Arama

Hayata Dair - Sayfa 164

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 240.168 Cevap: 1.657
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
25 Ağustos 2011       Mesaj #1631
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
Eğer Bir Gün Hissedersem Ayın Yokluğunu ,Ne Olur Gel Bana AY OL..


Sponsorlu Bağlantılar
Eğer Bir Gün Duymassam Sesizliğin Sesini Gecemde,Ne Olur Gel Bana SESSİZLİK OL...


Eğer Bir Gün Anlarsam Bu Dünyada Hiç Sevilmediğimi,Ne Olur Gel Bana SEVENNİM OL..


Eğer Bir Gün Unutursam Hasretle Doyasıya Sevmeyi,Ne Olur Gel Bana SEVDİĞİM OL...


Ve Eğer Sen Bir Gün Anlarsan Benim Seni Nasıl Sevdiğimi,

İşte O Zaman !Ne Olur Gel Sadece .


BENİM/OL!

gelneolur

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove
tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
6 Eylül 2011       Mesaj #1632
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''
Bir Yerlerde Tıkanıp Kaldıysa Hayat..
Bir yerlerde tıkanıp kaldıysa hayat, soluk almak güçleştiğinde,
Sponsorlu Bağlantılar
Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.


Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;
Yeni insanlarla tanışmalı, yeni kesifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa,
Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını;
Zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da,
O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her aksam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri...

Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip
Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!
Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çâre olabilmeli!
Şu adâletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı.


Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğusunu
seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...
Karda yağmurda sevincine, coşkusuna;
Fırtınada boranda öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!


Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli!
Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi,
Mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!


Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;
Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için,
Hiç çâresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin;
Ağlamayı bilmiyorsan, neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!

Bilmeli çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...



Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları,aynı bahanelerle tekrarlamaması için!
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!
Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!
Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin;
Bir teşekkür, bir elveda için...
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;
Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
''Boşver''
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
27 Eylül 2011       Mesaj #1633
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
Ufuk cizgisi hep maviydi ve turuncuydu günbatımı
Günün Asıl rengi Maviydi oysa.. En kör gecenin bile sabahı Mavi bir gökyüzü nasılsa..

arabaavart8pu0glax8
Yürürüm mavi oLmayan bir güLüŞe..... Işığın bittiği yerde, karanlık hüküm sürer…
Neşe kaybolduğu anda, hüzün başlar…
…ve karanlık hüzünlendiği zaman, etrafı bir mavilik sarar
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
1 Ekim 2011       Mesaj #1634
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
gul
Şükür, Neredeydi?...



Şükür....
Ne zaman kaybettik seni biz?..Ve ne zaman bu kadar sitemkâr, bu kadar hoşnutsuz olduk..
Yediğimizin içtiğimizin, gördüğümüzün, gezdiğimizin, işittiğimizin, hissettiğimizin, tattığımızın, tuttuğumuzun,
en mühimi,
aklımızın
ve sağlığımızın,
şükrünü ne zaman kaybettik biz?..

Biz şükrü kaybettik, stresle sardık bedenimizi..
Sinir sistemine yüklendik farkında olmadan..
ve ince ince ağlarla tüm vücudu kaplayan sinirler, organları ve hatta zihinleri hasta etti, geri dönüşümsüz hasarlar verdi..
Cilt ile sinir sistemi aynı kökenden yaratılmıştı, ciltten çıktı hastalıkların kimileri..
Evet, sinirdi, stresti, mutsuzluktu, hoşnutsuzluktu, karamsarlıktı, tatminsizlikti
ve şükürsüzlüktü hep şikayetlerimiz..
Dilimizden eksik etmediğimiz..

Ne ki, şikayetin ucu nereye gidiyordu, bilmediğimiz..
Şükrü bulsak yeniden, gelir mi mutluluğumuz, huzurumuz, kanaatkarlığımız, ruh ve beden sağlığımız??..

Neydi isteyip de alamadıklarımız??
Daha iyi bir ev mi, araba mı, giysiler mi, yiyecekler mi, turlar geziler mi?..
Başarı mı, övgü mü, itibar mı, kibir mi?..
Uğruna mesailerimizi, emeklerimizi, zihnimizi harcadıklarımız?..
Neydi sahi
"aradığımız"..

Aradığımız, aslında kaybettiğimiz "şükrümüz"dü..
Başka hiçbir şeyle dolmazdı içimizdeki boşluk ve hoşnutsuzluk..

Ama şükür yoktu ortalıkta,
ve içlerimiz
bomboştu..

Hayatlarımız, bir ucundan delinmiş çuvaldaki tanelerin boşalması gibi boşalıyordu..Boş bir çuvala dönüyordu..

Püff dese rüzgar; düşecek, yıkılacak bir çuval..

İman zedeleniyordu, hayat boşa sarf olunuyordu..

Her yerde bir kayıp esintisi, esip duruyordu...

Ama yaşlı bir teyze buldu onu..
Ekmek bulamadığı günlerde, onunla doydu..
Ölmekten değil, ölmemekten korktu..
Açlığa ve hastalığa sabretti..
İşte, tüm mesailerini dünyalık emeller, hırs ve ihtiyaçlar için sarf etmemişti,
çuvalında bir tanecik buğday yoktu belki..
Ama hepimizden büyük bir serveti vardı..

Şükür..

O şükür dedikçe ışıldadı gözleri...
O şükür dedikçe utandım gözlerimden..

Şükür.. dedim..
Neredeydi?..
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove
mavikurt - avatarı
mavikurt
Ziyaretçi
14 Ekim 2011       Mesaj #1635
mavikurt - avatarı
Ziyaretçi
Dünya hayatında inananların karşılaşacağı pek çok zorlu olay yaratılır. Bu olaylar aşmakla yükümlü olduğumuz sınavlardır. Elbette Allah’ın her olayı hayırla yarattığını unutmamak gerekir. Yaşanan tüm olaylar bir hikmet üzeredir ve mükemmeldir.
İnkar edenlerin müminlere tuzaklar ve hileli düzenler kurmaları da Allah’ın kanunudur. Tüm bu tuzaklar, sınavın bir gereğidir. Kurulan tuzaklar, bazı durumlarda hemen bozulmayabilir; tuzakların bozulması ve gerçeklerin ortaya çıkması çabuk gerçekleşemeyebilir. Müminin üzerindeki sorumluluk; ne kadar sürerse sürsün karşılaştığı her sınavda Rabbi için güzel bir sabır göstermek, Allah’a tevekkül etmek, O’ndan hoşnut olmaktır.

Msn Grinbeğenirseniz sevinirim =)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
14 Aralık 2011       Mesaj #1636
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Uyku imkansız,
Umut vicdansız.
Güneş bile dedi ki kendine: "Doğmak anlamsız."
Candy_Girl - avatarı
Candy_Girl
Ziyaretçi
30 Aralık 2011       Mesaj #1637
Candy_Girl - avatarı
Ziyaretçi
ben benden geçtm ama bir senden vazgeçemem .. ♥
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
25 Ocak 2012       Mesaj #1638
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
[I
Dönmeyecek Birini Bekleyenler!
Derin bir iç çekti kadın, serin bir yaz akşamında, camın kenarından uzaklara bakarken. Hiç dönmeyecek birini bekliyordu. Aynı anda başka bir şehirde, beklendiğini unutmuş bir adam, sonsuz gibi duran karanlık denizi seyrediyordu. Dönmeyecek Birini Bekleyenler! Şimdi aralarına büyük mesafeler girmiş bu iki yürek, kısa zaman önce sadece birbirleri için çarpıyordu. Biraz daha dayanabilseler, bugün üç yılı bitirmiş olacaklardı. Gözü hep telefondaydı kadının, her arayanı sevdiği adam sanıyor, kalbi hızla çarpıyordu. Vakit geçtikçe umudunu kaybetti. Bir gün daha dönmeyecek birini bekleyerek sona ermişti ve kim bilir ne zaman geçecekti içindeki bu yararsız umut? Bu yazıyı okuyan kaç çift göz, geçmişte bir yola saplanıp kalmıştır? Bir pencere kenarından, gece demeden, gündüzü görmeden bekleyip durmuş kaç yürek vardır? Ve hala kaçı beklemektedir? Bu yüzden caddeye bakan evleri sevmem ben. O yoldan beklenen hariç herkes gelip geçer. Köşeyi dönen bütün yabancılar, bir an için özlenen kişiye benzerler. Yüzleri seçilmese de uzaktan, boyları, endamı, yürüyüşleri andırır. İnsanın midesine kramplar girer o anda, bir tebessümlü heyecan yerleşir yüzüne, sadece birkaç saniye, geldiğini zannedip sevinir bekleyen. Oysa ne demiştir Yahya Kemal Beyatlı şiirinde: “ Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, çok seneler geçti, dönen yok seferinden..” Beklemek zaten zor eylemdir ama dönmeyecek birini beklemek nafile bir çabadan öteye gidememiştir hiç. Sevdanın asaletine ne kadar yakışıyor olsa da, bir yaşamı törpülemektir yararsız bekleyişler. Beklemek, zarif bir ruha, büyük gönüllere yakışır elbette. Kendinden vazgeçerek, soyunarak üstünlüğünden ve egosunu kırarak bekler insan. Kim bilir kaç tohum filizlenir, serpilir, büyür, çiçek açar o zaman aralığında? Uzun bekleyişlere sabrederken, kendisi bekleyiş olur bazen kişinin. Gerçekten sadece bir ümit, bir kavuşmanın sarılma anına bağlı hayallerle mi böylesine inatçı durabilir insanoğlu? Beklemek kadar ısrar ve inatla yapılan başka kaç eylem vardır ki? Bazen kabullenmek gerekir, dönmeyecek birini beklemek, bir çeşit intihar gibidir. Giden, sevildiği kalbi terk etmeyi seçtiyse, geri gelişi bekleyene daha büyük yaralar açacak demektir. Her şeye rağmen, yaşamın içinden bir lezzettir beklemek, yüreği bükerek eğiten, sabrı öğreten, ruhu geliştiren bir zaman yolculuğudur; eğer bekleyişi hayatın kendisi haline getirmemişse insan…
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove
kosovalı hulya - avatarı
kosovalı hulya
VIP VIP Üye
4 Nisan 2012       Mesaj #1639
kosovalı hulya - avatarı
VIP VIP Üye
Atatürk arkadaşlarına sordu Dünyanın en büyük insanı kim
‎- Dünyanın en büyük insanı kimdir?
- Timur'dur Paşam!
- Değil.
- Fatih'tir.
- D...eğil.
- Yavuz Sultan Selim.
- Değil.
- Alpaslan.
- Değil.
- Napolyon.
- İskender.
- Değil.
Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "değil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadı:
- Sizsiniz Paşam., dedi.
Atatürk, bu zatı tersledikten sonra, sualinin cevabını kendisi verdi:
- Dünyanın en büyük insanı Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtiği halde, günde beş vakit, Cenab-ı Allahtan sonra adı söylenen Hz. Muhammed'dir..
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
26 Haziran 2012       Mesaj #1640
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
YAPILAN İYİLİK KONUŞULMAMALIDIR


Vaktiyle bulunduğu küçük yerde geçim sıkıntısı çeken dürüst ve temiz yaratılışlı genç bir adam, bir gün memleketine çok uzakta bulunan bir şehir merkezine giderek iş bulup çalışmaya, kendine yeni bir hayat düzeni kurmaya karar verdi Bu niyetle vakit kaybetmeden hazırlanıp yola koyuldu Genç adam bu yolculuğu sırasında yorum ve açıklaması kendisi için imkânsız olan bir takım olaylarla karşılaştı
Bunlardan biri şuydu: Bazı kimseler bir tarlaya buğday ekiyorlar, ekilen buğdaylar hemen yetişip olgunlaşıyor, onlar da hiç vakit kaybetmeden hasat ediyorlar, sonra bunları ateşe verip yakıyorlardı
İkinci olarak şuna şahit olmuştu: Bir adam büyük bir taşı kaldırmaya çalışıyor, kaldıramıyor; ama bu taşa bir tane daha ekleyince kaldırabiliyor, bir üçüncüyü ekleyince daha da rahat kaldırabiliyordu
Şahit olduğu bir başka olay da şu idi: Bir adam bir koyuna binmiş, onun üzerine birkaç kişi daha binmiş koşturuyorlar, arkalarından birileri de onlara yetişmek için çabalıyor ama yetişemiyorlardı
Adam bunlarla kafası Karışmış birhalde uzun yolculuğun nasıl geçtiğini anlamadan şehrin kapısına geldi Burada nurani bir ihtiyar kendisini durdurup nereden geldiğini, niçin geldiğini yolculuğun nasıl geçtiğini sordu Adam herşeyi anlattı ve yolda karşılaştığı alışılmamış hadiseleri de serüvenine eklemeyi unutmadı Bunun üzerine ihtiyar bu genç adama rastladığı olayları bir bir açıkladı:
"Senin yolda ilk rastladığın buğday ekip hemen hasat eden ve sonra ateşe verip yakan insanlar, iyilik edip de onu sağda solda konuşarak değerini sıfıra indiren insanları simgeler
Taş kaldırmaya çalışan kimse de şunu anlatır: İnsana ilk işlediği günah ağır gelir, onun altında ezilir Ama ona tevbe etmeden başka günahlar işlemeye devam ederse artık o günahlar ona hafif gelmeye başlar
Koyun ve ona binenlere gelince, koyun cennet hayvanıdır Sırtındakileri cennete taşımaktadır Koyuna ilk defa binen alimlerdir Ondan sonra binenler her sınıftan müminlerdir Bunlara yetişmek için koşanlar ise inançsızlardır
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri