Arama

Ramazan ve Oruç - Sayfa 8

Güncelleme: 7 Mayıs 2018 Gösterim: 54.741 Cevap: 83
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Aralık 2009       Mesaj #71
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Orucun Çeşitleri


Hanefîler'e göre diğer ibadetler gibi oruç da farz, vâcip ve nâfile çeşitlerine ayrılır. Bu üçlü ayırım Hanefîler'in, dinen yapılması gerekli olan şeyleri farz ve vâcip şeklinde iki kademeli bir ayırıma tâbi tutmuş olması sebebiyledir. Diğer mezheplerde "vâcib" terimi ise her iki kategoriyi de içine alır. Nâfile ise farz ve vâcip dışında kalan dinî ödevlerin genel adıdır.
Sponsorlu Bağlantılar

FARZ ORUÇ
Farz olan oruç denince, ramazan orucu kastedilir ve zaten tayin edilmiş, önceden belirlenmiş (muayyen) olan oruç da budur. Mazeretli veya mazeretsiz olarak tutulamadığı zaman, başka bir zaman kazâ edilmesi de aynı şekilde farzdır.
Bunun dışında bir de kefâret olmak üzere tutulan oruç vardır. Ramazan orucunun bozulması sebebiyle tutulması gereken kefâret orucu yanında ayrıca, zıhâr, yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olma (halk) ve yemin için tutulacak olan kefâret oruçları da farz oruç kapsamında değerlendirilmiştir. Kefâret orucu, yapılan bir hatanın cezası veya telâfisi anlamını taşıdığından kişi için baştan belirlenmiş bir yükümlülük olmayıp, buna sebebiyet vermesi halinde gündeme gelebilen ârızî bir yükümlülük niteliğindedir. Bu bakımdan ramazan orucu "muayyen farz", diğerleri ise "gayr-i muayyen farz" olarak nitelendirilir. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani ramazan ayında tutulabilirken, diğerleri oruç tutmanın mubah olduğu her zaman tutulabilir.
Ramazan orucunun kazası da istenilen mubah günlerde tutabilir. Fakat İmam Şâfiî'nin kazâya kalan orucun aynı yıl içerisinde kazâ edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü de dikkate alınarak, herhangi bir sebeple kazâya kalan orucu mümkün olan en kısa zamanda tutmaya çalışmak uygun olur.

VÂCİP ORUÇ
Nezir (adak), kişinin dinen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapmayı kendisi için bir yükümlülük haline getirmesidir. Kişi, oruç tutmayı adamışsa, bu adak orucunu tutması vâciptir. Adak adanırken, orucun tutulacağı gün belirlenmişse, meselâ falan ayın falan günü gibi, bu muayyen bir vâcip olur ve orucun belirlenen günde tutulması gerekir. Nezredilen itikâf orucu da belirli günde tutulacağı için muayyen vâcip sayılır. Orucun tutulacağı gün belirlenmemişse gayr-i muayyen vâcip olur ve dilediği mubah bir günde tutabilir.
Başlanmış nâfile bir orucun bozulması durumunda bunun kazâ edilmesi Hanefîler'e göre vâciptir. Mâlikîler ise kazânın farz olduğunu söylemişlerdir. Şâfiî'ye ve Mâlik'ten başka bir rivayete göre ise, nâfile orucun kazâsı gerekmez.

NÂFİLE ORUÇ
Farz ve vâcip olan oruçların dışında tutulan oruçlar nâfile oruç olarak isimlendirilir. Daha önce namaz çeşitlerini ele alırken belirttiğimiz gibi, nâfile, gereksiz anlamına değil, farz ve vâcip olanın dışında, kısaca gerekenin dışında yapılan anlamına gelir. Daha fazla sevap kazanmak maksadıyla yapıldığı için tabir câizse nâfile ibadet, bir bakıma fazla mesai yapmaktır. Nâfile oruçların sünnet, müstehap, mendup veya tatavvu olarak adlandırıldıkları da olur.
Nâfile oruç, mubah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak bazı günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek bugünlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmiştir. Peygamberimiz'in sıklıkla oruç tuttuğu veya oruç tutulmasını tavsiye ettiği günler, kısaca oruç tutmanın mendup kabul edildiği belli başlı günleri görelim.

Oruç Tutmanın Mendup Olduğu Günler


1. Şevval Orucu. Ay takviminde ramazan ayından sonraki ay, şevval ayıdır. Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır. Bu oruçların bayramın hemen arkasından peş peşe tutulması daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aralıklı olarak tutmak da mümkündür. Kazâ veya adak oruçlarının bugünlerde tutulmasıyla da aynı sevap elde edilir. Peygamberimiz'in, ramazanı oruçla geçirip buna şevvalden altı gün ilâve eden kişinin bütün yılı oruçlu geçirmiş olacağı yönündeki ifadesini (Müslim, "Sıyâm", 204), "Kim iyi bir amel işlerse, kendisine bunun on katı ecir vardır" (el-En`âm 6/160) âyetiyle birlikte değerlendiren kimi âlimler, bire on hesabıyla, ramazan orucunun on aya, altı gün şevval orucunun da altmış güne karşılık olduğunu ve bu suretle bütün yılın oruçlu geçirilmiş sayılacağını söylemişlerdir.

2. Aşure Orucu. Muharrem ayının onuncu gününe "âşûrâ" denilir. Hz. Peygamber'in bugünde devamlı olarak oruç tuttuğu rivayet edilmiştir. Fakat sadece o günde oruç tutulması doğru görülmemiş, bunun yanında bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmiştir. Bir rivayete göre Peygamberimiz Medine'ye geldiğinde yahudilerin aşure gününde oruç tuttuklarını görünce, bu orucun anlamını yani ne için tutulduğunu sormuştu. Yahudiler, bugünün büyük bir gün olduğunu; Allah'ın Mûsâ'yı ve İsrâiloğulları'nı düşmanlarından bugünde kurtardığını ve Mûsâ'nın bu sebeple bugünde oruç tuttuğunu, kendilerinin bugünde oruç tutmalarının da bundan kaynaklandığını söyleyince, Peygamberimiz "Ben Mûsâ'ya sizden daha yakınım" demiş ve bugünlerde oruç tutulmasını emretmiştir (İbn Mâce, "Sıyâm", 41). Aşure orucunu Câhiliye döneminde Araplar'ın tuttuğu ve Hz. Peygamber'in de ramazan orucunun farz kılınmasına kadar bu orucu tutmayı emrettiği rivayetleri de vardır (Müslim, "Sıyâm", 116). Daha sonra ramazan orucu farz kılınınca aşure orucu bir yükümlülük olmaktan çıkarılmış, fakat aşure günü oruç tutulması tavsiye edilmiş ve bugün oruç tutmak sünnet olarak devam etmiştir.

3. Her Ay Üç Gün Oruç. Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak müstehap kabul edilmiştir. Kamerî takvim (ay takvimi) hesabına göre bugünlere "eyyam-ı bîd" denir. Peygamberimiz'in özellikle ayın 13, 14 ve 15. günlerinde olmak üzere her ay üç gün oruç tutmayı tavsiye ettiği rivayeti (Müslim, "Sıyâm", 181-182) yanında Hz. Âişe'nin, Peygamberimiz'in her ay üç gün oruç tuttuğuna dair rivayeti de bulunmaktadır.

4. Pazartesi-Perşembe Orucu. Her hafta pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak da teşvik edilmiş bir nâfiledir. Peygamberimiz'in pazartesi ve perşembe günleri oruç tuttuğu ve soruya cevaben de "İnsanların amelleri Allah Teâlâ'ya pazartesi ve perşembe günleri arzolunur; ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum" (Ebû Dâvûd, "Savm", 60; İbn Mâce, "Sıyâm", 42) dediği rivayet edilmektedir.

5. Zilhicce Orucu. Zilhicce ayının ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Zilhicce ayının 10. günü kurban bayramının ilk günüdür. Peygamberimiz'in zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmayı sürdürdüğü rivayet edildiği için zilhiccenin ilk dokuz gününün, yani kurban bayramından önceki dokuz günün oruçlu geçirilmesi müstehaptır. Fakat sıkıntıya ve halsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle, hacda olanların 9. günü (arefe günü) oruç tutması mekruh görülmüştür. Peygamberimiz arefe gününün faziletine ilişkin olarak "Arefe gününden daha çok Allah'ın cehennem ateşinden insanları âzat ettiği bir gün yoktur" buyurmuş, yine "Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık günahları örteceği Allah'tan umulur" dediği (Müslim, "Sıyâm", 196-197) nakledilmiştir.

6. Haram Aylarda Oruç. Haram aylar olarak anılan zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarında, perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehaptır.

7. Şâban Orucu. Şâban ayında oruç tutmak müstehap sayılmıştır. Âişe vâlidemizin belirttiğine göre Peygamberimiz en çok orucu şâban ayında tutmuş, şâban ayının tamamını oruçla geçirdiği olmuştur. Fakat, pazartesi-perşembe veya her ay üç gün ve benzeri gibi tutulagelen mûtat oruç dışında şâban ayının ikinci yarısında oruç tutmak bazı âlimlerce mekruh kabul edildiği gibi, Şâfiî mezhebine göre haram sayılmıştır.

8. Dâvûd Orucu: Gün aşırı oruç tutmak yani bir gün oruç tutup ertesi gün tutmamak, Peygamberimiz tarafından "savm-ı Dâvûd" olarak nitelenmiş ve bu şekilde oruç tutmanın faziletli olduğu ifade edilmiştir. Peygamberimiz bu şekildeki oruç hakkında "En faziletli oruç Dâvûd'un tuttuğu oruçtur; o bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı" demiştir. Sahâbeden Abdullah b. Amr, "Ben daha fazlasını tutabilirim" deyince, Peygamberimiz bunun faziletli bir şekil olduğunu ve daha fazlasını tutmaya çalışmamayı tavsiye etmiştir (Müslim, "Sıyâm", 187-192). Bu bakımdan gün aşırı oruç tutmak, en faziletli nâfile oruç olarak değerlendirilmiştir.
Yukarıda belirtilen günlerde oruç tutmanın fazileti ve kişiye kazandıracağı sevaplar konusunda birçok hadis rivayet edilmiştir. Oruç tutmanın tavsiye edildiği günler incelendiğinde bunların belirlenmesinin gelişigüzel olmayıp, belli bir periyoda göre düzenlendiği görülür. Bu bakımdan oruç tutmanın ruhî ve bedenî yararları göz önüne alındığında yılın belli zamanlarında oruç tutmak oldukça yararlı, tutulacak oruçları Peygamberimiz'in önerdiği günlerde tutmak ise oldukça sevaplıdır. Bununla birlikte, oruç tutulması haram ve mekruh olmayan günlerde kişi kendi durumuna ve tercihine göre istediği zaman nâfile oruç tutabilir.

ORUÇ TUTMANIN YASAK OLDUĞU GÜNLER
Dinimizde, oruç tutmanın emredildiği, tavsiye edildiği günler olduğu gibi, oruç tutmanın yasaklandığı veya hoş karşılanmadığı günler de vardır. Bazı belli günlerde oruç tutmanın hoş karşılanmayışının çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Yasağın mahiyetine ve ağırlık derecesine göre, bugünlerin bir kısmında oruç tutmak haram veya tahrîmen mekruh sayılırken, diğer bir kısmında ise tenzîhen mekruh sayılmıştır.
Oruç tutmanın yasak olduğu günlerin başında bayram günleri gelir. Peygamberimiz iki vakitte oruç tutulmayacağını bildirmiştir ki birisi ramazan bayramının birinci günü, diğeri kurban bayramı günleridir (Buhârî, "Savm", 67). Ramazan bayramının sadece birinci gününde ve kurban bayramının dört gününde oruç tutmak haramdır (bir görüşe göre tahrîmen mekruh). Bugünlerde oruç tutmanın hoş karşılanmayıp yasaklanmasının anlamı açıktır. Bayram günlerinin yeme, içme ve sevinç günleri olması yanında, her birinin ayrı bir anlamı da bulunmaktadır. Ramazan bayramı, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkasından verilen bir "genel iftar ziyafeti" hükmündedir ve bu anlamından ötürü ona "fıtır bayramı (iftar bayramı)" denilmiştir. Ramazan bayramının ilk günü bu yönüyle bir aylık ramazan orucunun iftarı olmaktadır. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah'ın sembolik ziyafetine katılmamak anlamına gelir ki bunun en azından edep dışı olduğu ortadadır. Allah için kurbanların kesildiği kurban bayramı günleri de ziyafet günleridir. Peygamberimiz teşrik günlerinin yeme, içme ve Allah'ı anma günleri olduğunu belirtmiştir (Ebû Dâvûd, "Savm", 50).
Hayız veya nifas halinde kadınların oruç tutmaları haramdır; oruç tutmaları halinde tuttukları oruç geçerli olmayacağı gibi günah işlemiş olurlar. Onlar bugünlere denk gelen ramazan oruçlarını daha sonra kazâ ederler. Esasen şevval ayından altı gün oruç tutmanın tavsiye edilmesinin altında, kadınların ay hali nedeniyle tutamadıkları oruçları derhal kazâ etmelerine bir fırsat hazırlama düşüncesi bulunmaktadır. Şevval orucunun erkekleri de içine alacak şekilde genelleştirilmesi ise, hem kadınların bu durumlarının dikkatten kaçırılması hem de orucun herkesle birlikte tutulmasının kolay oluşuna mâtuf olmalıdır.
Bazı günlerde oruç tutmak ise çeşitli sebeplerle mekruh sayılmıştır. Meselâ; sadece aşure gününde oruç tutmak yahudilere benzemek ve onları taklit etmek anlamını içerdiği için mekruh sayılmıştır. Kimi âlimlere göre sadece cuma gününde veya sadece cumartesi gününde oruç tutmak, nevruz ve mihrican günlerinde oruç tutmak tenzîhen mekruhtur. Ancak kişinin öteden beri alışkanlık haline getirdiği oruç bugünlere rastlarsa, özel olarak bugünlerde oruç tutma kastı bulunmadığı için, bunun bir sakıncası yoktur. Oruç tutmak için özellikle cuma gününü seçmenin mekruh oluşu, bugünün müslümanların haftalık bayram günü kabul edilmesidir. Peygamberimiz, mûtat orucun denk gelmesi dışında, özellikle cuma günü oruç tutmamayı tavsiye etmiştir.
Şek günü oruç tutmak mekruhtur. Havanın bulutlu olması gibi sebepler yüzünden şâban ayının yirmi dokuzundan sonraki günün şâban ayına mı yoksa ramazan ayına mı ait olduğu konusunda şüphe meydana gelirse, bugüne "şek günü" denilir. Bugünün ramazan ayına ait olup olmadığında kuşku bulunduğu anlamına gelir. Bugün herhangi bir oruç tutmak mekruhtur. Şâban ayını oruçla geçiren kimsenin şek gününde orucu bırakmaması daha faziletli olduğu gibi, mûtadı şek gününe denk gelen kimsenin bugünde oruç tutmasında da bir sakınca yoktur. Peygamberimiz ramazanı bir veya iki gün önceden oruç tutarak karşılamayı yasaklamıştır (Buhârî, "Savm", 11, 14; Müslim, "Sıyâm", 21; Ebû Dâvûd, "Savm", 10). Âlimler bu yasaklamaya sebep olarak ramazan orucuna ilâve yapılması endişesini göstermişlerdir. Bu bakımdan şek günü ramazan orucuna niyetle oruç tutmak tahrîmen mekruhtur. Fakat bugünde oruç tutmak genel olarak mekruh olmakla birlikte nâfile niyetiyle tutulan orucun geçerli olacağı, hatta bugünün ramazanın birinci günü olduğunun anlaşılması halinde farz olan oruç yerine geçeceği söylenmiştir.
Ancak ramazanın başlama ve bitiş günlerinde müslümanlar arasında fitne ve uyumsuzluk sokacak tutum ve davranışlardan şiddetle kaçınmak gerekir. Gerekirse bir gün oruç sonradan kazâ edilebilir ama sebep olunan fitneyi ve huzursuzluğu telâfi etmek, ortadan kaldırmak kolay olmaz.
İki veya daha fazla günü, arada iftar etmeksizin birbirine ekleyerek oruç tutmak mekruhtur. Buna visâl orucu (savm-i visâl) denir. Âişe vâlidemizin belirttiğine göre Peygamberimiz müslümanlara acıdığı için visâl orucu tutmalarını yasaklamış; kendisinin bu şekilde oruç tuttuğu hatırlatılınca da "Siz benim gibi değilsiniz; beni Rabbim yedirir, içirir" (Müslim, "Sıyâm", 55-58) diye cevap vermiştir.
Kadınların aile ve toplum içerisindeki statülerine ilişkin olarak oluşan anlayış doğrultusunda, kadının kocasından izinsiz olarak nâfile oruç tutmasının hoş olmayacağı yönünde görüşler ileri sürülmüştür. Bu gibi anlayışların günümüz sosyal ve aile ilişkileri açısından yerinde olmadığı açıktır.
Maaş veya ücret karşılığı çalışan kimseler, iş veriminin düşmesine yol açması durumunda nâfile oruç tutmamalıdır. Buna mukabil işverenlerin ramazan ayında, oruç ibadetinin kolay ve rahat biçimde yerine getirilebilmesi için birtakım önlemler almaları ve düzenlemeler yapmaları gerekir.
Hacılar, oruç tuttukları takdirde güçsüz ve yorgun düşme ihtimalleri bulunduğu takdirde, zilhiccenin 8 ve 9. günleri olan "terviye" ve "arefe" günlerinde oruç tutmamalıdır. Çünkü hac ibadetini yaparken daha zinde ve canlı olmaları, öncesinde nâfile oruç tutmuş olmalarından hayırlıdır.


Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:49
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
hasene - avatarı
hasene
Ziyaretçi
28 Temmuz 2010       Mesaj #72
hasene - avatarı
Ziyaretçi

ORUÇ


ORUÇ Islâmın beş şartından birisi de oruçtur Hicretin ikinci senesi farz kılınmıştır Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir
Sponsorlu Bağlantılar
Oruç insanın imsak vaktinden güneşin batışına kadar, yemekten, içmeden, cinsel münâsebetten kendini men etmesidir
Ramazan ayına oruç ayı denir Oruca nıyyet şarttır Kalben niyet kâfidir Dil ile de söylemek menduptur

ORUCUN KISIMLARI


Oruç altı kısımdır Bunlar 1 - Farz, 2 - Vacip, 3 - Sünnet, 4 - Mendup ve Mustehap, 5 - Nafile, 6 -Mekruh
1 - Farz Oruç Ramazan orucu ile bunların kazası ve keffaret orucu farzdır
2 - Vâcıp Oruç Nezir orucu, bozulan nafile orucun kazası
3 - Sünnet Oruç Muharremin 9, 10 ve 11 'inde tutulan oruçtur
4 - Mendup ve mustehap Oruç Her ayın

13, 14, 15 Günleri ile Pazartesi, Perşembe günleri tutulan oruç ve Ramazandan sonra Şevval ayında 6 gun tutulan oruçtur

5 - Nafile Oruç Hiç bir muayyen vakıte münhasır olmadan kerahat vakitleri hanemde tutulan oruçtur
6 - Mekruh Oruç Bu da ıkı kısımdır

1 - Tenzfhen Mekruh Muharremin yalnız 10'unda aşure orucu nevruz gunu ve tayın edilerek tutulan Cuma ve Cumartesi orucu mekruhtur
2 - Tahnmen Mekruh Ramazan bayramının birinci gunu, Kurban bayramının birinci, ikinci, uçuncu, dördüncü gunu tutulan oruçturORUÇ KİMLERE FARZDIR.

Ramazan orucunun bir kimseye farz olması ıcim o kimsenin

1 - Müslüman olması lazımdır
2 - Akıllı olması lazımdır
3 - Buluğa ermiş (çocukluktan kurtulmuş olması lazımdır)
4 - Sıhhatli olmalıdır (Hastalara edası farz değildir, iyileşince kaza ederler )
5 - Bir yerde devamlı ikamet etmeleri lazımdır (Misafir iseler, misafirlikten sonra eda ederler )
6 - Kadınların hayız ve nıfas halinde olmamaları gerekir (Bunlar da sonra kaza ederler)

Not Butun bunlara sahip olan kimse orucun sıhhati bakımından nıyyet etmelidir Aksı halde orucu sahih olmaz

ORUCU BOZMANIN CEZASI

Oruç bir ibadettir Ona başlamakla borç olur Onu bozmak günahtır Farz olan Ramazan orucunun dünyevi cezası keffarettır Keffaret 60 gunluk oruç olup bir gun de kazası olmakla 61 gun eder Diğer oruçları yalnız kaza etmek kafidir
Orucu bozan şeylerin bir kısmı yalnız kazayı icap ettirir
Şöyle ki Kendisinde gıda, deva, lezzet ve menfaat bulunan bir şey yemek orucu bozar keffâretı gerektirir
Fakat bunlar olmazsa keffaret lazım gelmez Yaraya akıtılan bir ilaç gibi

ORUÇLU KİMSEYE MEKRUH OLAN HALLER
1 - Ab dest veya gusulde ağıza ve buruna su çekerken suyu bol kullanıp ağızda tutmak mekruhtur
2 - Oruçlu kimsenin pişen yemeğin tadına bakması (kotu huylu kocası olan kadınlar ıçm bir mahzur yoktur )
3 - Oruçlu kimsenin satın alacağı ya bal vs tadına bakması mekruhtur
4 - Evvelce çiğnenmiş bir sakızı çiğnemek mekruhtur (Erkekler ıçm oruçlu değilken de sakız çiğnemek kerihtir )
5 - Oruçlu kimsenin hareketini azalmak ıçm soğuksu ile yakınması mekruhtur
6 - Oruçlu kimsenin zevcesıyle çıplak sarmaş dolaş olması mekruhtur
7 - Halsiz kalacak kadar kan aldırmak

ORUCU BOZUP YALNIZ KAZA İCAB EDEN HALLER
1 - Çığ pırı ne yemek, un yemek, hamur yemek
2 - Çok tuz yemek, az tuz yemek keffaretı gerektirir
3 - Pamuk, kağıt gibi yenmeyen bir şey yemek
4 - Zeytin çekirdeği ve buna benzer bir şey yemek
5 - İğne yaptırmak ilaç almak
6 - Boğaza kaçan yağmur veya kar suyu kendi iradesi dışında yutmak
7 - Abdest alırken boğaza su kaçması
8 - Olgunlaşmamış bir meyvayı yemek
9 - Toprak yutmak
10 - Kulağa yağ veya su damlatmak
11 - Ağız dolusu kusmak
12 - Ağız içinde kalan nohut tanesi kadar bir maddeyi yemek
13 - Unutarak bir şeyi yeyıp içen bırkemsenın orucunun bozulduğunu zannederek yeyıp içmesi
14 - Sabah olduğu halde olmadı zannedip sahur yemek
15 - Geceleyin niyeti unutulan, gunduz niyeti edilen oruç bozulursa kaza lazım gelir
16 - Güneş batmadan battı zannedip iftar etmek
17 - Bir kimse oruçlu iken sefere çıksa yolda orucunu bozsa kaza icap eder
18 - Uyurken birisi tarafından boğazına su dökülmesi
19 - Oruçlu olduğunu bilen bir kimse ağzına aldığı renkli bir ipliğin suyunu yutsa orucu bozulur
20 - Karı kocanın şehvetle öpüşmesinde inzal vaki olsa oruç bozulur
21 - Ramazan orucundan başka bozulan butun oruçların kazası gerekir Ancak Ramazan orucu bilerek bozulursa keffaret ıcab eder

ORUCU BOZULUP KEFFARET İCAP EDEN HALLER


1 - Oruçlu olduğunu bilerek yeyıp içmek
2 - Az miktarda tuz yemek
3 - Ağzına giren yağmur ve kar suyunu isteyerek yutmak
4 - Sigara içmek
5 - Enfiye çekmek
6 - Çığ et yemek
7 - Kıl vesaire gibi yenmesi adet olan bir şeyi yemek
8 - Karısının veya başka birinin lezzet almak için tukruğunu yutmak
9 - Oruçlu olduğu halde cinsi münasebette bulunmak
10 - Kan aldırdıktan veya karısını şehvetle öptükten sonra oruç bozuldu zannıyla b bozmak
11 - Bir kimse ramazanda ıhtılam olsa orucu bozuldu zannıyla iftar etse kaza lazın bununla orucun bozulmayacağını bile bile iftar etse keffaret lazım gelir
12 - Orucunu bozan kimseye o gun bir baygınlık halı arız olsa keffaret sakıt olur

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER
1 - Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, cinsi münasebette bulunmak
2 - Uyurken ıhtılam olmak
3 - Karısını sadece öpmek ve tutmak
4 - Kadına şehvetle bakmak suretiyle inzal olmak
5 - Gusul icap eden kimsenin sabahleyin gusletmesi
6 - Ağzına gelen balgamı yutmak
7 - Genzinden gelen akıntıyı yutmak
8 - Ağzına alınan ilacın tadının boğaza ulaşması
9 - Ağız içinde kalan nohuttan ufak şeyin yutulması
I 0 - Bıyık yağlamak
11 - İradesi dışında kusmak
12 - Kan aldırmak
13 - Sürme çekmek
14 - Ab dest ve gusulde ağız içinde kalan yaşlığın tukruk ile birlikte yutulması orucu bozmaz
15 - Dişlerin arasında çıkan kan az olur, tukruğe galip olmazsa oruç bozulmaz Eğer bu kan tukruge müsavi veya daha fazla ise orucu bozar
16 - Bir illetten dolayı ağızdan çıkan boğaza akan su orucu bozmaz
17 - Gözyaşı ve alınterı ağıza gitse az miktarı orucu bozmaz, çoğu bozar
18 - Ağrıyan bir dişe konulan bir karanfilin tadı boğaza gitse orucu bozmaz Karanfil ağıza giderse orucu bozar
19 - Renkli bir ip parçasını ağıza giderse orucu bozar
20 - Ağız içinde kalan nohut tanesinden kuçuk şeyler orucu bozmaz
21 - Göze dökülen ilaç orucu bozmaz

ORUÇ TUTMAMAYI VE BOZMAYI GEREKTİREN HALLER

Hasta olmak, yolcu olmak, mecburilık, gebelik ve emziklilik, dermansızlık, düşkünlük ve ihtiyarlık
1 - Hasta olmak Bir hasta oruç tuttuğu takdirde hastalığın artmasından veya uzamasından korkarsa, bilahare kaza etmek üzere tutmayabilir veya bozabilir
2 - Yolculuk Bir kimse uç gunluk veya onsekız saatlik bir mesafeye yolculuk yapmış olursa, bilâhare kaza etmek üzere oruca nıyyet etmez
3 - Mecburılık Tarafından orucun bozulması için zorlanırsa bozmadığı takdirde öldürülmesi soz konusu ise
4 - Gebelik ve mezıklılık Gebe olan veya bir çocuğa sut veren kadın, kendine veya çocuğa bir zarar gelmesinden korkarsa bilahare kaza etmek şartıyla orucu bozabilir
5 - Açlık ve susuzluk Bir kimse açlıktan ve susuzluktan dolayı aklını kaybedeceğini tecrübeyle veya musluman bir tabibin ıkazıyla anlarsa orucunu bozar
6 - Düşkünlük ve ihtiyarlık Oruç tutmaya gucu yetmeyen çok yaşlı kimseler de oruç tutmazlar

Bunlara kazası da şart olmadığından, fidye verirler
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:51
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
11 Ağustos 2010       Mesaj #73
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

RAMAZAN AYININ ÖNEMİ


Ramazan Ayı, Allah Teâlâ'nın mü'minlere büyük bir ihsanıdır. Çünkü ramazan ayı; Kur'an, oruç, iyilik ve güzellik ayıdır. Tövbelerin, duaların, hayır ve hasenatın kabul olunduğu mübarek bir aydır.
Ramazan, kelime olarak yüksek dereceli sıcaklık veya güneşin şiddetli hararetiyle yerin ve taşların ısınması ve kızması anlamlarına gelmektedir. Bu ayda, tutulan orucun verdigi açlık ve susuzlukla yanma veya oruçla günahların yanıp silinmesinden dolayı yakma anlamı ile ilgili olarak Ramazan adı verilmiştir.
Bazı âlimlere göre ise; ramazan, Yüce Allah'ın isimlerinden biridir ki, Allah'ın af ve mağfiretiyle günahların yanıp yok olması demektir.
Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde adı geçen ramazan, İslâm takviminin dokuzuncu ayıdır. Ramazan ayı, eşsiz faziletlerle dolu çok şerefli bir aydır. Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir.
Ramazan ayı ki; Yüce Rabbimizin bir Hadis-i Kudsi'de: "Oruç benim içindir, onun mükafatını bizzat ben veririm." buyurmuştur ve oruç, bu ayda tutulmak üzere farz kılınmıştır.
Ramazan ayı ki; oruç tutan, ibadet ve taatte bulunan, hayır ve hasenat yapan, tevbe ve istiğfarda bulunan mü'minler için rahmet ve mağfiret ayıdır. Ramazan ayı ki; orucu, iftarı, sahuru, teravihi, cemaatla dolan camileri, dinlenen vaazları ve okunan mukabeleleri ile kurtuluş ayıdır.

RAMAZAN AYI KUR'AN-I KERiM AYIDIR
Ramazan ayı, Kur'an-ı Kerim ayıdır. Kalplere nur, gönüllere şifa, mü'minlere rahmet ve bütün insanlığa hidayet olan Kur'an-ı Kerim, bu ay içerisinde bulunan Kadir Gece'sinde indirilmeye başlanmıştır.
Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: ''Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır...''
Ayet-i Kerime'de Ramazan ayında indirildiği bildirilen Kur'an-ı Kerim, son ilâhî kitaptır ve Allah'ın son kelamıdır. O, bir kanundur, hükümleri Kıyamet'e kadar devam edecektir. Kur'an-ı Kerim insanlığı iyiye, güzele, doğruya götürecek olan tek hayat kaynağıdır. Yüce Rabbimiz, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan mü'minlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler."
"Ey insanlar! Size Rabbi'nizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, mü'minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir."
"Biz Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü'minler için bir şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırırç"

RAMAZAN AYI ORUÇ AYIDIR
Ramazan ayı, oruç ayıdır. Allah Teâlâ, mü'minlere bu ayda oruç tutmayı emretmiştir, yani farz kılmıştır. Yüce Mevla'mız, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
"Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki (oruç tutmak suretiyle kötülüklerden) korunursunuz."
"... içinizden kim Ramazan ayına erişirse, orucunu tutsun..."
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Mübarek Ramazan ayı geldi. Allah Teâlâ, onda oruç tutmanızı size farz kıldı. O ayda gök kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve azgın şeytanlara prangalar vurulur. Allah'ın o ayda bin aydan hayırlı bir gecesi vardır. O gecenin hayrına nail olmayan büyük bir mahrumiyete uğramıştır."
Hz. Peygamber (s.a.s.) başka bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmuşlardır: "Muhakkak ki Allah Teâlâ , Ramazanda oruç tutmayı farz kıldı. Ben de onda ki namazı (Teravihi) size sünnet kıldım. Kim bu ayda inanarak ve mükâfâtını umarak oruç tutar ve namaz kılarsa, anasından doğduğu gündeki gibi günahlarından kurtulmuş olur."
Görülüyor ki; Cennet kapılarının açıldığı, Cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların zincirlere vurulduğu bu ay mü'minler için oruç ayıdır. Bu sebeple, Müslüman bu ayda orucunu tutacaktır. Zira, oruç sadece aç ve susuz kalmak değil, kalbin Allah'a açılması hayata Allah'ın emrettiği şekilde bakılmasıdır.

RAMAZAN AYI RAHMET VE MAĞFİRET AYIDIR

Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'de ve Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizin dilinde övülen Ramazan ayı; İlâhî rahmet ve mağfiretin zirveye ulaştığı ve oluk oluk aktığı bir aydır. Kalbimizi ve bütün organlarımızı kötülüklerden kurtarmak ve ibadetlerle Cenab-ı Allah'ın sonsuz rahmet ve mağfiretine erişmek için, bu ay kaçınılmaz bir fırsattır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Kim, Ramazanın faziletine inanarak ve mükâfatını Allah'tan, umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir."
"Ramazan'ın ilk gecesi gelince şeytan ve cinlerin azgınları bağlanır. Cehennem kapıları kapanır ve hiçbiri açılmaz. Cennet kapıları açılır ve hiçbiri de kapanmaz. Bir münâdi şöyle haykırır:
-Ey hayrı isteyen! Kollarını sıva.
-Ey şerri isteyen! Vazgeç ondan. (Bu ayda) Allah'ın ateşten azad ettikleri vardır. Bu da her gece olur."
"Benim ümmetime ramazan ayında beş şey verildi ki, benden önceki Peygamberlere bunlar verilmedi:
Birincisi; Ramazanın ilk gecesi oldu mu, Allah Teâlâ ümmetime rahmetiyle nazar eder ve Allah kime de nazar etmişse, ona ebedî azab etmez.
İkincisi; akşama doğru, onların ağzında meydana gelen koku, Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir.
Üçüncüsü; melekler, onlar için gece ve gündüz istiğfar ederler.
Dördüncüsü; Allah Teâlâ, Cennetine emir buyurur: "Hazırlan ve zinetlen ki, kullarımın dünya sıkıntılarından (kurtulup) benim yurduma ve lütfuma gelip rahata kavuşmaları yaklaştı."
Beşincisi; ramazanın son gecesi olduğunda, onların hepsini birden mağfiret eder."
Ramazan ayına kavuşup da, o ayı Allah'ın razı olacağı şekilde geçirenleri Rabbimiz af ve mağfiret edecektir. O halde; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem ateşinden kurtuluşa vesile olan Ramazan ayını en iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışmalıyız.

ORUCUN BÜYÜK SEVABI VARDIR
Mü'minlerin iman ve ihlaslarının en büyük delili olan oruç, sevabı ve mükâfâtı çok büyük olan bir ibadettir. Her Müslüman, orucunu büyük bir samimiyetle ve yalnız Allah için tutarak, onun büyük sevabına erişmeye çalışmalıdır.
Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Allah'ın müsâde ettiği durumlar haricinde, ramazanda bir gün orucunu bozan kimse, ömrü boyunca oruç tutsa, ramazanda tutmadığı o günü kaza edemez (ve onun sevabına ulaşamaz)."
Rasûlullah (s.a.s.): "Aziz ve Celil olan Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Ademoğlunun her ameli kendisinindir. Yalnız oruç müstesna. O benim içindir. Onun mükâfâtını ben vereceğim. Oruç ateşe karşı bir siperdir. Sizden biriniz oruçlu bulunduğu günde kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Şâyet birisi ona söver veya ona çatıp çekişirse; "Ben oruçluyum" desin. Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki; muhakkak oruçlunun ağız kokusu, Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. Oruç tutanın ferahlanacağı iki sevinç (vakti) vardır: Birisi iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Allah'a kavuştuğu andır, buyurmuştur."
Müslim'in rivayetinde ise, şöyle buyurulmuştur: "Ademoğlunun her ameli (nin karşılığı) kat kat verilir. Bir iyilik on mislinden yediyüze kadar mükâfâtlandırılır. Yalnız oruç müstesna. Onun mükâfâtını ben veririm. Zira, yemesini ve nefsanî arzularını, sırf benim için terkediyor. Oruçlu için iki sevinç ânı vardır. Biri iftar ettiği, diğeri de Allah'a kavuştuğu vakittir. Ağzının kokusu da Allah katında misk kokusundan daha hoştur."
Görülüyor ki; oruç, sevabı büyük olan bir ibadettir. Her ibadetin belirli bir sevabı olduğu halde, orucun ecir ve sevabını ancak Allah Teâlâ bilmekte ve; "mükâfâtını ben veririm" buyurmaktadır.

ORUÇ CENNETE GÖTÜRÜR
Cennet kapılarının açılıp, cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların zincirlere vurulduğu Ramazan ayında, ihlas ve samimiyetle oruç tutan mü'minlerin varacağı yer Cennet'tir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), şöyle müjdelemiştir:
"Cennet'te Reyyan adında bir kapı vardır. Kıyamet Günü'nde oradan yalnız oruçlular girer. Onlarla birlikte başka kimse giremez. Nerede oruç tutanlar? Diye çağrılır ve onlar da o kapıdan girerler. Sonuncusu da girdi mi artık kapı kapanır, kimse giremez."
"Cennet'te Reyyan adında bir kapı vardır. Kıyamet Günü, oruç tutanlar nerededir? denilerek çağrılır. Kim oruç tutanlardan olmuşsa ona girer. Kim de ona girmişse, ebediyyen susamaz."
Ashab-ı Kiram'dan Ebû Ümame (r.a.):
"Ya Rasûlallah! Bana bir amel öğret ki, Allah onunla beni mükâfâtlandırıp cennete koysun" dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurdu:
"Oruca devam et, onun misli yoktur."
Görüldüğü gibi; oruç, mü'minleri cennete götürecek bir ibadettir. Öyleyse, oruçlarımızı her türlü noksanlıktan uzak olarak, tam bir samimiyetle tutalım ve bu büyük müjdelere nail olmaya çalışalım!..

ORUÇ CEHENNEMDEN KORUR
Allah Teâlâ'nın rızası gözetilerek, ihlas ve samimiyetle tutulan oruç, sahibini Cehennem ateşinden korur. Peygamber-i Zişan Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:
"Savaşta sizden birinizi koruyan bir kalkan gibi, oruç da Cehennem'den koruyan bir kalkan, ateşe karşı bir siperdir."
Ashab-ı Kiram'dan Muaz bin Cebel (r.a.)'in:
"Ya Rasûlallah! Beni cennete kavuşturup cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana haber ver?" Sorusuna verdiği cevapta Allah Rasûlü (s.a.s.), orucu da bu ameller arasında saymıştır.(21)

ORUÇLUNUN DUASI KABUL OLUR
Allah Teâlâ, oruçlu Müslümanın duasını kabul eder. Bu bakımdan, Müslüman oruçlu olduğu zaman Allah'tan dünya ve ahiret saadeti istemeli; yeryüzündeki bütün mü'minler için, bilhassa sıkıntı ve çile içerisinde olan kardeşlerimiz için dua etmelidir. Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz, şöyle buyurmuşlardır: "Üç kişinin duası reddolunmaz: Adaletli devlet başkanının, iftar edinceye kadar oruçlunun, bir de mazlumun (yani zulme uğramış kimsenin) duası."
"Oruçlunun iftar vaktinde yaptığı dua katiyyen reddolunmaz."

RAMAZAN AYINA HAZIRLANMAK
Büyük ecir ve sevaplarla dolu olan ramazan ayına girerken, bu ayı ihya etmek için manen hazırlıklı olmak lazımdır. Kendimizi bu ayın sevap ve mükâfâtına hazırlıklı ve lâyık bir hale getirmeye çalışmalıyız. Bunun için:
Ramazan ayına girerken maddî ve manevî kirlerden temizlenmeli, işlediğimiz günahları terkederek Cenab-ı Hakk'a tövbe ve istiğfar etmeliyiz. Mesela; beş vakit namazı düzenli olarak kılmıyorsak, bir daha terketmemek üzere devamlı kılmalıyız.
Başkalarına haksızlık etmişsek, onlardan helâllik dilemeliyiz. Kul hakkıyla Allah'ın huzuruna çıkmak büyük bir tehlikedir. Haksızlık ve kötülük yapanların mutlaka tevbe ederek, helâllik alması gerekir. Yoksa Allah'a yaklaşamaz ve onun rızasına eremezler.
Ramazan ayına girerken; Dinimiz İslâm'ın haram kıldığı kin, hased, dedikodu, yalan, bühtan, iftira, gıybet, nefret gibi kötü huylardan vazgeçmeliyiz. Dünya ve ahiretimiz için faydası olmayan her türlü davranışlardan uzak olmalıyız.
Ramazan ayına girerken, kalbimizi Allah'a tam teslim etmeliyiz. Niyetlerimizi düzeltmeliyiz. Kıyamet Günü'nde, insanlar niyetleri üzerine haşrolunurlar, Allah'ın huzuruna niyetlerine göre çıkarılırlar. Çünkü ameller niyetlere göredir.

RAMAZAN AYI NASIL GEÇİRİLMELİDİR ?
Ramazan ayının gündüzlerini oruçla, gecelerini de namaz, zikir, dua, tevbe ve istiğfarla geçirmeliyiz. Gecenin bir kısmında uyumalı, bir kısmında da ibadet etmeliyiz. Ayrıca, Kur'an-ı Kerim'i çok okumalıyız. Okuduklarımızı anlamaya çalışmalıyız. Anladıklarımızı da hayatımızda yaşamaya gayret göstermeliyiz. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Ey insanlar! Selamlaşınız, yemek yediriniz. İnsanlar uykuda iken geceleyin namaz kılınız. Selametle cennete girersiniz."
"Ramazandan sonra tutulan oruçların en faziletlisi, Allah'a izafe edilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlarından sonra en faziletli namaz da gece namazıdır."
Gecenin evvelinde uyuyup, ahirinde ise kalkıp namaz kılan sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Gece de duanın kabul olacağı bir saat vardır ki; herhangi bir Müslüman ona rastlar da dünya ve ahirete dair Allah'tan hayır dilerse, muhakkak Allah dileğini yerine getirir. Bu hal, her gecede vardır."
Ramazan ayında, kimsesizlere, fakirlere, yoksullara, komşulara, hayır kurumlarına yardımda bulunmak; onlara şefkat ve merhamet göstermek, her zaman olduğu gibi imanımızın gereğidir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), her zaman muhtaçları gözetir, kimseyi eli boş çevirmezdi. Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Fukarayı arayınız, görüp gözetiniz. Siz ancak fakirleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız."
"Bir adamın hayra sarfettiği paranın en değerlisi; çoluk çocuğuna infak ettiği para ile, Allah yolunda kullanacağı atı (biniti) için verdiği ve bir de Allah rızası için mücahid arkadaşlarına sarfettiği paradır."
"Emri altındakilerin nafakasını kısmak, bir kimseye günah olarak yeter."

ORUÇLU KİMSENİN ÖZELLİKLERİ
Oruçlu Müslüman şu özelliklere sahip olmalıdır. Aslında bu özellikler, her Müslümanın özelliğidir:
1) Oruç tutan bir Müslüman yalan, hile, kötü söz ve kötü davranışlardan uzaklaşacaktır. Orucunu bütün varlığı ile ve yalnız Allah rızası için tutacaktır. Yalan, hile, kötü söz ve davranışlar; orucun ruhunu kaybettirdiği gibi, yaratılmışların en üstünü olan insanı, insanlık şerefi ve sıfatından da uzaklaştırır. Gerçek oruç, sahibini kötü fiil ve davranışlardan koruyan oruçtur. Yoksa oruç sadece yemeyi ve içmeyi terketmek değildir. Müslümanın görevi, oruç ibadetini kötülüklere karşı bir kalkan olacak şekilde yerine getirmektir. Müslüman; elini, ayağını, gözünü, kulağını dilini, kalbini ve gönlünü haram olan fiil ve davranışlardan korumalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz konuşmasın, cahillik de yapmasın. Eğer bir kimse kendisine kaba ve çirkin davranırsa, desin ki: "Ben oruçlu bir kimseyim."
"Kim kötü söz ve davranışları bırakmazsa, Allah'ın onun yemesini ve içmesini terketmesine ihtiyacı yoktur."
"Nice oruçlu vardır ki; orucun ona açlıktan başka faydası yoktur..."
O halde, Müslüman orucunu bütün varlığı ile tutacak, İslâmiyet'e uygun olmayan her çeşit davranışlardan uzak olacaktır.
2) Oruçlu Müslüman, başına gelen belâ ve musîbetlere karşı sabredecektir. Sabır, kurtuluşun kaynağıdır. Sabır; felaketleri önler. Sabır, başarının sırrıdır. İlimde, ticarette, savaşta, ibadette sabır, sahibini zafere götürür. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Oruç, sabrın yarısıdır." buyurmuşlardır.
3) Oruçlu Müslüman, başkalarına karşı şefkat ve merhamet sahibi olacaktır. Oruç tutmak sûretiyle açlık ve susuzluk ızdırabını tadan kimse; aç ve susuz kalanların hallerini düşünmeli, onlara şefkat ve merhamet elini uzatmalıdır.

ORUCUN HİKMET VE FAYDALARI
Orucun dinî, ahlâkî, ruhî, sosyal, ekonomik ve pedagojik (eğitim) pek çok hikmetleri ve faydaları vardır. Ancak, ibadetler Allah'ın emri olduğu için ve yalnız Allah rızası için yapılır. Orucun hikmet ve faydalarından bazılarını şöyle özetlemek mümkündür:
1) Oruç, Allah'a itaat ve ibadetin alâmetidir: Oruç tutan bir Müslüman, öncelikle Allah'a itaat ve ibadet etmiş olur. Böylece "Takva" sırrına erer. Allah'a teslim olma, Allah'a sığınma ve yalnız Allah'a güvenme; kısaca Allah'a kul olma hazzını tadar. Allah'ın nimetlerine şükretmiş olur. Sınırsız sevaba ulaşır. Bunun içindir ki; oruçla ilgili ayet-i kerimelerin sonunda: "Umulur ki, takvaya ulaşırsınız (korunursunuz); umulur ki, şükredersiniz" buyurulmuştur.
2) Oruç, bedenlerin zekatıdır:
Zekatın malı temizlediği gibi, oruç da vücutları temizler. Hadis-i şerifde: "Her şeyin bir zekatı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur." buyurulmuştur.
3) Oruç bedenlerin sıhhat kaynağıdır:
Çalışan her varlığın dinlenmeye ihtiyacı olduğu gibi, midenin ve diğer iç organların da dinlenmeye ihtiyacı vardır. Oruç, bu dinlenmeyi sağlamak suretiyle vücut organlarına sıhhat kazandırır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız."
4) Oruç nefsi terbiye ederek ahlâkı güzelleştirir:
Oruç, nefsanî, şehevî ve şeytanî arzuları kırarak kötülüklere engel olur. Kötülüklerden uzak kalan bir kimsenin de ahlâkı güzelleşmiş olur. Bunun içindir ki, Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimiz; "Evlenmeye gücü yetmeyen gençlere oruç tutmayı tavsiye etmiştir."
5) Oruç, bir savaş eğitimidir:
Savaşlarda uzun süre aç ve susuz kalınabilir. Oruç tutan kimse; aç ve susuz kalmaya alışarak, vücuduna güç ve direnç kazandırmış olur.
6) Oruç, sabır alışkanlığı kazandırır:
Oruç, ruhlara sabır alışkanlığı kazandırır. Allah sabredenlerle beraberdir ve sabredenleri sever.
7) Oruç, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir:
Oruç tutan bir Müslüman, açlık ve susuzluğun acısını nefsinde tadarak; fakir ve yoksulların halini daha iyi anlamış olur. Böylece fakir ve yoksullara acır ve onlara yardım elini uzatır.
8) Oruç, dünya ve ahiret saadetine ulaştırır: Oruç, müminlere Allah'ın rahmet ve mağfiretini kazandırır. Böylece onların dünya ve ahirette saadete erişmelerine vesile olur. Çünkü oruç, bir sabır ve kulluk imtihanıdır. Bu imtihanı başarıyla vererek hakikî anlamda oruç tutabilenler, Allah Teala'nın sevgi ve rızasına ulaşırlar. Cennet'e girmeye de hak kazanmış olurlar. Ne mutlu bu gerçegi kavrayabilenlere!..

Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:52
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
BARIŞ - avatarı
BARIŞ
Ziyaretçi
11 Ağustos 2010       Mesaj #74
BARIŞ - avatarı
Ziyaretçi

Ramazan, Kuran ve Müslüman


Ramazan, “Huden linnâs” yani insanlar için kılavuz olan Kuranın indirildiği ay. Kuran, alemlerin Rabbi, evrenin hakimi, din gününün sahibi Allahın kitabı. Müslüman, Allaha inanan ve Allahın kitabına göre hayatına yön veren insan. Yüce Rabbimiz Ramazan hakkında bakın ne buyuruyor?
“Ramazan ayı, içinde insanlara doğru yolu gösteren, doğru ile yanlışı birbirinden ayırıp açıklayan, bir rehber olmak üzere Kuranın indirildiği aydır. Sizden kim o aya erişirse oruç tutsun. Hasta olan veya seferde bulunan, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Sayıyı tamamlamanızı ve size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allahı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.

Bir kez daha ayet-i kerimenin ilk cümlesine dikkatlerimizi yoğunlaştırırsak: “Ramazan ayı, içinde insanlara doğru yolu gösteren, doğru ile yanlışı birbirinden ayırıp açıklayan, bir rehber olmak üzere Kuranın indirildiği aydır.” ifadesi Ramazan ayının öneminin nereden kaynaklandığını göstermektedir.
Bizim oruç tutmamız, adeta yüce Rabbimizin bize sunduğu Kuran nimetine bir teşekkür kabilindedir. Mademki yüce Allah bizi yaratıp, başıboş bırakmamış, bize gönderdiği elçisiyle indirdiği mesajlarıyla, hayatımızı nasıl düzenleyeceğimizin yol ve yöntemlerini bildirmiş, bizi dalaletten, sapmalardan ve şaşkınlıktan kurtarmış; öyleyse biz de bu nimetin farkında olduğumuz mesajını “oruçla” Rabbimize bildirmiş oluruz. Rabbimiz! Sen indirdiğin kitabında bize iki cihanımızı aydınlatacak nurlar bahşettin, biz de sana hamd ediyor, şükrediyor ve senin için gün boyu ağzımıza tek lokma bile koymadan, bir yudum su bile içmeden sana bağlılığımızı arz ediyoruz. Ramazan Ayı, kulun Rabbini tanıdığını ve ona itaatini arz ettiği zaman dilimidir. Kulun Rabbi ile her daim iletişimde olduğu süreçtir. Ramazan Ayı, kulun sadece yemeden içmeden kendisini uzak tuttuğu değil; her dönemde olduğu gibi her türlü tutum ve davranışını da kontrol altında bulundurduğu günler ve ibadetle geçirdiği gecelerdir.
Müslüman, yaratıcısını tanıyan ve ona teslimiyetini arz eden kimsedir.

Peki bir Müslüman yaratıcısını nasıl tanır ve ona teslimiyetini nasıl arz eder?
Yaratıcıyı tanımak belki her akıl sahibinin, Hz. İbrahimin (a.s.) çocukluğunda yaptığı gibi bir akıl yürütme ve kainatı gözlemlemesi ile2 mümkündür. Mümkün olanı, kainatın tek bir yaratıcının eseri olduğu ve bu yaratıcının her türlü noksanlıktan uzak olduğu gerçeğidir.
Eğer O yaratıcı elçilerini gönderip, insanlara mesajlarını iletmemiş olsaydı, insanın sadece aklını kullanarak Onunla iletişime geçmesi ve Onun kendisinden ne isteyip ne istemediğini, kendisini niçin yarattığını kesin bir bilgi ile bilmek mümkün olmayacaktı.

Onunla iletişimi sadece yarattıkları üzerinden ve nimetlerine teşekkür kabilinden bir minnet duygusunun ifadesi olarak kalacaktı. Ama yüce Allah, bunun ötesinde, insanla konuştu. Ona elçileri vasıtasıyla sözlerini vahyetti. Ona bu dünyada varoluş gayesini hatırlattı ve görevlerini tebliğ etti.
“Ölümü ve hayatı, hanginizin daha iyi çalışacağını denemek için yaratan Odur, Güçlü ve bağışlayıcı Odur!”3
Elçisi vasıtasıyla şu mesajı bize iletti:
” Kullarım benden sana sorarlarsa; şüphesiz ben yakınım. Bana dua edenin, dua ettiği zaman, duasına karşılık veririm. O halde onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana inansınlar ki doğru yolda olsunlar.”4
Bizim de yapmamız gereken:
“Rabbimiz! Biz, “Rabbinize iman edin” diye, imana çağıran bir davetçiyi işittik ve iman ettik. Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, suçlarımızı ört, iyilerle birlikte canımızı al!”5 demektir. Elçiye uymaktır. Günahlardan uzak durmak ve Rabbimizin buyruklarını yerine getirmektir.

Eğer Yüce Rabbimiz elçilerini gönderip, bizimle konuşmasaydı, bize kendisini kendi dilinden tanıtmasaydı ne yapacaktık?
Onu tanımayanlar ne yapıyor?
Herhalde biz Onu yanlış tanıyacaktık, Ona yanlış bilgilerle inanmaya kalkacaktık. Ona teşekkür görevimizi nasıl yerine getireceğimizi bilemeyecektik. Nitekim çağlar boyu vahye kulaklarını tıkayan, ya hiç işitmeyen ya da “işittik ve isyan ettik.”6 diyenler, bugün de yanlış inançlar ve sapkın hayat düzenleri içinde yaşayıp, ölüp gidiyorlar. İnsanları kendilerine kulluk ettiriyorlar. Ellerinde ilahi bir kitapları olmadığı halde, kendi elleriyle yazdıkları kitapları insanlara Allahın kitabı gibi göstermeye çalışıp7, Allah adına insanları aldatıyorlar.
Bunun için Rabbimiz bizi uyarıyor:
“Ey insanlar, Rabbinizden korkun, babanın evladı, evladın da babası için hiçbir şey ödeyemeyeceği o günden k
endinizi koruyun. Allahın vaadi şüphesiz gerçektir. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın, aldatıcı da sizi Allah ile aldatmasın!”8
Hamdolsun Rabbimize ki, bize mübarek bir ayda, mübarek bir elçi ile mübarek bir kitap indirdi. Bize eğrisi büğrüsü olmayan dosdoğru yolu gösterdi. İşte Ramazan, bize ebedi kurtuluş kapılarını açan mesajların içinde çağladığı bir aydır.
Bu ay, bu yüzden mübarektir, bu yüzden bereketlidir. Ebedi bir saadeti müjdeleyen kitabın inmeye başladığı kutlu bir başlangıçtır. İki dünyamızı da cennete çeviren hayat iksirini, yudum yudum, kana kana içtiğimiz, Allahın boyası ile hayatımızı renklendiren yüce kitabın, yüce Mevlamızın içinde bizimle konuştuğu, bize gönderdiği mektupların yer aldığı o kitabın, şerefli, hikmetli kitabın indiği ay olduğu için mübarektir.

Peki biz o mübarek ayın, o mübarek gecelerin hakkını verebiliyor muyuz?
Bize bahşedilen bu büyük nimetin farkında mıyız?
Allahın kitabını, Allah ile konuşmanın, Onun huzurunda, Onun sözlerini can kulağı ile dinlemenin, Onun buyruklarını “lebbeyk Allahumme lebbeyk” Buyur, Allahım ne istiyorsan yapmaya geldim!” bilinci içinde tüm hücrelerimizin dikkat kesildiği bir hassasiyet ile okuyup, anlıyor muyuz? Ya hayatımıza uygulaması söz konusu olduğunda ne yapıyoruz?
Allahın sözü her şeyin üzerindedir mi diyoruz; yoksa, Allahın sözünü hiç duymamışların veya duyup da “işittik ve isyan ettik” diyenlerin yaptığını mı yapıyoruz? Hiç kendimizi hesaba çektik mi?
Bu yaşımıza gelene kadar kaç kez Kuranı anlayarak okuduk? Kuranın hangi surelerinde hangi konular anlatılıyor? Rabbimiz bize ayetlerinde ne buyuruyor?
Allah Resulü her an yaşadığı ve ömrü boyunca inmeye devam eden Kuranı her Ramazanda Cebraille birlikte baştan sona mukabele eder (karşılıklı okurlardı) di. Biz de her Ramazan mukabele yapıyor muyuz? Yüce Rabbimiz bize Ramazanı bir bayram havasında eğitim süreci olarak takdir etti. Orucu bizden önceki Müslümanlara farz kıldığı gibi bize de farz kıldı9 ki Allaha karşı sorumluluklarımızı öğrenebilelim ve gerçek bir teslimiyet ile yüce Rabbimize teslimiyetimizi arz edelim.
Bu anlamda “oruç”, Arapçasıyla “savm” bambaşka bir ibadettir.

Bu ibadette öncelikle her insanın kendisini tutmayı öğrenmesi vardır. Biz orucu tutmuyoruz, oruç bize kendimizi tutmayı öğretiyor. Oruç bize kendimizi kontrol edebilme yeteneğimizi geliştirme imkanı sunuyor. Aşırılıklarımızı bir kenara bırakabilme, hırs ve arzularımızı frenleyebilme, başkaları tarafından yönlendirilen değil kendi kendini idare edebilen ve kendi tercihleri ile hayatına yön veren, saygı değer bir konuma yükseltiyor. Oruç sadece kendi iç dünyamızı ve bireysel olarak kendimizi kontrol etmeyi öğretmiyor aynı zamanda ihtiyaç sahiplerini görüp gözetmemizi de öğretiyor.
Müslüman, sadece Allah rızası için oruç tutuyor. Hiç kimsenin onu görmediği yerlerde de Allahın kendisini gördüğünün farkında olarak, yemiyor, içmiyor, ağzından kötü söz çıkmıyor, her daim Allahın murakabesi altında olduğunu unutmuyor.
Müslüman, oruçla israfın karşısında olduğu mesajını da veriyor. Gündüz saim (oruçlu) gece ibadete daim oluyor. Geceleri, aç kaldığı gündüzlerin intikamını alırcasına tıka basa karnını doyurmuyor. Böylesi bir davranışın nefis terbiyesi ve tezkiyesi/arındırması ile tezat teşkil ettiğinin farkında oluyor; olması gerekiyor.
Ramazanla başlayan, bir değişim iklimi. İlahi vahyin, rahmet bulutları eşliğindeki tatlı esintisi ve aydınlık yolunda “bismillah” diyerek çıkılan bir yol… Ramazanla başlayan ama Ramazanla bitmeyen bir yolculuk… Ramazanla gerçeği gören gözler, huzur bulan gönüller; eğer Ramazanla birlikte tükeniyorsa bu bir yıkımdır.
Allahın vahyine kulak veren gönüller, onu idrak eden beyinler şunu çok iyi bilir ki, Ramazanla başlayan yolculuk, son yolculuğa kadar sürer. Eğer, yarı yolda kesiliyorsa bu tükeniş ve bitiş demektir. Allaha teslimiyet Ramazanla sınırlı değildir.
Ramazandan sonra da Müslüman kalmak ve Kuranla kalmak, Kuran yolunda olmak, Kuran yolunda ölmek Müslümanın Allaha bağlılığının gereğidir.

Sözümüzü Rabbimizin sözü ile bitirelim.
“Ey iman edenler! Allahtan gerektiği gibi korkup/ sakının ve yalnızca (Ona) teslim olarak can verin.
Topluca Allahın ipine sımsıkı sarılın ve parçalanmayın! Allahın üzerinizdeki nimetini düşünün, hani siz düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirdi. Onun bu nimeti ile kardeşler oldunuz. Siz, bir ateş çukurunun kenarında idiniz de sizi oradan kurtardı. Doğru yola çıkasınız diye, Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor.”10
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:53
shadowdancer - avatarı
shadowdancer
Ziyaretçi
12 Ağustos 2010       Mesaj #75
shadowdancer - avatarı
Ziyaretçi
Cabir ibni Abdullah Radiyallâhu Anh, Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“Ümmetime Ramazan ayında beş şey ihsan edildi. Bunlar daha önceki peygamberlerin ümmetine verilmemişti.

Birincisi: Ramazan ayının ilk gecesi olunca Cenab-ı Hak onlara rahmetiyle bakar. Allah kime rahmetiyle bakarsa, onu hiçbir zaman azaba çarptırmaz.

İkincisi: Oruç tutanların ağızlarının kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur.

Üçüncüsü: Gece ve gündüz melekler oruç tutanların bağışlanması için Allah’a yalvarırlar.

Dördüncüsü: Allah o gün Cennetine emir verir ve şöyle buyurur: ‘Ey Cennet, kullarım için hazırlan, süslen. Dünya sıkıntılarından kurtulup Benim huzuruma ve ikramıma gelip istirahat etmeleri yaklaştı.’

Beşincisi: Ramazan’ın son gecesi gelince de, Allah oruç tutan kullarının hepsini affeder.
RivaN - avatarı
RivaN
Ziyaretçi
25 Ağustos 2010       Mesaj #76
RivaN - avatarı
Ziyaretçi

Peygamber’imizin Ramazan Geceleri Nasıl Geçerdi?


Peygamber Efendimiz, Ramazan gecelerini hep ibadet ve dualarla geçirirdi. Geceleri de Rabbine ayırır, bir süre istirahat ettikten sonra uyanır, namazla, zikirle, istiğfarla ve dua ile meşgul olurdu. Ramazan ayının son on günü girince de ibadetlerini daha da yoğunlaştırır, ailesini de ihmal etmez, onlarla birlikte ibadet ederdi.
Hz. Aişe annemiz Peygamberimizin bu uygulamasını şöyle anlatıyor: “Ramazan’ın son on günü girince Resulullah (a.s.m.) geceleri ibadetle değerlendirirdi. Ailesini de ibadet etmeleri için uyandırırdı. İbadet için diğer zamanlardan daha fazla gayret gösterirdi.”

Bazı ibadetlerin aile bütünlüğü ve aile beraberliği içinde yapılması ve yaşanması daha zevkli ve tatlıdır. Çünkü aynı ortamı, aynı yuvayı ve aynı duyguları paylaşan aile bireyleri ibadetlerde de birlikteliği gerçekleştirirlerse, huzur ve mutlulukları daha artar. Öte yandan Ramazan ayının son on gecesinden birisi de gecelerin sultanı olan Kadir Gecesi’dir. Peygamberimiz, Kadir Gecesi’nin bu gecelerde aranmasını tavsiye ediyor, uyanık ve ayık kalmayı teşvik ediyor, kendileri de bizzat uygulayarak bizlere örnek oluyordu. Müslümanların uygulamasında Kadir Gecesi her ne kadar 27. gecede olsa da, bu gecelerin potansiyel bir Kadir Gecesi olma ihtimali söz konusudur.

Bu son on gecede Ramazan ayına özgü bir ibadet türü daha vardır. Buna “itikâf” adı verilir. Hz. Aişe’nin anlattığına göre, “Resul-i Ekrem Efendimiz, Ramazan’ın son on gününde itikâf ederdi. Bunu vefat edinceye kadar böylece devam ettirdi.”2
Bu konuda diğer bir hadis de şöyle: “Resulullah (a.s.m.) Ramazan’ın son on gününde, vefatına kadar îtikâfa girdi. Vefatından sonra da hanımları îtikâfa devam ettiler.”3 OEtikâf, kelime anlamıyla bir yerde beklemek demektir. Dini anlamıyla da, bir Müslümanın dış dünya ile ilgisini keserek bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durmasıdır. OEtikâf sünnettir. Bir beldede bir Müslüman bu sünneti işlerse, diğer Müslümanlar sorumluluktan kurtulurlar. Bunun için ülkemizde bazı camilerimizde bu sünneti işleyenler olduğu gibi, Mekke ve Medine’de daha yoğun bir şekilde işlenir.
İmam Gazali’den sofra adabı….
Ey oğul! Yiyip içerken şunlara dikkat et
1. Sofraya oturmadan önce ellerini yıka.
2. Tabağın ortasından değil, önünden ye.
3. Sofrada sağa sola eğilerek yanındakileri rahatsız etme.
4. Ağzında lokma varken konuşma.
5. Ağzındaki lokmayı kimseye gösterme.
6. Etrafına çok bakma.
7. Ekmeği ısırıp yemeğe batırma.
8. Vücudunun rahatını istersen az ye ve az iç.
9. Sofradan kalkınca da az su iç.
10. Su içerken acele ile bardağı dikerek, hort hort içme. Vücuda zarardır. Yavaş yavaş arada nefes alarak iç. 11. Ayakta su içme. Sıhhate zarardır.
12. Gece uyanıp su içmek doğru değildir.
13. Eğer çok susamışsan önce ağzını çalkala, sonra az iç.
1. Müslim, OEtikâf:7.
2. Buhari, İtikâf:1; Müslim, İtikâf:2.
3. Buhari, OEtikâf:1.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:53
muhsin iyiy - avatarı
muhsin iyiy
Ziyaretçi
27 Temmuz 2011       Mesaj #77
muhsin iyiy - avatarı
Ziyaretçi
Hastaların ve Yolcuların Oruç Tutmalarındaki Faziletler
Orucun sırrı olan bağışlanma, merhamet duygularını Kuran-ı Kerim’de farz edilen ayetleri okurken çıkarabiliriz. Yüce Allah İslam’ın diğer farzları olan namaz kılmak ve zekât vermek için Kuran-ı Kerimde pek çok ayetle emir buyurmuşlardır. Bunların sayısı yüzden fazladır. Yani ilgili emirler pek çok surede defalarca kez tekrar edilir. Ama oruç için böyle değildir. Bunun için Bakara suresinden sadece beş ayet tahsis edilmiştir (183- 187 Ayetler ). Bir de Kuran-ı Kerim’de namaz kılmak ve zekât vermek için bunların hiçbir surette affı olmadığını beyan sadedinde genellikle sert ifade olan emir kipi kullanılmışken, oruç içinse bambaşka bir ifade, merhamet hissi, bir hoşgörü ve bağışlama atmosferi içerisinde beyan buyurmuşlardır. İsterseniz bütün bunları görmek için ilgili ayetleri birlikte okuyalım.
183.’Ey iman edenler, size oruç farz kılındı, sizden öncekilere de farz kılınmıştı. Umulur ki korunursunuz.’ Allah (c.c.) bu ibadetin nefse ağır geleceğini bildiği için ‘sizden öncekilere de farz kılınmıştı’ ibaresi ile havayı yumuşatmakta, tıpkı okula yeni başlayıp da gitmek istemeyen çocuğunu ikna sadedindeki bir babanın, ‘Bak ağabeyin de, ablan da, komşumuzun çocukları da okula gitmişlerdi.’ demesi gibi yüce Allah da bu farziyetin sadece bu ümmete mahsus olmadığını söylerken nefsimizi önceki ümmetlerin durumuyla teselli etmektedir. Bizim bu ibadetin ağırlığı ile üzüntüye düşmemizi önlemek istemektedir. Bu bir çeşit gönül alma, alttan almadır… Evet, bu tesellinin birincisi.
184.’Size farz kılınan oruç sayılı günlerdedir….’ Evet, bu ikinci teselli. Tıpkı askerdeki, hapisteki kişiye yapılan teselli gibi: ‘Sayılı günler tez geçer…’ Ayet devam ediyor. ‘İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan diğer günlerden sayısınca tutar.’ Üçüncü teselli, ama burada teselliden ziyade merhamet, hoşgörü duyguları daha ağır basıyor. Ayet devam ediyor. ‘Ona dayanamayanların fidye vermesi gerekir, bu bir fakir doyumudur. Kim de hayrına fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır. Bununla birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’ Evet, fidye yolu ile Allah bizleri dördüncü kez teselli etmekte. Bu tesellide de bir hoşgörü ve bağışlama ifadesi kendisini göstermektedir. Ama gizli, manevi, ima yollu bir rica da ayetin son cümlesinde ifade ediliyor. ‘Bununla birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’ İşte bu yazımız bu ayet temelinde yazıldı. Yani yazımızın asıl konusu bir insan hasta veya yolcu olduğunda oruç tutması ona ne kazandıracaktır? Böyle kişilerin orucu Allah katında nasıl karşılanır? Böyle kişiler ruhsatı bırakıp da oruç yoluna, yani azimete girerlerse Allah indinde bu ne anlama gelir? Ama önce orucu farz kılan bu ayetlerdeki Allah’ın bizleri kaç kere daha nasıl teselli ettiğini bir görelim.
185.’O Ramazan ayı ki, insanları irşat için hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kuran onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya yetişirse onda oruç tutsun.’ Beşinci teselli de bu ayın büyüklüğü ile yapılmıştır. Çünkü bu ay Kuranın bir bütün olarak dünya semasına indirildiği, oradan da peyderpey ilk vahyin peygamberimize ulaştığı aydır. Ramazan bu faziletiyle, yani Kuran’ı taşımasıyla diğer ayların sultanıdır. Kuran ise mahlûk değildir, Allah’ın sözüdür. Ondan daha üstün bir şey olamaz. Çünkü Allah’ın sözü şey değildir. Allah’ın sözü ezeli ve ebedidir. Allah’a aittir. Bir hadisi şerifte Ramazan ayının ümmete tahsis edildiği, Recep ayının Allah’a, Şaban ayının da Rasullulah’a beyan buyrulur. Ramazan ayının ümmete tahsis edilmesi bu ayın biz günahkâr kullar için büyük faziletler ve nimetler içermesindendir. Öyle ki bu ayda gündüzünü oruçla geçirenin, gecesini de teravih namazı ile ihya edenin Allah’ın izni ile günahlarının ağırlıklarından kurtulacağı pek çok hadisi şerifle belirtilmiştir. Bütün bunların temelinde Ramazan ayının Kuran’ı Kerim’i taşımasındaki ağırlığı ve büyüklüğü vardır. Ayete devam edelim: ‘Kim de hasta yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.’ Evet, bu konu, yani hasta ve yolcuların oruç tutmama konusundaki ruhsatı 184. ayette de geçmişti. Peki, bir ayet sonra bu konu niçin tekrar ele alındı? Çünkü 184. ayette yüce Allah hasta ve yolculara oruç tutmama konusunda ruhsat verdikten sonra bir manevi ricayla, ‘Bununla birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’ demişti. Yukarıdaki ayette isebu konudaki manevi ricayı hafifletiyor. Daha doğrusu manevi rica sözünü tekrar etmeyerek ümmet-i Muhammedialtıncıkez teselli etmektedir. Çünkü Allahın ricasında, bu manevi veya ima yolu ile de olsa, Allah’ın rızası gizlidir. Müslümanlar da O’nun rızasını aradıklarına göre bu ricayı emir telakki edip hasta olduklarında ve yolculuklarında oruç tutacaklardı. Allah ezeli ve ebedi bilgisi ile bunları bildiği için bu ağır yükü müminlerin sırtından almaktadır. Ama yine de yiğit hasta ve yolcular için yukarıdaki 184. ayet kapı gibi durmaktadır. Dileyen oradan da içeriye girip Allah’ın rızasına kavuşabilir. Allah’ın rızasından da daha büyük bir şey yoktur. Allah’ın ruhsatı ise yiğitler için değil zayıf kulları içindir.
186.’Eğer kullarım sana beni sorarlarsa, muhakkak ki ben çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.’ Evet, bu ayet de yedinci teselliyi içermektedir. Ama bu ayette oruç tutanlara hitap yok, diye okuyucu itiraz edebilir. Doğru yok, görünüşte oruç tutan tutmayan bütün Müslümanlara, hatta ‘kullarım’ hitabı geçtiğine göre bütün insanlara yüce Allah hitap ediyor. Fakat siyak sibak açısından baktığımızda yani bundan önce ve bundan sonra gelen ayetlere baktığımızda konu oruç olduğu gibi konuya muhatap olan kişiler de oruç tutanlardır. Dolayısıyla bu merhamet, bağışlanma, şefkat, icabet müjdelerini içeren ayeti kerimenin oruç tutanları teselli babında olduğu anlaşılacaktır. Bu teselli insanın gözlerini yaşatacak oranda derindir, artık oruç tutmak farz değil, yaşamın temel amacı gibi olmaktadır. Zira Allah’ın bize yakın olması, dualarımızı kabul etmesi en büyük nimetlerdir. Allah bunun için bizden kendisinin davetine koşmamızı ve kendisine hakkıyla inanmamızı istiyor. Bunlar da hâlihazırda, daha doğrusu bu ayetlerde oruçla simgelenmiştir.
187.’Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız (cinsel ilişki) size helal buyruldu. Onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için tövbenizi kabul buyurdu ve sizi af etti. Şimdi onlarla ilişkiye girin. Allah’ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten seçilinceye kadar yiyin için. Sonra da ertesi geceye kadar oruç tutun. (…)’Bu ayetin oruç tutanlar için tesellisini sahabeler en iyi bilirler. Çünkü bu ayet inmeden önce oruç önceki ayetlerle farz kılındığında akşam yemekten sonra yatanlar için artık oruç başlamış bulunuyordu. O kişi geceleyin uyandığında bir şeyler yemiyor içmiyor, cinsel ilişkiye de giremiyordu. Çünkü oruçlu oluyordu. Yani sahur yapamıyordu. Çünkü önceki ümmetler orucu böyle tutuyorlardı. Ama Muhammed ümmetine Allah merhamet ederek onları bu ayetle sekizinci kez teselli etmiştir.
Sonuç olarak sanki oruç biz ümmetine emir buyrulmamış da rica edilmiş gibi… Burada benim bu sözüme bazıları hemen itiraz edebilir: ‘Nasıl olur canım, oruç farz değil mi?’ Biz orucun farziyetini inkâr etmiyoruz. Oruç farz bir ibadet, hatta bir emir. Ama yüce Allah bu emri verirken namaz kılma ve zekât verme ibadetlerini yapmamız için söylediği ifadeden farklı bir ‘üslup’ kullanmıştır, bu üslup adeta bir rica özelliği taşımaktadır. Biz buna dikkati çekmek istedik. ‘Demek ki emri rica yerine koyup farzın ağırlığını manevi olarak tahrip mi ediyorsunuz?’ Elbette öyle bir niyetim yok. Allah’ın ricası da sonuçta bir emirdir. Yerine getirilmediği zaman sorumluğunu taşırız. Fakat şöyle bir düşünürsek ricanın emirden daha güçlü bir motivasyona sahip olduğuna da kanaat getirebiliriz. Namaz kılmada ve zekât vermede nefsin bahanesi olamaz. İnsan yatalak derecede hasta olsa bile duruma göre oturarak, uzanarak bazı rükünleri ima yoluyla da namazını ikame edebilir. Zaten zekât zenginlerin ellerinin kiridir, o kadar ağır bir ibadet değildir. Ama oruçta öyle değil, çünkü oruç bedeni bir ibadettir. Bedenin de sağlıklı olmasını şart koşar. Daha doğrusu bazı hastalıklar açlığı, susuzluğu kolay kolay kaldıramaz. Hele bir de hasta ilaç alıyorsa durum daha da kritik olabilir. Ama fedakârlık… Hastalığı veren Allah orucu farz kılarken kulunun bunu kaldıramayacağını elbette biliyordu. Ama o sağlığından fedakârlık yaparak orucu tercih ederse, onun ricasını emir telakki edip öne atılırsa, ruhsatları kullanmazsa… İşte böyle birisi affedilmeyi hak eder, büyük ikramlara da nail olur Allahın izniyle… Çünkü Allah’ın bu ricasının içerisinde bir anne ve babanınki gibi merhamet hissi, bir hoşgörü vardı ve bunlar o kişi için artık rahmete, kurtuluşa ve ebedi nimetlere, en önemlisi de O’nun rızasına dönüşecektir. Çünkü hastalıkta karşılaşılan sıkıntılar görece bir durum arz ettiği gibi böyle bir durumda olup da oruç tutanların katlandıkları fedakârlıkların derecesini de ancak yüce Allah bilir. Hastanın yanında, bugün ulaşılan teknolojik seviyenin verdiği konforla yolculuk yapan seferinin durumunu mevzubahis bile etmek istemiyorum.
Oruçta samimi bir sevgi ve aşk dili vardır. Bunu hasta ve yolcu kullanırsa Allah indindeki durumu nedir?
Oruç tutan kişi hal diliyle şöyle demektedir: ‘Allah’ım ben Sen’i soğuk sudan, lezzetli yemeklerden, eşimle cima etmekten daha çok seviyorum.’ Oruç tutan hasta ise, ‘Ben Sen’i bunların yanında hayatımdan daha çok seviyorum.’ demektedir. Oruç tutan hasta hal diliyle şöyle devam eder: ‘Doktorlar, eş dost, evlat ayal oruç tutma diyorlar, ama ben Sen’in oruç tutma konusundaki ricanı affedilmeme ve daha da önemlisi rızan için bir vesile olarak görmüşüm, affet beni Allah’ım, zaten bu hastalık da başıma geçmiş günahlarımın affı için gelmiş bir sabır kapısı, daha doğrusu rahmet kapısıdır, oruçla bunu ben daha muhkem yapmak istiyorum….’ Size soruyorum, bir insana anasından babasından daha merhametli olan Allah, hal diliyle böyle diyen bir hasta kuluna nasıl muamele edecektir?
Oruç yüce Allah’a aşkı ve sevgiyi ifade etmede öyle kuvvetli bir hal dilidir ki, buna kendi hayatımdan bir örnekle değinmek istiyorum. Hem annemi hem babamı altı yedi yıl önce peşi sıra kaybettim. Babamı pek düşünmüyorum, ama annem her zaman hep aklıma geliyor. Gelen sahne de hep şu: Aslında bu sahne bütün çocukluğum boyunca annemle hemen her gün oynadığımız bir oyundu. Oyunun en acıklı sahnesi şöyle geçerdi: Rahmetli, canı çekmiş olacak, dolaptaki son elmayı, portakalı, havucu vs. alıp yavaş yavaş soymaya başlardı. Çok yavaş ve itina ile soyardı. Her şeyi soyardı. Şeftaliyi de soyardı. Ben önce uzaktan şöyle bir seyrederdim. Soyma işlemi biter bitmez koşarak yanına gelip soyduğu şeyi hemen elinden alırdım. Ama o, ‘Dur,’ derdi. Dilimlerdi. Dilim dilim bana verirdi. Oyunun en acımasız yeri bir dilim de olsa anneme bir şey yedirmememdi. Gerçekten o hiç bu oyunu kaybetmedi. Ben her dilimi sonuna kadar yerdim. Doysam bile inadına sonunu getirirdim. Kendisi için kestiği şeyden ona hiçbir şey nasip olmazdı. İşte ben ömrümce bu aşkın ve sevginin ötesinde başka bir aşk ve sevgi görmedim. Göreceğimi de sanmıyorum. Bu yüzden annemi hemen her gün hatırlıyorum ve ona olan şükran duygularımı manevi hediyelerle ödemeye çalışıyorum. Ama bu borç günden güne artıyor ve ben altından kalkamıyorum. İşte ben bu sahnelerin etkisiyle orucu çok iyi anlıyorum. Nasıl annem canı çektiği halde bir dilim meyveyi kendi nefsinden esirgeyip bana yedirerek fedakârlık yaptıysa oruçlu kişi de annem gibi nefsini gün boyunca canı çektiği şeylerden esirgemektedir. Ben aciz bir kul olarak annemin bu fedakârlığı karşısında eridim ve ezildim. Ona karşı büyük bir aşk ve sevdaya düştüm. Yıllardır sevabını onun ruhuna yolladığım manevi hediyelerle ödemeye çalışıyorum. Son iki yıl da haftada bir gün oruç tutup onun ruhuna hediye etmeye başladım. Peki kullarına karşı haya sahibi, vefakar, lütufkar, merhametli olan yüce Allah kendisi için oruç tutan kullarına karşı nasıl bir duygu taşımaktadır? Benim anneme taşıdığım duyguların fevkinde, hem de sonsuz fevkinde değil midir? Hele bir de bu oruç tutan kullar arasında hasta ve yolcu olanlar varsa, bu fedakârlıklarıyla bunların Allah indindeki durumlarını tasavvur etmek elbette çok zordur.
Ahrette oruç tutan hasta ve yolculara imreneceğimiz apaçık ortadır. Onun için fazla söze hacet yok. Allah’ın hasta ve yolcular için büyük rızasının gizli olduğu ayeti tekrar okuyup onun üzerinde biraz daha düşünelim ve mümkünse kararımızı oruç tutma lehinde kullanalım:
184.’Size farz kılınan oruç sayılı günlerdedir….İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan diğer günlerden sayısınca tutar. Ona dayanamayanların fidye vermesi gerekir, bu bir fakir doyumudur. Kim de hayrına fidyeyi artırırsa hakkında daha hayırlıdır. Bununla birlikte oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır, eğer bilmek isterseniz.’
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
31 Temmuz 2011       Mesaj #78
Avatarı yok
Yasaklı

Ramazan Ayına Hürmet


Yaklaşmakta olan mübârek Ramazan ayına hürmet etmek lazımdır. Hürmet etmek için de, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmeli, yasaklarından kaçmalıdır. Oruç tutup da, gıybet eden, yalan söyleyen, kalb kıran, haramlardan kaçmayan kimse, Ramazan ayına hürmet etmemiş olur.

Hadîs-i Şerîflerde Buyuruldu ki:

“Dikkatli olun! Ramazan ayındaki sevap ve günahlar katlarıyla yazılır. Ramazanda çok namaz kılınız! Çok Kur’ân-ı kerîm okuyunuz! Çünkü Ramazan ayında okunan Kur’ân-ı kerîmin her harfi için, Cenâb-ı Hak, Cennet bahçelerinden bir bahçe ihsan eder.”

“Ramazana çok hürmet etmelidir. Onun rahmeti müminleri sevindiricidir. O öyle bir aydır ki; ilk günleri rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem ateşinden kurtulmaktır.”

“Eğer kullar, Ramazan-ı şerîf ayındaki fazilet ve ihsanları bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını isterlerdi. Çünkü bunda çok sevap vardır.”

“Ramazan ayında bir günah işleyen, iki azaba müstehak olur.Ramazan ayında bir iyilik eden de, iki sevaba kavuşur.”

“Ramazan ayının gündüz ve gecesinde Kur’ân-ı kerîmden bir âyet okuyana, her harfi için bir şehit sevabı verilir.”

“Allahü teâlâ Ramazan ayında günah işlemeyi terkeden kimsenin, onbir aylık günahını mağfiret eder.”

“Ramazan Bayramı günü melekler yolların kenarında durarak bayram namazına gidenlere şu müjdeyi verirler: Ey müminler topluluğu, size mükâfatlar, hayırlar ve bol bol nimetler verecek olan kerem ve ihsan sahibi Rabbinizden isteyiniz! Zira O, size geceleri ihya etmenizi emretti, siz yaptınız. O size gündüz oruç tutmanızı emretti, siz tuttunuz. O size Rabbinize itaat etmenizi emretti, siz de itaat ettiniz. Öyle ise bahşişinizi, mükâfatınızı alınız!''

Namazdan Sonra Bir Melek de Şöyle Nidâ Eder:
''Biliniz ey müminler, bugün şüphesiz mükâfat günüdür, günahlardan kurtuluş günüdür ve ayıplardan temizlenme günüdür.”
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 5 Temmuz 2016 02:54
nicely - avatarı
nicely
VIP VIP Üye
5 Ekim 2011       Mesaj #79
nicely - avatarı
VIP VIP Üye
Peygamberimizin Ramazan ve Oruç günlüğünü şu şekilde özetlememiz mümkündür, Hz, Peygamber'in Oruç Günlüğü

Yüce Allah, Kurânında onu bize Üsve-i hasene/en güzel örnekdiye tanıtmıştır. O, her konuda bizim için en güzel örnek ve önderdir. Onun Ramazan farklılıkları ve oruç günlüğü de bizim için örnektir.Onun hayatında Ramazanın ayrı bir yeri vardı. Zira ona vahiy Ramazanda gelmeye başlamıştı. O, Vahiy meleği ile bu ayda müşerref olmuştu. Bu ayda inmeye başlayan Kurân, insanlığı Marifetullah bilinci demek olan takvaya erdirmek için gelmişti. İçerisine riya karışmayan, hep ve yalnız Allah için tutulan ve bu ayda farz kılınan orucun hedefi de takvalı insan yetiştirmekti.Peygamberimizin Ramazan ve Oruç günlüğünü şu şekilde özetlememiz mümkündür:Ramazan, onun için bir rahmet, bereket, mağfiret ayı; hayır ve güzellikler pazarı; kullukta yoğunlaşma fırsatı idi. O, bu konuda Ramazana eriştiği halde, günahlarından bağışlanmayıp cehenneme girene yazıklar olsun! buyurarak Ramazanın farkına dikkatlerimizi çekmişti.Ramazanı kulluk fırsatı olarak değerlendiren Peygamberimiz, Ramazan ve ondaki güzelliklerle ilgili şöyle buyurarak bu ayı en güzel şekilde değerlendirmeye teşvik etmiştir: "Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur."

Ademoğlunun her ameli katlanır. Hayırlı ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, onu ben mükâfatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti."
"Oruçlu için iki sevinç ânı vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuşup orucunun sevabını aldığı zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur."

"Oruçlunun uyuması ibadet, susması tesbih, çalışması bereket, duası makbul, günahı bağışlanmıştır."

Cennetin Reyyan adlı bir kapısı vardır, oradan yalnızca oruç tutanlar girer.

O, diğer ayları gibi Ramazanı da her türlü günahtan uzak bir şekilde geçirirdi, tuttuğu oruçların sevabını gıybet, dedikodu, yalan ve boş söz gibi günahlarla azaltmazdı. Yine O, orucu uykuya hapsetmezdi, oruçtan en yüksek puanı/sevabı alabilmek için çabalardı.Hepimiz için en güzel hayat modelleri sunan Peygamberimiz günlük olarak nafile ve farzlarıyla namazlarını kılardı, ama Ramazanda bu namazlarına teravih namazlarını da ekler ve şöyle buyururdu: Yüce Allah, size Ramazan orucunu farz kıldı, ben de Ramazan gecelerinde (teravih namazıyla) kıyamı sünnet eyledim...

Onun için Ramazan ayı, önce teravih namazı kılınarak başlar ve bu şekilde ertesi günün orucu namaz temeli üzerine bina edilir. Bunun içindir ki bizler onun gül hatırı için teravihlerimizi kılmaya şu sözlerle başlarız: Efendimiz Muhammede salat ile selam olsun/ Ona izzet ile ikram, teravihe kıyam olsun!O, bugün bir çok insanın yaptığı gibi namazı yalnızca Ramazana ve teravihe hasretmezdi. Çünkü beş vakit namaz Onun gözünün nuru idi.O, diğer aylarda oruç tutardı, ama Ramazan tümüyle Onun oruç ayı idi.Yani O, oruç gibi yüce ibadetten Ramazan dışında da kopmazdı. Çünkü O, oruçlu iken amellerinin Rabbine arzedilmesini çok isterdi.Onun orucu, yalnızca midenin aç susuz kalmasından ibaret değildi. O, mide başta olmak üzere tüm organlarına oruç tuttururdu. O, orucu gönlü, beyni, dili ve tüm hücreleriyle tutardı. Ve o, bu konuda şöyle uyarmıştı bizleri: "Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttukları oruçlarından onlara kalan sadece aç ve susuz kalmalarıdır."

"Kim yalan ve iftirayı terk etmezse bilsin ki, onun yiyip içmesini bırakmasına Allah'ın ihtiyacı yoktur."

"Oruç perdedir, koruyucu kalkandır. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa ben oruçluyum! desin ve ona bulaşmasın."

O, oruç için sahur yapmayı bereket görür ve iftarda acele ederdi: "Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket vardır."

"İnsanlar iftarda acele ettikleri müddetçe hayır üzere devam ederler."gönderildiBugün bazılarının yaptığı gibi, iftarı ve sahuru terk etmez ve geçiştirmezdi. Onları vaktinde ve özenle yapardı.
Ağzı dualı bir peygamber olarak iftar anlarını da dua fırsatı olarak değerlendirir ve şöyle dua ederdi: Allahım, yalız senin için oruç tuttum, sadece sana güvenip inandım ve senin rızkınla iftarımı açtım. "Allaha hamdolsun. Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşallah sevap kesinleşti."

Bu yüzden oruçlu iken de oruçsuz iken de Onun ağzından hayır ve haktan başka bir şey sadır olmazdı.Oruçluya iftar ettirmek Onun Ramazan güzellikleri arasındaydı. Bu konuda şöyle derdi: "Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz."

O, iftar sofralarında aşırılığa kaçarak israf sofralarına dönüştürmez ve yalnızca zenginlerin birbirlerine ödünç yaparcasına ağırlandığı sofralara çevirmezdi. Onun mütevazı sofralarında zengin fakir herkese yer vardı. Onun hayatında Ramazan, beslenme ayı da değildi, diyet ayı da, eğlence ayı da, festival ayı da değildi O, oruç tutuyorum diye hayattan kopmaz, yapması gereken işleri hakkıyla yapmaktan geri kalmazdı. Nitekim Bedir savaşına o, bir Ramazan ayında çıkmıştı.Ne orucu uykuya tutturur ve ne de orucu işini savsaklama aracı yaparak istismar ederdi.Oruçla ilgili kendisine yöneltilen sorularda, her zamanki gibi kolaylaştırıcı bir yöntem izler ve alternatif çözümler sunardı.Onun cevapları yaşanabilirdi. Dini anlatırken taviz de vermezdi, muhataplarını çıkmazlara da götürmezdi.O, her zaman cömertti, Ramazanda daha cömert olurdu.. O, Vahiy meleği ile karşılaştığında hayır ve infakta, esen yellerden daha cömert olurdu.

Onun cömertliği Ramazan ile sınırlı değildi. Verirken fakirlerin nurlarını korur, sahip olduğunun en güzelinden ve sevgiyle verirdi.
Onun, zahidane bir hayatı vardı; ama o, Ramazanda daha bir zahiddi. Çünkü bu ay Onun itikaf ayı, mescidin bir köşesinde on gün, kendini Yüce Allaha verme ayı idi. Hz. Peygamber, kendisine peygamberlik gelmeden önce Hıra mağarasında münzevi bir hayat yaşardı. Ama Kur'ân ayetlerinin inmeye başlamasıyla O, Hıradan toplum içerisine indi ve tebliğ görevini sürdürdü. Fakat O, insanlardan ve dünya nimetlerinin cazibesinden geçici bir süre de olsa uzak kalmayı tamamen ihmal etmedi. Bu sefer halkın içinde, mescidinde O, Ramazanın son on gününü itikafla geçirirdi.O, halk içinde Hakla beraber olur, ibadetlerini asla hayattan ve insanlardan kopmaya, onlarla ilişkilerini kesmeye ara yapmazdı.O, her zaman Allahı zikrederdi, Ramazanda daha çok zikrederdi. Bu kutlu ayda dualarına dua katardı.O, sürekli Kuran okur ve Kur'ânlı bir hayat yaşardı, ama Ramazanda daha çok Kur'ân okurdu. Onun mukabelelerine Vahiy meleği ve ashabın seçkinleri eşlik ederdi. Onun vahiy meleği ile karşılıklı Kur'ân okuyup ezberini sağladıkları ay da Ramazandı.Onun Kurân okumaları anlamak ve en iyi şekilde yaşamak içindi. O, asla Kurân okumayı dünyalıklara alet etmedi ve adete dönüştürmedi.O, Ramazanın son on günü içerisinde, dua, istiğfar, zikir ve ibadet fırsatı olan Kadir gecesini arar ve kadir gecesini ihya etmeye teşvik ederdi: Kim inanarak ve sevabını Allahtan bekleyerek kadir gecesini ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.

Kısaca O, Ramazanda kulluk ve dua yoğunluğu içerisinde olurdu.. Ve Ramazanda sergilediği bu güzellikleri Ramazandan sonrasına taşır ve bunu ümmetine tavsiye ederdi. Yani on bir ayın sultanı Ramazan, onun on bir ayını da yönetirdi: "Kim Ramazan orucunu tutar ve ona şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur."

"Resûlullah Zilhicce'den dokuz günle Aşûra günü oruç tutardı. Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü oruç tutardı."

Çünkü Onun için Ramazan, bir eğitim kampı, bir yenilenme fırsatı, bir donanım ve dolum ayı idi. O, Ramazandan aldığı enerji ile Ramazan sonrası hayatını şekillendirirdi. O, bayramını tekbir ve namazla başlatırdı. Tekbir ve namaz üzerine kurulan bayram sonrası hayat, tekbir ve namaz doğrultusunda devam ederdi.
Tüm bu Ramazan güzellikleriyle o bizleri aydınlatmaya, gönüllerimizi ısıtmaya, beyinlerimizi ışıtmaya, sözlerimizi güzelleştirmeye, davranışlarımızı hep hayır ve güzelliklere yönlendirmeye devam ediyor.Onun ümmeti olarak Onu özlemeye, hayatımızın her alanında Ona benzemeye, Ondaki güzellikleri yaşamaya ve yaşatmaya var mısınız? O, bizleri, Mahşerde buluşma yerimiz olan Kevser havzının başında bekleyip durmakta.
Salat ü selam, her türlü ihtiram Ona ve Onun bağlılarına olsun.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 5 Ekim 2011 15:44 Sebep: Sayfa Düzeni
Birbirimize tutundukça ;Bıçakların ucu kapanacak.. ~Smiley9TenderMsn Inlove
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
9 Haziran 2012       Mesaj #80
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
İslamiyet'te Oruç
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Oruç; birçok dinlerde ve Müslümanlıkta, ortak yönleri bulunan Yahudi ve Hristiyan dinlerinde, değişik zamanlarda ve biçimlerde uygulanan bir tapınmadır. Müslümanlıkta gücü yeten, aklı başında, ergin kişilerin ramazan boyunca oruç tutmaları farzdır. Hastalık, kadınlarda aybaşı ve doğum kanamaları, oruç tutmaya engeldir. Bu engeller yüzünden tutulmayan oruçlar, engel ortadan kalkınca tutulmalıdır. Tanrı üzerine içtiği andı bozan bir kimsenin üç gün oruç tutması da farzdır. Muharremin 10., zilhiccenin 9. (kurban bayramı arifesi) günlerinde oruç tutmak sünnettir. Bayram günlerinde haramdır. Oruca, niyet edilerek başlanır, niyetsiz tutulan oruç geçersizdir. Yemek içmek, cinsel ilişkide bulunmak orucu bozar. Oruçlu, her türlü kötülükten kaçınmalıdır. Müslümanlığın ilk yıllarında oruç, gün batımında başlayıp, ertesi gün batımında bitmek üzere 24 saatti. Sonraları, tanyeri ağarmasından gün batımına değin, yalnız gündüze döndürüldü. Gün batar batmaz iftar etmek gerekir, geciktirmek günahtır.
theMira

Benzer Konular

7 Mayıs 2018 / Ziyaretçi Cevaplanmış
26 Eylül 2016 / KisukE UraharA Asker tr
11 Mart 2008 / BARIŞ Edebiyat tr
29 Haziran 2016 / Mira Din/İlahiyat
25 Eylül 2007 / Demir YumruK Müslümanlık/İslamiyet