Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Sayfa 23

Güncelleme: 2 Haziran 2012 Gösterim: 265.488 Cevap: 628
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Kasım 2006       Mesaj #221
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
sahipsiz bir mektup!

Sponsorlu Bağlantılar
"bu gece bir şeyler değişecek, sen gideceksin, ben biteceğim. ardından isyanlar, isyanlar...

bu gece bir şeyler bitecek, içimdeki sen, hayalindeki ben gidecek, ve bir daha asla geri gelmeyecek.

komik! bir an ne kadar da zayıf kalmışım sana karşı. nasıl inanmışım sana. gideceksin ne kadar "kal" desem de. ardında yalnızlığının hediyesini bırakarak gideceksin. sen; beni sevdiğini söyleyeceksin , ben de; "sevgin bensizliğin olsun" diyerek cevap vereceğim
sana. belki de güzel olabilirdi. belki de çok kötü...

bir yaşamı daha bitirerek gidiyorsun işte. söz söylemeye cesaretin yok. susuyorsun yine, her zaman olduğu gibi. İçin içini yiyor ve sen yine de konuşmak istemiyorsun biliyorsun ki sende haksızsın en az benim kadar. sen de suçlusun en az benim kadar. Şimdi git,bir daha seni bulamayacağım bir yere, sesini duymayacağım, yüzünü göremeyeceğim uzak bir diyara.hatırlanmayacak kadar uzaklara git, git, git!

bir yıl sonra...

dün seni gördüm. Çok değişmişsin deli kız çok değişmişsin. o gülen kıza ne oldu, söylesene? zayıflamışsın iyice, yüzünde eskisi kadar canlı değil ne oldu sana? kim yaptı sana bunu, söylesene kim?

konuşmadın yine, yine o keçi inadın tuttu. bilirim seni, dediği dediksindir. yapacağım dedikten sonra geri dönüş yoktur senin için. değer miydi sence?

o sevimli kız nerede?bir gün karşılaşırız diye bekledim.ama bu şekilde olmamalıydı. bende ardından üzüldüm. bende yalnız kaldım, bende küstüm kendime, bende öğrendim gecelerle dost olmayı, bende alıştım soğuk gecelere ve bende...

Şimdi sen karşımdasın, o kadar gururlusun ki yüzüme bile bakamıyorsun, biraz olsun konuşmaya bile cesaretin yok. suçluluğunu kabulleniyorsun, yine diyecek bir şeyin yok.
düşündüm hem de çok, defalarca hata kimde diye?
ne yaptım ki ben sana o kadar değişecek...
bir rüya gördüm sandım, ama karşımdaydın,en olmadık bir zamanda...

bir hafta sonra...
bir telefon çaldı az önce, sevdiğin bir şarkı vardı ya onu dinletti bana arayan....hemen eski rehberleri karıştırdım. telefonunu buldum. evet halen o şarkı çalıyordu o unutulmaz şarkı.

birkaç gün sonra...

gazete okuyordum, arkadaşlarımla şakalaşarak.bir an "neyin var" diye haykırdıklarını hatırlıyorum. sonrası... eve getirmişler, bayılmışım
"olamaz!" diye bağırmışım. sanki çok korkmuş gibi sapsarı kesilmişim oracıkta. sevdiklerim, dostlarım eve kadar yanımda gelmişler. adını sayıklamışım yol boyunca. telefona sarılıp aradım "doğru mu?"
diyerek. korkunçtu, inanılmazdı. sen yaşamdan vazgeçmiştin, o tatlı kız bir delilik yapmıştı yine.

neden ben neden? vazgeçmediğin neden ben? deli kız ne yaptın bizE?

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Kasım 2006       Mesaj #222
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
“ Sen üzülme diye satır aralarına ördüm yokluğunun sancılarını. Duyup ağlama diye bir saçak altına sığınıp şimşek gürültülerinde yutkundum sensizliğin çığlıklarını. “

Sponsorlu Bağlantılar
Yüreğinde bir bahar göremeden, kanayan yaralarımı iyileştirmeden çekip gittin. Gitmeliydin, hiçbir zaman dönmeyecek şekilde yüreğimde sana dair ne varsa alıp gittin. Gittin diyorum hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. Evet, bu cümleyi kurmamak için ne savaşlar verdim yüreğimin hücrelerinde bir bilsen. Seni üzmemek için acılarımda demlenmiş bu cümleyi hep erteledim dudaklarımdan. Yalnızlığında depreşen yaralarımı görme diye kalemi kırdım, ismini anan dudaklarıma kilit vurdum seni üzecek tek bir kelime söylemesin diye. Sen varken taze tomurcuklar açan kelimelerim yokluğunda paslansın istedim. Sen benim canımdın. Sana ve gözyaşlarına kıyamadım işte. Sana acı vermemek için yüreğimdeki “ senden ” kaçtım. Senin olduğun her yerden uzaklaştım. Hayattan, bu satırlardan kısacası her şeyden kaçtım unutmak için değil senin gidişini kendimden gizlemek için. Gitmelerini erteledim yüreğimin kıyılarında. Bitkisel hayata girmiş varlığını kendi soluğumla yaşatmak istedim. Soluğu tükenmiş bir cana “ canımı “ verircesine yokluğuna anlatan kelimelerden kaçtım..Canımdan canımı koparıp biraz daha varlığında gülümseyebilmek için kendimi seni hatırlatan kelimelerle avuttum. Kendimi “ yalnızlığımla “ aldattım. Gidişlerine kaç kuyruklu yalan uydurdum. Kaç kez kaçınılmaz bu gerçekle aynalarda yüzleşmekten korktum. Hiçbir zaman dillendiremedim senin gidişini hatırlatan kelimelerle. Ama yutkunamadım, dudaklarıma kilit vuramadım işte .” Hiçbir zaman yüreğime gelmemiştin sen. “. Gece olup herkes evine döndüğünde anladım senin bir daha dönmeyecek şekilde gittiğini. Gittin, hiçbir zaman geri gelmeyecektin….


Varlığındayken her gece aradığın vakitlerde ben hala sen ararsın diye seni bekledim sen kokan köşelerde. Seni bekledim hep. Seni beklerken karanlıklarla oyalandım biraz. Körebe oynadım zamanla. Kovalayan yalnızlıktı ben ise sana ve varlığına kaçan oldum. Hep yokluğuna ebe oldum bilmediğim oyunlarda.. Gözyaşlarımı avuç içlerimde saklayıp seni bekledim işte zamanın kör saatlerinde. Seni götüren tarihi alnımın ortasında bir mıh gibi çaktım. Ve hala gittiğin günde hala bıraktığın yerdeyim…Bir gün gelecekmişsin gibi seni bekliyorum sen kokan köşelerde….


Hatırlar mısın bilmiyorum. Senden önceki terk edişlerimi yazdım sana. Acılarımı katık yapıp aynı sofrada paylaşmadık mı seninle. Hüznün içinde umutsuz kaldığımda “ Pes etmeler bize göre değil, yılmakta öyle. Şimdi hadi tut ellerimden. Gir hadi yüreğimden içeri böyle hüzünlü olduğun zamanlar. Orada cennetten bir köşe var senin için. Kuşlar, çiçekler, kelebekler. Orada biraz mutluluk doldur yüreğine, huzur doldur. Sığınağın olsun orası, sığındığın. İçinde akan derede yıkan ve sıyrıl tüm acılarından. “ satırları geliyor dilimin ucuna. Yüreğim ise her satırında seni arıyor. Susup bakakalıyorum senden kalan tek hatıra bu satırlara..Huzur arıyorum gözlerindeki mutluluk ülkelerinin baharlarında. Sığınak arıyorum yalnızlığın ayazlarından kaçıp yüreğimi ısıtabileceğim. Seni arıyorum lakin yüreğimde bulamıyorum. Ruhum gitti derken yüreğim kabullenmiyor gidişine.. Ruhumla kalbim arasında tek başıma kaldım. Gittin mi yoksa giden sadece mevsimler miydi bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var ; yalnızlığında yetim, karanlıklarda sensiz kaldım…


Bu satırları yazarken annem ile kız kardeşim yan odada ben ise sessizce gözyaşlarımla sana akıyordum senin sırtınmış gibi yokluğunu hatırlatan duvarlara yaslanarak. Hiçbir zaman gelmeyecek olsan da imkânsızlığına bırakıyordum fakir kelimelerimi. Ağlıyordum, sesimi kimseler duymasın diye ağzımı ellerimle kapatıp ağlıyordum. Yüreğim gözyaşlarını giyinip sana ve yalnızlığa akıyordu kirpiklerimden. Biliyorum ki bu gözyaşlarım senin için. Kirpiklerimden akan her gözyaşına bir dua ekledim canım. “ Benim her ıslak gözyaşım sana umut dolu bir gülücük olarak dönsün “ duasını dudaklarıma ilmekleyip sana bıraktım ıslak gözyaşlarımı..Ve mektubu okurken ağlarsan dokunma gözyaşlarına, bırak aksın yüreğin satırlara, toprağa. Aksın ki ; susuz kalmış ceylanlar gözyaşlarınla beslensin.


Sen bu satırları okurken ben tek hayalimiz olan kızımıza “ sonbahar mektupları “ yazıyor olacağım. Gittiğin günün tarihini kaderime mühürleyip yalnızlığın demli çayından sensizliğini yudumlayacağım. Seni anacağım yıldızların karanlıklarla dansını izlerken. Ve yağmur yağarken yüreğine dokunacağım usulca.. Bir gün kavuşmamızın ahiretin güneşinde olacağını düşünerek ismini anacağım imkânsızlığın kör saatlerinde. Elinde yıldızlar, yüreğinde beni alarak gelmeyecek olsan da her zamanki gibi gecenin en dar vaktinde seni bekliyor olacağım..


Her kelimem yalnızlığa tutsak.
Her gülüşüm sana uzak.
Yüreğimle yüreğine dokunsam,
Gülüşün düşer haramın avuçlarına.
Gözyaşlarımı yüzüne bıraksam,
İmkânsızlık düşer hasret paydalarımıza.

Güneşler kurutmaz ıslak kirpiklerimizi.
Şarkılar avutmaz ikimizi de.
Gün gelir,
Gözlerimizden akan
Yaş olur ayrılığımız.
Gün gelir,
Yüreğimizi yakan
Yangın olur yalnızlığımız.
Gün gelir,
Yoklukta yüreğimizi dayandığımız sırt,
Uçurumlarda tutunduğumuz bir dal olur
İmkânsızlığımız.

Ve bir gün Cennetin köşelerinde
Sarıldığımız gül kokulu bir sevda olur
Islak gözyaşlarımız…..


16.09.2006


iSMAİL SARIGENE
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #223
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Sana bu mektubu korkarak yazdim
Kabul etmez, geri yollarsin diye.
Özleminle ân ân solarak yazdim
Pisman oldum sonra, aglarsin diye.

Seni hayâl ettim, seni düsledim
Hirsimdan dudaklarimi disledim
Yüregimi satirlara isledim
Ne hâldeyim, okur anlarsin diye.

Bu mektup, sevgimin ümit mührüdür
Yükü mü? Bilirsin, sevdâ yüküdür
Belki alir beni sana götürür
Muhabbetle koklar, sararsin diye.

Sensizligi izah imkansiz, baktim
Olacagi insafina biraktim
Niçin, mektubun dört ucunu yaktim
Sende benim gibi yanasin diye.

Gelecekmis gibi gözletiyorsun
Arama, sorma yok; özletiyorsun
Yaramsin, yarami gizletiyorsun
Içerden içerden kanasin diye.

Gurbete kizginim, biktim siladan
Kurtulmaz su basim dertten, belâdan
Duada tek dilegimsin Mevlâ’dan
Yalvarir aglarim duyarsin diye.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #224
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
artık ne bak postacı geliyor şarkılarının bir önemi kaldı ne de yare gönderilen ucu yanık mektupların. telgırafın tellerine kuşlar konmayalı da uzun zaman oldu...
artık natırlar bi kaç satırlık mesajlarla özetlenir oldu. slm ile başlayan. kib. ile biten satırlar....
sevgiliye en güzel aşk mesajları adlı kitapçıklar satılmaya başladığından beri köşe başlarında yazmak için çok düşünmeye de gerek kalmadı.. aaahh bir de asker ocagında ana ya yazılan mektuplar vardı değil mi. onlarda ana bana kontür transver etsene sözünden sonra kıymetini kaybetmedi mi?
aahhhh
sahipsiz
mektuplar
sahip çıkılamayan....

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #225
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anneme söylemeyin beni gördüğünüzü
Hele hiç söylemeyin perişanlığımı
Gözümdeki yaşları,yüzümdeki çizgileri
Ak düşmüş boyasız saçlarımı söylemeyin
O beni hep bahardaki kızı bilsin
Çiçek açan koşan zıplayan
Konuştumu şen kahkahalar atan
O beni hep ilk yazdaki gibi biliyor,bırakın hep öyle bilsin
Anneme söylemeyin beni bir köşede biçare gördüğünüzü
Yaşlı yüreği dayanmaz o beni mutlu biliyor
Yıllar önce beni gidiyorum diyerek baş kaldıran
Ve sadece pişman olmamamı dilediğini biliyor
Yaşarken insan herşeyi görüyormuş anne
Sevmeyi, sevilmeyi, aldanmayı,ölümü,terk edilmeyi
Ve her türlü acıyı tatmayı öğreniyormuş
Sen bana bunları anlatmamıştın ki..
Küçükken kahkahalar atarken neden kızdın bana anne
Ayıp kızlar sesli gülmez derdin kovalardın beni
Neden kızardın ki bana
Biliyormusun ben artık hiç gülmüyorum
Ben hep pembe düşlerin olduğu
İnsanın canının yanmadığı ve hep güldüğü
İki gönül bir olunca samanlık denen yerin seyran olduğu
Bir elin nesi var iki elin sesi var hikayelerini dinledim
Neden anlatmadın bana bunları anne
Hava soğuk yağmur iner birazdan
Ben kötü bir evladım dimi şimdi uzaklarda
Bende böyle olsun istemedim ki anne
Beni görmeyi istermişsin geldi biri söyledi
Sakın haa aklından bile geçirme
Sen beni ilk yazdaki gibi bil
Bırak ben yerimde sen yerinde ağırlaş
Ama beni sakın unutma anne
Kardeşlerimde unutmasın
Babam asla unutmaz
Böyle olmasını bende istemedim ki...
feather
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #226
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mektup

Ümit Yaşar Oğuzcan'ın ayrılık acısını ele aldığı (mükemmel) bir yazı..

Bugün bendeki resimlerini ve mektuplarını yakıyorum.
Küllerini sana göndereceğim. İşte! Hepsi önümde
duruyor. Şu resim çekilirken karşında ben vardım,
hatırladın mı? Üzerini diyerek
imzalamışsın. Bu seni en çok anlatan resimdi
biliyorum. Bana en yakın olduğun resimdi... Karşında
ben vardım, gözlerin gözlerimdeydi... İçin benimle
doluydu, bakışların gibi. Önce bu resmini yakacağım,
bu en çok sen olan resmini. Sonra da diğerlerini
yakacağım. Hepsi birer birer kıvrılıp kül olacak
sonunda. Ya mektupların? Herbirini çok çok öptüğüm
mektupların...Satır satır içimde çakılı duran mektupların.
Onlarda yanacak. Senden madde olan hiçbir şey kalmasın
istemiyorum bende. İçimde bıraktığın eziklik yeter artık.

Artık seninle değil, verdiğin acılarla avunacağım. Seni bütün
arzuların üzerinde, bütün özlemlerin ötesinde
seveceğim artık. Sensiz bir dünya yaratacağım senden.
Dünya duracak ama sen durmayacaksın. Zaman bitecek,
ama sen bitmeyeceksin. Bir gün bütün çiçekleri solacak
bahçelerin, yıldızlar ışık vermeyecek, güneş
doğmayacak hiç. Ama sen solmayacaksın, sen
eksilmeyeceksin. Seni maddenin dışına çıkarıyorum.
Ölümsüzlüğün kapılarını açıyorum sana... Anlamıyor
musun?

Daha düne kadar her yerini ayrı ayrı seviyordum.
Ellerini tuttuğum zamanlar ürperirdim, başım dönerdi
gözlerine bakınca. Dudakların her öpüşte yeniden
dünyaya getirirdi beni. Al işte, hepsini sana
bırakıyorum. Güzelliğinde senin olsun dişiliğinde..

Göreceksin, bir gün her yerin şu mektuplar, şu
resimler gibi kül olup dağılacak.
Bir tel bile kalmayacak saçlarından. Niceleri gibi sen
de göçüp gideceksin bir gün... Önce güzeliğin terk
edecek seni. Ellerin buruşacak, belin bükülecek,
ak pak olacak saçların. Boş bir çuvala döneceksin.
Gözlerinde o vahşi pırıltı kalmayacak, bütün ateşi sönecek dudaklarının...

Ama ben o halinle bile seni terketmeyeceğim. Çünkü
benim içimde hep bugünkü gibi kalacaksın. Taptaze,
sımsıcak ve korkunç güzel! Yalnız benim gözlerimde
bir manası olacak bakışlarının. Ben yok olduğum zaman
da satırlarımda yaşayacaksın. Hiç ihtiyarlamadan,
hiç değişmeden, hiç tükenmeden... Adım adınla anılacak,
adın adımla...

Mektuplarınla resimlerini yakacak gücü kendimde
bulamasam, o zaman da kendimi yakardım. Şu herkeste
seni gören gözlerimi, şu her yerde sana koşan
ayaklarımı ve şu her zaman sana yazan ellerimi
yakardım. Tenimden yükselen alevler ta Allaha kadar
uzanır, ona çaresizliğimi anlatırdı.

Seni güçsüz, zayıf bir insan tarafından sevilmenin
hayal kırıklığına uğratmamak için, şimdi benim yerime,
senden kalanları yakacağım. Ben yaşadıkça, varlığım bütün çaresizliklere meydan okuyacak. Unutma; seni sevdiğim için ölebilirdim, seni sevdiğim için yaşayacağım.
Biraz sonra mektuplarınla resimlerni tutuşturacak bir
kibrit çöpü gibi çekiliyorum hayatından. Her şeyiyle
onu sana bırakıyorum. Hayatın senin olsun. İstersen
hayatım da.. Ama sen kendinin bile olamayacaksın
artık. Ben yaşadıkca, adım söylendikçe...

Seni bensizliğe ve kendimi sana mahkum ediyorum..
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #227
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ellerim kir tutmuyor artık
geçmiş zaman da akıp gitti sokaklardan
kayboluyor o ağrıdan kalan
gecenin lekeleri.
bir bebeğin uykusuna karışıyor
kalbimin diri kelimeleri.
her zaman ki gibi
kolay değil biliyorum
bir kalbi akıtabilmek gözlere
çizebilmek görünmeyeni
zor biliyorum kavramak
bir annenin sancıyorken memeleri
ışıyabilmek geceleri
gün vuruyor badanalı duvarlara
girmedik karanlık oda bırakmadı kalbimde,
kumruların yüreğinde yankılanan güneş...
sen! beni aşka çağıran ölüm
pervaneler mi biçti kirpiklerini?
çok değişmişsin görünmeyeli
beni tanırsın biraz...
bir rahmin suyunda durulandım kaç gece
ilk tebessümlere mühürledim gözlerimi
ve nicedir bir çocuk basıyorum yarama
ayık kelimelerle kuruyorum sözlerimi
beni acıyla kıvranan bedenlerde arama.
hayretler içindeyim sular içinde
ellerimde kir tutmuyor artık
kar beyazı çarşaflarım
kanıyorum uykulara
sen ey! beni aşka çağıran ölüm
beni acıyla kıvranan bedenlerde arama
saatlerim ayarlı, geceyle gündüz ayrı
ne dolu ne boş bardaklarım
hüznüm yarım sevincim yarım.
feather
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #228
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sana yazmak zor iş. Ne yazacağım ve nasıl yazacağım problem çıkartıyor. Basit bir iş değil mektup yazmak. Her kelimeyi özenle ve tereddütsüz seçmek zorundasın . Karşı karşıya olmadığın bir insan tarafından yanlış anlaşılman olası, gerçi ille de doğru şekilde anlaşılsın gibi bir niyetim de yok aslında ve anlattığımın benim gibi algılanmayacağını da biliyorum, bu ürkütmüyor beni. Ama hala yıkamadığım ve yıkmakta büyük zorluk çekeceğim sınırlar var içimde. Beni bir anlamda özgürlüğümden etseler de alışılagelmiş olamaları ve kök salmaları yüzünden beynim ve yüreğim ikileme düşüyor. Bir yanım onlara kaldırılıp atılacak sünepe serzenişler olarak bakarken diğer yanım dört elle sarılıyor. İşte beni bu ürkütüyor. Diğer insanların beni anlamamaları ya da yanlış değerlendirmeleri beni ilgilendirmese de bizzat kendim tarafımdan anlaşılamamak ve önemsememek yıkıyor beni, bunun doruğa çıktığı anlarda da yazıyorum, ne olursa, nasıl olursa.

Mektup yazmaktan bahsetmiştim başta. Uzun süredir yazarken haz duyduğum ve rahatladığım mektuplar yazamıyorum. Belki zamanın boşa harcanması gibi geliyor ama öyle olamdan dehşetle haberdarım. Mektup, eski zamnaların gizemli bir mirası bize. Yazılırken ve okunurken teknolojik artıklara bulaşmayan, diğer kimselerce koayca paylaşılamayan ve kalıcı olan tel miras belki de. Kalıcılığını bir kanara bırakırsak insanların en özgür haberleşme ve dertleşme olanağı olarak nitelendirebilirim mektubu.

İlk mektuplarımı anımsıyorum şimdi. Klasikbir girişle başlar “merhaba, nasılsınız? İyisinizdir inşallah” ve klasik bir sonla biterdi. “ellerinizden öperim vs..” Yani emekleme devreleriydi yaşamın. Onalrın da kendilerine has bir ezgisi bir güzelliği vardı. En azından tümüyle saf ve temizdiler . “Ellerinizden öperim” derken bunu içinden gelerek, ikiyüzlülüğe bulaşmadan ve öyle olması gerektiğine inandığı için söyler insan o mektuplarda. Sonraları mektuplşarda bir sahtelik , bir ikiyüzlülük beliririr. Sırf nezaket olsun diye zırvalanır. İnsan , mektuplarda , kendisiyle beraber kelimleri de kirletir , çirkefleştirir. Oysa kelimelr kendi anlmalarında ve samimiyetlerinde öylece kalabilirler uzun yıllar. Ama biz onalrı değişmeye, ölmeye, kirlenmeye, fesatlığa, öldürmeye zorlarız. Oynarız onlarla, bizim onlar tarafından yönlendirildiğimizden habersiz ve cahilce. Yaratttığımız şeylerin uşağı olmakta hiçbir zaman rakibimiz olmadı çünkü. Dili biz yarattık ama kullanmayı sadece birkaç kişinin eline bırakıp argoya ve basit olana koştuk. Ve önceleri saf kelimelerle yazılan mektuplar sonraları bozulmuş ve kullanılmış kelimelerle gerçek güzelliklerini yitirdiler.

“Güzellik gözlerdedir, bakılanlarda değil”

Asaf böyle derken hiç de haksız değil. Güzelliği yaratan biz olduğumuza ve netlendirecek başka kimse bulunmadığına göre önce biz, kendimiz, içimizde ve düşüncelerimizde güzellik kavramını oluşlturmalıyız. Bu her boyutunda böyle olmalı yaşamın. Yani eğer etrafımızda güzellik arıyorsak önce biz güzel olmayı, güzel bakmayı öğrenmeliyiz . Kelimeler için konuşursak şöyle bir tablo çıkar ortaya; insan kelimeleri algılayışı ve dile getirişi esnasında beynini ve duygularını kullanır. Amaç duyguları dile getirmekken beyin araçtır, düşünceler dile gelirken beyin öznedir, kendimizi dile getiriken beyin oyuncaktır sadece. Yani kelimlerle oynarken kuralları özümüz koyar. İnsan kelimeleri kötüye çekiyorsa ya da kötüye kullanıyorsa suç kelilmlerde ya da dil de değil insanın kendisindedir. Bunu benden önce bir sürü insan söylemiştir mutlaka, ama bu benim de söylememe bir engel değil. Zaten Cicero’nun da dediği gibi;

“İşin saçma tarafı, en saçmasını bile filozofun birininin söylemiş olmasıdır.”
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Kasım 2006       Mesaj #229
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yaş 35 yolun yarısı değil
O senin zamanındaydı Tarancı
Yollarımızı, yaşlarımızı şaşırdık
Ne doğduğu belli güneşin, ne de batışı
Ar damarı çatladı, değişti kalp atışı
Yitirdik neyimiz varsa güzelden yana
Bozuk para gibi harcıyoruz birbirimizi
Doğru olanı terk ettik, yanlışa saptık
Kardeş kanına buladık ellerimizi
Kimse kurtaramaz Tarancı, kimse bizi…
Zamansız yağıyor sakaklara kar
Mor halkalar koyu, çizgiler derin
İçimizde özlemi güzel günlerin
Sana dost olan aynalar bize yabancı
Genç ile ihtiyar farksız simdi Tarancı
Sular daha çabuk boğmakta insanları
Gökyüzündeki renkler daha başkalaştı
Ateş daha da çok yakıyor benliğimizi
Dert üstüne dert, acı üstüne acı
Kıyamet kopacak,
Kopmalıdır da Tarancı
Mevsimler değişti bir bir
Ne kışın kış olduğu belli,
Ne yazın yaz
Cenazeler, tarumar olmuş bahçeler
O kadar çoğaldı ki Tarancı
Üzüntüler bir anlık
Gözyaşları yalancı
Senin dediğin taht misali o musalla taşına
Koymaya değmez oldu insanlar
İstemez bundan böyle bu toprak bizi
Ellerimiz harama,
Dilimiz yalana alıştı
İnsanlıktan ırak kıldık kendimizi
Kimse kurtaramaz Tarancı, kimse bizi

featherİlkan SAN
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Kasım 2006       Mesaj #230
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir bir birmizin yaralarına
Merhemiz zannederken
Kangren olmuştu ömürlerimiz
Dünyayı sevişirken gözetlemek
Utandırırdı gözlerimizi
Ve bir kapı aralığından sevişirdi
Gözlerin bedenimle
Ben henüz hiç bir kadına dokunamamışken
İşlediğimiz günahın kokusu genzimi yakardı
En yalan ve en ıssız anlarımızdı
Bir yalnızlığa ikimiz sığmaya çalışırdık
Çalıntı zamnalarda sahipsizken
Ve bir telefon kulubesi kadar yalnız
Bir okadarda karanlıkken
Saklanacak bir ışık arardık
Çünkü geçmişimizi hiç bir karanlığa sığdıramazdık
Oysa merhem değildik yaralarımıza
Tükenince ömürlerimiz
Apar topar toplayıp günahlarımızı
Kaçtık birbirimizden...
featherZafer VATANSEVER

Benzer Konular

17 Haziran 2009 / _PaPiLLoN_ Taslak Konular
19 Haziran 2014 / By_Dark Cevaplanmış
16 Ağustos 2014 / Misafir5 Cevaplanmış
3 Şubat 2016 / Safi X-Sözlük
15 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük