AB üyeliğinden sonra işsizlik, enflasyon ve Milli Gelir gibi göstergelerde şıçrama yapan İrlanda'nın Türkiye için model olup olamacağı tartışılıyor.
Uzmanlar, “Genel olarak bu ülkeden alınacak çok ders var.” tespitini yaparken, iki ülke arasındaki farklılıkların da gözardı edilmemesi gerektiğini söylüyor. İrlanda'nın yatırım kararlarını alırken çok isabetli davrandığını belirten Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği Genel Sekreteri Engin Güner, İrlanda modelini 'çağı doğru okuma sonucu akıllıca ortaya konulmuş parlak bir sistem' olarak değerlendiriyor. Fakir bir tarım toplumuna sahip ülkenin halkıyla ve bütün kurumlarıyla tek bir amaca yöneldiğini ve neticede çok başarılı bir konuma yükseldiğini aktaran Güner, “Bizdeki gibi her gün abuk sabuk şeylerle uğraşmamışlar.” diyor. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın danışmanlığını da yapmış olan Güner, “Rahmetli Özal'ın 20 yıl önce Türkiye'ye biçtiği rolü ben bugün İrlanda'nın oynadığını görüyorum. İrlanda, Özal'ın hayalini gerçekleştirdi.” diyor. Güner, Özal'ın her fırsatta 21. yüzyılın bilim ve teknoloji çağı olacağı öngörüsünü yinelediğini söylüyor. Türkiye'nin hâlâ bu konuda treni kaçırmadığına inanan Güner, yabancıların dostane bir yaklaşımla çekilmesi ve ilaç başta olmak üzere teknoloji ağır sektörlere ayrıca teşvikler sağlanması gerektiğini kaydediyor. Yabancı sermayeyi merkezine alan İrlanda kalkınma modelinin Türkiye tarafından aynı şekilde uygulanabilmesinin zor olduğunu savunan Doç. Dr. İbrahim Öztürk'e göre de İrlanda, dünya siyasi yapısı içinde ağırlığı Türkiye'nin aksine oldukça düşük bir ülke. Türkiye'nin sadece Ortadoğu'yla ilgili parametrelerinin bile küresel çapta parametreler olduğunu ifade eden Öztürk, nüfus, jeopolitik konum ve yüzölçümü gibi farklardan dolayı da İrlanda modelinin bire bir Türkiye için uygulanamayacağını savunuyor. Yine de yüksek katma değerli sektörlere yönelik sermaye çekilmesi noktasında Türkiye'nin çıkarması gereken önemli dersler bulunuyor. Öztürk, şimdiye kadar gelenlerin tüketim ve finans gibi yeni teknoloji transferi ya da istihdama katkı sağlamayan sektörlere yöneldiğini anlatarak, bundan sonra yabancıların başta turizm, tarım ve organik tarım olmak üzere daha katma değer yoğun alanlara çekilmesi gerektiğini belirtiyor. Öztürk, ayrıca bazı sektörlerde yabancıların yoğunlaşmasının yerli sanayiyi zayıf bırakacağı endişesini aktarıyor ve sermaye girişlerinin satın almadan ziyade çözüm ortaklığı ve işbirlikleri şeklinde gerçekleşmesinin riskleri azaltacağı tespitinde bulunuyor.
Kalkınma Ajansı’nın sloganı: Bilgi fıtratımızdır
İrlanda, genel kalkınma stratejisini yürütmek için birbiriyle sürekli işbirliği içinde çalışan 10'larca birim kurmuş. Bunların en önemlilerinden biri olan Yatırım ve Kalkınma Ajansı (IDA) ülkeye yabancı yatırımların çekilmesinde düzenleyici bir rol oynuyor. Sloganları olan ‘bilgi bizim fıtratımızdır' ifadesi yatırımcıları davet ederken hangi kriteri göz önüne aldıklarını da gösteriyor. IDA'nın başlıca 3 hedefi bulunuyor. Birincisi yeni yabancı yatırımları teşvik etmek. Düşük maliyete bağımlı çalışan firmalardan ziyade yüksek katma değerli sektörlerde faaliyet gösteren sermayedarları hedefliyorlar. İkinci hedefi ise 30 yılı aşkın bir süre boyunca İrlanda'ya yerleşmiş yabancı firmaların kalıcı olmasını sağlamak. Bu firmalar İrlanda ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyor. Üçüncü hedefi ise İrlanda'nın rekabetçi ortamını düzenlemek. Böylece yabancılar altyapıdan iletişime, eğitimden mali politikalara kadar isteklerini IDA aracılığıyla hükümete gösteriyor. IDA'nın üst yöneticisi Barry O'Dowd, en çok ağırlık verdikleri ilaç endüstrisinin oluşturulmasında öncü rol oynadıklarını ifade ediyor. “Sürekli yenileniyor ve yeni iş imkânları sunmaya çalışıyoruz.” diyen O'Dowd, “Şirketler istikrarlı ve güvenli bir ortama gelmek ister, vergiler de avantajlar sunabilir. Ancak işin temeli bu değil. Onlar bize gelip de isteklerde bulunduklarında biz de çözmek için çaba gösteriyoruz.” şeklinde konuşuyor. Kalkınmalarını bilgiye ve teknolojiye dayandıran İrlandalıların bu doğrultuda kurdukları İrlanda Bilim Kurumu (Science Foundation Ireland - SFI) bilimsel araştırmada mükemmellik amacıyla kurulmuş. Bunun da 3 ana yatırım alanı var: İnsan sermayesine, güçlü fikirlere ve işbirliklerine. Kurum, akademi ve sanayiden araştırmacıların birlikte çalıştığı bilim mühendislik ve teknoloji merkezlerine de 25 milyon Euro'ya varan destekler gibi 10 kadar program uyguluyor. SFI'ın Kurumsal İlişkiler Müdürü Mattie McCabe, Ar-Ge için 2,5 milyar Euro ayrıldığını söylüyor. Geçen 10 yıl içinde Ar-Ge yatırımları ile rekabetçiliklerinin arttığını vurgulayan McCabe, amaçlarının 2010'a kadar Ar-Ge harcamalarının bütçedeki payını yüzde 2,5'a çıkarmak olduğunu anlatıyor.
Şirketler devlet desteğiyle gücüne güç katıyor
Yerli firmaların, yabancıların karşısında giderek zayıfladığını gören İrlanda, bu soruna bir çözüm olarak İrlanda Teşebbüs Kurumu’nu (Enterprise Ireland-EI) kurmuş. Ülkenin yerel sanayisini daha da ilerletmek misyonuna yönelik olarak Teşebbüs, Ticaret ve İstihdam Bakanlığı'na bağlı kurum, Teşebbüs Stratejisi adlı bir belge çerçevesinde faaliyet gösteriyor. Bu stratejinin amacı zaten güçlü konumdaki İrlanda kökenli firmaları küresel pazarlarda daha kuvvetli pozisyonlara taşıyabilecek altyapının hazırlanması. Stratejiden sorumlu Bakan Micheal Martin, “İrlanda sanayisinin yenilikçilik ve uluslararasılaşma kriterleri ile daha da gelişmesi benim önceliğim.” diyor. EI'nın İcra Kurulu Direktörü Frank Ryan, “Gelecek araştırma, ticarileştirme ve yüksek katma değerli ürün ve hizmetleri giderek daha yüksek miktarlarda küresel pazarlara ulaştırabilmeye bağlıdır.” diyor. Belge'de rekabette ayakta kalabilmek için gerekli üç koşul bir sacayağı şeklinde tanımlanıyor: Yenilik, sürekli ihracatı hedeflemek ve piyasa bilgisi. EI, kendisine hedef olarak sürekli piyasa araştırmaları ile küresel pazarlardaki gelişmeleri takip etmeyi tespit etmiş. Burada da teknoloji ağır ve hazır gıda gibi bilgi yoğun sektörler amaçlanıyor. En üst düzey teknoloji transfer edecek mekanizmalar kurmak, böylece İrlanda'da kurulu firmaların bu teknolojilere ulaşmasını sağlamak da bir diğer hedef.
İrlanda sistemi büyük bir başarı hikâyesinin hazırlayıcısı olsa da bazı ciddi riskler taşıyor. Uzmanlar en büyük risk olarak yabancı sermayenin yanında yeterince güçlenemeyen yerli sanayiyi gösteriyor. İrlanda bugüne kadar 230 milyar dolarlık yabancı yatırımı ülkeye çekmeyi başarmış. 100 milyar dolarlık ihracatın yüzde 90'ını bu firmalar gerçekleştiriyor. Ancak bizzat devlet tarafından yürütülen araştırmalar 20 yıl içinde bu yatırımların daha düşük maliyetli ülkelere kayabilecekleri öngörüsünde bulunuyor. Ülkede imalatı yapılan ürünlerin neredeyse tamamı İrlanda dışında tasarlanıyor. Yani ülke teknolojik gelişim ve yenilikten ziyade üretimin üssü olmuş durumda. Bu da üretim maliyetleri açısından daha iyi şartlar sunan ülkelere doğru bir yatırım kayması durumunda İrlanda'nın yeniden eski kötü günlerine geri döneceği anlamına geliyor. Zira mevcut gelişmişlik seviyesi sadece zayıf yerel sanayinin taşıyamayacağı kadar ağır. Bunu kendileri de gören İrlandalıların en önemli gündem maddesi Ar-Ge yatırımlarını artırarak teknoloji düzeyini yükseltmek olmuş. İrlanda'nın bir diğer zayıf yönü KOBİ'lerinin azlığı. Bank of Ireland'ın 2005 için yayınladığı verilere göre toplam KOBİ'lerin sadece yüzde 3'ü 50'den fazla kişiye istihdam sağlarken bunlardan ancak yüzde 7'si gelecek bir yıl içinde yurtdışına açılma planına sahip. Sistemde tehlike riski taşıyan bir diğer unsur da İrlandalıların sanayi yerine emlâk ve gayrimenkul yatırımlarına yönelmiş olması. Dublin'de son bir yılda yüzde 20'nin üzerinde kazandıran emlak sektörü bu yılbaşından beri de yüzde 3'lük artış kaydetmiş. Dublin'in merkezine yakın bir mahallede 3 katlı ortalama bir binanın fiyatı 10 ile 15 milyon Euro arasında değişiyor. İrlandalılar milyarlarca Euro'yu da kendi memleketlerinin dışına, başta İngiltere olmak üzere AB ülkelerine emlak yatırımı olarak aktarıyor. Sistemi tehlikeye atacak önemli risklerden biri de gelir dağılımında giderek derinleşen dengesizlik.
Beyin göçü tersine döndü
Geçen yıl İrlanda'ya 1,8 milyar Euro'luk yatırım yapan Wyeth, 1860'ta Amerika'da kurulmuş bir ilaç firması. Dünyanın en büyük 10 ilaç firmasından biri olan Wyeth, niçin İrlanda'yı tercih ettiklerini anlatırken, öncelikle kendilerine sunulan, eksiksiz altyapıya sahip 90 dönümlük araziyi gösteriyor. Wyeth'ın Kurumsal İlişkiler Direktörü Peter Kilkenny, İrlanda'daki değişimi anlatırken ilginç bir ayrıntıya dikkat çekiyor: “Zor zamanlarda yurtdışına gitmiş ve oralarda yüksek kariyer edinmiş İrlandalılar son dönemdeki büyük sıçrama ile birlikte yeniden ülkelerine dönüyor.” Wyeth'ın başkent Dublin'de 2 milyar dolarlık yatırımla inşa ettiği dünyanın en büyük biyoilaç fabrikasındaki çalışanların yarısı 4 yıllık üniversite mezunundan, yüzde 30'u ise daha yüksek derecede eğitim sahibi kişilerden oluşuyor. Wyeth, üniversiteler ile Alzheimer, şizofreni ve depresyon gibi rahatsızlıklar üzerine ortak araştırmalar yürütüyor. İrlanda'ya milyarlarca dolar kaynak transferi yapmış bir diğer ilaç firması, Amerikalı Merck Sharp&Dohme'nin (MSD) Tıp Direktörü Neil Boyle da yatırım kararının alınmasında İrlanda'yı Avrupa'ya açılan en uygun kapı olarak görmelerinin büyük etkisi olduğunu söylüyor. İlaç üretimi için yüksek nitelikli eleman ihtiyacı olduğunu belirten Boyle, İrlanda'da bu ihtiyacın fazlasıyla karşılandığını belirtiyor. MSD 1976'dan beri bu ülkede faaliyet gösteriyor ve dünya çapında pazarladığı 7 ürünü İrlanda'da üretiyor. İrlanda'daki diğer ilaç ve kimya firmaları gibi MSD de, kanunların zorunlu kıldığı şekilde çok duyarlı bir çevre politikası takip ediyor. Örneğin üretimde kullanılan su, fabrikanın yanındaki nehre dökülmeden önce bir arıtma sürecinden geçiyor. Aynı şekilde toplam atıkların içinde yaklaşık yüzde 5'e karşılık gelen zararlı atıklar da önce fabrika içinde kurulu özel tesislerde tasfiye ediliyor, daha sonra da yakılmak üzere İngiltere'ye gönderiliyor.
Amerika’daki İrlandalılar yatırımda öncü Sağlık Bakanlığı Genel Tıp Hizmetleri Bölümü Birinci Şefi Colm Desmond, ilaç sektöründe araştırma ve yenilikçiliği özellikle teşvik ettiklerini söylüyor. Yeni bir ilacın piyasaya girişine izin vermenin çoğu Avrupa ülkesinde uzun bir bürokratik süreci gerektirdiğini kaydeden Desmond, kendilerinin çok kısa sürede bu izni verdiklerini belirtiyor. Desmond, İrlanda'da jenerik diye de bilinen ve fiyatların ucuzlamasında önemli rol oynayan kopya ilaçların pazar payının yüzde 10'lar civarında olduğunu aktarıyor. Türkiye'de ise jenerikler, orijinal ilaçlar ile pazarı yarı yarıya paylaşmış durumda. Desmond, durumun yenilikçiliği teşvik etmenin bir bedeli olduğunu söylüyor. İrlanda iç pazarına ve ihracata yönelik üretilen ilaçların ruhsatlandırılmasından sorumlu İrlanda İlaç Kurumu'nun İcra Kurulu Başkanı Pat O'Mahony ise endüstrinin İrlanda için en büyük önemi taşıdığını vurguluyor. O'Mahony, sektörün sadece yabancı sermaye çekmedeki lider rolü açısından değil, Ar-Ge yatırımlarındaki büyük rolünden dolayı da vazgeçilmez olduğuna işaret ediyor. İrlanda Ecza ve Sağlık Birimi Başkanı Brian Murphy de İrlanda'nın parlak performansında araştırmacı ilaç firmalarının gösterdiği rağbetin büyük rolü olduğunu belirterek, sektöre özel önem verilmesinin bilinçli bir politika olduğunu savunuyor. Murphy, tercih noktasında İrlanda'nın fikrî mülkiyet haklarındaki gelişmiş düzeyinin etkili olduğunu söylüyor. İrlanda Biyosanayi Kurumu Direktörü Marian Byron ise Amerika'da bugün İrlanda kökenli 25 milyon kişi bulunduğunu belirterek, “Geleneksel bağlar kullanıldı ve kökeni İrlanda'ya dayanan bu kitleden de faydalanıldı.” diyor. Brian Murphy, şirketleri kalıcı kılabilmek için devletin sürekli altyapı geliştirmeleri ile meşgul olduğunu aktarıyor.