Arama

Psikoloji ve Psikiyatri ile ilgili Haberler - Sayfa 3

Güncelleme: 12 Ağustos 2018 Gösterim: 63.252 Cevap: 95
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
18 Ağustos 2008       Mesaj #21
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Kötü anıları silen beyin mekanizması

Almanya, Muenster ve California Üniversitesi'nden araştırmacıların tespitine göre beyinde nöropeptid S isimli bir protein, amigdalanın içesindeki küçük bir nöron grubuna etki ederek, olumsuz hatıralara verilen travmatik yanıtları silmede etkili oluyor.

Sponsorlu Bağlantılar
California Üniversitesi'nden farmakoloji profesörü Rainer Reinscheid'in bu konudaki görüşleri şöyle: "Heyecan verici olan şu ki; biz bu çalışmada kötü hatıralara verilen travmatik yanıtları regüle eden, bütünüyle yeni bir süreç keşfettik. Bu bulgular panik bozukluk veya posttravmatik stres bozukluğu gibi inatçı korkuların pençesindeki hastaların tedavisine yönelik alternatif ilaçların geliştirilmesine ön ayak olabilir." Çalışma Neuron'un 31. Temmuz sayısında yer alıyor.

Yaptıkları testlerde, bilim adamları sıçanları olumsuz hatıraları tetikleyen durumlara maruz bıraktılar. Sonuç olarak, amigdala nöronlarındaki nöropeptid S reseptörleri bloke edildiğinde, kötü hatıralara verilen travmatik yanıtların daha uzun süre devam ettiği görüldü. Buna karşılık, sıçanlar bu reseptörleri aktive eden terkiplerle beslediğinde, travmatik yanıtlar daha hızlı bir şekilde ortadan kalktı.

"Travmatik bir olayın ardından, çevresel hatırlatıcılar çoğu zaman yaşanan o kötü deneyimle ilişkilendirilir. Ve aynı ortama tekrar maruz kalmak korku hislerini, hatta panik atakları yeniden tetikleyebilmektedir." diyor Reinscheid.

Bir başka araştırma sonucuna göre, bu tarz negatif deneyimleri unutmak "yeni öğrenme"yle mümkün olabilmektedir. Mesela zarar verici sonuçlara yol açmaksızın, ilk deneyimin meydanan geldiği ortama yeniden maruz kalmak gibi. Reinscheid hatıraları söndürme olarak adlandırılan bu sürecin gerek insanlarda gerekse sıçan gibi laboratuvar hayvanlarında meydana geldiğini belirtiyor. Bu çalışmaya kadar, bilim adamları beyinde ürkütücü hatıraların söndürülmesinde rol oynayan spesifik nöron ve moleküllerden habersizlerdi.

Reinscheid'in ekibi tarafından gerçekleştirilen önceki çalışmada, Nöropeptid S'nin uyanıklığı ve anksiyeteyi regüle etmede rol oynadığı ortaya konmuştur. Geçtiğimiz yıl, nöropeptid S reseptörünün farklı bir genetik varyantının panik bozukluğa yatkınlığı arttırabildiğine dair bulgu saptanmıştır.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:20
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Ağustos 2008       Mesaj #22
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Anne sütü çocukları zekileştiriyor


İngiliz The Guardian gazetesinin bugün ana sahifeden yer verdiği yeni bir araştırmaya göre, anne sütüyle beslenen bebeklerin daha zeki olduğu kaydedildi.
Sponsorlu Bağlantılar

Gazetede yayımlanan araştırmada şu çarpıcı ifadeler yer aldı: "Amerika'da yapılan bu en son ve kapsamlı araştırma çerçevesinde 14 bin çocuk altı buçuk yıl boyunca takip edilmiş. Bu çocuklardan anne sütüyle beslenenlerin, hazır sütle beslenenlere kıyasla IQ testlerinde daha iyi sonuçlar elde ettikleri saptanmış.

Ancak araştırma, bebekleri anne sütüyle beslemenin zekaya nasıl etki ettiği sorusuna ise yanıt bulabilmiş değil. Anne sütünün gelişime katkı sağlayan bazı kimyasallar içerdiği biliniyor. Ancak uzmanlar, zeka gelişimine etki eden faktörün, sütün içerdikleri mi yoksa emzirme sürecinde anne ile bebek arasındaki fiziksel ve sosyal etkileşim mi olduğuna karar veremiyorlar."
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:20
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
21 Ağustos 2008       Mesaj #23
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Bedeninizin verdiği mesajları anlayın

Ad:  13.jpg
Gösterim: 207
Boyut:  14.4 KB
Yaşamı içinde sosyal fobik mutlaka rahatlama egzersizlerine yer vermeli. Bedenini tanımalı, bedeninin kendisine verdiği mesajları iyi algılamalı! Meditasyon egzersizleri fayda sağlayabilir. Kişisel gelişimle ilgili son derece güzel kitaplar var, uygun bir şekilde seçerek onları okuyabilirsiniz. Bitkisel çaylar da rahatlamaya yardımcı olacaktır.

"Kızarıyorum, heyecanlanıyorum, anlatacağım şeyi net olarak ifade edemiyorum"
Heyecan genelde pek çok kişinin yaşadığı bir durumdur. Tezahürü herkeste farklı olur. Kimi kızarma şeklinde tepki verir; kimi ise terleme, titreme şeklinde bedensel tepkiler gösterir. Bu durumda bize gelenler düşüncelerinizi anlatamama durumundan bahsederler.

Bu kişiler söyleyeceklerini önceden aklından geçirip prova yapar.Buda kaygıyı daha da çok arttırıyor olabilir. Bu kişiler hata yapacağına dair endişeli bir durum yaşıyor olabilirler. Endişe açığa çıkmadan önce insanın içinde huzursuz bir kıpırtının oluşmasına sebebiyet verir. Huzursuzluk kelimelerle dışarı dökülmediğinde kişinin içine döner ve farkında olmadan daha büyük bir karmaşa içine sokar.

Bu yakınmayla gelenlere önce kişilik analizi sonrasında psikoterapi süreci içinde bazı gevşeme ve rahatlama egzersizlerini öğretmelidir. Bu kişiye fayda sağlayacaktır. Eğer bu durum o kişinin hayat kalitesini bozuyorsa ve üstüne psikiyatrik rahatsızlıklar da eklenmişse psikiyatristten de yardım almalıdır. Bir psikolog hiçbir koşulda ilaç verme yetkisine sahip değildir, ancak bir psikiyatrist ilaç verebilir. Aslında bu tarz tedavilerde en ideal yöntem aynı zamanda hem psikiyatristten hem de psikologdan yardım almaktır.

Sosyal fobi kişiyi ketler

Sosyal fobi hafif düzeyde yaşansa bile özellikle çok şey başarmak isteyen ve iş yaşamında gerçekten farklı şeyler yapmayı, daha yukarılara doğru çıkmayı isteyen kişileri büyük ölçüde ketleyebilir. Tek bir kişiyle iletişimi sürdürmek daha kolay iken kişiler fazlalaşınca kontrol yeteneği kaybolabilir. Hele kişi toplu mülakatlara girmek durumunda kalırsa orada birkaç kişi olduğundan endişesi artar. Kişi böyle durumlarda konuşmaktan çok düşünüp kendisini daha da fazla endişelendiriyor olabilir.

Sosyal fobikler mesajları iyi algılamalıdır

Kişinin sosyal fobisi üzerine gitmeye çalışması son derece takdire değerdir. Etrafınızda bulunan pek çok kişi belki de sosyal fobik olduğu halde bunu kamufle etmeye çalışıyor olabilir. Sosyal fobiklere kendinizi gözlemlemekten çok insanları da gözlemlemeni öneririz. Sosyal fobikler daha çok durumlarını kamufle etmeye çalışırlar.

Her insanın eksik tarafları vardır, önemli olan bu eksik tarafların farkına varıp onları sistemli şekilde düzeltmeye çalışmaktır. Kişi kendini geliştirme hakkında son derece güzel kitaplar var, uygun bir şekilde seçerek onları okuyabilir. Yaşamı içinde sosyal fobik mutlaka rahatlama egzersizlerine yer vermeli... Bedenini tanımalı, bedeninin kendisine verdiği mesajları iyi algılamalı! Meditasyon egzersizleri fayda sağlayabilir. Bitkisel çaylar da (adaçayı vb.) rahatlamaya yardımcı olacaktır.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:22
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
22 Ağustos 2008       Mesaj #24
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Gül, hafızayı güçlendiriyor

Almanya'daki Lübeck Üniversitesi bilim adamlarından Jan Born ve ekibi, uykunun hafızaya nasıl etki ettiğini bulmak için, deneklere bilgisayardan çift objeler ve kartlar gösterdiler.

Denekler sonra iki gruba ayrıldı ve birinci grup gül kokusu, ikinci grup ise hiçbir şey koklatılmadan uyutuldu. Deneklere uyku sırasında da koku koklatan uzmanlar, uyku sırasında beynin verdiği reaksiyonları MRI cihazıyla ölçtüler.

Deneye katılanların yüzde 97.2’si, bir gün sonra uyumadan önce kendilerine gösterilen kartların yerlerini hatırladılar. Gül kokusunu koklamadan uyuyanlarda ise bu oran yüzde 86’da kaldı. MRI taramalarında da uyku sırasında koku koklatılan deneklerin beyinlerinin hippocampus bölümünde aktivite tespit edildi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:22
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
27 Ağustos 2008       Mesaj #25
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Doğru Nefesle Ruhsal sorunlardan Kurtulun

Geçmişte yaşadığınız duygusal travmaların sizi yönetmesine izin vermeyin. Uzmanlara göre doğru nefes teknikleriyle ruhsal sorunlardan kurtulabilir, hayatınızı baştan yaratabilirsiniz!
Ad:  14.jpg
Gösterim: 162
Boyut:  7.1 KB

Yogi Nefes: Tek burun deliğinden nefes alma


Ne sağlıyor?
Sağ burun deliğinden alınan nefes beynimizin sol yarısını uyarıyor. Sol beyin yarısı da mantık ve irademizi kullanmamızı sağlıyor. Sol burun deliğinden aldığımız nefes ise beynin sağ kısmını uyarıyor. Sağ kısım yaratıcılığınızı, inançlarınızı ve hislerinizi ortaya koymamızda etkili oluyor.
Nasıl uygulanıyor?
Rahat bir oturuş pozisyonu seçin. Omurganız dik olmalı. Gözlerinizi kapatın ve dikkatinizi nefesinize vermeye başlayın. Yüzük parmağınızla sol burun deliğinizi kapatarak sağ burun deliğinden nefes aldıktan sonra bu kez baş parmağınızla sağ burun deliğini kapatarak sol burun deliğinden verin. Nefesi tekrar soldan alın, kapatın ve sağdan verin. Böylece nefesinizle sinüslerinizde 8 rakamı çizmiş oluyorsunuz.

Diyafram Nefesi


Ne sağlıyor?
Bedeninizde bloke olmuş olumsuz duyguları ve tıkanmaları açıyor. Bu tıkanıklıkların ortadan kaldırılması da duygusal travmalardan arınmanıza yardımcı oluyor.
Nasıl uygulanıyor? Diyaframa alacağınız nefesi hissedebilmeniz için yere sırt üstü uzanın. Nefesinizi burundan alıp, ağzınızdan bırakın. Ardından nefesinizi derinleştirmek için, içinizden saniyeleri saymaya başlayın. Nefesinizi önce 4 saniyede alın, 4 saniye içinizde tutun ve yine 4 saniye sayarak bırakın. Eğer nefesinizi tam alabiliyorsanız, daha sonraki soluk alış verişlerinizde bu süreyi 5, ardından 6 saniyeye yükseltin. Böylece nefes kapasiteniz artmaya başlayacak. Şimdi her nefesinizi karın bölgenize gönderdikten sonra burada tutun. Öyle ki karnınız, aldığınız nefesle balon gibi şişmeli. Sonrasında nefesinizi yine saniyeleri sayarak bırakın. Bu süreyi 10, hatta 20 saniyeye kadar çıkarmanızda fayda var. Egzersizi uygularken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta nefesinizi daima burundan alıp ağızdan bırakmak olmalı.

Akciğer Nefesi


Ne sağlıyor?
Duygusal, zihinsel ve fiziksel sorunlarımızda etkili oluyor. Örneğin, zihnimizde barındırdığımız olumsuz düşüncelerin yerini pozitif düşüncelerin almasına katkıda bulunuyor.
Nasıl uygulanıyor?
Akciğer nefes egzersizini uygulamak için bacaklarınızı çapraz hale getirerek rahat bir konumda oturun. Avuçlarınızı dizlerinizin üzerine yerleştirin. Omurganız, bedeninizin enerji akışına izin verebilmesi için dik olmalı. Omurga dik olduğu zaman aldığınız her nefes, doğrudan hücrelere nüfuz ediyor ve kan sirkülasyonu düzene giriyor. Bu sayede de hücrelerin yaşlanması önlenebiliyor. Şimdi akciğerleriniz tamamen doluncaya dek burnunuzdan nefes alın. Ardından, tıpkı diyafram egzersizindeki gibi, derinleştirme tekniğini uygulayın. Egzersizi en az 10 dakika boyunca uygulamaya özen gösterin.

Denge Nefesi


Ne sağlıyor?
Denge pozisyonu, konsantrasyonu tek bir noktaya toplayıp denge duygusunun daha fazla oluşmasını sağlıyor. Amaç, beynin sağ yarım küresi ile sol yarım küresini dengelemek ve sağ lob ile sol lob arasındaki bağları güçlendirmek. Ayrıca ellerimizi göğüs boşluğu ile soluk borusunun önünde yer alan timus bezinin üzerine yerleştirdiğimizde hem bağışıklık sistemimiz hem de konsantrasyon yeteneğimiz güçleniyor..
Nasıl uygulanıyor?
Beden ağırlığınız her iki bacağınızda da eşit olsun. Şimdi sağ ayak tabanınızı sol ayak tabanının dış yanına getirin. Her iki ayak tabanı da yerle tam olarak temas etmeli. Kollarınızı göğüs bölgesinden öne doğru uzatıp çapraz duruma getirin. Ardından parmaklarınızı kenetleyin ve aşağıdan yukarıya doğru çevirdikten sonra göğüs kafesinin önündeki timus bezine temas ettirin ve 5 dakika boyunca, gözlerinizle tek bir noktaya odaklanarak kalın.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:24
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
28 Ağustos 2008       Mesaj #26
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Otizmde Göz testiyle erken tanı

Kanada'daki McMaster Üniversitesi'nden Mel Rutherford ve ekibinin geliştirdiği yöntem, çocukların göz hareketlerinin izlenebilmesini ve ölçülebilmesini sağladı.

Çevresiyle görsel olarak etkileşime giren çocuğun normal geliştiği tezine dayanan araştırmacılar, otizm hastası çocuğun çevresindeki insanların gözlerine bakamadığını ve bakışları yüzlere odaklayamadığı fikrinden yola çıkarak, ailesinde otizm hastası olan ve olmayan 2 grup çocuğun göz hareketlerini inceledi.

Geliştirilen yöntemle yapılan araştırma, otizm tanısının çocuk 9-12 aylıkken koyulabilmesini sağlayabildi.

Çocukların bakış yönünü göz hareketlerini saptayabilen bilgisayarlı bir sistemle ölçen Rutherford, testin 10 dakikada yapılabileceğini ve ilk kez tamamen nesnel bir yöntemin uygulandığını söyledi.

Rutherford, otizm ne kadar çabuk teşhis edilirse tedavisinin o kadar başarılı olacağını da vurguladı.

Şimdiye dek otizme 3-4 yaştan önce güvenilir tanı koyulamıyordu.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:25
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
29 Ağustos 2008       Mesaj #27
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Zeka için çocuklara tv yasağı geldi

Fransa’da üç yaşın altındaki çocukların televizyon izlemesi yasaklandı. Yasaklama sadece yetişkinlere yönelik programları değil, Baby TV, Babyfirst TV gibi bebeklere yönelik televizyon kanallarında yayımlanan programları da içeriyor.

Fransa Medya Yüksek Konseyinden yetkililer, yaptıkları açıklamada, üç yaşın altındaki çocukların televizyonun zararlı etkilerinden korunması gerektiğini ve onları korumak için böyle bir yasa çıkarıldığını açıkladı. Bu kanalların sadece kablolu yayından yayımlanması gerektiğini söyleyen Fransa Kültür Bakanı Christine Albanel bebeklere yönelik kanalların çocuklardaki olumsuz etkisinden söz edip, bu kanalların çocuklar için büyük tehlike oluşturduğunu, farkettirmeden kendilerini saatlerce izlettirdiklerini açıkladı. Yetkililer, televizyonun üç yaşın altındaki çocukların zekâ gelişimini olumsuz etkilediğini düşünüyor.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:25
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
1 Eylül 2008       Mesaj #28
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
Artık mumlara biçimleri, kokuları ve renkleriyle sadece bir aksesuar olarak bakılmıyor. İnsan psikolojisini etkilediğine dair ciddi iddialar var. Bunları bilmek ister misiniz?

Yeşil mum
Hareketin ve verimliliğin sembolü olarak görülüyor ve vücut-beyin enerjisini dengelediği söyleniyor. Doğa tutkusunu arttırdığı da iddialar arasında.

Mavi mum
Renk uzmanlarına göre algı yeteneklerimizin uyanmasına ve içsel yeteneklerimizin farkına varmamıza yardımcı olan en etkili mum.

Beyaz mum
Saflığın ve gücün sembolü olarak kabul ediliyor. Ayrıca birlikte yandığı diğer mumların da etkilerini artırıyor.Beyaz bir mum duman çıkarıyorsa, çevredeki negatif düşünce ve etkileri yok ettiği söyleniyor. Eğer duman bir süre sonra kesiliyorsa, o bölge her çeşit olumsuzluktan arınmış sayılıyor.

Siyah mum
En güçlü ve koruyucu mumlar olarak kabul ediliyor. Pek çok dinde, ayin ve törenlerde siyah mumun kullanılması buna bağlanıyor. Uzmanlar, aşırı kullanımın depresyona yol açabileceğini iddia ediyor. Bu yüzden önerileri, siyah mumun, beyaz renkli mumlarla bir arada kullanılması.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:25 Sebep: KIRIK GÖRSEL KALDIRILDI!
nasli - avatarı
nasli
Ziyaretçi
2 Eylül 2008       Mesaj #29
nasli - avatarı
Ziyaretçi
Bebeklerin çok üstün öğrenme becerisine sahip oldukları belirtildi. Gaziantep Üniversitesi Yabancı Diller Araştırma ve Uygulama Merkezi (YADİMER) Başkanı Yrd. Doç. Dr. Semih Summak, Dr. Elçin Summak ile birlikte yürüttükleri
“Çoklu Zeka Kuramı” konulu deneysel araştırmanın 3 yıllık ilk aşamasının, bebeklerin öğrenme kapasitesi ile ilgili ilginç sonuçlar verdiğini söyledi.
Ad:  15.jpg
Gösterim: 146
Boyut:  13.3 KB

Yrd. Doc. Dr. Semih Summak ve Dr. Elçin Summak, 3 yıllık araştırmalarının ilk aşamasında, bebeğin 3 yaşından önce konuşmayla birlikte birkaç dilde okumayı da öğrenebildiklerini belirlediklerini açıkladılar. Beyin ve zeka gelişiminde 0-6 yaş arasının çok kritik bir dönem olduğunu belirten araştırmacılar, bulgularının, ev tabanlı bir okul öncesi eğitim programının geliştirilmesine katkı sağlamak bakımından önemli olduğunu kaydetti.

Araştırma sürecinde bebeklerin çok üstün öğrenme becerilerine sahip olduklarını gözlemlediklerini belirten Semih Summak, “Bebekler 3 yaşından önce konuşmayla birlikte birkaç dilde okumayı da öğrenebiliyorlar. Tüm sağlıklı bebekler büyük zeka kapasitesiyle dünyaya geliyorlar. Ancak, beyin ve zeka gelişiminde 0-6 yaş arası, çok kritik bir dönem” dedi. Summak, bebeklerin olağanüstü bir öğrenme kapasitesine sahip olduklarını gördüklerini kaydetti.

“Dikkat aralığı”
“Bebekler 100’e kadar sayıları tanıyabiliyor ve 20’ye kadar sayabiliyor. Ayrıca, sanılanın aksine, bebeklerin 45-50 dakikaya kadar çıkabilen oldukça uzun bir ‘dikkat aralığına’ sahip olabileceklerini de gözlemledik” diyen Semih Summak, şöyle devam etti:
“Bu tür bir programı tüm gün çalışan anne babalar bile, evde çocuklarına rahatlıkla uygulayabilirler. Çünkü bebekler hiçbir usanma belirtisi göstermeden büyük bir zevkle program etkinliklerine katılıyorlar. Okuma ve matematik bir anlamda hobileri haline geliyor. 3 aylık bebeğin eğitimi, günde 15 saniyelik sürelerle başlayıp 40 dakikaya çıkarılıyor. Programın amacı, nörolojik bağlantıları yoğunlaştırarak bireyin potansiyel beyin/zeka kapasitesini en üst sınıra kadar çıkarabilmek. Programda okuma, müzik, yoga, yüzme, beden eğitimi ve problem çözme gibi etkinlikler araç olarak kullanılıyor. Okuma-anlama, yabancı dil öğrenme, bedensel ve duygusal alanlardaki gelişim, programın yan ürünü olarak ortaya çıkıyor.”

Araştırma bulgularının, ev tabanlı bir okul öncesi eğitim programının geliştirilmesine katkı sağlamak bakımından önemli olduğunu anlatan Semih Summak, şöyle konuştu:

“Böyle bir programın ülke geneline yaygınlaştırılması durumunda ilköğretimin ilk 2 yılına denk bir öğrenme, 6 yaşına kadar evde veya okul öncesi eğitim kurumlarında rahatlıkla sağlanabilir. Benzeri Beyin/Çoklu Zeka Geliştirme çalışmaları Amerika, Japonya, İtalya ve Brezilya’da yıllardır uygulanıyor. Bu ülkeler, bu konuda büyük bir birikim edinmişler. Bundan sonraki hedefimiz, maddi destek bulduğumuz takdirde, daha çok denekle ve Çoklu Zeka Kuramının kabul ettiği tüm zeka alanlarını kapsayacak bir çalışma yapmak olacak.”
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:27
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
4 Eylül 2008       Mesaj #30
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Gün ışığı azaldıkça ruh hali de bozuluyor

Kış depresyonu, günlerin kısalmasından ve bunla ilişkili olarak güneş ışığının da azalmasından kaynaklanıyor. Gün ışığı azaldıkça mutluluk hormonu olarak da bilinen serotonini taşıyan protein azalıyor ve depresyon riski artıyor.

Mevsim geçişlerinde, özellikle de kışa girerken insanların kendilerini daha kötü, daha sıkıntılı hissettikleri bilinen bir gerçek. Ancak bilinmeyen bunun altında yatan asıl neden. Neyse ki Kanadalı bilim adamları, zaman zaman kış depresyonu olarak da bilinen ruh hali değişikliklerinin nedenlerini bizler için daha anlaşılır hale getirdi.

“Mevsimler değişirken insan beyninin kimyası da değişiyor, bu da zaman zaman kendimizi kötü hissetmemize ve hatta depresyona sürüklenmemize neden olabiliyor.”
Kanadalı bilimadaları, insanoğlunun mevsimlere göre değişen ruh haline ilişkin araştırmalarını kısaca böyle anlatıyor.

Araştırmaya göre insanları depresyona sürükleyebilen, deyim yerindeyse elden ayaktan kesen kış depresyonu, günlerin kısalmasından ve bunla ilişkili olarak güneş ışığının da azalmasından kaynaklanıyor.

Uzmanlar, gün ışığı azaldıkça beyinde ruh halini düzenleyen ve çoğu zaman mutluluk hormonu olarak da bilinen serotonini taşıma görevi üstlenen bir proteinin seviyesinin de azaldığını ve insanların kendilerini daha kötü hissetmeye başladıklarını söylüyor.

Bu yüzden de insanlar enerjilerini yitiriyor, çok yemeye başlıyor ve daha fazla vakitlerini uyuyarak geçirmek istiyor. Yani kış depresyonunun altında değişen beyin kimyası yatıyor.

Araştırmaya göre güneşli coğrafyalarda yaşayanların daha enerjik ve neşeli olmasının nedeni de gün ışığının süresine göre değişen beyindeki protein düzeyi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:27

Benzer Konular

23 Temmuz 2018 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
17 Haziran 2016 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
1 Kasım 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
19 Mart 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap