Arama

Şiir Nehri -1- [Arşiv] - Sayfa 787

Güncelleme: 2 Aralık 2006 Gösterim: 1.650.158 Cevap: 12.492
shaggy - avatarı
shaggy
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7861
shaggy - avatarı
Ziyaretçi
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karsı damda bir güneş parçası,
Sponsorlu Bağlantılar
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur basım havalarda.

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne is güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: 'Sıkıntılar durdursun!'
Sairliğimle yetinir,
Avunurum.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7862
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Viran Kalpler Sokağı

Sponsorlu Bağlantılar
Yani o ne ki sanki -o- ağzında kahkaha çiçeği
öyle geçilmez viran kalpler sokağından

Bak bu sokak adından belli
bu ad bu sokağa sebebsiz verilmedi

Seninse saçların SAMSON
güzelliğin APOLLON
sırtındaki parka değil , marka
zaten marka konuşuyorsun baştan ayağa
-babam sağolsun-
burcun sağlam , yıldızın parlak
şanslı doğmuşsun aslanım , şanslı doğmuşsun
cebinde bol sıfırlı çekler halay çekiyor
sende kafayı çekiyorsun gece gündüz
neşen gıcır , keyfin keka
Allah ziyade etsin , ama
başka hayatlara hiç mi saygı yok sende
dikkatini süsünden ayırda biraz
durup şöyle etrafına bir göz at
bak bakalım var mı burda sendeki şatafat

burda bahar gelmeden başlar güz
işte tanı bu gençleri
YETER-KADER-HİCRAN-NALAN-GARİP-FAKİR
kimi yetim kimi öksüz
hepsi alacakaranlıkta işe gider gelir
kavruk yapılı
gözleri sönük , avurtları çökük

Sen de nisbet yaparcasına
iriyarı , besili
şen şakrak
haşarı , uçarı , aylak
bir de ağzında kahkaha çiçeği
üstüne üstlük

Ne sakar şeysin sen öyle
koskoca kentte başka yer yokmuş gibi
tut da bu sokağa tosla

Bundan böyle besmeleyle çık yola

Hadi aslanım bas git , sana uğurlar ola
bas git havanı başka iklimlere at
koskoca kentte sokak mı bulamadın
burda almazlar
cakanı git de kendin gibi çakallara sat

Bu sokak adından belli
Bu ad bu sokağa sebebsiz verilmedi

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7863
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Gidersen



Gidersen İstanbul olacaksın be kadın!
Duvarlarına sineceksin Kadıköy'ün
Karadeniz'in suları akacak boğazından
Kana kana içeceksin

Gidersen İstanbul olacaksın be kadın!
Kışı seven lalelerin üşüyecek bu kez
Bu kez ******* ağlatacaksın ada vapurlarının
Toprağa sineceksin
İstanbul olacaksın diyorum!
Çamlıca boynu bükük bakacak
Bostancı sahiline carpmayacak küfürler
Dürümcüler öksüz kalacak
Rakı tadsız olacak
Buzumuz eriyecek hep
Gidersen İstanbul olacaksın be kadın!
Hep içimizi acıtacak...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7864
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Belirsiz Şiir



başı sonu belirsiz bir şiirde
aramak seni
ne tuhaftır!
ne tuhaftır eli kanlı eylemlerle
seni bağdaştırmak1
ya da delikanlı ülkücülükle
seni sevmek...
bu ne biçim aşk
bu ne sevda
ne tuhaftır senin için ölmeyi düşünmek!

şimdi
yargılanmış bir mahkum gibi
işim bitti sanıyorum.
kır kalemi
başla istediğin yerden
kurşuna diz beni!..

sevmek mi
bana acıdan başka ne kazandırdı
bir de kavgamı gölgeledi
öldürmeye aşkımdan başladın
sendeki de yürek mi!..

acaip bir ufukta durdum;
ne batıyor güneş
ne de doğuyor.
ölümse her an yaklaşıyor,
arıyor beni
bir türlü ulaşamıyor!..

yakamı kurtarmışken
kanundan polisten
ne acaip iştir ki
ben yapıştım yakama
seni sevmişim bir kez;
kurtulamam hapisten!..

atsan elini goğsüme
dokunsan yüreğime
elin yanacak.
o yangın
kutsaldır canım
bu yangını taşıyan
aşık olacak
kutsanacak!..

başı sonu belirsiz bir şiirde
seni aramak
ne tuhaftır
ne tuhaftır bunca severken
ayrılmak!..

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7865
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Veremli güvercin

Dolaşırken kan bedenin labirentlerinde
veremli bir güvercin uzatıp gagasını
maktül bir solucandan miras kalmış gibi
eşeleyip durur toprağın derisini

bilmez ki çimler kenesidir toprağın
ve çimler duvaktır toprağa
sabaha nikahı kıyıldığında

ve bir de ihtiyar kadınlar iyi ezer üzümü
bilirler ve beddua ederler
dilberlerin karşısında kim içerse şarabı.


Sana geliyorum

Görmeden, doğduğum gecenin seherini
Ellerim değmeden anama,
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırıl- çıplak

Köklerim siğmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Bir garip ağaç oldum aşk uükesinde,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak
SANA geliyorum SANA
Dal- budak

Ne bir dürüm ekmek var heybemde
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazan yürüyerek, bazan koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak

Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ipil ipil yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak

Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş mana
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek icin ağlayarak,
SANA geliyorun SANA
Ya HAKK...
Son düzenleyen Mystic@L; 28 Ağustos 2006 01:12 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7866
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Aşk

Aşk denilen bu illet; ne kânun, kural tanır,
Ne hüküm fermân dinler; ne arlanır, utanır...
Dâvetsiz kapı çalar; zannetme ki usanır! ..

Girdimi bir gönüle, nasıl yakar kavurur
Perme-perişân eder, küller gibi savurur

*Önüne geçmek* diye, deyim icâd bulmamış
Bir tutulan, bir daha aslâ iflâh olmamış
Göster! Hangi filinta, sâm-u zebûn solmamış?

Yağız delikanlı mı, yiğit mi, demez vurur
Şâh´a pençe taktımı, tâc-ı saltanât kurur

Çökmesin bir yüreğe; inletir, süründürür
Velî´yi deli eyler, Kırk hâle büründürür
Tanınmaz mecâl verir, yek-pervâne döndürür

Ne şeref, izzet kalır; ne de bırakır gurûr
Deldirir ferhât gibi, önünde dağ mı durur?
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7867
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Sürgün

Bir ölüyüm ben, dolaşıp duran
artık hiçbir yerde kaydım yok
bilinmiyorum mülki amirin görev yerinde
sayı fazlasıyım altın kentlerde
ve yeşeren taşra yörelerinde

Vazgeçilmişim çoktan
ve hiçbir şeyle anımsanmamışım

Yalnızca rüzgarla ve zamanla ve sesle

ben insanlar arasında yaşayamayan

Ben Almanca diliyle
çevremde kendime mesken
edindiğim bu bulutla
bütün dillerde sürüklenmekteyim.

Nasıl da kararıyor bulut
yağmurun tonları da koyulaşmakta
çok azı yağıyor

O zaman bulut ölüyü daha aydınlık bölgelere taşıyor
shaggy - avatarı
shaggy
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7868
shaggy - avatarı
Ziyaretçi
Bu sehirde yagmur altinda dolasilir
Limandaki mavnalara bakip
Sarkilar mirildanilir geceleri.
Bu sehrin sokaklari coktur,
Binlerce insan gelir gider sokaklarinda..
Her aksam cayimi getiren
Ve bir Beyaz Rus olmasina ragmen
Hosuma giden garson kadin bu sehirdedir.

Bu sehirdedir
Valsler, foksrotlar altinda
Suman'dan, Bramsdan
Parcalar caldigi zaman donup
Bana bakan ihtiyar piyanist.

Dogdugum koye musteri tasiyan
Sirket vapurlari bu sehirdedir.
Hatiralarim bu sehirdedir.
Sevdiklerim,
Olmuslerimin mezarlari.

Bu sehirdedir isim gucum,
Ekmek param.
Fakat butun bunlara mukabil
Yine budur baska bir sehirdeki
Bir kadin yuzunden
Biraktigim sehir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7869
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hasret Kaldığım



Hasretim
Yetim kalmış gibiyim,
Aylar nasıl geçiyor, zaman hiç geçmezken
Kapılar kapalı dünya buzlu cam
Uyuşmuş gözlerimin önünde,
Hayat nasıl geçiyor hiç kımıldamadan...

ikimizin yerine dinliyorum
Sevdiğin şarkıları
Sarı gömleşimi giyiyorum yatarken
Sonra resimlerine bakıyorum,
Kayboluyom gözlerinde yine
Sonra kokun, teninde bir kere koklayabildiğim
Senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
Gün boyu elimde kahve fincanı
Kapıyı açmıyorum,
Telefonlara çıkmıyorum
Hani Mersin'de,
Sen giderken balkondan el sallardım
Bakakalırdım ardından uzun uzun
Şimdi yine öyleyim
Hasretim,
Yetim kalmış gibiyim !!!

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
28 Ağustos 2006       Mesaj #7870
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar
deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık
hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle
gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir
leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan
havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)
Bütün belleğimdekileri yokettim.
Elektrikli bir aygıyla yaktım,
jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül
edip savurdum.

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

2

Zamanı yiyip bitirdi karanlık. Gece yoktu.
Güneş çoktan kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü.
Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi
yırtıyordu. Saklayan kırbaç gibi...
Acı duvarını aşan bu
sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu
zorluyordu artık. Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim
sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki.
Ama durmadan soruyorlardı. Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri,
peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. Ama yine de soruyorlar,
soruyorlar, soruyorlar...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

3

Iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek
istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı
yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

4

Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. Anahtar
deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. Ellerim... Sanki
bir kadının memelerini hiç okşamamış, sicaklığını duymamış.
Ellerim... Her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki. Ne
beyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara... Cüzzamlının,
vebalının bir rengi vardır. Irinin bir rengi... Ölünün bile bir
rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin
rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

5

Killi, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık.
Soyumun neye benzediğini unuttum. "Insana benziyorlardi"
diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun
halkasında insanlık...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

6

Ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum. Böcek
sokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda. Oysa kuru bir
yaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti. Belki
çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca.
Çamur gibi bir yağmur damlası... Ama toprak, bu damlayla
çatlatacak bağrındaki tohumu. Çöl, bütün vahalarını bu
damlayla yeşertecek... Genzim yanıyor. Ince bir kan şeridi
sızıyor dudaklarımdan. Kirli, sıcak ve simsiyah...

Adımdan gayrısını bilmiyorum.

7

Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür
sakındığım ve hergün ancak bir kere dudaklarımı
değdirdiğim... Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (Dilin suya
dokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba
kesilmesi bir an için.) Her gün ancak bir kere değdiriyorum
dudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık. Sünger, bütün
vantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da bir
su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir
kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi
artık. Küstü, öldürdü kendini su...
Su çürüdü...

Adımdan gayrısını bilmiyorum…

Benzer Konular

18 Ocak 2010 / virtuecat Genel Mesajlar
6 Ağustos 2020 / mydarling24 Genel Mesajlar
18 Temmuz 2016 / Daisy-BT Edebiyat
27 Kasım 2012 / Efulim Coğrafya