Arama

Hikayeler ve Öyküler -1- [Arşiv] - Sayfa 53

Güncelleme: 3 Aralık 2006 Gösterim: 566.286 Cevap: 1.997
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #521
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Gittin,
Dudağıma,çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin.N’ olur öyle bakma bana, dedin en son...daha birkaç dakika önce,gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş,donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığa bırakıp gittin...
Sponsorlu Bağlantılar
Dolmuştu zamanın.
Yüreğimdeki kum saatini,o göz açıp kapayıncaya kadar geçen ‘sen’ den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen ‘sensizliğe’ tersyüz ederek gittin.içimde ,günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim şu üç saatin içindeki yüzlerce ‘an’ ı ‘anı’ ya dönüştürerek...


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #522
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BİR ŞİİR VE BİR HİKAYE

Sponsorlu Bağlantılar
Üniversiteli delikanli Kolejli kiza bir voleybol macinda rastladi. Okul salonundaydi mac. Tribünümüz minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasinda sahanin cizgisi vardi sadece.. O kadar yakindilar..

Delikanli, bu tatli, bu güzel, bu dünyalar sirini kizi ilk defa görüyordu takimda.. Hoslandigini, fena halde hoslandigini hissetti. Az sonra bir seyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maci degil, o güzel kizi izledigini..
Kiz servis atarken hemen önunden gecti. Göz göze geldiler.. Kiz gülümsedi.. Delikanli, cok popülerdi o yillarda.. Kiz onu tanimis olmaliydi. Kim bilir, belki kiz da ondan hoslanmisti.. Belkide delikanli öyle olmasini istedigi icin ona öyle gelmisti..
Set degisip, takim karsiya gidince, delikanlida yerini degistirdi, o da karsiya gitti.. Ücüncü sette tekrar eski yerine dönüu.. Kizda gidis gelisleri fark etmisti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.. "anladim" der gibi bir gülümseyisti bu.. Delikanli o hafta boyu hep bu dünyalar sirini kizi düsündü..

z8snormalgitme
Pazar günü, sabahin köründe kalkti, erkenden oynanacak maci, ne maci canim, o dünyalar sirini kizi görmek icin.. Delikanli artik kizin hicbir macini kacirmiyordu.. Dahasi.. Ankara Koleji'nin her dagilis saatinde, okul civarinda oluyordu, onu bir kez daha görmek icin..
Karsilastiklarinda, hafif cok hafif bir gülümseme, cok minik bir bas egmesi ile selamlasir olmuslardi..
Bir defasinda, yaptigina sonra kendiside günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüs gibi, okul dagilimi kizin karsisina cikmis, gülümseyerek selamlamis, sonra arka sokaklara dalip, yildirim gibi kosarak, bir blok ötede gene karsisina cikmisti.. kiz bu defa, iyice gülmüstü.. Karsisinda, sözüm ona agir agir yürüyen, ama nefes nefese delikanliyi görünce..

Delikanli, voleybol takiminin kaptanini iyi taniyordu. Arkadastilar. Sonunda bütün cesaretini topladi, kaptana acildi.. O kizdan fena halde hoslaniyordu. Galiba kiz da ona karsi bos degildi. Bir yerde, bir sekilde tanismalari gerekiyordu.. O zamanlar, bu isler böyle oluyordu cünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermistik zaten. Sende gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanisirsiniz.."
"Mutluluk iste bu olmali" diye düsündü delikanli.. "Mutluluk iste bu.." Ve konser gününe kadar geceleri hic uyuyamadi.. Konser günü de hic ama hic unutmadi.. O ne heyecandi öyle.. Konserin verildigi sinemanin kapisinda tanistilar.. El sikistilar.. O güzel ele dokundugu ani da hic unutmadi delikanli.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yapti. Delikanli ile dünyalar sirini kiz yan yana düstüler. Inanamiyordu delikanli..

Onunla nihayet yan yana oturduguna, onun sicakligini hissettigine, onun nefesini duyduguna inanamiyordu.. Biraz önce tanisirken tuttugu el, bir karis ötesinde öylesine duruyor, delikanli, sahnede dünyanin en romantik sarkisi söylenirken - o an dünyanin bütün sarkilari dünyanin en romantik sarkisiydi ya - o eli tutmak icin öylesine büyük bir arzu duyuyorduki icinde.. Ama uzatamiyordu iste elini.. Her sey böyle iyi giderken, yanlis bir hareketle, onu ürkütebileceginden, incitebileceginden öylesine korkuyorduki..
Sonunda dayanamadi, sanki kolu uyusmus gibi, uzandi.. Kolunu kizin koltugunun arkasina koydu.. Kizin omuzuna degil.. Koltugun uzerine.. Sonra kiz arkaya yaslandi.. Bir kac sac teli, delikanlinin elinin uzerine dokundu.. Kalbi yerinden firlayacak gibi atiyordu artik genc adamin.. Dünyalar sirini kizin saclari eline dokunuyordu cünkü.. Konserden cikarken, kiz, sakalasti.. "sizi her macimizda görüyoruz. Alistik Nerdeyse.. Yarin Adana'da macimiz var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayir, aramayacakti.. Delikanli o anda kararini vermisti cünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta ögle yemeginde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardi.. Gece yarisi kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Mac saatine kadar basi bos dolasti. Salona erkenden girdi, en ön siraya tam servis kosesine en yakin yere oturdu.. Takimlar sahaya cikarken, salondaki en heyecanli seyirci oydu. Mac falan degildi sebep tabii..

