Arama

Hayata Dair - Sayfa 54

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 268.483 Cevap: 1.657
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mart 2007       Mesaj #531
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Beklentisiz Sevmek
Hiç beklentisiz sevdiniz mi?Yani bugün telefon etmedi demeden, şu an nerede acaba diye kendi kendinizi yemeden, yaş günümü hatırlayacak mı acaba diye bir beklenti içine girmeden...sevdiniz mi hiç? Onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip , onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi? Yanında ki kız arkadaşına aldırmamayı öğrenip, ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan,- bitecekse biter , bunu ben değiştiremem , beni sevmeyi bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi -diye düşünüp. Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve kendinizi yıpratmaktan vazgeçe bildiniz mi hiç? Hiç beklemeden çalan bir kapıda Onu karşınız da görmek ne güzeldir bilirmisiniz?Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden.. Ve beklemeden gelen bir 'seni seviyorum 'mesajının tadına varabildiniz mi hiç? Siz istediğiniz için değil,O istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar? Ve beklentisiz sevmemin tadına bakabildiniz mi hiç? Bugün beni hatırlamadı yerine..-hiç beklemiyordum , senin geleceğini -diyebilmek ne güzeldir oysa.. Onu boğmadan, kendinizi boğmadan , sevebilmek ne güzeldir.. Sahiplenme duygusundan uzak, sevmemim ,sevilmemim tadına varabildiniz mi hiç? Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile kendi kendimizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize, Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu? Beklentisiz sevin..Ben beklentisiz seviyorum.. Niye aranmadım diye düşünüp kendini kendinizi yiyeceğinize hiç beklenmedik bir 'seni özledim 'mesaji ile aşk ı yakalayın.. Beklentisiz sevin.. Ben beklentisiz seviyorum.. O sizin sevgiliniz oldu için değil.. Ona tapulu malınız gibi. Cantanız, arabanız gibi davranma hakkınız olduğunu düsünmeden. .Onu sevdiğiniz,onun da sizi sevdiği için ,sevin.. Sevgi ye karışan beklenti denen illeti hemen silin aşkın ak sayfalarından.. Göreceksiniz ki O zaman aşk başka bir güzel.. Göreceksiniz ki , O zaman sevgili daha bir romantik.. Göreceksiniz ki O zaman sevmek ve sevilmenin damaklarda bıraktığı tat, Yıllanmış şarap gibi, Beklenti zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını.. Ben beklentisiz seviyorum..Onun nerede olduğunu merak etmiyorum.. Beni bugün neden aramadı diye geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlar da.. Geleceğe dair hayallerimde yok zaten.. Ben sevgiyi yaşıyorum.. Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli ,o kadar kıymetli ki.. Gerçekleşmemiş ve gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları.. Beklentisiz seviyoruz.. Sevdiğimiz için seviyoruz.. Hayalsiz,,geleceksiz,beklentisiz.. Anlık seviyoruz..
Deneyin..
Sponsorlu Bağlantılar
Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün..
Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız..

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mart 2007       Mesaj #532
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
...ve tüm sesler sustu yine...

Sponsorlu Bağlantılar
Gözlerimi kapatmış karanlığı izliyordum. Tüm sesler, tüm ışıklar, tüm parıltılar yabancıydı bana. Yine sessizdim, yine yorgundum dışarıdan bakınca. Halbuki zihnim haykırıyordu sesi, nefesi elverdiğince. Belki de bu yüzden her şey yabancıydı, belki de bu yüzden her şey yasaktı bana.

Etrafımda onlarca insan vardı, yüzlerce nefes, binlerce hayal, milyonlarca gözyaşı, milyarlarca acı, trilyonlarca hücre… Saydım hepsini teker teker, hepsinden bihaber olarak. Ve hepsinde bir ben gördüm, bir kan damlası bedenlerde… Ben onlar için belki de varolan acıydım, onlar bana acılarını gömmüşlerdi. Ve onlar acılarını unutmuşlardı, ben bana verdikleri acıyı her salise katlanarak yaşıyordum. Ben ölüyordum.

Ölüm güzeldi. Ben en güzelini istiyordum. Zihnimde binbir türlü düşünce uçuşurken ben düşünemiyordum. Tüm hislerim istekle, hevesle terk etmişlerdi beni ve ben hissedemiyordum. Bulanıktı tüm gerçeklik ve ben bir hayalde ölüyordum. Ölüm karanlıktı, yaşam ise aydınlık… Öyle diyordu “insan” denen varlık… Böyle tanımlamıştı en ilahi olguları. İçine çektikçe derinleşiyorlardı. Ölümün karanlığı güzeldi. Belki tekrar doğacaktın, tekrar aydınlanacak… Acıları tekrar tekrar yaşayacaktın. Bunu mu istiyordun? Ah, sen kör olmalıydın.

Ölümün karanlığı güzeldi. Aydınlık kabustu. Ben bu kabusta kendimi görecektim ve çığlıklarla inletecektim benliğimi. Karanlıkta görmeyecektim, göremeyecektim … ve bilmeyecektim. Bilip de acı çekmeyecektim. Dışım karanlık olacaktı, içim karamsar…

Sanki karamsar değil miydim? Daha ne kadar ileriye gidecektim? Sonsuzlukta düşerken son nefesimi gözyaşlarımda boğularak mı verecektim? Bu hale ben kendim bilerek mi gelmiştim? Bilmiyordum, bilmek istemiyordum. Bildiğim hiçbir şey yoktu artık, sadece anılar vardı. Bir “ben” hatırlıyorum benim içimde hayal meyal. Bir de aynalar… Bu “ben” var ki aynalarla barışık… Her yansımada kendini tekrar tekrar bilmeyi seven… Sonra insanlar geldiler, sonra “Onlar” geldiler ve her gelişlerinde yansımalar silinmeye başladı, çatladı tüm aynalar. En sonunda kırdılar aynalarımı, sildiler yansımaları, geri dönüşümü olmayacak şekilde kestiler parçalarımı ve bir “ben” kaldım özümde. O bir “ben” ki sadece yokluk vardı özünde… Ve bu yokluktan sadece birkaç dize kaldı yabancı bir dilde, yabancı bir “ben”den geriye. Bir ezgiydi bu geçmişimdeki şarkılardan kalan. Diğer ezgiler çoktan unutulmuşlardı yansımalar gibi.

Son kez doğruldum hala kırılmamış son çatlak aynaya bakmak için. Son kez bilebilmek için… Son kez görebilmek için… Son kez sevebilmek için… Tüm sesler susmuş, tüm insanlar gitmiş, tüm nefesler tükenmiş, tüm hayaller yıkılmış, tüm gözyaşları dökülmüş, tüm acılar yaşanmış, tüm hücreler dağılmıştı. Son kez başımı kaldırıp çatlak anılara baktım … ve son darbe geldi. Ayna kırılmıştı. Sevmek benim için yasaklanmıştı.

En son bir “ben” gördüm kırık parçalarda; dışı karanlık, içi karamsar…

Ve anladım ki,

Ben çoktan ölmüştüm.

Bir daha aydınlanmayacaktı gün…

Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #533
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Biri Olmalı Hayata Dair

bu gece hiç dinmedi yağmur
sabaha kadar yağdı, yağıyor
gökyüzü ağlıyor bi tanem gökyüzü ağlıyor! ! !
GÖRÜYORMUSUN?

nasılda yağıyor bu sağanak
nasıl da acıtıyor canımı bu çapraz ateş!
kor parçası her damlası,
tenime çarpıp gidiyor, yüreğime çarpıp....
yüreğim yangınlarda,
kavruluyor içim,
yakıyor sensizlik,
yakıyor boşvermişlik
çaresizlik, terkedilmişlik....
yüreğim yangınlarda
yüreğime düşüremiyorum yağmuru
söndüremiyorum....
ANLIYORMUSUN?

dinmedi, dinmeyecek
kirpiklerimde çırpınan gözyaşım gibi....
içinde ihanetin adı olmayan tuzlu gözyaşım gibi....
gözyaşlarım!
her damlası umut oluyor,
süzülüyor kirpiklerimden umutsuzluğa....
yanağıma düşüyor ilk önce...
süzülüyor....
süzülüyor boynumdan aşağı...
dolaşıyor tenimde....
dudaklarının izi var hala
dudakların...dudakların....
her bir izi volkan
her bir izi alev
her bir izi kurutuyor gözyaşlarımı...
yüreğim yangınlarda
yüreğime düşüremiyorum gözyaşlarımı
söndüremiyorum....
DUYUYORMUSUN?

ne görüyor,
ne anlıyor,
ne de duyuyorsun....!
ve ben;
bir gül yaprağına düşmüş çiğ tanesi gibi
bir çocuğun anne karnında ki ilk tekmesi gibi
bir sabah uyandığında yatağında bağdaş kurupta yaktığın ilk cigara gibi
bir halayda ki türküde ki ezgi gibi....
ve ben;
hiç sebepsiz
adam gibi,
can gibi,
kan gibi,
cehennem gibi...
çektiğim nefes,
içtiğim su,
yediğim ekmek gibi.....
ve ben;
hiç sebepsiz
kardeş gibi,
dost gibi.....
ve ben;
hiç sebepsiz
aşk gibi,
ömrüm gibi,
sevdim seni....
hep seni sevdim!
hep seni istedim!
ve ben;
seni... seni çok össsledim.....
BİLİYORMUSUN? .


(her pazar yüreğime yazıyorum, canıma yazıyorum, kanımla.....)

Levent Özdemir
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #534
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ağlama Çocuk

" marmara depreminde 40.000'den
fazla kayıp veren
cefakar milletime ithaf ediyorum..".

ağlama be çocuk
ağlama..
ne denir bilmem ki
yüreği kanayana
üzülme çocuk
düzelecek, düzelecek mutlaka
demeyi ne çok isterdim ah..
ama sen ağlama
yine de ağlama

bir tren camındaki dünya
ne kadar yanlızsa da
kiösen yoksa da ağlama
doğrusu
ne çok şey var ağlamaya değer şu dünyada
toprağı talan edilen
bir çiftçi yüreğindesin şimdi
toprağı çalınmış
yağmalanmış yeşili,
mavisi..

ağlama be çocuk
camların buğusunda
artık sadece
ölümün sessizliğinin
aldatıcılığı var

toprağın altındaki yürek
senin yüreğin
ağacın, denizin
yağmurun yüreği
söylenebilecek şeyler
bir uçurumun kıyısında
an be an yokolsa da..
ağlama be çocuk
ağlama...

Bil ki bu şehir
senin kadar yanlız
mutsuz, çaresiz

yağmur kokan yalanlar söyle sonra
güneş kokan
adı umut olsun
sevgi olsun
ya da aşk
avuntu dinledikçe yüreğin
ağlama...

bir güvercin hayal et
avuçlarının içinde
kalp atışları hissedebildiğince
parmaklarında hissediyorsun
kurtulması belki
olanaksız
ama yine orada güneş
yağmur dineli çok oldu
oysa...

Ağlama be çocuk
hiç ses yok
bir inilti olsun
koca şehir
derin bir uykuda
bu haykırışa tanıklık eden
bir avuç gök parçası
ve yağmurun ardındaki gökkuşağı..

alın yazısı,kader mi dersin
onları da geçen bir çizgi
var..
canını birileri almış sanki
yıkık binalar altındaki
masumun..
suçsuzlar işlenmemiş suça
sahiplendirildikçe
ağlamamak mümkün se
ağlama çocuk
ağlama...

hüzün kaldı toprağın
altında
gelecek kaldı...
bu gece, sabah
uzak görünüyor
güneş şüpheli...

ağlıyor çocuk
anne diyor
hiç doğmayacak mı güneş
karanlık kaderim mi olacak bundan böyle
sana diyorum anne
açsana gözlerini
gözlerime baksana
anne aç gözlerini
konuşsana..
anne korkuyorum
herkes neden uyuyor
neden böyle karanlık
bu gece
ya sen?
o hep saçlarımı okşayan ellerin
neden böyle soğuk ha..
ya gülünce güller açan
yanakların..
annen öldü diyorlar
ölmedin değil mi?
anne
ölmezsin..
beni bırakmazsın
bu karanlıkta
bırakmazsın değil mi?

Ağla be çocuk
onca ağlanacak şey var ki
ve onca ağlayan..
sen de ağla çocuk
ağla...

Ömer Seydi Ekinci
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #535
kambis - avatarı
Ziyaretçi
BİZİ NE MUTLU EDİYOR?
Para mı dediniz? Yanıldınız! Temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra gelen gelir
artışı, mutluluk duygusunu artırmaya yaramıyor. İyi bir eğitim mi, ya da zekâ
mı? O da değil. Gençlik ve güzellik? Yine olmadı. ABD de yapılan son bir
araştırma, 20-24 yaş arası gençlerin ayda ortalama 3.4 gün, buna karşılık 65-74
yaş arası yaşlıların ayda ortalama 2.3 gün mutsuz olduğunu göstermiş. Peki ya
evlilik? Evlilerin bekârlardan daha mutlu olduğu bulunmuş, ama bu iş biraz
karışık. Güneşli günler mi yoksa mutluluk kaynağı? Sizce Adanalılar Karslılardan
daha mı mutlu? Eğer öyleyse, güneşi daha fazla gördüklerinden midir dersiniz?

Illinois Üniversitesinden Diener ve Seligman ın yaptıkları bir araştırma,
mutlu kişilerin en büyük mutluluk kaynağının, arkadaşlarına ve ailelerine
bağlılık ve onlarla geçirdikleri zaman olduğunu ortaya koymuş. Uzun yıllardır
mutluluk üzerinde çalışan Diener, Şunu iyi bilin ki, hiçbir şey başkalarıyla
ilişkiler, yakın insani bağlar ve sosyal destek kadar mutlu etmiyor, diyor.

Psikolog Lyubomirsky mutluluğu artıran etkenler üzerinde geniş çaplı bir
araştırma yürütüyor. Lyubomirsky ye göre, mutluluğu artıran etkili
yolların başında, hayatınızda varlığından ötürü şükran duyduğunuz şeyleri bir
günlüğe kaydetmek. Altı hafta boyunca haftada bir sahip oldukları değerli şeyler
üzerinde düşünerek bir listesini çıkaranların hayatlarından memnuniyetleri
önemli ölçüde artmış. Bir başka psikolog Emmons ise, sahip olduklarının değerini
bilmenin, bedensel sağlığı, enerji düzeyini, ağrı ve yorgunluk halini
azalttığını bulmuş.

Mutluluğu artıran etkenlerden bir başkası da, başkalarına ilgi göstermek ve
yardımseverlik. Bir bakım evini ziyaret etmek, arkadaşının çocuğunun ev ödevine
yardım etmek, komşusunun torbalarını taşımak, büyük anneye mektup yazmak gibi.
Haftada en az böyle 3 davranışta bulunmak Lyubomirsky e göre mutluluk
duygusunu önemli ölçüde artırıyor. Seligman da, kişinin minnet duyduğu birini
ziyaret edip teşekkür etmenin en büyük mutluluk kaynağı olduğunu söylüyor. Ancak
Seligman ın mutluluk reçetesinde en önde geleni, güçlü yönlerinizi
belirlemek ve bunları hayatınıza yansıtmak için yollar bulmak. Psikolog
Peterson, -Verici olmak insanın kendini iyi hissetmesini sağlar. Birinin
hayatında bir fark yaratmak, onlara ilgi göstermek insanın hayatına anlam
kazandırır, - diyor.

Peterson ın incelediği tüm mutluluk artırıcı uygulamaların ortak noktası
başkalarıyla bağ kurmaya yönelik olmaları. Bu da mutluluk biliminin en önemli
bulgusu sayılıyor. -Hemen hemen herkes başkalarıyla birlikte olduğu zaman mutlu
olur, diyor Csikszentmihalyi. Peki, bütün bu mutluluk alıştırmaları işe yarıyor
mu gerçekten? Karamsar birinin bardağın yarısının dolu olduğunu görmesini
sağlıyor mu? Yalnız adamın birden bire insansız yapamamasına neden oluyor mu?
Lyubomirsky bunun mümkün olabileceğini söylüyor. -Mutluluk her gün kendinizi
yeniden adamanız gereken bir amaçtır. Mutluluk inancını her gün yeni baştan
kurmak gerekir.

Sonra da araştırmalarına dayanarak daha mutlu bir hayat için sekiz strateji
sunuyor:

Hayatınızdaki nimetlerin değerini bilin. Haftada bir gün hayatınızdaki 3-5 güzel
şeyi kaydedin. Listenizi sürekli geliştirin. Bunlar menekşenizin yeni bir çiçek
açmasından tutun çocuğunuzu ilk adımını atmasına kadar her şey olabilir.
İyilik yapın. Kuyruktaki yaşlı bir kadına sıranızı verin. Haftada bir güzel
yemekler yapıp insanlarla paylaşın.
Hayatın zevklerinden yararlanın. Anlık zevklere ve güzelliklere dikkat edin.
Olgun bir meyvenin tadını çıkartın ya da güneşin sıcaklığını hissedin.
Koruyucu meleğinize teşekkür edin. Kendisine borçlu olduğunuzu düşündüğünüz biri
varsa, teşekkür etmeyi ertelemeyin.
Bağışlamayı öğrenin. Sizi kırmış ya da aldatmış birine, kızgınlığınızı unutup,
bağışlayıcı bir mektup yazın.
Dostlarınıza ve ailenize zaman ayırın. Mutlu olmayı sağlayan, nerede
yaşadığınız, unvanınız hatta sağlığınız değil, sağlam kişisel ilişkilerdir.
Bedeninize iyi bakın. İyi bir uyku, egzersiz, gülmek ve kahkaha atmak, iyi
hissetmenizi sağlar.
Stresle ve zorluklarla başa çıkma yolları geliştirin. Güçlükler karşısında
dirençli olmanın yollarını öğrenin.
Son söz yine Seligmandan: Merak ya da öğrenme isteği gibi zihinsel
özelliklerin mutlulukla fazla ilgisi yoktur. Mutluluğu sağlayan, iyilik yapmak,
değerbilirlik ve sevgi gibi insani erdemlerdir .


netten alıntı
cyrmınal - avatarı
cyrmınal
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #536
cyrmınal - avatarı
Ziyaretçi
EVVELDEN EZELE OLAN BİRDİR......

BİZİMKİSİ BEŞİKTEN MEZARA........

HAYAT BU KADAR KISA
NiliM - avatarı
NiliM
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #537
NiliM - avatarı
Ziyaretçi
Gece Onu Beklerken
ben onu beklerken gece, gömüldü içime şiir buğusuyla puslandı kalbim aydınlığı getirde melekler pencereme ben onu beklerken gece, kuş sesleriyle süslenince sokaklar bir nehir gibi aktı kalbime olup bitenleri farketmediler ben onu beklerken gece, tinerci bir çocuk sığında koynuna kalbinin melekler şefkatle ayışığını örttüler üstlerine ben onu beklerken gece, bir sinsi yağmur zehir gibi karanlık ve cinler kayarak geçti ötelere ben onu beklerken gece, o uykunun derinliğinde küçük bir çocuk gülümsedi masal düşleriyle
İlhami Atmaca
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #538
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aşkından Yüreği Yorgun Adam...

Geceler yine uzadııı, uzadııı...
Taa sonsuza kadar.
Aşkında yüreği yorgun adam
Sırtını soğuk duvara dayadı
Taa ciğerine kadar.

Uzak diyarlarda bir sevdiği vardı,
Ruhunu dayanılmaz hasretler sardı.
Sonra kalktı birden bire
Aşkından yüreği yorgun adam.
Uzaklara baktı , kıstı gözlerini..
Taaa kaf dağının ardına kadar...

Aradığı şey mutluluktu,
Göremedi ne ufukta, ne yanında.
Mutluluk ne zaman diye sordu kendine
Aşkından yüreği yorgun adam..
Mutlululuk, nerede, kiminle?
Mutlululuk diye bir şey,
Var mıydı yeryüzünde?

Mehmet Kızılkaya
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #539
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Korkma ilerle -
Kaç
hayat yaşanır
bir ömre, kaç yaşam sığar

Aldanıp yaşama

kaç kere doğar yeniden
kaç kere
ölebilir insan

Çevir gözlerini içlerine

At bir adım daha

İlerle
korkma uçurumlarından

Alıştırıldığımız yaşam
kendi yaşamımız değil

İç savaşlarımızda yenen de
yenilen de biziz

Öldürmek için peşine düştüğümüz
kendi yaşamımız

yoluna tuzaklar kurduğumuz avımız
kendimiziz.

Korkma

yürü yollarına
Salına salına
sarsıla sarsıla

Henüz ıslak ve nemliyken
şekillendir

Bittiğinde öğrenilen yaşam
neye yarar

Kaç hayat yaşanır ki
bir ömre
kaç yaşam sığar..


Dionisos...

En muhteşem eser
dolu dolu yaşamdır.
Öner Kaçıran
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
16 Mart 2007       Mesaj #540
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Sadecemsin Artık


Doğumgünü kutlamalarımı hep bir şarap eşliği keyfinde, Güneş'in de çarpıcı katkısıyla sarhoş olarak geçirmek istiyordum, çok az defa yaşayabildim bu duyguyu.

Yıl boyunca ürettiklerimi değerlendirerek başarı ve aptallıklarımı tespit ediyor, diğer yıla arınmışlık sağlıyordum birde..

Bu yılımı lanet bir sağlık sorunu ile tamamladım. Sorun kabul etme gerekçem pekte tipik rahatsız oluşlar değil, beden mahkûmiyetimin yanı sıra o üzerine eklenen diğerleriydi. Diğerlerinden en katkısızları aynı zamanda en kullanışlı olanlarıydı ki, işte en sorun; süreç içerisinde ellerim; sebebi yorgunluk, beynim; sebebi aynı.. Bacaklarım ölüydü ama üretim amaçlı halta yaramayışları değersiz kılıyordu boşluklarını..

Tek defa selamlayan ve sonrasında fikrimi çokça değiştiren de olsa, birkez bilime inançsızlığımı doğurandı (şuan ölü) o yaşanılan. Doktorların sabit giyisilerine kefen görevinde rastlamayla başlamıştım inançsızlığa ve sayesindeki rüyalara.. Bacaklarımı almaları o kadar üzmezdi, sütun gibi de değil zaten ; ama bu yaşta ölümü de tercih etmezdim hani..

Neyse ki yaşıyorum; çok kazançsız bir yılla geçmiş, tarihim boyunca yeni tanıştığım en acılarla, tam o kadar da öğrettikleriyle..

En kayıbım O'ydu, beni manevi haza iten tek var, tanrıçasal..

Aşık oluşumla duyduğum heyecanların artımı; felsefemle yüzleşmemi, öz güvenimi yitirimimle beraberce de benle sorgulaşmamı zorlayandı.

O'nu olgu kabul edip pozitivistliğe soyunmuştum zamanla.. Ama halen dolmayanlar çoktu ve en güzel resim olmalıydı bendeki, ya da aşkı defetmek ki; daha akamadan.. Bu da ateizmin tipik rastladıklarından ''yok sayılanı reddetmek'' sorusunda/konusunda eriyordu..

Emin kalamayışlar ve çok susanlar sonrasında yeni tanımlamalara ısrar edilişler.. Her seçtiğimde varı törpileyen oluşu parça üretiminde güç hükmederek sadeceliğin içine ediyordu.. bu törpiler tikelliği de pasif kılarak bir addan daha soyutlaştırıyordu O'nu..

Aşkın duygusallığını kabullenerek bu kadar mantık arayışı da yüzsüzlüktü oysa. Bu dayanak erişime kadar Bergsonculuk oynatmakla yetinmeyip Henri'den daha sezgici hâle dönüştürüyordu beni.

Ürkeklik yerini eminlikle cesarete bıraktığı bir süreçten geçiyordu ki; işte o özgür bedenin zindan anıları..

Tüm zevklerimden soyut kaldıran bu berbat engel, O en zevkimi de alandı benden.. Tüm felsefeyi yerle bir eden bu beynimin duraklamasında, ilk ve son konuştu yüreğim.

Hoşçakal bile diyemedim ya, ona mı yansam, defollandığıma mı..


Yazıya başlarken tüm satırları beni kapsayacaktı, yeni farkındayım hiçliğimin..

Ben, bana ne oranda değer verdiğimi bu eksiklerle daha net alırken, belki bu sorgudan da kaçıracak birkaç satır armağan edeyim yaşıma..

Siz, varolduğum için şanslısınız. kıymetimi bilin..

Sen, başlığımdaki sadecesin..

Ve felsefem, bir Eylül'ün onayına kadar; tekrar merhaba..

Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri