Arama

Kur'an'ın Bilimsel Mucizeleri - Sayfa 8

Güncelleme: 3 Kasım 2010 Gösterim: 111.561 Cevap: 82
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Mayıs 2006       Mesaj #71
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Evrenin Varoluşu Zamanın Göreceliği
Evrenin Genişlemesi Yağmurdaki Ölçü
Sponsorlu Bağlantılar
Göklerle Yerin Birbirinden Ayrılması Yağmurun Oluşumu
Yörüngeler Aşılayıcı Rüzgarlar
Dünyanın Yuvarlaklığı Denizlerin Birbirine Karışmaması
Korunmuş Tavan Denizlerdeki Karanlık ve İç Dalgalar
Geri Döndüren Gök Hareketlerimizi Yönlendiren Bölge
Atmosferin Katmanları İnsanın Doğumu
Dağların Görevi Anne Sütü
Dağların Hareket Etmesi Kur'an'ın Gelecekle İlgili Haberleri
Demirdeki Sır Kur'an'ın Matematiksel Mucizeleri
Yaratılıştaki Çiftler Sonuç: Kur'an Allah (c.c.)'ın Sözüdür.
Parmak İzindeki Kimlik

KURAN'DA KELİME TEKRARLARI
Kuran'ın şimdiye dek incelediğimiz mucizevi özelliklerinin dışında bir de "matematiksel mucize"leri vardır. Bu mucizeye bir örnek, Kuran'daki bazı kelime tekrarlarının verdiği ortak sayıdır. Birbiriyle ilgili bazı kelimeler şaşırtıcı bir biçimde aynı sayıda tekrarlanırlar. Aşağıda, bu tür kelimeler ve Kuran içindeki tekrarlanış sayıları verilmiştir.

baklava1"Yedi gök" tabiri 7 kere geçer. "Göklerin yaratılışı (halku semavat)" ifadesi de 7 kere tekrarlanır.

YEDİ GÖK(seb’a semavat) 7 kere
GÖKLERİN YARATILIŞI(halku’s semavat)7 kere


baklava1"Gün (yevm)" tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani "günler (eyyam ve yevmeyn)" kelimeleri 30 defa tekrarlanır. "Ay" kelimesinin tekrar sayısı ise 12'dir

GÜN - yevm - 365
GÜNLER - eyyam,yevmeyn - 30
AY - şehr - 12

baklava1"Bitki" ve "ağaç" kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 26
BİTKİ-26 kere
AĞAÇ-26 kere

baklava1"Ceza" kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran'ın temel ahlak özelliklerinden olan "affetmek" ifadesi, bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanır.

CEZA - 117 kere
AFFETMEK-2x117=234 kere

baklava1"De" kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332'dir. "Dediler" kelimesini saydığımızda da aynı rakamı elde ederiz.

DE-332 kere
DEDİLER-332 kere

baklava1"Dünya" kelimesi ve "ahiret" kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynıdır: 115
DÜNYA-115 kere
AHİRET-115 kere

baklava1"Şeytan" kelimesi Kuran'da 88 kere geçer. "Melek" kelimesinin tekrar sayısı da 88'dir.
ŞEYTAN-88 kere
MELEK-88 kere

baklava1"İman" (tamlama almadan) ve "küfür" kelimeleri Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır.

İMAN-25 kere
KÜFÜR-25 kere

baklava1"Cennet" kelimesi ve "cehennem" kelimesi de aynı sayıda tekrarlanır: 77.
CENNET-77 kere
CEHENNEM-77 kere
baklava1"Zekat" kelimesi Kuran'da 32 kere tekrarlanırken, "bereket" kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32'dir.
ZEKAT-32 kere
BEREKET-32 kere
baklava1"İyiler (ebrar)" 6 kere tekrarlanırken, "kötüler (fuccar)" kelimesi ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer.
İYİLER-6 kere
KÖTÜLER-3 kere

baklava1"Yaz-sıcak" kelimeleri ile "kış-soğuk" kelimelerinin geçiş sayıları da aynıdır: 5
YAZ-SICAK-1+4=5 kere
KIŞ-SOĞUK-1+4=5 kere

baklava1"Şarap (hımr)" ve "sarhoşluk (sekere)" kelimeleri de Kuran'da aynı sayıda tekrarlanır: 6
ŞARAP-hımr-6 kere
SARHOŞLUK-sekere-6 kere
baklava1"Akletmek" ve "nur" kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 49
AKLETMEK-49 kere
NUR-49 kere

* Sayımda “nur” kelimesinin sadece yalın halleri dikkate alınmıştır.

baklava1"Dil" ve "vaaz" kelimeleri eşit sayıda -25 kere- tekrar edilir:
DİL-25 kere
VAAZ-25 kere

baklava1"Yarar" kelimesi 50, "bozma" kelimesi de 50 kere tekrarlanır.
YARAR-50 kere
BOZMA-50 kere

baklava1"Ecir" ve "fail" kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 108
ECİR-108 kere
FAİL-108 kere

baklava1"Sevgi" ve "itaat" kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 83
SEVGİ-83 kere
İTAAT-83 kere

baklava1"Dönüş" ve "sonsuz" kelimeleri, eşit sayıda yer almaktadır: 28
DÖNÜŞ-75 kere
SONSUZ-75 kere

baklava1"Musibet" kelimesi ve "şükür" kelimesi, Kuran'da aynı sayıda geçmektedir: 75 kere
MUSİBET-75 kere
ŞÜKÜR-75 kere

baklava1"Güneş (şems)" ve "ışık (nur)" kelimeleri Kuran'da 33'er kez geçmektedir.

GÜNEŞ-şems-33 kere
IŞIK-nur-33 kere

baklava1Doğru yola ileten (Elhuda)" ve "rahmet" kelimelerinin tekrar sayısı eşittir: 79

DOĞRU YOLA İLETEN-79 kere
RAHMET -79 kere

baklava1Kuran'da "sıkıntı" kelimesi 13 kere yer alırken, "huzur" kelimesi de 13 kere tekrarlanmaktadır.

SIKINTI -13 kere
HUZUR-13 kere

baklava1"Kadın" ve "erkek" kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 23
Kadın-erkek kelimelerinin Kuran'da tekrar sayısı olan 23, aynı zamanda insan embriyosunun oluşumunda yumurta ve spermden gelen kromozom sayısıdır. İnsanın kromozom sayısı da anne ve babadan gelen 23'er kromozomun toplamı olarak 46'dır.

KADIN-23 kere
ERKEK-23 kere

baklava1"Hıyanet" kelimesi 16 kere geçerken, "habis" kelimesinin tekrar sayısı da 16'dır.

HIYANET- 16 kere
HABİS-16 kere


yaprak
Onlar hala Kuran'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok ayrılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.



(Nisa Suresi, 82)






baklava1"İnsan" kelimesi Kuran'da 65 kere geçer; insanın yaratılış safhalarının sayısının toplamı da aynıdır:


İNSAN-65



TOPRAK-turabun-16



NUTFE-nutfun-12



EMBRİYO-alak-6



BİR ÇİĞNEMLİK ET-meda'a-3



KEMİK-ızamun-15



ET-lehmun-12






TOPLAM 65





baklava1Salavat kelimesi bütün Kuran'da 5 kere geçer ve Allah insanlara günde beş defa namaz kılmalarını bildirmiştir.
baklava1"Kara" kelimesi Kuran'da 13 kere geçerken, "deniz" kelimesi 32 kere geçmektedir. Bu sayıların toplamı bize 45 sayısını verir. Eğer karaların Kuran'da bahsediliş sayısı olan 13'ü 45'e bölersek, %28,888888888889 sayısını buluruz. Denizlerin Kuran'da bahsediliş sayısı olan 32'yi 45'e böldüğümüz zaman ise, %71,111111111111 sayısını buluruz. Bu oranlar ise, gezegenimizdeki su ve kara parçalarının gerçek oranıdır.
238


KARA-13 kere-13/45=%28,88888889
DENİZ- 32 kere-32/45=%71,11111111
TOPLAM - 45 kere-%100



Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
16 Ağustos 2006       Mesaj #72
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
ZAMANIN GÖRECELİĞİ
Zamanın göreceliği konusu bugün ispatlanmış bilimsel bir gerçektir. Ancak bu gerçek, yüzyılın başlarında Einstein'ın görecelik kuramı ile ortaya çıkmıştır. O döneme dek insanlar zamanın göreceli bir kavram olduğunu, ortama göre değişkenlik gösterebileceğini bilmiyorlardı. Ama büyük bilim adamı Albert Einstein, görecelik kuramı ile bu gerçeği açık olarak ispatladı. Zamanın, kütleye ve hıza bağımlı bir kavram olduğunu ortaya koydu. İnsanlık tarihi boyunca hiç kimse bu konuyu açıkça dile getirmemişti.
Sponsorlu Bağlantılar
Tek bir istisnayla; Kuran'da, zamanın izafi olduğunu gösteren bilgiler veriliyordu! Bu konuyla ilgili bazı ayetleri şöyle sıralayabiliriz:
“Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah,
va'dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.„

(Hac Suresi, 47)
“Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin
saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir.„

(Secde Suresi, 5)
“Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan
bir günde çıkabilmektedir.„

(Mearic Suresi, 4)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ağustos 2006       Mesaj #73
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cincilik
Ayet ve hadisslerin cinlerin varligindan bahsedip daha fgazla açiklama yapmamasinin meydana getirdigi bilgi boslugu ve merak, Islam toplumlarinda hemen her dönemde çesitli kimselerin bu alanda özel bilgi sahibi oldugu iddiasiyla ortaya çikmasina da adeta uygun bir ortam hazirlamistir. Bazi Islam bilginlerinin cinlerin insan üzerindeki olumlu veya olumsuz birçok etkiye sahip oldugu seklindeki görüsleri, cinlerin sihir ve büyü araci olarak kullanilmasina veya böyle bir iddiaya kaynaklik etmis, neticede diger faktörlerinde sonucu, gerek müslüman toplumlarda gerekse diger Bati ve dogu toplumlarinda cincilik bir sektör haline gelmistir.

Ancak cinlerle ilgili olarak ayet ve hadislerde bildirilenlerin disindaki yorumlarin eski Iran, Türk ve Hint kültüründen intikal ettigi anlasilmistir. Islam alimlerinin çogunlugu, cinlerin tesirinden kurtulmak için Kur'an okumanin yeterli olacagini belirtmisler ve baska bir yola basvurulmasini dogru bulmamislardir.

Su halde müslüman bir kimsenin cinlerden korkmamasi ve Allah'in izni olmadan, bir varligin diger bir varliga zarar veremeyecegine gönülden inanmasi gerekir. Diger varliklardan gelecek zararlara karsi Allah'a siginmak gerektigi gibi cinlerden gelebilecek zararlar husuusunda da ayni tutuma sadik kalmalidir. Nitekim Peygamberimiz'in de cinlerin insani etkilemesine karsi Ayetü'l-kürsi'yi ve Muavvizeteyn'i (Felak ve Nas sureleri) okuyarak bu yönde davranis gösterdigi rivayet olunmustur.

Ilk çaglardan beri cinlerle ilgilenme, onlardan bilgi toplama pesinde kosanlar ve bu ugurda ömür tüketenler, bütün insanligin degil, tek bir insanin hidayetine yetecek kadar bir bilgi birikimi bile elde edememislerdir. müslümanlarin bu bilgilerle yetinmesi, insanoglunun bilinmeyene ve gizemliye olan tabii merakini istismar ederek bumdan çikar saglayan, yaptiklari ise de dini bir görünüm ve mahiyet atfeden kimselere itibar etmemesi gerekir. Cinciler etrafinda daha çok bilgisi eksik, çaresizlik ve imkansizlik içinde olan kimselerin kümelestigi dikkat çekicidir. Dikkatli olalim, aldanmayalim.

insanoglu olarak onlara hukm edebildimizi bilmemiz gerekir
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
26 Ağustos 2006       Mesaj #74
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Klorofildeki Mucizevi İşlemler


Kur'an'ın Bilimsel Mucizeleri
Şimdi insan hayatı için bu derece önemli olan fotosentez işleminin gerçekleştiği yaprağa ve yaprağın içindeki klorofile bir bakalım. Bir milimetrekarelik bir alan düşünelim. Bu alan bir kurşun kalemin ucu kadar küçük bir yer kaplar. Şimdi bu küçük alanın içine 500 bin adet özel aygıt yerleştirelim. Bu aygıtların her biri çok özel bir tasarıma ve fonksiyona sahip olsun. Ayrıca bu 500 bin aygıtı çok özel bir paket sistemiyle koruma altına alalım.


Belki bu senaryo ilk okuyuşta insana imkansız gibi gelebilir. Ancak Allah'ın kusursuz ve ihtişamlı yaratışı herşeyi mümkün kılar. Yukarıda bahsedilen örnek gerçek hayatta mevcuttur. Bir yaprağın ortasındaki bir milimetrekarede 500 bin adet klorofil bulunur. Küçücük bir alana sığdırılmış ve son derece kompleks bir tasarıma sahip olan bu klorofil molekülleri, insan hayatı için çok önemli bir görevi yerine getirirler.

Bir an için sizden özel bir aygıt tasarlamanızın istendiğini varsayalım. Tasarlayacağınız aygıtın görevi su molekülünü parçalamak olsun. Bilindiği gibi su, 2 hidrojen ve 1 oksijen atomunun biraraya gelmesi ile oluşur. Tasarlanacak aygıt da hidrojen ile oksijeni ayırmak zorundadır.

Sudaki hidrojen ve oksijen atomlarını birbirlerinden ayırmak için çok büyük bir patlamanın gerçekleşmesi veya su moleküllerinin binlerce derece sıcaklıklara çıkacak kadar ısıtılması gerekir. Suyun 100 derecede kaynadığı düşünülürse, ihtiyacımız olan enerjinin miktarı daha iyi anlaşılabilir. Oysa sizden öyle bir alet tasarlamanız istenmektedir ki, ne patlamaya ne de binlerce derecelik ısıya ihtiyaç duyulsun. Tek enerji kaynağı olarak da güneş ışığı kullanmanıza izin verilsin. Sizden istenilen ve tasarlayacağınız aygıtın yapması gereken zor bir görev daha vardır. Havadaki karbondioksiti, elde ettiği hidrojen ile birleştirmek.

Bilim dünyası tüm çabalara ve teknolojik imkanlara rağmen, hala böyle bir aygıt icat edememiştir. Hatta bitkilerin, bu işlemi nasıl gerçekleştirdiği dahi henüz tam olarak anlaşılamamaktadır. Yeryüzünde söz konusu işlemi gerçekleştirebilen tek varlık klorofildir. Klorofil ise bu işlemi Allah'ın üstün yaratışı sayesinde gerçekleşmektedir. (Harun Yahya, Yeşil Mucize Fotosentez)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Mart 2007       Mesaj #75
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KURAN'IN GELECEK İLE İLGİLİ HABERLERİ

cizgi
UZAYIN KEŞFİ
3d
İnsanların uzayı araştırmaları ve keşfetmeleri 4 Ekim 1957'de Sovyet uydusu Sputnik'in uzaya fırlatılmasıyla başladı. Dünya yörüngesinden çıkan ilk insan, Sovyet kozmonot Yuri Gagarin oldu. İnsanların Ay'a ayak basması ise 20 Temmuz 1969'da Amerikalıların gerçekleştirdiği Apollo 11 seferiyle oldu.
Nitekim Kuran'da 1400 sene önce insanların böyle bir alanda gösterecekleri gelişmelere ve uzaya çıkışın mümkün olabileceğine işaret edilmektedir. Allah bu konuya Kuran'da şu ayetle dikkat çekmektedir:
Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak 'üstün bir güç (sultan)' olmaksızın aşamazsınız. (Rahman Suresi, 33)
Ayette "üstün bir güç" olarak çevrilen, Arapça "sultan" kelimesi "huccet, burhan, güç, kuvvet, hüküm, kanun, yol, otorite, izin, ruhsat verme, meşru kılma, delil" gibi anlamlara gelmektedir.
Dikkat edilecek olursa, yukarıdaki ayetle insanların göklerin ve yerin derinliklerini hiç geçemeyecekleri değil, fakat ancak üstün bir güç ile geçebilecekleri vurgulanmaktadır. Nitekim 20. yüzyıldaki üstün teknoloji sayesinde Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu durum gerçekleşmiştir.
cizgi
42a
MODERN ULAŞIM ARAÇLARI
Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? (Nahl Suresi, 8)
Yukarıdaki ayette ulaşım aracı olarak sayılan hayvanların dışında, insanların bilgi sahibi olmadıkları ulaşım araçlarının da olacağına dikkat çekilmektedir. Aşağıdaki ayette ise gemi gibi toplu taşıma araçlarının olacağına işaret edilmektedir:
Onların soylarını dolu gemilerde taşımamız da kendileri için bir ayettir. Ve onlar için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da. (Yasin Suresi, 41-42)
cizgi
UÇAK TEKNOLOJİSİ
15c
Süleyman için de, fırtına biçiminde esen… rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz herşeyi bilenleriz. (Enbiya Suresi, 81)
Yukarıdaki ayetten anlaşıldığı üzere Allah, rüzgarı, Hz. Süleyman'ın emrine vermiş ve çeşitli işlerinde bir araç olarak kullanmasına imkan sağlamıştır. Bu ayetle, Hz. Süleyman döneminde olduğu gibi, gelecekte de rüzgar enerjisinin, teknolojide kullanılacağına işaret ediliyor olması muhtemeldir.
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik)... (Sebe Suresi, 12)
Yukarıdaki ayette yer alan "… sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik)…" ifadesi ile de Hz. Süleyman'ın çeşitli bölgeler arasında hızlı bir şekilde hareket ettiğine dikkat çekiliyor olabilir. Hz. Süleyman, kendi döneminde, günümüzdeki uçak teknolojisine benzer bir teknolojiyi kullanıp, rüzgarla hareket eden vasıtalar meydana getirmiş ve bunlar aracılığıyla birbirine uzak mesafeleri kısa sürede almış olabilir. Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Dolayısıyla yukarıdaki ayetlerle, günümüzdeki yüksek uçak teknolojisine dikkat çekiliyor olması muhtemeldir.
sweat_dream - avatarı
sweat_dream
Ziyaretçi
7 Nisan 2007       Mesaj #76
sweat_dream - avatarı
Ziyaretçi
hz.muhammede sormuşlar ya resulallah yazlar neden bu kadar sıcak kışlar soğuk?
hz.muhammed cvp..vermiş.. yazları cehennem ateşinin sıcağı artar öyle artarki biz bunu hissederiz..kışın ise bu ateş normal halini alır ve soğukları hissederiz..kaynak buhari,hadis....çok bilimsel bir açıklama gerçekten....

geniş olarak açıklamasına gelince şöyle gelişir;

Sicak siddetlendigi vakitte salat (i-Zuhru) serinlige birakiniz. Zira sicagin siddeti cehennemin kaynamasindandir. Nar (i-cehennem) Rabbine arz-i sekva etti: "Ya Rab, beni ben yiyorum (izin ver)" dedi. Allahu Teala da iki defa nefes almasina izin verdi. Nefesin birisi kisin, digeri yazin. En cok maruz oldugunuz sicak ile sizi en ziyade usuten zemherir (iste budur)."

Goruluyor ki hz. Muhammed'in soylemesine gore, mevsimlerin sicak ya da soguk oluslarinin nedeni, cehennimin "kaynamasindan" ve "nefes almasindan"dir; cehennemin kaynamasi siddetli sicaklara sebep olmaktadir. Ote yandan fazla kaynamaktan dolayi cehennem kendi kendini yemeye, kemirmeye baslar ve Tanri'ya sikayette bulunur: "Ya Rab" der, "Beni ben yiyorum!" Ve cehennemin bu sikayeti uzerine Tanri ona, iki kez nefes almasi icin izin verir, ki bu da sicak ve soguk mevsimleri olusturur! Evet, bu sözler, Buhari'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettigi bir hadistir ki, Diyanet isleri Baskanligi'nin Sahih--i Buhari Tecrid-i Sarih Tercumesi adli yayinlarinin ikinci cildinin 476-7 sayfalarinda 321 sayili hadis olarak yer almistir.

Tanrı, sizi sallayıp çalkalamasın diye, yeryüzüne, yerleşik dağlar koydu..." (Nahl Suresi, ayet 15) depremler hesaba katılmamış mı yada depremlerin olabiliceği düşülmemiş mi?
Araf/7:54. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!

Hud/11:7. O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!)(rabbimiz kime yemin ediyor olabilir?): "Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" desen, kâfir olanlar derhal "Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir" derler.

Furkan/25: 59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân'dır. Bunu bir bilene sor...

şimdi konu ile ilgili başka ayetlere geçelim..


Fussilet/41:9. De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.
Fussilet/41:10. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Fussilet/41:12. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.


Hesap edelim: 2 gün(yer)+ 4(gıdaların oluşumu)+ 2(gökler)= 8 Gün (6 değil!..) rabbimiz bu hesap hatasını nasıl yapabilir?

mirasla ilgili açıklamalara gelelim..


Nisa/4:11. Allah size, çocuklariniz hakkinda, erkege, kadinin payinin iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadin iseler, ölünün biraktiginin üçte ikisi onlarindir. Eger yalniz bir kadinsa yarisi onundur. Ölenin çocugu varsa, ana-babasindan her birinin mirastan altida bir hissesi vardir. Eger çocugu yok da ana-babasi ona vâris olmuş ise, anasina üçte bir (düşer). Eger ölenin kardeşleri varsa, anasina altida bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacagi vasiyetten ve borçtan sonradir. Babalariniz ve ogullarinizdan hangisinin size, fayda bakimindan daha yakin oldugunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafindan konmuş farzlardir (paylardir). şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
Nisa/4:12. Yapacaklari vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eger çocuklari yoksa, biraktiklarinin yarisi sizindir. Çocuklari varsa biraktiklarinin dörtte biri sizindir. Çocugunuz yoksa, sizin de, yapacaginiz vasiyetten ve borçtan sonra, biraktiginizin dörtte biri onlarindir (zevcelerinizindir). Çocugunuz varsa, biraktiginizin sekizde biri onlarindir. Eger bir erkek veya kadinin, anababasi ve çocuklari bulunmadigi halde (kelâle şeklinde) mali mirasçilara kalirsa ve bir erkek yahut bir kizkardeşi varsa, her birine altida bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktirlar. (Bu taksim) yapilacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara ugramaksizin (yapilacak)tir. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkiyle bilendir, halîmdir.
Nisa/4:176. Senden fetva isterler. De ki: "Allah, babasi ve çocugu olmayan kimsenin mirasi hakkindaki hükmü şöyle açikliyor: Eger çocugu olmayan bir kimse ölür de onun bir kizkardeşi bulunursa, biraktiginin yarisi bunundur. Kizkardeş ölüp çocugu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kizkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) biraktiginin üçte ikisi onlarindir. Eger erkekli kadinli daha fazla kardeş mevcut ise erkegin hakki, iki kadin payi kadardir. şaşirmamaniz için Allah size açiklama yapiyor. Allah her şeyi bilmektedir.
Varsayalim ki, bir adam öldü ve geride üç kiz evlat, bir ana, bir baba ve eşini birakti.. Yukaridaki ayetlere göre miras paylaşimi şöyle olacaktir:
Üç kiz evlata mirasin 2/3'ü, ana ve babanin her birine 1/6, karisina 1/8 kalacaktir.
Bu durumda, matematik yapalim:
(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8)= 27/24 = 1,125 bulunur! (1,0 olmasi gerekirdi!..) Yani, miras paylaşildigi zaman herbir mirasçinin aldiginin toplami, mirastan fazla çikmaktadir... rabbimiz böyle bir hatayı nasıl yapabilir?


Bir diger örnek verelim:
Bir adam ölür ve geride anası, karısı, ve iki kızkardeş kalır. Kuran'in yukarida verilen ilgili miras ayetlerine göre; ana'ya mirasin 1/3'ü, karisina mirasin 1/4 'ü, iki kızkardeşe de toplam 2/3'ü kalacaktir:
Hesap yapalim:
(1/3)+(1/4)+(2/3)= 15/12= 1,25 !.. Burada da, miras paylaşiliyor, paylar toplaninca, mirastan daha büyük, %25 daha büyük çikiyor!.. peki biz neye göre hesap yapıcaz sürekli yanlışlar var!!


Kuran'daki bazi ayetlerde Allah'in bir gününün kaç dünya yilina eşdeger oldugu konusunda da çelişkiler bulunmaktadir:
Hacc/22:47. (Resûlüm!) Onlar senden azabin çabuk gelmesini istiyorlar. Allah vâdinden asla dönmez. Muhakkak ki, Rabbinin nezdinde bir gün sizin saymakta olduklarinizdan bin yil gibidir.
Secde/32:5. Allah, gökten yere kadar her işi düzenleyip yönetir. Sonra (bütün bu işler) sizin sayageldiklerinize göre bin yil tutan bir günde O'nun nezdine çikar.
Yukaridaki ayetlerde, Allah'in bir gününün, dünyanin 1.000 yilina denk oldugu söyleniyor.
Halbuki, aşagidaki ayette ise, Allah'in bir gününün, dünyanin 50.000 yilina denk oldugu ifade ediliyor: Mearic/70:4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktari (dünya senesi ile) ellibin yil olan bir günde yükselip çikar...Peki, bunlardan hangisi dogru? Bu birbiriyle çelişen ayetlere göre, Allah'in bir günü, dünyanin 1.000 yilina mi, 50.000 yilina mi eşdeger?

dünyanın yuvarlak olup olmadığı ve güneşin batma durumuna gelelim..


18/83. Sana Zulkarneyn'i sorarlar, "Onu size anlatacagim" de. 18/84. Dogrusu biz onu yeryuzune yerlestirmis ve her seyin yolunu ona ogretmistik. 18/85. O da bir yol tuttu. Kehf/18/86. Sonunda gunesin battigi yere ulasinca onu, kara balcikli bir suda batiyor gordu. Orada bir millete rastladi. "Zulkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik. 18/87-8. "Haksizlik yapana azap edecegiz, sonra Rabbine dondurulur, onu gorulmemis bir azaba ugratir; ama inanip yararli is isleyene, mukafat olarak guzel seyler vardir, ona buyrugumuzdan kolay olani soyleriz" dedi. 18/89. Sonra yine bir yol tuttu. Kehf/18/90. Sonunda gunesin dogdugu yere ulasinca, gunesi, kendilerini elbise, bina gibi seylerle ortmedigimiz bir millet uzerine doguyor buldu. Görülüyor ki, Kuran'a göre insan dünya üzerinde yürüyerek güneşin battığı yere ulaşabiliyor ve güneşin kara balçıklı bir suda battığını görüyor...dünyanın yuvarlak olduğu bilinse idi kişinin dönüp dolaşıp yola çıktığı noktaya geleceğini belirtilmezmiydi?

önce gök mü yaratıldı yoksa yer mi konusuna gelelim bakalım ne deniliyor ayetlerde..

Bakara suresi 29.cu ayette önce yerin yaratıldığını yazarken, Naziat suresi 27-32.ayetler arasında önce göğün yarattıldıktan sonra yerin yaratıldığı yazmakta..

Bakara 29. O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra (kendine has bir şekilde) semaya yöneldi, onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi (tanzim etti). O, her şeyi hakkıyla bilendir.

Naziat 27-32: Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, 28. Onu yükseltti, düzene koydu, 29. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı. 30. Ondan sonra da yerküreyi döşedi, 31. Yerden suyunu ve otlağını çıkardı, 32. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.

yıldızların yaratılması konusuna gelelim...


"Mulk/ 67/5. And olsun ki, yakin gogu kandillerle donattik, onlarla seytanlarin taslanmasini sagladik ve seytanlara cilgin alev azabini hazirladik."
"Saffat/ 37/6. suphesiz Biz, yakin gogu bir susle, yildizlarla susledik."
"37/7. Onu, inatci her turlu seytandan koruduk." "37/8-9. Onlar yuce alemi asla dinleyemezler. Her yonden kovularak atilirlar. Onlara surekli bir azap vardir...
görülüyorki yıldızların yaradılma amacı şeytanı kovalamak için ne kadar bilimsel ?

hristiyanlar yahudiler cennete gidicek mi? gelelim oraya...


Kuran'daki ayetlerden Bakara/2:62 ve Maide/5:69'a göre "evet", gidebilirler. Ama, yine Kuran ayetlerinden Maide/5:72 ve Aliimran/3:85'e göre ise "hayir", gidemezler diyor...


"Bakara/2/62. suphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, hiristiyanlar ve sabiilerden Allah'a ve ahiret gunune inanip yararli is yapanlarin ecirleri Rablerinin katindadir. Onlar icin artik korku yoktur. Onlar uzulmeyeceklerdir." Maide/5/69. Dogrusu inananlar, yahudiler, sabiiler ve hiristiyanlardan Allah'a ve ahiret gunune inanan, yararli is yapan kimselere korku yoktur, onlar uzulmeyeceklerdir."

"Aliimran/3/85. Kim islamiyet'ten baska bir dine yonelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir." gidiyorlar mı gitmiyorlar mı?

akraba evliliğine gelelim...

Ahzab 50. Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lazım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

açıkça görülüyorki Kur'an akraba evliliğine izin veriyor ne kadar bilimsel öyle değil mi?

bu ve bunun gibi bir çok ayet var birbirleriyle çelişen işte önemli olan bunları görebilmek anlamaya çalışabilmek korkmadan sorgulayabilmek ama cehennem ateşi bizleri korkutuyor...saplantılarımızdan korkularımızdan kurtulamıyoruz ben ALLAH yoktur demiyorum beni kesinlikle yanlış anlamayın şüphesiz bir yaratn var fakat kitabımızda bir problem var, kitap ap açık değiştirilmiş veya insan eliyle yazılmış şuan hiçbir orjinali olmayan kuran nasıl olurda yeryüzünde olmaz onun tek bir kelimesinin dahi değişmiyceği garanti altına alınmıştı bu konuyla ilgili de ayetler var fakat ne hikmettir ki bugün kuran'ın orjinali yok çünkü vakti zamanında yakıldı yok edildi eğer kelimesinin bile değişmeyeceğinin garantisi verilen kitap şuanda yok ise bunda büyük bir ibret vardır!!!!
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
15 Eylül 2008       Mesaj #77
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Petrolün Oluşumu Kuran'da Haber Veriliyor


kuran mucizeleri  petrolun olusumu kuranda haber veriliyor tr


ed"Rabbinin Yüce ismini tesbih et, ki O, yarattı, 'bir düzen içinde biçim verdi', takdir etti, böylece yol gösterdi, 'yemyeşil-otlağı' çıkardı. Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu." (A'la Suresi, 1–5)

Bilindiği gibi petrol, denizlerdeki bitki ve hayvanların çürüdükten sonraki kalıntılarından oluşur. Bu kalıntılar deniz yatağında milyonlarca yıl boyunca çürüdükten sonra, geriye yalnızca yağlı maddeler kalır. Çamur ve büyük kaya katmanları altında kalan yağlı maddeler de petrol ve gaza dönüşür. Yerkabuğundaki hareketlenmeler bazen denizlerin kara parçaları haline gelmesine ve petrol içeren kayaların binlerce metre derine gömülmesine yol açar. Oluşan petrol de bazen kaya tabakalarındaki gözeneklerden sızarak kilometrelerce derinden yüzeye çıkar ve burada buharlaşarak (gaz haline dönüşerek) geriye zift birikintisi bırakır.

A'la Suresi'nin ilk dört ayetinde dikkat çeken üç husus, petrolün oluşum aşamalarıyla son derece paralellik içindedir. Öncelikle otlak, kır, çayır anlamlarına gelen "elmer'a" ifadesi ile petrolün oluşumundaki organik kökenli maddelere işaret edilmesi son derece muhtemeldir. Ayetteki ikinci dikkat çekici kelime ise siyaha çalan yeşil, yeşile çalan siyah, karamsı, esmer, isli renkleri tarif etmek için kullanılan "ahva" kelimesidir. Bu kelime de yer altında biriken bitki atıklarının zaman içinde siyaha dönüşmesi olarak düşünülebilir. Çünkü bu kelimeler üçüncü bir kelime ile -"gusaen"le- desteklenmektedir. Kimi meallerde çer-çöp, süprüntü olarak çevrilen "gusaen" kelimesi, sel suyunun otları, çöpleri birbirine katarak sürükleyip getirdiği ve derelerin etrafına fırlattığı ot, çöp, yaprak ve köpük gibi karışım anlamına da gelmektedir. Bu kelime, içerdiği "kusma, istifrağ etme" anlamından ötürü kimi kaynaklarda "sel kusuğu" olarak tercüme edilmekte ve toprağın petrolü kusması olarak tarif edilmektedir. Nitekim petrolün oluşumu, ortaya çıkış şekli, köpüklü görünümü, rengi göz önünde bulundurulduğunda, ayetlerde kullanılan kelimelerin ne kadar hikmetli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Görüldüğü gibi ayetteki bitkinin kara ve akışkan bir sıvıya dönüşmesi, petrolün oluşumu ile son derece benzerdir. Petrolün oluşumu hakkında bilgi sahibi olunmadığı bir dönemde, böylesine uzun yılları kapsayan bir oluşumun tarif edilmesi, kuşkusuz Kuran'ın Allah'ın vahyi olduğunun bir başka delilidir.

"Gerçekten O (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir." (Şuara Suresi, 192)

Antik zamanlardaki diatomlar öldükçe denizdeki trilyonlarcasının altına gömüldüler. Jeolojik ve biyolojik kuvvetler ise içlerindeki minik yağ parçacıklarının bir araya gelerek petrol yataklarını oluşturmalarına neden oldular. Bugün kullandığımız petrolün çoğu tarih öncesi denizlerde üzerlerine güneş ışıdığı için ölen diatomlar tarafından oluşmuştur. Diatomlar Allah'ın, canlılık için "olmazsa olmaz" derecede öneme sahip olarak yarattığı mikroskobik canlılardandır.
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
15 Eylül 2008       Mesaj #78
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Tarihi Çalışmaların Ortaya Çıkardığı Kuran Mucizeleri


kuran mucizeleri  tarihi calismalarin ortaya cikardigi kuran mucizeleri tr



edKuran'da, Eski Mısır döneminde geçen kıssaları anlatan ayetlerden bir bölümünün mucizelere işaret ettiği, ancak yakın zamanda yapılan arkeolojik yapılar ve Eski Mısır dilinin çözülmesinden sonra anlaşılabilmiştir. Bu mucizeler, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu bizlere bir defa daha göstermektedir.


Eski Mısır dili hiyeroglifti ve çağlar boyunca varlığını sürdürmüştü. Fakat MS 2. ve MS 3. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılması ve bunun oluşturduğu kültürel etkiyle daha az kullanılır oldu ve zamanla da unutuldu. Hiyeroglif yazısının kullanıldığı bilinen en son yazıt, MS 394 yılına ait bir kitabedir. Bundan sonra bu dil unutuldu ve bu dilde yazılmış yazıları okuyabilen ve anlayabilen kimse kalmadı. 18. yüzyıla gelene kadar da bu dilde yazılmış kitabeler ve yazılar okunamıyordu. Ta ki bundan yaklaşık iki yüzyıl öncesine dek…


Eski Mısır hiyeroglifi 1799 yılında, Rosetta Stone adı verilen, MÖ 196 tarihine ait bir kitabenin bulunmasıyla çözüldü. Bu tabletin özelliği üç farklı yazıyla yazılmış olmasıydı: Hiyeroglif, demotik (hiyeroglifin el yazısı şekli) ve Yunanca. Yunanca metnin de yardımıyla tabletteki eski Mısır yazısı çözülmeye çalışıldı. Tabletin tüm çözümü, Jean-Françoise Champollion adlı bir Fransız tarafından tamamlandı. Böylece unutulan bir dil ve bu dilin anlattığı tarih aydınlanmış oldu. Bu sayede Eski Mısır uygarlığı, onların dinleri ve sosyal yaşantıları hakkında birçok şey öğrenildi ve Kuran'ın birçok yeni mucizesi ortaya çıktı.
Kuran'da Firavun Kelimesi

Eski Ahit'te Hz. İbrahim ile Hz. Yusuf zamanındaki Mısır hükümdarından Firavun diye bahsedilir. Kuran'da ise Hz. Yusuf dönemindeki Mısır yöneticisinden söz edilirken "hükümdar, kral, sultan" anlamlarına gelen Arapça "El melik" kelimesi kullanılır: "Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." (Yusuf Suresi, 50). Ancak Hz. Musa dönemindeki Mısır yöneticisinden ise "Firavun" kelimesi ile bahsedilir. Kuran'da yapılan bu ayrım, Eski ve Yeni Ahit'te ya da Musevi tarihçilerin ifadelerinde yer almaz; sadece Firavun ifadesi kullanılır.

Nitekim Mısır tarihinde "Firavun" teriminin kullanımı sadece geç döneme aitti ve Firavun hitabı ilk olarak MÖ 14. yüzyılda Amenhotep IV döneminden itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Hz. Yusuf'un ise bu tarihten en az 200 yıl önce yaşadığı tahmin edilmektedir.

Encylopedia Britannica'da ise, Firavun kelimesi için yeni krallıktan itibaren (18. Hanedandan başlar; (MÖ 1539–1292) 22. hanedana dek (MÖ 945–730) kullanılan bir ünvan olduğu, daha sonraları bu hitabın kralın ünvanına dönüştüğü, daha önceleri ise bu ünvanın hiç kullanılmadığı ifade edilir. Bu konudaki başka bir bilgi ise Academic American Encyclopedia'da verilir. Bu kaynakta Firavun lakabının, Yeni Krallık'tan itibaren kullanılmaya başlandığı belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi, Firavun kelimesinin kullanımı belli bir tarihten itibaren söz konusu olmuştur. Dolayısıyla Kuran'da bu ayrımın tam olarak yapılması -Hz. Yusuf zamanındaki hükümdardan hep "Kral" olarak söz edilirken, Hz. Musa zamanındaki hükümdardan her seferinde "Firavun" olarak bahsedilmesi Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu bir kez daha ortaya koyan bir başka delildir.

Firavun ve Yakın Çevresine Gelen Belalar

Firavun ve yakın çevresi, putperest inanışlarına öylesine bağlılardı ki, Hz. Musa'nın mucizelerle gelmesi bile onları bu batıl inançlarından döndürmemişti. Üstelik bunu açıkça ifade ediyorlardı: "Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler." (Araf Suresi, 132)

Bu tutumlarının karşılığında Allah, onlara dünyada da bir azap tattırmak için "ayrı ayrı mucizeler" (Araf Suresi, 133) olarak felaketler yolladı. Bunlardan ilki kuraklık ve dolayısıyla elde edilen ürünlerin azalmasıydı. Konuyla ilgili Kuran ayeti şöyledir: "Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık." (Araf Suresi, 130)

Mısırlılar tarım sistemlerini Nil Nehri'ne dayandırmışlardı ve bu sayede doğal şartların değişimi onları etkilemiyordu. Ancak Firavun ve yakın çevresinin Allah'a karşı büyüklenmeleri ve Allah'ın peygamberini tanımamaları sebebiyle kendilerine beklenmedik bir felaket gelmişti. Fakat ayette de belirtildiği gibi "öğüt alıp düşünmeleri" gerekirken, bu onların inkarını daha da artırdı. Ardından Allah, bir seri felaket gönderdi. Bu felaketler Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
"Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular." (Araf Suresi, 133)
Kuran'da Mısır halkının başına gelen bu belalarla ilgili bildirilenlerin doğruluğu, 19. yüzyılın başında, Orta Krallık devrinden kalma bir papirüsün Mısır'da bulunmasıyla bir kez daha açığa çıkmış oldu. Bu papirüs bulunduktan sonra, 1909 yılında Leiden Hollanda Müzesi'ne götürülüp A. H.Gardiner tarafından tercüme edildi. Papirüs'te Mısır'daki kıtlık, kuraklık gibi felaketler ve Mısır'dan kölelerin kaçışı anlatılmaktaydı. Ayrıca söz konusu papirüsün yazarı İpuwer'in de bu olayların tanığı olduğu anlaşılmaktaydı.


Mısır halkının başına gelen felaketler zinciri de, Kuran'da bildirilen kıtlık, kanın musallat kılınması gibi belalarla son derece mutabıktı. Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu felaketlerden, Ipuwer papirüslerinde şöyle bahsedilmektedir:
Felaketler tüm memleketi sarmıştı. Her yerde kan vardı. ( Admonitions of Ipuwer 2:5–6.)
Nehir kan oldu. (( Admonitions of Ipuwer 2:10.)
Böyle, dün gördüğüm herşey helak oldu. Biçilmiş gibi her toprak çırılçıplak...
Mısır'ın aşağısı mahvoldu... Tüm saray ıssız kaldı. Sahip olunan herşey: buğday ve arpa, kazlar ve balıklar...
Topraklar- tüm kargaşaya ve gürültüye rağmen- Dokuz gün boyunca saraydan hiçbir çıkış yoktu ve kimse o şahsın yüzünü göremedi... Şehirler kuvvetli akıntılar tarafından yerle bir oldu... Yukarı Mısır harap olmuştu, her yerde kan vardı, ülkede salgın hastalıklar baş gösterdi. Bugün gerçekten kimse kuzeye Byblos'a gidemiyor. Mumyalarımız için ne yapacağız? Altın azalıyor. ; Admonitions of Ipuwer.)

İnsanlar sudan korkar oldu. Su içtikten sonra bile susadılar. Şehirler yıkıldı. Yukarı Mısır kurudu. Admonitions of Ipuwer 2:11.)
20. yüzyılda içeriğinden haberdar olduğumuz bu papirüste, Firavun ve kavmine isabet eden felaketlerden, Kuran'la büyük bir paralellik içinde bahsediliyor olması, Kuran'ın Rabbimiz'in sözü olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.



Papirüslerde Haman İsmi ve Görevi

Kuran'da Firavun'la birlikte adı geçen kişilerden birisi "Haman"dır. Haman, Kuran'ın 6 ayetinde, Firavun'un en yakın adamlarından biri olarak zikredilir. Hiyeroglifin çözümüyle çok önemli bir bilgiye daha erişilmiş oldu: "Haman" ismi Mısır yazıtlarında geçiyordu. (Harun Yahya,

Buna karşılık Tevrat'ta Hz. Musa'nın hayatını anlatan bölümde, Haman'ın adı hiç geçmez. Fakat Haman ismi Eski Ahit'in sonraki bölümlerinde, Hz. Musa'dan yaklaşık 1100 sene sonra yaşamış ve Yahudilere zulmetmiş bir Babil kralının yardımcısı olarak geçmektedir.


Günümüzden yaklaşık 200 yıl önce çözülen, eski Mısır yazıtlarında "Haman" isminin bulunmasıyla Kuran'ın bir başka mucizesi daha ortaya çıktı. Viyana'daki Hof Müzesi'nde bulunan bir anıt üzerinde bu isimden söz ediliyordu. Aynı yazıtta Haman'ın Firavun'a olan yakınlığı da vurgulanıyordu. (Walter Wreszinski, Aegyptische Inschriften aus dem K.K. Hof Museum in Wien, 1906, J C Hinrichs, sche Buchhandlung.)



Tüm yazıtlara dayanılarak hazırlanan "Yeni Krallıktaki Kişiler" sözlüğünde ise, Haman'dan "Taş ocaklarında çalışanların başı" olarak bahsediliyordu. (Hermann Ranke, Die Ägyptischen Personennamen, Verzeichnis der Namen, Verlag Von J J Augustin in Glückstadt, Band I,1935, Band II, 1952.)



Ortaya çıkan sonuç önemli bir gerçeği ifade ediyordu. Haman, aynen Kuran'da bildirildiği gibi Hz. Musa zamanında Mısır'da yaşayan bir kişiydi. Kuran'da bahsedildiği gibi, Firavun'a çok yakındı ve inşaat işleriyle ilgileniyordu. Kuran'da, Firavun'un kule yapma işini Haman'dan istemesini haber veren ayet, bu arkeolojik bulguyla tam bir uyum içindedir:



"Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın İlahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum." (Kasas Suresi, 38)

Kuran'da geçmişle ilgili bildirilen olayların, günümüzde tarihi kanıtlarla aydınlanması kuşkusuz ki Kuran'ın önemli bir mucizesidir.

Eski Yazıtlarda Denizin Yarılması


Eski Mısırlılar -başta Firavun ve çevresi olmak üzere- Hz. Musa'nın hak dine davetine rağmen putperest inançlarından vazgeçmiyorlar, üstelik Hz. Musa'ya eziyet vermeye çalışıyor, Hz. Musa ile birlikte iman edenlere zulmediyorlardı. Fakat Allah Hz. Musa'yı ve onunla birlikte iman edenleri kurtararak, Firavun ve kavmini helaka uğrattı. Kuran'da Allah'ın bu yardımından şöyle bahsedilir:

"Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir." (Şuara Suresi, 63–68)
Bu konuyla ilgili olarak yakın geçmişte bulunmuş, Firavun zamanından kalma papirüslerde ise şöyle bir izaha rastlanmaktadır:
'Sarayın beyaz odasının muhafızı kitaplarının reisi Amenamoni'den katip Penterhor'a : "Bu mektup elinize ulaştığı vakitte ve noktası noktasına okunduğu zaman, kalbini müteessir edecek bir halde olan müellim felaketi, girdaba gark olma felaketlerini öğrenerek kalbini kasırga önündeki yaprak gibi en şiddetli ızdıraba teslim et...
... Musibet şiddetli zaruret birdenbire onu zabtetti. Sular içinde uyku, anlıyı acınacak bir şey yaptı... Reislerin ölümünü, kavimlerin efendisinin şarkıların ve garpların kralının mahvolmasını tasvir et. Sana gönderdiğim haber hangi habere kıyas edilebilir..." (British Museum, 6 no'lu Mısır papirüsü.)

"Biz, onlardan önce nice insan-nesillerini yıkıma uğrattık; (şimdi ise) onlardan hiç birini hissediyor veya onların fısıltılarını duyuyor musun?" (Meryem Suresi, 95)
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
27 Ekim 2008       Mesaj #79
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Kuran'da Sayılarla İşaret Edilen Bilimsel Bilgiler

kuran mucizeleri  kuranda sayilarla isaret edilen bilimsel bilgiler tr

edAy’a Çıkış Tarihi

Kuran'da yer alan Kamer Suresi'nde Ay'a gidileceğine dair işaretler yer almaktadır.

"Saat (kıyamet vakti) yakınlaştı ve Ay yarıldı." (Kamer Suresi, 1)

"Kamer" kelimesinin Türkçe'deki karşılığı "Ay"dır ve Kamer Suresi'nde "Ay" kelimesi birinci ayette yer almaktadır. Bu ayetten Kuran'ın sonuna kadar tam 1390 ayet bulunmaktadır. Hicri takvimde 1390 yılı, Miladi takvime göre 1969 yılına denk gelmektedir ki, bu da Ay'a çıkış tarihidir. Bu surede, insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden birine 14 yüzyıl evvel işaret edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)

Bununla birlikte yukarıdaki ayette "yarıldı" anlamına gelen "inşakka" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime "toprağın yarılması, kazılması, kabartma, toprağın sürülmesi..." anlamlarında da kullanılan "şakka" fiilinden türetilmiştir. Benzer şekilde Ay'a giden Apollo 11 uzay aracı da Ay toprağından örnek alarak Dünya'ya götürmüştür. Bu açıdan da Kamer Suresi'nin 1. ayetindeki "Ay yarıldı" ifadesi, günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik içindedir.

Kamer (Ay) Suresi'nin ilk ayetinden Kuran'ın sonuna kadar olan ayet sayısı = 1.390
İnsanın Ay'a çıktığı Hicri tarih = 1390

Ay’ın Yörüngesi


Kuran'da gök cismi olarak bahsedilen ve "Ay" anlamına gelen "kamer" kelimesi tam olarak 27 defa geçmektedir. Aynı şekilde Ay'ın Dünya etrafındaki eliptik turu da 27 gündür. Fakat bu yeryüzünden bakan herhangi bir kişinin tespit edebileceği bir sayı değildir. Çünkü dolunaylar arasında 29 günlük süre olduğu için, önceleri Ay'ın bir turunun 29 gün olduğu düşünülmekteydi. Halbuki Ay, Dünya etrafında dönerken, Dünya da Güneş etrafında yol katetmektedir. Dünya'nın ilerlemesinden dolayı Ay, iki gün önce turunu tamamlamaktadır. Bu durum, Kuran'da modern astronomik bulgulara paralel bir başka işarettir. (En doğrusunu Allah bilir.)
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
7 Ağustos 2009       Mesaj #80
reyan - avatarı
Ziyaretçi
AFFETMEK VE SAĞLIĞA FAYDALARI




Kuran'da tavsiye edilen güzel ahlak özelliklerinden biri de "affedici ve bağışlayıcı olmak"tır:
Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)
Bir başka ayette Allah, "... affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." (Nur Suresi, 22) şeklinde buyurmaktadır.
Kuran ahlakından uzak yaşayan kimseler için affetmek son derece zordur. Çünkü yapılan bir hata karşısında hemen öfkeye kapılırlar. Ancak Allah müminlere affetmenin daha güzel bir davranış olduğunu bildirmiştir:
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir... (Şura Suresi, 40)

... Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Teğabün Suresi, 14)

Kuran'da "Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir." (Şura Suresi, 43) ayetiyle de affetmenin üstün bir ahlak özelliği olduğu haber verilmektedir. Dolayısıyla müminler affedici, merhametli, hoşgörülü davrananlar ve Kuran'da bildirildiği gibi onlar, "öfkelerini yenenler ve insanlar(daki hakların)dan bağışlama ile (vaz)geçenlerdir." (Al-i İmran Suresi, 134)

Müminlerin affedicilik anlayışları, Kuran ahlakını yaşamayan kimselerinkinden çok farklıdır. Bazı kişiler, karşılarındaki kişiyi bağışladıklarını söyleseler de, bu kişilerin kalplerindeki kin ve kızgınlıktan kurtulmaları uzun sürer. Tavırları genellikle bu kızgınlığı yansıtacak şekildedir. Müminlerin affediciliği ise samimidir. Müminler insanın dünyada imtihan olan, hata yaparak öğrenen bir varlık olduğunu bildikleri için hoşgörülü ve şefkatlidirler. Ayrıca müminler, tamamen haklı oldukları ve karşı tarafın tümüyle haksız olduğu bir durumda bile hiç tereddütsüz affedebilirler. Affetme konusunda, hataları, büyük ya da küçük olarak ayırmazlar. Bir kimse hatayla büyük bir kayba sebep olabilir. Ancak meydana gelen her olayın Allah'ın kontrolünde ve bir kader dahilinde geliştiğini bilen müminler, bu tür bir olay karşısında tevekküllü davranır ve kişisel bir kızgınlık içine girmezler.

Yakın zamanda yapılan araştırmalarda Amerikalı bilim adamları, affetmesini bilen insanların hem ruhen hem de bedenen daha sağlıklı olduklarını belirlediler. Stanford Üniversitesi'nde görevli bilim adamı Frederic Luskin ve ekibi, San Francisco şehrinde oturan 259 kişi üzerinde araştırma yaptı. Denek olarak katılan kişileri 6 kez 1.5 saatlik oturumlara çağıran bu bilim adamları, yaptıkları sohbetlerde affetmeyi öğretmeyi amaçladılar.

Deneye katılan kişiler kendilerine zarar veren kimseleri affettikten sonra, daha az acı duyduklarını belirttiler. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, affetmeyi öğrenen kişiler sadece duygusal olarak değil fiziksel olarak da kendilerini daha iyi hissetmektedirler. Örneğin deney sonucunda stresten kaynaklanan sırt ağrısı, uykusuzluk ve mide ağrısı gibi ruhsal ve fiziksel belirtilerin de bu kişilerde önemli ölçüde azaldığı tespit edildi.
Stanford Üniversitesi'nde Rehberlik ve Sağlık Psikolojisi alanında doktorası olan Frederic Luskin, Forgive for Good (İyilik için Affedin) adlı kitabının tanıtımında affetme ile ilgili olarak "Sağlık ve Mutluluk için Kanıtlanmış Bir Reçete" ifadelerine yer vermiştir. Bu kitapta affetmenin kızgınlık, acı, depresyon ve stresi azaltarak, umut, sabır ve kendine güven gibi olumlu ruh hallerinin yaşanmasını sağladığı anlatılmaktadır. Dr. Luskin'e göre, uzun süreli kızgınlık yaşanması insanların fiziksel sağlığı üzerinde de gözlemlenebilir olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Dr. Luskin konu ile ilgili şunları ifade etmiştir:
Uzun süreli veya devam eden öfkenin zararı, vücut içindeki termostatı sıfırlamasıdır. Eğer düzenli olarak düşük seviyede öfkeye kendinizi alıştırırsanız, neyin normal olduğunu ayırt edemezsiniz. İnsanların alışkanlığa çevirebileceği bir tür adrenalin hücumuna yol açabilir. Vücudu yakar ve sağlıklı düşünmeyi zorlaştırır, bu da durumu daha kötü bir hale getirir.
Ayrıca Dr. Luskin, vücut, öfke ve stres sırasında belirli enzimler salgıladığından, kolesterol ve tansiyonun yükseldiğini, bunların da vücudun uzun süreli maruz bırakılmaması gereken bir durum oluşturduğunu belirtmektedir.

Healing Currents Magazine dergisinin Eylül-Ekim 1996 sayısında yayınlanan "Affetme" adlı makalede ise, bir kişiye ya da olaya karşı duyulan öfkenin kişilerde olumsuz duygulara yol açtığı, ruhsal dengelerini hatta fiziksel sağlıklarını bozduğu belirtilmektedir.Aynı makalede kişilerin öfkeden dolayı yaşadıkları olumsuzlukları zaman içinde fark ettikleri ve bozulan ilişkilerini düzeltmek, problemleri halletmek için affetmeye karar verdiklerinden de bahsedilmektedir. Yaşadıklarından sonra, değerli zamanlarını ve hayatlarını öfkeyle geçirmek istemedikleri, bu nedenle kendilerini ve başkalarını affetmeyi seçtikleri de belirtilmektedir.

Öte yandan 1500 kişiyi kapsayan bir araştırmada, dinine bağlı kişilerde depresyon, stres ve akıl hastalıklarının daha az olduğu görülmüştür. Araştırmayı yürüten Dr. Herbert Benson, bu durumu dinlerin "affetme" duygusunu teşvik etmesine bağlamakta ve şunları ifade etmektedir:
Dinler, insanlara diğer kişileri affetmeyi öğütler. Bu yüzden dini inancı olanlar, sorunlarını içlerinde biriktirmez ve hayatla daha kolay başa çıkar. Bu da depresyon ve stres gibi rahatsızlıklarla daha az karşılaşmalarını sağlar.

Benzer Konular

14 Nisan 2017 / asla_asla_deme Akademik
25 Mayıs 2012 / virtuecat Hz. Muhammed
27 Mayıs 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış
5 Temmuz 2012 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
3 Eylül 2013 / Şeb-i Yelda Müslümanlık/İslamiyet