Arama

Şiir Nehri -2- [Arşiv] - Sayfa 90

Güncelleme: 18 Ocak 2010 Gösterim: 1.048.742 Cevap: 8.002
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #891
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Uçarı Yakamoz

Sponsorlu Bağlantılar

Haziran çocuğuyum
avucumda annemin gözlerimi ilk öpüşü
biricik oğluyum babamın
Serkan'ın boyundan küçük ağabeyi
Rahmetli halamın elma yanaklı koca adamıyım

Maviyim
İstanbul kadar kalabalığım

Heybemde erguvan kokulu Marmara
Boğaziçinin en mutlu balığıyım

Sandal sefalarının ılıyan şarabı
Balıkçıların kirli sakallarında şımarık Nisan'ım

Konyalıyım
Manastır / Pirlepeliyim

Tahtalarım billahi de eksiksiz kayıp
çünkü,
İstanbul, Bakırköylüyüm

Asaf'ım,Hayyam'ım,Nazım'ım
Orhun ağabeyimin serserisiyim

Ben Allah'ın delisi
çizdiğim resmin en uçarı yakamozuyum

Uçurtmalarımın ipi yok !
yok..!






Hakan Kartal

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #892
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevdamiz Bir Umutlu Imkansizlik

Sponsorlu Bağlantılar
Zemheri sogugundayim yarim
Sensizligin pencesindeyim
Bir adim otesindeyim ellerinin
Bir anlik zamandir sesinin uzakligi
Ellerim uzansa yakalayamaz ellerini
Yurek verir de kendini duyamaz sesini
Bir baska dunyadasin sevgili
Seyran olmussun gozlerime yar
Seyrederim seni uzaklardan
Umutlu bir imkansizlikla beklerim
Istekli bir beklentisizlikle severim
Nasil anlatsam yarim derdimi
Haykiririm ismini
Dag duyar
Tas duyar
Gok duyar
Bilirim hissedersin sen de yarim
Duyamazsin ama beni
Bilirsin uzaklardayim ben
Yureginde yasatirsin sevgili beni
Gozyaslarin akar sessizce
Bilirsin hissederim gozyaslarini
Ama tutamam ellerimle
Silemem gozyaslarini dudaklarimla
Bilirsin sevgili
Mesafeler degildir bizi ayiran
Bir kus olur ucardim yine sana
Bir ruzgar olur eserdim senden yana
Yagmur olur yagardim sana
Gunes kavurmaz yuregimi
Bilirsin collleri asardim da gelirdim sana
Bilirsin mesafe tanimaz bu sevda
Bilirsin imkansizliklardir bizi ayiran
Sen ve yuregin kalirsiniz basbasa
Ne yere koyacagini sasirirsin sevdani
Kimle konusacagini bilemezsin
Bilirsin duslerine girer de dinlerdim seni
Sana kendimi verirdim de yoldaslik ederdim sana
Bilirsin uzakliklar degildir bizi ayiran
Bilirsin caresizliklerdir yollarimizi baglayan
Yuregin daralir
Gozlerin kisilir
Bir aci duyarsin sevince benzer
Bir yara olur imkansizliklar yureginde
Bilirsin lokman hekim gerekmez
Bilirsin ilac kar etmez
Bilirsin bir sevdali sozcugun yuregindedir dermanin
Bilirsin sevdali bir bakisin sevecenligindedir caren
Bilirsin bir anlik calinmis sevismelerdedir canin
Ah sevgili ah
Ahlar duser dillerden sevdamiza dair
Bilirsin bir imkansiz sevdadir bu
Bilirsin zamandan calinmis bir andir bulusmamiz
Yasamin bir armaganidir bu sevda bilirsin
Bir armagandir bu sevda imkansizliklar icinde yasansa da
Bilirsin sevgili bu sevda yasanmamistir kimselerce
Bilirsin belki yasanmayacaktir bir daha
Bilirsin umutlu bir imkansizliktir bu askin adi
Bilirsin de yuregine soz geciremezsin yine de
Yurek kanatlanmis sevene dogru
Yürek ne mesafe tanır
Ne de imkansızlıklar
Bırakırsın kendini yüreğinin sesine
Yuregin tasir seni askin denizine


Gassan Satar


blood_lovee - avatarı
blood_lovee
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #893
blood_lovee - avatarı
Ziyaretçi
Gül Yüzlüm

Uzaklardasın biliyorum.
Acılarını kaynatırken isli kazanlarda,
Hasretini kaç kez kundakladım geceye.
Kaç kez adını yazdım yüreğimdeki son kelepçeye.
Vuslatlarımı adamışken ömrüne,
Sabah ezanında gözlerinle doğ pencereme.

Korkma gül yüzlüm.
Ayazlar vursa da gönül bahçemize,
Bakışlarını yüreğime,
Adını dilime mühürlemişken
Sevdanı sökemezler ki dudaklarımdan.
Ve sen acılarıma gülümse yeter ki,
Avuçlarından bal niyetine içeyim zehirleri,
Gözyaşın diye tozlu dudaklarımla emeyim nehirleri.


Yeminliyken gözlerin gülümsemeye,
Bırak aksın mürekkebin satırlara..
Öyle bir aksın ki,
Susuz ciğerlerim mutluluğu içsin
Zümrüdü ü Anka' nın avuçlarından.
Dertlerine derman diye gülüşlerini içiyorken
Bırak karanlıkların içine göm beni.
Ne de olsa bir gün toprakta filizlenip
Gözlerin içine doğacağım.

Bir kez olsun ağlarsan bensiz,
Ömrümün zulasına astığım kefenleri öpeceğim.
Bir gün benden önce göçersen
Bu fani âlemden.
Meleklerin kanadından
Usulca toprağındaki çiçeklere düşeceğim.

İsmail Sarıgene
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #894
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Kördüğüm
ne vakit ıslatsa kaldırımlarını küçük şehrimin yağmur.
önce buğulu bir hal gözlerimin ferinde;
sonra damla tanecikleri.
yoldaş olur gözyaşım yağan yağmurla;
bir ürperti sarar bedenimi,
sensizlikten payıma düşen yalnızlıktan ötürü.
ne vakit ağlayıp sızlasa bir yorgun bulut,
kıramaz esaretin zincirlerini gönlüm,
kaçabilmek korkularımın ötesine geçemez asla.
kayıp giden her an kayıptır artık
ve yarınlara atılan kördüğüm yumağı.


kaya (gönül)
AlCoLiC - avatarı
AlCoLiC
Ziyaretçi
1 Şubat 2007       Mesaj #895
AlCoLiC - avatarı
Ziyaretçi
Alınyazısı Saati (İstanbul)

Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun
Yaklaştıkça büyüyen
Ayrıntıları setleri bahçeleri
Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan
İşte ben o şehri yaşadım yıllarca
İstanbul'da parça parça
Çeşmelerinde ayı yaşadım
Servilerinde ayla birlik bölündüm
Ayla birlik yaralandım
İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla
Soludum bölük bölük ahiretin
Keskin çizgili özgürlüğünü
Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi
İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri
Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini
İstanbul'dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım
Taşlarına adeta resmim işledi
Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti
Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir
Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir
O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp
Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen
Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden
O Tanrı'nın kılıç halindeki hilali
İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli
İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri
İstanbul'a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden
Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle
Semerkant'tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri
Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri
Git Sümbülefendi'ye servilerden sor olan biteni
Merkezefendi'de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini
Bağdat'ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin
Şam'da son sınırı manevi medeniyetlerin
Kozmik bakış metafizik sezgi
Bağdat'tan dal, Şam'dan yaprak Diyarbekir'den çizgi
Hep İstanbul'da kırık dökük
Parçalanmış silinmiş sönmüş
Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere
Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu
Sabah Karacaahmet'te öten şafak kırmızısında savaş borusu
Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler
Su şırıltısından gök gürültüsüne değin
Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter
Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi
Ben yaşadıkça o yaşayacak bende
Kimbilir belki o da dirilecek benimle
İslam Milletinin dirilişinde
O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya
İnsanın insan olduğu o günde
Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir
Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa
Doğrul ve kalk ayağa
Kemiklerinle etin arasında
Sonsuz güç topla korku ve muştuyla
Mucize muştusuyla
Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim
Fırtına yaprak yaprak dökülüyor
Gecenin tüyleri savruluyor havaya
Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla
Mübarek toprağın anlamından bile yoksun
Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman
Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız
Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz
Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz

Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim
Denizi yüklendim adeta denizle evlendim
Denizle yaşadım denizle öldüm
Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm
Denizden denize yükseldim
Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde
Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları
Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin
-Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek-
Bursa'dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra
Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken
Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken
Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda
Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında
Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya
Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla
Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana
olup biteni
O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini
Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık
Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık
Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi
Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi
Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi
Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi
Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı
Bir kartal taşırken yere düşmüş
Ve kalakalmış kaldığı yerde
Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne
Yemişler ötesini berisini
Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı
Ey Allah'a açılan ve kapanan ulu kapı
Bir at gibi soluyorsun kulelerinle
Deniz öfkenin köpükleriyle benekli
Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda
Yeniden sularından içelim kana kana
Savaşabilirim bugün bütün dünyayla
Gerekirse
Ruhumuzun susadığı hakikat olan
Evrensel İslam Barışının zaferi için
Aşk için Tanrı hakikati aşkı için
Göğe çıkan İsa yere insin diye
-Fazla çıkardılar göğe-
Gel ey Muhammed ve İsa hakikati
Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var
Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar
Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları
Savaşırım doğudan daha doğu
Doğrudan daha doğru olanı bulmak için
Zulme karşı savaşabilirim
İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir
Ebedi hakikat budur
Bunun için savaşırım ben
Bunun için kanım helal olsun
Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak
İstanbul'u yeniden Tanrı şehri yapmak
Bunun için savaşırım ben
Servi için savaşırım çınar için savaşırım
Tozlanmamış gün doğuşu için
Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye
Tuz deniz damlasında gülsün
Çam denizle gülüşsün
Su tenimizle barışsın
Ruhumuzla ışısın diye
Savaşçıyım ben atalarım gibi
İstanbul için savaşırım
Bağdat'ın dervişlik ortağı
Şam'ın kılıç kardeşi
Olan İstanbul için
Benim güneşimden öteye kimse gidemez
Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil
"Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır"
Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı'ya kulluk
İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü
Kıyamete kadar söylenecek türkü

Sezai Karakoç
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Şubat 2007       Mesaj #896
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Bir Gün İstanbul'da

Günlerden bir gün İstanbul'da
Sabah oldu eşya ışıdı
Bahçedeki horoz öttü
Horozun öttüğünü duyunca
Türkü tutturdu
Bir çiçek keyfine göre...

İşler bu yola döküldü mü,
İnsanoğlu durmaz
Yatağımdan kalktım
Kahvaltı ettim
Geceden kalma ne varsa
Ceketimi giydiğim gibi
Sokağa çıktım

Bir rüzgar esti hafiften
Sonra durdu
Yağmur çiseliyecek gibi oldu
Bir tramvaya atladım
Doğru parka gittim
Sıranın birinin üstüne
Uzandım
Gökyüzünü seyrettim

Gökyüzü de bir türkü söyledi
Gökyüzünün türküsü de
Horozunkine, çiçeğinkine uygundu
Öylesine maviydi gökyüzü
Öylesine derin
Öylesine sonsuz

Ama bıkılıyordu gökyüzünden
Kalktım kahveye uğradım
Bir çift söz ederim dedim
Ahbap aradım
Bulamadım
Bulamayınca
Elim şakağımda
Düşünmeye vardım

Derken öğle oldu
İş yerleri boşaldı
Cümle halkın karnı acıktı
Ben de acıktım
Bir köfteci dükkanına girdim
Köfteler kızardıkça
Ortalığı bir duman sardı
Bir soğan kokusu

Öğleden sonra da geçti aynı minval üzre
Yalnız bir aralık
Bir sevda yaşadım düşümde
Büyük bir caddeden geçerken
Bir kadın görünce balkonda
Saçları alabildiğine sarıydı
Bugüne dek
Görmediğim acaip kuşlar havalanıyordu
Sabahlığında

Sevdalandım düşümde
O benden habersiz
Akşam gelecek aşığına
Hazırlandı durdu aynasında

Gönlü sevdayla dolanların
Son uğradıkları meyhane
Bir yudum aldım da
Kendimi buldum kocaman bir denizde
Nelerin unutulup gittiği nelerin
İzi bile görünmeyen gemilerin

Akşamları sokakları dolduran serinlik
Bir kahvecinin
Kahvesinin bahçesini suladığı
Anı hatırlattı bana
Bütün gün taban teptim
İçimde bitkinlik
Akşamı ettim

Sabahattin Kudret Aksal
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
2 Şubat 2007       Mesaj #897
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
ÖLÜMLÜ AKARSU

Aktığı her yere,
Kırgınlığını götüren bir akarsuyum…
Ellerine saçıldım…
Yüzüne çarpılmak için…

Ayaklarının arasından geçerek,
Su diyen çocuklarına yetişen akarsuyum…
Nice denizlerde kendimi gizledim,
Kızaran yüzümü saklamak için…

Önündeki bentlerden aşamayan,
Asırlık taşları eriten,
Doğumundan çok
denize öldüğü yer önemli olan,
kıvrımlı bir coğrafyayım…
Bir ders kitabında
ölmeden önce,
son isteğim tenine dolanmak,
her bir hücrendeki acıyı yıkamak…

Volkan İPEK
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Şubat 2007       Mesaj #898
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hadi Git!

Belli ki, kor ateşler bir bende yanmış,
Belli ki, herşey gerçek yalan olan sevdanmış,
Belli ki, söylenecek bir kelime söz kalmış,
Hadi git! Bir hoşcakal desen de yeter...

Unut gitsin gözlerimi, unut verdiğin sözünü,
Ağlama sen ben ağlarım, bana bırak sen hüzünü,
Tebesümmü al koynuna asmadan git sen yüzünü,
Hadi git! Hatıran acı olsa da yeter...

Bir kalbi paramparça kırıp gittim de,
Bir aşkın baharını hazan ettim de,
Deryaydım bir yudumda bittim de,
Hadi git! Zalim olduğunu bil yeter.

Düşünme sen beni, ben sensiz de yaşarım,
Düşümde gördüğüm bir sevdaya koşarım,
Sevgiye gönül verdim korkma bunu da aşarım.
Hadi git! Gözlerin arkada kalmasın yeter...

Çorlu
Erkan Başok
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Şubat 2007       Mesaj #899
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ıslığın ıslak sesi lâl



düştozu bahçelerden geçip giderken sen
ağustos yangını akşamlara kal demeyi de bilirdim
unutkan bir eylül eskicisine verip yorgunluğumu


ıslıklarını durdurur evhamlı sözardı fırtınalarının
gözyaşlarını silerdim merdivende yeminlenmiş
deprem sonrası sardunyalarının alaca bakışlarıyla


haraç mezat geriye dönük kırılganlıklar pazarında
peşin alırdım çiğnediğin gururumu ezilmemişçesine
apak sayfa gibi öncesinin incinmişliğini yok sayarak


yüzüne yakışan nergis gülüşüne ömrümü verirdim
emektar bahçevan inceliğinde özenip üstüne titreyerek
o zor ayaz mevsimlere direnemeyeceğinden haberdar


baktım seyirlik ayrılıklara aşinaydı ezberindeki aşk
yalnızlığıma yalnızlık ilikleyecek türden dilindeki lâl

kalbimi 'hoşçakal' la kilitleyip siyah güller yetiştirdim





Sinem Sevinç YILDIZ
careless_WhispeR - avatarı
careless_WhispeR
VIP i Jυѕт ∂ιє∂ ιη уσυя αямѕ
2 Şubat 2007       Mesaj #900
careless_WhispeR - avatarı
VIP i Jυѕт ∂ιє∂ ιη уσυя αямѕ
KAÇAK
-Cezayir Kurtuluş Savaşı'nda ölenleri anarak-
Efendi misiniz, kodaman mısınız ne,bir mektup yazıyorum size,bilmem vaktiniz var mıokumaya bu mektubu.Az önce verdiler elimeaskerlik kâğıtlarımı,savaşa çağırıyorlar beni,diyorlar yola çık en geç çarşamba akşamı.Efendi misiniz, kodaman mısınız ne,dövüşmeye hiç istek yok içimde,insancıkları öldürmeye gelmedim ben,gelmedim ben bu yeryüzüne.Sizi kandırmak değil niyetim,ama söylemeden de edemem,savaş ahmakların işi, hem insanlar ondan hanidir bıktı.Doğduğum günden bu yanaölen çok babalar gördüm,gidip dönmeyen kardeşler gördüm,çocuklar gördüm iki gözü iki çeşme.Ya analar ne çekti, ya analar,bir yanda işi tıkırında bir avuç insanbolluk içinde rahat yaşar,bir yanda ölüm, çamur, kan.İnsanlar tıkılmış dört duvar içine,çalınmış neleri var neleri yok,karıları, eski güzel günleri bütün.Gün doğar doğmaz yarınkapatacağım şırak diye kapımıölmüş yılların suratına,alıp başımı yollara düşeceğim.Aşacağım karaları, denizleri,ne Avrupa'sı kalacak, ne Amerika'sı, ne Asya'sı,dilene dilene hayatımışunu diyeceğim insanlara:Üstünüzden atın yoksulluğu,durmayın bakın yaşamaya,hepimiz kardeşiz, kardeşiz, kardeş,ey insanlar, ey insanlar, ey.İllâki kan dökmek mi gerek,gidin dökün kendi kanınızı,size söylüyorum bunu da,efendi misiniz, kodaman mısınız ne.Adam korsunuz arkama belki de,unutmayın jandarmalara demeye:üzerimde ne bıçak var, ne tabancakorkmadan ateş etsinler bana,korkmadan ateş etsinler bana.
Boris VIAN
http://www.msxlabs.org/forum/signaturepics/sigpic184255_2.gif

Benzer Konular

2 Aralık 2006 / Misafir Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya