Arama

Medya Haber - Sayfa 75

Güncelleme: 13 Ekim 2017 Gösterim: 661.767 Cevap: 1.864
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
3 Eylül 2007       Mesaj #741
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
Teslim olan PKK'lı teröristten harem itirafı

Sponsorlu Bağlantılar
sontur31
Behçet DALMAZ/HAKKARİ, (DHA)


HAKKARİ’nin Çukurca İlçesi’nde güvenlik güçlerine teslim olan Suriye uyruklu ‘Çiiya Zagros’ kod adlı PKK’lı terörist M.B. ilginç itiraflarda bulundu. Yaklaşık 5 ay örgütün dağ kadrosunda yer aldığını belirten M.B., PKK’nın sözde komutanlarının kadın teröristlerden kendilerine harem kurduklaranı söyledi. Birbirini seven erkek ve kadın teröristlere izin verilmediğini belirten M.B., örgüt içinde panik ve güvensizliğin hakim olduğunu kaydederek, “Mağaralarda aç ve susuz yaşıyorduk. Yatacak yerimiz ve zamanımız olmuyordu. Birçok örgüt mensubu da kaçmayı düşünüyor. Ben ailemi ve sevdiğim kızı özledim, bu yüzden kaçtım'' dedi.
Suriye’nin Halep şehrinde 21 Mart 2007’de düzenlenen Nevruz kutlamalarına katıldığı sırada tanıştığı PKK’lı teröristler tarafından kandırılarak Kuzey Irak’ta bulunan Gare kampına götürüldüğünü söyleyen M.B. ifadesinde örgütün dağ kadrosunda 5 ay kaldığını anlattı. Bir fırsatını bularak örgütten kaçmayı başardığını belirten M.B. önceki gün Çukurca İlçesi’ne gelerek güvenlik güçlerine teslim oldu. M.B. örgüt içinde insanlık dışı muamele yapıldığını, açlık ve sefalet içinde yaşadıklarını vurguladı. M.B. örgütün sözde komutanlarının kadın teröristleri kendi himayeleri altına aldığını ve mağaralarda harem kurduklarını kaydetti. Kadın ve erkek teröristlerin birbirine duygusal olarak yakınlaşmalarının yasak olduğunu belirten M.B. şöyle konuştu:
Örgüte katıldığım günden beri kaçmayı düşünüyordum. Bana çok iyi şartlarda hayat yaşatacaklarını söylediler. Ancak gittikten sonra bunun böyle olmadığını gördüm. 3.5 ay boyunca silahlı eğitim gördüm. Kampta hayat şartları çok kötüydü. Yiyecek ve içecek çok az olduğundan karnımız doymuyordu. Günlük olarak sadece yufka ekmek ve peynir veriyorlardı. Gece gündüz ağır işlerde çalıştırılıyorduk. Banyo ve temizlik ihtiyaçlarımızı bile karşılayamıyorduk. Yatacak veya istirahat edecek kapalı bir yer yoktu. Mağaralarda yaşıyorduk. Örgüt içerisinde ibadete müsade edilmiyordu.'' Örgütte bulunan kadınların, örgütün üst düzey yöneticilerinin haremi gibi görüldüğünün altını çizen M.B. itiraflarını şöyle sürdürdü:
Bizler kadınlara yaklaşamıyorduk bile. Örgüt içinde kadın ve erkeklerin birbirini sevmesi suçtu. Buna kesinlikle izin verilmiyordu. Sürekli gözetim altında tutuluyorduk. Kaçmaya çalışanlar yakalandıklarında bir veya iki ay süreyle mağara içinde hapsediliyordu. İkinci defa kaçıp yakalananları öldürülüyordu. Orada bulunan örgüt sorumluları hariç, tüm örgüt mensupları benim gibi kaçmayı istiyor. Örgütte kimse birbirine güvenmiyor ve moralleri hiç iyi değil. Ben oraya ailemle kavga ettiğim ve gidecek başka bir yerim olmadığı için gittim. Benim oradaki hayatım, daha önceki hayatımı özlemekle geçti. Beni, içinde bulunduğum psikolojik durumu kullanarak kandırdılar. Diğer örgüt üyelerine sesleniyorum. Gelin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne sığının.'' Teslim olduktan sonra güvenlik güçlerinin kendisine çok iyi muamele ettiğini belirten M.B., Mehmetçiğin kendisine yemek verdiğini ve sigara çayını kendisiyle paylaştığını söyledi. 6 aydır ailesi ve sevdiği kızdan ayrı olduğunu ve onlara kavuşacağı günü hasretle beklediğini söyledi.

nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
5 Eylül 2007       Mesaj #742
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Namuslu Hekimlerden Korkunç İtiraflar !

Sponsorlu Bağlantılar
SSK ve Devlet Hastanelerinin yükünü azaltmak ve halkın özel hastane olanaklarından yararlanmasını sağlamak bahanesiyle yaptığı, özel hastanelerden hizmet satın almasını sağlayan düzenleme insan hayatını tehdit eder boyutlara ulaşmış durumda. İşte Tüyler Ürperten İtiraflar SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı'na bağlı hastalar, özel hastanelerde en kalitesiz malzemelerle ameliyat ediliyor. Özellikle kalp ameliyatlarında kalitesiz kataterler, iplikler, stentler, balonlar kullanılıyor. Özel hastanelerin hemen hemen hepsi katater, idrar sondası gibi tek kullanımlık malzemeleri, aynı kan grubundaki birkaç hastada tekrar tekrar kullanıyor. Böylece az ve ucuz malzemeyle çok sayıda hasta ameliyat edilerek 'sürümden' kazanılıyor. Bir paket programından özel hastane %10 civarında kâr elde ediyorsa, malzemeleri tekrar tekrar kullanarak ya da kalitesiz malzeme kullanarak kâr oranını % 35-40'lara çıkarabiliyor. Ameliyathanelerin durumu içler acısı. İstanbul'daki yaklaşık 26 kalp-damar cerrahisi merkezinin en az 20'sinin ruhsatı uluslararası standartlara uymadıkları için iptal edilmeli. Devletin sağlığa ayırdığı % 5'lik bütçenin % 80'i ilaca gidiyor. Ancak Türkiye'de ilaçla ilgili bir tasarrufa gitmek imkânsız. Çünkü bir anda karşınızda ciddi devleri bulursunuz. Ayrıca pek çok hekim yazdığı her reçeteden ilaç şirketi tarafından prim aldığı için, bu sistemi yıkmak zor. Daha uygun fiyatlı muadili olmasına rağmen ilaç şirketinden para alan doktor pahalı ilaçları hastaya aldırıyor. Özel hastanelerde doktorun hastayı kurtarmak için elinden geleni yapması, hasta cebinden ek para ödemediği sürece imkânsız. …….. …her şeye göz yumuluyor. Denetim yapılmıyor; 'göstermelik' yapılan denetimlerde ise sadece cihazlara, odalara, tuvaletlere bakılıyor. 'İnsanlar Ölsün ki Daha Çok Kazanalım.' Diyen Doktorlar Artık bütün vatandaşlar özel hastanelerden yararlanabiliyor! Özellikle de yıllardır SSK ve Devlet Hastanesi kuyruklarında sürünen vatandaşlar, artık en lüks özel hastanelerde ameliyat bile olabiliyorlar! Bu olanak, sosyal güvencesi olan vatandaşı mutlu ediyor. Ama hiçbiri, hastanelerde kendileri için en kalitesiz malzemelerin kullanıldığını bilmiyor.

Bunu bilen, özel hastanelerde bu uygulamalara tanık olan ve hatta kalitesiz malzemelerle ameliyat yapıp 'vicdan azabı' çeken bazı hekimler, korkuyor. Hem ameliyat ettikleri hastaların ölmesinden hem de bu gerçeği kamuoyuyla paylaşmaktan. Çünkü işlerini kaybedebilirler, bir daha asla hiçbir yerde iş bulamazlar. Dahası yargılanıp mahkum edilebilirler. Yani bir yanda 'Hipokrat yemini'ne uygun çalışmak isteyen doktorlar öte yanda daha iyi yaşamak için 'Hastalar ölsün ki daha çok kazanalım.' diyen doktorlar. Daha çok kazanma duygusunun hekim dünyasında ağırlık kazanmış olduğunu belirtiyor namuslu olanları. Durumdan çok rahatsızlar. Bu nedenle isimlerini vermeden anlatıyorlar. Bunların kısmen bilindiğini söylüyorlar ve kamuoyunun bütün yapılanları bilmesini istiyorlar.

İsimlerini vermeyen hekimlerin itirafları arasında en korkuncu ise bir kere kullanıldıktan sonra kesinlikle çöpe atılması gereken tıbbi malzemelerin, 'tasarruf' olsun diye aynı kan grubuna sahip hastalarda tekrar tekrar kullanılıyor olması. Peki, SSK, Emekli Sandığı ya da Bağ-Kur hastaları neden en kaliteli yerde bile en 'kalitesiz' sağlık hizmetini alıyorlar? Cevap çok korkunç ………………….Adının açıklanmasını istemeyen bir hekim şu bilgiyi veriyor: '15 bin YTL'lik bir kalp ameliyatına, hükümet 5-6 bin YTL ödüyor. Maliyeti yaklaşık 15 bin YTL olan bir kalp ameliyatının 5-6 bin YTL'ye mal edebilmesi için 5 milyonluk iplik yerine 1 milyonluk iplik kullanılıyor. 2.000 dolarlık ilaç kaplı stent yerine, damarda sağa sola kayarak kısa sürede kalp krizine yol açabilen 170 dolarlık stentle hasta ameliyat ediliyor. Ödeme gücü olan ise devletin verdiği paket fiyatın üzerine 5-10 bin YTL eklenip en kaliteli malzemelerle ameliyat ediliyor.' Ama SSK, Emekli Sandığı ya da Bağ-Kur'dan gelen hastaların çoğu bu bedeli ödeyemiyor. ……………………çok düşük fiyatlara yaptığı paket anlaşmalar ise özellikle tek kullanımlık malzemelerin artık kullanılmaz hale gelene kadar tekrar tekrar kullanılmasına yol açıyor. Peki, bunu yapan özel hastanelerin oranı ne kadar yüksek? 'Bunu hepsi yapıyor, ama biz yüzde 90'ı diyelim bari.' diyor yine adının saklı kalmasını isteyen bir cerrah. Bazı yetkililerden aldığımız bilgilere göre, hastanelerimizdeki tek sorun kullanılan malzemelerin kalitesizliği değil. Ameliyathanelerin durumu da içler acısı. Bir kalp-damar cerrahının ağzından çıkan şu sözler insanı şok ediyor: 'İstanbul'da kalp-damar cerrahisinin yapıldığı yaklaşık 26 merkez var. Ancak bu merkezler ABD'de ya da Avrupa'da olsalardı, en az 20'sinin ruhsatı iptal edilirdi. Çünkü hiçbiri ameliyathane şartlarına uygun çalışmıyor.'

Paket programdaki bir hastanın 'kaybedilmesi', hastane açısından daha kârlı olduğu için, hastanın yaşayıp yaşamaması da çok önemsenmiyor. Bir insanın ölmesi 'eks olmak' olarak adlandırılıp sıradan bir şeymiş gibi karşılanıyor. Devlet ve SSK Hastaneleri'nde çalışan doktorlar, bütün bu ölümcül gerçekleri bildikleri halde, daha çok kazanmak için, hastaları kendilerinin de çalıştıkları özel hastanelere yönlendiriyorlar. Ölen her hasta bu doktorlara daha çok kazandırmış oluyor. Çünkü bir hasta erken ölürse hastane doktorları; tıbbi malzeme, ilaç, yoğun bakım gibi masraflara girmeden ve tedavi süreciyle yorulmadan paket fiyatını cebe indirmiş oluyor.

Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
5 Eylül 2007       Mesaj #743
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
İran otomobillerine büyük ilgi

Arif ARSLAN/ BATMAN, (DHA)

İRAN'da üretilen ‘Saba 1.1-H' marka otomobiller Batman'da 16-17 bin YTL arasında alıcı buluyor. Tahran ve Tebriz'de üretilen otomobiller Türkiye’de ilgi görünce, son 6 ayda yüzlerce otomobil, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde satıldı.
İran'da üretilen ‘Saba 1.1-H' marka otomobiller ilgi görünce, son aylarda bunları getiren TIR'lar Doğubeyazıt-Gürbulak sınır kapısında kuyruk oluşturdu. İran'daki otomobilleri Türkiye distribütörlüğünü üstlenen İstanbul, Ankara, Adana ve Gaziantep'teki bayiler talepleri karşılamakta güçlük çekmeye başladı. ‘Saba' marka otomobillerin motor aksamının Hindistan menşeili olduğu, diğer parçaların Tahran ve Tebriz’de imal edildiği belirtildi.
Türkiye'de 16- 17 bin YTL arasında alıcı bulan otomobillere ilgi giderek arttı. Son aylarda yüzlerce araç Türkiye’ye getirilirken, otomobil meraklıların fiyatı ucuz olan otomobillere ilgi duyduğu belirtildi.
Oto satıcıları, İran'daki otomobillerin piyasaya girmesiyle satışlarında duraklama yaşandığına dikkat çekti. Yakıtta da İran otomobillerinin tasarruflu olduğunu belirten bazı satıcıları, “İran'da üretilen otomobil fiyatlarının cazipliği ve yakıtta tasarruflu oluşu sürücülerin ilgisini çekiyor.
Son aylarda herkes İran'daki otomobilleri soruyor. Türkiye'deki distrübütörler, İran'dan gelen otomobilleri hemen satışa çıkarıyor ve teşhir mağazalarından kısa sürede alıcı buluyor. İran-Saba marka otomobillerine ilgi var. Yakında Güneydoğu'nun her ilinde bu otomobillerine rastlamak mümkün olacak. Orta gelirlinin beğendiği otomobil Saba oldu.''


Kraliçe II. Elizabeth ve Şeyh Maktum'un atları İstanbul'da kapışacak

soneko04 Ayten Güvenkaya / Referans Gazetesi

Türkiye Jokey Kulübü'nün (TJK) 9 Eylül'de İstanbul Veliefendi Hipodrumu'nda düzenleyeceği üç uluslararası koşudan biri olan Topkapı Koşusu'nda, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ile Dubai Emiri Sheikh Mohammed bin Rashid Al Maktum'un atları ilk kez karşı karşıya gelecek. Kraliçe Elizabeth'in atı Banknote ile Al Maktum'un atı Caradak, 600 bin dolarlık birincilik ödülü için yarışacak. Yarışta yaklaşık 3 milyon dolar değere sahip Caradak favori, 1 milyon dolar civarında değer biçilen Banknote ise en yakın rakibi olarak gösteriliyor.
Veliefendi Hipodromu'nda pazar günü düzenlenecek Topkapı, Malazgirt ve Boğaziçi koşularında 31 İngiliz ve Arap atı yarışacak. Bu yarışlarda dağıtılacak ödül tutarı ise 2 milyon 550 bin dolar. Yarışlar için yurtdışından 60'a yakın seyis, antrenör, at sahibi ve jokey gelirken, Fransız Equidia televizyonu da yarışları banttan yayımlayacak.

Kraliçe 1971'de gelmişti

İlk kez 1971 yılında adına düzenlenen yarışmaya gelerek som altından yaptırdığı kupayı veren Kraliçe Elizabeth, bu kez de bir atını yarış için gönderiyor. Al Maktoum'un Caradak adlı atı ise şeyhin İngiltere ve İrlanda gibi ülkelerde bulunan ekürilerinde (yarış ahırı) toplam değeri 500 milyon dolara yaklaşan 55 atından biri. Al Maktoum, Veliefendi Hipodromu'nda Topkapı Koşusu ile aynı gün koşulacak Boğaziçi Koşusu'nda ise 3 milyon dolarlık Laverock isimli atını da yarıştıracak.
TJK Genel Müdürü Sinan Kalpakçıoğlu, pazar günü yapılacak Topkapı, Malazgirt ve Boğaziçi koşularının, Türk atçılık sektörünün tanıtımı ve turizm açısından büyük fırsat yarattığını söyledi. 1600'lü yıllarda yapılan Haçlı Seferleri sırasında Anadolu'dan alınan üç Türk atının, bugünkü İngiliz atlarının kökenini oluşturduğunu hatırlatan Kalpakçıoğlu, "Bununla birlikte Türk ve İngiliz atları arasında büyük değer farkı var. Türkiye'de her yıl 3 bin at yetiştiriliyor ve bunların değeri 30 milyon dolar civarında. Oysa değerleri yüzlerce milyon dolar olmalı. Bizler halen atları yurtdışından ithal ediyoruz. İhracat yapamıyoruz. Bunda da devletin sektöre uyguladığı vergi sisteminin büyük rolü var" dedi.
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
7 Eylül 2007       Mesaj #744
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
ADSL yatırımlarının ardından teknoloji çıtası yükseliyor:
Türk Telekom 2 milyon IP DSLAM portuyla
internet altyapısını yeniliyor
İnternet erişim altyapısını yenileyen Türk Telekom, IP DSLAM adı verilen yeni nesil internet erişim cihazları sayesinde 20 megabitin üstünde bir hızla internet bağlantısının yanında; canlı sayısal TV yayını (Broadcast TV), isteğe bağlı içerik teslimi (Video on Demand), IP telefon ve yüksek kalitede video konferans gibi hizmetleri sunabilecek.

Türkiye’nin telekomünikasyon devi Türk Telekom, katma değerli servisler sunmak ve müşterilerine çağımızın en ileri iletişim hizmetlerini verebilmek amacıyla teknolojik altyapı yatırımlarına devam ediyor. Bu kapsamda Türk Telekom, yaklaşık 110 milyon avroluk yatırımla internet erişim altyapısını yeniledi ve 2 milyon IP DSLAM port ilavesi yaptı.

Türk Telekom, söz konusu yatırımda Alcatel- Lucent, Huawei, Meteksan Sistem ve ZTE Corporation ile işbirliği yaptı. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen imza töreniyle erişim altyapısı yenileme çalışmalarına start verildi. İmza töreninde Türk Telekom Genel Müdür Yardımcısı Celalettin Dinçer ile birlikte Alcatel-Lucent Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Azası Haluk İlkdoğan, Huawei Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi Başkan Yardımcısı Tang Qibing, Meteksan Sistem Genel Müdürü Bülent Tellioğlu ve ZTE Corporation Genel Müdürü Clara Zhou hazır bulundu.

Yeni nesil internet erişim cihazları olarak bilinen IP DSLAM ile erişim IP üstüne yoğunlaşacak. Üçlü oyun olarak tanımlanan bir sistem kapsamında ses, veri ve görüntü biraraya gelerek tek bir kanaldan iletilmeye başlanacak. Mültimedya içeriği ile zengileşen iletişim imkanları kişiye özel iletişim ile de farklılaşıyor.

DÜNYANIN EN YENİ HİZMETLERİ
Ses, veri ve görüntünün üçlü oyun (Triple Play) adı altında birleşmesiyle; internet üstünden TV yayınlarının mümkün olması (IPTV), istenen anda istenen video içeriğine internet üstünden ulaşılması (Video on Demand), internet üstünden telefon konuşmalarının yapılması (VoIP) sağlanacak.

Hizmet kalitesini garanti edemeyen geleneksel IP yapısıyla karşılaştırıldığında bu yeni IP teknolojileri; yeni nesil ağlar (NGN), üçüncü kuşak mobil haberleşme hizmetleri ve IPTV taşıyıcı ağı için sağlam bir temel sağlamış, geleneksel DSL teknolojilerinin kısıtlarını ortadan kaldırmıştır.

YÜKSEK HIZDA İNTERNET MÜJDESİ

Türk Telekom Genel Müdür Yardımcısı Celalettin Dinçer, IP DSLAM teknolojileri sayesinde ADSL2+ ve VDSL2 gibi saniyede 20 megabitin üstünde genişbant internet teknolojilerinin kullanıcılar tarafından kullanılmaya başlanacağını kaydetti. Dinçer, “Kullanıcı tarafında büyük bir çoğunlukla yatırım yapmayı gerektirmeyen bu sistemler sayesinde farklı hizmetler sunulabilecek” dedi.

İlk ADSL abonesini 1999 yılında alan Türk Telekom; 2007 yılı Temmuz ayında 4 milyonu aşkın kullanıcıya ulaşırken 5.2 milyon port sayesinde potansiyel kullanıcılarına istedikleri anda internete girebilme fırsatı sağladı. Türkiye, OECD verilerine göre geçtiğimiz yıl internet alanında en hızlı büyüyen ve kullanıcı kazanan ülkelerden biri oldu.
Bu hızlı artış konusunda hazırlıklarını tamamlayan Türk Telekom, 2007 yılının sonunda 7.5 milyon port ile internete girmek isteyen kimseyi bağlantısız bırakmayacak.

Projenin IPTV bacağında Microsoft ile birlikte Türk Telekom’a çözüm sunduklarını ifade eden Alcatel-Lucent Yönetim Kurulu Başkanı ve Murahhas Azası Haluk İlkdoğan, “Türk Telekom’un IPTV alanında başarılı olmasını sağlayacak geleneksel sayısal TV platformlarına göre fark yaratmasına yardımcı olacak kullanıcı odaklı ve katma değerli en güçlü portföyü sunmaya odaklandık. Türk Telekom ile bu konuda ortaklık kurmak bize onur vermektedir” şeklinde konuştu.

Huawei Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi Başkan Yardımcısı Tang Qibing ise yaptığı açıklamada “Çalışmalarını ve planlarını yakından takip etmeye çalıştığımız Türk Telekom; yakın ve orta vadede de yapacağı yatırımlarla abonelerine daha geniş online eğlence, ses ve veri ihtiyaçlarını, aynı telefon hatları üzerinden yüksek hızlarla sağlayabilir hale gelecektir.
Dileğimiz gelecekte de bugün olduğu gibi Türk Telekom’a ürün, hizmet ve çözüm sağlayıcı bir iş ortağı olarak; Türk Telekom’un yanında yer alabilmektir” dedi.

Çalışmada ZTE Corporation ile işbirliği yaptıklarını kaydeden Meteksan Sistem Genel Müdürü Bülent Tellioğlu da şunları söyledi: “Türk Telekom ile 2003 yılında başlayan katma değerli işbirliğimizi bugün büyük bir projeyle daha da ileriye götürmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Türk Telekom’un yeni teknolojilere olan kesintisiz yatırımları ile ülkemizin sürekli gelişen ve büyüyen bu altyapının sağlayıcılarından olmak bizim için ayrı bir gurur vesilesi.”
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
7 Eylül 2007       Mesaj #745
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
Miniklerin okulları 10 Eylülde açılacak

İlköğretim 1. sınıfa kayıt yaptıran yaklaşık 900 bin, anaokulunda ise 750 bin öğrenci, 10 Eylül Pazartesi günü ´uyum sağlamak´ amacıyla okula başlayacak. Diğer öğrenciler ise yeni eğitim-öğretim yılı için 17 Eylül´de ders başı yapacak.


Haber Tarih: 06.09.2007 12:26:13

Milli Eğitim Bakanlığı`nın 1. sınıf ve anaokulu öğrencilerinin okula bir hafta önce başlaması uygulamasıyla çocukların okul korkusunu yenmeleri, okula daha kolay uyum sağlamaları, öğretmen ve arkadaşlarını tanımaları amaçlanıyor. Velilerin öğrencilerle beraber okula gelip gitmelerinin alışkanlık haline gelmemesi için sınıf ortamına zaman zaman alınması sağlanacak.

Velilerin okul ortamında kaldığı sürelerde hoşça vakit geçirecekleri uygun ortamlar düzenlenecek ve okul kantinleri açık bulundurulacak. Veliler, rehberlik ve psikolojik danışma servisince bilgilendirilecek. Bir haftalık programın uygulama saati, her gün 09.00-12.00 saatleri arasında 3 ders saati ve 2 dinlenme saati olacak. Hafta boyunca derslikler süslenebilecek. Sınıflar ve öğrenciler arasında sportif ve kültürel etkinlikler düzenlenebilecek. Trafik kuralları görsel ve uygulamalı olarak öğretilmeye çalışılacak. Obezite ile mücadele çerçevesinde beslenme ve kantin alışverişlerinde alınması gereken besin maddeleri anlatılacak.

Öğrenciler, ders başı yapacakları ilk gün olan 10 Eylül`de 09.00`da velileriyle okulda bulunacak. İlk gün tüm okul personeli, veli ve öğrencilerle tanışacak. Ardından okul gezilecek. Müdür, öğretmenler odası, koridor ve tuvaletlerin kullanımı konusunda öğrenciler bilgilendirilecek. Öğrencilere okul bahçesi, spor salonu ya da uygun bir alanda nasıl sıra olunacağı, dağılınacağı, toplanılacağı ve halka olunacağı gösterilecek.

MEB tarafından hazırlanan takvime göre, ilköğretim 1. sınıf öğrencileri ile anaokulu öğrencileri dışında diğer öğrenciler için 2007-2008 eğitim-öğretim yılı birinci kanaat dönemi 17 Eylül 2007 tarihinde başlayacak ve 25 Ocak 2008 tarihinde sona erecek. Yarıyıl tatili, 28 Ocak-8 Şubat 2008 tarihleri arasında yapılacak. İkinci kanaat dönemi ise 11 Şubat 2008 tarihinde başlayıp 13 Haziran 2008`de sona erecek.

aileen - avatarı
aileen
Ziyaretçi
17 Eylül 2007       Mesaj #746
aileen - avatarı
Ziyaretçi
sadzo0tt1wac3
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
17 Eylül 2007       Mesaj #747
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
Park tartışması yüzünden dehşet

Avcılar'da otomobili park etme yüzünden çıkan kavgada 41 yaşındaki döviz bürosu sahibi, bir gencin silahından çıkan kurşunlarla öldü, eşi de ağır yaralandı. İSTANBUL Milliyet


Oğlunu okula kaydettirmek için eşiyle birlikte Avcılar'daki Okyanus Koleji'ne giden 41 yaşındaki Abdullah Yavuz, park yeri nedeniyle tartıştığı bir kişi tarafından tabancayla vurularak öldürüldü. Kurşunların hedefi olan Yavuz'un eşi Meryem Yavuz da ağır yaralanırken, çiftin araçta bulunan çocukları anne ve babasına yönelik saldırının tanığı oldu.

Okul kaydına gelmişlerdi

Olay iddiaya göre şöyle gelişti; Laleli'deki Aksa döviz bürosunun sahibi olduğu öğrenilen 3 çocuk babası Yavuz, beraberinde eşi Meryem ile birlikte yanlarında bulunan oğlunun kaydını yaptırmak için dün saat 16.00 sıralarında Cihangir Mahallesi Osmanpaşa Caddesi'ndeki Okyanus Koleji'nin önüne geldi.
Okulun önüne aracını park etmeye çalışan Yavuz, park yeri yüzünden 34 S 5818 plakalı Fiat Doblo marka otomobilin sürücüsü ve araçta bulunan oğluyla tartıştı.
Tartışma kısa sürede kavgaya dönüşünce, kimliği polis tarafından gizlenen sürücünün oğlu, otomobilden aldığı tabancayı Yavuz'a doğrulttu. Saldırgan, "Evlat oruçluyuz, tabancanı koy beline, tartışmayalım" diyen Yavuz'a ateş etmeye başladı.

Hastanede can verdi

Bu sırada araya giren Meryem Yavuz da saldırganın silahından çıkan kurşunların hedefi oldu. Göğsüne isabet eden 3 kurşunla ağır yaralanan Abdullah Yavuz kaldırıldığı Avcılar Hospital'da yaşamını yitirdi. Aynı hastanenin yoğun bakımına alınan Meryem Yavuz'un da hayati tehlikeyi atlatamadığı öğrenildi.
20'li yaşlardaki saldırgan yaya halde olay yerinden kaçarken, otomobilde bulunan babası gözaltına alındı. Polis saldırganın yakalanması için çalışma başlattı.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
19 Eylül 2007       Mesaj #748
nünü - avatarı
Ziyaretçi
POLİS DUR DERSE NE YAPACAKSINIZ

14 Haziran 2007'de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda yapılan düzenlemeye göre, polis şüphelendiği kişiyi,
ortada somut bir tehlike olmasa da, olası tehlikeyi önlemek için, durdurup
kimlik sorabilecek. Peki yeni yasa polise başka ne haklar sağlıyor ve bir
gün karşımızda bir polis görürsek ne yapmamız gerekiyor.

Bu soruların yanıtını Avukat Aynur Tuncelden aldık.

GÖSTERMEM DEMEYİN


Siz siz olun, ABye uyum rüzgarlarından etkilenip kimlik soran polise 'Ne
kimliği', 'Sen bana kimlik soramazsın' filan demeyin. Yasaya göre, polisin
kimlik göstermeyen kişiyi yakalama yetkisi var.

KİMLİK SORUN

Ancak polis kimlik sorduğu kişilere, kendi kimliğini gösterme ve hangi
görevi yerine getirdiğini anlatmakla yükümlü. Yani siz de ona kimlik
sorabilirsiniz.

ÇANTA ARAYABİLİR

Polis yolda durdurup, üzerinizi ya da çantanızı aramak isteyebilir. Buna
hakkı var; ama önce size savcılıktan aldığı arama kararını göstermesi
gerekir. Göstermezse siz sorun.

ÜST ARAMA KOŞULU

Spor karşılaşmaları, miting, konser gibi yerlerde polis, savcılık emri
olmadan üst araması yapabilir. Bir binayı korumakla yükümlü polis
memurları, içeri girmek isteyen kişileri arayabilir. Direnenler, 5326
sayılı Kabahatlar Kanununun 32. maddesine göre para cezası öder.

ARABADAN İNDİREBİLİR

Polis otomobilinizi şüpheli görürse durdurabilir. Kolluk amirinin emri ile
sürücünün üzerini arayabilir. Savcılık kararı olmadan, kişinin elbisesini
çıkarmasını, aracın torpido gözünün ya da bagajının açılmasını isteyemez,
çantayı açtırıp içine bakamaz, elini sokup arama yapamaz.

TUTANAK TUTTUR

Siz haklı bir neden yokken durdurulduğunuzu düşünüyorsanız, polisten
kimliğini göstermesini ve durdurulma nedeni hakkında açıklama yapıp tutanak
tutulmasını isteyin. Bu tutanakla hakkınızı mahkemede arayabilirsiniz.

KONUT NASIL ARANIR

Konutlarda adli karar ile sadece gündüzleri arama yapılabilir. Arama
işlemine de muhakkak Cumhuriyet Savcısının katılması gerekiyor. Kanuna göre
iki kişi işleme tanık olarak katılmalı.

ZORLA NASIL YAKALAR

Polisin yazılı bir adli karar olmadan kimseyi yakalama ve zorla bir yere
götürme yetkisi yok. Ama kişiyi bir daha bulamayacaksa, savcı ya da amirine
ulaşamıyorsa yakalama yetkisi var. Vatandaşın direnme hakkı ise tartışmalı.

HIRSIZIN GİRDİĞİ EV

Polisin peşine düştüğü hırsız bir eve girerse polis de peşinden o eve
giremez. Eve girmesi için mutlaka adli karar gerekiyor.
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
19 Eylül 2007       Mesaj #749
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
Ahlat'ta 5 Bin Dekar Alana 100 Bin Ceviz Tohumu Ekilecek
Bitlis'in Ahlat ilçesinde 5 bin dekar alana 100 bin ceviz tohumu ekileceği bildirildi.

Bitlis'in Ahlat ilçesinde 5 bin dekar alana 100 bin ceviz tohumu ekileceği bildirildi.

Konuyla ilgili olarak kurum amirleri, sivil toplum örgütü temsilcileri ve muhtarla bir toplantı yapan Ahlat Kaymakamı Bilal Şentürk, ilçede atıl olan alanların değerlendirilmesi ve ağaçlandırma çalışmaları kapsamında 100 bin ceviz tohumu ekimi için çalışmalar yürüttüklerini belirtti.
(Cihan Haber Ajansı )

Gül'den, Talat'a hormonsuz domates

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Toptan’ın KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a söz verdiği hormonsuz domatesleri götürdü.
Toptan’ın günlerce Ankara’da Talat için hormonsuz domates arattığı ve uzun aramalar sonucu bir kasa bulabildiği öğrenildi.
Hormonsuz domates talebi, geçen hafta KKTC’yi ziyaret eden TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın gezisi sırasında gündeme gelmişti. Bir yemek sırasında Kıbrıs’da yetiştirilen domateslerin çok hormonlu ve tadının farklı olduğu şeklinde yakınan KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Toptan’a "Oysa Türkiye’de en son yediğim domateslerin tadı hala damağımda" demişti. Bu konuşma üzerine Toptan, Talat’a “En kısa zamanda size hormonsuz Anavatan domatesleri göndereceğim" sözü vermişti.

-TOPTAN GÜL’DEN RİCA ETTİ-

Türkiye’ye döndükten sonra Toptan, Talat ile arasında geçen "domates" konusunu Cumhurbaşkanı Gül’e aktardı ve Gül’e, "Talat için bir emaneti olduğunu" söyleyerek hazırlanan domatesleri götürmesini rica etti. Bir kasa hormonsuz domates de Gül’le birlikte KKTC’ye gitti.
Bu arada Toptan’ın günlerce Ankara’da Talat için hormonsuz domates arattığı ve uzun aramalar sonucu bir kasa bulabildiği öğrenildi.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
19 Eylül 2007       Mesaj #750
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Şemdinli Davası Askeri Mahkemeye Gönderilecek
Hakkari'nin Şemdinli İlçesinde Meydana Gelen Patlamayla İlgili Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Görülen Davada, Yargıtay 9. Dairesi'nin Bozma İlamına Uyularak, Dosyanın Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne Gönderilmesi Kararlaştırıldı.



Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde meydana gelen patlamayla ilgili Van 3. Ağır Ceza ahkemesi'nde görülen davada, Yargıtay 9. Dairesi'nin bozma ilamına uyularak, dosyanın Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne gönderilmesi kararlaştırıldı.

Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005 tarihinde Umut Kitabevi'ne el bombası atılmasıyla ilgili tutuklanan astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile terör örgütü PKK itirafçısı Veysel Ateş'in, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın görülmesine devam edildi.

Duruşmada, mahkeme heyeti, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin bozma ilamına uyarak, dosyanın Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne gönderilmesini kararlaştırdı. (Anadolu Ajansı) 14.09.2007 18:09 [998706]

Benzer Konular

28 Ekim 2016 / ThinkerBeLL İletişim Bilimleri
20 Ekim 2015 / Jumong Genel Mesajlar
24 Ekim 2008 / CrasHofCinneT Bilgisayar
18 Kasım 2010 / ThinkerBeLL X-Sözlük
21 Şubat 2010 / ThinkerBeLL Bilim ww