Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 15

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 265.493 Cevap: 628
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
30 Eylül 2006       Mesaj #141
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENİN

Sponsorlu Bağlantılar
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen
hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur
ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir
işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani
ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla
bile karsılaşabilirsin... İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla
değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici
sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap
verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler
yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta.

Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için
uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok
senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli
çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen
mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline
almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun
mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da
keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik
dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini
unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.

Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet
bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik
bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #142
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Öylesine Bir Mektup

Sponsorlu Bağlantılar
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor.


Kelimeler eksik,
Kelimeler yaralı.
Kelimeler cılız.

Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu,diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?

Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.

Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.

Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Yapış yapış, vıcık vıcık bir yalnızlık bu. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.

Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başı içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.

Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.

"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum da.

Neler yazmışım diye merakımdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.


Mektup cebimde.
Cebim yüreğime yakın.
Yüreğim sende.
Sen yüreğime yakın.
Öyleyse mektup sende.
Bu kadar içimdesin işte…
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #143
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
SENİN KORKULARINI, BENİM İNCELİĞİMİ..

Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.

Senin Korkularını Benim İnceliğimi

Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.

O küçük ölüm!

Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.

Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
“bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış,
“Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı”
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ”
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....

Ne mi yapacağım bundan sonra?

Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?

Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
firstlady - avatarı
firstlady
Ziyaretçi
14 Ekim 2006       Mesaj #144
firstlady - avatarı
Ziyaretçi

Hep Sana
Sensizlikte başladım yeni bir güne... Bu nasıl bir şey biliyor musun? Bilemezsin...
Bilseydin,aynı acıyı sende yaşatsaydın yaşatır mıydın bana bunu...iki gün oldu senle aynı şehirde değiliz.ne kadar tuhaf değil mi? Aynı şehirde olup da seni görmediğim halde sanki uzansam dokunacaktım sana ama burdan asla...
Gözlerim bir noktaya dalmış öyle; duraksadım bir an...karşımda hayalini hatırlıyor da ne düşündüğümü hiç hatırlamıyorum.
Geceyi seviyorum ya! ayrı bir güzelliği var karanlık çöktüğünde sanki bütün rezillikleri kapatıyor.
Offff! Gene yoksun yanımda... seni çok seviyorum ama yazık bunu sen bile bilmiyorsun. Ah sevdiğim yanımda olup da bana sarılmanı nasıl isterdim. Ama olmadı olacak mı dersen, aslaaaaaa......
Üzülme ama sakın ağlama seni sonsuz bir aşkla seviyorum.
Üzülme seni hayalinle yaşatmaya devam ediyorum,
Ne kadar sürer bende bilmiyorum!!!

Balkondayım şimdi,ya sen nerdesin? Bildiğim bir yerde mi?
Belki de sen de gittin benden sonra başka bir şehre kim bilir?

Burayı seviyorum. Denizin dalgasını dinliyor ve kötü değil hep iyi yönünle seni düşünüyorum. Hatalarını hatırlamıyorum,ihanetini unutuyorum.

Evde de kimse yok(!) resmini aldım karşıma, biraz denizi dinliyor, biraz seni seyrediyorum. Neler neler yaşıyorum. Kendimi dinliyorum da çok kızıyorum kendime.... Sonra elime kalemi alıp yazıyorum...

ben senden uzaktayım sevgili,
çok özledim sıcak tenini,
bir gün dönecek misin geri,
yoksa ben mi gelip alayım seni,
sevgili;
sen benim yüreğimsin,
ama sen hiç düşünmez bırakıp gidersin,
seni asla affetmeyeceğim bilirsin....
of ne zordu bu aşk(!)
seni sevmediğimi zannedip gidiyorsun,
aşk değil bu bir sürgün,kaçak
sakın arkaya dönme,
sakın sakın,
çünkü o an anlayacaksın
sana olan sevgimi,
seni seviyorum....
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Ekim 2006       Mesaj #145
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
SAHİPSİZ’İN MEKTUBU


sahipsiz gülüşlerim..

Gözlerim gözlerine sığınan kimsesiz bir ölüm, kaşların mezar taşımdı. Ve yalnızlık en meçhul yalanlarımdı. Bu şehrin bir yerlerinde ağlamaklı bir hüzün vardı, loş sokaklarda sevgiye aç yalnız duruşlarım vardı. Dimağımda yarım bir türküydü yalnızlığım… Ve sığınmasızdı savunmasızdı sahipsizliklerim. Ölüm sokaklara sığınan kimsesiz bir kelebekti ve yalanlarım kimsesiz kıyametlerimdi.
ŞİMDİ SEN SÖYLE YAR: YOKLUĞUN KAÇ ASIR?
İlkbahara efeleniyor deli gençliğim, yargısız yargılara gebe firari mutsuzluğum. Şimdi suretsizliğime ağlıyorum.
Gece miyim, gündüz müyüm? İşte böyle çehresizim! Oysa en masum sevdaları işliyorum yüreğime. Tezgahlarda şer işleniyor, yargılar cürümlere gitmiyor. Sabrımı biliyorum gidişlere… Ben, bunları vefasızlığından sayıyorum.

Ah yar! Ben ölümü yitirdim; sen ömrünü yitirdin. İlkbaharlara gurbetim karıştı, şimdi adresini yitirmiş sokaklar gibiyiz. Meçhullere de düşer yolumuz, iki adım ötede vurulur düşlerimiz. Şimdi göçmen sevdalarda konaklıyorum, turnalara eş, terk ediyorum baharları. Cümleler, mecaz takıntılarını giyiniyor üzerine. Bir lahza olsun, düşmüyorsun gözlerimden. Sürgüleri çekilmiş yüreğimin, oysa kılıcım çekilmemiş kın´ından. Zapt edilmeyen kale kalmadı zaten bu şehirde!
Ah yar! İki çıkmaz sokak değil mi adresimiz? İki yokluk türküsü, bam teline değen bir tını değil mi sevdamız? Ellerin de terk ediyor seni, yüreğin dışarda, bedenin içerde. Kapattım ben hüzünlere kapımı. Yaralı baharlar sunamam sana, çocuk ellerimden de kirli bu dünya…
Yalanlarım kendime, günahlarım kendime… çekiyorum ki, eza; üstelik bir faniden ibaret bu dünya. Yatıyorum boylu boyunca toprağa, ecelim soluklanıyor yanımda. Gece düşüyor içime, şubat doluyor ceplerime, sığınmalarım çoğalıyor kendime… Tutma artık sen de ellerimi; çocuk ellerimden de kirli bu dünya…
ahh-sızım..
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
16 Ekim 2006       Mesaj #146
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Sabahın körü...Mesele uyuyamamak...Acı çekmek....Hiç birşey düşünememek...Aslında herşey....Aslında hiçbirşey....Hepsi SEN...Hiçbiri SEN...Tam bir kaos...O kadar karışık....O kadar allak bullak içim...Hiç birşey eski yerinde değil....İsyan çıktı içimde...Sayende....Başardın...İstediğin oldu....Bu kadar umutsuz musun içimde ? Öylesin....Kaç...Hayır ben kaçayım...Tam aksi istikamete..
Belki böylesi daha hayırlı...."Sen beni anlamadın" .....Hayır ben anlamadım....Belki anlatan hep sen olduğun için....Ben sana kendimi anlatamadım...Olmadı....Beni bir daha görmeyeceksin.....O kadar gittim senden...Hoşçakal bebeğim...Son sözüm artık hiç unutmam....Seni sevmek hala güzel....


Teşekkürler
firstlady - avatarı
firstlady
Ziyaretçi
17 Ekim 2006       Mesaj #147
firstlady - avatarı
Ziyaretçi

Bana Hayatı Öğreten Adam
Gene aynı yerden yazıyorum sana... Sen aynı yerde misin bilinmez. Sevgilim gidişinin arkasından aylar geçti, yıla döndü. Belki geleceksin diye bekledim. Gelecek misin?
Giden unutulurmuş bebeğim.. Ben unutamadım, gidişinden sonra çok ağladım, sensizliğe dayanamadım, sensizlikte yandım. Sonra elime kalemimi alıp hep sana yazdım. Kitaplığımda çok şiirlerim var, çok sevdaları anlatan yazılar, hepsi sana...
Aslında sen unutulursun, gidenlerin hepsi unutulur ama ya yaşananlar... Unutmaya çalışırken hatırlana o anlar.. Sana bunları hatırlatıyorum ben unutmasam da belki sen unutmuşsundur diye... Ağlamıyorum da artık çünkü sen öğrettin bana gülmeyi, sen öğrettin bana hayatla alay etmeyi... Bana o kadar şey öğrettin ki, beni baştan yaratan sen oldun. Şimdi nasıl unutayım, kendime baktıkça hatırlıyorum seni...
Şimdi seni çok özlüyorum çok...ama biliyorum sende unutmadın beni gittiğin yerlerde...gözünde arkada olmasın sevdiğim beni bıraktığın yerde yaşıyorum seni... Sensizlikte zor çekilmiyor ama bunu bile öğrettin bana... Daha neler neler öğrettin... Tek başıma yaşayabileceğim bir aşk bıraktın bana...
Sen bana güzelliği, doğruluğu bıraktın ve bir gün beni arasan aynı yolda bulacaksın.
Senden sonra ayakta durmakta zorluk çektim, farkındasın biliyorum ara sıra yıkıldım. Şimdi ayakta durabiliyorum ama arada seni yanımda istiyorum. Bir arıyor sesini duyuyorum, yüzünü görmesem de rahatlıyorum. Sana bir defa sıkıca sarılmak istediğimi söylüyorum. Dayanamayacağını söylüyorsun. Şimdi sensiz yollardayım,gelmeyeceğini bilsem de beni bulunmayan bir dürüstlükle sevdiğini ve hep seveceğini biliyorum....
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
18 Ekim 2006       Mesaj #148
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Sonra Sen Geldin... Bu hikaye senin için!

'Anlamak' kelimesini sözlüklerden çıkartıp elimle dokunacağım kadar somut hale getirdiğin ve yüreğime yerleştirmeme yardım ettiğin için...
'Anlamak' ve 'anlaşılmanın' en güzel denilen sevişmeleri kıskandırdığını bildiğin ve bana da öğrettiğin için...
Durum ne olursa olsun, dilinde bu kadar güzel bir 'özgürlük' şarkısıyla yaşayabildiğin için...
Senin için...
Bu, insanın içinde yaşatıp zamanla sevdiği ve kendisine çok acı verse de, neredeyse bedenine bir organ gibi eklediği, hüzün doğuran tüm uzun soluklu duyguları yerle bir eden, kısacık bir hikayedir!

Sonra sen geldin...

Yaşayıp gidiyordum...

'Yaşayıp gitmek!' Ne saçma! Bu fiili nedense, hayatımızın sıkıcı olduğunu, bir günün diğerinden farklı geçmediğini düşündüğümüzde kullanırız. Oysa tam tersi olması gerekmez mi? 'Yaşamak ve gitmek...' Yaşıyorum, gidiyorum, yol alıyorum. O halde şöyle demeliyim: "Yaşıyordum ama gitmiyordum." veya "Gidiyordum akıp zaman içinde, kaybolmuş vaziyette, ancak yaşamıyordum."

Bir aşk hikayesine boyanmıştı bütün mevsimlerim, tuhaflığı yoktu yazın kazak giyip de, kışın denize girişimin. Kazağımda da aşk kokusu vardı. Acıma dokunan ve nasıl kokacağını şaşıran yosunlarda da…

Sonra sen geldin...

“Hadi gel, hayatı anlayalım ve anlatalım." dedin. Çok konuştuk bu konuda, çok...
Hem her duygunun tarifini almak istedin hem de hepsi hakkında, bildiğin ne varsa bana vermek. Seninle konuştukça, kendime dair son derece basit ama yine de hiç üzerinde durmadığım bir şeyler olduğunu görmek beni nasıl da şaşırtıyordu. 'Acı' konusunda çok konakladık...

Kanattıkça beni böyle acı
Ve sohbetler yetmeyince nefes almaya
Ağlardım
Yaralarımdan şiir yapardım

Acı bir annedir, durmadan hüzün doğuran. Ahh, ben o hüzünlerle boğuşmak, azıcık nefes alabilmek için kaç kitap okudum, kaç film izledim, kaç hayat belledim, bir bilseniz.

Yooo! Dostlarıma haksızlık edemem şimdi. Turuncuya boyalı güney akşamlarından, fesleğen kokulu batı ikindilerinden, kuzeyin gri sabahlarına kadar kaç sohbet vardır yüreğimde daima saklayacağım. Ahh, benim kelimelerle beyinlerinde tepindiğim dostlarım... Nasıl da isterlerdi gözlerimden yanaklarıma dökemediğim gülüşleri görmeyi. Bence, dostlar daima 'gülmek' ve 'gülümsemek' arasındaki farkı bilirler, bu nedenle onlara arkadaş değil de 'dost' deriz zaten. Her sohbette yüreğimi yatırıp masaya, son derece dikkatli ve zarif hareketlerle, acı ve hüzün doğuran parçalarıma ulaşır, üzerini örterlerdi. İyi hissederdim bir süre. Apartmanların üzerinde uçuşan martıları fark ederdim en azından. Ancak sonra yine hüzün... Yüzsüz hüzün...

Baktığım yerlerde gözlerim
Bazen öyle uzun kalırdı
İnanmazsınız ama
Baktığım yerler sıkılırdı

Sonra sen geldin...

Geldin ve: “Hele şu yükünün birazını bana ver.” dedin. Şaşırdım çünkü görünüşe göre senin yükünün benimkinden fazlası vardı ama eksiği yoktu. Sen anlatırken fark ettim ki içinde bir yerlerde bu yüklerle başa çıkmak için özel eğitimli bir parçan vardı. Bu parça, yükün niteliğini ya da niceliğini, yürekte en hafif duracak hale getirebiliyordu gerçekten.

Konuşurken bir yandan da yüreğimin en tozlanmış ve uzun süredir de yanına hiç uğranmamış parçasını koydun masaya. “Bak” dedin "bunlar hayat dostu parçalar. Şimdi bunları öyle güzel temizleyeceğiz ki bir daha canın içindeki parçalara dokunmak istediğinde ve hüzne giderken, bunların ışıltısına takılacaksın. Takılacaksın ki hüzün doğuran acı parçaları koyuvereceksin yerinde tozlanmaya. Böylece de zamanla ağırlıkları, olması gerektiği kadar olacak. Oysa sen ha bire parlatıp parlatıp durmadan onlara bakıyordun önceden ve bu da onları olduğundan ağır hale getiriyordu. Oysa tam tersini de yapabiliriz hepimiz. Işıldayan parça daima daha ağırdır. Gel, hayat dostu parçaları ışıldatalım durmadan.”

Sen geldin
Kelimelerini şekere batırarak
Sen geldin
Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak

Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan. Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba. Geçen gün ne gördüm dersiniz? Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine! Hikaye bu kadar...

Merak edeceksiniz belki, bu değişiklikleri sağlayan dostum kimdi? Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, seksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı...

Canımın içi değil
İçimin canı olup da
Sen Geldin
Üstelik Aşk da Değildin
Hoş geldin...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Ekim 2006       Mesaj #149
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Aklıma düştün yine gece gece...
Seyrederken kendimi aynalarda. Seyrederken gözlerimde gözlerini aklıma düştün yine ey sevgili. Zaten seni düşünmeden geçen günüm yok ama. Ama bazen öyle bir düşüyorsun ki içime, aklıma, yüreğime. Öyle bir düşüyorsun ki, "cayır cayır" yakıyorsun içimi. Terliyorum seni düşünmenin ağırlığından böyle zamanlarda. Sırıl sıklam oluyorum hem düşünmekten seni, hem de beni yakan aşkından. Yoo hiç fark etmez senin artık benden gitmiş olman. Sen gitmiş olabilirsin ama ben senin sevgini bırakmadım ki benden. Ve hep geceleri oluyor nedense? Nedense siyahın hakimiyeti altına girince tüm dünya, siyaha boyanınca ben, "siyah siyah" olunca duvarlar... Nedense? Aklıma düştün yine gece gece güzelim. Hatırlar mısın ben sana "güzelim" dedikçe, sen utanır, kızarırdın. Hoşuna da giderdi ben fark ederdim ama çaktırmazdım. Bekleyişin içindeyim be güzelim. Öyle belli bir "umut" yok aslında ama ne yapayım? Televizyonda Reha Muhtar haberlerini mi izleyeyim seni düşünmek yerine? Sularda akislerin, rüyalarımda tebessümlerin var. Zaman zaman gece uyanmaları, kabuslar ve anılar.
Seni hatırlatsın diye bir tablo aldım antikacıdan. Bir güvercin resmi yapmış ressam. Farkında olmadan seni yansıtmış tuvaline. Ne de olsa sen de benim güvercinimdin. Bir gün geldi ellerimden uçuverdin.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ekim 2006       Mesaj #150
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sevgiliye Mektuplar
Şimdi nerelerdesin? Bu sefer yazdıklarımın, yüreğimin acısının adresi yok! Satırları yazmakta bile zorlanıyorum. Sen gideli kelime haznem daraldı. Tek başıma kaldım buralarda...
Ansızın dalıyorum, sürekli yollara bakıyorum ve işin acı tarafı gelmeyeceğini de çok iyi biliyorum. Ah Sevgili! Çok hayallerimiz vardı. Hayata dair, aşka dair, ikimizin kaybettiklerine dair. Yazık! Hayallerimiz yarıda bile kalmadı.. Şimdi de mi kadere atılacak suç? "Kaderde var mı?" diyerek!

Sen yoksun ama ben gene sana yazıyorum her günün ardından(!)
Gözyaşlarımı, aşkımı, özlemimi yazıyorum ve sevgili her zamanki gibi seni özlemle bekliyorum. Bensiz üzülme olduğun yerlerde; çünkü ben seni yüreğimde taşıyorum, sensizken bile...

Kimseye söylemiyorum seni sevdiğimi sana bile (!) Çünkü içimde yaşıyorum seni, sen de beni... Bizim aşkımızın kuralı da bu, baştan beri belli..

Ah Sevgili(!) Özledim be seni.. Geleceksin biliyorum ve sabırla bekliyorum. Çünkü seni ölümsüz bir aşkla seviyorum

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük