Arama

Anlayana - Sayfa 26

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 623.632 Cevap: 3.995
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2006       Mesaj #251
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Sponsorlu Bağlantılar
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum
Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum
Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler kahrolsun
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #252
nünü - avatarı
Ziyaretçi
Yüreğimi avucuma koyduğumdan beri parmaklarım titriyor...
Düşünüyorum;
Sponsorlu Bağlantılar
Yüreğimin sahibi mi,
Yoksa avuçlarımın sahibi mi daha büyük baskı altında?
Sahip olmak mı,
Sahip bulmak mı daha zor?
Yoksa soru sormak mı?

Ritmik tıkırtılarını duyuyorum ve akışını hissediyorum içimin...
Yüreğimi koyduğumdan beri avucuma titriyor parmaklarım
Düşünüyorum;
Söylemek mi zor, yoksa susmak mı?
Sahip olmak mı,
Sahip bulmak miıdaha zor?
Yoksa soru sormak mı?
Teslim olunarak esir alınmak,iğneli fıçı!...
Al sana cinnet!

Yüreğimi avucuma koyduğumdan beri parmaklarım titriyor...
Korkudan!
Ben kimim?
Neden bu cinnete talibim?
Ve neden avucumda yüreğim varken,yüreğime avuç aramaktayım?
Teslim olunarak esir alınmaktan kurtulmak için,teslim olacağım.
Esir aramadayım.
Neden "neden"ler böyle boşlukta?...
iğneli fıçıma kim olur talip?


Aklımı unutturan titreyişler mi derman?
Fermannnn!...Hani nerede?
Cinnet penceresinin camlarına yazılmış!...
Burnumu dayadığım çam kokusu canımda;
Esirim yüreğimi devreden esirlere!...

Zangır zangır titriyor parmaklarım;
Yüreğim avuçlarda!...
Düşünüyorum;
Sahip olmak mı,sahip bulmak mı daha zor?
Yoksa soru sormak mı?
Yüreğimi avucuma koyduğumdan beri parmaklarım titriyor.
Korkudan!
Biliyorum, teslim olunarak esir alınmak iğneli fıçı!

Düşünüyorum;
Söylemek mi zor,
Yoksa susmak mı?

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #253
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Anlamalı !!

Kafesteki kuşun gözlerinden anlamalı,
Yalnızlığı, unutulmuşluğu, ıztırabı.
Babanın o buğulu sesinden anlamalı,
Sevmeyi, sadakatı, vefayı ve de cefayı.

Yağan yağmurun taneciklerinden anlamalı,
Dalgaların kayaları döğüşünden anlamalı,
Görmeli zaman zaman da ana ile babayı.
Solutmalı onlara da yudum yudum yaşamı.

Bir gün gelir de beni düşünerek ararsanız,
Resmime bakarken hatırlayıp ağlarsanız,
Yılda bir defacık olsun beni anarsanız,
Bilin ki canım kızlarım bu bana yeter.

Bir gün benim mezarıma rastlarsanız,
Bir de taşına bakıp adımı okursanız,
Üstüne küçücük bir kuru gül de koysanız,
Bilin ki canım kızlarım bu bana yeter.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #254
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..

Yağmur bırakmadan geçen bulutlar gibiydi zihnimdeki düşünceler;
dilime düşmeyen, sözcüklere dönüşmeyen! ..
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..

Her zaman fazla oldu söyleyemediklerim, söyleyebildiklerimden! ..
Her zaman; bir bilinmez lisandaki çözülmez şiirleri koklayıp, hissettirmeye çalıştım sana...
Her zaman biraz daha zaman kolladım seslenmek için sana, ve her zaman hayıflandım;
Ben, sana ne söyleyebildim ki bunca zamandır? ..

Kendi karanlığında; güneşe görünmek için karar veren bir tohum gibiydim...
Zordu çıkmak gömüldüğüm çamurdan;
Ama güzeldi!..

Sen güzeldin ve ben, güzelleşiyordum seni düşündüğümde!..
Kendi karanlığında; güneşe görünmeye karar verip yeşillerini giyen bir tohum gibiydim...

Boyutları değişiyordu hayatımın...
Yani, değiştiren sendin boyutlarını hayatımın; büyüyordum, gelişiyordum, genişliyordum...
Söyleyebildiklerimden çoktu her zaman, söyleyemediklerim; bu yüzden kelimelerimin arası açılıyordu!..

Sığdıramadığım her duygu; iki kelimemin arasındaki boşlukta gizli...
O yüzden, yazdıkça parmaklarım,,, ve işte yine o yüzden söyledikçe dilim topallıyor!..
Toparlayamıyorum zihnimi...
Seni özlüyor, ve terliyorum özledikçe;
Seni koklamak için...
İçimdesin!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #255
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hep Aynı Erkeği Sevmek İsterdim

Ahmet Altan’ın ‘Hep Aynı Kadını Sevmek İsterdim Ben…’ başlıklı pazar yazısından sonra düşündüm de ben de hep aynı erkeği sevmek isterdim doğrusu. Bir ömür boyu hiç bıkmadan, coşkuyla, tutkuyla ve saygıyla…
‘…Sigara dumanlarının yoğunlaştığı, erkeklerin sarhoşluğun gevşekliğine teslim olmaya hazırlandığı gece yarılarında meyhanelere giderseniz, orada donuklaşmaya başlamış gözlerinde tuhaf bir kederin belirdiği adamlar görürsünüz, çatallaşmış bitirim seslerinde bir kırılma duyulur, eski bir şarkıyla birlikte önce sessizleşip sonra unutulmayan bir sevgiliyi anlatmaya koyulurlar.
Sevmişlerdir.
Hep aynı kadını sevmişlerdir.
Hep aynı hayali içlerinde yaşatmışlar, hiç okumadıkları kitaplardaki gibi bir aşk özlemişlerdir hep.
Hep aynı kadını sevmek isteriz biz.
Hep aynı kadını severiz.’demiş, Ahmet Altan. Hepimiz bu istekle yanıp tutuşurken neden acaba aynı kadını ya da aynı erkeği sevmeyi bir türlü başaramayız. Doğumla ölüm arasındaki o kısa çizgiye kaç aşk sığdırılabilir ve neden her son başlangıç kadar iyimser olmaz ki! Gidişler de önemlidir işte gelişler kadar.
Eski bir şarkıyı duyduğunuzda unutulamayan sevgiliyi düşünmek ve dalıp gitmek anılara nasıl da değerlidir oysa. Eğer gerçekten sevmişseniz, ayrılsanız da aynı berraklıkta yoklama çeker hatıralarınız size. Acınızın bile bir asaleti, bir zarafeti vardır. Öfkeniz, hiçbir zaman nefrete dönüşemez; siz unutmak için nefret etmeyi deneseniz de. Öyle bir anı, hem de öyle bir anda kalp omuzlarına çöker ki gitmesini isteseniz de ‘git!’ diyemezsiniz.
Evet, düşündüm de hep aynı erkeği sevmek isterdim ve hep aynı erkek tarafından sevilmek isterdim ben.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #256
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
canım için..

Bakışlarım öyle boş ki, artık hissetmiyorum hiçbir şeyi...
Sanki tüm duygularım, gözlerimdeki tüm ışık yok olmuş ve bir daha hiç çıkarılamayacak kadar derinlere gömülmüş gibi.
Nerede hata yaptım bilmiyorum. Zaten kurumuş olan hangi dala nasıl da bastım?
Daha önce beni mutlu ettiğini düşündüğüm her şey yok oldu sanki. Neydiler ya da kimdiler bilmiyorum ama artık yoklar...
Ümitlenme her telefon çalışında
Koşma kapılara her adım sesinde
Senin sandığın yıldız artık yok yerinde
Kabul et kalbim, kabul et kalbim
Ah kalbim biz ayrıldık
"Aşk"... Tarifini bile yapamazken öyle olabildiğimizi ya da olabileceğimizi iddia ediyoruz, ne garip değil mi?
Kocaman bir soru işaretinden ibaret olan hayatımızı bu ne idüğü belirsiz şeyin ardından koşmakla geçiriyoruz hep.
Yakalayınca ne oluyor peki? Bir anlık bir huzura kavuşuyoruz ve yine bir anda o huzuru kaybediyoruz...
Kovalamaca; o basit ve bizi hayatın ne kadar kötü yanı olursa olsun yinede yaşamaya değer olduğunu düşündüren yakalamaca
oyunu en baştan ve yine yeniden başlıyor...
İçimde bir şeyler kopuyor, paramparça oluyorum. Aynı parçalar yeniden kopup bir daha parçalanıyor, sonu yokmuş gibi,
garip bir yap-boz oyunu bu...
Gitti giden dönmeyecek,
Kabul et kalbim
Asla seni sevmeyecek,
Hayat ne zalim...
Bağırmak istiyorum, haykırmak istiyorum ama kelimeler boğazıma düğümleniyor ve susuyorum...
Susup sabrediyorum ve üstelik korkum daha da büyüyor... Aslında ummadığım bir yerde, ummadığım bir anda patlamaktan korkuyorum...
Düşünüyorum da; sayılarını hatırlamadığım kadar çok olan "keşke"lerime bir yenisini daha eklemekten ve
geri dönüşü olmayan bir yola girmekten korkuyorum aslında...
O yanmadı senin kadar
Feryat etsen neye yarar
Ya sen dur sonsuza kadar ya kabul et...
Kabul et kalbim, kabul et kalbim...
Ah kalbim biz ayrıldık...
Diğer yandan da; hayat kısa, bağır çağır, boşalt içini diyorum kendi kendime.
Sonra da bu kısacık hayatı daha da çekilmez hale getirebileceğimi düşünüyorum. Çelişkiye düşüp yine susuyorum.
Kendi içime haykırmaya devam ediyorum kimsenin duymadığından emin bir halde.
Gözyaşlarımı içime akıtıyorum ve biliyorum ki kimse görmüyor, göremiyor... Ve "Sessiz Çığlığıma" ses vereceğin "o" günü bekliyorum...
mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #257
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
İçimdeki Sen

Biz başka olmalıydık
Herkesin imrenerek baktığı
Sevgiyle büyütürdük kendi dünyamızı
Özgürlüğün tadını yaşardık
İçimizdeki sevgi bizi ısıtırdı
Soğuk ayrılık içimize işlemeden

Sen şimdi söyle, neden…
Bilmemek en iyisi diyor gözlerin
Benim için mi? Bilmiyorum…
Hayat neden bu kadar zor?
Sevgi neden bu kadar uzak?

Sen neden…
Neden bu kadar soğuksun?
Sevgini söndürecek hırcın fırtınalı
Karşı koyuyorum tüm güçlüklere
Sana karşı koyuyorum
Senli günleri yaşıyorum
İçimde sönmeyen
Aşk ateşinde…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #258
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
RainN adlı kullanıcıdan alıntı

canım için..

Bakışlarım öyle boş ki, artık hissetmiyorum hiçbir şeyi...
Sanki tüm duygularım, gözlerimdeki tüm ışık yok olmuş ve bir daha hiç çıkarılamayacak kadar derinlere gömülmüş gibi.
Nerede hata yaptım bilmiyorum. Zaten kurumuş olan hangi dala nasıl da bastım?
Daha önce beni mutlu ettiğini düşündüğüm her şey yok oldu sanki. Neydiler ya da kimdiler bilmiyorum ama artık yoklar...
Ümitlenme her telefon çalışında
Koşma kapılara her adım sesinde
Senin sandığın yıldız artık yok yerinde
Kabul et kalbim, kabul et kalbim
Ah kalbim biz ayrıldık
"Aşk"... Tarifini bile yapamazken öyle olabildiğimizi ya da olabileceğimizi iddia ediyoruz, ne garip değil mi?
Kocaman bir soru işaretinden ibaret olan hayatımızı bu ne idüğü belirsiz şeyin ardından koşmakla geçiriyoruz hep.
Yakalayınca ne oluyor peki? Bir anlık bir huzura kavuşuyoruz ve yine bir anda o huzuru kaybediyoruz...
Kovalamaca; o basit ve bizi hayatın ne kadar kötü yanı olursa olsun yinede yaşamaya değer olduğunu düşündüren yakalamaca
oyunu en baştan ve yine yeniden başlıyor...
İçimde bir şeyler kopuyor, paramparça oluyorum. Aynı parçalar yeniden kopup bir daha parçalanıyor, sonu yokmuş gibi,
garip bir yap-boz oyunu bu...
Gitti giden dönmeyecek,
Kabul et kalbim
Asla seni sevmeyecek,
Hayat ne zalim...
Bağırmak istiyorum, haykırmak istiyorum ama kelimeler boğazıma düğümleniyor ve susuyorum...
Susup sabrediyorum ve üstelik korkum daha da büyüyor... Aslında ummadığım bir yerde, ummadığım bir anda patlamaktan korkuyorum...
Düşünüyorum da; sayılarını hatırlamadığım kadar çok olan "keşke"lerime bir yenisini daha eklemekten ve
geri dönüşü olmayan bir yola girmekten korkuyorum aslında...
O yanmadı senin kadar
Feryat etsen neye yarar
Ya sen dur sonsuza kadar ya kabul et...
Kabul et kalbim, kabul et kalbim...
Ah kalbim biz ayrıldık...
Diğer yandan da; hayat kısa, bağır çağır, boşalt içini diyorum kendi kendime.
Sonra da bu kısacık hayatı daha da çekilmez hale getirebileceğimi düşünüyorum. Çelişkiye düşüp yine susuyorum.
Kendi içime haykırmaya devam ediyorum kimsenin duymadığından emin bir halde.
Gözyaşlarımı içime akıtıyorum ve biliyorum ki kimse görmüyor, göremiyor... Ve "Sessiz Çığlığıma" ses vereceğin "o" günü bekliyorum...



Evet, tüm günahlarını ve bensiz yaşayacağın tüm acılarını satın aldım sevgili karşılığını “ yüreğimle “ ödeyerek...

mydarling24 - avatarı
mydarling24
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #259
mydarling24 - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluğun Resmi

Küçük bir çocuk, bir resim yapar,
Çizmeye kıyamadığı defterinin en güzel yerine.
Sonra beğenmeyip silmek ister,
Ama izini yok edemez, kazınır sayfaların gözbebeğine.

Küçük birer resim yaptık biz de;
Geniş hazneli sonbahar renkli yüreklerimize.
Zamanın silmeye çalıştığı,
Ama izini hiç yok edemeyeceği bir resim.
Sevdayı anlatan, mutluluğu haykıran,
Umudu sonsuza dek baş tacı yapan küçük, küçücük bir resim…
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #260
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
"Eğer gelmeyeceksen sevgili ; bırak tövbeleri yarım kalmış günahlarını ser bedenime. Sevgiyi haketmeyen kalbim bari bir işe yarayıp küllerimden yalnızlık gülleri yeşersin yalnızlığın gölgelerinde. Bir yudum sevginle düşlerime gelmeyeceksen; bırak ta sensizliğin içinde avuç içlerinden kanatlanayım sonsuzluğun satırlarına. Bir avuç güneşinle karanlıklarımı ezmeyeceksen; bırak dilinde ıslanacak son dua, gözbebeklerinde akan son damla olup toprağa ben sarılayım."



Satırlarımı son kez yüreğine eğip sana yazıyorum. Yoksun işte. Cümlelerim bile değişti sensizliğin vurgun saatlerinde. Herşey anlamsız, herşey kapkaranlık. Seninle gülümseyen satırlarım bak şimdi yokluğunda karamsarılığa büründü "Hayatımın hiç bir karesinde sevgi olmamıştı. Sevgi zannetmiştim yalanları, umut zannetmiştim karanlıkları. Hep severken terkedildim, hep gülümserken acıya yenildim. Belki de sevilmeyi haketmedim ben. Belki de hiçbir zaman sevginin sofrasında gülüşlerimle nefes alamayacağım."

Sensizliğin vurduğu dalgaların arasında ılık nefesini bekliyorum. Telefonlarım hala sessiz, yüreğim ise sensiz. Bıraktığın yerdeyim. Çok mu senden istediklerim ? Çok mu seni uzaklarda bekleyip bir yudum nefesini beklemelerim çok mu ? Haklısın. Ben sevgiyi hiç haketmedim..Hiçbir zaman da haketmeyeceğim.

Şimdi bu yazıyı okuyupta çok karamsarsın deme bana. Sensizlikte çektiğim acıları bilemezsin. Sanma senin yokluğundan kanayan yaralarımın sancı değil çektiklerim. Dört duvar yalnızlığı arasında nefes alan yüreğimin çığlıklarıdır hissediklerim. Hani senin düşlerinde gökyüzüne kanatlanmayı öğretecektin bana ? Hani gözlerimin renginden gökyüzünü " mutluluğa " boyamayı öğretecektin ? Şimdi yalnızlığa demlenmiş yokluğunla başbaşayım. Sevgiyi haketmeyen yüreğimle sesinden gelecek ılık rüzgarları bekliyorum odamda. Yokluğun kanıyor içimde, yetimliğin ağlıyor gözbebeklerimde....

Birkaç gün sonra doğum günüm. Haklısın dünyanın en mutlu insanı benim. Yanılıyorsun, dört duvar yalnızlığında üşüyorum. Artık dışarıya bile çıkmıyor. Herşey seni hatırlatıyor. Dört duvar yalnızlığında yokluğunu soluyorum. Çok mu istediklerim senden ? Çok mu sana dair beklentilerim....?

Düşlerinde ellerini tutmaktan öte ne istedim senden. Karanlıklarıma bir avuç güneşinle gelmeni, gecenin avuçlarında uyumaktansa avuç içlerinin arasına kıvrılıp bir cocuk gibi senin yanında gülümsemeyi istedim hep. Gelmeyeceğini bile bile bir yudum sevgini diledim. Çok mu istediklerim ? Artık kelimeler anlamsız, çaresizliğim ise yapayalnız. Şimdi beni bıraktığın yerde hala seni bekliyorum. Çok şey istemiyorum senden. Yüreğime yüreğinle dokunmak, ılık nefesinden düşüp gülüşlerinden avuçlarına yuvarlanmak..Sadece gözlerinde demlenmiş umutları sesinden duymak, kirpiklerinde ıslanmış gözyaşlarınla kanayan yokluğunu yıkamak. Söyle hadi senden istediklerim çok mu sevgili ?

Senden hiçbir zaman yollarıma serilecek bir ömür istemedim. Ya da duygularıma sunulacak bir beden diledim senden. Asla senin yüreğinde bir yudum sevgi damlası istedim. Dilinde ıslanan bir kelime, iki dudağından havaya kanatlanmış bir nefes olmayı diledim ben. Biliyorum hiçbir zaman ellerimiz birbirini tutmayacak. Yüreklerimiz hep hasretin avuçlarında " imkansızlığı " yaşayacak. Lakin karanlıkların içindeyim. Ne olur nefesinden bir yudum " hayat "yolla. Seni soluyayım havayı solur gibi. Zifiri gecenin içinde kaybolmak üzereyim. Yokluğun kanarken ne olur bir avuç güneşinle karanlıklarıma gel. Karanlıkların içinde sonbaharda solan bir yaprak gibi düşmek istemiyorum kuru toprağa. Anla sevgili; gözlerinde saklı aydınlığına ihtiyacım var benim..


Eğer gelmeyeceksen sevgili ; bırak tövbeleri yarım kalmış günahlarını ser bedenime. Sevgiyi haketmeyen kalbim bari bir işe yarayıp küllerimden yalnızlık gülleri yeşersin yalnızlığın gölgelerinde. Bir yudum sevginle düşlerime gelmeyeceksen; bırak ta sensizliğin içinde avuç içlerinden kanatlanayım sonsuzluğun satırlarına. Bir avuç güneşinle karanlıklarımı ezmeyeceksen; bırak dilinde ıslanacak son dua, gözbebeklerinde akan son damla olup toprağa ben sarılayım. Ben ellerimi uzattım yüreğine; nefesinden ya yokluğunu yolla yalnızlığa sarılayım ya da gözlerini yolla delice yüreğine soluyayım..

" Karanlıklarıma yokluğunun hançerinin düşmesine izin verme; gözlerinde saklı bir avuç güneşle gel yalnızlığın gölgelerine. "