Ilk sette kiz farkinda bile degildi onun.. Nerden olsundu ki.. Ikinci sette obur tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ücüncü sette kiz farketti delikanliyi.. Yüzünde cok ama cok saskin bir ifade, biraz mutluluk, birazda gurur vardi sanki.. Ankara'nin hele Kolejde cok popüler bu delikanlisinin onun icin ta oralara geldigini bilmenin gururu.. Mac bitti. Kiz soyunma odasina, delikanli garajlara gitti. Tek kelime konusmadan.. Konusmaya gelmemisti ki.. Kiz "keske orada olsaydin" demisti. O da olmustu iste.. Hepsi o.. Ona o kadar cok sey söylemek istiyordu ki aslinda..
Bir gün universite kantininde gazete okurken, ic sayfalarda bir siire rastladi. Daha dogrusu bir siirden alinmis bir dörtlüge.. Söylemek istedigi hersey bu dört satirda vardi sanki.. Bembeyaz bir karta yazdi o dort satiri.. Ögleden sonrayi zor etti, Kolejin önüne gitmek icin.. Kizin karsidan geldigini gördü. Kosarak yanina gitti. "Bu sana" diye karti eline tutusturdu ve kayboldu ortadan.. Kiz, Necip Fazil'in dort satirini okurken..


"Ne hasta beklerdi sabahi
Ve ne genc ölüyü mezar
Ne de seytan bir günahi
Seni bekledigim kadar!.."


Ertesi gün ögleden sonra, tarif edilemez heyecanlar icinde Kolejin önündeydi gene.. Kiz karsidan geliyordu.. Bu defa yaninda arkadaslari yoktu. Yanlizdi.. Yaklastiginda isaret etti delikanliya.. Gözlerine inanamadi genc adam.. Onu yanina mi cagiriyordu yoksa.. Evet, cagiriyordu iste..
Kalbinin duracagini sandi yaklasirken.. "Sana bir seyler söylemek istiyorum" dedi kiz.. Oda heyecanliydi, belli..
"Bak iyi dinle.. Dünkü satirlar icin cok tesekkrler.. Herhalde hissettin, bende senden hoslaniyorum. Ama senden evvel tanidigim birisi daha var. Ondanda hoslaniyorum ve henuz karar veremedim, hanginizden daha cok hoslandigima.. Ve de su anda, onu terketmem icin bir sebep yok."
"O zaman karar verdiginde ve de eger sectigin ben olursam, hayatinda baska kimse olmazsa, ara beni" dedi, delikanli ikiletmeden.. Ayrildi kizin yanindan.. Bir daha voleybol macina gitmeden, bir daha okul yolunda onune cikmadan.. Bir daha onu hic görmeden.. Yillarca sonra Levent'in söyleyecegi sarkida ki Sezen'in sözlerini o o zaman biliyordu sanki. Ask onurlu olmaliydi..
Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tipki, kiza verdigi o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanin sabahi, seytanin günahi bekledigi gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hirsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Baska hic kimseye bakmadan, baska hic kimseyi bulmadan bekledi.
Bir gün bir siir antolojisinde siirin tamamini buldu.. Iki dörtlüktu siir.. Ilki kiza verdigi.. Bir ikinci dörtlük daha vardi o kadar.. O dörtlügü de bir kartin arkasina dikkatle yazdi.. Cebine koydu..
Bekleyis sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandi, acildi.. Aylar, aylar gecti..Birgün delikanli kizi aniden karsisinda gördü..
"Günlerdir seni ariyorum" dedi. "Günlerdir seni ariyorum. Iste sana haber.. Artik hayatimda hic kimse yok!.." "Yaa" dedi delikanli.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye carparken, aylardir ölesiye bekledigi an gelip catmisken, agzindan sadece bu ses cikmisti.. "Yaaa!.."
Cebinde artik iyice eskimis karti uzatti kiza.. "Sana bir siirin ilk dörtlügünü vermistim ya bir gün" dedi.. "Bu da sonu onun.." Sonra yürüdü gitti, arkasina bile bakmadan.. Kiz ikinci dörtlügü oracikta okurken..

"Gecti istemem gelmeni
Yoklugunda buldum seni.
Birak vehmimde gölgeni
Gelme artik neye yarar!.."


Aradan yillar, cok ama cok uzun yillar gecti. Delikanli bügün hala düsünüyor.. O uzun, cok uzun bekleyis mi öldürmüstü askini?. Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmisti ki, artik yasayan hic kimse bu hayali dolduramazdi.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canli tutmak icin mi, canlisini silmisti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir siirin romantizmine mi kapilmis, bir delikanlilik jesti ugruna, mutlulugunun üzerinden öylece yürüyüp gitmisti, acaba?
Delikanli bu sorularin yanitini bügün hala bilmiyor..



Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #523
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ân`ı Yaşamak`
Aman bir kenarda dursun` duygusuyla yaşar bazı insanlar... Biriktirmekten haz duyarlar... Koleksiyon yapmak, onlar için bir hayat biçimi olmuştur. Pul biriktirirler, peçete biriktirirler, taş plak, kaset, cd biriktirirler. İşin ilginç ve aslında acı tarafı, çoğu nadide olan bu koleksiyonların sefasını asla asıl sahipleri sürmemiştir.

Bu insanlar için herşey `ilerde`dir ve bu kendine has ve ne zaman geleceği meçhul zaman dilimi asla gelmez, gelse de o insan için artık zaman hayli geçtir.

En kötüsü aslında `yaşanmamışlık biriktirmek` galiba... İlerde yaşanılır umuduyla durup beklemek, beklemek, beklemek... Bir saat sonrasının bile garanti olmadığı bir varlık havuzunda ne kadar `iyimser` bir tutum... O zaman gelecekteki `biz`, bugünkü `biz`e “senin yaşaman gerekip te yaşamayıp bana gönderdiklerinin kalabalığından kendi yaşamam gerekenleri göremiyorum` diye kafa tutmaz mı? Kanamaz mı yüreğimiz; duygularımızın aşırı sürtünmesinden, içimiz acımaz mı?

Yıllar önce lisede okurken `ölü ozanlar derneği` adlı bir film seyretmiştim, bilen bilir; o filmde duymuştum muhtemelen latince olan `Carpe Diem` lafını... Carpe Diem... Yani, `ânı yaşa!` O yıllarda `geleceğe` odaklanıp yaşayan bir insan olarak bu sözü çok anlamsız bulduğumu itiraf etmeliyim.

Şu an otuz yaşını doldurmak üzere olan `en azından` yüreği genç bir insanım. Son on küsur yıldır idrak ediyorum ki, hayat, gelecekte değil, bugün... Hayatın içinde öyle şeyler görüyor ki insan zamanla... Bir dakika bile feda edilir değil asla!...

Bu duyguyu yıllar öncesinden farketmek hem iyi, hem de bilinçli bir hayatın malum getirisiyle acılı... Çünkü insanın kendine tanınan sınırları aşması her zaman kolay olmuyor ne yazık ki...
Ne demişiz Aralık 1992`de:

«
Sandım ki gelecek‚ erilen nokta.
Gidilir gidilir‚ menzil uzakta.

Zamanın ritmini duymaz da insan‚
Yaşamak ister hep‚ bekler an be an.

Hayatın içinde koşuşturmaca‚
Bir dakika nefes‚ bilmem ki kaça?

İlerde ilerde‚ yıllar ilerde!!
Gün gelip bitecek; acaba nerde?

Sızladı yüreğim‚ geçmişi andım.
Geriye dönülmez‚ demek aldandım.
»

ve ne demiş üstad Necip Fazıl:

«
Dün hâtıra, yarın hayal, bugün ne?
İki renk arası bir çizgicik pay.
»

İnsanoğlunun o çizginin hakkını vermekle yükümlü olduğunu düşünmekteyim. Ne var ki, çeşitli sebeplerden sürekli ıskalıyoruz bir şeyleri, sürekli “ah, şimdiki aklım olsaydı...” diyoruz.
Ne mutlu bu cümleyi biraz olsun az kullananlara... O şiirin devamında olduğu gibi:

«
Ne devlet zamanı bütünleyene!
»
berfinsahra - avatarı
berfinsahra
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #524
berfinsahra - avatarı
Ziyaretçi
Bir Aşk Bu Kadar mı Güsel Anlatılır.... Benden size bir DOST tavsiyesi,5 dakikanızı ayırın ve sıkılmadan yazının tümünü okuyun,buna degecek emin olun...
Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti. Yanmanin nedeni aksam
yedikleri degil,uyanir uyanmaz bugun yapacaklarinin aklina gelmesiydi. Bugun
2 yildir goturmeye calistigi bir birlikteligi bitirecekti. Aslinda bunu
yapmakta gec bile kalmisti. Bitmeli dedi icinden, her gun bu tatsiz uyanis
bitmeli.' Genc adam bunlari dusunurken surati sekilden sekile giriyordu. Suratle giyinerek disari cikti. Bugune kadar hic bekletmemisti onu, simdi de bekletmemeliydi.
Istanbul, soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi yasiyordu. Genc adam gokyuzune
bakarak ic gecirdi; 'Bulutlar bizim yasayacaklarimizi biliyor. onlar bile
agliyor halimize...'
BULUSMA VAKTI...
Artik Kadikoy iskelesindeydi. Birkac dakikalik beklemeden sonra karsidan
kiz arkadasinin geldigini gordu.Simdi midesindeki agri daha da artmisti.
Besiktas'a gectiler. Yolculuk sirasinda hic konusmadilar.
Genc kiz,sevgilisinin bu durgunluguna anlam verememisti.Nereden Bilecekti
bugun ayrilik canlarinin calacagini... Besiktas'a geldiklerinde bir cafede
oturdular. Genc kiz anlamisti sevgilisinin kendisine bir sey soylemek
istedigini. 'Bana birsey mi soylemek istiyorsun' diye sordu. Genc adam,
gozlerini kacirarak 'Evet' dedi. Genc kiz heyecanlanmisti, biraz da sinirlenerek 'Soylesene, ne diye bekliyorsun' dedi. Genc adam icini cektikten sonra 'Sence biz nereye kadar gidecegiz?' diye sordu. Genc , 'Bunu sorma geregini niye duydun?' diye yanit verdi. Genc adam soze basladi... ''Birkac ay once aksam 23:00 civarinda sana telefon acip senin icin yazdigim siiri okumak istemistim. Sen bana 'Sirasi mi simdi canim yaa, isin gucun yok mu?' demistin. Biliyormusun o an nakavt olan bir ***sor gibi hissettim kendimi. Ozur dileyip telefonu kapatmistim. Daha sonra da bu siiri benden hic istememistin.
Gecenlerde hasta olup yataklara dustugumde arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meralin 'Sen sanslisin, sevgilin sana bakar'sozune 'Isim yok da sana mi bakacagim, annen baksin' demistin.
Hatirladin mi?''
DUYGUSALLIGI SEVMEM...
Genc kiz, 'Biliyorsun ben duygusalligi sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi
gorundugumu de kimse soyleyemez' diye yanitladi. Genc adam guldu, 'Evet
canim haklisin. Zaten olmak istesen de bu kalbi tasidigin surece hasta bakici, hemsire falan olamazsin.' Genc adam devam etti...
'Bana simdiye kadar kac kere sabahin erken saatlerinde guzel sozcuklerden
olusan bir mesaj cektin? Hic... Hatta gunun hicbir saatinde cekmedin.
Duygusalligi sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanlari da mutlu etmeyi
sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden cok insanlari mutlu
etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her sabah, her aksam, her gece yani
seni andigim her saat tatli bir mesajim vardi senin icin biliyormusun?
Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.' Genc kiz anlamisti, 'Yani ne istiyorsun
benden sair olmami mi?' Genc adam tekrar gulumsedi icinden. Dun gece verdigi
ayrilik kararinin ne kadar dogru oldugunu dusundu. 'Hayir' dedi, 'Sair
olmani istemiyorum. Olamazsin da... BIZ AYRILMALIYIZ. Ayrilirsak ikimiz için de en hayirlisi olacak.' genc kiz sasirmisti, 'Neden ama? Ben seni
seviyorum. Senin de beni sevdigini saniyordum.' Genc adam ic cekerek 'Hayir
canim, sen beni sevdigini saniyorsun. Eger beni sevseydin simdi baska seyler
konusuyor olurduk' dedi. Genc kizin gozleri yasarmisti. Genc adam cebinden
cikarttigi mendili uzatti, genc kiz gozyaslarini silerek 'Sen bilirsin,
umarim beni bir baskasi icin birakmiyorsundur...' dedi. Genc adam 'Nasil
boyle birsey dusunursun, senden baska kimse olmadi ve uzun zaman da
olacagini sanmiyorum' yanitini verdi. Genc adam ve genc kiz iki sevgili
olarak oturduklari masada Artik iki yabanciydilar. Birkac dakika sessizce
oturduktan sonra Genc kiz, 'Kalkalim istersen' dedi. Genc adam 'Ben biraz
daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin' diye yanitladi.
Genc kiz 'Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim' diyerek elini uzatti. Genc
kizin sesi ve eli titriyordu. Genc adam, 'Istersen arkadas kalabiliriz' dedi
ve birbirlerine son kez sarildilar. 'BEN DOGRU YAPTIM..." Genc adam dogru
yaptigina inaniyordu. Eve dondugunde yurumekten bitap Bir haldeydi. Odasina
girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkip ise gidecekti, uyumaliydi.
Birkac saat sonra uykuya dalmayi basardi. Sabah 7'de saatin ziliyle uyandi.
Evden cikacagi zaman cep telefonuna bakti, mesaj ve 10 cevapsiz arama vardi.
Yorgun oldugu icin Duymamisti telefonun sesini. Aramalar ve mesaj
sevgilisindendi. Heyecanla mesaji acti, sunlar yaziyordu:
SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM, HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA, BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM, SANA YEMIN GUZEL GOZLUM, BIR TEK SENI SEVDIM, VE SENI SEVEREK OLECEGIM, ELVEDA BIRTANEM...
Genc adam sasirmisti. Onu tanidigi gunden beri ilk defa siir aliyordu ve
ustelik sabahin besinde yazmisti. Heyecanla onu aradi, telefonu Yabanci bir
ses acti. Genc adam ''Nalan'la gorusebilir miyim?''Dedi. Ama karsisindaki
agliyordu, hickira hickira hemde... 'Ben onun annesiyim yavrum, kizim bu
sabah intihar etti. Gece sabaha kadar birilerini arayip durdu. Sabah
odasinin isigini sonmemis gorunce girdim.
Yavrum kendini asmisti....' YIGILIP KALDI... Genc adam beyninden vurulmusa dondu. Bir gun onceki mide agrisinin Iki katini cekiyordu simdi. Oldugu yerde yigilip kaldi...
Birkac ay sonra iki doktor konusuyordu hastanede. Doktarlardan biri digerine karsidaki hastanin durumunu soruyordu. Doktor yanit verdi... 'Haaa o mu? Uc ay once getirdiler. Kendisi yuzunden bir kiz intihar etmis. O gunden sonra cep
telefonunu elinden hic birakmamis. Devamli bir seyler yazip birine yolluyor. Gecenlerde merak ettim. O uyurken gonderdigi numarayi aradim. Numara 3 ay once iptal edilmis. Gelen mesajlarda bir siir var. Bu adam duygusal mi bilmem ama benim anladigim Kadariyla siiri yazan cok duygusal biriymis...
"CEVRENIZDEKI INSANLARIN NE HISSETTIGI YA DA NE DUSUNDUGUNDEN O
KADAR EMIN OLMAYIN, BAZEN BIR KALBIN, ICINDE NELER SAKLADIGINI
OGRENDIGINIZDE HERSEY ICIN COK GEC OLABILIR..."
_______________________________________

İŞte Öyle Bİr Şey... Hani bir yağmur yağar ya bazen... (Birden aklınızı uzun zamandır haber alamadığınız, ne yaptığını bilmediğiniz eski sevgiliniz gelir. ) Hani gök gürler ya arkasından... ( Arayıp, aramama arasında gidip gelirsiniz. İçinizden bir ses "ara" demektedir ve o ses giderek yükselmektedir. Telefon ellerinizdedir, numaralar aklınızda. Dayanamaz, dokunursunuz tuşlara.) Hani şimşekler çakar ya peşinden... ( O da çok sevinmiştir sesinizi duyduğuna. "Nasılsın" diye sorarsınız ama aslında merak ettiğiniz şey "Bensiz nasılsın" dır.)

Hani ıssız yoldan geçerken... (Duyduğunuz ses öyle tanıdıktır ki, güven verir size. Birlikte paylaştığınız anılar birer birer geçit yapmaya başlar önünüzden.) Hani bir korku duyar ya insan... (Sesini test etmeye çalışırsınız. En ufak bir titremeyi, en ufak bir heyecan kırıntısını kendinize yontarsınız. "Demek o da etkileniyor" dersiniz. Ya da tam tersi... Sesindeki soğukluğu algılamaktan korkarsınız. O soğukluk, size dair içinde hiçbir şey kalmadığını gösterecektir ve bununla yüzleşmek o an içinde hiç de işinize gelmeyecektir.) Hani bir şarkı söyler içinden... ( Söylemek istediğiniz çok şey vardır. "Özledim" demek istersiniz ama bunu içinizden söylersiniz. Aynı şekilde karşılık görememeyi kaldıramacağınız için tedirginsinizdir.)

Hani eski bir resme bakarken... (Sahi neden ayrılmıştınız? Neydi bu aşkı bitiren şey? Düşündüğünüzde de ne anlamsız gelir. Belki basit bir kavga, belki bir kıskançlık. Belki de bir ihanet. Ama hiçbir şeyin önemi yoktur artık. Oradasınızdır, onun yanında. Gözünüzün önünde hep onunla olduğunuz anlar vardır.) Hani yılları sayar ya insan... ( Ayrıldığınız ilk anlarda ne kadar da umutsuzdunuz. Günler, geceler geçmek bilmezdi, sayardınız ama bitmezdi.) Hani gözleri dolar ya birden... ( Gözyaşları hücuma kalkmaya hazır askerler gibi beklemektedir gözlerinizin içinde. Konuştukça ağlamamak için zor tutarsınız kendinizi. "Neden" demek istersiniz. "Neden bitti"... diyemezsiniz, dudaklarınızı ısırırsınız. İçinize akar göz yaşları çaresiz. Zayıflığınızı anlamasını istemezsiniz.)

Hani yıldızlar yanıp sönerken... ( Oydu yıldızınız bir zamanlar. Siz her yıldıza onun adını verirdiniz.) Hani bir yıldız kayar ve insan... (Ama yoktur o yıldız artık. Yıldızsız gecelerde yaşamaya mahkumsunuzdur ya da kendinize yeni bir yıldız bulmuşsunuzdur.) Hani bir telaş duyar ya birden.. ("Ne yapıyorum ben?" diye sormaya başlarsınız bir anda. Telefonu "Kendine iyi bak" sözüyle kaparsınız ve yalnız kalırsınız. Bir garip duygu çöker omuzlarınıza... Ve o duyguyla uyuyakalırsınız.)

Sabah uyanırsınız ve sorarsınız kendinize "Neydi bu?"... Cevabı yoktur. Çünkü "İşte öyle bir şey"dir bu... O an yaşadığınız ve belki de bir daha hiç yaşamayacağınız bir şey...
_______________________________
Son düzenleyen berfinsahra; 19 Nisan 2006 18:45 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
srwhite - avatarı
srwhite
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #525
srwhite - avatarı
Ziyaretçi
Aşk konusu açılmışken bilinen bir hikayeyi hatırlatmak istedim

Aşk,çılgınlık,ihanet,yalan,mutluluk ve sevgi 'saklambaç oynayalım ' demişler.Çılgınlık,kendisinin ebe olacağını söylemiş ve saymaya başlamış;1,2,3...
Mutluluk bulutların üstüne,sevgi bir bahçeye,yalan çöplüğe,ihanet ise dikenlerin arasına saklanmış.
Çılgınlık saymaya devam ediyormuş;91,92,93...Aşk ise nereye saklanacağını bilemiyormuş.
Çılgınlık;100!Önüm arkam sobe dediğinde aşk kendini güllerin arasına atmış.
Çılgınlık ,mutluluğu bulutların üstünde,sevgiyi bahçede,yalanı çöplükte,ihaneti dikenlerin arasında bulmuş.Aşkı bulamamış.
İhanet,çılgınlığın kulağına,aşkın güllerin arasında olduğunu fısıldamış.Çılgınlık eline bir çatal alarak güllerin arasına hızlı hızlı sokmaya başlamış,Acı bir haykırış duyulmuş.Aşk elleri yüzünde ortaya çıkmış,parmakları arasından kan damlaları sızıyormuş.
Çılgınlık,Aşkın gözlerini kör etmiş.
Çılgınlık çok üzgün olduğunu,bu hatasını nasıl telafi edeceğini sormuş aşka,Aşk ta artık gözlerinin görmediğini,bundan sonra çılgınlığın kendisine yol göstermesini,yanından ayrılmamasını istemiş.
O günden beri aşkın gözü kördür, Çılgınlık ta yanındadır....Msn Wink
venüsün_kızı - avatarı
venüsün_kızı
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #526
venüsün_kızı - avatarı
Ziyaretçi
ikikalpAşk Kapıyı Çaldığında

Hep özlediğim, beklediğim aşkın böyle aniden kapımı çalıvereceğini, izin almadan yüreğimde bir köşeye yerleşeceğini hiç düşünmememiştim. Göz göze geldiğimiz anda. Başımdan aşağıya buzlu su dökülmüş gibi hissettim.

Bakışları içimi titretti, bilmediğim, tanımadığım bir dünyanın kapıları açılıverdi önümde... Kimde, neydi, hangi sınıfta öğrenciydi, daha önce onu görmemiştim. Bütün gün bu sorularla boğuştum. İlk şoku atlatıp kendime geldiğimde okulda onu aramaya başladım. Gerçeği öğrenmem hiç zor olmadı tabii ki! Suratıma tokat gibi çarpan gerçeği...
O okulumuzda yeni görev yapmaya başlamış bir öğretmendi çok genç olduğu için öğrencilerden ayırt etmek mümkün değildi. Böyle şeyler yalnız filmler de olur sanırdım. Oysa ben sırılsıklam aşık olmuştum. Gözleri başımı döndürecek kadar güzel olan yalnızca adını ve öğretmen olduğunu bildiğim biri, kısacık bir zamanda hayatımı değiştirivermişti.
Ona aşık olmam benim suçum muydu? İnsan hesap kitap yaparak aşık olmazdı ki? Tamam itiraf etmeliyim, ben pek normal biri değilim. Başkalarına göre farklı yanlarım çok., özellikle de aşk söz konusuysa hiçbir zaman sıradan biri olmadım ama bu kez tamamen kaderdi. Sonunda ona söylemeye karar verdim. Madem aşık olacak kadar cesaretliydim, söyleyecek kadar da cesaretli olmalıydım.
Söyledim. Şaşkınlığımı ifade edecek sözleri şu an ben bulamıyorum. Düşün bir kez, çat kapı bir öğrenci geliyor ve ‘’ ben sizi gördüğüm ilk andan beri seviyorum’’ diyor. Ne hissedersiniz bilemem ancak o bana karşı çok olgun, anlayışlı davrandı. Yaptığım çocukluklarla hayatını cehenneme çevirdiğim halde sevgiyle yaklaştı.. incitmemek için çok uğraş verdiğini şimdi anlıyorum oysa o zamanlar çok incitmiştim. Bir gün bana hak vereceksin demişti evet onu anlıyorum ve hak veriyorum. En doğrusunu yaptı. Zaman belki çılgın aşkımı bitirdi. Ama ona olan saygım ve sevgim sonsuza kadar sürecek.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #527
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Yıllar Geçsede..
1942 yılında, soğuk bir kış gününde Nazi toplama kampının içinde genç bir asker, dikenli tellerin ardından genç bir kızın geçtiğini görür. Kız da aynı şekilde genci görünce heyecanlanır. Duygularını ifade etmek çabasıyla, çitin üzerinden kırmızı bir elma atar. Bu o şartlardaki bir asker için bir hayat, bir umut ve sevgi işareti anlamına gelmektedir ve mutlu olur. Genç adam, genç kızın uzattığı elmayı alır. Parlak bir ışık onun karanlığına değmiştir.

Ertesi gün, bu genç kızı yeniden görmeyi umut etmenin bile çılgınca olduğunu duşünmesine rağmen, çitin ötesine bakmaktan kendini alamaz. Dikenli tellerin öteki yanındaki genç kız ise, kendisini bu denli heyecanlandıran yüzü yeniden görmeyi arzular. Elinde elma ile koşarak çitin kenarına gelir. Tipi ve dondurucu havaya rağmen kız, elmayı dikenli tellerin üstünden
uzattığında, kalbi birkez daha sıcak duygularla dolar.

Bu sahne birkaç gün boyunca tekrarlanır. Sadece bir an ve sadece birkaç kelime edebilmek için bile olsa birbirlerini görmek için sabırsızlanırlar. Bu anlık karşılaşmanın sonuncusunda, genç asker üzgün bir yüz ifadesi ve titreyen sesi ile;

-Yarın bana elma getirme, burada olmayacağım. Beni başka bir kampa gönderiyorlar" der ve geri dönüp vedalaşamayacak kadar buruk bir şekilde uzaklaşır.

O günden itibaren, kederli anlarında o tatlı kızın görüntüsü gözlerinde canlanır. Gözleri, sözleri, nezaketi, saflığı, utangaç yüz ifadesi... Genç adamın tüm ailesi savaşta ölmüştür. Tanıdığı hayat bütünüyle yok olmuş, sadece bu bir tek anı canlı kalarak kendisine umut vermeyi sürdürmüştü.

1957 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde, her ikisi de göçmen olan, fakat birbirlerini tanımayan iki yetişkin, arkadaşları aracılığı ile tanışırlar.

-Savaş sırasında neredeydiniz? diye sorar kadın.
-Almanya da bir toplama kampındaydım diye yanıtlar adam.

Kadın tatlı bir tebessümle bir an uzaklara dalar ve daha sonra;

-Toplama kampındaki bir gence, elma attığımı anımsıyorum. Bir kaç gün hep aynı yerden çitin öteki yanındaki askerle konuşur, bakışırdık. Sonra o gitti... Ama ben o nu hiç unutamadım. Hep sevdim... Çok sevdim.

Adam şaşkınlıkla sorar;

Bir gün o genç sana "Artık elma getirme, çünki başka bir kampa gönderiliyorum" dedi mi?

Kadın iyice şaşırmış bir ses tonu ile:

-Evet. Ama siz bunu nereden biliyorsunuz? diye sorar.

Adam kadının gözlerinin içine bakarak;

O genç asker bendim. Yıllarca hep düşündüm, hep o güzel birkaç günün anısı ile doldurdum düşlerimi. Benimle Evlenir misin?

1996 Yılında Sevgililer Gününde, Oprah Vintfrey televizyon şovunun çekimlerinde, aynı adam kırk yıllık eşine duyduğu sevgiyi bir kez daha milyonlar önünde anlattı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #528
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SEYRET SUS VE DİNLE


Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle
ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl
ufukta tam karşısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf
gibi günü karşılıyordu.

Dedi ki, "Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş
bana gülümseyerek gün başlıyor."

Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu.

Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans ediyorlardı. O sırada dağ bir de
baktı ki, eteklerinde bir minicik fare denize doğru yürüyor.
Bir gün bir dağ güneşle birlikte güne uyandı. Rüzgarın esintisiyle
ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerindi. Güneş pırıl pırıl
ufukta tam karşısından doğuyor, onunla arasında masmavi bir deniz çarşaf
gibi günü karşılıyordu.

Dedi ki, "Ben ne güzel bir yerdeyim, önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş
bana gülümseyerek gün başlıyor."

Gökyüzünde küme küme bulutlar pamuk yığınlarını andırıyordu.

Martılar çoktan uyanmış gökyüzünde dans ediyorlardı. O sırada dağ bir de
baktı ki, eteklerinde bir minicik fare denize doğru yürüyor.




"İiiiiiiiihhhhhh , bu da ne? Bu küçük fare benim manzaramı şimdi neden
bozuyor?"

Onun oradan bir an önce gitmesini istedi ve şöyle bir titredi.

Tepeden aşağıya doğru bir kaç taş hızla yuvarlanmaya başladı. Fare sesi
duyunca hemen bir yüksek kayanın üstüne sıçradı ve oraya yerleşti. Düşen
taşlarda ona hiç bir zarar vermedi. Farecik de başladı denizin güzelliğini
seyre...

Ara ara atlayan zıplayan balıklar denizin duruluğunda küçük halkalar
oluşturuyordu.

Deniz dağın sıkıntısını anladı ve dağa seslendi:

"Neden böyle bir günde bir küçük fare için mutsuzluk oyununa başlıyorsun ki?
Bak ben dümdüzken balıklar da benim duruluğumu bozuyorlar. Ben onlara
kızıyor muyum? Biliyorum ki onlar bensiz ben onlarsız olamayız. Sen de
seninle birlikte yaşamak zorunda olanlara kollarını açmalısın. Güneş hiç
bulutlara bozuluyor mu? Benim ışınlarımı engelliyorlar diye kızıyor mu?

Kabul et gerçeği, herşey bir şeylerle bütün aslında. Fark ve güzellik de
burada. Bu sayede hergün ayrı bir şey öğretiyor bize; her gün ayrı bir ders
veriyor. Sen iyisi mi sadece SEYRET, SUS ve DİNLE."

Dağ denize sordu:

"SEYRET, SUS ve DİNLE? O da ne demek?"

Deniz, "Bak... Seyrettiğinde güzellikleri göreceksin... Sustuğunda kendinden
başkalarının söylediklerini duyabileceksin...

Dinlediğindeyse onlardan öğrendiklerini uygulama fırsatı bulabileceksin..."
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #529
arwen - avatarı
Ziyaretçi
PASTA
Firina geldigimde, ortalikta ekmek görünmüyordu.Eski bir dostum olan
firinci:
- Biraz bekleyeceksin hocam, dedi.Iki-üç dakikaya kadar çikartiyorum.
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken,içeriye yaslica bir adamin
girdigini gördüm. Eskimis ceketinin sol yakasi altinda bir madalya
parildiyor ve yürürken hafifçe topalliyordu. Selâm verdikten sonra:
- Ekmeklerimi alayim, dedi. Benim ikizler acikmistir.
Firinci,adamin kendisine uzattigi torbayi alarak tezgâhin altina egildi ve
bir gün öncesine ait oldugu anlasilan ekmeklerden dört bes tane
koydu.Ekmeklerden bazilarinin alti yanmis, bazilari da her nedense seklini
kaybetmisti.Firinciya dogru sokularak:
- Neden taze ekmek vermiyorsun? dedim. Biraz sonra çikacak ya!..
Firinci:
- Bozuk ekmekleri kendisi istiyor,dedi.Çok fakir oldugundan, ona yari
fiyatina veriyorum.
- Kim bu adam? diye sordum.
- Kore gâzilerinden,dedi.Ogluyla gelini bir trafik kazasinda vefat
edince,ikiz torunlarini yanina almisti.Yillardir onlara bakiyor,hem de çok
az bir maasla.
Firincinin anlattiklari karsisinda içimin yandigini hissediyor ve ufak da
olsa bir seyler yapmak istiyordum.
- Aradaki farki ben vereyim, dedim. Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler.
Firinci, teklifimi kabul etti ve biraz sonra çikan sicak ekmekleri büyük
bir umursamazlikla adamin torbasina doldururken:
- Çok sanslisin haci amca, dedi. Çocuklar için bugün sana pasta gibi ekmek
verecegim.
Yasli adam, bir evlât sevgisiyle kucakladigi torbayi gögsüne bastirirken:
- Allah senden razi olsun evlâdim,dedi.Bugün onlarin dogum günleri oldugunu nereden anladin?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #530
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
starneu
Beyaz Kaptanın Hikayesi ! ..



Evel zaman içinde deniz kenarında küçük bir köy varmış. Bu köyün halkı denizcilikten başka iş bilmezmiş. Yaşlı, genç, kadın, erkek bütün köy halkı denizle uğraşır, hayatlarını mavi suların kendilerine sağladığı nimetlerden faydalanarak sürdürürmüş. Dış dünya onlara kapalıymış. Deniz insanlara, insanlar birbirlerine yardım ederlermiş. Kimi balık avlar, kimi ağ örer, kimi sünger çıkarır, kimi tekne yapımında uzmanlaşmaya çalışırmış. Bir de herkesin hayalini süsleyen bir iş varmış: Beyaz Kaptan'ın denizaşırı gemisiyle uzun seferlere çıkıp, ticaret yapmak. Böylece bilinmezi bilmek, görülmeyeni görmek, tadılmayanı tatmak mümkünmüş çünkü. Ama Beyaz Kaptan yanında çalışacakları çok zorlu sınavlardan geçirip seçtiği için, bu öyle herkesin gerçekleştirebileceği türden bir hayal değilmiş. O seferlere çıkabilmek için gözüpek olmak, geride bırakabilmek, denizden başka bir şeye aşık olmamak gerekirmiş. Gemi sefere çıktı mı, beş altı aydan önce dönmezmiş köye. Her gelişinde genç kızların dört gözle beklediği kumaşları, süs eşyalarını, köyde bulunmayan faydalı otları ve alışveriş karşılığında aldıkları değerli şeyleri boşaltır, insanların satmak istediği malları yükledikten sonra yeni bir sefere çıkarmış. Geminin mürettebatı sadece bu değiş tokuş için karaya iner, yükleme işi bittikten sonra onları gören olmazmış. Beyaz Kaptan'sa sadece miço ile çımacı geminin törensel yanaşmasını gerçekleştirirken kaptan köprüsünde belli belirsiz görülürmüş. Geminin miçosu limana her yanaşmalarında, çımacı dostunu görünce büyük bir keyifle halatı fırlatır, çımacı da büyük bir maharetle halatı havada yakalayıp tek bir harekette babaya dolarmış. Bu ikisinin ustalık dolu hareketlerini izlemek köy halkının en sevdiği şeylerden biriymiş. Birbirlerinin gözlerine baktıklarında dostluğu gören miço ile çımacı, köy halkı kendilerini alkışladıkça daha da büyük bir şevkle sarılırlarmış işlerine. Kaptan belki deniz aşkıyla yıllar önce terkettiği köyü daha fazla görmenin rahatsızlığı, belki de geride bıraktığı karısı, oğulları ve kızı tarafından görülmenin korkusuyla, uzaktan izlermiş olanları. Sonrası yine açık deniz, sonrası yine uzun bir sefer… Kaptan herkesin gerçeğinin ayrı olduğuna ve herkesin bir gün kendi gerçeğini bulacağına inanırmış. Hatta miçosuyla çımacının bir kayanın üstüne oturup sohbet ettiklerini gördüğü gün, "Ah deli çocuk, bilmez misin ki denizcinin dostu, denizdedir" demiş kendi kendine ama hiç karışmamış bu imkansız dostluğa. Limana bir sonraki yanaşmalarında miço gelip de "Ah Kaptan ah, denizcinin dostu denizdeymiş." deyince içinin cız edeceğini bile bile karışmamış. Bir gün köye çeşit çeşit malı getirirken, yerle göğü bir eden korkunç bir fırtınaya yakalanmışlar. Usta denizci köye yanaştıklarını biliyormuş ama deniz fenerini göremediği için bir türlü gerekli manevraları yapamıyormuş. Neden sonra denzi fenerinden cılız bir ışığın yükseldiğini görünce rahatlamış. Tam dümeni köye kıracakken, yağmur damlalarının kanatlarına kırbaç gibi inmesine aldırmayan bir papağan gelip konmuş omzuna ve dile gelmiş: "Babası terkettiğinden , ağabeyleri de denize sırtlarını döndüklerinden beri lanetli damgasıyla yaşayan mavi gözlü ceylan, sırf gemin karaya oturmasın diye canını ortaya koyup yaktı bu gece feneri. Ama köyün utanç içindeki halkı lanetlidir deyip güvenmedi ona, delidir deyip dışladı, her zaman olduğu gibi suçladı. Şimdi incecik bedeni buz gibi gecenin ortasında geminin limana yanaşmasını bekliyor. Kimbilir belki de gizli bir sevdanın cesaretiyle tek başına fırtınayla savaşıyor." Beyaz Kaptan bu sözleri duyar duymaz önce kendisiyle sonra da miçosuyla yüzyüze gelmiş. Ve bir anda fırtınayı korkutan bir sesle gürlemiş: "İstikamet açık deniz!.." O günden sonra köy halkı Beyaz Kaptan'ın gemisini bir daha asla görememiş. Bir daha asla dış dünyadan bir şeye dokunamamış. Ama deniz kızları, kimi hüzünlü gecelerde Beyaz Kaptan'ın bilinmez denizlerde suda yüzen bir mavi gözlü ceylan gördüğünü ve hüzünlü bir türkü söylemeye başladığını anlatıp durmuşlar:

Bilirim ki sevgimiz
Aslında veremediğimiz
Bir bilinmez denizde
Yitip gitti bedenimiz.


Benzer Konular

17 Şubat 2016 / Misafir Genel Mesajlar
16 Mayıs 2014 / NihLe Müslümanlık/İslamiyet
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
18 Aralık 2011 / ocean97 Genel Mesajlar