Ziyaretçi
HANI KURSUN SIKSAN GECMEZ GECEDEN
Yigit harmanlari, yiginaklar,
Kurulmus cetin daglarinda vatanlarin.
Dize getirilmis haydutlar,
HayInlar, amana gelmis,
Yetim hakki sorulmus,
Hesap gorulmus.
Demdir bu...
Demdir,
Derya dibinde yanginlar,
Kan kesmis ovalar ustunde Mayis...
Ucmus, bir kustuyu hafifliginde,
Celik kadavrasi korugan`larin.
Ölünmüs, canim,ölünmüs,
Murad alinmis...
Gelgelelim,
Beter, bize kismetmis.
Ölüm, boyle alti okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, muthis
Genciz, namlu gibi,
Ve catal yurek,
Barisa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygisiz, rahat,
Otuziki disimizle gulmege,
Doyasiya sevismege,yemege...
Kac yol, aglamakli olmusum geceleri,
Asil, bizim aramizda guzeldir hasret
Ve asil biz biliriz kederi.
Icim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bicagi,kInsIz,uyanik,
Ve genc bir misradir
Filinta endam...
Neden, neden alnindaki yikkinlik,
Bakislarindaki olduren bugu?
Kac yol aglamakli oluyorum geceleri...
Nasil da almis aklimi,
Surmus, filiz vermis icimde sevdan,
Dost, dusman soz eder kendi kavlince,
Kinanmak, yigit basina.
Bu,ne ayip, ne de yasak,
Oylece bir gercek, kendi halinde,
Belki, yasamama sebep...
Evet, aglamakli oluyorum, demdir bu.
Hani, kursun siksan gecmez geceden,
Anlatamam, nasil issiz, nasil karanlik...
Ve zehir - zikkim cigaram.
Gene bir cehennem var yastigimda,
Gel artik...
ben sana mecburum bilemezsin
adini mih gibi aklimda tutuyorum
buyudukce buyuyor gozlerin
ben sana mecburum bilemezsin
icimi seninle isitiyorum
agaclar sonbahara hazirlaniyor
bu sehir o eski Istanbul mudur
karanlikta bulutlar parcalaniyor
sokak lambalari birden yaniyor
kaldirimlarda yagmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir aksamustu ansizin yorulur
tutsak ustura agzinda yasamaktan
kimi zaman ellerini kirar tutkusu
birkac hayat cikarir yasamasindan
hangi kapiyi calsa kimi zaman
arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu
Fatih`te yoksul bir gramofon caliyor
eski zamanlardan bir cuma caliyor
durup kose basinda deliksiz dinlesem
sana kullanilmamis bir gok getirsem
haftalar ellerimde ufalaniyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziran`da mavi benekli cocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir sileb siziyor issiz gozlerinden
belki Yesilkoy`de ucaga biniyorsun
butun islanmissin tuylerin urperiyor
belki korsun kirilmissin telas icindesin
kotu ruzgar saclarini goturuyor
ne vakit bir yasamak dusunsem
bu kurtlar sofrasinda belki zor
ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yasamak dusunsem
sus deyip adinla basliyorum
icimsira kimildiyor gizli denizlerin
hayir baska turlu olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin
İSTANBUL
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm istanbul
Binbir direkli Haliç@inde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniye@nde güneş
Hey sen ne güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kumlara sermiştir
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarı@nda depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masallarıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerden gayrısına yaşamak yok
Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen köylü sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköy@ün Cibali@nin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
Ve ahmak kadınların selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir
Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudakları yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez
Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi
baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebelerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakaklarımın ağrısı
Bir kadın kardeş tanırdım
Bir arkadaş karısı
Hasta ciğerlerinin taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniye@nle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalarınla bekle
Ve bir kuruşa yeni hayat satan
Tophane@nin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize lâyıksın.
Sponsorlu Bağlantılar
Kurulmus cetin daglarinda vatanlarin.
Dize getirilmis haydutlar,
HayInlar, amana gelmis,
Yetim hakki sorulmus,
Hesap gorulmus.
Demdir bu...
Demdir,
Derya dibinde yanginlar,
Kan kesmis ovalar ustunde Mayis...
Ucmus, bir kustuyu hafifliginde,
Celik kadavrasi korugan`larin.
Ölünmüs, canim,ölünmüs,
Murad alinmis...
Gelgelelim,
Beter, bize kismetmis.
Ölüm, boyle alti okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, muthis
Genciz, namlu gibi,
Ve catal yurek,
Barisa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygisiz, rahat,
Otuziki disimizle gulmege,
Doyasiya sevismege,yemege...
Kac yol, aglamakli olmusum geceleri,
Asil, bizim aramizda guzeldir hasret
Ve asil biz biliriz kederi.
Icim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bicagi,kInsIz,uyanik,
Ve genc bir misradir
Filinta endam...
Neden, neden alnindaki yikkinlik,
Bakislarindaki olduren bugu?
Kac yol aglamakli oluyorum geceleri...
Nasil da almis aklimi,
Surmus, filiz vermis icimde sevdan,
Dost, dusman soz eder kendi kavlince,
Kinanmak, yigit basina.
Bu,ne ayip, ne de yasak,
Oylece bir gercek, kendi halinde,
Belki, yasamama sebep...
Evet, aglamakli oluyorum, demdir bu.
Hani, kursun siksan gecmez geceden,
Anlatamam, nasil issiz, nasil karanlik...
Ve zehir - zikkim cigaram.
Gene bir cehennem var yastigimda,
Gel artik...
ben sana mecburum bilemezsin
adini mih gibi aklimda tutuyorum
buyudukce buyuyor gozlerin
ben sana mecburum bilemezsin
icimi seninle isitiyorum
agaclar sonbahara hazirlaniyor
bu sehir o eski Istanbul mudur
karanlikta bulutlar parcalaniyor
sokak lambalari birden yaniyor
kaldirimlarda yagmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir aksamustu ansizin yorulur
tutsak ustura agzinda yasamaktan
kimi zaman ellerini kirar tutkusu
birkac hayat cikarir yasamasindan
hangi kapiyi calsa kimi zaman
arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu
Fatih`te yoksul bir gramofon caliyor
eski zamanlardan bir cuma caliyor
durup kose basinda deliksiz dinlesem
sana kullanilmamis bir gok getirsem
haftalar ellerimde ufalaniyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziran`da mavi benekli cocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir sileb siziyor issiz gozlerinden
belki Yesilkoy`de ucaga biniyorsun
butun islanmissin tuylerin urperiyor
belki korsun kirilmissin telas icindesin
kotu ruzgar saclarini goturuyor
ne vakit bir yasamak dusunsem
bu kurtlar sofrasinda belki zor
ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yasamak dusunsem
sus deyip adinla basliyorum
icimsira kimildiyor gizli denizlerin
hayir baska turlu olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin
İSTANBUL
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm istanbul
Binbir direkli Haliç@inde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniye@nde güneş
Hey sen ne güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Plajlarında karaborsacılar
Yağlı gövdelerini kumlara sermiştir
Kürtajlı genç kızlar cilve yapar karşılarında
Balıkpazarı@nda depoya kaçırılan fasulyanın
Meyvesini birlikte devşirirler
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul
Et tereyağı şeker
Padişahın üç oğludur kenar mahallelerinde
Yumurta masallarıyla büyütülür çocukların
Hürriyet yok
Ekmek yok
Hak yok
Kolların ardından bağlandı
Kesildi yolbaşların
Haramilerden gayrısına yaşamak yok
Almış dizginleri eline
Bir avuç vurguncu müteahhit toprak ağası
Onların kemik yalayan dostları
Onların sazı cazı villası doktoru dişçisi
Ve sen esnaf sen köylü sen memur sen entellektüel
Ve sen
Ve sen haktan bahseden Ortaköy@ün Cibali@nin işçisi
Seni öldürürler
Seni sürerler
Buhranlar senin sırtından geçiştirilir
İpek şiltelerin istakozların
Ve ahmak kadınların selameti için
Hakkında idam hükümleri verilir
Haktan bahseden namuslu insanları
Yağmurlu bir mart akşamı topladılar
Karanlık mahzenlerinde şehrin
Cellatlara gün doğdu
Kardeşlerin acısıyla yanan bir çift gözün vardır
Bir kalem yazın vardır
Dudakları yakan bir çift sözün vardır
Söylenmez
Haramiler kesmiş sokak başlarını
Polisin kırbacı celladın ipi spikerin çenesi
baskı makinesi
Haramilerin elinde
Ve mahzenlerinde insanlar bekler
Gönüllerinde kavga gönüllerinde zafer
Bebelerin hasreti içlerinde gömülü
Can yoldaşlar saklıdır mahzenlerinde
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bulutların ardında damla damla sesler
Gülen çehreleri ve cesaretleriyle
Arkadaşlar çıktı karşıma
Dindi şakaklarımın ağrısı
Bir kadın kardeş tanırdım
Bir arkadaş karısı
Hasta ciğerlerinin taşıdığı çelimsiz kemikli omuzları
Ve hüzünlü çehresiyle bebelerini seyrederdi
Cellatlara emir verildiği gün haramilerin sarayında
Gebeliğin dokuzuncu ayında
Aç kurtların varoşlara saldırdığı
Tipili bir gece yarısı
Sırtında çok uzak bir köyden indirdi
Otuzbeş kiloluk sırrımızı
Zafer kanlı zafer kıpkırmızı
Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniye@nle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalarınla bekle
Ve bir kuruşa yeni hayat satan
Tophane@nin karanlık sokaklarında
Koyun koyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize lâyıksın.
Son düzenleyen Blue Blood; 25 Ocak 2006 17:39