Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 21

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 277.650 Cevap: 628
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #201
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
“Sen kazandın ama ben haklıydım”

Kazanmak herşey midir? Yada kazanan haklı olma durumuna, kazandığı için geçmiş mi olur? Kazanmak başarısını gösteren insanlar tüm haklılıkları bünyelerinde toplayarak mı bu noktaya gelmişlerdir? Kazanmak, özünde, diğer insanlara karşı yapılmış bir haksızlığın olamaz mı acaba? Yani ortada bir kazanan varsa bir kısım insanların da haliyle kaybetmiş olmları kuvvetle olasıdır. Ne diyor bu adam diye düşiünebilirsin. Şu ana ben de tam ayıordında değilim bunun. Çünkü tüm karmaşalar gibi bu da kendi halinde ve durağan ve beni şiddetle üstüne çeken bir varsayımı doğanın. Ne bileyim doğmak gibi, yaşamak gibi, öylesine olup bitiveren.
Sponsorlu Bağlantılar

Sporu düşün mesela. Uzun bir süre kendinden ödünler vererek , büyük bir gayret ve ciddiyetle çalışırsın. Büyük bir inançla çıkarsın rakibinin karşısına . Her kazANANIn bir rakibi vardır çünkü. Onun ne denli güçlü ya da zayıf olduğunu düşünmeksizin yoğun bir savaş verirsin . Tek amacın vardır; kazanmak! Oysa kaybetsen de o kadar fazla şey değişmeyecektir. Kendini hiçe sayarak yoruluşun aklının ucundan bile geçmez. Yenilince emeklerinin yok oluşuna değil şanssızlığına üzülürsün. Gerçekler dışına iterek kendini koyu bir matem havası içinde yenilginin faili meçhul sorumlularını sorgularsın. En büyük yanılgıdır bu yaşamda.

Kazanmak; haklı olmak değildir!

Kazanmak; hileli yollara gebedir!

Kazanmak; kan ister bazen !

Ve her kazanan iyi değildir !

İnsan yoğunluğuna yaşamalıdır yaşamı ve kazanmak önemsiz bir ayrıntıdan öte bir şey olammalıdır. Ve insan kaybetmeden, kaybedeni bilmeden, kazanmanın hazzını çekemez damarlarına.

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #202
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi

Sen gittin.. Bir zifiri karanlık, bir zından yalnızlığı, ağır bir boşluk bıraktın geride. Gittin ve dönmeyeceksin bir daha. Haklısın gidişinde, bu aşkı bitirmekte haklısın. Tek söz söyleyemedim. Yüzüne bakamadım. Karşında ağlamadım. Eridim, tükendim, bittim. Sonsuzlukta bir insan nasıl olur.. sesi soluğu nasıl duyulur?
Sponsorlu Bağlantılar

Elveda aşkım.. Elveda sevgilim. Sen kendini hiç böyle gereksiz, böyle değersiz, böyle yapayalnız hissettin mi? Ayrılık ölüm kadar acı ve soğuk.Aynalara bakıyorum. Aynada gördüğüm ben değilim. Gözlerim cehennem ateşi.. dudaklarım mühürlenmiş. Ellerim titriyor. Yüreğim kızgın demirlerle dağlandı. Yokluğunun bedeli çok ağır sevgilim.

Sevinçlerim, hayallerim, umutlarım, renkli dünyam elveda.. Elveda yaşamak.. Yaşamın anlamı elveda. Kimse farkında değil yokluğunun. Sensiz ne hallerde olduğumu kimse bilmiyor. Anlamıyor yitip giden bir aşkın kederini.

Düne kadar en yücesini yaşadım mutluluğun, ayaklarımın altından kayıp gidiyordu toprak, denizlerin ovaların üstünde uçuyordum. Güneş kadar yakındı bana aşk. Güneş kadar sıcak ve parlak. Bıraktın birdenbire, kanatlarım kesildi. Hızla çakıldım yere, boşluğun içindeyim, şimdi hiçbir şeyim.Oysa dünyanın en zenginiydim. Bütün çiçekler bizim için açardı, bizim için ballanırdı meyveler, ekinler bizim için bereketli, sular bizim için çağlardı. Şimdi toz duman içinde kızgın bir çöldeyim. Yönümü yolumu şaşırdım. Sam rüzgarlarına bıraktım gövdemi, sürüklenmekteyim.

Sen bensiz nasılsın, bilmiyorum. Rahat mısın, mutlu musun, bu kadar çabuk beni unutur musun?.. Nasıl birden mazi olursun?

Düne kadar gözlerinden aşkı içtiğim, dudaklarında yüreğimi erittiğim, uğruna bıçaklar çekip dünyaya meydan okuduğum ey sevgili nerdesin? Kimlesin?.. kimlerlesin?.. Kimlerle oynaşır gönül eğlersin? Ben burada, terk edip gittiğin yerdeyim.

Elveda aşkım.. Elveda birtanem.. Elveda sevgilim! Elveda sana..


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Kasım 2006       Mesaj #203
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Düşmene izin verdiğim çukurda,

artık bir harf yok sana ait.
Ruhumda açtığın yaraların
nasıl olduğunu sormak için bile
çok geç kaldın...


Oysa tüm zamanlarının arasında
yolcukları erteleyip
kısa bir cümlen yeterdi
yılların acısını silmeye.
Artık çalınmaya müsait bir ruhun var
Bedenimden ve sana verdiklerimden çok uzakta duran
Çünkü bu defa ben gidiyorum...


Karalamaya çalışsam kelimeleri bir kez daha, kar etmiyor içimdeki denizlere bitmeyen yolculuğum. Sokak başlarındaki merakım oluyorsun. Yürümem gereken mesafelerim. Yollar geçiyorum üzerinde kanayan cesetlerin olduğu. Zamanı öldürüyorum kimsesizliğime çıksın diye bütün saat başları. Sesindeki suretim ben, sessizliğim örterken geçip giden ayları. Acındaki kadınım ben, boğuştuğun anıların satır aralarında kanayan. Nerde bir damla görsem, alıp kendimi düşesim geliyor göz bebeklerinden. O kadar uzağım ki tarihin gösterdiklerine. Bu defa böyle olsun. Bu defa anımsadıklarım yol göstermesin.



Ekim sancısı yeni doğan aşkların başlangıcında ve bir haziran tortusu yüreğimin balık düşünde. Kime satsam “bu bize çok pahalıya mal olur, alamayız” diyor. Kullanılmış aşkımın ve sana örülmüş kadınlığımın bir alıcısı bile yok artık. Tüm giden senelerin dökümünü bir celsede çıkartmak hiç de kolay olmuyor. Kapağını açtığım her kayıp yıldan, yedi yüz otuz günlük harap bir can çıkıyor. Sana verdiklerimden bana verdiklerini çıkarsam; hep sen yeniliyorsun. Oysa kaybeden benim. Belki de son defa.

Şimdi sen, tenine bulaşan tütün kokusunu bulaştır yalnızlığına. Santim santim işlerken dokuna yokluğum, bakalım bu defa da dokunabilecek misin yazdıklarına canın yanmadan? Yüreğinin içinde yaşamama sebep yolları kapatırken her an, damarlarından çekeceğim kanla yaşayabilecek misin şaraba vurgun, kokusuna tutkun olduğun tenlerin kırma hevesleriyle? İlk defa yokluğumdan vurgun yiyeceğin sokaklarda adımlarını duymadan yürüyeceğim. Boğulduğun akşamlarda tutunmaya çalışırken yaşama, tutacağın bir el daha olmayacak yanı başında.

Beş heceli karışıklığıma dolanırken benden esirgediklerin, şimdi git iki heceli yeşil odalarda küflendir kan tutan aşkından kalacakları. Son yazına aldırmadan, son kez sarıl kaleminden akan artık yalnızlıklarına. Çünkü bu kez sarılacağın bir kalemin bile olmayacak.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #204
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Giden mi kalan mı yalnızdır bilinmez demiştin, gözlerimi gözlerinden ayırmak istemediğim o hüzün dolu ayrılık akşamında...
Bu ayrılık diğer ayrılıklara benzemiyordu. Sen bunu benden önce fark ettin.
Bense, hissettiğim halde görmezden geldim...
Dünyanın neresine, yaşamın hangi ücra köşesine gidersem gideyim, sensizlik bana en dayanılmaz acıları, en çekilmez hüzünleri yaşatacak ve bunları bile bile yaşamak zorunda kaldığım için, senden uzak kalmak uğruna yangına körükle gittiğim için artık alışmıştım bu iç çekişlere, bu sonsuz yalnızlığa, kabus sensizliğe...
Gözlerimin içine bakıyordun, yeni başlayan ve sanki hiç bitmeyecek olan bir özlemle...
İçimdeki fırtınaları dindirmek istiyorum gözlerinde... diye yazmıştın...
O akşam kelimeler, içindekiler, kalbine sığdırmaya uğraştığın onca yoğun duygular, bana söylemek istediğin halde bir türlü söyleyemediğin, gözlerimin içine bakarak o anlamlı bakışlarınla anlatmaya çalıştığın o kaos içinde çırpınan tüm kelimeler artık isyan ediyordu...
Senin ruhundan benim kalbime doğru hücum ediyordu hepsi, ve ben, ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilmeyen, baskı altında olan insanların yaptığı gibi kıpırdayamıyor, konuşamıyor, ne olacağını düşünemiyordum...
Adeta kilitlenmiştik o anda, ve biliyorum, ikimizde aynı şeyi düşünüyor ve aklımıza takılan bu zor soruya cevap bulmaya çalışıyorduk...
Giden mi yalnızdır kalan mı?
Bu sorunun cevabını her gün, her an düşündüm sevdiğim...
Senden uzak kaldığım o işkence dolu günlerde, o uykusuz saatlerde, seni düşündüğüm, yüzünü hayal ettiğim zamanlar hep bu soru hançer gibi saplanıyordu yüreğime...
Senden çok uzaktaydım artık, günlerdir konuşmuyorduk...
Seni, benliğini o kadar özlemiştim ki, sanki baktığım her tarafta senin o vazgeçilmez yüzünü, o benliğinin açıkça yansıdığı o eşsiz yüz ifadeni görüyordum...
Ama içimden gelen alışkın olduğum o his, bana yalnız olduğunu ve bana sorduğun o sorunu cevabını senin çoktan bulduğunu, kalanın yalnız olduğunu kabullendiğini ve bedeli ne olursa olsun senin yanında olmamdan başka bir şey istemediğini söylüyordu...
Ama bilirsin, içimden gelen o seslere inanmayı sevmem ben...
O hisleri yaşamımda karşılaştığım yapmacık insanlara benzetirim.
Ne olduklarını ve neler yapabileceklerini bilirim, ama asla inanmam ve güvenmem onlara...güvenmek istemem...
Sanki ben istediğim, ben düşündüğüm için iyi görünürler gözüme, ama gerçekle hiçbir alakaları yoktur...
İşte bu yüzden inanmak istemiyordum yalnız kaldığına, acı çektiğine, beni özlediğine ve ne olursa olsun beni bekleyeceğine...
Acı çektirmeyi sevmem ben, bilirsin.
Acı çekmek, yalnız kalmak ve o sessiz yalnızlıklarda içimden ismini sayıklamak, yanımda olman için umutsuzca yalvarmak bana göre...
Beni buna sen alıştırdın, ben yıllardır buna alıştım, acı çekmek artık yandaşım...
Ben bunları yaşarken aynılarını senin de yaşamanı kaldıramam.
Yalnızlığı ben yaşamalıyım, sensizliğin acılarını, isyanlarını ben çekmeliyim, tek başıma...
Sen ne kadar anlamaya çalışsan da, sensizken yaşadıklarımı asla yaşayamazsın, hissedemezsin.
Kalan değil, gidendir yalnız kalan sevdiğim...
Giden yalnızlık için, acı çekmek için, isyan etmek için bırakır gider, kalan aynılarını yaşamak zorunda kalmasın diye...
Yalnızım işte...bunu yaşayacağımı bile bile kalmadım, kalamadım yanında...
Yalnız kalmaya, sensiz olmaya, acı çekmeye ve buna ne kadar dayanabileceğimi görmeye ihtiyacım vardı.
Sensiz kalmak bana çok şey öğretti...
İlk öğrendiğim, son dakikalarımızda bana sorduğun o sorunun cevabı oldu...
Gidendir yalnız kalan sevdiğim...
Yalnız değilsin, biliyorum.
Yalnızım, görüyorsun...
İkinci öğrendiğim şey ise ben burada sensizken, mutsuzken, içimde hayata karşı hiçbir istek, hiçbir beklenti ve yaşama hırsı yokken, senin orda yalnız olmadığını ve seni düşündüğüm, seni yaşadığım kadar beni yaşamadığını çok iyi biliyorum...
Senden uzaklaşmak, sensiz yapıp yapamayacağımı görebilmek, bu korkunç yalnızlığa ne kadar tahammül edebileceğimi görmek içindi seni orda bir başına bırakıp, bu sürgün yaşamda yalnızlığı, sensizliği seçmem...
Bir gün mutlaka döneceğim, biliyorum...
Çünkü bu ölümcül yalnızlığa daha fazla dayanamayacağımın farkına vardım.
Ben burada yalnız olsam da, senin orda yalnız olmadığının ve sırf tek başına olmamak için en olmadık, sana ve ruhuna en yabancı ve bilinmez insanlarla birlikte olduğunun farkındayım.
Bütün bunlarla yüz yüze geleceğini bilerek terk ettim seni ve yola çıktım kendi yalnızlığımla...
Yalnızlığımı yaşadıkça, sensiz olduğumu hissettikçe aklıma sorduğun soru geldi, sorunun cevabını bulmaya çalıştıkça aklıma sen geldin, ve sen aklımda oldukça bu yaşadığım hayat, bu hissettiğim yalnızlık, durmadan duymazdan geldiğim o içimdeki sesler ve yalnız olanın ben olduğumu kabullenişim çığrından çıktı içimdeki fırtınalarda...
Seni, bile bile en olmadık zamanda, çok bildik bir mekanda ve ruhuna en yabancı olan insancıklarla bir başına bırakıp terk ettim...
Döneceğim seni bıraktığım o yerlere, giden ve gittiği gibi geri dönen olacağım, biliyorum...
Oysa biliyorum, kalan değil, gidendir yalnız olan...
Oysa özlediğim, biliyorsun, giden değil kalandır terk eden...
Bir de gör beni, giderken bana yazdığın yazıda, kendi gözünden ve kendi kalbinden:
“Karanlığıma gömerken seni sessiz çığlıklarım vardı içimde...korkularım, yine bana kalan yalnızlığım vardı. Zormuş; bu kadar yakın olupta uzak durmak,bu kadar uzak olupta seninle dolmak...yazmanın en iyi şey olduğunu söylerdin hep bana inan ki o bile durduramıyor içimde sana doğru akan seli...iki düşünüp bir yazıyorum her zamanki gibi öyle alışmışım ki kendimi sınırlandırmaya...gidiyorsun artık çok uzaklara,.varlığını ilk defa bu kadar derinlerde hissedip,kendimi sana açmışken gidiyorsun işte...içimdeki yerini zor fark etti benliğim, yokluğunla daha da yorulacak,belki de darmadağın olacak...gözlerimdir konuşan sadece .isyanlarımı,korkularımı,daralan zamanımı,yalnızlığımı anlattı herkese hiç kimsenin onları hiç kimsenin anlayamayacağını bildiği halde,.belki de buydu onu rahatlatan....inan ki içimdeki dünyam, içinde bulunduğum dünyadan daha büyük...en büyük farkları; içimdeki... benim dünyamda herkes olması gereken yerde,hakkettiği gibi...
Gidişini düşünmek bile korkutuyor beni...
Tarifi olmayan duygularımla sana uyanıyorum her sabah,
Varlığınla çoğalıp yokluğunla eksiliyorum...”
feather


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #205
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

İşte bir gece daha geçti, sensizlikte bu mevsim.
Hangi hikayeleri okur; hangi satırları hatırlarsın ki !
Bir şiir gölgesinde hangi gece, hangi sabahtasın ?
Uzun zamandır martılar geçmiyor bu kumsallardan.
Hiçbir iz, hiçbir deniz anı’msatmıyor seni...
Umutlarım vardı; onlar da yok oldular birer, birer.
Bir güneşin süzülüşündeydi gözlerin; hep ummadığım yağmurlarla gelirdin ansızın.
Seni hatırlatırdı her sonbahar ve bu şehri terk edişim...
Peki, ben geldiğimden beri; sen nerelerdesin ?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #206
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul gecelerini hatırlar mısın
Yıldızların döküldüğü zamanları
Şehla yıldızıyla, Süreyya’yı karıştırışımızı
Üsküdar’da sandallar ve gemiler yakardı karanlığı
Sen hep yakaların açık dolaşırdın
Yeşil banklarda oturmayı çok severdin
Simidi ve çayı hiçbir şeye değişmezdin
Simidi çaya bandırırdın, sonra burnuna yaklaştırırdın
İstanbul kokardı...

İstanbul gecelerini hatırlar mısın
Boğazda trafik durulurdu; sessizleşirdi
Severdik yıldızların yansısını izlemeyi sularda
Camlarda...
Camlarda çok sevdiğin Süreyya yıldızının parıltısı dolanırdı
Annen hep kızardı sana
Eve her gece geç geldiğin için
Baban umursamazdı
Adamın saçları ağarmıştı, omuzları düşmüştü
İstanbul’un gecesini gündüzünü ne yapsındı
Bazı geceler kar vardı
Ama biz yine her gece giderdik Üsküdar’a yıldızları izlemeye
Yoksa sen Şehlayı mı daha çok severdin

Bütün şehir sustuğunda, yani insanlar gittiğinde
Özgür olduğumuzu sanırdık
Bütün bizim olurdu şehir
Gece suçlarımızı örterdi,
Annemizin üstümüzü örttüğü gibi
Donkişotvari bilboardlara saldırırdık
Kahrolsundu emperyalist reklamlar
Paramız yoktu ya, alamazdık ya...
Sen gıcık kapardın Etiler kavşaklarına yapıştırılan resimlerden
Doktor sana verecek şurup bulamazdı
Güzel bulmazdın mankenleri
Bazen resimlerin içini okuduğunu sanırdım
Benim içimi okuduğun gibi
Sen resme dalardın
İstanbul gibi olurdun...

Sonra seni askere çağırdılar
İlk o zaman ayrıldık
İstanbul geceleri ilk o zaman bir yıldızını düşürdü yere
Geceler...
Geceler yalnız kaldı...
Şehla yıldızı, Süreyya yıldızı eskisi gibi yanmaz oldu
Sanırım onlar seni daha çok seviyordu
Kıskanırdım
Sonra simidi çaya bandırdım
İstanbul kokmaz oldu

Yani sen diyordun ya,- göz açıp kapayıncaya buluşuruz-
Hani diyordun -Süreyya parıldadığı zaman döneceğim-
Seni Süreyya’nın en çok parıldadığı gecede getirdiler
Gökteki bütün martılar düştü
Baban yine umursamadı
Anan oturup ağladı
Ben Şehlaya haber vermeye gittim
Süreyya yanındaydı
Apaçık söyleyemedim tabi
Nasıl söyleseydim
İkisi de anladı
Uzatmadım, fazla duramazdım
Geldi dedim, inin aşağı gökyüzünden
Katın aranıza...
Sahi sen hangisini daha çok severdin?
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #207
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Sevgilim sana nasıl söyleyeceğim, nasıl yazacağım.. Kelimelerim yetersiz, kalemim tutuk. Sana öyle hasretim ki bütün sözler ifadesiz. Senden önce yaşamamışım, senden önce ben ben değilmişim.Sen gittiğinden beri yine kendimde değilim. Seninle yaşadıklarım yetmiyor, anılar kalbimin acısını dindirmiyor.Ayrılık kapıyı çaldı, seni benden aldı.. artık içeri hiç kimse giremiyor.

Sevemiyorum kimseyi, gözlerim senden başkasını görmüyor. Ellerim senden başkasına gitmiyor. Dudaklarım senden başkasını öpmüyor. Geceleri bir yorgan gibi çekip üstüme, karanlığı örtüyorum. Uzak yıldızların ışığı bile bu karanlığı delip geçmiyor. Yıldız yok, ay yok, bulut yok.. umut yok sevgilim. Umutsuz yaşanmıyor.

Sokağa çıksam attığım adımlar boşlukta geziniyor, yağmurlar yağsa damlalar bana seni söylüyor. Çiçeklerin boynu bükük, güneş bitmiş. Dünya benden hesap soruyor. Bu ceza çok ağır sevgilim, bana reva gördüğün bu ceza çekilir gibi değil. Yüreğim sökülüyor.

Hatamı biliyorum, yanlışın farkındayım. Senden özür dileyecek yüzüm yok. İstersen kapının eşiğinde küçük bir taş olayım itip kaktığın, yeter ki uzaklara fırlatıp atma beni. Pencerende bir kuş olayım, elinin tersiyle uçurma beni. İnce parmaklarında solgun bir çiçek olayım, buruşturup kırma beni..

Susup gittin, çekip gittin. Bir namlunun ucuna kurşunu sürüp gittin. .Ama öyle kaskatı öyle ağır ki ruhum, can damarım kesilse bir damla kanım akmaz. Gözlerim ufka dikili, bir küçük kızıl ışık bekliyorum senden..Bir aydınlık teli.. Bir umut.. affeder misin beni?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #208
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hazan mevsiminin
hüzünlü çocuğu
buram buram gözyaşı var geçmişinde
ve saklı bir yara yaşadıkların
süslü gülüşlerinin arkasında
hangi leyleğin sırtından bırakıldın
sıcakkanlı hayallerinden
kutup yalnızlığına
yaprakları dökülüyor gönlünün
asi bir rüzgar esiyor
isyan bayrağını çeken saçlarında
ellerinde oltan var şimdi
çaresizlik denizine savurduğun
belki bir umut takılır diye ucuna
geceler boyu başında
uykusuz nöbet tuttuğun
bir girdapmıydı yoksa seni sürükleyen
gençlik baharının fırtınasında
aniden çıkıp hoyratca
karanlıklara alıp götüren
bir tutam aşkda yetmedi
seni kurtarmaya
avuç dolusu sevgilerin
masum yaklaşımlarıda
kaç kez yenik düştün
ve kaç kez düşürüldün
bütün dimdik duruşlarında hayata
bırak ağlasın göz pınarların
atma içine boşver
boğma yüreğini
kurumasınada ramak kaldı
bütün harflerini Rab'ba döktüğün dilinin
tarifi yok senin yaşamının
zaten yaşamın diye bir şeyin
olmadı hiç senin.
yarıda kalmış bir hayatın
tamamlanmamış mücadelesinde
kaybeden tarafın ta kendisinin sen
kazandıkların yalnızca
kimseler bilmesin diye
bir bir içine attığın acıların
seksen ikide hazan mevsiminin
yirmi yedinci gününde gözlerini açmışsın
aradan yirmi dört yıl geçmiş
hala hazanın gözlerinde bıraktığı
hüzünde yaşamaktasın.
hazan mevsiminin hüzünlü çocuğu
adın Mustafa
sözlükde seçilmiş demekmiş tanımın
kader piyangosundan amorti beklerken
belkide büyük ikramiye sana çıktı
haberin bile yok
harca artık acılarını harcayabildiğin kadar
ve dök artık bütün gözyaşlarını
kendini kendinle boğana kadar ...
feather
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #209
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Merhaba
Merhaba!
doğan gün
dalucları tomurcuklar
dağların esen rüzgarı
sıvırcık kuşlarının sevinci bahar
güneşe koşan çocuklar
bahardalım
merhaba !

Merhaba !
sevgi düşüm
utangaç gülüşüm
ilk yaşam çığlığı
gelin duvağı
türkü tadındaki yaşam
yürekteki sevda, gözlerdeki ışıltı
dudaktaki şarkı,
özlemi çekilen yarınlar
İçerdekiler dışardakiler
hasreti kanayan dostlar
merhaba !

Merhaba !
ağaçta göveren dal
güllerin güne gülüşü
yerdeki çiy, gökteki ay
yağmurun çimlere dökülüşü
salkım-saçak bulut
yedi iklim dört mevsim
evrenin renk renk cümbüşü
ısıtan umut
ey günüm, günaydınım, gülaydınlığım
merhaba

Merhaba!
ey dostluk,iyilik, güzellik
ey insanlık,merhamet, barış
sevgiye susayan yürek
yanakta gözyaşı ıslağı
dudakta kanayan şiir
kalbe dolan aşk
ey sevda yolcuları
sevgi bostanı gönlüm
merhaba

Merhaba !
güneşle beslediğim
sevgiyle süslediğim
gönlümün sultanı yar
dostluk diyarı ülkem
sevgi bahçem, duygu pınarım
hasretim, asyam, anadolum
yüreğim, sevdam, yenigelinim
merhaba
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Kasım 2006       Mesaj #210
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Güllerle kaplı bahçede
Çocuklar oynasa da dolu dizgin
Mor sümbüllerin kokusu sarsa da odayı
Sabahın sessizliği huzur verse de
Uçsuz bucaksız yükselen ruhumla
Çırpına çırpına yere düştüm
Ölesiye yorgunum
Kara bir bulut dünyamı örttü
Gölgem kısaldı karardı
Soluk köprüsü zayıfladı
Sonsuz karanlığın eşiğindeyim
Ölesiye yorgunum
Bir şeye bir damla inancım olsa
Sarılacağım dört elle
Ufacık bir yelin bile incittiği kalbimi
Okyanus suyuyla dokuyacağım
Buzdağına çarpan ruhumu
Şiir ateşiyle ısıtacağım
İncecik bir sızı yaraladı yüreğimi
Fosilleşti ruhum
Ölesiye yorgunum
Sabahın huzur veren sessizliğinde
Güllerle kaplı beşikte
Dinlenerek uyumak istiyorum
Ölesiye yorgunum
feather

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük