Arama

Sizin Şiirleriniz - Sayfa 71

Güncelleme: 28 Ocak 2021 Gösterim: 190.059 Cevap: 892
Müsadenizle - avatarı
Müsadenizle
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #701
Müsadenizle - avatarı
Ziyaretçi
Topraklar Seni Çeker
Sponsorlu Bağlantılar

sen, yakın kentlerin unutulmuş köylerinde
her yanını deve dikenleri saran
çakıl taşları topuğuna batan yollarda yürüdün
duvarları kerpiç, odası kireç badanalı evlerde
çatlaklarından su çekerdi yüreğin
bundandır bedenin bir yarısı toprak kokar

o kuş uçmaz kervan geçmez dağların arasında
karlar tipi yaptığında kırık pencerenden görürdün
tezekler saman alevi gibi yanıp sönerken sac sobanda
sen sert döşeklerde basma yorganlar örtünürdün
uykusuzluğuna sebep, sırtının nasırıydı
derin rüyalar görürdün belki
başını acıtan yastığının hasırıydı

sen hiç küçük yaşamaktan şikayet etmedin
büyük konuşmadın da
nedensiz yok karşılığı dedin

etrafında başı boş zamanlar dolaştığında
uzaklarda bütün hayatlar varmış hiç bilmezdin
eski haberler okurdun sararmış gazetelerden
resimler görürdün yüzleri boyalı abiye kıyafetli
hayatları şaşaalıymış imrenmezdin
sen küçük umutlarla kendini kandırırdın
düşündüğünde kendini
kendinden arınırdın

küçük mutluluklardı aradığın
hayal kırıklığına uğrasan da, acısını kendinden çıkarırdın
ellerinle yüreğini parçaladığın zamanlar
umutsuzluğun o uzun geriliminde
anlardın hayata ne kadar uzakta olduğunu
kaçışın yoktu, etrafında mevsimsiz hüzünler
bu yüzdendir, günün de yoktu takvimlerden
saatlerden
sen kendini düşürmüştün kendinden

yarınsız yıllara
güneşi olmayan sabahlara benzerdin
ışıkları sönmüş kapıları kapanmış o istasyonlarda
sen hep dönüşsüz yolcular beklerdin
ellerin üşüyüp dizlerin titrerken
usta yüzücüler gibi vurgunlar yerdin

ömrünün o yalan yarısıydı diğer yarısını arayan
geleni olmayan unutulan bir yerlerde
bir çocuktun özlemlerini bastıran
sen yenik düşmezdin de
ölümün oldu sana el uzatan

Müsadenizle - avatarı
Müsadenizle
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #702
Müsadenizle - avatarı
Ziyaretçi
Zaman Gitme Zamanı...!

Sponsorlu Bağlantılar
sen nesin ki böylesine kutsal
nasıl yakalanabilirsin mutluluk
nerdesin
yaralanınca yürekler
acıyınca eller

çok oldu üstümüzü saralı
yüksek tepelerden
kan rengi gölgeler

sahi...!
sen neden zamansız gittin

duyuramadık yüreğimizdeki yangını
her gece yalnızlık uğrak yerimizdi
yandık söndük,
bir daha,
bir daha
adımların kulaçladığı küllerimizdi

ne çok sırlarımız vardı yuttuk
bir mağrur suskunluğun kıyısına
yağınca sapsarı yağmurlar
mil çekti gözlerine sevdalar
karıştık gökyüzünün uğultusuna
vuslatı unuttuk

huzurdu aradığımız
bir kuşluk vakti med-cezirlerde
hasreti nasır tuttu yüreklerimizin
ellerimizde zincir
ayaklarımızda pranga daldık uykuya
ömrün yaralı yatağında, gidiyoruz işte

nedensiz hayatımızın yok karşılığı
ne kaldı ki alacak, kapanınca kapılar
orada bir yalnızlığın
bir de sessizliğin çanları çalacak

zaman mutluluğun ötelerinde
sahte düşlerde
sahte gülüşlerde
zaman gitme...
zaman kahretme zamanıdır
umutlarda döndü mühürlü kapılardan
bizden bir söz kaldı geriye
elveda




Müsadenizle - avatarı
Müsadenizle
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #703
Müsadenizle - avatarı
Ziyaretçi
Bulvarlaşmış Mideler

kime yazıyorsun ki şikâyet dilekçeni
uzun ihanetlerden söz edene mi?
gözü görmez hiçbir zaman
gel zaman
git zaman
ırmaksan göle
gölsen çöle dönersin

kuruyan dilde yok imgeli bir söz
göz içinde göz
içe dönük
üstüne çöreklenmiş dağdır
tam da şimdi çözülecek dersen sırlar
sırt verdiğin sıvası dökülmüş duvarlardır

ne kadar dokunmak istesen o kadar uzaklaşır
çocuk
sana efendilik yaraşır

bunlar tanıdık bildik
bu şikayet burada bitsin
bırak bulvarlaşmış mideleri
gidenler gitsin

umarsızlığın derinliğini gösteren bir çığlıktır sesin
sen neredesin, kimdesin
kime ne
kolundur boynunu besleyen
köprü altlarıdır gözlerini sürmeleyen
gel biz yazalım
uzun uzun asfaltlara döşenen acıları
anlatalım soğuğu, açlığı
hep yokuştur, gittikçe takılan, takıldıkça yıkılan
biraz da sokakların soğuk yüzünü katalım

aş bir yanda, düş bir yanda, iyi ve kötüyü anlatalım
karıştırmayalım ateşle külü
sapkının karıştırdığı gibi sapla samanı
tuzu nemliyi, gözü gamlıyı karıştırmayalım

tetik adımlarla korkuyu ve utancı aşıp geçenler
zorlu yeller bilemez
bilemez yetimliğin kalabalığını
gecenin yırtıp geçen çığlığını bilemez

kararan ufkun ağzında her gün bir yıldız kaydığında
yıkılan merhametin çıplaklığını
değil samanın kağıdına
sokaklara
gel biz dilekçemizi koparılan çiçeklerin anısına yazalım

bilgece susmayalım
düşünce üstüne bıçak, et tırnaktan ayrılacak
yine kar yağacak, yine tipi olacak bir yerlerde
incecik kollar, küçücük eller
yine donacak
unutunca, unutulunca sokaklar
umut: yine askıda kalacak

el ayak çekildiğinde denizlerin kuruyan kumsalında
yanıp sönen, sönüp yanan deniz fenerlerini
yüreği körpelerini
soğuk bedende, soluk gülüşleri yazalım
yazalım toprak altında kemikleri sızlayan anneleri
sessiz iniltileri yazalım
bilgece susmayalım
yazalım
Müsadenizle - avatarı
Müsadenizle
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #704
Müsadenizle - avatarı
Ziyaretçi

Öl Benimle İsmihan

gönüllere vururdu gülümsemeler
biz çocuklara ad takarken güzeldik
kimi Can'dı, kimi Canan'dı
birde gül yüzlü İsmihan vardı ki
tüm kainat ona hayrandı

o anları düşündüm son güne kadar
ah İsmihan, nerede o eski dostlar, nerede dostluklar
seni böyle yarım ağızla düşmanların da sorar
etrafın sahte yüzlerle dolu, sığınma İsmihan
sığınma, seni bu haller yorar

gözlerine akşam çökünce şahittir kirpiklerin
güneşin hep sabahı beklediği gibi , çizilir sınırlar
hangi yola gitsen, hangi yöne dönsen ateşten duvar
sığın çiğli şafaklara, sığın İsmihan
saçların rüzgar gülü olsa ne yazar

sen uykularda, sen suskularda uçan melek
ölümü hiçleyerek alıştın hasretlere
hüznün hazinelerine sarılarak, kaldın çapraz acıların ateşinde

ağla, utanma kendini ele vermekten
yazılmış alnına bir kere
keder yeliyle savrulan son yaprak sendin, düştün
o ağaç, seni yeniden iliştirebilecek mi dalına
ağla İsmihan ağla, tükenen umutlardan pay kalır mı yarına

düşün İsmihan, gülün sürgününe düşen bülbülü düşün
kim kimden daha güçlü,
kim kimden daha büyük, düşün İsmihan
o ıssız derelerde usul usul akıp giden kimsesiz suyu
düşün, bir gün bulabilecek mi diye okyanusunu

biz, birbirimizi severken, biz, çocuklara ad takarken güzeldik
çoğalttık kederleri kendimizde, çocukları ölümlere gönderdik
ah İsmihan, kapandı oyunun son perdesi
sen artık dolduramazsın senin yerini
dağların çöktü, okyanusların kurudu
sustu içindeki fırtınalar
şimdi son akşam

içime kurduğum sunaktan
canımdan can koparan İsmihan
ölümsüz yaram
severse tükenircesine mi sevmeli insan
öyleyse öl benimle
öl benimle İsmihan
Müsadenizle - avatarı
Müsadenizle
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #705
Müsadenizle - avatarı
Ziyaretçi
Nefsin Şah Damarı

arsızıyla hırsızıyla ünlenmiş metropollerin
şarapla yıkanmış şehvetlerinde aylakları
gizli mekanlarda yaşları büyütülen
gözlerin boyandığı, namusların sınandığı
cahil çaylakları...
kimi geri dönemeyen, kimi kimvurduya giden
evlatlar varmış, ayakları kapanlara takılı
anneler varmış dokunsan ağlamaklı

beni oralarda aramayın
gözlerim tanımadığınız bir çocuğun gözlerinde
hiç ağlamadım, olmadık şeyler için
ayakkabı eskitmedim gereksiz arayışlarla
lüks rafları es geçtim, markayı hiç bilmem
köşe başlarında, yalınkatlı tezgahlarda
büyük değerler çoğalttım
acemi oyunlar oynayan
etiketsiz oyuncaklardadır bakışlarım

düşlerimde tekrarlayıp durduğum
ömür desenli, yerli kıyafetlerle, onuruma zam yapıyorum
çoğaldıkça, çoğalıyor annem
küçücük yüreğime bir dünya alıyorum

hiç caka satmadım sokaklarda, sabır sınadım
insafla doldum, lükse gebe kalmadım
yasak meyveler düşürmeden toprağın rahmine
yetinmeler yazdım her dirhemine
fidanlarım var, onurla besliyorum

sağ yanım sabret diyor, sol yanım merhamet
tepeden tırnağa bir direniş benimkisi
olan bitene...
ne kadar konuşsam, yine de kalır anlatamadıklarım
bunlar işte bunlar, ellerim, gözlerim
doğruluktan olma, sevgiden doğmayım
umuttan çitler örüyorum bahçelerime
aykırı duvarları yıkmalardayım

genç ömrü aştım, gün gördükçe saflaştım
arta kalanı da koynumda gizliyorum
gözlerim iri, yüzüm bir avuç
emridir, kir değmemiş ellerimin
nefsin şah damarını kesiyorum
beni eksiklerde aramayın
çoğalmalardan geliyorum


Aşk: Ölüm kadar masum değil! !

eskir bir sevdanın gözyaşları masalda
dökülmüş Anka kuşunun kanatlarına

bir kıvılcım
bir uzun ateş
ayağında çöl tuzu
yan
yan bitmiyor

ektiği tarlada, hasretin tohumlarıyla
bir kız hasadını topluyor
denizci sevgilisine, yıllar önce ölen

mezarının üstünde otlar
soluk ay ışığında ayrılık türküleri söylüyor
kulak kesildi gecenin dorukları

bir bıçak düştü
çığlık sessizliğine, yüreği al’a kesti
bir fesleğen öldü, sardunya sararıp düştü
hiç kimse duymadı yakarışını
kırıldı kanatları, bir serçe köze düştü
yüreği delip geçti, kınından çıkan hasret

talanlara kurulan saat, ateşten bir taçla
kondu kuşlar gibi zamanın akışına
durup durup çatladı kabuk
kanadı yara

hüzün perdelerini çekti gözlerin penceresi
ektiği tarlada, hasretin tohumlarıyla
bir kız hasadını topladı

sırtında sürgün geçmişi, köz tutar gibi tuttu
geldi yangınların rahminden, denize ateş düşüren
suyun alazıyla ovdu ellerini
ne ay ışığı vardı gecede, ne kendine acıma
adanış hazırdı yalnızca
çözdü yüreğinin palamarını
döktü küllerini
...
gözlerini kapattılar, yüzünü örttüler ak köpüklerle
hiç kimse duymadı küllerin iniltisini

biraz düş, biraz gerçek, hayat yalan söyledi


Açıldı Toprağın Ağzı

derinden
canı-gönülden
bir teselli değil, sevgi
kuluçkadan yeni çıkmış bir civciv gibi
alınca başını kanatları altına, a n a / s ı c a k l ı ğ ı n d a

dilinden dökülen merhameti tatmak
kalbinden yükseleni, sevgiyi fısıldamak kulağına
inançla
soğuğa-açlığa ve de karanlığa katlanacak kadar
direnmek her türlü felakete, a n a / y ü r e ğ i y l e

hiç kimsenin dinlemediği bir ninniyle uyumak
ya da bir şarkıyla uyanmak güne
bir çocuk, mavi mavi sevinçlere
saf gülümsemelere, a n a / s e v g i s i y l e

şimdi, yürekler kısır bir döngüde
zehir zıkkım dökülmüş kapı eşiklerine
temeller duvarları, duvarlar çatıları taşımaz olmuş
dokunsan dağılacak incelikte

kurumuş dağ ırmaklarının yatağı
iskelet misali, çıplak ve çorak

ne zor şey, kimsesizliğin bilincinde olmak
susmak, sessizliğin kol gezdiği karanlık köşelerde
yalnızlık kusmak ne zor şey

kah hasretle ıstırap arasında
dar bir geçitte, kan ter içinde
kah fırtınalı havalarda, köpüren dalgalar arasında
dümeni kopmuş boş bir tekneden farksız
gelişi-güzel, bata-çıka

bir silahın sesini
bir kayanın parçalanışını andırır gibi
sızısı tarifsiz bir yara

ah o kimsesizlik
hep yeniden bir yankı gibi
ezen-inleten, boyun eğdiren
dizleri kasığa çektiren yara

11. 03. 2008 - İzmir

Çatladı Çatlayacak

dönüşü yok
yeni baştan çiziyorum yüzünü
güneşin altın yaldızları
düşüyor toprağa sıcak soluğuyla

bir zeytin ağacı olsa diyorum
ne büyük sevinçler gizlidir adında
el değmemiş umutlar
uzanan dalında

off…
zaman çatladı çatlayacak
beklemeliyim…
bir bakarsın, bahar gelir
serilir yollarıma salkım saçak
Son düzenleyen Müsadenizle; 15 Nisan 2009 23:17 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Müsadenizle - avatarı
Müsadenizle
Ziyaretçi
15 Nisan 2009       Mesaj #706
Müsadenizle - avatarı
Ziyaretçi
Kasım Kasırgaları

her baharda kuşlar kanat çırparmış

ben uçsam nehirler kurur, ceylanlar vurulur dağlarda
kasım gelir kasıla kasıla
kasırgalarıyla
ben uçsam mevsim hazan olur

hasret ile yola çıkmak nedir bilmez misin
yazı başka ağlar
kışı başka
biçimsiz sızılara gebe kalır geceleri
geceler sayrılı sabahlar doğurur

kırılır kanatları çocukların
üzerinden silkeleyerek gidenlerin ardından
yetimlik kolay değil bilmez misin
yıkar umudun kalesini
menevişlenen hüzün boğar gözlerindeki feri

sonbahar gelmeden sararıp dökülen yapraklar gibi
elleri solgun gülüşler toplar gamzelerinde
bırakılır gelgitlere
insafı yoktur zamanın, dil acıya keser
başlar aysız gecelerde
ayrılığı kuşanmaya başlar türküler

senin o gidişin yok mu yüreğimin orta yerine düşen
dokunsam kan damlar sarkacından
sussam kan-konuşsam kan
hangi yana baksam
hangi yana çevirsem zamanı acıdan üryan

sorma….
sorma nasılım diye
dilimden dökülen nağmeler amansızca

bari
bari bir selam yolla
varsın dudaklarının buzlu yerinden olsun
itirazım da olmaz inan
de ki…
sana umutsuzluğu gönderdim
sana uykusuzluğu
baştan aşağı gözyaşı, baştan aşağı hicran

dudaklarımda ziftlenmiş bir keder ki
küçültsem diyorum küçültsem ufalasam sensizliği
bir çığlık gibi döksem yollara tükenir mi

ah senin o hercai duruşların yok mu
kırar sözcüklerin dilini
getirir cinnetin saatini

haydi…
ya kutsa ölümü gözyaşlarınla içten
ya da beni bana ver
çek git istersen

Müsade Özdemir

Dünya Takılı Kaldı Eteklerine

yıllar önce
yıllar sonra
sofralar kurulur yalçın dağlara
doruklara
altın oluklara

masalar meşeden, sandalyeler yorgun neşeden
dizilmiş geceyi aydınlatan tabaklarda sığır filetosu
birkaç but veya kızarmış yavru süt domuzu
sürahiler frenk rakısıyla dolu
ve ak şarap kızıl şarap
sıcak ve çıplak sütunlar saklanır örtü altlarında,
en ufak sarsıntıda bedenleri dalgalandıran hislerde.
baş döndüren jöleli turtalar
nefes gevşeticiler

şarap sarhoşu gecelerde iç geçirenler çoğalırken
çamurlu yeşil çayırlığın sinekleri vızıldar
ağırlık taşıyanlar, kuvvet gösterilerinde
burunlarına kadar yulafla dolu atlar
yeleleri ışıl ışıl kaşağılanan kısraklar

dudaklar pembe
saçlar briyantinli
süsen çiçeği kokusunda
kestane rengi gözler, kirpikler kara
cımbızlı kaşlar yay
kızıl devrik yaka içinde ak gerdan
hareli yanaklar

uçarak, duralayarak
boyunduruk altında kıç atanlar
şaha kalkanlar
gece boyu arklarda zıplayıp
taşlardan atlayıp dörtnala koşanlar
söz cambazları
koltuklamalar
lakırdamalar
ekşi anılarda kaynaşmalar

birkaç yolunmuş çelenk
yüreklerde gecenin hazzı
burun deliklerinde şafak havası
uyanır eğreti sabah
dünya takılı kalır eteklere
Son düzenleyen Müsadenizle; 15 Nisan 2009 23:22 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Müsadenizle - avatarı
Müsadenizle
Ziyaretçi
16 Nisan 2009       Mesaj #707
Müsadenizle - avatarı
Ziyaretçi
Nefsin Şah Damarı

arsızıyla hırsızıyla ünlenmiş metropollerin
şarapla yıkanmış şehvetlerinde aylakları
gizli mekanlarda yaşları büyütülen
gözlerin boyandığı, namusların sınandığı
cahil çaylakları...
kimi geri dönemeyen, kimi kimvurduya giden
evlatlar varmış, ayakları kapanlara takılı
anneler varmış dokunsan ağlamaklı

beni oralarda aramayın
gözlerim tanımadığınız bir çocuğun gözlerinde
hiç ağlamadım, olmadık şeyler için
ayakkabı eskitmedim gereksiz arayışlarla
lüks rafları es geçtim, markayı hiç bilmem
köşe başlarında, yalınkatlı tezgahlarda
büyük değerler çoğalttım
acemi oyunlar oynayan
etiketsiz oyuncaklardadır bakışlarım

düşlerimde tekrarlayıp durduğum
ömür desenli, yerli kıyafetlerle, onuruma zam yapıyorum
çoğaldıkça, çoğalıyor annem
küçücük yüreğime bir dünya alıyorum

hiç caka satmadım sokaklarda, sabır sınadım
insafla doldum, lükse gebe kalmadım
yasak meyveler düşürmeden toprağın rahmine
yetinmeler yazdım her dirhemine
fidanlarım var, onurla besliyorum

sağ yanım sabret diyor, sol yanım merhamet
tepeden tırnağa bir direniş benimkisi
olan bitene...
ne kadar konuşsam, yine de kalır anlatamadıklarım
bunlar işte bunlar, ellerim, gözlerim
doğruluktan olma, sevgiden doğmayım
umuttan çitler örüyorum bahçelerime
aykırı duvarları yıkmalardayım

genç ömrü aştım, gün gördükçe saflaştım
arta kalanı da koynumda gizliyorum
gözlerim iri, yüzüm bir avuç
emridir, kir değmemiş ellerimin
nefsin şah damarını kesiyorum
beni eksiklerde aramayın
çoğalmalardan geliyorum


Müsade Özdemir


Aşk: Ölüm kadar masum değil! !

eskir bir sevdanın gözyaşları masalda
dökülmüş Anka kuşunun kanatlarına

bir kıvılcım
bir uzun ateş
ayağında çöl tuzu
yan
yan bitmiyor

ektiği tarlada, hasretin tohumlarıyla
bir kız hasadını topluyor
denizci sevgilisine, yıllar önce ölen

mezarının üstünde otlar
soluk ay ışığında ayrılık türküleri söylüyor
kulak kesildi gecenin dorukları

bir bıçak düştü
çığlık sessizliğine, yüreği al’a kesti
bir fesleğen öldü, sardunya sararıp düştü
hiç kimse duymadı yakarışını
kırıldı kanatları, bir serçe köze düştü
yüreği delip geçti, kınından çıkan hasret

talanlara kurulan saat, ateşten bir taçla
kondu kuşlar gibi zamanın akışına
durup durup çatladı kabuk
kanadı yara

hüzün perdelerini çekti gözlerin penceresi
ektiği tarlada, hasretin tohumlarıyla
bir kız hasadını topladı

sırtında sürgün geçmişi, köz tutar gibi tuttu
geldi yangınların rahminden, denize ateş düşüren
suyun alazıyla ovdu ellerini
ne ay ışığı vardı gecede, ne kendine acıma
adanış hazırdı yalnızca
çözdü yüreğinin palamarını
döktü küllerini
...
gözlerini kapattılar, yüzünü örttüler ak köpüklerle
hiç kimse duymadı küllerin iniltisini

biraz düş, biraz gerçek, hayat yalan söyledi


Müsade Özdemir


Açıldı Toprağın Ağzı

derinden
canı-gönülden
bir teselli değil, sevgi
kuluçkadan yeni çıkmış bir civciv gibi
alınca başını kanatları altına, a n a / s ı c a k l ı ğ ı n d a

dilinden dökülen merhameti tatmak
kalbinden yükseleni, sevgiyi fısıldamak kulağına
inançla
soğuğa-açlığa ve de karanlığa katlanacak kadar
direnmek her türlü felakete, a n a / y ü r e ğ i y l e

hiç kimsenin dinlemediği bir ninniyle uyumak
ya da bir şarkıyla uyanmak güne
bir çocuk, mavi mavi sevinçlere
saf gülümsemelere, a n a / s e v g i s i y l e

şimdi, yürekler kısır bir döngüde
zehir zıkkım dökülmüş kapı eşiklerine
temeller duvarları, duvarlar çatıları taşımaz olmuş
dokunsan dağılacak incelikte

kurumuş dağ ırmaklarının yatağı
iskelet misali, çıplak ve çorak

ne zor şey, kimsesizliğin bilincinde olmak
susmak, sessizliğin kol gezdiği karanlık köşelerde
yalnızlık kusmak ne zor şey

kah hasretle ıstırap arasında
dar bir geçitte, kan ter içinde
kah fırtınalı havalarda, köpüren dalgalar arasında
dümeni kopmuş boş bir tekneden farksız
gelişi-güzel, bata-çıka

bir silahın sesini
bir kayanın parçalanışını andırır gibi
sızısı tarifsiz bir yara

ah o kimsesizlik
hep yeniden bir yankı gibi
ezen-inleten, boyun eğdiren
dizleri kasığa çektiren yara

11. 03. 2008 - İzmir


Müsade Özdemir





Çatladı Çatlayacak

dönüşü yok
yeni baştan çiziyorum yüzünü
güneşin altın yaldızları
düşüyor toprağa sıcak soluğuyla

bir zeytin ağacı olsa diyorum
ne büyük sevinçler gizlidir adında
el değmemiş umutlar
uzanan dalında

off…
zaman çatladı çatlayacak
beklemeliyim…
bir bakarsın, bahar gelir

serilir yollarıma salkım saçak

Müsade Özdemir
[/quote]
king nothing - avatarı
king nothing
Ziyaretçi
16 Nisan 2009       Mesaj #708
king nothing - avatarı
Ziyaretçi
Bedenın gunah kokuyor

Sevmek dıye bır sey varmı bırakın allah askına
kımı kandırıyor kımınle eglenıyorsunuz
ben kokuyorum sen kokuyorsun
ıcındekı seytan cırkeflesmıs
bedenın gunah kokuyor aslında...

kokusmus copluklerde toplarken atıkları
ruhunuzu satarken karanlık odalara
askı gordum askı yasadım dıyorsunuz ya
sızın ardamarınız catlamıs
sevgınız palavra sadece..

ne gunesı gordum ne de dogru bır sevgıyı
kıme muhtactım yada neden bu kadar yalnızdım
sessız bır orman gıbı yada sonunu bekleyen bır asırlık agac gıbı
neden kokumu yerınden kazıyorsunuz
bu tohumu ekmedınızmı yesermesı ıcın..

Yazan:kıng monster
king nothing - avatarı
king nothing
Ziyaretçi
16 Nisan 2009       Mesaj #709
king nothing - avatarı
Ziyaretçi
Karmasık ruhlar

golgerde bulusuyoruz
ruhlarla dans ederken
sen kendı etnık savasında
geceye donuk yuzerken
kullerınden ben doguyordum....

ben golgerde dans edıyorsam
sen bunu bana neden soruyorsun
senın ruhunda *****lık gezerken
benım kotu oldugumu neden dusunuyorsun

zamanın kapıları acıldı bak
maskeler dustu bırer bırer
sımdı ellerınde sancılanan
gozyasları
sıslerın ıcınde kana burunurken
ıcınde yuzuyordum pesıne duserken...

ruhların ne kadar karmasık senın
bırınden bırı ayrı bır sekıl gıbı
renk degıstırıyor bukelemun gıbı
maskeler duserken sımdı
sonkez gor kendındekı fahıselıgı

pesındekı seytan benım aslında
masal anlat sor kendıne soyle neden
sudan ınce ve kılıctan keskın
bır sovalyenın gunlugu gıbı
zamanın kapılarını arala sonsuza...


Yazan:kıng monster
necmidayan - avatarı
necmidayan
Ziyaretçi
17 Nisan 2009       Mesaj #710
necmidayan - avatarı
Ziyaretçi
Bir Şeyler

yaşamayı sen varken seviyorum
aksiliğin kıyısında,yıldızlara koşarken
yapraklar bana sarılırken
arıları kovanlarından ben kovalarken
yaşamayı dağlarda bayırlarda
kalabalıklara çarparken
asabi bakışlarımı sürerken
ağız dalaşlarında
dalgalara karşı dururken…

sen varken seviyorum yaşamayı
alıcı kuşlar gibi acımasız,havalarda özgür
minik bir çocuk yaramazlığında
aşırırken armutları
bahçelerde çırparken dutları
belki ezerken tırtılları
sınırlarda nöbet tutarken
çapulculara karşı
kurşun yağdırırken…

yaşamayı sen varken seviyorum
bana aşkım deyişlerinde
papatyalar yıkılıyor kıskançlıklarından
yağmurlu bulutlar kaçıyor
evler korunuyor,hırsızlar utanıyor
anahtarlar çevriliyor
dünya kurtuluyor
sanrılardan…

sen varken seviyorum yaşamayı
umutlarımı büyütüyorum saksılarda
idamlıklar asılmıyor
giden kuşun hedef şaşırıyor
güller açıyor kıpkırmızı kış ortasında
karlarda yalınayak yürüyorum
ne üşütmek,ne ölmek umurumda..

yaşamayı seninle seviyorum
alışkanlıklarımın ötesinde
belki ölmüşümdür,
belki geldi sevgili Azrail
belki vazgeçti
kıyımdan çekilip gitti
bir not bile bırakmadan…


necmi dayan 22 temmuz 2007

Benzer Konular

6 Temmuz 2015 / Misafir Forum Oyunları
14 Eylül 2014 / Misafir Genel Mesajlar
5 Mayıs 2006 / Misafir Bilgisayar