Arama

Sonsuz Aşk - Sayfa 51

Güncelleme: 26 Ekim 2014 Gösterim: 555.084 Cevap: 2.787
MARLON - avatarı
MARLON
Ziyaretçi
11 Kasım 2006       Mesaj #501
MARLON - avatarı
Ziyaretçi
BEN GELDİM ANNE

Sponsorlu Bağlantılar




BEN GELDİM ANNE

Tam on yıldır memleketinden, çok sevdiği ailesinden ayrı yaşamak zorunda kalmıştı Mehmet. Girmiş olduğu üniversite sınavını kazanmış ve henüz gencecik bir delikanlı iken, okumak için ayrıldığı memleketine ancak on yıl sonra gelebilmişti.

Aradan geçen bunca zaman diliminde, Mehmet üniversiteyi bitirmiş, yedek subay olarak askerliğini yapmıştı. Senelerce doğu ve güneydoğunun terör bölgelerinde özel harekatta çalışarak bu vatana hizmet etmişti.

“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” misali, Mehmet’in çalışma azmi ve bu mesleğe olan aşkı hiç göz önüne bile alınmadan, sudan bahanelerle maalesef ki özel harekâttan kadro dışı bırakılmıştı. Bundan sonra, özel harekât Mehmet’in içinde acı bir yara olarak kalacaktı. Acı bir yara ve asla ulaşamayacağı bir yıldızı olacaktı.

Sonrasında ise; Emniyet teşkilatında şerefli bir polis memuru olarak mesleğine devam edecekti. Mehmet hemen hemen her gece, rüyasında özel harekâtta ki çalışma arkadaşlarını görüyordu. Sabah olduğunda ise, yatağından buruk bir acıyla ve gözyaşlarıyla uyanıyordu. Yüreğinde yanan bu meslek aşkı onu çok yıpratıyordu.

Zaman denilen vuslat o kadar çabuk geçmişti ki, Mehmet her geçen gün biraz daha kabullenir olmuştu her şeyi. Ya da öyle olduğu için, boyun eğmek zorunda kalmıştı. Çünkü yapabilecek hiç bir şey yoktu. Çaresizdi.

Mehmet evlenmişti. Mine adında bir kızı, Emir adında bir oğlu olmuştu. Kızı 6 yaşına, oğlu da 3 yaşına gelmişti. Hayat şartları, yaşam koşulları çok ağırdı. Omuzlarında ağır bir yük taşıyordu. Maddi olanaksızlıktan dolayı özlediği memleketine ve çok sevdiği ailesini bile görmeye gidemiyordu. Anne ve babası henüz torunlarını ve gelinlerini bile görememişlerdi. Bu durum içini acıtıyordu.

Mehmet’in yüreğinde olmasını istediği o kadar çok şey vardı ki, imkânı olsa bunların hepsini bir an da gerçekleştirmek istiyordu. Mesela; kızına ve oğluna güzel bir gelecek bırakabilmek, memleketini, anne ve babasını görüp onlarla hasret gidermek, bir de çok sevdiği özel harekâta yeniden dönebilmek. Belki maddiyata dayalı olan şeyleri zamanla yapabilirdi ama özel harekâta dönmek çok zordu onun için. O da bunun farkındaydı, bu nedenle her şeyi olduğu gibi kabullenmişti.

Kredi kartları borcu yüzünden intiharı bile düşünen Mehmet, bir akşam babasından gelen telefonla, yaşamının bu kadar değişeceğini tahmin bile edemezdi belki de. Adeta Mehmet’e sihirli bir değnek değmişti. Gırtlağa kadar dayanan borçlar yüzünden bunalıma giren Mehmet’in imdadına, babası Metin bey yetişmişti. Kredi kartlarındaki tüm borçlarını kapatmıştı. Borçları yüzünden kaybettiği huzurunu, mutluluğunu vermişti babası ona.

Hayatta her şey para demek değildi, ama mutlu, huzurlu ve sağlıklı yaşayabilmek için para şarttı. Zaman öyle bir zaman olmuştu ki; hayatın adı da, sanı da para olmuştu. Yazık ki; bütün manevi değerlerden, dostluk, arkadaşlık kavramlarından bile üstün tutulur olmuştu.

Mehmet polis sandığından çektiği araba kredisi ile bir araba bile almıştı. Oysaki daha düne kadar bir arabanın hayalini bile kuramazken, şimdi hem borçları kapanmıştı, hem de güzel bir araba alabilmişti. Belki de hayatında hiç olmadığı kadar çok mutluydu.

O yaz yaşamının en güzel günlerini yaşıyorlardı ailece. Mehmet eşi ile birlikte aldıkları karar üzerine, senelik iznini alıp arabasıyla memleketine gidecekti. Eşi de Mehmet’in ailesini ilk defa görecekti. O da en az Mehmet kadar heyecanlıydı.

Nihayet çok özlediği memleketine gitme günü gelmişti. Valizler hazırlanmış, tüm hazırlıklar yapılmıştı. Mehmet on yıldır görmediği anne ve babasını görecekti. Gözünde tüten memleketinin havasını soluyacaktı. Yüreği kıpır kıpır, sanki heyecandan yerinden fırlayacak gibi atıyordu.

Yol boyunca eşi ve çocuklarına unutamadığı anılarından, memleketinden ve ailesinden bahsetti. Araba bir uçak kadar rahattı. Bu nedenle yolculukta çok rahat geçiyordu. Sıkıldıkları ya da yorgun düştükleri zaman mola verip dinleniyorlar, sonra tekrar yola devam ediyorlardı.

Uzunca bir yolculuğun sonunda, nihayet Mehmet’in memleketi olan Samsun’a gelinmişti. Arabasını durdurup denizin kıyısında etrafı seyre daldı. Kollarını iki yana açıp, denizin kendine has kokusunu derin derin içine çekti. Kimsenin bilmediği, on yıldır yüreğinin derinliklerinden gelen bir hasret, benliğini esir etmişti sanki. Şimdi ise; bu esareti adeta denize atıyor, ondan kurtulduğunu haykırıyordu.

Samsun; yeşilin her tonunu görebileceğiniz, doğanın bütün güzelliklerini cömertçe sergilediği, son derece güzel bir şehirdi. Mavi ile yeşilin kucaklaştığı en güzel yer burası olmalıydı. Şehrin girişinde yazılı olan tabela anlam yüklüydü.
“Atatürk’ün şehri Samsun’a hoş geldiniz.”
Tüm heybetiyle denize demir atmış Bandırma vapuru, tarihin tüm izlerini üzerinde taşıyarak, nazlı bir gelin kadar saf ve masum duruyordu.

Mehmet’in heyecanı ellerinden, bakışlarından, yüzünün renk değiştirmesinden, kısacası her şeyinden belli oluyordu. Gözlerinin içi gülüyordu. Bir bayram çocuğu gibi seviniyordu. Mutluluk her insana yakışır ama Mehmet’in yüzüne, daha ayrı bir ahenkle gelmişti sanki.

Arabayı park edip, cep telefonundan babasına telefon açtı. Babası ile kararlaştırdıkları yerde buluştular. Artık baba ocağına gitme vakti gelmişti. Babası arabada hem yolu tarif ediyor, hem de hiç görmediği torunlarını kucaklamaya çalışıyordu. Mehmet sabırsızlık içinde, geçen her dakika da annesini biraz daha özlüyordu. Ne de olsa anadan babadan ayrı geçen, yılların hasreti vardı yüreğinde.

Evin önüne geldiklerinde, Metin bey torunu Emir’i kucağına alıp arabadan indi. Mehmet arabanın bagajından valizleri indirirken, eşi de kızı Mine’nin elinden tutup bekliyordu. Valizlerin bir kısmını Mehmet, bir kısmını da eşi aldı. Yavaş yavaş merdivenlerden yukarı çıktılar. Babası kapıyı açmış onları bekliyordu. Seneler önce genç bir delikanlı iken ayrıldığı ailesinin yanına, şimdi evli ve iki çocuk babası olarak gelmişti.

Mehmet’in gözleri annesini arıyordu. Az sonra uzun boylu, beyaz tenli, yeşil gözlü, başı eşarplı mütevazı bir kadın odada beliriverdi. Bu kadın, senelerdir hasretini yüreğinde taşıdığı annesinden başkası değildi.

İkisinin de gözleri birbirine değmişti, ikisi de ağlamaklıydı. Oturduğu koltuktan fırlayarak kalktı Mehmet. Hasretle uzun uzun annesinin boynuna sarıldı. Onu öptü, kokusunu içine çekti. Annesi de oğlunu öpüp, kokladı. Ana oğul ikisinin de gözyaşları durmak bilmiyordu artık. On yılın hasreti derin izler bırakmıştı yüreklerinde.

Annesi Mehmet’e sıkı sıkıya sarılarak;
- Çok şükür Allah’ıma. Seni ölmeden önce dünya gözüyle bir kez daha görebildim. Çok şükür Allah’ım… Çok şükür…
dedi.
Mehmet boynuna sarıldığı annesine;
- Seni çok özledim anne… sana geldim… sana torunlarını ve gelinini getirdim…
Ben geldim anne…
dedi.



28.09.2006 / ANKARA


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #502
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ağustosta üşümek gibi
Ağda çırpınan balık
Sponsorlu Bağlantılar
Hazanda yaprak misali
Öyle berbat ki yaşamak

Bir üşümesem
Bir kurtulsam ağlardan
Sonbahar çökmese yaprağıma
Çocuk saflığında seveceğim seni

Sevgiler başımda nöbette
Gözkapaklarımda hüzün
Ağrısı çarpıyor gönül duvarıma
Birçok yerinden yaralı yüreğimin

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #503
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Ben mi bu güzelliklerin içindeyim,
Yoksa bu güzellikler mi saklı bende?
Ben mi abartıyorum,
Yoksa sen gideli yaşam var mı bende?
Sen gideli yaşam var mı bu bedende?

Sevmek iyi hoşta,
Ayrı düşmek üzüyor insanı..
Daha doğrusu kahrediyor,mahvediyor..
Belki de alışmak vazgeçilmez olan
Ayrılık ondan bu kadar acı belki de

Sevmek iyi hoşta,
Ayrı düşmek öldürüyor insanı,
Kahrediyor...
Mahvediyor...

Bir sabah çıkagel,
Kurtar beni bu ikilemden..
Sarıl bana,öyle sarıl ki,
Ayıramasın ölüm,bu canı bu bedenden..

Sensiz yaşamak öyle zor ki gülüm,
Ölmek bile en hafif zulüm..
Ayrılığın acısı hala saklı yüreğimde
Haydi gel güzel kız,haydi gel..
Bekliyorum evimizin sen kokan köşesinde...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #504
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Doğum günü hep ilktir.
Aşık ilk tutulandır.

Doğum günü sevgidir.
Aşık delice sevendir.

Doğum günü yaşlılık içerir.
Aşık ihtiyarlayıncada gençtir.

Doğum günü elemdir.
Aşık hep kederlidir.

Doğum günü hüzündür.
Aşık deli divanedir.

Doğum günü dönencedir.
Aşık olan pervanedir.

Doğum günü birlikteliktir.
Aşık ayrıykende birdir.

Doğum günü içtenliktir.
Aşık içten içe bitendir.

Doğum günü gelip geçer.
Aşk ebediyete değin sürer.
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #505
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Bir gül düşün bülbülünden ayrı
Issız çölün ortasında
Yalnız,ürkek,hasret kokan yapraklarıyla
Peki ya bülbülün halinden kim bile
Mahsun bir o kadar da çaresiz bülbül
Yakıcı güneşin altında serinliğine ihtiyaç duyduğu gülü
Gönlündeki sevdalısını araken
O nur sesiyle yaktığı ağıtları düşün

Ve devam et
Bir seni bir beni düşün
Ben çöl ortasındaki ürkek gül
Sen bana ağıt yakan sevdalı bülbül

Kavuşmak isteyip de kavuşamayan
Sarılmak isteyip de dokunamayan
Birer ateş
Ateş çünkü bir ilkle başlayıp da
Tüm arzu ve isteklerine sahip olan insana yanış belki de
İki kalbin bir anda aldığı elektriklenme sonucu
ortaya çıkan ateş

Bak yüreğimin ateşi ara beni
Bul
Sandığın kadar uzakta değil
Tahmin edemediğin kadar yakınındayım
Duymaya çalışma beni sesimi duyamazsın
Dokunmaya çalışma göremezsin

Yalnızca hissetmeye çalış
Gözlerime bak
Gözlerimdeki o manayı isteğimi, arzumu ama çaresizliğimi de
Engelini aşarak görmeye çalış
Tam anlayamadıysan elimi tut
Utanma inan karşılığını göreceksin
Eğer o sıcaklığı tüm bedeninde hissedersen
Beni kalp ve beyin bileşiminde hissettiğinde
Hiç düşünme bulmaya çalıştığın benim
O hissettiğin benim

Beni o anda sar ve bir daha bırakma olur mu
Beni kucakla ama yalandan yoksun kucağınla
Beni sev hilesiz yüreğinde
Gözlerime dal dalgasız bakışlarınla
Gülümse ama amacına ulaşmak isteyen bir erkek gibi değil

İnan bana bir tanem senin doğruluğun
Benim sana her şeyimi vaad edişim olur
Bana bir papatyayla yürüyüşün benim sana kucak dolusu gülle
Engelli yollardan koşuşum olur
Bak gör o zaman bu aşk nelere kadir olur
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #506
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Sevgi ekersen yüreklere,
Sevgi biçersin derdim.
Yıllardır sevgi ekmeyi,
Görev edinmiştim.
Ne yazık ki gerçeği,
Kırk yaşımda öğrendim.

Sevgi emek ister,
Sevgi yürek ister,derken ben,
Yüreğin de,emeğin de boşa olduğunu bilememişim.

Yalanmış tüm sevda sözcükleri,
Yalanmış aşk gülücükleri,
Öyle bir an gelir ki,
Bir kalemde silinir,
Atılır çöpe hepsi.

Ne verdiğin emekler,
Ne de kurulan hayaller geleceğe,
Kırkından sonra kendine,
Acısı kalır,geriye kalan yaşamında çekmeye..

Kaldıramıyorum,taşıyamıyorum yaşamın yükünü.
Ayrılık acısıdır,
Yakar yüreğimi,büker boynumu,
İpler senin elinde,kurarsın tekrar yaşamını.

Ne söylesen boş,
Biliyorum artık dibe vurmaya mahkum olduğumu,
Kahretsin unutamıyorum hala sevda sözcüklerini,
Yolun açık olsun,kimse üzmesin seni..
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #507
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
seviyorum diyenlere gülüp geçmiştim...
aşıgım diyenlere deli demiştim...
sevemem diye yemin etmiştim...
bozuldu yeminim, aşıgım şimdi...
yıllardır hasretim aşka, sevdaya...
şimdi gördüğüm ne düş ne rüya...
yemin etmiştim sevmeyecektim güya...
bozuldu yeminim aşığım şimdi...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #508
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ben sana güller uzatım
Dikenler içersinde
Gülmeyi unutum
Ağlamaya alıştım
Sensiz karanlık gecellerimde
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #509
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Öyle bir sevgili ki... Göklerde yıldız gibi.
Seba'nın ülkesinde; Melike Belkız gibi.
Öyle bir sevgili ki... Bakışıyla kalp delen,
Gece son düşündüğüm; Sabah ilk akla gelen!

Şafak Yıldızı gibi, Dünya'ya karşı duran.
Fildişi bir sarayda, Yakut tahtta oturan...
İçimdeki umudu, Yedi yıl da yıkmadı.
O simsiyah gözlerin, hiç aklımdan çıkmadı.

Gecem seninle geçer, seninle uyanırdım.
Ömre bedel bu rüya, bitmeyecek sanırdım.
Sevda gelmeye görsün, alır götürür aklı.
Neden büyük aşkların içinde hüzün saklı?

Yedi yıl süren hasret... Resmine hep bakardım.
Dua edip her gece, Tanrı'ma hep yakardım:
''-Ölüm meleği gelip, sarmadan dört yanımı; ''
''-O'nu bir kez görmeden; alma dedim canımı! ''.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #510
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ulaşamadık hayallerimize olsun
Onlar değil miydi bizi hep mutlu kılan...
Her sabah
Boş bir sandalye olsun masanda
Fazladan bir fincan çay üç şekerli
Akşam sekizi az geçe
Çalmasa bile zil aç sen kapıyı
Bir mayıs gününde bir yıl dönümünde
Bir gül yoksa vazonda üzülme
Say ki unutmuşumdur gene telaştan
Ve bakmıyorsam gözlerine öyle sıcak yeşil
Yoksam yanında bu dünyada yani
Beni de o güzel küçük hayallerimize ekle
Onlardı bizi yaşatan
feather

Benzer Konular

6 Kasım 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
11 Mart 2012 / Mira Edebiyat
 Sonsuz
14 Şubat 2013 / buz perisi Matematik