Arama

Dua Ufku - Sayfa 7

Güncelleme: 21 Aralık 2017 Gösterim: 168.118 Cevap: 212
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #61
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Sultanlara Dua

Sponsorlu Bağlantılar
Birçok müslüman sultan ve halife gelip geçmiştir. Kimi iyi işler, kimi kötü işler yapmıştır. Onlara itaat gerekir mi idi? Onları kötülemek caiz midir?
CEVAP
Müslümanların sultanına itaat ve iyi dua etmek, Ehl-i sünnet itikadındandır. Fıkıh kitaplarında yazdığı gibi, sultana beddua etmek doğru değildir, iyi dua etmek gerekir. (R.Nasıhin)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Eğer emirlerinize sövmeseydiniz, Allah üzerlerine ateş yağdırıp onları mahvederdi. Fakat kötü sözleriniz yüzünden bunu yapmıyor.) [Deylemi]

(Sultanı zelil etmeye çalışanı, kıyametten önce Allah zelil eder.) [Deylemi]

(İdarecilerinize kötü dua etmeyin! Çünkü onların iyiliği sizin iyiliğiniz, kötülüğü sizin kötülüğünüz demektir.) [Şirazi]

(Sultana iyilik dileyen ve dua eden, hidayet bulur. Beddua eden ve iyilik dilemeyen, dalalete düşer.) [Deylemi]

(Her mazlum sultana iltica eder. Adalet yaparsa ona ecir, diğerine şükür, zulmederse ona vebal ve tebaya da sabır düşer.) [Beyheki]
Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #62
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
"Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölü­mü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir. Ey Rabbim! Gizlide ve açıkda senden haşyetini istiyorum. Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i'tidâlden ayırmamanı istiyorum. Senden tükenmez bir ni'met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş'e ve huzûr) istiyorum. Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum. Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum. Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum. Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.”

Sponsorlu Bağlantılar
******
"Ey Rabbim! Senden bildiğim ve bilmediğim hayrın hem çabuk, hem geç olanını istiyorum. Ey Rabbim Re­sûlünün senden istediğini istiyorum, Resûlünün sana sı­ğındığı şeyden ben de sana sığınıyorum. Allah'ım benim için kaza ettiğin şeyin âkibetini doğru yola ulaştır.”
*****
"Ey Rabbim! Ben zayıfım, rızân yolunda benim zaa­fımı kuvvetlendir. Beni nâsiyemden tutup hayra sevk et. İslâm'ı rızâmın en son noktası kıl. Ey Rabbim, ben zayıfım, beni kuvvetlendir. Ben zelîlim beni azîz kıl. Ben sana muhtacım, beni rızıklandır.”
*****
"Ey Rabbim! Acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan cimrilikten, eli kolu dökülür derecede takatsızlıktan kasvetten, gafletten, zilletten, azlıktan, meskenetten sana sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fısktan, şekavetten, nifaktan, yapdığını insanların duyması ve medh etmeleri için yapmaktan, riyâdan, sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, abraslıktan ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.”

*****
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- duâasında: "Ey Rabbim! Beni, iyilik ettiği zaman sevinen, kötülük ettiği zaman istiğfar edenlerden kıl.”derdi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Nisan 2006       Mesaj #63
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bütün hamdler, senâlar, medihler ve şükürler bütün kainatın yaratıcısı ve yaşatıcısı Yüce Rabbimize olsun. Mevcûdâtın medâr-ı iftiharı Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya, medyûniyetimizin sonsuz olduğu gözde ve güzîde âile fertlerine ve ashâb-ı güzînine de nihayetsiz salât ü selam ediyoruz.
Ya Rabbe’l-âlemîn ve ya Erhamer’r-râhimîn! Nezdinden irsal buyuracağın bir nurla simalarımızı pırıl pırıl hale getir.. sadrımızı, sinemizi, kâmil imana, tastamam ihsana aç ve bizi, sevip razı olduğun amelleri işlemeye muvaffak kıl!
Ya İlahenâ ve ya Mevlânâ! İhlasa erdirdiğin ve nezdinde makbûliyet payesiyle şereflendirdiğin kullarının kalblerindeki kilitleri çözdüğün gibi bizim kalbimizin kapılarını da Senin marifetine ve muhabbetine aç.. paslanmaya yüz tutmuş kilitleri çöz.. bizi kapının eşiğine yüz sürmekten mahrum etme ve o ulu dergahına yüz sürüp bir dilekte bulunduktan sonra da talebimizi reddetmek suretiyle bizi cezalandırma!
Ya Rab! Sana sığınıyor, isteyeceğimizi sadece Sen’den istiyor ve yalnızca Sana teveccühte bulunuyoruz. Sen de biliyorsun ki, başka bir şey değil, Sen’den sadece Sen’i istiyoruz ve Rab olarak da birtek Sen’den razı olabiliriz. Ne olur, bahtına düştük, bizi cismaniyetin ve bedene kulluğun derekelerinden (alt basamaklar), kalbin, ruhun ve sırrın derecelerine (üst basamaklar) çıkar. Çıkaracağına inancımız da tamdır, zira Sen bizi ve işlerimizi koruyup kollayan yegane Zat ve biricik dostumuzsun. Biz dostluğun gereklerini ortaya koyamasak, ahdimize sadık ve vefalı olamasak da Sen bizi ümit ettiğimiz hususlarda haybet ve hüsrana uğratma!..
Mahlukatın en şereflisi ve mevcudatın Efendisi’ne, hürmete ziyadesiyle layık aile halkına ve ashab-ı güzinine salât ü selam ederek dualarımızı Kabe-i Muazzama’da yapılmış dualar gibi kabul buyurmanı diliyoruz.
Ya Rab! Eksik-gedik de olsa, ne olur, şu teveccühümüzü karşılıksız bırakma!
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #64
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Ruhi hastalıklar ve büyüden korunmak için


Ruhi hastalıklar, sara ve cin’den, büyüden korunmak, kurtulmak için ne yapmalıdır?
CEVAP

Allahü teâlâ, her şeyi sebeple yaratır. Bir şeye kavuşmak için, bu şeyin yaratılmasına sebep olan şeyi yapmak gerekir. Her şeyin yaratılmasında ortak olan manevi sebep, sadaka vermek, 70 kere (Estağfirullah min külli mâ kerihallah) duasını okumaktır. Bu iki manevi sebep, maddi sebepleri bulmaya da yardım eder. Ruhi sıkıntıların çoğu, cinden ve büyüden meydana gelir.



Ruhi hastalıklar, sara ve cinden korunmak için, kıymetli kitaplarda bildirilen dualardan bazıları şunlardır:


1- Euzü Besmele ile Fatiha suresini okumalı.

2- Euzü Besmele ile iki Kul-euzü okumalı.

3- Bir miktar suya Âyet-el kürsi, İhlas ve Muavvizeteyn [Nas ve Felak] surelerini okumalı. Büyü yapılan kimse bundan üç yudum içmeli, kalan su ile gusletmeli.

4- Sedir ağacının 7 tane yeşil yaprağı ezilip su ile karıştırılır. Üzerine Âyet-el kürsi, İhlas ve Kul-euzüler okunur. 3 yudum içip geri kalanla gusledilir.

5- Üç kere Salevat ve Fatiha, Âyet-el kürsi, Kâfirun, İhlas, Felak ve Nas sureleri yedişer defa okunup hastaya üflenir. Bunları tekrar okunup hastanın yatağına, evin her yerine, bahçeye üflenir.

6- Fâtiha, Âyet-el-kürsi ve 4 Kul [Kâfirun, İhlas, Felak ve Nas sureleri] yedişer kere okunup hastaya üflenirse, büyü, nazar, hayvan sokması ve bütün dertler için iyi gelir. Tuza okunup, suda eritip içirmek ve ısırılan yere sürmek de olur.

7- Sabah akşam, Bekara suresinin başından 4 âyet ve Âyet-el kürsi ile, Âyet-el kürsiden sonraki iki âyeti ve Bekara suresinin sonundaki 3 âyet, delinin üzerine okunursa, iyi olur.

8- Sabah akşam 24 kere Estağfirullah denir, sonra (Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh) denir. Sonra 11 İhlas ve 7 kere Fatiha ve 33 kere, Allahümme salli ve sellim ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed okuyup, sevabı Peygamber efendimizin ve Eshab-ı kiramın ve Evliyanın ve sonra isimleri okunarak Silsile-i aliyye büyüklerinin ruhlarına hediye edilir. Bunların hürmetine şifa vermesi için dua edilir.

9- Günde 500 kere (La havle vela kuvvete illa billah-il-aliyyilazim) okumalı! Başlarken ve bitirince yüz kere salevat getirmeli.

10- Ha-Mim Mümin suresinin başından masir’e kadar ve Âyet-el kürsi okumalı.

11- La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehülmülkü velehülhamdü vehüve ala külli şeyin kâdir okumalı.

12- Cuma günü seher vakti, sağ elinin içine Nisa suresi 99. Âyeti, vemen yahruc’dan rahimâ’ya kadar yazılır, sonra dili ile yalanıp yutulur. 40 yıllık büyü de olsa çözülür.

13- Kırk gün sabah namazının sünneti ile farzı arasında kırkbir kere Fatiha okunur. Besmelenin sonundaki Mimi Fatihanın Lam harfi ile birlikte okunur. [Yani (Rahim-ilhamdü) denir] Sonra yapılan dua kabul olur. Suya üfleyip hasta veya büyülü kimseye içirilirse, [eceli gelmeyen hasta] şifa bulur ve büyü çözülür. (Tefsir-i Azizi)

14- Saradan, büyüden ve cinden korunmak için Âyât-i hırz okumalı. Abdest alıp, önce 7 istiğfar ve 11 salevat okunup, güneş doğduktan ve ikindi namazından sonra, günde 2 defa, 40 gün kadar okumalı, devam etmeli. Her okuyuşta, 1 Fatiha okuyup sevabı, Resulullahın, Behaeddin Buhari, Ahmed Rifai ve İmam-ı Rabbani hazretlerinin veya isimleri okunarak Silsile-i aliyye’nin ruhuna hediye edilmeli. Âyât-i hırzı yanında taşıyan, büyüden, nazardan korunur, muradı hasıl olur.

Cin mektubunu, yanında veya evinde bulundurana, cin gelmez ve dadanmış olan cin de gider.
Kuşluk namazına devam edene, cin musallat olmaz ve şehid olarak ölür.

Âyet ve duanın etkisi için okuyanın, inancının düzgün olması, haramdan, kul hakkından sakınması ve ücret almaması şarttır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Nisan 2006       Mesaj #65
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kâinatın bütün zerreleri –hem hep beraber hem de teker teker– acz ve ihtiyaç lisanlarıyla, varlığına ve birliğine şehadet ettikleri Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdler, senâlar, şükürler olsun. Ve varlığın şifresini çözüp, âyât-ü beyyinâtını keşf ve beyan eden Habîb-i Ekremi ile âl ü ashabına, sair enbiya ve mürselîn ihvanına ve ibâd-ı sâlihîne salât ü selamlar olsun...

Ey ululuğu ve azametiyle beraber bize bizden daha yakın bulunan Yüceler Yücesi Rab! Talep ettiğimiz şeylerin biricik sahibi Sensin; her zaman acz u fakr ve ihtiyaçlarımızın ibresi de Seni gösteriyor; öyleyse başka hangi kapıya yönelebiriz ki.!

Bilerek ve bilmeyerek işlediğimiz hadd ü hesaba gelmeyecek kadar hata ve günahlardan dolayı Sen’den cüdâ düştük. Bu acınacak halimizi Sana arzediyor ve yakınlığını diliyoruz. Diliyoruz Rabbimiz zira biliyoruz ki, Sen’in lütf u keremin sadece mukarrebîne has değildir; bilakis Sen şayet dilersen bizler gibi isyan vadilerinde dolaşan kullarına da ihsanda bulunur ve nimetlerini sağanak sağanak yağdırırsın, ey rahmeti her zaman gazabının önünde olan Rahman ve ey sevdiği kullarını, zâlimlerin, fâcirlerin, fâsıkların, münafıkların ve mülhidlerin acımasızlığına asla terketmeyen Rahîm!

Ey selamet ve esenliğin kaynağı, biricik melceimiz, yegâne Rabbimiz!

Biz mücrim kullarını bütün yaramaz ve uygunsuz düşünce ve davranışlardan sıyanet buyur.. topyekün bela ve musibetlerden bizi koru.. dünyada da, ahirette de utanç verici, yüz kızartıcı, rezil rüsvâ edici hallere düşmekten muhafaza et!

Yâ Mevlânâ Yâ İlâhenâ! Biliyor ve inanıyoruz ki, Sen, kullarının ibadet ü tâatına asla ve kat’a muhtaç olmadığın gibi, onların işlediği masiyetler de Sen’in ululuğuna asla zarar veremez. Ne olur, bahtına düştük, kasden ya da min gayr-i kasdin, içine düştüğümüz kusurlardan dolayı bizi muâheze etme! İhlas-ı tâmma mazhar olmuş kullarının arasına bizi de al ve ibadetlerimizin riya ve süm’a gibi virüslerle kirlenmesine izin verme!..

Niyazımızın âhirinde Hakk’a kurbet kahramanlarının seyyidi, Sen’in Habîbin ve Rasûlün Hazreti Muhammed’e ve yine Sana vuslat iştiyakıyla her zaman yanıp tutuşmuş âl ü ashabına salât ü selam ediyor, dualarımızı Kâbe-i Muazzama’da, sâat-i icabede, makbul kullar tarafından yapılmış dualar gibi kabul etmeni diliyoruz. Yakarışlarımızı kabul buyur Rabbimiz!

Kâinatın bütün zerreleri –hem hep beraber hem de teker teker– acz ve ihtiyaç lisanlarıyla, varlığına ve birliğine şehadet ettikleri Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdler, senâlar, şükürler olsun. Ve varlığın şifresini çözüp, âyât-ü beyyinâtını keşf ve beyan eden Habîb-i Ekremi ile âl ü ashabına, sair enbiya ve mürselîn ihvanına ve ibâd-ı sâlihîne salât ü selamlar olsun...

Ey ululuğu ve azametiyle beraber bize bizden daha yakın bulunan Yüceler Yücesi Rab! Talep ettiğimiz şeylerin biricik sahibi Sensin; her zaman acz u fakr ve ihtiyaçlarımızın ibresi de Seni gösteriyor; öyleyse başka hangi kapıya yönelebiriz ki.!

Bilerek ve bilmeyerek işlediğimiz hadd ü hesaba gelmeyecek kadar hata ve günahlardan dolayı Sen’den cüdâ düştük. Bu acınacak halimizi Sana arzediyor ve yakınlığını diliyoruz. Diliyoruz Rabbimiz zira biliyoruz ki, Sen’in lütf u keremin sadece mukarrebîne has değildir; bilakis Sen şayet dilersen bizler gibi isyan vadilerinde dolaşan kullarına da ihsanda bulunur ve nimetlerini sağanak sağanak yağdırırsın, ey rahmeti her zaman gazabının önünde olan Rahman ve ey sevdiği kullarını, zâlimlerin, fâcirlerin, fâsıkların, münafıkların ve mülhidlerin acımasızlığına asla terketmeyen Rahîm!

Ey selamet ve esenliğin kaynağı, biricik melceimiz, yegâne Rabbimiz!

Biz mücrim kullarını bütün yaramaz ve uygunsuz düşünce ve davranışlardan sıyanet buyur.. topyekün bela ve musibetlerden bizi koru.. dünyada da, ahirette de utanç verici, yüz kızartıcı, rezil rüsvâ edici hallere düşmekten muhafaza et!

Yâ Mevlânâ Yâ İlâhenâ! Biliyor ve inanıyoruz ki, Sen, kullarının ibadet ü tâatına asla ve kat’a muhtaç olmadığın gibi, onların işlediği masiyetler de Sen’in ululuğuna asla zarar veremez. Ne olur, bahtına düştük, kasden ya da min gayr-i kasdin, içine düştüğümüz kusurlardan dolayı bizi muâheze etme! İhlas-ı tâmma mazhar olmuş kullarının arasına bizi de al ve ibadetlerimizin riya ve süm’a gibi virüslerle kirlenmesine izin verme!..

Niyazımızın âhirinde Hakk’a kurbet kahramanlarının seyyidi, Sen’in Habîbin ve Rasûlün Hazreti Muhammed’e ve yine Sana vuslat iştiyakıyla her zaman yanıp tutuşmuş âl ü ashabına salât ü selam ediyor, dualarımızı Kâbe-i Muazzama’da, sâat-i icabede, makbul kullar tarafından yapılmış dualar gibi kabul etmeni diliyoruz. Yakarışlarımızı kabul buyur Rabbimiz!
Son düzenleyen Blue Blood; 20 Nisan 2006 13:27 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
21 Nisan 2006       Mesaj #66
arwen - avatarı
Ziyaretçi
DUANIN KABUL EDİLMEYECEĞİNDEN ENDİŞE ETMEK
İnsanın hayatı boyunca almış olduğu telkinler, zamanla hayatın akışı içerisindeki inanılmaz mucizeleri göz ardı etmesine neden olur. Bu yüzden birçok insan, dünyadaki olayların başıboş ve tesadüfi bir biçimde işlediğine zamanla kendisini inandırır. Aslında Allah'ın varlığına inanmıyor değildir, en azından bunu kesin olarak reddetmemektedir. Ancak dünyanın Allah'tan bağımsız olarak işlediğini, O'nun olayların akışına hiçbir müdahalesinin olmadığını, ya da "mucizeler" aracılığıyla binlerce yılda bir müdahale ettiğini düşünür.
Allah'ı gerektiği gibi takdir edemeyen bu insan, doğal olarak Allah'ın dualara icabet eden sıfatını da kavrayamaz. Dua etse bile Allah'ın duasına icabet edeceğinden şüphe içindedir.
Oysa mümin dua ettiği zaman Allah'ın kendisini işittiğini ve duasına her ne şekilde olursa olsun icabet edeceğini bilir. Çünkü olayların başıboş ve tesadüfi bir biçimde değil, Allah'ın belirlediği kadere göre geliştiğinin, O'nun dilediği şekilde yürüdüğünün farkındadır. Bu nedenle, duasına karşılık görmemek gibi bir kuşkusu yoktur. Bu samimi ruh haliyle dua edenin duasını da Allah makbul görür ve kabul eder. Allah, Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Allah, başka ayetlerde de "... sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden..." (Neml Suresi, 61-62) olarak bildirilir ki, bu da yine samimi duaların Allah Katında mutlaka karşılık göreceğinin ifadesidir.
Dolayısıyla duayı, Allah'ın yardımından kuşkuya düşmeden, kabul olacağına kesin olarak iman ederek dile getirmek gerekir. Aksi bir tutum içinde bulunan, yani Allah'ın icabetine karşı kuşku ile yaklaşan kişi ise, daha başlangıçta Kuran mantığı ile ters düşmüştür.
Bu nedenle dua eden kişinin sahip olması gereken en temel iki özellik, Allah'a karşı samimiyet ve güvendir. Allah kullarının Kendisi'ne yakın olmasını ister. Samimi bir ruh hali içinde istenen güzel şeylere karşılık verir. İnsanı sadece bir su damlasından yaratan, yeryüzünü yoktan var eden Allah için, herhangi bir kişinin duasına karşılık vermek çok kolaydır. Yapılması gereken tek şey inançla ve sabırla istemektir.
Dua konusunda belki de en büyük tehlike, kabul olmayacağı endişesiyle dua etmekten vazgeçmektir. Bu, pek çok yönden hatalı, hatta cahilce bir tavırdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ayetlerde vurgulanan "duaya icabet" bir şeyin "aynen gerçekleşmesi" anlamına gelmez. Çünkü insan, daha önce de belirttiğimiz gibi, bazen kendisi için zararlı olan bir şeyi Allah'tan talep ediyor olabilir. "İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir" (İsra Suresi, 11) ayeti, bu durumu açıklamaktadır.
Duada istenilen şeyin geciktirilerek verilmesinin veya tamamen farklı bir şekilde icabet edilmesinin bir nedeni, Allah'ın insanları imtihan etmesi de olabilir. Allah, kullarının sabrını denemek ve onları olgunlaştırmak için vereceği nimetleri belirli bir hikmete göre belirli sürelerin sonunda verebilir.
Bu ve benzeri nedenlerden ötürü duada istenilen herşeyin hemen gerçekleşmesini bekleyemeyiz. Büyük İslam alimi Bediüzzaman'ın belirttiği gibi, Allah dua konusu olan şeyin daha azını verebilir, belki de mükafat olarak daha fazlasını verebilir, ya da yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü hiç vermeyebilir. Ancak her durumda da Allah Kendisi'ne dua edenin duasına icabet etmiştir
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
22 Nisan 2006       Mesaj #67
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
mehmedim(dua ufku)

Geceler, o tertemiz siyah örtüsüyle bütün bir varlığı sarınca, bir kısım karanlık ruhlar kendilerini her şeyden kopmuş, yalnız ve garip hissederler. Oysa ki, en karanlık anlarda, en tenha yerlerde, en kimsesiz çöllerde dahi O, hep bizimle beraberdir. O gariplerin enîsi , kimsesizlerin kimsesi ve çaresizlerin çaresidir.
Kırık gönüllerin inkisârını bilen, onulmaz dertlere derman gönderen, ikliminden gelen esintilerle ruhlarımızdaki yalnızlık ve vahşetleri silen yalnız O’dur. O’na yönelen, açılacak bir kapıya yönelmiş olur; O’na yalvaran matlûbuna ermiş sayılır.
Eserlerinde O’nu bilip, vicdanında O’nu duyup tanıyanların, bilip öğrenecekleri başka şey kalmamıştır. O’nun marifetine erenlerin dimağında bilgi parçaları, elmas sütunlar üzerinde fîrûze kubbeler haline gelir. O’nu tanımayan ruhlarda ilimler evhâma inkılâp eder; ilimlere mevzû teşkil eden varlık ise cansız cenazelere dönüşür.
O’na inancın aydınlık ikliminde bütün varlık bir baştan bir başa alabildiğine netleşir; eşyâ ve hâdiseler üzerindeki duygu ve düşünceler durulardan duru hâle gelir ve her şey akar O’na ulaşır. Bu saf duygu ve düşünceler ile, O’na yaklaşıp, O’na yalvarıp yakarmasını bilenler insanların en talilileridir.
Bunu böyle bilerek, dağ-bayır, çöl-şehir, gece-gündüz yalnızlığını hissettiğin vakitlerde, kalk bütün benliğinle O’na yönel; kalbinin kapılarını O’na aç, büyük-küçük acı ve ızdıraplarını, arzu ve isteklerini bir bir O’na şerhet! Acılarının dindiğini, ızdıraplarının, yerlerini huzurlara, itminanlara bıraktıklarını duyacak ve ruhunun dörtbir yandan iltifât esintileriyle sarıldığını hissedeceksin.
Belki, sen O’nu, cismaniyete ait kıstaslar içinde hiçbir zaman görüp duyamayacaksın. Ama O, her lâhza binbir emâre ve işaretlerle varlığını senin vicdanına duyuracak, yakınlığını sana hissettirecek ve yer yer gönlünün dudaklarını tebessümlerle süsleyecektir.
Geceler bu vâridâta açık yamaçlar gibidir. Kalbini Hakk tecellîleri karşısında pırıl pırıl bir ayna haline getiren hakikate uyanmış ruhlar, gecenin gelişiyle seccadelerinde pusuya yatar ve tecellî avına çıkarlar. Sen de yapayalnız kaldığın zamanlarda gecenin yamaçlarını kolla! Oraların Dost’a halvet yeri ve gurbet dakikaları da halvet zamanı olduğunu bil; bütün hissiyatınla O’nun huzuruna gir ve kalbinin sırlarını bir bir O’na say, dök! Dertlerini sadece O’na aç; O’nun huzurunda inle ve başını O’na giden yollarda ilk eşik sayılan secdegâha koy ve bekle..! Gönül dünyâna doğru içiçe kapıların açıldığını duyacak, O’nun varlığının ışıkları altında eridiğini hissedecek ve deryâya düşen bir damla gibi kendi hesabına kaybolup gidecek, sonra da hesaplar üstü bir kuşakta okyanusların dev dalgaları ile bütünleşeceksin...
Senin varlığın içinde bir iç, için içinde ayrı bir iç ve iç içe içler seni, sürekli, daha derinliklere, daha genişliklere ve daha zirvelere doğru çekip götürecek. Bu iç içe derinliklere yelken açabildiğin ölçüde, kendini ötelerin en baş döndürücü bâkir iklimlerinde, Cennet’in o sonsuza açık yamaçlarında tenezzühe çıkmış gibi duyacak ve her yeni adımda Allah’a yaklaşmanın ayrı bir lütfunu göreceksin.
Dıştan başka bir şey görmeyip, içindeki büyüklüklere, ihtişamlara, derinliklere ulaşamayan ruhlar, sürekli karanlıklar içinde bocalar durur ve bir türlü hasretlerden, buhranlardan kurtulamazlar.
Keşke onlar da, pırıl pırıl bu semâlar kadar derin, cihanlar kadar geniş, kendi mahiyetlerindeki derinlikleri sezebilselerdi..! Keşke onlar da, gerçek insanlar gibi içlerindeki aydınlığa açık noktaları keşfedip vicdanın dümdüz yollarında, Yüce Yaratıcı’nın gönül gözlerine saldığı ışıklarla o âlemlere ait sırları avlayabilselerdi.
Birer nüve halinde, içlerindeki bu aydınlık yolları bulamayanlara, bir ömür boyu en yüksek hakikatten habersiz yaşayanlara ve maddî mesâfelere takılıp kalarak, sonsuzluk mesâfelerini sezemeyenlere bilmem ki, acısak mı; üzülsek mi; yoksa, gözlerinin açılması için duâ duâ yalvarsak mı..?***
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
23 Nisan 2006       Mesaj #68
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Duâ yakarış manasına gelen Arapça kökenli sözcük. Tanrı'ya yalvama, yakarış için söylenen dinî metin. Bir veya bir kaç cümleden oluşabileceği gibi uzun bir metin de olabilir. Ayrıca çeşitli hareketler de içerebilir. Dua özellikle monoteistik dinlerde çokönemli bir yere sahip olsa da, politeistik dinlerde çok çeşitli dua formları görülebilir. Monoteistik dinlerin için İbrahimi dinler olarak tanımlanabilecek üç semavi dinin (Musevilik, Hristiyanlık, İslamiyet) kendi içlerinde benzeşen ve diğer monoteistik dinlerden bazı noktalarda farklılaşmış bir dua kavramı ve anlayışı vardır.
Bu makalede genel olarak Duâ kavramı incelenmiştir. Bazı büyük dinlerdeki duâ anlayışı kısaca açıklanmıştır. Her dinin detaylı olarak duâya bakış açısı ve özel formdaki duâları hakkında bilgi için lütfen o dinin makalesine bakınız.
[değiştir]

İslam dininde Duâ

İslam dininde dua; "bir kimsenin kendisi veya başkası hakkında bir dileğine bir arzusuna kavuşması için Allah'a yalvarması" olarak tanımlanabilir.
Duanın mahiyeti ve önemi İslam dininin kutsal kitabı olan Kuran-ı Kerim'de ve hadislerde de(İslam'da peygamber Muhammed'in sözleri) belirtilmiştir:
  • "Bana (hâlis kalb ile) duâ ediniz. Duânızı kabûl ederim." (Mü'min sûresi: 60)
  • "Mü'minin din kardeşi için, arkasından yaptığı hayır duâ kabûl olur. Bir melek, "Allahü teâlâ, bu iyiliği sana da versin!Âmin" der. Meleğin duâsı red edilmez." (Hadîs-i şerîf-Riyâz-üs-Sâlihîn)
Kuran'da ve hadislerde çeşitli yerlerde sadece iyi yürekle yapılan duaların kabul edileceği belirtilmektedir. Bir çok teologa ve klasik islam alimlerine göre İslam'da önemli bir yer tutan "namaz" da bir tür dua formudur.
dişi_kartaL - avatarı
dişi_kartaL
Ziyaretçi
23 Nisan 2006       Mesaj #69
dişi_kartaL - avatarı
Ziyaretçi
Ya Rab!Bütün hamdler, senâlar, medihler ve şükürler bütün kainatın yaratıcısı ve yaşatıcısı Yüce Rabbimize olsun. Mevcûdâtın medâr-ı iftiharı Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya, medyûniyetimizin sonsuz olduğu gözde ve güzîde âile fertlerine ve ashâb-ı güzînine de nihayetsiz salât ü selam ediyoruz.
Ya Rabbe’l-âlemîn ve ya Erhamer’r-râhimîn! Nezdinden irsal buyuracağın bir nurla simalarımızı pırıl pırıl hale getir.. sadrımızı, sinemizi, kâmil imana, tastamam ihsana aç ve bizi, sevip razı olduğun amelleri işlemeye muvaffak kıl!
Ya İlahenâ ve ya Mevlânâ! İhlasa erdirdiğin ve nezdinde makbûliyet payesiyle şereflendirdiğin kullarının kalblerindeki kilitleri çözdüğün gibi bizim kalbimizin kapılarını da Senin marifetine ve muhabbetine aç.. paslanmaya yüz tutmuş kilitleri çöz.. bizi kapının eşiğine yüz sürmekten mahrum etme ve o ulu dergahına yüz sürüp bir dilekte bulunduktan sonra da talebimizi reddetmek suretiyle bizi cezalandırma!
Ya Rab! Sana sığınıyor, isteyeceğimizi sadece Sen’den istiyor ve yalnızca Sana teveccühte bulunuyoruz. Sen de biliyorsun ki, başka bir şey değil, Sen’den sadece Sen’i istiyoruz ve Rab olarak da birtek Sen’den razı olabiliriz. Ne olur, bahtına düştük, bizi cismaniyetin ve bedene kulluğun derekelerinden (alt basamaklar), kalbin, ruhun ve sırrın derecelerine (üst basamaklar) çıkar. Çıkaracağına inancımız da tamdır, zira Sen bizi ve işlerimizi koruyup kollayan yegane Zat ve biricik dostumuzsun. Biz dostluğun gereklerini ortaya koyamasak, ahdimize sadık ve vefalı olamasak da Sen bizi ümit ettiğimiz hususlarda haybet ve hüsrana uğratma!..
Mahlukatın en şereflisi ve mevcudatın Efendisi’ne, hürmete ziyadesiyle layık aile halkına ve ashab-ı güzinine salât ü selam ederek dualarımızı Kabe-i Muazzama’da yapılmış dualar gibi kabul buyurmanı diliyoruz.
Ya Rab! Eksik-gedik de olsa, ne olur, şu teveccühümüzü karşılıksız bırakma!
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
23 Nisan 2006       Mesaj #70
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Cevşen duası hakkında

Daha çok Iraklı ve İranlı Şiilerin rağbet ettiği Cevşen duası hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP

Diyanet Ansiklopedisinin Cevşen maddesinde özetle diyor ki:

Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte, "zırh, savaş elbisesi" anlamına gelmektedir. Terim olarak Şii kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygambere isnat edilip, Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sağır denilen iki duanın ortak adıdır.

Cevşen-i Kebir: Anlatıldığına göre Asr-i saadette cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud’da) muhar****** kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz.Peygamber ellerini açarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, "Ya Resulullah, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır" demiştir.

Olayla ilgili Şii kaynaklarına göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmadan 50 bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebir ile Allah’a münacatta bulunan kimseye, Bedir şehidleri derecesinde 900 bin şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez.

Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez. Cebrail, Hz.Peygamberden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere tâlim etmesini istemiştir. Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivâyet edilmiş olmasının yanında, faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur. Dua, Şia bölgelerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır.

Cevşen-i Kebir Türkiye’deki bazı Sünni müslümanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır. Duayı, A. Z. Gümüşhanevi, tarikatla ilgili Mecmuatül-ahzab adlı eserinde nakletmiş, daha sonra özellikle Risale-i Nur cemaati tarafından müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılmıştır. Ayrıca Şii kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır. Cevşen-i Kebir diye bilinen ve Musa el-Kazımdan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygambere nispet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen, yaklaşık 15 sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı veya tarihi bir vakayı anlatan, hafızada tutulması kolay metinlerden farklı olarak, her kelime ve cümlesinin büyük bir titizlikle raptedilip tekrarlanması, Hz. Peygamberden alınıp rivayet edilmesi imkansız denecek kadar güçtür.

Duanın Sünni hadis mecmualarında yer almaması, ayrıca Şii hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki Kütüb-i erbeada da bulunmaması, sadece dua mecmuaları gibi ikinci derecede kitaplarda mevcut olması da bu görüşü desteklemektedir.


Cevşen sahih değildir

Cevşenin faziletleriyle ilgili olarak nakledilenlere gelince, Allah’ın insana verdiği imkan ve yetenekler, ona tanıdığı haklar ve yüklediği görevler karşısında kişinin bir duayı okumakla dünya ve ahiretin bütün kötülüklerinden korunup mutluluğa erişmesi, İslamiyet açısından, hatta bütün semavi dinler bakımından mümkün değildir. Ayrıca her bölümünde tevhidi vurgulayan ve yoğun kudsi duygularla örülmüş bulunan bir duanın iman etmeyenler tarafından okunmasının ne anlamı var ki, Cebrail bu konuda Hz. Peygamberi uyarmış olsun. Kaldı ki bu dua, herkesin vakıf olabileceği bir açıklıkla literatüre geçtiğine göre, gizli tutulması da fiilen imkansızdır. (Cevşen maddesi s.462-464)

Diyanet Ansiklopedisi’ndeki bu bilgiye göre, Cevşen duasının Ehl-i sünnet kaynaklarında bulunmaması ve fazileti ile ilgili rivayetlerin İslamiyet inançlarına aykırı bulunması, Şiilerce muteber kabul edilen Kütüb-i erbeada bulunmaması da, bunun sahih olmadığını göstermektedir.

Bu duayı üstünde taşıyanın asla Cehenneme girmemesi de, ilim ile bağdaşmayan bir ifadedir. Çünkü hepsinden kıymetli olan Mushaf’ı [Kur’an-ı kerimi] bile üstünde taşıyan kâfir, Cehennemden kurtulamaz.

Kefene mübarek isimlerin, yazıların yazılmasını, irin, kan gibi necasetin içine bulaşacağı için, Ehl-i sünnet âlimleri uygun bulmamıştır.

Şiiler, Cevşeni savaşlarda kullanmışlarsa da, bir faydasını görmemişlerdir. Mesela Irak-İran harbinde ölen Iraklı Şii askerlerle, İranlı Şii askerlerin üstlerinde cevşen duası bulunmuştur. Ayrıca üzerinde cevşen olduğu halde kaza geçiren çok kimse görülmüştür.

Benzer Konular

18 Kasım 2013 / ceyda Soru-Cevap
23 Eylül 2009 / spykoman Soru-Cevap
13 Aralık 2016 / nötrino Uzay Bilimleri
16 Aralık 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük
16 Aralık 2009 / _KleopatrA_ X-Sözlük