Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 33

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 613.633 Cevap: 719
MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
10 Mart 2007       Mesaj #321
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklu Aileler Dikkat

Sponsorlu Bağlantılar

Çocuklu aileler dikkat! Yeni yaşam koşulları çocuklarda hastalık riskini artırıyor mu ?



Ergenliğe erken geçiş, diyabet, allerji ve hatta tiroid kanseri, çocuklarda giderek artan sıklıkta görülüyor. Bunun en büyük nedeni doğal gıdalar yerine, hazır, katkı maddeleri içeren gıdaların tüketiminin artması ve hava kirliliği. Sekiz yaşındaki kızınızın adet görmesini, onun diyabet gibi kronik hastalıklarla erken yaşta tanışmasını istemiyorsanız hekimlerin söylediklerine kulak vermeniz gerekiyor.
Acıbadem Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi, Büyüme ve Ergenlik Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz diyor ki, “Vücudumuzda değişik özelliklerde hormonlar salgılayan bezler var. Vücudumuzun gizli patronu olarak nitelendirebileceğimiz bu bezler hayatımızı sürdürmek için sürekli çalışıyorlar. Boyumuz, kilomuz gibi dış görünüşümüzde, psikolojimizde, organlarımızın çalışmasında bu bezlerin etkileri büyük. Hamilelerde, bebeklerde ve ergenlerde, bu hormonlar çok daha fazla önem taşıyor. Sağlıklı bir insanda, doğumdan itibaren gerekli bütün hormonlar, gerektiği miktarlarda salgılanarak, vücudun gelişmesini ve tüm fonksiyonların normal çalışmasını sağlıyor. Ancak, normal bir şekilde çalışan bu mekanizmaya, beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere dışarıdan, farklı ve vücuda zararlı müdahaleler yapıldığında sistem bozulabiliyor. Hormonlu, katkı maddeli gıdalar, kirli hava, radyoaktif maddeler kısacası modern yaşam koşulları bu sistemi bozan en önemli etkenler.
Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, hazır gıdaların yan etkilerini gösteren yurtdışındaki araştırmalardan çarpıcı sonuçlar veriyor: “Belçika’da yapılan bir araştırma, tarımda kullanılan bazı ilaçların östrojenik etkiyi arttırarak kız çocuklarda erken adet, erkek çocuklarda meme büyümesi yaptığını ortaya koyuyor. Danimarka ise erkek inferfilitesinin artışını bu ilaçlara bağlıyor. Kuzey ülkelerinde yapılan bir çalışma – ki bu bölgede özellikle dondurulmuş balık tüketimi çok fazla – tip 1 diyabetin görülme sıklığının yüz binde 45’den 60’a çıktığını gösteriyor.”
Bu veriler insanı gerçekten ürkütüyor. Elbette her hazır gıda, katkı maddeli yiyecek, hormonlu meyve ve sebzeler hastalık ve erken adet riskini arttırmıyor. Kontrolsüz birtakım uygulamalar bu tehlikeye davetiye çıkarıyor. Bu risk herkes için var. Çocukluk çağında kandaki östrojenik etki yapan maddenin seviyesi düşük olduğu için dışarıdan alınan yanlış gıdalar çok daha büyük etki yapıyor.
Peki Önlem Almak İçin Ne Yapmak Gerekiyor?
Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Öncelikle üretim döneminde denetim mekanizmasının çok iyi işlemesi gerekiyor. Bir de ailelerin aynı gıdadan çok fazla miktarda çocuklarına vermemelerinde yarar var. Yani kilolarca çilek yememek, her gıdadan az az almak gerekiyor. Bir de katkı maddeli gıdaların yol açtığı hastalıkları iyi tanıyıp gereken durumlarda doktora erken başvurulması son derece önemli.”
Hazır Ve Katkı Maddeli Gıdaların Yol Açabileceği Tehlikeler Neler?
Erken Ergenlik Görülüyor
Ergenlik belirtilerinin görülmesinde kızlar ve erkekler arasında farklar var. Sadece belirtiler açısından değil zamanlama olarak da kız ve erkek çocuklar arasında belirgin ayrılıklar bulunuyor. Kızlar ergenlik dönemine erkeklerden yaklaşık iki yıl önce giriyorlar. Kızların 10 yaşından, erkeklerin 12 yaşından itibaren ergenliğe adım attığı kabul ediliyor. Kızlarda meme büyümesi, erkeklerde cinsel organların büyümeye başlaması ile ergenlik başlıyor. Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, “Ergenlik 10 – 18 yaş aralığı kabul edilir. Buna karşın ender olarak kızlarda 8, erkeklerde 9 yaşından önce ergenlik belirtilerin ortaya çıkması, bir hastalık belirtisi olarak görülmeli ve tedavi edilmesi gerekir.” diyor ve şöyle devam ediyor: “Hormonlu gıdalar, erken ergenliğinin sebeplerinden sadece biri. Adet döneminden sonra kızlar ancak 5 – 6 cm boy atabildikleri için ciddi bir boy kısalığı sorunu ile karşı karşıya kalabilir. Bu açıdan erken ergenlik belirtilerinin varlığında geç kalınmadan bir uzmana başvurmak gerekir.

Allerji Riski Yüksek
Kadınlar arasında sigara içme alışkanlığının artması, annelerin hamilelikte ve emzirme döneminde sigara içmiş olmaları, kapalı ortamlarda sigara dumanına maruz kalmaları dış ortamda arabaların çoğalması ile egzos dumanının, sanayi bölgelerindeki atıkların neden olduğu dumanın dış ortamdaki hava kirliliğinin artması sonucu solunan kirli havada var olan karbon monoksit, nitrojen dioksit, ozon, sülfür dioksit gibi irritan gazların solunması solunum yollarını duyarlandırarak astım gibi allerjik hastalıkların görülme sıklığını artıyor Ancak alerjik hastalıkların da tek artış nedeni bu değil. Endüstrileşme ile birlikte diyet alışkanlıklarını değişmesi, doğal gıdalar yerine hazır, katkı maddeleri içeren alerjen düzeyi yüksek gıdaların tüketiminin artması besin alerjilerine neden oluyor. Acıbadem Kadıköy Hastanesi Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülden Paşaoğlu Karakı, alerji riskinin önlenmesi için alınması gereken öncelikli önlemleri şöyle sıralıyor: “Allerjik hastalık gelişme riski olan yani ailede alerjik hastalık öyküsü olan bebeklerin allerjenlerle temasının önlenmesi, annenin gebelikte ve emzirme döneminde sigara içmesinin engellenmesi ve allerjik gıdaları mümkün olduğunca az tüketmesi, en az 6 ay anne sütü ile beslenmesi ve bebeğe allerjik besinlerin örneğin inek sütünün 1 yaşından önce, katı gıdaların 6 aydan önce verilmemesi sayılabilir.”
Diyabet Riski Artıyor
Çocuklarda diyabet uzun süreli hastalıklar arasında birinci sırada. Üstelik çocukluk çağı diyabetinin son 30 yıldan beri tüm dünyada görülme sıklığı giderek artıyor.
Genetik yatkınlığı olan çocuklarda çevresel faktörlerin etkisi sonucunda pankreasın insülin üreten hücrelerinde zarar olması ve vücudun insülin üretemez hale gelmesiyle diyabet ortaya çıkıyor. Çevresel etkenler arasında yanlış beslenme, şişmanlık, geçirilmiş gribal enfeksiyonlar, hareketsizlik, ve stresi saymak mümkün. Sık idrar yapma, çok su içme ve ani kilo kaybı gibi belirtilerde uzmana başvurmakta yarar var.
Soluduğumuz Hava Tehlike Saçıyor
Son yüzyılın önemli sorunlarından biri de hava kirliliğinin yaratmış olduğu sağlık problemleri. Çocuklar hava kirliliğinin olumsuz etkilerine erişkinlere göre çok daha açık. Çocukların akciğerleri gelişim süresinde olduğundan, bu dönemde havadaki toksik maddeler onları daha olumsuz etkiliyor. Arabaların çoğalması ile egzos dumanının ve sanayi bölgelerindeki atıkların neden olduğu dumanın dış ortamdaki hava kirliliğinin artması sonucu solunan kirli havada var olan karbon monoksit, nitrojen dioksit, ozon, sülfür dioksit gibi irritan gazların solunması solunum yollarını duyarlandırarak astım gibi allerjik hastalıkların görülme sıklığını arttırıyor.
Allerji riskini arttıran sadece kirli hava da değil. Şehirde yaşayan daha hijyenik ortamlarda büyüyen çocukların mikroplarla daha az karşılaşması sonucu savunma sisteminin dengesi bozularak allerjik hastalıkların gelişimi kolaylaşıyor. 1990’lı yılların başlarından itibaren ev içi ortamın hızla değişmesi, evlerin birçoğunun halı ile kaplanması sonucu ev tozu akarlarının artması da allerji gelişimini destekliyor.
Çernobilin Etkileri Halen Görülüyor
Çernobil faciasının etkileri de günümüzde çocukları tehdit etmeye devam ediyor. Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, Çernobil sonrası Beyaz Rusya ve Ukrayna’da çocuklarda tiroid kanserinde artış görüldüğüne değinerek şöyle diyor: “Bu ülkelerde tiroid kanseri görülme oranı 6 – 7 kat artmış. Facianın yaşandığı Çernobil’e yakın yer olan Gomel bölgesinde ise 10 misli fazla görüldüğünü araştırmalar ortaya koyuyor. Görülüyor ki Çernobil faciasının sonuçları, olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra bile etkisini sürdürüyor. Kanser vakalarındaki çarpıcı artış uzak ya da yakın radyoaktif bulutların rüzgar ile ulaştığı her bölgede hala olayın izlerine rastlanabiliyor. Bu sonuçlardan yola çıkarak sadece gıdaların değil havanın da önemi ortaya çıkıyor. Bu hastalıkların görülme oranını azaltmak için de temiz çevre şart.”
Daha fazla bilgi için : ALO ACIBADEM 444 55 44
Acıbadem Hastanesi

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
11 Mart 2007       Mesaj #322
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Daha Sağlıklı Daha Güzel El İçin
eller
Elleriniz yıpranmadan önleminizi alın!
En çok kulladığımız ve dolayısıyla en çok yıpranan organlarımızdan biri eller... Bu yüzden onlara gerekli özeni göstermek boynumuzun borcu!
Ellere ne zarar verir?
Sponsorlu Bağlantılar
Fazla sıcak ve fazla soğuk su
Deterjanlar, evde kullanılan temizlik ürünleri
Güneş, soğuk, yağmur, deniz ve toprak da elleri hırpalar.
Elleri nasıl korumalısınız?
Suyla yapılacak işlerde lastik eldiven giyin.
Ev işlerinde ise pamuklu eldiven kullanın.
Elleriniz için küçük yardımcılar
. Ellerinizi ıslattıktan sonra iyice kurulayın. El kremi ya da losyon sürün.
. Ellerinizi günde iki, üç kere yumuşak sabunla yıkayıp bol suyla durulayın. Günde bir kere parmakları, tırnakları fırçalayın.
. Sert olmayan bir ponza taşı da elleriniz için yararlıdır. Sert derileri aldığı lekeleri de çıkarır.
. Haftada bir kere ellere çok yağlı kremle masaj yapın. Her parmağın ucundan başlayarak dibine kadar iyice sıvazlayın. Avuç ve el üstüne masaj yapmayı unutmayın. Bunun için en uygun zaman gece yatmadan öncedir.
. Arada bir ellerinize kalın tabaka krem, vazelin sürün pamuklu eldiven takıp yatın. Uyumakta biraz zorlanabilirsiniz. Ama sabah kalktığınızda elleriniz çok bakımlı olacaktır.
. El üstlerine sürülecek parafin tabakası gözenekleri açmak için çok yararlıdır.
. Limon da eller için yararlıdır. Elin rengine iyi gelir.

Özel bakım gerektiren durumlar
1. Esmer lekeler: Bunlara yaşlılık lekeleri denir. Ellerde kahverengimsi lekeler oluşur. Bu lekelerin çıkmasını geciktirmek, hatta önlemek mümkündür. Bunun için filtreli güneş ilacı kullanabilirsiniz. Eldeki benekler için de pigmen renklerini açan bir krem yararlı olur. En kötü ihtimalde suda çıkmayan fondotenle kapatabilirsiniz. Bu yöntem aynı zamanda damarların gözükmesini engeller.
2. Soğuk kabarcıkları: Parmakların yeteri kadar hareket etmemesi, soğuk ve nemden yeterince korunmaması neden olur. En iyi yol, egzersiz yapmaktır. Çünkü bu egzersizler kan dolaşımını hızlandırır.
3. Sert deri ve çatlaklar: Bunlara soğuk hava, elleri fazla zorlayan işler yol açar. Çatlaklara kir dolabilir. Bu kirleri limonla çıkarabilirsiniz. Sonra da bir parça pamuk yardımıyla zeytinyağı sürün. Bir süre bekledikten sonra ellerinizi sabunlu suyla yıkayıp iyice durulayın. Tabii ki sonra krem sürmeyi unutmayın. Bunun her gün yaparsanız elleriniz düzelir.

El ve parmak egzersizleri
1. Yumruk açma: Yumruğunuzu iyice sıkın. Sonra parmaklarınızı öne doğru mümkün olduğunca açın. İki eli de aynı zamanda yapın. Bu hareketi en az 6 kere yapmalısınız.
2. Parmak ayırma: Ellerinizi avuçlarınızın yere bakacağı şekilde tam önünüze koyun. Parmaklar birbirlerine sıkaca yapışmış olsun. Sonra parmaklarınızı açabildiğiniz kadar açın.

Pollyanna - avatarı
Pollyanna
Ziyaretçi
11 Mart 2007       Mesaj #323
Pollyanna - avatarı
Ziyaretçi
Cep Telefonlarını Zararları
Beyin

Cep telefonlarının en yakın olduğu bölge başımız, dolayısıyla beynimiz. Bu da beynin, gönderilen elektromanyetik dalgaları emmesine yolaçıyor. Oysa beynin kendi içinde zaten dört ayrı elektromanyetik alan haritası var. Bunlar birbirleriyle içiçe geçmiş biçimde çalışıyor ve sinyalleri aktarıyorlar. Yani karmaşık bir düzen söz konusu.

Buna dışarıdan bir başka alan eklendiğinde, sinyaller gerçekten karmaşık bir hal alıyor. Dolayısıyla beyin, vücuda yanlış sinyaller gönderebiliyor. Dahası bu dalgalar, beyinde hücreleri çevreleyen bazı dokuları da olumsuz etkiliyorlar.

Sonuç, sinir sistemiyle ilgili hastalıklarda artış, hafıza zayıflaması, neurodejeneretif hastalıklar (beyinde dejenerasyon) ve hatta alzheimer olabiliyor.

Kulak

Cep telefonlarından etkilenen bir diğer bölge de kulak. Henüz kanıtlanmamış olmakla beraber, kulakta duyu bozukluklarının ileride yaşanabileceği varsayılıyor.

Manyetik alanlar, bir takım sesleri duymamamıza veya kalıcı çınlamalara yolaçabiliyor. Zira manyetik alan da bir gürültüdür. Bu da sinir sistemini olumsuz etkiliyor.

Gözler

Daha önce yapılan çalışmalarda, yüksek orandaki elektromanyetik dalgaların, görme bozuklukları yapabileceği ortaya konmuştu. Aynı durum, birikme etkisi sonucunda da ortaya çıkabiliyor.

Göğüsler

World Health Organization/Dünya Sağlık Örgütünün yaptırdığı bir çalışmaya göre, cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar, melatonin hormonunu sıkıştırıyor. Bu hormonun bloke olması da bazı göğüs kanseri tiplerinin üremisine neden olabiliyor.

Kalp

Cep telefonları, kalbin ritmini hızlandırabiliyor. Özellikle kalp pili veya yapay kalp kapakçığı kullananlarda büyük tehlike yaratabiliyor. Kalbin kasılıp kalmasına yolaçıyor.

Cinsel Organlar

Yüksek frekanstaki elektromanyetik dalgaların, testisleri etkilediği biliniyor. Bunu, yapılan bütün çalışmalar kanıtlamış durumda. Bu durumda, cep telefonunu gereğinden fazla kullanan erkeklerin, ileride iktidarsızlık gibi bir sorun yaşayabilme olasılığı var.

Termoregülatör Sistem

Elektromanyetik dalgalar, vücudun termaregülatör yani ısı sistemini de etkiliyor. Bu durumda vücut ısısı ya durup dururken düşüyor ve titremeler görülüyor veya artıyor ve yüksek ateş ortaya çıkıyor. Tübitakın yaptığı bazı araştırmalar da bu yönde.

Yetkililer şöyle diyor: "Fizik tedavi araçlarından biri ısıtma tedavisidir. Elektromanyetik dalgaların dokunun üzerinde ısı etkisi yarattığını burada gözlemleyebilirsiniz. Öyleyse bu dalgaların dokunun üzerinde bir ısınma etkisi yarattığı kesin. Yalnız cep telefonlarında bu kontrollü değil".

Psikomotor Sistem

Yani kas/sinir ileti sistemi de cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgaların kurbanı olabiliyor. Kasların, beynin verdiği emri yerine getirebilmesi, sinirlerin bir uçtan diğer uca yolladığı sinyaller sayesinde oluyor.

Sinirlerin bir ucunun artı, diğer ucunun da eksi olduğunu düşünün. Bu mesajlara, dışarıdan müdahele, sürekli artı veya sürekli eksi mesaj gitmesine yolaçabiliyor. Bu da kontrol ve ileti bozuklukları demek.

Hücreler

Tüm hücrelerin, içiyle dışı arasında bir potansiyel farkı var. Yani hücrenin içine sodyum-potasyumun giriş çıkışı, belli orantıda gerçekleşiyor. Manyetik alan, bunların bazılarını değiştiriyor. Bir takım hücreler hiç etkilenmezken, bazıları biraz, bazıları da çok etkilenip ters çalışmaya başlıyor. Bu ters çalışmanın da olması gerek ama, bazıları gereğinden fazla gerçekleşiyor.

İlaç İletimi

Manyetik dalgalar, vücuttaki iyonları da etkiliyor. Bu da alınan ilaçların, gerekli yerlere daha yavaş ulaşmasına veya hiç ulaşmamasına yolaçıyor.

