Arama

Medya Haber - Sayfa 9

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 660.239 Cevap: 1.864
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #81
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Döner 62 kişiyi zehirledi

Medya HaberKocaeli’nin Gebze ilçesindeki bir lokantadan tavuk döner yiyen 62 kişi zehirlenerek hastanelik oldu.
Sponsorlu Bağlantılar
Dün akşam saatlerinden itibaren çok sayıda kişi, şiddetli karın ağrısı, mide bulantısı ve başdönmesi şikayetiyle Gebze’deki hastanelere başvurdu.
Hastanelerin acil servislerinde tedavi altına alınan 62 kişiye, gıda zehirlenmesi teşhisi konuldu ve mideleri yıkandı.
Serum verilen hastaların tamamının gün içinde Hükümet Caddesi’ndeki bir lokantadan tavuk döneri yediği belirlendi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.


Ölüm orucunda can verdi


Gebze M Tipi Cezaevi’nde 9 Mayıs 2005’te ölüm orucu eylemine başlayan DHKP/C davasından tutukluyken tahliye olan ve ölüm orucuna dışarıda devam eden Fatma Koyupınar, yaşamını yitirdi.

Koyupınar’ın ölümüyle birlikte F Tipi cezaevlerinin kapatılması talebiyle başlatılan ölüm orucu eyleminde 122’nci kişi yaşamını yitirmiş oldu. Gebze M Tipi

Cezaevi’nde 9 Mayıs 2005’te ölüm orucuna başlayan ve 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edildikten sonra ölüm orucuna Şişli’de bir evde devam eden Fatma Koyupınar, dün akşam saatlerinde yaşamını yitirdi. Koyupınar, F tipi cezaevlerinin kapatılması için ölüm orucuna başlayan avukat Behiç Aşçı ile aynı evde kalıyordu.

Koyupınar’ın ölümüyle birlikte 19 Aralık 2000’deki "Hayata Dönüş" adı verilen "operasyon" sonrasında F tipi cezaevlerinde ölenlerin sayısı 122’e yükseldi.

Şu anda cezaevlerinde ölüm orucu eylemini sürdüren sadece Serpil Cabadan adlı kadın tutuklu kaldı. Cabadan, F tipi cezaevlerinin kapatılması ve tecrite son verilmesi talebiyle başlattığı eylemine devam ediyor.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #82
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bütün zihniyetsel yaklaşımlar dış gerçekliğin insan zihni tarafından nasıl algılandığı, bu algılanmanın nasıl olup da işlevsel sonuçlar verdiği sorusuna yanıt getirmek zorundadır.

Sponsorlu Bağlantılar
Çünkü kendimizle, çevremizle ve genelde dünyanın haliyle ilgili önermelerimiz nihayette zihni çerçevemizin içinde oluşur. Demokratlık da belirli bir epistemolojik varsayıma dayanır... Buna göre insan zihni dış gerçekliği kendi işleme sistematiğine uygun olarak algılar. Örneğin ‘nedensellik’ bizim zihnimizin çalışma ve anlama biçimidir ve gerçekliğe ait bir olgu olup olmadığı kesin olarak bilinemez. Aynı şekilde yeterlilik, zorunluluk, öz, töz gibi kategoriler dış gerçeklikle değil, zihnimizin niteliğiyle ilişkili kavramlardır. Bizim düşündüğümüz bağlantı ve tespitlerin aynen gerçek olup olmadıklarını hiçbir zaman bilemeyiz, çünkü hepimiz insan olduğumuz için zihnimizin ürünlerini farklı bir zihinle mukayese edemeyiz.
Öte yandan birçok bilimsel önermenin gerçeklik karşısında işlevsel olması, zihnimizin bir biçimde dış gerçekliği algılayabildiğini de ortaya koymakta. Dolayısıyla insan zihni ile gerçeklik arasında bir ‘tekabüliyet’ olduğu açık. Ama bu ancak ‘göreceli’ bir tekabüliyettir. Yani önermelerimizin işlevsel olması, dış gerçekliği ‘aynen’ algılayabildiğimizi değil, onu kullanabilecek bir biçimde algıladığımızı gösterir. Bu felsefi arkaplanın bize söylediği şudur: İnsanoğlu herhangi bir fikre ne denli inanırsa inansın, o fikir ona ne denli apaçık gelirse gelsin; söz konusu fikrin mutlak anlamda doğru olduğunu öne süremez. Bu nedenle insanoğlu düşünce ve inanç sistemleri karşısında mütevazı ve kuşkucu kalmak durumundadır...
Diğer bir deyişle demokratlık da bütün diğer zihniyetler gibi kendine özgü bir ‘insanlık durumu’ndan hareket eder. Bu insanlık durumu, hiçbir insanın kendi başına gerçekliğin bir bölümüne bile ulaşamaması bir yana; tüm insanlar bir konuda anlaşsalar bile, savundukları tezin doğru olmayabileceğini ima eder. Dolayısıyla oy sayımından hareketle çoğunluğun taleplerinin egemen olması fikri gerçek bir meşruiyete sahip değildir. Diğer taraftan herhangi bir kişi, grup, zümre veya odağa ait fikirlerin tüm toplum için ‘doğru’ olduğunu savunan otoriter bir yaklaşımın; ya da ‘doğru’nun kaynağının ilahi olduğunu ve bunu en iyi belirli bir bakışın yorumladığını söyleyen ataerkil zihniyetin de demokratlık açısından makbul olamayacağı açıktır. Çünkü bütün bu yaklaşımlar insan olarak ‘haddimizi aştığımız’ önermelere dayanırlar.
Bu durumda demokratlık kendi öznelliğini bilen, kabullenen ve bu öznellik içinde çözüm arayan bir bakışı ifade eder. Kendine yetmeyen bireyin, kendine yetmeyen başka bireylerle birlikte ortak kaderlerini belirleme arayışıdır bu... Bu nedenle de demokratlık ‘öteki’ne muhtaçtır. Bunu iyi niyetinden ya da hoşgörüsünden yapmaz... Öteki ile ilişkiye geçmek, onun fikrini almak, demokrat zihniyetteki biri için ‘doğal’ durum olmakla kalmaz; herhangi bir önermenin meşruiyeti açısından da gerekli zemini oluşturur. Çünkü kendi öznelliğini bilen insanın önündeki tek yol bu öznelliği mümkün olduğunca genişletmek ve toplumsallaştırmaktır. Katılımcılık bu nedenle demokratlığın temel dinamiğidir. Aynı nedenle çoğunluk ölçümlerine değil, ikna mekanizmalarına yaslanır; bir karardan etkilenebilecek herkesin o karara katılmasını olanaklı kılacak bir ademi merkeziyetçiliği vurgular; katılımı anlamlı ve işlevsel hale getirecek bir şeffaflığı savunur... Bu ilkeler ‘karşı olmadığımız’ iyi önermeler değil; vazgeçilmez gördüğümüz, aksi halde hiçbir kararın meşruiyet kazanamadığı temel dayanaklardır. Demokratlık diğer zihniyetlere eklemlenerek sahip olunacak bir nitelik değil, gerçeklik karşısında alınan felsefi bir tutumdur...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #83
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Geçen hafta, bir markanın, bir futbol kulübüne ismini veriyor olmasının handikaplarına değinmiş ve Vestel'e de Manisaspor ile bu kapsamda bir soru sormuştum.

Vestel Şirketler Grubu İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül'den bir yanıt geldi. Yüngül, sosyal sorumluluk yaklaşımıyla değil de hemşehrilik anlayışıyla destek verdiklerini ifade ediyor. Bu anlamda da 2001'den beri yürütülen ve ‘Vestel Türk Atletizminin Yanında' sosyal sorumluluk projesinden söz ediyor.
Ayrıca Süreyya Ayhan'a, kariyerindeki yükselmenin başladığı ilk dönemlerde, bir sponsora, desteğe en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerde destek verdiklerini de söyleyen Yüngül, Manisaspor ile ilgili yaklaşımlarını şöyle ifade ediyor: ‘Önce ülkem, sonra kurumum ve ailem' felsefesine sahip Zorlu Grubu'nun mensubu olan Vestel, kalkınmanın Türkiye genelinde yayılmasına büyük önem vermektedir. Bu anlayış ışığında, 1994’te Zorlu Grubu bünyesine girmesinden sonra Vestel'in yatırımlarının büyük bir çoğunluğu Manisa'da gerçekleştirilmiştir. Bugün Avrupa'nın en büyük dayanıklı tüketim üretim üssü olarak kabul edilen Vestel City'nin tamamı, Zorlu Grubu'nun Vestel'i satın almasından sonra gerçekleştirilen yatırımlarla kurulmuştur. Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde Vestel'e üretim yapmak üzere kurulan yan sanayi kuruluşları, bugün ciddi ihracat, üretim ve istihdam gerçekleştirmektedir. Bu anlamda Vestel, Manisa'nın en büyük işverenidir ve ilin kalkınmasında rolü büyüktür. Vestel'in kalbi ve evi olarak gördüğümüz Manisa'ya desteğimizin sadece işveren olarak kalmasını değil, sosyal ve kültürel alanda da Manisa'nın kalkınmasında sorumluluğumuz olduğu düşüncesiyle Vestel Manisaspor'u uzun yıllardır destekliyoruz. Son yıllarda ise desteğimizi takıma ismimizi vererek, maddi desteğimizi artırarak gerçekleştirme kararı aldık. Bu kararın sonucunda takım önemli başarılar elde ederek, Turkcell Süper Ligi'nde yer aldı. Vestel olarak önümüzdeki dönemde de Manisa'nın tanınmasında, Manisalının sosyal hayatında ve bir parça da ekonomisinde yeri olan Vestel Manisaspor'a, Manisa'ya karşı sorumluluğumuz nedeniyle destek olmayı sürdüreceğiz. Fanatizm konusunun ise tüm sporseverler arasındaki yerinin sınırlı olduğuna inanıyorum. Vestel Manisaspor'un gösterdiği başarılar nedeniyle, başka takımların taraftarları tarafından cezalandırılacağına inanmıyorum. Ayrıca buna hiçbir spor kulübümüzün hoşgörü ile bakacağını ya da buna izin vereceğini de düşünmüyorum. Hedefimiz önümüzdeki yıllarda Vestel Manisaspor'un Avrupa'daki futbol organizasyonlarında da önemli başarılar göstererek, Türkiye'yi ve Türk futbolunu uluslararası platformda da başarıyla temsil etmesidir. Bu hedefimize ulaştığımızda tüm futbolseverlerin takımımızın başarısını takdir edeceklerine inanıyoruz."
Firmalar rakipleriyle reklam üzerinden atışıyor
Son dönemde ekranlarımızda Türk filmi tadında reklam filmleri izliyoruz. Cem Yılmaz'lı Opet; Özge Namal'lı Axess, Ahmet Özhan'lı Filli Boya ve ‘gözü kara' sevgilili Arçelik reklamları. Bu uzun versiyonlar hemen ardından kısalarına dönüşeceklerse de şimdilerde izlemekten keyif aldığımız sahneleri sunuyorlar. Köşe yazarlarının, sanatçıların ve hatta gazetelerin bazen üstü örtük bazen de uluorta karşılıklı atıştıkları olur. Şimdilerde reklamlarda da bu karşılıklı diyaloğu yakalıyoruz. Yükselişte olan milliyetçilik figürlerini en son sınırına kadar kullandığı gerekçesiyle eleştirilen Petrol Ofisi'nin basın ilanlarına bir bakınız. Şöyle yazıyor: "Hayal değil. Oyun değil. Reklam değil." Oysa akıllardan silinmeyen Cem Yılmaz'lı Opet reklamı; "Hayal. Oyun. Reklam." üçlemesi üzerine kurulu.
Gelelim tüketicinin zihninde ‘Teknolojinin Türkçesi' betimlemesiyle uzun süredir tüketicinin algısına konumlanan Vestel ile son reklamlarında ‘Aşk teknik bir hadisedir' diyerek tüketicinin duygularına seslenen Arçelik'e. Daha önce de yazmıştım, algı her şeydir ve pazarlama algıları yönetir. Şimdi böyle bakınca ‘peluşlu' Opet ile ‘ağır ağabey'i oynayan Petrol Ofisi arasında bir ciddiyet farkı algılıyorsunuz. ‘Teknolojinin Türkçesi' tanımıyla gururumuzu okşayan Vestel ile Maslow'a göre temel ihtiyaçlarımızdan birini gıdıklayan Arçelik reklamının algılardaki konumlamaları da farklılaşıyor. Elbette karar tüketicinin; ama her dört reklam da algı yönetimi itibarıyla işini iyi yapıyor. Süreçte tüketici algısındaki rekabetin reklamlara nasıl yansıdığına hep beraber şahit olacağız.
'Konbara'da inisiyatif kullanıcıya geçti'
Turkcell Kurumsal İletişim Bölüm Başkanı Filiz Karagül'den ‘Konbara kampanyası' ile ilgili yazıma yanıt geldi. Bir okurumuz, ‘Bu eski bir kampanyaydı; yeni bir şey yok ki neyin reklamını yapıyorlar?' demişti. Bir fark varmış. Turkcell'in açıklaması kısaca şöyle: "Bundan böyle reklamlarda duyurulan yeni formatıyla Konbara'da kazanılan hediye kontörlerin tüm inisiyatifi abonelerde olacakmış. KontörBizden kampanyasında kazanılan kontörler daha önce 5 aya bölünerek abonelerin hatlarına yükleniyormuş. Ayrıca abonelerin hediye kontörlerini kendilerinin yüklemesi de yeniden hediye kontör kazanmalarını sağlıyormuş." Kurumların reklam yaparken ayrıntıya ne denli dikkat etmeleri gerektiğini ifade eden bir vak'a bu. İlk kampanya ile ikincisi arasında fark var mı? Görünen o ki var. Tüketiciye hiçbir zaman ‘sen anlamamışsın' diyemeyeceğimize göre, acaba reklam mı bu farkı göstermekte yetersiz kaldı?
Microsoft'ta neler oluyor?
Microsoft, önceki hafta da en çok haberi çıkan ilk beş kurum arasındaydı. Bu hafta ise ilk sırada. İki hafta üst üste çıkan haber sayısı ise istikrarlı. 222 haber yazılı ve görsel medyada yer almış. En çok reklam verenler sıralamasında ise her iki haftada da yok. Peki Microsoft nasıl oluyor da sıralamanın en başına geçiyor? Çok açık; geçen yıl AB'de 497 milyon Euro'luk ceza aldığı davanın yeniden görülmesi ve bu cezayı ödememek için Bill Gates'in mal varlığını dağıtıyor içerikli gerçekliği doğrulanmayan haberler.
Ne denir? Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış.
Milli değerlerimize dokunmayın! Toplumları millet yapan değerlerin korunması konusundaki inancımı hiç yitirmedim. Bizi biz yapan değerlerin küreselleşen dünya ile şekil değiştirebileceğine; ama özüne dokunulmaması gerektiğine her zaman inandım. Sizi bilmem; ama milli bayramlarda tank gördüğünde bile gözü sulananlardanım. İstiklal Marşı çalınca da nerede olursam olayım dikkat kesilirim. Tüketiciyi etkilemek adına milli değerlerin bir reklam filminde kullanılması konusunda da itirazlarım var. Reklamlar tüketicinin nabzını tutarak onu damardan yakalayan mesajlara yoğunlaşır. Ama ben, şimdilerde tüketiciyi etkilemek üzere aşırı dozda kullanılan vatan, millet, bayrak üçlemesinden bir tüketici olarak hoşlanmadığımı söylemek istiyorum. Sanırım benim gibi düşünenlerin sayısı hiç de az değil.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
30 Nisan 2006       Mesaj #84
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Türkiye'de de Kalaşnikov üretilebilir

Dünyanın en ünlü silahını yaratan Rus General Mihail Kalaşnikov, adını taşıyan otomatik tüfeklerin teröristlerin eline geçmesinden sorumluluk duymadığını söyledi.

"20. yüzyılın en önemli buluşları" arasında sayılan silahın mimarı Kalaşnikov, Moskova'daki basın toplantısının ardından Milliyet'in sorularını yanıtladı. 87 yaşında olmasına ve duyma zorluğu çekmesine karşın her gün İjevsk kentinde bulunan silah fabrikasındaki işine giden emekli general, silahı 1947'de, 2. Dünya Savaşı'nda Nazilere duyduğu nefret sonucu geliştirmeye karar vermiş. Kalaşnikov, "Bana rahat uyuyup uyumadığımı soruyorlar. Vicdanım rahat. Vatanımı korumak için yaptığım silahın kötü ellere düşmesinin suçlusu politikacılardır" dedi.
60 yılda 100 milyondan fazla üretilen ve 50 ordu tarafından kullanılan Kalaşnikov, altı ülkenin de devlet ambleminde yer alıyor. Her yıl üretilen 1 milyon tüfeğin yüzde 90'ı kaçak yapılıyor. Kalaşnikov, "Batı'da yaşasaydım herhalde dolar milyoneri olurdum. Ama Rusya'da gördüğüm saygıyı görür müydüm, emin değilim" diye konuştu.


Kalaşnikov'un ABD'li rakibi M-16'nın şimdiye kadar sadece 12 milyon adet üretildiğini belirten Kalaşnikov, "Dünyanın en basit ama en mükemmel silahını yarattım. Irak'taki Amerikan askerleri bile benim tüfeklerimi tercih ediyor" şeklinde konuştu.

Rosoboroneksport şirketi yetkilisi Nikolay Şvets de Milliyet'e, kısa süre önce Türkiye ile lisans anlaşması imzaladıklarını açıkladı. Rusya'nın en ucuzunu 500 dolara (650 YTL) sattığı silahın sahtesinin fiyatı 65 dolar (yaklaşık 84 YTL) civarında
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #85
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
erdogan baykal Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında tarım politikaları ve çiftçiye verilen destekler konusunda polemik yaşandı.
Deniz Baykal'ın tarım sektörü ile ilgili dile getirdiği rakamlar Başbakan Erdoğan'ı kızdırdı. Erdoğan, Baykal'ın hamaset yaptığına işaret ederek, "Bu hasletlerden sıyrılın" dedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin (TZOB) Grand Cevahir Otel'de düzenlediği "Türkiye-AB Entegrasyonunda Tarım" başlıklı konferansta Başbakan Erdoğan ile Deniz Baykal arasında tarım polemiği yaşandı. Baykal konuşurken bazı ziraat odaları başkanları alkışla destek olurken hükümete tepki gösterenler oldu. Başbakan Erdoğan konuşurken de tepkiler devam etti.
Kürsüye ilk çıkan Deniz Baykal, hükümetin tarım politikalarına sert şekilde eleştiriler getirdi. Tarım sektörüne yönelik verilen sözlerin tutulmadığını öne süren Baykal, küçük bütçe ile tarımın desteklenmesinin mümkün olamayacağına işaret etti. Baykal'ı dinlerken birara dışarı çıkan Başbakan Erdoğan, bazı yerlerden telefonla bilgi aldı. Erdoğan, yanında oturan Tarım Bakanı Mehdi Eker'den de bilgi alarak konuşmasına başladı. Zaman zaman önündeki notları okuyabilmek için gözlüğünü kullanan Erdoğan, Baykal'ın eleştirilerine yanıt verdi.
Baykal'ın verdiği rakamların gerçekleri yansıtmadığını ve "uçuk rakamlar" olduğunu belirten Erdoğan, Baykal'ın açıkladığı bilgilerin uzaktan yakından gerçeklerle alakası olmadığını kaydetti. Başbakan Erdoğan, "Bakınız bir rakam verildi ki çok ama çok çirkin. O da şu: Elazığ'daki büyükbaş hayvan rakamları. Şimdi hemen Elazığ İl Tarım Müdürü ile görüştüm. Nereden bu bilgileri verirler muhalafet liderine? Kim verir, nasıl verir anlamıyorum." şeklinde konuştu. Erdoğan'ın bu açıklamaları salonda gülüşmelere yol açtı.
Alkışlar altında konuşmasına devam eden Erdoğan, "İl Tarım Müdürü bana veriyor cevabı. Sayın Baykal Elazığ'da 6 bin büyükbaş hayvandan bahsediyor. Şimdi rakamı aldım. Şu anda Elazığ'daki büyükbaş hayvan sayısı yaklaşık 119 bin. Küçükbaş hayvan sayısı 240 bin civarında. Olmaz böyle şey. Lütfen bunları doğru söyleyin. Her zaman nedense böyle bir haslete sahipsiniz. Bu hasletlerden artık sıyrılın." ifadelerini kullandı. Uluslararası bir toplantıda bu konuları konuşmak zorunda kaldığı için rahatsız olduğuna işaret eden Erdoğan, "Böyle bir toplantıda size bu cevapları vermek istemezdim. Ama beni bu cevapları vermeye mecbur bıraktınız. Çünkü burada özellikle uluslararası bir kongrede bunun olmasını istemezdim. Ama mecbur kaldım. Şimdi çiftçi kardeşlerimi de burada yanıltıyorsun." dedi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #86
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
tunagur Diyanet camiasının mümtaz şahsiyetlerinden Yaşar Tunagür önceki gece ani kalp durması sebebiyle vefat etti.
Diyanet İşleri eski başkan yardımcılarından Yaşar Tunagür, tedavi gördüğü Maltepe Sema Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Diyanet bünyesinde birçok şehirde görev yapan ve Türk milletinin büyük sevgisini kazanan Yaşar Tunagür, bir haftadır kalp ve böbrek yetmezliği sebebiyle tedavi görüyordu. 82 yaşındaki Tunagür’ün vefatının önceki gece saat 02.30 sularında gerçekleştiği açıklandı. Merhumun cenazesi bugün Fatih Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Topkapı Mezarlığı’nda Turgut Özal’ın da mezarının bulunduğu anıtmezarın arkasındaki bölümde toprağa verilecek. Ezine, Çanakkale ve Balıkesir’de müftülük yapan Tunagür’ü sevenleri, ‘devlete olan saygısı ile dinî şahsiyetini bütünleştirerek Cumhuriyet’in devlet-millet kaynaşmasına katkı sağlayan bir kişi’ şeklinde tarif ediyor. Sıradan vatandaştan en yüksek devlet görevlisine kadar herkesle diyalog kurabilen, karizmatik bir kişiliği olan Tunagür’ün cesaretine ve celal sıfatı ile mümeyyiz vaazlar verdiğine dikkat çekiliyor. Tunagür, Fatih Kolejleri’nin kurulmasının da fikir babası idi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Tunagür’ü hizmet ehli bir insan olarak nitelendirerek, “Diyanet camiasına büyük hizmetleri olmuştur.” ifadelerini kullanıyor. Diyanet’te kendisi ile görev yapan Erdoğan Tüzün, “Diyanet, tapu kadastro müdürlüğü gibi görülüyordu. ‘O, Diyanet’i din adına söz söyleyen bir kurum haline getirdi.” diyor. Fethullah Gülen ile de uzun geçmişe dayanan bir dostluğu vardı. Gülen, bu durumu, “Ben onun için ailesinin bir ferdi gibiydim.” cümlesi ile anlatıyor.

Tunagür Hocaefendi devletle milletin kaynaşma noktasıydı
Türkiye’nin dinî hayatına damgasını vuran Yaşar Tunagür Hocaefendi, Rabbi’ne yürüdü. Tunagür Hocaefendi, bir dönem Diyanet İşleri Başkan yardımcılığı görevinde bulundu, Ezine, Çanakkale ve Balıkesir’de müftülük yaptı. Verdiği vaaz ve sohbetlerle yüz binlerin gönlünde taht kurdu. O, çok farklıydı. Resmî hüviyetiyle devleti temsil ediyordu; ancak halkın da sevgilisiydi. Görev yaptığı her yerde vatandaş, ondan ayrılırken gözyaşı döktü; yollara döküldü. Diyanet İşleri başkan yardımcılığı döneminde devletle Diyanet’i, Diyanet ile halkı kaynaştırdı. Prof. Dr. Salih Tuğ, bu hususu şu cümleyle dile getiriyor: “Diyanet’i devlet ve halkla bütünleştirerek tarihî bir misyon eda etti.”
Tunagür’ün Diyanet camiasında önemli bir yerinin olduğunu ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Hocaefendi’yi hizmet ehli olarak nitelendiriyor. “Tunagür’ün Diyanet camiasına büyük hizmetleri olmuştur. Kendisi camiamızda çok sevilen bir insandı.” diyen Bardakoğlu, “Vefatı bizim için büyük bir kayıptır.” ifadelerini kullanıyor. Diyanet’te aynı dönemde görev yapan Erdoğan Tüzün ise Tunagür’ü tam bir İstanbul beyefendisi, iyi bir entelektüel olarak tanımlıyor. Bu seviyede bir entelektüeli dinî camiada bulmanın zor olduğuna vurgu yapan Tüzün, şöyle konuşuyor: “Dinî hassasiyeti ve onuru yüksek bir insandı. Ehliyet sahibi insanlar varsa onların önünü açmayı yeğlemiştir. Liyakat sahibi kimselerin atanmasında engeller varsa o günkü mevzuatı müsait hale getirecek yönetmelikler çıkardı ve onların önünü açtı. Ehliyet sahibi pek çok insan onun döneminde Diyanet’te görev aldı.” Devlet adamları ve siyaset adamlarının kendisine karşı büyük saygı duyduğunu kaydeden Tüzün, “Duruşuyla saygı telkin eden, saygı duyulmak zorunda kalınan bir insandı.” şeklinde konuşuyor. Bazı siyasiler tarafından Diyanet’in tapu kadastro müdürlüğü ile aynı görülmek istendiği bir dönemde Tunagür Hocaefendi’nin Diyanet’i din adına söz söyleyen bir duruma getirdiğinin altını çizen Tüzün, şunları söylüyor: “Girişimleri ve saygın duruşu ile bunun böyle olmadığını ortaya koydu. Başkan yardımcısı olmasına rağmen hem siyasi arenada hem de Diyanet’in konuşulduğu mekanlarda temsilde başkan gibiydi.” 12 Mart’ta da bunların hesabının kendisinden sorulduğunu ifade eden Tüzün, “Doğan Avcıoğulları ile beraber hapis yattı. Sakalının kesilmesini istediler, kesilmemesi için büyük mücadele verdi. Tam kesilmesine karar verdikleri gün tahliye kararı çıkarak samimiyeti tecelli etti.” diye konuşuyor. Tüzün, Tunagür’ün, görevinde çok titiz ve kararlı olmasına rağmen ikili ilişkilerinde yumuşak huylu ve alçakgönüllü bir kimse olarak tanındığını kaydediyor.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman Tunagür Hoca’nın vefatının bütün İslam aleminin kaybı olduğunu dile getirirken, “Tüm Müslümanların başı sağ olsun desek abartmış olmayız.” diyor. Prof. Karaman, Tunagür’ün Cumhuriyet döneminde İslami hayatın yaşanmasında önemli bir yerinin bulunduğuna dikkat çekiyor: “Yaşar Tunagür Hoca, Cumhuriyet döneminin İslami hayat bakımından en sıkıntılı zamanlarında hem İslam’ın yaşaması hem de yaşanması için adeta kendini feda eden bir kimseydi. Adlarına övgüler yapılmamış, haklarında romanlar, makaleler yazılmamış ama büyük hizmetler yapmış sessiz kahramanlar vardır. Bu da onlardan biriydi.”
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Eskicioğlu, Tunagür’ü İslam için yaşayan, örnek bir kimse olarak nitelendiriyor: “Örnek olmak peygamberlerin vasıflarıdır. Yaşar Hocamız da Hz. Peygamber’den bir örnekti. Vaazlarını çok dinledim. İslam için hayatını adamıştı. Bu millete çok hizmet etti.” Tunagür ile Kestanepazarı’nda verdiği vaazlarını dinlemekle tanıştığını belirten Muharrem Kalyoncu, “Celal sıfatlı, vasıflı bir insandı. Kükretici, mükemmel engin sohbetleri vardı. Aynı zamanda gözyaşına açık, her zaman gözyaşı akıtan bir insandı.” ifadelerini kullanıyor. Tunagür’ün cesaret verici konuşmalar yaptığının altını çizen Kalyoncu, “Çok yiğit bir insandı. Kendisinden devamlı etkilenmişimdir. Canlı, şuurlu bir insandı.” diyor.
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da Tunagür Hoca’nın milletin değerleri için çalıştığına dikkat çekiyor. Yazıcıoğlu, şunları kaydetti: “Çok büyük üzüntü duydum. Allah rahmet eylesin. Bütün ailesine, sevenlerine başsağlığı diliyorum. Milletin değerlerine hizmet ederek ömrünü tamamlamıştır. Allah mekanını cennet etsin. Milletin birlik ve beraberliği için çalıştı. Mevlânâ’nın hoşgörüsünü, Yunus’un sevgisini günümüze taşıyan değerli zatlardan birisiydi.”
Korkut Özal, Yaşar Tunagür Hocaefendi'yi iyi bir dost olarak nitelendiriyor. Özal, Hocaefendi'yi şöyle anlatıyor: “Beşeri ilişkileri çok hoştu. Dostlukları kalıcıydı ve ben onun, insanları kıracak en ufak bir şey yaptığına şahit olmadım. Allah'ın yeryüzündeki sükuneti sağlayan halifelerinden birini ararsanız Yaşar Hoca bu tarife uyuyor. Çok etkileyici, güzel bir hitabeti var. İnandığı gibi yaşadı.”
İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, Tunagür Hocaefendi'nin din adamları için model olduğuna vurgu yaparken, Fıkıhçı Halil Gönenç de “Hakk'ın rızasına uygun, ve hakkaniyete riayet eden bir kimseydi.” yorumunda bulundu.
Mükremin Albayrak - İstanbul


M. Fethullah Gülen Hocaefendi: Cesur, entelektüel ve onurlu bir din âlimi gulen Fethullah Gülen Hocaefendi, vefa insanı Yaşar Tunagür Hocaefendi’nin onurlu ve cesur bir insan olduğuna işaret ediyor. Gülen Hocaefendi, Tunagür Hocaefendi’yi şöyle anlatıyor: Tanıdığımda 37 yaşındaydı. Ben daha askere gitmemiştim. Siyah sakalı vardı. Yürüyüşü, oturuşu, kalkışıyla örnek, gayet onurlu bir din alimiydi. O, İstanbul’da neş’et etmiş bir beyefendiydi. Çevresinde mehabet ve saygı hasıl ediyordu. Çok cesur konuşurdu. Dediğini yapardı. Yaptığı şeyler de hep isabetliydi. Entelektüel bir yanı da vardı. Onda ciddi bir Peygamber sevgisi görüyordum. Sahabiyi gözleri dolu dolu anlatırdı. O yaşta o heyecanı ve aşkını, aklı ve iradesiyle dengeleyebilen tanıdığım nadir insanlardan biriydi. Yaşar Hoca’yla o kadar yakındık ki, ben onun için adeta ailenin bir ferdi gibiydim. Validesi vefat ettiğinde Yaşar Hoca’dan başka onu kabre indirecek kimse yoktu. Yaşar Hoca, etrafına şöyle bir baktı. Gözü bana ilişince, “Gel beraber indirelim.” dedi. Annesi de çok muhtereme ve mübarek bir kadındı. Mezara Yaşar Hoca’yla beraber indirdik. Sosyal yönü itibarıyla açık bir insandı. Takva ve haya sahibiydi. Hizmet söz konusu olduğunda maksadını en iyi şekilde ifade ederdi. Hissiyatını akıl filtresinden geçirip hemen konuşma haline getirirdi. O yönüyle de çok ender insanlarda bulunan bir meziyeti haizdi. Cenab-ı Hakk onu büyük hayırlara vesile kıldı. Kestanepazarı’na gelmesi, orada ilk meş’aleyi yakması, ilk kibriti çakması ona ait bir şereftir. Size arka çıkması, dokundurmaması sebebiyle o kadar çok insanın duasına mazhar olmuştur ki, farzların dışında bir şey yapmasa bile aldığı dualar onu evc-i kemale yükseltebilir.

Vefat nedeni ani kalp krizi
Yaşar Tunagür Hocaefendi bir haftadır kalp ve böbrek yetmezliği teşhisiyle Özel Sema Hastanesi’nde tedavi görüyordu. Tunagür’ün tedavisini yapan Doç. Dr. İlyas Akdemir, önceki gece saat 02.30 sıralarında Tunagür Hoca’nın kalp ölümünün gerçekleştiğini söyledi. Akdemir, Tunagür Hocaefendi’nin tedavisinin iyi gittiğini belirterek “Ani kalp krizinin gerçekleşmesinin ardından hastamız yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.” dedi. Tunagür Hocaefendi’nin cenazesi bugün Fatih Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından toprağa verilecek. Tunagür’ün vefat haberini alan yakınları ve sevenleri sabahın erken saatlerinden itibaren hastaneye akın etti. Tunagür Hocaefendi’nin oğlu Ömer Tunagür, babasının mükemmel bir insan olduğunu belirterek, “Herkes onu severdi. O da herkesi severdi. Dünyanın gelip geçici olduğunu bilerek yaşayanlardandı.” diye konuştu. Vefat haberi üzerine hastaneye gelen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak, Tunagür Hoca gibi büyük bir şahsiyeti kaybettikleri için üzgün olduklarını ifade etti. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bayramlarda iki kişiyi aradığını dile getiren Tokak, “Birini anam diye, birini de hem hocam hem de babam diye arardı. Hocam ve babam diye aradığı kişi Yaşar Tunagür Hocaefendi’ydi.” ifadelerini kullandı. Tunagür Hocaefendi’nin kayınbiraderi Ethem Ustaoğlu da “Eniştemiz ilk hocamızdı. Dinî işlerde ne kadar hassas ise dünya işlerinde de o kadar hassastı.” dedi. İstanbul, Zaman


27 Mayıs’ta birlik çağrısı Yaşar Tunagür Hocaefendi 27 Mayıs ihtilalinde Balıkesir’de müftü olarak görev yapıyordu. Tunagür Hocaefendi ihtilal gününe ait bir anısını şöyle naklediyor: 27 Mayıs 1960 ihtilali cuma gününe denk gelmişti. İhtilalde sokağa çıkma yasağı bulunmasına rağmen normalden daha güzel giyinerek camiye gittim ve cuma namazı kıldırdım. Vaazda bütünleştirici, birleştirici konulardan bahsettim. Halkı itidal ve sükunete çağıran bir konuşma yaptım. 2 gün sonra Balıkesir’de görevli kurmay albayın isteği üzerine bir kez daha kürsüye çıkarak halka hitap ettim. Balıkesirliler, bu konuşma için camiyi doldurdu.

Fedakârlık ve cesaretle dolu bir hayat
1924’te Beşiktaş’ta, Serencebey yokuşunun başında küçük bir konakta dünyaya gelen hocanın ailesi aslen Siirtlidir. Dinî tedrisatın mümkün olmadığı yıllarda yetişen ve 26 yaşında müftülük imtihanını kazanacak kadar ilim sahibi olan Yaşar Tunagür Hocaefendi, vaizlik, müftülük ve Diyanet İşleri başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. Babası Ahmet Heyyül Bey, 2. Abdülhamid döneminde sarayda kalem bölümünde görev yapar. İki dayısı, Abdülhamid’in muhafız alayında görev yapmış, ikisi de meşhur bombalı suikastta şehit olmuştur. Dört yaşında iken Kur’an öğrenir, 6 yaşında da hatmeder. Şapka Kanunu’na muhalefet iddiasıyla bir ay tutuklu kalan babası çıktıktan bir hafta sonra vefat eder. “Lisedeyken, Ortaköy Camii’nde 5-6 kişi ile cuma namazı kıldığımız olurdu.” diyen Tunagür, ezanın asli şekliyle 1950’de yeniden okunmaya başlamasını da sürekli anlatırdı. Lise son sınıftayken Priştinalı Süleyman Bey ve eski Dersiâm’lardan Hüsrev Efendi’den İslam ilimleri konusunda dersler alır. Liseyi Ankara Atatürk Lisesi’nde bitirir. Memuriyet hayatına İstanbul Tapu Kadastro Müdürlüğü’nde ‘fen memuru’ olarak başlar. Kadastrodaki işinin çok vaktini aldığını düşünerek, Hüsrev Hoca’nın, İstanbul Müftüsü Nasuhi Bilmen’le konuşması sonucu iş değişikliğine gidip müftülüğe tayin olur. 1949’da Ispartalı Pakize Ustaoğlu Hanım’la hayatını birleştirir. Dört çocukları dünyaya gelir.
1953’te müftülük imtihanını kazanır ve Ezine Müftülüğü’ne atanır. Arap dili ve edebiyatında eğitim almak üzere 1956’da iki yıllığına Bağdat’a gidip gelir. Dönüşte Hasan Basri Çantay’ın ısrarıyla Balıkesir’e müftü olarak geçer. Vaazları her zaman olduğu gibi burada da merakla takip edilir ve ilgi uyandırır: “Camiler başta olmak üzere, hastanenin mescidinden hapishaneye kadar 52 yere camiden hat çektiler. Cuma günleri Balıkesir olduğu gibi beni dinliyor. Bir gün bazı camilerden şikayet geldi. Teknisyen araştırdı, baktılar ki, hat verirken o arada, vaazı evinde dinlemek isteyenler de kablodan kaçak elektrik gibi hat çekmiş!” Oradan Edirne’ye tayini çıkar. Fethullah Gülen Hocaefendi’yle orada tanışır ve ‘baba-oğul’ gibi olurlar. Daha sonra İzmir Kestanepazarı Derneği’nin müdürlüğüne getirilir. 1965’te Diyanet İşleri başkan yardımcısı olur.
İzmir’den Ankara’ya gitmeden önce, Türkiye’de ilk defa olarak toplanan para ile Fatih Koleji’ni açar. Ankara’da da Yükseliş Koleji’nin yapılmasına önayak olur. Ankara’daki sohbet halkasında, Turgut Özal, Korkut Özal, Mehmet Palamutoğlu, Mehmet Bilge, Ali Demirel (Süleyman Demirel’in kardeşi) ve daha birçok isim vardır. 12 Mart muhtırası sonrasında Doğan Avcıoğlu ve Mümtaz Soysal’la Mamak Cezaevi’nde birlikte yatarlar. Cezaevinden çıkınca Turgut Özal’la beraber Silm Ticaret Şirketi’ni kurup 5 yıl birlikte ticaret yaparlar. (1971) Dinî eğitimle ilgili şu sözü tarihe geçmiştir: “Türkiye’de 26 sene tıp fakültesini, harbiyeyi, hukuk fakültesini kapatsalar veya 26 sene mühendis yetişmezse Türkiye’nin hâli ne olur?”
İstanbul, Zaman


Hayrettin Karaman: Büyük hizmetleri olan sessiz kahramandı karaman
Tüm Müslümanların başı sağ olsun desek abartmış olmayız. Cumhuriyet’in sıkıntılı zamanlarında İslam’ın yaşanması için kendini feda eden bir kimseydi. Haklarında romanlar, makaleler yazılmamış; ama büyük hizmetler yapmış sessiz kahramanlardandı.

Korkut Özal: İnandığı gibi yaşadı hitabeti etkileyiciydi korkutozal
Beşerî ilişkileri çok hoştu. Dostlukları kalıcıydı. İnsanları kıracak en ufak bir şey yaptığına şahit olmadım. Allah’ın yeryüzündeki sükuneti sağlayan halifelerinden birini ararsanız o bu tarife uyuyor. Çok etkileyici bir hitabeti vardı. İnandığı gibi yaşadı.

ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
1 Mayıs 2006       Mesaj #87
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
YAŞAR TUNAGÜR’Ü Rahmetle Anıyorum.. Mekanı Cennet Olsun...
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #88
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Kömür ocağında göçük: 2 yaralı

A.A

Zonguldak'ta özel bir kömür ocağında meydana gelen göçükte, 2 işçi yaralandı.

Dilaver Mahallesi'nde faaliyet gösteren özel kömür ocağında çalışan Durali Akdere (39) ve İbrahim Günay (38), üretim yaptıkları sırada, tavan kısmının çökmesi sonucu göçük altında kaldı.

Diğer çalışan işçiler tarafından göçükten yaralı olarak çıkarılan Akdere ve Günay, Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesine kaldırıldı.

Hastanede yapılan ilk müdahalenin ardından Durali Akdere Ankara'ya, İbrahim Günay ise Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildi.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #89
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Yüzlerce varil tarlalara aktı

Medya HaberBatman’da Kozluk-Şelmo sahasından petrol naklinde kullanılan boruların delinmesi nedeniyle yüzlerce varil ham petrol, buğday ve mercimek tarlalarına aktı.
BOTAŞ’ın Batman Bıçakçı Köyü yakınlarından geçen hattındaki boruların delinmesi sonucu çıkan petrol, tarlalalara akmaya başladı. Ham petrol ekili alanları geçerek derelere kadar ulaştı.
Yaklaşık 2 milyon YTL’lik petrolü motopomlarla tankerlere dolduran BOTAŞ ekipleri, gün boyu petrolün akışını engelleyemedi. Çalışmalar sırasında Batman-Diyarbakır yolu bir süre trafiğe kapatıldı.
Tarlalardaki petrol tahliyesinin iki gün sürmesi bekleniyor. Yetkililer, hattaki delinmenin çürümeden kaynaklandığını açıkladı.
Tarla sahipleri ise, zararlarının karşılanması için BOTAŞ’tan davacı olacak.




18 PKK’lı dağdan nasıl indirildi?

Medya HaberBatman Valisi ve Jandarma Komutanı'nın özel çalışmalarıyla 18 terör örgütü üyesi, Kuzey Irak'taki terör kamplarından gizlice evlerine getirildi.

ANKARA’da "af tartışmaları" yaşanırken Batman’dan "çok özel bir bilgi" geliyor. Bu defa dağlardan gelen kan ve gözyaşı haberi değil.

Haber şu:

Terör örgütü üyesi 18 PKK’lı, Vali ve Jandarma Komutanı’nın özel çalışmalarıyla Kuzey Irak’taki terör kamplarından gizlice evlerine getiriliyor.

Nasıl mı?

İşte dağlardaki en insani operasyon:

İstihbarat birimleri Kuzey Irak’ta bazı terörist kamplarından bilgi alıyor. Dağa çıkıp kamplara katılanların isimleri Batman Jandarma’ya iletiliyor. Aynı şekilde Batman Jandarma Komutanlığı da evinden kaçıp dağlara giden, kaybolan PKK’lıların isimlerini bu listeyle karşılaştırıyor. Olay Vali’ye aktarılıyor. Vali ve Jandarma Komutanı bir karar alıyorlar.

Karar şu:

"Aileleri ikna etmek".

BİZE GÜVENİN

Jandarma Komutanı bizzat evlere gidiyor. Tek tek anne babalarla konuşuyor. Bu konuşmalar, ikna çalışmaları, günlerce, kimisinde aylarca sürüyor. Komutan "asker sözü" diyor ve ekliyor:

"Bir şey olmayacak. Burunları kanamayacak. Afişe olmayacaklar. Bize güvenin."

Vali "İş bulabiliriz" diyor...

Sonunda yavaş yavaş aileler ikna olmaya başlıyor. Önce iki genç kızın Kuzey Irak’taki kamplarda olduğu bildiriliyor. İkna olan aile evladına haber gönderiyor.

"Söz aldık gelin" diyor. Aracılar birkaç kez dağlarda buluşuyor. Sonunda iki genç kız silahı bırakıp, gizlice evine dönüyor. Tam bir gizlilik var. Afişe edilmiyorlar. Sözler tutuluyor.

İŞ VERİLİYOR

Komutan sonra diğer evlere gidiyor. Yine sözler veriliyor. Ve ikna operasyonu sürüyor. Annesinden babasından haber alan çocuklar verilen söze güvenip silah bırakıyorlar. Dağlardan, kamplardan dönüyorlar. Bugüne kadar tam 18 PKK’lı ölümün, dehşetin tuzağından çekilip çıkartılmış. İş veriliyor. Ve en önemlisi kimse bir şey bilmiyor.

Dün Batman Valisi Haluk İmga’yla konuşuyorum.

AF YETMİYOR

Aynen şöyle diyor:

Yalnızca af çıkartmakla bu iş olmaz. İnsani ikna metodu gerekir. Yüz yüze, göz göze konuşmak gerekir. Aylarca süren bir ikna operasyonu bu. Komutanımız bizzat ev ev dolaştı. Bugüne kadar bu yöntemle 18 genci kazandık. Hálá devam ediyoruz. Afişe etmeden onları sessizce hayata döndürüyoruz. İş sahibi oluyorlar.

Sürekli olarak kan ve gözyaşı haberleri aldığımız dağlardan gelen bu haber beni çok etkiledi. Valiyi de, komutanı da kutlamak gerek.

Grup konuşmasına ’Çankaya’ okuması

RESEPSİYONDA TBMM Başkanı Arınç’a sordum:

23 Nisan konuşmanız sanki bir cumhurbaşkanlığına adaylık konuşmasına benzedi.

Arınç kısa bir süre baktı. Ve "Sessizlik" dedi.

Eğer Tayyip Erdoğan Köşk’e aday olmazsa, ben buna "Arınç’ın Çankaya sessizliği" diyorum.

Erdoğan’a gelince;

Yaptığım bütün temaslar Başbakan’ın Köşk’e çıkacağını söylüyor. Rotası Çankaya olarak gözüküyor. Erdoğan cumhurbaşkanı, Gül başbakan formülünün AKP kulislerindeki gerekçesi ise şöyle özetleniyor:

Türkiye yıllardır cumhurbaşkanı-başbakan çekişmesi yaşadı. Artık "dostların yönetimi" başlasın. Zirvede kavga olmadan Türkiye’nin önü açılsın. Erdoğan’ın son grup konuşması böyle bir gözlükten okunduğunda Çankaya rotasının izleri ortaya çıkıyor.

06.45’e gelmedi

DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül ABD Dışişleri Bakan’ı Rice’a şöyle diyor:

- Filistin sorununda lütfen daha hassas olunuz. HAMAS’ı iterek, onun üzerinden ambargo uygulayarak hem Filistin halkını hem de HAMAS’ı teröre itiyorsunuz.

Rice: Ne öneriyorsunuz Sayın Gül?

Gül: Bakın Gazze’de ekmek karneye bağlandı. İnsanlar açlık çekiyor. Bu konuda bir şeyler yapmalıyız.

Rice: Somut olarak ne olabilir?

Gül:
Biliyorsunuz bizim TOBB, Erez projesi kapsamında oraya büyük bir yatırım başlatıyor. 3 milyar dolara yakın bir kaynak bulundu. Bu kaynağı açın. TOBB Başkanımız size bu durumu anlatsın. İsrail ve Filistin bu konuda ortak çalışıyor.

Rice: İsrail evet diyorsa tamamdır.

Ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül aynı gece saat 21.30’da TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nu arıyor:

Sayın Bakan Rice sizi yarın 06.45’te Hilton’da kabul edecek. Ben ilettim. Gerekenleri de söyledim.

Ertesi sabah TOBB Başkanı 06.30’da Hilton’a gidiyor. Ancak görüşme gerçekleşemiyor.

Belki de Rice bir "sözle kendisini bağlamak" istemiyor.

Evet bu gelişme önemlidir. Çünkü hükümet Filistin’e yapılan muamelenin bütün Müslüman coğrafyasında ciddi bir sancı yaratacağını söylüyor. Ve bu olaydan anlıyorum ki, Gül’ün ABD Dışişleri Bakanı Rice’a verdiği PKK mesajının ötesinde asıl mesaj şu:

Eğer Filistin’e ambargo uygularsanız. Artık Müslüman coğrafyasında bir "haçlı saldırısı var" psikolojisi başlatırsınız. Bunu yapmayın. Bu yarın İran konusunda da karşınıza çıkar. Filistin halkına HAMAS yüzünden ceza vermeyin, şefkatli davranın.

Umarım ABD Ankara’dan gelen bu önemli uyarıyı ciddiye alır. Yoksa Irak konusunda da, İran krizinde de özellikle Müslüman coğrafyasında çok ciddi bir inandırıcılık sorunu yaşar...

Bu iş iki ayrı devlete gidiyor

KKTC Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş çok özel bir konferans için Ankara’daydı.

Sordum:

Siz açılım yaptınız ama bir şey çıkmadı. Hálá KKTC’ye izolasyon sürüyor. Bir hayal kırıklığı mı var?

Cevap:

Tam bir hayal kırıklığı içindeyiz. Vatandaşa bir cevap veremiyoruz. Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat bana ’Bu iş iki ayrı devlete gidiyor’ dedi.

Yani başa mı döndük?

Toprak tavizi de olsa artık iki ayrı devlete doğru gidiyor.

Cumhurbaşkanı Sayın Talat umudunu yitirdi mi?

Dedim ya, bana böyle dedi. O da çok kırgın.

Evet, bunca mücadele, bunca açılım. Türkiye ve KKTC dünyaya verdiği sözleri tuttu. Ama dünya sözünü tutmuyor. Çok istekli olan Cumhurbaşkanı Talat AB kapısında hayal kırıklığı yaşıyor.

’Örgüt yöneten’ denirse, affa girecekler

TERÖRLE Mücadele Yasası’ndaki "af tartışması" çok önemli bir gerçeği ortaya çıkardı. Aslında söz konusu af indirimi zaten Türk Ceza Yasası’nda varmış. Hem de bütün detaylarıyla 221’inci maddede yer almış. Yani Terörle Mücadele Yasası çıkmasa da örgüt kurucuları, yöneticileri bu aftan yararlanabiliyor. Bu durumda çete liderleri ya da "mafya liderleri" de bu fırsatı yakalıyor. Merak ettim sordum.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Metin Feyzioğlu açıkça söyledi:

TMY’nin 6’ncı maddesi malumun ilamıdır. Çünkü aynı madde zaten Ceza Yasası’nda var.

Peki bu maddeye göre örneğin çete kurmaktan yargılananlar, yani mafya babaları aftan faydalanabilir mi?

Evet. Yararlanma ihtimalleri var. Dosyalarına bakıp söyleyebiliriz. Ama yasa bu yolu açıyor. Örgütü yönetenlerin bu kapsama alınması çok yanlış. Düzeltilmeli.

Evet, işte gerçek. İşte yeni bir tartışma. Acaba "babalar" bu aftan yararlanabilecek mi? Çakıcı ya da Peker, hangisi olursa.
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
1 Mayıs 2006       Mesaj #90
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
İş konseyi toplantısında Hatay krizi...

İstanbul'da gerçekleştirilen Türk-Suriye İş Konseyi Ortak Toplantısı'nda Suriyeli bir yetkilinin sunumunda, Hatay'ı Suriye sınırları içinde gösteren haritaların yer alması sıkıntıya neden oldu.

Türk-Suriye İş Konseyi Ortak Toplantısı The Marmara Oteli'nde gerçekleştirildi. Toplantıda, Suriye Yatırım Ajansı Başkanı Mustafa El Kifri'nin Suriye ekonomisine ilişkin bir sunum yaparken, gösterdiği slaytlarda Hatay'ı Suriye sınırları içinde gösteren haritaların bulunması üzerine, Türk-Suriye İş Konseyi Başkanı Fatih Karamancı söz almak istediğini belirtti.

Toplantıda Arapça-Türkçe çeviri yapan görevlinin Karamancı'nın ''Hatay itirazına'' ilişkin söz almak istediğini duyurması üzerine Suriyeli yetkililer önce durumu anlamadılar. Ardından salonda bulunan Suriyeli işadamları, ''İskenderun, İskenderun...'' şeklinde seslenerek duruma açıklık getirmeye çalıştılar.

Karamancı, yaptığı konuşmada, gösterilen haritalarda bir hata yapıldığını belirterek, şunları söyledi:

''Hükümetlerimiz arasında sorun olan Hatay konusu vardı. Bu, yakın geçmişte sorun olmaktan çıktı. Sayın El Kifri'nin sunumundaki harita çözüm öncesi şekli yansıtmakta. Bunu teknik bir hataya bağlamak istiyorum ve bir dahaki sunumlarda inşallah düzeltilmiş şeklini kullanacağını umuyorum.'' Karamancı'nın bu konuşmasının ardından Türk-Suriye İş Konseyi Eş Başkanı Bahaeddin Hasan da söz alarak, şöyle konuştu:

''Bu, haritayla ilgili hata olup olmaması değil... Harita eskiden beri aynı şekildedir. Maalesef bu harita bugüne kadar böyle mevcut. Bu harita bütün dünyada aynı şekilde mevcut ama haritanın bizim kardeşlerimizle, dostlarımızla sorun olmayacağını umuyorum, biz bir aileyiz. Cumhurbaşkanımız Esad'ın ziyareti de bu kardeşliğin alametidir.''

HEDEF 2 MİLYAR DOLAR
Türk-Suriye İş Konseyi Başkanı Fatih Karamancı, toplantının açılış bölümünde yaptığı konuşmada ise Suriye ile 2005'te 817 milyon dolar ikili ticaret hacmi gerçekleştirildiğini, bu rakamı 2 yılda 2 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini söyledi.


Türkiye ile Suriye arasındaki siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin son yıllarda büyük ilerlemeler gösterdiğini belirten Karamancı, iki ülke arasında hayata geçirilecek Serbest Ticaret Anlaşması'nın 7 Mart 2006'da Bakanlar Kurulu'nun onayına sunulduğunu, yürürlüğe girdikten sonra bu ilerlemenin büyük ivme kazanacağını söyledi.

Karamancı, İstanbul ile Halep arasında uçak seferlerinin başlaması yönünde yoğun talep olduğunu sözlerine ekledi.

Türk-Suriye İş Konseyi Eş Başkanı Bahaeddin Hasan da, amaçlarının iki ülke arasındaki ticareti arttırmak ve siyasi ilişkileri geliştirmek olduğunu söyledi.

Suriye'de gerçekleştirilen ekonomik ve yapısal gelişmeleri anlatan Hasan, ''Suriye'de istikrar, hammadde ve hünerli işçi mevcut. Türk kardeşlerimizi bekliyoruz'' dedi.

Arap dünyasında yatırımda kullanılacak sermayenin bulunduğunu söyleyen Hasan, bu sermayeyi cezbetmek için iki ülke arasında yapıcı işbirliklerinin kurulması gerektiğini dile getirdi.

Türk tarafının Serbest Ticaret Anlaşması'nı imzalamasını beklediklerini belirten Hasan, bu anlaşmanın Suriye'nin Arap bölgesi dışında yaptığı ilk anlaşma olduğunu, böylece Türk ve Suriye mallarının hem Avrupa hem de Arap ülkelerinde yer alacağını bildirdi.

Konuşmaların ardından Türk ve Suriyeli firmaların temsilcileri ikili görüşmeye geçti.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ

Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww