Arama

Teşkilât-ı Mahsusa

Güncelleme: 30 Ocak 2018 Gösterim: 5.971 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Ocak 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Teşkilat-ı Mahsusa

Ad:  teşkilatımahsusa.jpg
Gösterim: 600
Boyut:  15.5 KB

I. Dünya Savaşı (1914-18) sırasında ittihat ve Terakki Fırkası’nın oluşturduğu gizli örgüt.
Sponsorlu Bağlantılar

Osmanlı sınırlan dışında yaşayan ya da bu sınırların dışında kalma tehlikesi taşıyan Türklerle Müslümanlar arasında örgütlenme ve propaganda çalışması yapmak amacıyla kurulmuştur. İttihat ve Terakki Fırkası’nın Türkçülük ve İslamcılık alanlannda yürüttüğü çalışmalann somut örneklerinden biridir.

5 Ağustos 1914’te Enver Paşa tarafından kuruldu. Yönetiminde Bahaeddin Şakir, Midhat Şükrü (Bleda) gibi İttihat ve Terakki yöneticileri de yer aldı. Enver Paşa I. Dünya Savaşı’na Osmanlı Devleti’nin taraf olması ile “dünya Türklüğünü birleştirme” ülküsü arasında sıkı bir ilişki görüyordu. Süreç içinde açılacak kutsal bir savaş (cihad), dünya Müslüman ve Türklerini OsmanlI Devleti’ne yaklaştıracak, oluşan bu ittifak da Türkçülük ve İslamcılık ülküsünün gerçekleşmesini sağlayacaktı.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın ilk çalışma alanı, 1913 İstanbul Antlaşmasının Bulgaristan’a bıraktığı Batı Trakya oldu. İttihat ve Terakki yönetimi yöreyi yeniden Osmanlı topraklarına katmanın yollarını arıyor, bu amaçla Batı Trakya’da yoğun bir propaganda ve örgütlenme çalışması yürütüyordu.

Teşkilat-ı Mahsusa giderek güçlendi ve çalışma alanını genişletti. Doğu Anadolu, Kafkasya, Irak ve Suriye’ye, hatta Trablusgarp, Mısır, Sudan ve Habeşistan’a ajanlar gönderdi. Bunlar yerli halkı örgütlemeye ve özellikle Ruslarla İngilizlere karşı harekete geçirmeye çalıştılar. Bu görevliler arasında Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Bey (Killigil), Kara Kemal, Yenibahçeli Nail Bey gibi ünlü İttihat ve Terakki yöneticileri vardı. Örgüt buralarda siyasal faaliyetin yanı sıra sabotaj, suikast gibi eylemler için hazırlıklar yaptı. Örneğin Mısır’daki görevlilere Nil üzerindeki su depoları ile baraj lan uçurmak, Nil’in Sudan ve Habeşistan’daki yataklarını değiştirmek gibi görevler verildi.

Bu çahşmalar sonucunda Teşkilat-ı Mahsusa kısa süre içinde “devlet içinde devlet” durumuna geldi ve Enver Paşa’nın gücünü önemli ölçüde artırdı. I. Dünya Savaşı yıllannda düzenlenen Sankamış, Süveyş ve Hoy harekâtlan ile Sovyet Devrimi (1917) sonrasındaki Türkistan seferi hep bu örgütün çalıştığı alanlarda gerçekleşti.
I. Dünya Savaşı yenilgisinden İttihat ve Terakki’nin sorumlu tutulmasının ardından Teşkilat-ı Mahsusa da gücünü yitirdi. Enver Paşa örgütün son yöneticisi Hüsamettin Bey’i (Ertürk) ne pahasına olursa olsun örgütü korumakla görevlendirdi, ama örgüt merkezî yapısını kaybederek İstanbul’un çeşitli semtlerinde küçük birimler halinde çalışmaya başladı. Bunlar daha sonra, Kurtuluş Savaşı (1919-23) döneminin başlıca gizli örgütleri olan Mim Mim grubu ile Karakol Cemiyeti’nin çekirdeğini oluşturdu.

kaynak: Ana Britannica

Son düzenleyen Safi; 30 Ocak 2018 18:35
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Eylül 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Teşkilât-ı Mahsusa
Teşkilât-ı Mahsusa, İttihat ve Terakki Cemiyeti bünyesinde Enver Paşa'ya bağlı olarak kurulan gizli teşkilattır. İttihat ve Terakki'nin Türkçü ve İslamcı siyasi görüşleri doğrultusunda, yurt içi ve yurt dışında, karşı-istihbarat, propaganda, örgütlenme, suikast eylemlerinde bulunmuştur. Çeşitli tanık ifadelerine göre 1911'den itibaren etkin olmuş, 5 Ağustos 1914'te Harbiye Nezaretine bağlı resmi bir örgüte dönüştürülmüştür. 8 Ekim 1918'de İttihat ve Terakki hükümetinin iktidardan ayrılması ile birlikte Teşkilat-ı Mahsusa da resmen tasfiye edilmiştir.

Sponsorlu Bağlantılar
Teşkilat-ı Mahsusa'nın Trablusgarp'da İtalyanlara, Batı Trakya'da Bulgar ve Yunanlılara, Mısır ve Irak'ta İngilizlere karşı direniş örgütleme çalışmaları kısmen belgelenmiştir. Buna karşılık 1915 Ermeni Tehciri'nde Teşkilat-ı Mahsusa'nın oynadığı rol, sıklıkla dile getirildiği halde, ayrıntılarıyla ortaya konabilmiş değildir. Teşkilat-ı Mahsusa hakkında tek köklü araştırmanın yazarı olan Philipp Stoddard'a göre, Teşkilat-ı Mahsusa Ermeni tehcirinde hiç bir rol oynamamıştır. Guenter Lewy Stoddard'la 2001 senesinde görüştüğünü ve Stoddard'ın hala aynı sonucu savunduğunu bildiriyor.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'da oluşturulan Kuva-yı Milliye ve Müdafaa-yı Hukuk gruplarının önde gelen liderlerinin hemen hepsi Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu bilinen kişilerdir. Buna rağmen Teşkilat-ı Mahsusa ile Milli Mücadele arasındaki örgütsel ilişki yeterince incelenmemiştir. Teşkilatın kurucusu Enver Paşa'dır. Başında ise Hüsamettin bey bulunmaktaydı.

Bilgi Kaynakları
Teşkilat-ı Mahsusa'ya ilişkin tek akademik çalışma, Dr. Philip Stoddard'ın 1963 tarihli doktora tezidir. Teşkilat ileri gelenlerinden Eşref Kuşçubaşı ve Hüsamettin Ertürk'ün anıları yayımlanmıştır. Rauf Orbay'ın anılarında da İran-Afganistan operasyonları hakkında biraz bilgi bulunur. Galip Vardar, İttihat ve Terakki İçinde Dönenler (1960), yanlı olmakla birlikte değerli bir bilgi kaynağıdır. Hamza Erkan, Bir Avuç Kahraman (1946), Süleyman Askeri'nin Irak macerasına ilişkin geniş bilgi verir.
Teşkilat-ı Mahsusa arşivi elde değildir; 1918'de İttihat ve Terakki liderleri yurt dışına gitmeden önce imha edildiği ileri sürülür. Mütareke döneminde İstanbul'da yapılan Divan-ı Harb-i Örfi mahkemelerinde teşkilata ilişkin birçok iddia dile getirilmiş ve tanıklar dinlenmiştir. Divan-ı Harp tutanaklarının bir kısmı Taner Akçam tarafından yayımlanmıştır.

Amaç ve Örgütlenme
Örgütün bir dönem başkanı olan Hüsamettin (Ertürk) Teşkilat-ı Mahsusa'nın kuruluş amacını şöyle tanımlar:
"Bu teşkilatın gayesi, bir taraftan bütün İslamları bir bayrak altında toplamak, bu suretle Panislamizme vasıl olmaktır. Diğer taraftan da Türk ırkını siyasi bir birlik içinde bulundurmak, bu bakımdan da Pantürkizmi hakikat sahasına sokmaktır. Enver paşa'nın bir yandan Emiri Efendi'nin İttihat ve Terakki programındaki panislamizminden, diğer taraftan da Ziya Gökalp'in pantürkizminden ilham aldığı muhakkaktır."
Bu örgütün gizli kurucularından biri ismi hep gizli kalmış ve soyu koruma altına alınmıştır. soy ismi ve yaşadığı yer değiştirilmiştir. Soyundan gelen erkek çocukları gizli olarak eğitilerek şuanda bilinen MİT teşkilatına ya alınmış yada bu teşkilat tarafında korunmuştur. CIA'nın ulaşabildiği tek bilgi Sakarya'da Sapanca bölgesine yerleşmiş olduklarıdır. Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurucusu olan bu kişinin kimliğinin gizlenmesi kafalarda hep soru işareti yaratsa da milli mücadelenin ve bağımsızlığın kazanılmasında nasıl bir rol üslendiklerini açıkça göstermektedir.
Philip Stoddard'a göre, teşkilatın iki para kaynağı vardı:
"Harbiye Nezareti'nin gizli bütçesinden verilen ödenekler ve Almanya'dan yapılan altın aktarımı. Alman altınları, Alman Askeri Misyonu tarafından düzenli olarak İstanbul'a getiriliyordu. Kaynakların tümünden Teşkilat'ın eline geçen toplam miktar 4 milyon altın civarındaydı."
Stoddard'a göre Birinci Dünya Savaşı sırasında (1916'da) Teşkilat'ın kadrosu 30.000 kişiye ulaşmıştı.

Etkinlikler
Teşkilat'ın adı ilk kez 1911'de İtalyanların Trablusgarp ve Bingazi'ye (Libya) asker çıkarması üzerine duyuldu. Osmanlı Devleti savaşa doğrudan katılmama kararı aldığı için, bu ülkedeki direniş Teşkilat'ı Mahsusa tarafından yönetildi. Daha sonra Türk siyasetinde önemli roller oynayacak olan birçok kişi, örneğin Mustafa Kemal, Rauf (Orbay), Fethi (Okyar), Nuri (Conker) bu dönemde Teşkilat ajanı olarak Libya'da bulundular. Ancak Libya direnişi başarısızlıkla sona erdi. Osmanlı Devleti Libya'da zaten sözde kalan haklarını kaybettiği gibi, savaş tazminatı olarak Oniki Ada'yı İtalya'ya vermek zorunda kaldı.
Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlerin Basra'yı ele geçirmesi üzerine, Teşkilat liderlerinden Süleyman Askeri, Kürt ve Arap aşiretlerinden derlenmiş bir çeteyle İngilizlere karşı vur-kaç saldırıları düzenledi; Abadan'daki petrol tesislerini yaktı. Buna tepki olarak harekete geçen İngilizler, 12-14 Nisan 1915'te Türk ordusunu Şuaybe'de ağır bir yenilgiye uğrattılar. Süleyman Askeri intihar etti.
29 Nisan 1916'da Von der Goltz Paşa Komutasındaki Osmanlı 6. Ordusu'nun İngiliz birliklerini Kut'ül Amara'da yenilgiye uğratıp esir almalarından sonra, Nuri Paşa ve Rauf Bey yönetiminde bir Teşkilat-ı Mahsusa birliği savaşta tarafsız olan İran ve Afganistan'a girerek burada yerli kuvvetlerden oluşturacağı birliklerle İngilizleri arkadan vurmayı denedi. Mareşal Liman von Sanders'e göre bu macera, Irak'taki Türk yenilgisinin nedenlerinden biri oldu.

Ermeni Tehciri'nde Teşkilat-ı Mahsusa
Ermeni soykırımı iddialarını savunan tarihçilere göre, bu gizli teşkilat iddia edilen soykırımı gerçekleştirmede kullanılan örgütmüş. İddialara göre, Talât Paşa hükûmetinden sonra yeni hükûmeti kuran Ahmet İzzet Paşa teşkilatın tüm belgelerini yoketme emri vermiş. Teşkilat-ı mahsusanın iddia edilen soykırımı gerçekleştirmiş olan örgüt olduğu iddiası, Andonyan belgeleri ve 1919/1920 İstanbul savaş mahkemeleri yanında, soykırım tezini ispatta kullanılan başlıca iddialardan biri. Guenter Lewy'nin verdiği bilgilere göre, Teşkilat-ı Mahsusa hakkındaki iddiaların belgelerde doğrudan dayanağı yok ancak bu iddialar, bu belgeleri okuduğunu belirtenlerin kuşkulu varsayımlarına dayanmaktadır. Lewy, soykırım tezinin savunucularından olan Vahakn Dadrian'ın, orijinal kaynakların imkân vermeyeceği varsayımlarda bulunduğunu bildiriyor.
Stoddart'a göre, Teşkilat-ı Mahsusa, Ermenilerin sınır dışı edilmesinde herhangi bir rol oynamamıştır.

Teşkilat'ın Kadrosu
14 Kasım - 23 Kasım 2005 tarihleri arasında Yeni Şafak gazetesinde Abdullah Muradoğlu tarafından Teşkilât-ı Mahsusa hakkında 10 bölümlük bir yazı dizisi yayınlanmıştır. Bu yazı dizisine göre Teşkilât-ı Mahsusa'da görev yapmış ünlü kişilerden bazıları şunlardır:
  • Mustafa Kemal Paşa
  • Enver Paşa
  • Binbaşı Süleyman Askeri
  • Mehmet Akif ersoy
  • Eşref Kuşçubaşı
  • Teğmen Yakup Cemil
  • Dr. Bahattin Şakir
  • Mithat Şükrü Bleda
  • Ohrili Eyüb Sabri
  • Fuat Balkan
  • Teğmen Hilmi Musallimi
  • Said Nursi
  • İsmail Canbulat
  • Piyade Subayı Rasuhi Bey
  • Filibeli Hilmi Bey
  • Şerif Burgiba
  • Arabistan'da İbn ür-Reşit
  • Nuri ve Halil Paşalar
  • Ali Fethi Okyar
  • Hacı Selim Sami
  • "Kel Ali" lakaplı Ali Çetinkaya
  • İlk tayyareci şehitlerden Sadık Bey
  • Çerkez Reşit Bey
  • Ahmet Fuat Bulca
  • Nuri Conker
  • Rauf Orbay

Son düzenleyen Safi; 30 Ocak 2018 18:35
Gazi - avatarı
Gazi
Kayıtlı Üye
8 Mart 2014       Mesaj #3
Gazi - avatarı
Kayıtlı Üye
TEŞKİLAT-I MAHSUSA RUHU
20. asrın ilk çeyreğinde faaliyet gösteren Teşkilat-ı Mahsusa (TM), o tarihlerde dünyanın en güçlü, en gizli ve en etkin örgütlerinden biriydi.

Teşkilat-ı Mahsusa'nın henüz gün ışığına çıkmamış üç kıtada gerçekleştirdiği birçok önemli icraatlarına ilişkin belgeler, halen Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı bünyesinde saklanıyor.

Teşkilat-ı Mahsusa amatör bir ruhla, çok geniş bir coğrafyada büyük başarılar elde etmiş bir örgüttü.


TM’nin, karşı casusluk, saldırı, sabotaj gibi düşmana büyük zararlar veren eylemlerinin yanısıra Medine’de İslam Üniversitesi kurması, Hindistan’a imamlar göndermesi, etkin Arap şeyhlerin çocuklarının Galatasaray Lisesi'nde eğitim almalarını sağlaması, Kuzey Afrika'da özellikle İngilizlere karşı milli mücadele fikrini yayması, İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun yapılanmasını örgütleyip ve para desteği de sağlayarak İngilizlere IRA'yı hediye etmesi gibi az bilinen ama etkileri bugüne kadar gelen çok önemli faaliyetleri de vardı.(Amblemlerinde ay yıldız olan ve İrlandalıların yoğun olarak yaşadığı Portsmouth şehrinin aynı isimli İngiltere liglerinde mücadele eden takımıyla İrlanda Premier Ligi’nde yer alan Drogheda United takımları istihbarat için kullanılmıştır.)


Eleştirdikleri Abdülhamit Han’ın politikalarını daha sonra benimseyerek kendilerine yol haritası çizdiler.


Sultan Hamid'in otuzüç yıllık saltanatında Hindistan'dan Fas'a kadar tüm müslüman ülkelerle olan ilişkilerinin devamını Teşkilât-ı Mahsusa eline almıştı.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütlenme hedefi, İslam dünyasını ve Müslüman Türkleri bir bayrak altında toplamaktı.


Misak-ı Milli sınırları içerisine sıkışıp kalmış "dar ufuklu" Türkiye, çok uzun yıllar o beğenmediği Osmanlı gibi büyük düşünemedi.

Zaman zaman sekteye uğrasa da rahmetli Turgut Özal ile başlayan “Büyük Düşünen” Türkiye çizgisi bence son yıllarda zirve yapmış durumda.

Yazının burasına kadar güzel geldikte, bundan sonrası Adalet Ve Kalkınma Partisi iktidarına sempatiyle bakmayanları biraz kızdıracak.


Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmesi, ardından Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmasıyla özellikle Türk dış politikasında ivme kazanan Teşkilat-ı Mahsusa ruhu müslüman coğrafya da Türkiye’ye duyulan sempatinin artmasına neden olmaktadır.


Amerika’nın Irak ve Afganistan’da yaşadığı adı konulmamış yenilgileri, Başbakanın ard arda İsrail’e posta koyması, Filistin’de yaşanan insanlık trajedisine gösterilen devlet tepkisi, sürekli geliştirilen ikili ilişkiler, yüksek perdeden yapılan özgüvenli konuşmalar özellikle İslam dünyasında Türkiye’yi bir anda bölgenin gerçek lider ülkesi yapmıştır.


Ortadoğu’da, Kafkaslarda, Balkanlarda ve Orta Asya’da artık Osmanlılık duygusu şaha kalmıştır.


Teşkilat-ı Mahsusa’nın önemli isimlerinden Kafkas kökenli Eşref Kuşçubaşı, "Ben ne Dağıstan rüyalarını gören bir Çerkez, ne Arap, ne de Rum'um, ben Türkçe konuşan Müslüman bir Osmanlıyım" derken aslında yeni Cumhuriyetin hedeflemesi gereken ideallerini anlatıyordu.


Gecikmeli de olsa böyle düşünenler devler yönetiminde tekrar söz sahibi oldular.

Her ne kadar Ankara Kirazlıdere’deki Özel Kuvvetler Komutanlığı Seferberlik Bölge Başkanlığı için 'Teşkilat-ı Mahsusa'nın devamı' diye kendince eleştiren ve burasını müzeye dönüştürülme densizliğinde bulunan Ertuğrul Günay gibi isimlere karşı bu devlet içinde Türk tarihinin altın sayfaları arasında tarihi misyonlarını canları pahasına yerine getirip, sessiz sedasız bu dünyadan ayrılan nice isimsiz kahramanlar gibi düşünenler olduğunu biliyorum.


Ey okuyucu, hazıra konma biraz da sen araştır. Bak bakalım Demirci Mehmet Efe, Gavur Mümin, Bulgar Sadık Reis, Osman Nevres, Yörük Ali Efe, Brastik’li Aziz Ağa kimdir, neler yapmışlar? Bu isimler sadece birkaç örnek.


Onlar bu topraklara uzaydan gelmediler. Aramızdan çıktılar.

Unutmayın, bu topraklar çok ama çok bereketlidir.
Son düzenleyen Safi; 30 Ocak 2018 18:36
Gazi - avatarı
Gazi
Kayıtlı Üye
26 Mart 2014       Mesaj #4
Gazi - avatarı
Kayıtlı Üye
YAKUP CEMİL'İN ÖLÜMLE LİDERLİK ARASINDAKİ SINAVI
Ad:  YAKUP CEMİL.jpg
Gösterim: 203
Boyut:  27.5 KB
(İnsanoğlu Bazen Celladına Gülümser)

1) Yakup Cemil son adamlarınıünü bütün imparatorluğa yayılmış ve günümüze kadar da gelmiş olan Sinop Zindanlarından devşirir. Hepsi birbirinden belalıhepsi birbirinden tehlikeli iki bin adam."Berberler bir adım öne çıksın"der.Ve komutlar komutları izler:"1 leşi2 leşi3 leşi4 leşi14 leşi olan bir adım öne çıksın".Sonunda bir kişi kalır hem berber olan hem de 14 leşi bulunanyani 14 cinayeti olanyani 14 adam öldüren.Yakup Cemil 14 leşli berberi şöyle bir süzer tepeden tırnağa ve sonra"getir bir sandalye ve beni tıraş etseni özel berberim tayin ettim"der. Berberin gözü kanlıYakup Cemil’in gözü kara. Usturanın sapı katilin elindeağzı Yakup Cemil’in gırtlağında.Ölümle liderlik arasındaki süre saniyeden de kısa.14 leşli özel berber Yakup Cemil’in yüzünü sabunlamada 2 bin kanlı katil sahneyi izlemede ve Yakup Cemil sandalyede ayak ayak üstüne atmış tütününü tüttürmede.O sandalyenin üstündeo usturanın ucunda ve o 2 bin kanlı katilin huzurunda liderlik sınanmadadaha doğrusu insanlara liderlik dersi verilmedebilmem başka söze gerek varmı.


2) Cellada gülümseme her insana nasip olmaz sadece güçlükorkusuzidealist insanlara nasip olur.Teşkilat-ı mahsusa da bir Yakup Cemil vardır.Büyük bir fedai.Vatanı kurtarmak için yola çıktığı bayraksilah kur’an üstüne yemin ettiği arkadaşlarıyla savaşırlar didinirlercan alıp can verirler.Gün gelir ters düşerler.Yakup Cemil'in idam emri çıkar.Asker için o kadar büyük bir komutandır ki kurşuna dizmek üzere vazifeli olan erler silahlarını ona doğrultamazlar.İnfaz komutanı ateş emri verir: Erler kıpırdamaz.Emri tekrarlar:Erler kıpırdamaz.Yakup Cemil bakar ki er komutana baş kaldıracak.Üniformanın şerefini kurtarmak için bağırır:Asker nişan al!Asker Yakup Cemilin sesiyle kendine gelir.Nişan alır. Yakup Cemil celladına gülümser ve kendi infazını emreder:ATEŞ!askerler ateş açarlar yakup cemil'in cücuduna 14 mermi isabet eder.idamında vücuduna 14 mermi saplanmasına rağmen yarım saat boyunca can vermediği söylenir.Vücudundan sızan kanların toprağa önce vatan yazdığı efsanesi türemiştir.İnsan bazen celladına gülümser bilmeden fark etmeden ama bazen de bilip fark edip gururla gülümser.
Son düzenleyen Safi; 30 Ocak 2018 18:38

Benzer Konular

30 Ocak 2018 / The Unique Hukuk
9 Ağustos 2015 / Misafir Soru-Cevap
9 Ağustos 2015 / ThinkerBeLL X-Sözlük
6 Ocak 2011 / Teamoore Cevaplanmış