Özetle, insan vücudu entropi kanunlarına uyuyor. Yani, insanın içi, daima bir karmaşa içindedir. Bu dengeli ve kendi içinde düzeni olan bir karmaşa. Bu kimyasal kaos içinde olduğumuzdan, yaşamımıza devam ediyoruz. Ölünce bu kimyasal reaksiyonlar düz bir hale geliyor. Cep telefonu kullanmak, bu kaosun içine, dışarıdan bir fiziksel enerji sokmak demek. Bu durumda da enerjiyi koyduğunuz yerde bir takım etkiler söz konusu oluyor.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
16 Mart 2007       Mesaj #324
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
SAHTE VE SÜRESİ GEÇEN İLACA DİKKAT

ANKARA
- Selma Bıyıklı - İstanbul ve 6 ilde düzenlenen operasyonda, piyasaya sürülmek üzere çalıntı ve kullanım süreleri geçmiş ilaçların ele geçirilmesi, dikkatleri halk sağlığını yakından ilgilendiren ilaç satışı ve dağıtım ağı üzerine yoğunlaştırdı.
TEB Genel Başkanı Mehmet Domaç, ciddi ve sağlıklı bir ilaç dağıtım ağı olduğunu söyledi. Her ülkede sahte ilaç yapıp satmaya kalkanlar bulunabileceğini kaydeden Domaç, "Vatandaşlarımız da dikkatli olmalı ve ilaçların son kullanma tarihlerine bakmalı" dedi. Eczanelerin belirli aralıklarla denetlendiğini kaydeden Domaç, operasyonun ardından denetimin sıklaştırılması için odaları uyardıklarını bildirdi.
Domaç, yasadışı faaliyeti belirlenen eczacıların meslekten mene kadar en ağır cezayla cezalandırıldığını da belirtti

a.a
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:01
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #325
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Vatandaşın biri, hafta sonu arkadaşının evine gidiyor. Çok başı ağrıdığından, arkadaşı ona bir Apranax veriyor. Vatandaş yutmadan önce ilacı ağzında çiğniyor, bir kaç dakika. Sonra şuurunu kaybediyor. Çevresindekileri tanımamaya başlıyor. Apartopar hastaneye kaldırıyorlar ve orada anlaşılıyor ki sebep beyin kanaması. Nedeni ise, doktorların, açıklamalarına göre ağrı kesicilerin özellikle Apranax ve türevlerinin çiğnenmesi ya da ağızda bekletilmesi apranax, aprol, aprowell, naprosyn,napradol, kapnax, apraljin, aleve, synax, oprax (kısaca etken maddesi naproksen sodyum olanlar) çiğnenince etken madde beyne çok hızlı nüfuz ediyor ve ölümcül Sonuçlara yol açabiliyormuş.Aman dikkat.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #326
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı
Kınıklı-Denizli Tip laboratuarı Fordwerke'den tıbbi haber:


Kısa süre önce bir kadın son derece önemsenmeyen bir sebepten
dolayı hayatını kaybetmiştir.""


SEBEP !.....


Hayatini kaybeden kadın Genfer Gölü'nde piknikteyken, bir kutu içeceği
(Fanta,Kola
v.s.) doğrudan Kutusundan içti. Pazartesi günü Lozan'daki CHUV'ye sevk
edildi ve Çarşamba günü vefat etti. Otopsi sonucu Leptospiroz
fulgurante'den öldüğü anlaşıldı. Tekneye bardak götürmemişti ve içeceği
direkt kutudan içmişti.


Kutular kontrol edildiğinde, kutularda fare urini (idrarı) bulunduğu, yani
Leptospiras ile kirlendiği ortaya çıktı. Muhtemelen kadın, kutunun ÜSTÜNÜ
TEMİZLEMEDEN AĞZINA GÖTÜRÜP IÇMİŞTİ ...


Kutunun üstüne Fare urini bulaşmış ve kurumuş, ki bu zehirli maddeler
içermektedir, bu da Leptosiproz'u ortaya çıkaran Leptospiras içerir.


Bu kutular fare bulunan depolarda muhafaza edilir ve temizlenmeden Pazar'a
sürülür. Kutular satın alındıktan sonra buzdolabına konulmadan önce
bulaşık deterjanı ile özenle temizlenmeli.


Ispanya'da INMETRO tarafından yapılan bir araştırma sonucunda, kutular
tuvaletlerden daha da fazla kirlidir!!!


Kanton Hastanesi Gerhard Hofmann Tip ve Laboratuar Tekniği Merkezi
Anichstrasse 35, 6020
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
17 Mart 2007       Mesaj #327
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
SAĞLIKLI YAŞAM ÖNERİLERİ


Sağlıklı olmak, insan mutluluğunun öncelik taşıyan bir öğesidir. Sağlık genelliklekendiliğinden var olan bir durum olarak algılanır. Oysa sağlıklı olma uğrunda çaba gösterilmesi gerekir. Hatta bugünkü bilgilerimiz bize bu uğraşın daha doğum öncesi dönemde başlaması gerektiğini göstermektedir. Doğal olarak bu aşamada yapılması gerekenler, anne ve babalara düşmektedir. Olaya nesillerin sağlığı olarak bakıldığında, sağlığın ve sağlıksızlığın nesiller boyunca aktarılabileceği görülür. Anne ve babalar genetik özelliklerinin yanı sıra kendi sağlıklarına gösterdikleri özenle bebeklerine sağlık aktarabileceklerini bilmelidirler.
Sağlıklı bir yaşam için alınması gereken önlemlerin pek çoğu günlük yaşamımızda uygulamamız gereken küçük ve kolay çabalardan oluşur. Nerede olursa olsun günlük yaşamı düzenleyen bazı temel kuralların bilinerek uygulanması, sağlığın korunmasını ve diğer bireylerle paylaştığımız yaşamı kolaylaştırır. Bu kurallardan en önemli bazıları temizlik, sağlıklı beslenme, bedensel ve zihinsel çalışma, düzenli yaşam, sigara, alkol, uyarıcı ve uyuşturucu maddelerden uzak durma, kazalardan korunma, sorunlarla başa çıkmada doğru ve uygun yöntemler kullanmadır.
Çoğunlukla günlük çabalarda hedefin mutluluk olduğu varsayılır. Oysa altta yatan asıl neden güvenlik duygusudur. Çünkü hayatta kalmayı sağlayan en ilkel dürtü korkudur ve güvenlik duygusu korkunun yatıştırılmasıyla ortaya çıkar. Kendimizi güvende hissedebilmemizin ilk koşulu ise bilmektir. Ancak bildiğimiz şeyi, bildiğimiz kadarı ile kontrol edebiliriz. İkinci basamaksa bilginin eyleme dökülmesidir. Bilgimizi davranışımıza yansıtamıyorsak bu bilgi bizim için huzursuzluk kaynağı olmaktan öteye geçemez. Bir sonraki aşama ise paylaşarak çoğaltma, yandaş oluşturmadır. Bunun için bilgimize dayanan doğru bulduğumuz davranışı kurallaştırmaya çalışırız. Toplum içindeki pek çok kural bu yolla oluşmuştur. Zaman içinde altta yatan bilgi evrimleştikçe kurallar da değişecektir.
Bugün sağlıklı yaşam için bilinmesi gereken başlıca kurallar şunlardır:
I.TEMİZLİK

A.HİJYEN NEDİR, NE ÖNEMİ VARDIR?
B.CİLT TEMİZLİĞİ
C.SAÇ TEMİZLİĞİ VE BAKIMI



D.YÜZ, GÖZ VE KULAK TEMİZLİĞİ



E.AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI

1. Diş Çürümesi
2. Diş Eti Hastalıkları
3. Dişlerin Gelişim Bozuklukları
4. Ağız ve Diş Sağlığı Nasıl Korunur?
5. Diş Fırçalama Tekniği
6. Diş İpi Kullanımı
F.MEMELERİN BAKIMI
G. CİNSEL BÖLGENİN TEMİZLİĞİ
1. Adet Döneminde Temizlik ve Bakım Nasıl Yapılmalıdır?

2. Tuvalet Sonrası Beden Temizliği

H. EL VE TIRNAK TEMİZLİĞİ VE BAKIMI
İ.AYAK TEMİZLİĞİ
J. BANYO YAPMA

Cinsel İlişki Sonrası Temizlik

II. SAĞLIKLI GİYİNME
III. ORTAMIN TEMİZLİĞİ VE BAKIMI
A. FARKLI ORTAMLARIN TEMİZLİK ÖZELLİKLERİ

1. Yerler ve Yüzeyler

2. Buzdolabı

3. Lavabo ve Tuvaletler

B. YİYECEK VE İÇECEKLERİN TEMİZLİĞİ
C. BESİNLERLE İLGİLİ HİJYEN KURALLARI
D. MUTFAKLA İLGİLİ HİJYEN KURALLARI
E. ATIKLAR


IV. BESLENME

V. HAREKETLİ YAŞAM
VI. DÜZENLİ YAŞAM VE UYKU
VII. ÇALIŞMA ORTAMI
VIII. GÜNLÜK YAŞAMDA STRESLERLE BAŞA ÇIKMA
IX. ZAMAN YÖNETİMİ
X. SİGARA, ALKOL, MADDE KULLANIMI

1.Bağımlılık Nedir?
2.İradesiz Kişiler mi Bağımlı Olur?
3.Ne Kadar Alkol İçmek Risklidir?
4.Esrar, Bağımlılık Yapar mı?
5.Ecstasy Bağımlılık Yapar mı?
6.Uyuşturucu Bazı Ülkelerde Serbest mi?
7.Ara Sıra Kullanmak Zararlı mıdır?
8.Herkes Uyuşturucu Kullanıyor ve Onlara Bir Şey Olmuyor! (mu?)
9.Arkadaşımın Uyuşturucu Kullanması Beni Etkiler mi?
10.Uyuşturucu Sadece Kullanan Kişiye mi Zarar Verir?
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:01
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mart 2007       Mesaj #328
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Prof. Dr. Karadeniz, yaptığı açıklamada, Anadolu'da 'döngel' ve 'beşbıyık' olarak da bilinen muşmulanın Türkiye'de Kuzey Anadolu ve Marmara bölgesinde yetiştiğini belirtti.
Muşmula meyvesinde çeşitli şekerler, organik asitler, pektin maddeleri, C vitamini ve karoten bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Karadeniz, şöyle dedi:
''Muşmula, bağırsak hastalıklarında iyi bir kabız düzenleyicidir, bağırsakların iyi çalışmasını sağlar. Meyveleri suda pişirilip demlendikten sonra şekerle içilince, ishal ve dizanteri hastalıklarına iyi gelir.''
Prof. Dr. Karadeniz, muşmula meyvesinin rahim iltihapları, böbrek hastalıkları ve mide-bağırsak hastalıklarına iyi geldiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Gaz giderici olarak faydalıdır. Muşmula mideyi kuvvetlendirir, kan dolaşımını düzenler, sinirleri güçlendirir. Muşmula ana karnındaki ceninin düşmesini önlemektedir.''
Muşmula yaprağının kaynatılıp içilmesi halinde şeker hastalığına iyi geldiğine işaret eden Prof. Dr. Karadeniz, muşmula çekirdeğinin idrar artırıcı özelliği bulunduğunu, böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesinde faydalı olduğunu da sözlerine ekledi.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:01
HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
17 Mart 2007       Mesaj #329
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Egzersizin yararlarını iki etapta inceleyebiliriz. Şöyle ki;

1)Egzersizin ilk etaptaki yararı günlük yaşantı kondisyonunu arttırmasıdır. Bu kondisyonun artması sonuçta, insan
vücudunun daha az yorularak iş yapmasını sağlar.
Bu günlük zorlanmaları kısaca örneklersek, merdiven çıkma, otobüse koşma, hızlı yürüme ve bir yükü aldırma veya taşıma gibi. Sonuç olarak kişinin günlük işlerini kolayca yapmasını ve yorulmadan tamamlaması sağlanmış olur. Kişi belirli bir program çerçevesinde fiziksel egzersiz
yapmasının ardından, egzersiz öncesi ve sonrasındaki günlük işler karşısındaki dayanıklılığı egzersiz periyodunun sonundaki olumlu gelişme açıkça görülebilir.

2) Egzersizin ikinci yararı tıbbi olanıdır. Yani fiziksel sakatlık ve hastalıkların oluşumunu önlemek,geciktirmek ve tedavisinde kullanılmaktadır. Bu hastalıklardan en önemlisi temel oluşum nedeni hareket azlığına dayanan koroner kalp hastalıkları, periferik damar rahatsızlıkları ve hipertansiyon gibi kardiovasküler hastalıklar grubudur. Bir diğer önemli grup ise sırt bozuklukları, yanlış durum ve eylem
anormallikleridir. En önemli vücut anormalliği şişmanlıktır. Egzersiz de en çok bu anormalliğin tedavisinde kullanılır. Yapılan araştırmalarda Amerika' da vücut anormalliklerinde şişmanlığın birinci sırada olduğu ortaya çıktı. Koroner kalp hastalıklarının oluşumundaki egzersiz noksanlığının yerini, günlük yaşantının ve etkilerinden ayırt etmek çok güçtür. Buradaki etkilerden kastımız sigara ve şişmanlığın etkileridir. Bu nedenlerden ötürü çeşitli araştırıcıların elde ettiği sonuçlarda çok değişik çıkmıştır. Egzersizin yaşamın uzunluğu ile ilgisi yıllardır tartışılan ve çeşitli iddialar ortaya atılan bir konu olmuştur.


Bazı Amerikalı uzmanlar okul ve kolejlerde yapılan zorlu egzersizlerin insan yaşamını kısıtladığını iddia etmişler. Bazıları da bunun aksini söylemişlerdir. Bu konu üzerine yapılan bilimsel araştırmalar, longiditunal(uzun süreli) incelemeler; okul çağlarında yapılan sporun ileri yaşlarda devam ettirilmesi sonucunda, egzersizin sağlık ve uzun yaşama üzerine hiçbir olumsuz etkisi olmadığını ortaya çıkarmıştır.Koroner kalp hastalıklarının oluşum sıklığını ve ağırlığını düzenli egzersizin azaltıp, azaltmadığını belirlemek için yüzlerce araştırma yapıldı.Bu araştırmaların çoğunluğunun kontrolleri sırasında koşulların uygun olmayışı, denek sayısının azlığı ve yanlış vital(yaşamsal) istatistikler yüzünden inandırıcı sonuçlar vermemiştir.Tüm bunlara rağmen birçok yazar düzenli fiziksel egzersizin KALP krizini önlemede büyük rolü olduğuna inanırlar. Bu konu etraflıca 1967 yılında “The Proceeding of the International Symposion on physical activity and cardiovascular health” (Uluslararası fiziksel aktivite ve kalp-damar sağlığı sempozyumu) de incelendi.Ve bu konuda uygulanacak egzersiz programları için Cooper, Bowerman ve Harris' in kitapları önerildi. Uzun yıllardır, miyokard infarktüsü geçiren hastalar için tek tedavi yolu uzun süreli yatak istirahatiydi. 1960'lı yıllardan sonra bu görüş büyük değişikliklere uğradı. Artık, kişilere göre değişen egzersizler bilim adamlarınca, hastalar için önerilmektedir.

Şişmanlık ile diğer hastalıklar arasındaki bağın direk olarak kanıtı oldukça güçtür. Yalnız, yapılan araştırmalar sonucu birtakım hastalıkların şişman kişilerde, normal kilolu insanlara oranla daha çok görüldüğü ortaya çıktı. Şişmanlığa neden olarak yıllarca fazla yeme olarak gösterilmiştir. Ama bu konunun temel nedeni hareket azlığıdır. Şişmanlık derdinden kurtulmak için fiziksel egzersiz yapılmalıdır.Yalnız bu egzersiz yapılmalıdır. Yalnız bu egzersiz ile birlikte kalori kontrolü gerekmektedir.Bu fiziksel egzersizler düzenli diyetlerle birlikte sürdürülmelidir. İnsan organizmasının enerji gereksinimi temelde 3 maddeden sağlanır.Bu maddeler karbonhidratlar, yağlar ve proteinlerdir. Proteinler organizmanın yapı taşı olarak faaliyet gösterirken, fiziksel aktiviteler için gerekli enerjinin %98'i karbonhidratlar(şekerler) ve lipitler (yağlar) ‘den sağlanmaktadır. Egzersiz fizyologlarının yaptığı uzun araştırmalar sonucunda fiziksel eforun süresi uzadıkça devreye giren lipit miktarının arttığı ortaya çıkmıştır. Kısa süreli ve süratli eforlarda gerekli enerjinin %100'e varan bölümü karbonhidratlardan sağlanır. Yapılan fiziksel egzersizin uzun süreli olması, organizmada deri altında biriken yağ tabakalarının erimesine neden olur.

Yağ birikimi önce karın kaslarının bulunduğu bölgede oluşur. Fazla birikim “göbeklenme” adı verdiğimiz oluşumu ortayaçıkarır. Bu nedenle fiziksel eforların süresi uzatıldığında, yağlara gereksinme duyulur ve önce karın kaslarının bulunduğu bölgelerdeki yağlar devreye girer ve düzenli bir program ile bu yağların eritilmesi sağlanabilir.Organizmada bir stres karşısında, bu strese karşı koyacak bir uyum oluşumuna neden olur. İşte, insan vücudunun bir stres karşısındaki durumunu, “egzersiz, emosyonel(heyecansal) stresin fizyolojik sonuçlarını elimine eder, ” telkini bazı uzmanlarca ortaya atılmıştır. Egzersiz bu konuda muhtemelen şu mekanizmayla haraket eder.“Egzersiz sonucunda adrenal bezlerinin uyarılma eşiği düşer. Uyarılma artar, böylece antistres streoidlerinin büyük bir depo oluşturmasına ve strese yanıt süresinin kısalmasına neden olur. ” Bu nedenle insanların iç tansiyonlarını azaltmak için de spor yapmaları gerekmektedir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:02
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2007       Mesaj #330
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İngiltere'deki Manchester Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre sütün kanserden kalp krizine kadar pek çok hastalığa karşı vücudu koruduğu ortaya çıktı.

Yapılan araştırmalarda, sütün de balık gibi büyük bir Omega-3 kaynağı olduğu belirlendi ve her gün içilen bir bardak sütün, kalp krizini yüzde 15 oranında önlediği kaydedildi. Yine günde 1 bardak süt içmek, bağırsak kanserine yakalanma riskini yüzde 12 oranında azaltıyor. Ancak bilim adamları peynir veya yoğurt gibi süt ürünlerinde bu etkinin görülmediğini vurguluyor.

Sütte bulunan CLA adlı yağ asidi, metabolizmanın hızlanmasına ve kasların daha fazla çalışmasına yardımcı oluyor. Böylece süt içenlerde obezite riski azalmış oluyor. Sütün bir diğer faydası da nezle ve grip hastalıklarında gözlendi. Günde bir bardak süt, bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlayarak, nezle ve gribe yakalanma riski yüzde 27 azalıyor.

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış