Arama

Hayata Dair - Sayfa 116

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.995 Cevap: 1.657
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
11 Aralık 2007       Mesaj #1151
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Bir şarkıysa yaşamak hiç susmadan şarkı söylemek isterim...
Alabora olmuş bir teknede suların ortasında mücadele etmekse,
Sponsorlu Bağlantılar
ve yüzmekse hiç umutsuzluğa kapılmadan.... ve yılmadan çevrende dolanan köpekbalıklarına .. yüzerim....
Avuç içi kadar bir toprakta yeşertmekse bir filizi hayat... gerekirse gözyaşlarımla sular yine yeşertirim.... zaman zaman belki bir lokma ekmek dahi bulamamaksa.. sorun değil bir serçe olur sokaktaki kırıntıları kekerim....
Başını sokacak bir baraka dahi bulamamaksa , ben sokak lambaları altındada beklerim..
Çalışmaksa yaşamak, hiç bişey olmasa küfe taşırım sırtımda, gerekirse yükümden iki büklüm eğilirim...
Şiirler yazmaksa her türlü cilvesine edasına, yazarım,tren vagonları gibi arka arkaya,mısraların en güzelini dizerim...
Eğer şanslıysam ve bulmuşsam bir lokma bir hırka, şükrederim...
Varlık içinde olmaksa hayat , dilediğini dilediğin anda yapabilecek güçse , gücümü olmayanlarla paylasirim.. paylastikca artar bilirim.. ve Tanrımdan bir zamanlar ac olduğum zamanları unutmamayı, hiç aç olmadıysamda kalabileceğim düşüncesini aklımdan çıkarmamayı dilerim..
iyi zamanlar ise hayat gülerim söylerim, dozunda sevinirim...
ama kötü zamanlar ise, bağrına saplanmış bir hançer gibi ve kan sızan kıpkırmızı,daha çok güler daha çok söylerim.. sabır dilerim, dert gelmişse dermanda gelir bir vakit bilirim..
Sağlıklı olmaksa hayat kıymetini bilmeye çalışır, hastalıksa gık demeden çekerim...
Ey hayat !
sen her ne olursan ol , nasıl olursan ol, bana nasıl gelirsen gel.. ben seni yine de can-ı gönülden severim...

MaRCeLLCaT - avatarı
MaRCeLLCaT
Ziyaretçi
13 Aralık 2007       Mesaj #1152
MaRCeLLCaT - avatarı
Ziyaretçi
İşte hayat hikayem...
Bir ilkbahar sabahıydı.
Sponsorlu Bağlantılar
Güneş, pırıl pırıl altın ışıklarını
yer yüzüne yolluyordu.
Bu ışınları gören kozalardan
o sabah beyaz bir kelebek çıktı.
Çok büyük ve tül gibi ince
bembeyaz kanatları vardı.
Birden kendini bir bahçenin
çiçekleri arasında buldu.
Önce keşif uçuşuna çıkıp
bahçeyi dolaştı.
Sonra dinlenmek için
kırmızı bir güle kondu.
Dinlenirken, kanatlarını
dikleştirip birleştirmisti.
Etrafına baktı.
Doyasıya yeşilliğe daldı
saatlerce seyretti...
Dinlenmişti.
Şimdi dolaşma vaktiydi,
yaşamalıydı, önünde uzun zamanı vardı.
Ağaçlara uçtu. Çiçeklere kondu.
Mutluydu, özgürdü.
Herkes ona bakıp "ne güzel" diyordu.
Akşama kadar çiçekten çiçeğe,
daldan dala uçup durdu.
Güneş batarken
bir garip his kapladı içini,
artık öğrenmişti.
Sadece bir günlük olan ömrü bitmişti.
Son bir kez etrafına baktı.
Batan güneşe daldı.
Ve bi daha hiiiiç uyanmadı...

Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
14 Aralık 2007       Mesaj #1153
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Hayatım

Ben hiç çocuk olmadım.
Hiç misketim olmadı benim,
Ağaçtan hiç düşmedim
Nasıl bir duygu o..Bilmem ki

Hiç ama hiç evcilik oynamadım.
Hiç baba olmadım ben..
Yakalayamam hala yılları
Ben hiç ebe olmadım ki,

Belki..Belki birgün bulacağım
Bilmiyorum içimde
Öylesine büyük ki
Onu kirletmeyeceğim hiçbirşeyle

Refik Gökdemir
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2007       Mesaj #1154
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
57411220jo8wu6
Hayat bir uçurumun kıyısındaydı, ve ben onu yakalamaktan aciz.. geri döndürecek neredeyse hiçbirşey kalmamıştı beni..O kadar çaresiz, yalnız ve zavallı..Ama hiçbirşey adına kendimi kötü hissetmiyordum, ya da hala yapacak birşeylerin olduğunu düşünmüyordum..öyle olsaydı bile, elimden artık birşey gelmezdi..ama sadece birisi, tek bir kişi değiştirebilirdi yönünü hayatın..

Ruhum o kadar delik deşikti ki her gün mutsuz uyanıyor olmamı anlayabiliyordum..öyle yıpranmıştı ki, öyle zordu ki tamiri..hep kalacaktı içinde birşeyler dünden arta kalan..bayatlamış tadında canlılığın..elimle tutsam tutabilirmiydim?? Sevseydim ve hiç bir zaman onu hor görmediğimi söyleseydim..başkalarının bunu yapması gerekmezmiydi ama..onu duvarımın ardında görmüş olanların..ruh görülebilirmiydi gerçekten?? Belki ancak hissedilebilirdi, ya da anlaşılabilirdi..ama ben çok görmüştüm başka insanların ruhunu gözlerinin içine bakarken..çok çocuktular, çok gücenik, asla yorgun değildiler ama asla yalnız..

Yalnızlıktı benimkinin de istediği belki..başkalarının bıktığı ama benim deli gibi aç olduğum yalnızlık.. umursamazlık ve biraz da delilik..yaptığım şeylerden sorumlu tutulmayı istemiyorum belki de ya da en doğrusu başkalarının yapıp edip sorumsuzca geride bıraktığı şeyleri toparlamak istmiyordum artık..çok garipti çünkü insanlar, çok gereksiz, neden Tanrı’nın onca insanı yaratıp başına iş aldığını hiç anlamamıştım zaten..

Yemek yiyip, uyumak ve kendini önemli hissedebilmek için konuşmak zorunda olan bir canlı..acziyetimiz bu kadardı..ve çok luzümsüzdü hayat, en azından bizim yaşadığımız..
İnce bir bulut olmak istiyordum gökyüzünde..gezinip duran ve insancıkları gözleyen ama hissetmeyen, onlara karşı ne nefret ne de kızgınlık..belki aşk olabilirdi..ne de olsa aşk alınıp satılmayan, yeri yurdu, kimde daha çok olduğu bilinmeyen ve o yüzden de güzel olan birşeydi..aynı anda birkaç yerde olabilirdi ve bu onun aşk olmasına engel değildi, tükenmezdi, tükeniyorsa zaten aşk değildi..bulutun aşkını insanın aşkından ayırmak mühim de değildi, az ya da çok hepsi aşktı..ne önemi vardı..Belki de buydu eksik olan, canlılığımızı sonsuz olan birşeyle birleştirme isteği..ve sonsuz olma isteği..ama sevgi değildi, ama cinsellik, sadece hiç bitmeyen bir his..insanı yaşatan diğer şeylerden farklıydı, çünkü o aşktı..o her zamandı..o tanrısaldı..
Birgün ölürsem eğer bu kesinlikle aşksızlıktan olacaktı..parmak uçlarım o tanrısal histen mahrum kaldıkları için artık var olmak istemeyeceklerdi..ve bir gün o capcanlı, neşeli kızın bu kadar yalnız olduğuna kimse inanamayacaktı..Kızın ölüm sebebi beyin kanaması olmayacaktı herkesin sandığı üzere, yürek yarası olacaktı..ruhu parçalanmıştı, tamir etmeye gücü yoktu, tamir edecek kimsesi de yoktu, kimse onun ruhunu görememişti..insanlar zaten elle tutup, gözle gördükleri şeylere inanırlardı, sevgi onlar için maddi şeylerdi.. göründüğü ve işitildiği gibi..anlamak ve hissetmek için vakit kaybetmeye değmezdi..onlar sevgi getirmezdi..sevgi bencildi..somut şeylerle ifade edilebilirdi, kimin daha çok sevdiği anlaşılabilirdi, ve birinin daha çok sevmesi diğerinin sevgisini daha az gösterebilirdi..ama ruhu anlayan kimse ancak aşık olabilirdi..ona aşık kimse yoktu..onun aşık oldukları da kendine benzerdi zaten, kendi ruhuna..ben sana bakınca kendimi gördüm diyebilirdi..ve hayatının sonuna kadar parmak uçlarında hissetmekten çekinmezdi ruhunu, o kendisiydi, onu en çok anlayan..ama o da gitmişti..o kadar üzgündü ki terkedildiği için, o da gitmişti..yalnızdı şimdi, ölesiye yalnız..diğer insanlara benzemesi için ancak duymaması, görmemesi gerekirdi..ve o kadar beceriksizdi ki bunu ancak yaşamayarak yapabilirdi..ama yaşamamaya karar vermesi nedense yeterli değildi..huzurlu bir ruh olacağı ve yeniden doğacağı günü beklemekten başka çaresi yoktu..yoktu işte..hayatın çaresizlikten öte anlamı yoktu..onun için hissedilmeye ve anlaşılmaya değmezdihayatın aşık olunacak bir tarafı yoktu..olsa olsa sevilirdi..ama sevgi ölçülebilir birşeydi ve ruhu anlamazdı..sevgi ile ruh arasında bir aşkın yaşanması sözkonusu değildi..o zaman, ruhu sonsuza kadar var edecek olan sevgi olmazdı, ve hayat da..Ruhu ancak ona benzeyen, onu anlayan ve hisseden başka bir ruh sonsuza kadar var edebilirdi..Başka birşey değil..

Herkesin aradığı aslında bu muydu, canlılığını anlamlı kılacak bir ruh..Başkaları benim ruhum olabilir miydi, ya da ben onların insanlara bakıp, içlerinde kaybolurken ve korkarken aradığı..? Ben farkındaydım neyi aradığımın ve neyi bulamadığımın, onlarsa başka yerlerinde geziniyordu hayatın, paylaşılan..ama hayat paylaşılmazdı,yalandı yani evlilik yeminleri, onun için ölüyordu aşk..hayat birlikte tüketilirdi, kimin az kimin çok tükettiği önemli olmadan..aşk hayatla ters orantılıydı..hayat azaldıkta aşk güzelleşirdi, aşkı ancak zaman anlardı ve zamanın da bunu yapabilmesi için geçmesi gerekirdi..

Aşk yaramaz bir çocuktu, sinirlenince kırıp dökerdi, incitirdi, ama ben yine de anlardım onu, kızgınlığını..bırakıp gittiğinden beri beni daha baskındı hayatın ağırlığı üzerimde..çok zordu dayanması, mutsuzluğum ondandı..Aşkı bana, bana benzeyen getirecekti, söz vermişti, o da gitti..ama çok zaman geçti, anlar herhalde geri dönmesi gerektiğini..ve benim onsuz ne kadar yalnız olduğumu..Bir gün ölürsem bu aşksızlıktan olacaktı, aşk da gitti, bana benzeyen de.. ama zaman hala bitmedi, ve ben bekliyorum, birlikte hayatı tüketmeye başlayacağımız anı...

Hiçkimse hiçbirşeyden emin olamaz, değil mi??
Ve, ben sadece olmak üzere olduğunu söyleyebilirim..
Henüz görmedim, duymadım, dokunmadım ama hissedebiliyorum..
buralarda, yakınlarda bir yerlerde..
Gelişini engelleyemem, öyle bir olanağım yok,
tıpkı başkaları gibi..
__________________
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
18 Aralık 2007       Mesaj #1155
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Hayatının bir yerinde öylece kalırsın bazen , ne geri gidebilirsin nede ilerisi vardır gideceğin.Öyle durup seyredersin sanki bir yönetmenin çektiği filmi izler gibi..Oyuncular sürekli değişir senaristi meçhul..bir cambaz gibi yürümüşsündür ,hayatının kısalı ,uzunlu yollarında.bir yerde küçücük bir yerinde parmak şıklatması gibi bir zaman da düşünürsün sadece sen durmuşsundur, herşey devam eder ve hayat pencerelere bölünmüştür o an pencerelerde başlar senaryolar ,her oyuncun rolu bellidir...kavgalar,sevişmeler,doğumlar,ihanetler,yalnızlıklar,cinayetler,u yuşturucular,intiharlar, eğlenceler,daha niceleri yaşanır ve sen, senn seyredersin , ağlayarak,tiksinerek,acıyarak,kızarak,korkarak şaşkınlık içinde olanları izlersin bitsin artıkk!..! bitsin desende bitmez hiçbiri,ne sen değiştirebilrsin hayat denen senaryoyu , ne senarist senaryonun akışını değiştirir senin için.
Bir cambaz gibi yürürsün korkuyla tetikte, çünkü gelecek yoktur oan ,, geriye dönüş yoktur!!.. uzun bir ip ve sen ortadasın elinde değneğin dengeyi sağlamaya çalışırsın, ama denge işte dengeyi sağlamak bütün mesele,,yönetmen kamera stop!!... der, ve sen durursun ''meçhul'' senarist hangi rolü yazmıştır kimbilir senin için ..dengen bozulur ve o an ayakta kalmaya çalışırsın yalpalarsın dalgalar gibi, dibede vurabilirsin alaborada olabilirsin çaresizz ,oynayacaksın rolünü ve uyacaksın senaryoya ve kamera der yönetmen yeniden başlarsın kaldığın yerden rolüne alışırsın artık ,gördüklerine de şaşırmazsın, bir adam bıçaklanıyorken kaçarsın, bir kadın dayak yerken yürür gidersin bir çocuk ekmek çaldığı için tutuklanırken, umursamazsın sende tükürürsün yazık sana dersin ekmek çalmaya utanmıyorsun, sonrada dansözlü içki masalarında hayat pazarlığı yapanlara kölelik edersin , pardon ''itlik'' ama rol gereğidir itlik bile...
Susarsın hep susmaktır artık senaryodaki senin yeni rolün...Aşklar kiralanır tek gecelik, sevgileri beş kuruşa harcarsın, umutlar şans oyunlarına katlanır, hayaller alkole değiş tokuş yapılır ve çocuklar sokaklara atılır... Sonra hergün tekrarlanır aynı senaryo değişik biçimlerde .. etin acır kanın donar damarlarında, kamera stop!! ..zamanı geldiğinde durursun yine, öylece çaresiz..sıranı beklersin birdahaki rolüne kadar bilmeden hangi rolü oynayacağını..
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
24 Aralık 2007       Mesaj #1156
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi

RESMİM İÇİN

Resmim İçin

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyûlâyı da, er geç, silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?

Resmim İçin

Bir canlı izin varsa şu toprakta, silinmez;
Ölsen seni sırtında taşır toprağın altı.
Ey gölgeden ümmîd-i vefâ eyleyen insan!
Kaç gün seni hâtırlayacaktır şu karaltı?

Resmim İçin

Dış yüzüm öyle ağardıkça ağarmakta, fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini: Yüzler karası!
Beni kendimden utandırdı, hakikat şimdi,
Bana hiç benzemeyen sûretimin manzarası!


Resmim İçin

Beni rahmetle anarsın ya, işitsen, birgün
Şu sağır kubbede, hâib, sesinin dindiğini!
Bu heyûlâya da bir kerrecik olsun bak ki,
Ebediyyen duyayım kabrime nur indiğini.

M.A.ERSOY
yaremce - avatarı
yaremce
Ziyaretçi
25 Aralık 2007       Mesaj #1157
yaremce - avatarı
Ziyaretçi
İşte yine bir pazar akşamı. Adı diğer pazarlardan farklı değil aslında ama ne ben o eski pazarlardayım nede bu pazar onlardan biri...

Pamuk tanesi kar serpintisini görünce atıverdim kendimi dışarı sahil boyu yürürken hani film şeridimi derler? Öyle geçiverdi pek çok sahne…

Stradivarius yapımı bir kemandan çıkan nağmeler eşliğinde. Uzaktan gördüm çınarın kollarını yaklaştıkça daha bir büyüdü hani bazen uzaktan bakıp gözünüzde büyüttüğünüz bir şeyi yaklaşıp tanıyınca büyüklüğünden eser kalmaz bu çınar tam tersi yaklaştıkça büyüdü, büyüdü....

Denizden esen sert,soğuk rüzgar dallarında kar bırakmamış bugün. Gerçi görmeyeli çok uzun zaman olmadı ama daha bir ağırlaşmış gördüm heybetli vücudunu. tam dallarının altında ki bankla nasılda özdeşleşmiş sanki o bank orda olmasa çınarda olmayacak ya tersi. Ah! bugün geç kalmışım bankın üstünde tek el olmuş iki çift el, omuzlara yaslanmış iki baş çınarın kolları altında seyr-i endam etmekte…

Aylar öncesi geldi yine aklıma, o zaman mekan aynı mekan saat sanki bu sıralar ama figüranlar farklıydı. Uzaktan göz kırptım çınara dallarını hafifçe eğerek anladım der gibiydi. Çayımı yudumlarken boğazımda kısa süre bir şeyler düğümledi. Sigaradan olsa gerek zaman zaman içiyorum işte. çayla birleşince de bir başka oluyor meret.

Çınar dallarını hafif hafif sallayarak üzerindeki karları çiftin üzerine indirmek üzereydi. Nede olsa onlar bana göre yabancıydı çınara, yada sadece biri... Bardağı bankın üzerine bırakırken elim bir şeye dokundu, irkildim. Sonra bakınca gördüm bizim küçük çiçekçi çocukmuş. Usulca yanıma oturuvermiş elinde yine kırmızı gülleriyle… Üşümüş ellerinin tekini cebine sokmuş yanaklar ve burnu kızarmış aynı şekilde. Birden hızla kalkıp çifte doğru yöneldi yeni görmüştü sanırım, sadece gülleri uzattı sessizce, ama eli havada kaldı erkek elinin tersiyle git işareti yaparken o çoktan dönmüştü geriye. Alışıktı bunlara…

Gel diyerek işaret ettim sonra yanıma geldi bir bana birde çifte baktı dikkatle bir daha, bir daha.. Kurtarıp kendisini soru işaretlerinden elindeki kırmızı güllere bakarak koşarak uzaklaştı az sonra nefes nefese elinde bu sefer bir beyaz gülle geldi bakıştık, gözlerimi kaçırdım gözlerinden. Gidip çiftin yanına hiçbir şey demeden gülü bayanın kucağına bırakıp hızla uzaklaştı. Ne bana baktı nede başka bir yere…

Önce bir şeyler karaladım bir parça kağıda sonra sordum kendime cesaretin var mı yazdıklarımı okumaya? Ama şimdi değil...

Keman çaldı ben yürüdüm. Nereye mi? Bilmem....


alıntı..

Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
25 Aralık 2007       Mesaj #1158
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Hep

Hayat

Yine Hayat...
pampercornerpic

pamperbar

A...hhh

yine eteklerinden çekip çekiştirilerek
yaşandı bugün hayat,
yine paslı makaslarla kırpılarak
haybeye gitti umutlar,
içimden geçenlere inat


B...en demedim mi

Zinciri pas tutmuş
salıncak gibidir hayat
boş görünce uzaktan
bir koşu sallanmak istersin
gıcırtısıyla örselenir yüreğin
üstelik kırıktır oturağı da
yalpalar seni bir sağa bir sola
tutunmaya uğraştıkça
tepetaklak düşersin
kirlenir ellerin


C...anımın içi

isterse
gül bahçesinde olsun
bir ayağın
isterse
günbatımı okşasın saçlarını
yoksa
kırıklarını dağıtan
bir kuru rüzgar eğer
ne gül güle benzer
ne gün güne döner


D...uysaydın yüreğimi

Bu sessizlik
hiç yabancı değil, bilirim;
tınısı ayrılık seansına aittir
tanırım kokusunu
uzaktan da olsa;
kendiliğinden, vakitsiz gelir


E...şıkkı

sen benim
hiçbir şeyimdin
o kadar ki
her an
herşeyim olabilirdin


F...ayda ederdi belki

İstemedin...

Nazlıhan Hasköylü



pamperbar1
yaremce - avatarı
yaremce
Ziyaretçi
26 Aralık 2007       Mesaj #1159
yaremce - avatarı
Ziyaretçi
papatya2104biliyorsun5cke3

Sevda püsküllü bela… Bende bulaştım işte
Sonunda doğru kula… Sana ulaştım işte
Aşkımdaki zirveyi… Ben sende aştım işte

………………Hasretin özündeyim… Sanma sensiz güldüm ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben


Aşkımın menzilini… Gözlerinde okudum
Sevdanı ıstar yaptım… Hasretini dokudum
Yoluna baka baka… Eridim yudum yudum

……………..Yar senin izindeyim… Hayallere Daldım ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben


Yalnızlığa kırk beş yıl… Alışmaya çalıştım
Son demimde gelsen de… Sana hemen alıştım
Hayalimi süsledin…
Senle hasret bölüştüm
……………..Hep senin dizindeyim…Tek seninle güldüm ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben


Kalbimdeki izlerin… Tutunduğum son daldı
Ruhumdaki sözlerin… Yetindiğim bir baldı
Doymadığım gözlerin… Beni hayale saldı

……………..Vuslatın gizindeyim… Yapayalnız kaldım ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben


Her saniye her anda… Aklımdan çıkmazımsın
Sana kurban bu canda… Olmazsa olmazımsın
Hayalinle her yanda… Işığım gül-naz-ımsın

……………..Hicranın közündeyim… Cananıma küldüm ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben


Sensiz muallaktayım.. Düşekalka yaşarım
Sanma ki ayaktayım… Tepetakla düşerim
Bil ki sensiz şoktayım… Hasretinle pişerim

……………..Mevsimin güzündeyim… Çağlayan bir seldim ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben

Bu canımı adadım… Samimi içten göze
Menfaate rest çeken… Maskesiz gerçek yüze
İlacım ol tacım ol… Gerek yok başka söze

……………..Can dostun nazındayım… Sevdasına kuldum ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben


Dökme suyla kanmam ben… Değirmenden farkım var
Her limana konmam ben… Çok kararlı çarkım var
Ölüm olsa tınmam ben… Hicrandan çok korkum var
……………..Vuslatın azındayım… Düşlerimi böldüm ben
……………..Yoksun ya hüzündeyim … Sensizlikten öldüm ben..

alıntı
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
28 Aralık 2007       Mesaj #1160
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Yarınlara bağışladık umutlarımızı, bu güne hiç birşey kalmadı. Geçmişe kalabalık yanlızlıklarımızı ekledik, takvim yaprakları hayallerimizi boşa çıkardı. Sevinçlerde yarımdı, hüzünlerde.. Başka yollar vardı, yürüdüğümüz başka ufuklar. İlk kez dinlediğimiz bir şarkı gibi eşsiz gelmişti duygularımız. Oysa şimdi şarkılarda birbirinin aynıydı, bizimkisi farklı sandık. Yeni alınmış elbiselerle bayramlık sevinçlerini yaşayan çocuklar kadar sabırsızdık ama bayramların çocuksu mutluluklarda kaldığını anımsayamadık.

Yağmurun toprakla buluştuğunda etrafa yayılan o muhteşem kokusu kadar tutkulu bir sele saldık duyguları. Çölleşmiş yürekler vardı umursamadık, biz yağmur bilmeyen çöllerin dilinden hiç anlamadık. Onlar seraplara vurgundu, ''Bir gün belki'' dediler ama duymadık. Gönlümüz limanlara uğramayan gemiler kadar tutkundu maviye, o uçsuz bucaksız denizi hep mavi sandık. Renlerin hiçbiriyle rakip görmedik sevdamızı, ona yaşamın tüm anlamlarını yükleyen bir çift gözle sakınarak baktık. Teslim olmayı güçsüzlük, gururu zafer sandık. Haklıydık belki, aksini anlatacak kimse karşımıza çıkmadı. Büyütürken dünyadaki varlığımızı, kaybolup giden hislerimize çare bulamadık.

Mutluluk oyunlarıyla avunmak, zamanı doldurmak için gerekliydi belki. Başka bir olasılık varmıydı? Hiç hesaplamadık. Yıllar sırtımıza birer ok saplayarak geçiyordu, yaraların kapanmasına izin vermiyordu vakit. Her ele merhem olur umuduyla uzandık. Her şeye rağmen, bir enstrümanın tellerinde yeniden besteleyebilirdik hayallerimizi. Yeniden yazabilirdik yenik düşmüş tarihleri, her acımızı sevince dönüştürecek anları yakalayabilirdik el ele.. Ama denemedik.. Sevdiğin kadar yakınsın sanıyordum sevdiğine, ruhuna ama dönüş yoktur sonların başlangıcına. Yeni yolculuklar için biletin varsa hala.. Başka bir yerde.. Başka bir zamanda.. Belki yeniden.. Aslında ilk kez.. Kimbilir..?

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri