Arama

Hayata Dair - Sayfa 55

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 268.518 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #541
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hayat
Bir yaşam öyküsüne katlanılamayacak kadar uzun!
Sponsorlu Bağlantılar
Bir gülümseyişe, bir kıpırdanışa, bir dokunuşa
Vakit ayıramayacak kadar kısa…

Hayat
Her anını sonuna kadar yaşamaya çalışmak için,
Nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar dolu,
Bütün yaşadıklarının sadece birer hayal olduklarını
Hissettirecek kadar boş…

Hayat
Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar ağır
Bir kuşun kanadına konup ona bile hissettirmeden uçabilecek kadar hafif..

Hayat
Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar
“Yaşanmaya değer”

Hayat
Onu kısıtlamanın haksızlık olduğunu anlatacak kadar öğretici
Bir daha bulunmayacak, yaşanmayacak kadar tek..

Hayat
Kendini oluşturan her büyüyü,
Her cazibeyi, her rengi,
Yürekleri hoplatacak, kanlarımızı kaynatacak kadar
Parlak ve güzel…

Gözlerimizi acılarla, hüzünlerle
Ayrılıklarla, ölümlerle buluşturduğumuzda
Sadece iki renk
Gri ve siyah…

Hayat
Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup,
Bulaştırıp, daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar
Heybetli ve zor,
Her şeyden vazgeçip
Yaşamaya veda etmeyi isteyecek kadar da
Güçsüz ve zayıf…

Hayat
Sevmeyi bilecek,
Bilmiyorsa; öğrenecek, tadacak, sunacak, paylaşacak…
Ve böyle sevgileri
Çoğaltabilecek kadar anlamlı
Nefreti seçip, sıçratmak
Sıçrattıkça da o pisliğe bulaşacak kadar anlamsız…

tikkymelike - avatarı
tikkymelike
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #542
tikkymelike - avatarı
Ziyaretçi
2kalp0kges2
Her yerde Aynı Çarpar İnsan Yüreği
Sponsorlu Bağlantılar

Akdenizin sularından yola koyulup
yürür insan yüreği
yürür bu topraklarını
tanır bu dünyanın insanlarını

Fransa yollarında bir köye varır
tanır insan yüreği
ocaklardaki ekmeğin kokusunu
ekinlerin ağaçların dokusunu

İspanya semalarında bir gitar dutar
dinler insan yüreği
anlar başka dilden sevda şarkılarını
anlar gibi kendi sazını

Mevlana'dan çıkar Mozart'a varır
Yengeç dönemecinden Gol kralı'na döner
dünya aynasında suretini çizer
yurttaşlığı aşar insanlığa geçer

yürür bu dünyanın topraklarını
tanır bu dünyanın insanlarını
o zaman anlar ki;
her yerde aynı çarpar insan yüreği

2kalp0kges2
Murat Kayalı


Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #543
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
kaybolacak hüznüm bir gün bu dağlarda
sözüm şu ki arkamdan ağıt yakacak kadınlara
ben neden cenge tutuşmuştum
çürümüş zamanla
öğretin kuşlara aşk derdiyle avunanlara

söylediğim antika türküleri saydıkca,
sayıları tükettim
tükenmedim rüzgar törpüledikce
taze ümitlerimi
şiirim dedim can versin ağıtlarınıza.

Şen kızlardan dinlediğim
truvaya aşık adamın köhne hikayesine
şimdi de dağlarda sadalarca rastlamak ne kötü
bakışlarıyla türküleri altın yaldızlı yapan adamın
sömürüşü yamalı urbalı sevgilileri
ne kötü
yavrusunu yüreğine saran ananın yanında
kutsanmış ezgilere feda edilen anaları görmek

ölüm gecesinde mutluydu dedem,
ölüpte gidince
yaş bilmeyen gözlerim sel oldu dedi ninem

uysal kasırgalara yaktığım
türkülerden beni azad edin
kapanmış yaraları depreştirmemi hoş görün
tabiblerin yaşamaz dediklerini
kara bulutlarda saklayışımı da
şanlı suları zafer fermanlarını yakışımıda

olacaksa af'sız kalacak tek şeyim
bir gün bu dağlarda kaybolacak hüznüm.

Adem Özbay
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #544
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ölümün sırrı

Ölümün sırrını sordum bir gence
Güldü de bu ani suale önce
Ölüm dedi, ölüm bir hiçtir bence
Gençliğimi yalnız aşk ile ördüm

Rast geldim ak saçlı bir ihtiyara
Lanetler ederdi bir eski yare
Sorunca ölümü dedi bir çare
Çünkü rüya gibi bir hayat sürdüm

Bu sırrı sormağa karar verdim ben
Hayatı hicranla dolu ölüden
Baktı boş gözlerle ayet okurken
Dedi ben hayatı ölümde gördüm

Nazım Hikmet
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #545
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
HAYATA DAİR...

Düşünüyorum da,
sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek...
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin keşfedilmesi,
cesaretsizliğimizin anlaşılması,
korkularımızın paylaşılması
sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın altında
kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız...
...Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.
İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler.
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
...
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
o uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna
el kaldırmaya kıyamaz?
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım
karşımdakine.
O da çözülecek belki.
Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak.
İncinsek, yaralansak.
Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu.
Denesek. Risk alsak. Yanılsak. Fark etmez.
...

Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
Ve kucaklaşsak yeniden.
Tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.
O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi,
kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir kış görünüyor.
Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.
Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten.
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi...

(Rabindranath TAGORE)

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #546
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Hayat bize

...hayat bize
mutlu olma şansı
vermedi sevgili
biz kendimizden
başka herkesin
üzüntüsünü üzüntümüz,
acısını acımız yaptık
çünkü. Dünyanın öbür
ucunda hiç tanımadığımız
bir insanın göz yaşı bile
içimizi parçaladı. Kedilere
ağladık, kuşların yasını tuttuk...
Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat
karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında
ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine
üzülebilmek ve çare aramak. Ben bütün
hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili...Sevinerek,
severek, sevilerek, düşünerek... Ve o
vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...

Yılmaz Güney
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #547
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Hayata Dair / 34 yaş şiiri

Hayata dair

Martın on dördü
Bu günü yarıladık
Dört gündür
34 yaşındayım artık

Ve yaşıyorum
12414 gün
ve altı saatlerden
Ve de geçen bu yarım günden
9 gün ilaveten

Yaşıyorum
Şaşıyorum kainata
Ve şu cam olmasaydı arada
Elime değerdi kar
Biliyorum
Gelmesini beklerken ben bahar

Ve yolun solundan yürüyen ihtiyar
Öksürmezdi
İçmeseydi şu mereti
Benim içtiğim kadar
Ama ölürdü yine
Herkesler öldüğünden
Ne sigaradan ne kardan
Ne devirdiği yıllardan
Ölecek olduğundan

Oturduğum yerde annemi özlüyorum
Ve dahi babamı
Hısmımı akrabamı
Götürülmeyecek paralar kazanıyorum
Yitirirken hayatımı

Oğlumun gülüşü geliyor aklıma
Kokusu dokusu
Çıkacak olan dişi
Kuracağı işi
Evleneceği kişi
34 yaşına gelişi

Martın on dördü
Bu günü yarıladık
Dört gün oldu
34 yaşındayım artık

14-Mart-2007
Erdinç Aydın
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #548
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sesler ve küller

orada duruyorsun, fırtınalar tanığımdır
terkedilmiş
beyaz ve nazlı,

yorgun bir hallacın
attığı
yünler
gibi
dokunaklı.

git diyorlar gidiyorsun
kal diyorlar

ne bir ses
ne bir şarkı.

ey saçlarına ak kuşlar üşüştüren
yüzünü peçesine saklamış

ayın altında
çam dalına asılan

gümüş
gölgesi

göle düşmüş.

kendine bıçaklar bileyen
devrilmiş
kağnı
gibi
yolda kalmış
sevgilim.

altın benekli
fundalıklarda

pusuya düşürülen

geceleyin gözleri bağlı
götürülen
karaca.

inilmedik ne bir deniz
çıkılmadık ne bir dağ

uğranmadık han
bırakmayan

yaralı koşma

sevdalı
im

halkım, sevgilim.

saz yok
mızrap yok

hep konmuş
hem göçebe

hem balık hem kuş
hem ingin hem yokuş

yanık otlar gibi
kavrulmuş

esmer ve yoksul.

iner şafağın alacasında
karıncalar ordusu
şehre
kenar
mahallelerden
yürüyerek
ve trenlerle.

su satan çocuklarıyla
kapılarında vagonların

çamaşırcı
kadınlarıyla
iner
şehre
sincan'dan
iner mamak'tan

battal gazi
destanı ve
kan kalesi

ve kılıcıyla alinin

mızraklı ilmihalle.

yok başka bir cehennem
yaşıyorsun işte

ellerine
bulaşmış

kara incirin sütü
ve kardeşinin

kanı

habil ile kabilin.

yaşıyorsun
sarışın

onurlu ve aşık

karasevdalar
içinde
aydınlık.

yok senin kayan bir yıldızın

puslu
ssekendizin

çolpanın
görünmüyor.

bu gökyüzü

sana
bana dar

telliturnam uçamaz
gelinkuşum konamaz.

tel örgüyle
çevrilmiş

onlara
mavi ve alabildiğine
geniş.

hasretin çırağı
gurbetin

kalfası

ve aydınlıkların
ustasısın

sönünce
mum
sönünce
çarağı

karanlıklara
çarpan

pervanem.
halkım
sevgilim

yanar
güneşte etin kehribar

bir üzüm
çıngılı
gibi.

çıkrık iner
çıkar

çıkrık

varılmaz

dibi görülmedik
korkuyum.

süngerdedir
vurgun yemiş

tütün
düzer
inci
gibi.

karabükte
duman olur

savrulur

gıslavette işçi.

yıllar yılı

bilirim

döne döne
yıllar yılı

aynı
kitabı okur

adı acılarbilgisi

adı acılarbilgisi

acılarbilgisi.

Behçet Aysan
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
17 Mart 2007       Mesaj #549
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ölümün Sözlüğü

Yirmi dokuz çeşit ölüm buldum, bir de sen düşün
Artık yağmur altında mı olur
Nasılsa gözyaşları yosun tutmaz
wBellek denen o ****** ardından koşturur da kimseyle yatmaz
Bir gün gidenler de unutulur

Kaç şiir yazdım ki ölümden sözeder
Kimi görsem daha ölmedin mi, der gibi yüzüme bakar oldu
Arapçaları, italyancaları, Türkçeleri ayıramasam da
Sıfat fiil ad zamir
Ölümün sözlüğüne çalıştım yıllar boyu

Ey fiilden türeyen ad
dudaklarıma yakışsan da, bedenime bir türlü yakışamadın gitti
kulağa bunca hoş gelen bir sözcük olmasaydın şu Türkçede
Başka bir şair olurdum belki
Belki değil, kesin
Ölüm
ölüm
ölüm
ölüm

Yirmi dokuz çeşit ölüm buldum, bir de sen düşün
Aklın kesiyorsa eceliyle ölmek gibi
Ben yer veremedim bir türlü
Yakıştıramadım bunu Türkiye'deki ölümün doğasına
T.K.D. da kapatıldı işin kötüsü...

Ahmet Erhan
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mart 2007       Mesaj #550
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ewethr5

Biliyorum belki ki geç kalınmış
Bir evet
Sana evet diyorum
Gece gözlüm
Sevgine
Sadakitine
Saygına
Evet diyorum
Belki kadının olamadım ama
Çocuklarının annası olmaya
Bir ömür boyu
Sevgine sevgi
Saygına saygı
Sadakatine sadakat
Ruhumda senle
Kalpimde yaban bir gül
Sana geliyorum
Sevgisine karşılık bulamamış bir kardelen gibi
Aşkından deli divane olmuş leyla gibi
Acımı hasretimi içime gömüp
Sana geliyorum
Gece gözlüm
Selvi boylum
Evet diyorum
Sana


Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri