksel akkas
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #887
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Üzülmeyeceğim
Çok konuşmayacağım
Onu ağlatanlara inat edeceğim
Filmlerde ki gibi aşkı
Romanlar da yaşananları
Ayaklarına dökeceğim
Yere eğik suretini avuçlarımla seveceğim
Yabancısı olurum bize yabancılar yanında
Bir ateş düştü ki paçalara kimseye söylenmez
Yanarım ki yanar
Kavuşmalar da akşam erken iner duvar kenarlarımıza
Karanlık can sıkıntısı
Olamayan hayaller kurarız komik, romantik
Sigaraya öfke duyar
İlk nefeste yarısı gider
Yasakları şefkat olur parmak ucunda
İçimdeki yarımlara avuç avuç sözler verir
Elleri elimde buz gibi, yüreğinin ateşine inat
Yüzünü pencerelerime astım
Esmer ekmek lezzeti
Nazlı cenahımı severim kimse bilmez



ömer şancı
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #888
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
AY YÜZLÜM

Umutlarımı tek tek uçurdum
Konacak bir dal bulsunlar diye
Kırmızı güldü, mor karanfildi derken
Ay yüzlüm kalbinde tutunsunlar diye

O zaman gözlerimizde bir bayram başlar
Gözlerin gözlerime takılı kalır
Yıkılır mor dağlar, kurur okyanuslar
Özlem dolu günlerimiz geride kalır

Senin dudaklarında çılgın türküler
Gökyüzünde yedi renkli gökkuşağı
Sevgimizi anlatan dizeler
Tutuşturur kim bilir hangi aşığı

Zaman değirmeni dönmez utanır
Gün uzar yüzyıl olur
Özlem dolu günlerimiz geride kalır
Kafdağları yıkılır

Ay yüzlüm kalbinde tutunsunlar diye
Umutlarımı tek tek uçurdum
Sıra sıra turnalar gökyüzünde
Şiirlerimi sana taşır

Oyhan Hasan BILDIRKİ
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #889
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
G e c e

Ben gecenin en çok,
adını seviyorum.

Bir kere asildir gece...
Sonra karanlıktır.
Yüzlerdeki sahte tebessümler,
Yalan gülücükler,
Anlarsınız ya.
Sonra nefes alır çiçekler.

Arka odada bir ayin vardır,
Bense bir yangını doya doya yaşıyorumdur bu gece.
Elimde bir mücevher kutusu tutuyorumdur...
Mücevher kutusundaki afyon ruhunu,
şöminede yanan son fahişenin nefesi karışır
Ateşe gizli düşen silüete.
Süre baygın,
Kaygı sarhoş,
giz gözlerimde sarhoş.

Bebek kucağımda
ve
a
y
r
ı
n
t
ı

ayrıntı sırtıma geçirdiğim bin yıllık paltoda,
ayrıntı usul usul hayatı adımlayan saçlarımda.
ayrıntı ne kadar yağlasan da yine gıcırdayan kapıda.

Kapıyı açık unuttum,
Bir avuç su kadar masumsun oysa.
Zamanı yakabilir misin suyla?
Yap o zaman! Hadi ne duruyorsun!

Umutsuzluğu demin çöpe attım.
Biten şarap şişesiyle.
Gözlerimi mücevher kutusuna koydum.
Yatağıma girdim, mezara gömülen ceset gibi.
Geç kalıcağım dünden belliydi Ağustos`a.
Geceyi seviyorum dost!

Ben,
Gecenin
En Çok
Adını Seviyorum.!!

Ömer Kutlu |
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #890
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
GÖZLERİN ÇAĞIRIYOR BENİ

Eflatun sular süzülüyor aynalardan
Damlacıklarında hicranlı yüzün
Ben kapıları aldatıyorum gün be gün
Sen pencereleri
Ben denizlere bakarak martılara yalanlar söylüyorum
Sen gemilere
Sonra liman bilmez korsanlara terk edip
Issız adalara sürüyorsun dizelerimi
Gitmek istiyorum çakıp da kaybolan şimşekler gibi
Gel gör ki, önümde hatıralar mahzeni
Parmak uçlarımda paslı çiviler
Bütün zindanları yıkarak birer birer
Gözlerin çağırıyor beni

Gözlerin en soylu atların koştuğu bir bahar gezegeni
Çeşmelerin bakınca gülümsediği
Irgatların göklere yöneldiği
Latince bilenlerin nergis akşamlarında
Göllere meydan okuyup
Kıyısında şarkılar dinlediği
Tutkular değirmeni

İnciterek aşk kitaplığındaki bütün harfleri
Kirpiklerinde efsane şairlerin mağrur kalemleri
Gözlerin çağırıyor beni
Kaşlarının cilveli bir ahu gibi
Ömrümüze düştüğü günden beri
Köleleri ağlattın ey sevda semenderi

Adı konulmamış yıldızlardan koparak
Vadilerde biriken yalnızlığım
Kalbimi avuçlarına almış
Tutuyor sana doğru

Çölde bir kuyuya mı bırakayım ellerimi
Geceye otağ mı kurayım buzullar ortasında
Ne yapayım bilmiyorum ey acılar bedesteni
Biraz ateş ve hüzün
Biraz köpük ve leylak
Gözlerin çağırıyor beni

Gittim son ışığından bakışlarının
Kırdım kanatlarını bin bir gece masallarında
Zümrüdüanka kuşlarının
Şimdi nasıl da yürüyorum dağlara karşı farkında mısın
Umursamıyorum boğazımda düğümlenen yolları
Bulutları susturuyorsun söylemesinler diye
Turnaların toprağa dökülen eşsiz definelerini
Damıt kalbini kuşkulu yokuşlardan
Kurtul karanlığından fotoğrafların
Her köşede ısırgan edalı kan evleri
Her menzilde leylayı küçümseyen kaktüsler
Ne seni görüyorum hayatın boşluğunda
Ne de son anlarında resmini büyütüyor
Yokluğunla savaşan intihar temrinleri

Gizlenme ardına fesleğenlerin
Bahaneden bıkmıştır bezirganlar, mevsimler
Yüzeyde ve sancılı haykırışlar uğruna
Derinden ve telaşsız bir uyanıştır şiir
Bu yüzden zehre batmış urganlar gül kokulu
Bu yüzden gözlerine ayarlıdır saatler

O öpüp okşadığın yaprak akkorsa şimdi
Kim bilir hangi zaman gönlüme uğramıştır
Kollarına aldığın mutluluk servileri
Bana dokunduğunda sessizce ağlamıştır
Simyası bozulduysa dilimin, kelimeler
Bir volkandan geriye kalan ırmaklar gibi
Bilinmez ki nereden akmıştır yüreğime

Geçerek en azılı köprülerden, duraksız
Varmak için sevdanın tükendiği ülkeye
Duygularına ölüm yüklüyorum ömrümün
Yaklaştığım her sahil tutuyor ellerimi
mor bir yangın, hercai dalgalar, kum taneleri
Çakallar iniyor dağlardan apansız
Ardımsıra gölgeler, gökkuşağı
Rengarenk uçurtmalar gibi kaplıyor göklerimi
Gözlerin çağırıyor beni

Oysa ben hiç görmedim dünyada gözlerini
Takılmadım engellerine nilüfer bakışlarının
Bir ses beklediysem yankılansın diye evrenimde
Kalbinden benim adıma
Sevdalı bir vuruşun özlemiydi süsleyen
Sokaklarımı, şehirlerimi
Gözlerin çağırsa da beni
Çağırmadan kalbin çatlayan gözlerimi
Görmeden ellerinde hangi toprakların yayılıp
Hangi tohumların yeşerdiğini
Tutunmayacağım zamana dilenci gibi
Hala uzaklardan işaret parmağıyla
Gözlerin çağırsa da beni
Gidiyorum; adımlarım yaz kurdu, güz kefeni

Nurullah Genç

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya