Arama

Hayata Dair - Sayfa 149

Güncelleme: 2 Ekim 2013 Gösterim: 267.559 Cevap: 1.657
BiRuMuT - avatarı
BiRuMuT
Ziyaretçi
26 Nisan 2009       Mesaj #1481
BiRuMuT - avatarı
Ziyaretçi
Şerefle bitirilmesi gereken
En asil görevdir hayat
Sponsorlu Bağlantılar
Bir lokma ekmek için
Şerefini çiğnetmeye
Bir anlık eğlence için
Servetini tüketmeye
Bir zamanlık mevki için
El ayak öpmeye
İnsanları ezip geçmeye
Günlük menfeatler için
Onurunu terketmeye
Bir kısım insanlar için
Tüm insanlara düşman
Olmaya değmez bu hayat

BiRuMuT - avatarı
BiRuMuT
Ziyaretçi
26 Nisan 2009       Mesaj #1482
BiRuMuT - avatarı
Ziyaretçi
artık ne yazmak içimi dökmemeyi sağlıyor ne de ağlamak...
fakat gönül isterdi hep, derdini anlatmak..
Sponsorlu Bağlantılar
ama keder istemeyeceğin kadar yüklü ıstıraplar hesabına
kimsecikler yok kendimi kapattığım karanlık zindanda...

gözlerimi yumduğumda gördüğüm sadece yalan
sen de gel, bu dünyanın sahtelik ipine dolan!
ararken eski dostlukları gece yarısı, soluk bir mumun ışığında sokaklarda;
bak da gör halimi, nasıl da duman...

arkamda bıraktıklarıma karşı duyduğum hasret mi, nefret mi bilmem!
hiçbir kalbe kendi sözümü geçiremem...
ellerimi cebimden çıkarmaya korkarken gecenin ayazında,
yine hayatın elini bırakmayı istemem,
her ne kadar o beni çoktan bırakmış olsada...!
BiRuMuT - avatarı
BiRuMuT
Ziyaretçi
28 Nisan 2009       Mesaj #1483
BiRuMuT - avatarı
Ziyaretçi
Yağmur,
Denize düştüğünde deniz,
Yeşile düştüğünde yeşil,
Toprağa düştüğünde toprak kokar...
Yağmur,
Saçına düştüğünde sevgi,
Eline düştüğünde özlem,
Göğsüne düştüğünde aşk kokar..
Hiç yağmuru,
Göğsüne düşürdün mü?

ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
28 Nisan 2009       Mesaj #1484
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Düşünmeden






Bir balık olsam
Bir deniz
Hiç düşünmez dalardım
Kendi iç sularımın derinlerine

Bir filiz olsam
Bir meyve
İnan durmaz düşerdim ellerine
Yenip tükeneceğimi bilebile

Bir kâğıt olsam
Bir kalem
Takmaz, yazardım sabahlara kadar
Müebbet yediğimi göre göre

Ya ellerin olsam
Ya senin
Fark eder mi ki
Hiçim...



Erdal Metin
DrEaMy - avatarı
DrEaMy
Ziyaretçi
29 Nisan 2009       Mesaj #1485
DrEaMy - avatarı
Ziyaretçi
Bence Şimdi Sen de Herkes Gibisin

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor,
Onlardan kalbime sevda geçmiyor,
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor,
Çünkü bence şimdi herkes gibisin...

Yolunu beklerken daha dün gece,
Kaçıyorum bugün senden gizlice,
Kalbime baktım da işte iyice,
Anladım ki sen de herkes gibisin...

Büsbütün unuttum seni eminim,
Maziye karıştı şimdi yeminim,
Kalbimde senin için yok bile kinim,
Bence sen de şimdi herkes gibisin...

Nazım HİKMET
DrEaMy - avatarı
DrEaMy
Ziyaretçi
30 Nisan 2009       Mesaj #1486
DrEaMy - avatarı
Ziyaretçi
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR

Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Ataol BEHRAMOĞLU
BiRuMuT - avatarı
BiRuMuT
Ziyaretçi
1 Mayıs 2009       Mesaj #1487
BiRuMuT - avatarı
Ziyaretçi
Biz ney’mişiz de haberimiz yokmuş!
Kim bilir kim’mişiz…

Tüket’mişiz koca bir kutu sevdayı da
Sev’mişiz hüznü, ağlamayı.
Eyle’mişiz gönlü hoş bir sohbetle
Benimse’mişiz rakıya meze olmayı.
Deliklere gir’mişiz her biri aydınlığa açılan,
Kapılardan geç’mişiz hep bir umut barındıran.
Kendimize gel’mişiz avucumuzdaki yaşları yüzümüze vurunca,
Öğren’mişiz kurulamayı ıslanmamışcasına.
Terk edil’mişiz belki o şehrin bir köşesinde,
Yine de vaz geçme’mişiz dik durmaktan bir tebessümle

Biz ney’mişiz de haberimiz yokmuş!
Kim bilir kim’mişiz…

Seven miy’mişiz yoksa sevilen mi dersiniz?
Üzen miy’mişiz yoksa üzülen mi?
Öğren’mişiz cevaplarını da bu soruların,
Sonunda geriye kalan hala “biz’mişiz” diyebilir misiniz?
ahmed - avatarı
ahmed
Ziyaretçi
4 Mayıs 2009       Mesaj #1488
ahmed - avatarı
Ziyaretçi
Hayat







Tarla tokat,mal ve maşat
Her daim uğraştır hayat
Eş dost,ana baba,evlat
Tatlı bir telaştır hayat.

Tuz biber,aş ekmek,iş güç
Hal tavrınla olma gülünç
Bu canlar bizlere ödünç
Mevlaya dönüştür hayat.

Şükret,gelir bet bereket
Nefsini haramdan menet
Ölüm kalım var,dua et
Bize imtihandır hayat.

Öğrenmek için oku sor
Hiç kimselere bakma hor
Olup biteni hayra yor
Bir anlık nefestir hayat.

Kimi zaman karakıştır
Bezimiz birkaç karıştır
Haykırıştır,yakarıştır
Hak için savaştır hayat.



Enver Bilgiç
DrEaMy - avatarı
DrEaMy
Ziyaretçi
5 Mayıs 2009       Mesaj #1489
DrEaMy - avatarı
Ziyaretçi
Aşka ve Terke Dair

Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz.
Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında...
En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin müsebbibi, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
Gözyaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz;
"Ölmek var, dönmek yok"tur.

* * *

Lakin gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya... Şurasından, burasından eleştirmeye koyulursunuz:
"Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa..."
Başkalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.
Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya.." diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı; açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından...
Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.
O, sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
"Ya sev böyle ya da terket" diye gürler...

* * *

Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ışıtan o rüya, bir kabusa dönüşür birden... Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size... Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...
Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar mahkum eder.
Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden...
"İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." dersiniz, dinletemezsiniz. Ayrılırsanız yaşamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.
İhanetten kırılmşıtır kaleminiz; severek, terk edersiniz...

* * *

"Madem öyle..."nin çağı başlar ondan sonra...
Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde "günah sizden gitmiştir".
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...
Daha özgür olacağınız limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni... Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini...
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...
"Bana ne... kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre...
Ama sonra... ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...
Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi...
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye...
Dönüp "Seni hala seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden...
Dönemezsiniz.
Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.

* * *

Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz...
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuşkusu...
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz.

Can DÜNDAR
DrEaMy - avatarı
DrEaMy
Ziyaretçi
12 Mayıs 2009       Mesaj #1490
DrEaMy - avatarı
Ziyaretçi
Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış . Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş... Hoca:
-Getir çocuğu bir bakalım... demiş.
Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına... Hoca çocuğu süzmüş ve
-Tamam demiş... "Yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz."
Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve bu hareketi çalış demiş. Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış... Sonra hocasının yanına gitmiş.
-Bu hareketi öğrendim. Başka hareket göstermeyecek misiniz? diye sormuş. Hocanın cevabı:
-Çalışmaya devam et olmuş...
2 ay, 3 ay, 6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş. Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş:
-Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum. Bana başka hareket göstermeyecek misiniz?
-Sen aynı hareketi çalış oğlum . Zamanı gelince yeni harekete geçeriz...
2 yıl, 3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10. yılını doldurmuş. Bir gün hocası yanına gelip...
-Hazır ol ! demiş... "Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!.."
Delikanlı şok olmuş... Hem sol kolu yok hem de judo da bildiği tek bir hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiç bir şansının olmayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış...
Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken, ikinci, üçüncü maç.... Çeyrek, yarı final ve final...
Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Tam bir üstat...
Delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş...
-Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele... Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var... Bu kadar bana yeter... Bari çıkıp ta rezil olmayayım... İzin verin turnuvadan çekileyim...
-Olmaz demiş hocası. "Kendine güven, çık, dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil."
Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak.! Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:
-Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?..
-Bak oğlum, 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, ikincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir!..

--- oOo ---

Bazen insanların eksiklikleri, aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir; ama yeter ki bu eksiklik kafalarında olmasın...

Benzer Konular

27 Kasım 2010 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Soru-Cevap
20 Temmuz 2009 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri