Ziyaretçi
Hastalık Hastası Olmak
* Hipokondriazis nedir?
Hipokondriazis bir kişinin zamanının büyük bir bölümünü alacak şekilde hastalık ve sağlık konuları ile aşırı uğraşmasını belirtir. Bu kişilerde fiziksel bir bozukluk olmadığı halde, ciddi bir biçimde hasta olduğu kaygısı vardır. Sürekli doktora giderler. Hastalar duygu durumu ile ilgili bir soru sorulduğunda, hemen fiziksel yakınmaları dile getirir. Kişilerin büyük bir bölümü duygularını ifade yönünden Sifneos'un 'aleksitimi' tanımına uyar. Aleksitimili kişiler duygularını kelimelere dökemez, ancak belirtiler üzerinde en ince ayrıntısına dek durur. 1967'de Sifneos, psikosomatik hastalığı olanların büyük bir bölümünün duygularını sözcüklerle tanımlayamadıklarına dikkati çekmiş ve bu davranışsal özellik için Yunanca'dan gelen 'aleksitimi' (duygular için söz yokluğu) terimini kullanmıştır. * Hipokondriazisin nedenleri nelerdir?
Bu açıklamalara göre, hipokondriyak belirtiler ego savunma düzenekleri ile olur. Bu kişiler hem hastalıktan hem de bunun sonuçlarından korkarlar. Ancak, aynı anda hasta rolünün sağlayacaklarından yararlanmak için hasta olmayı bilinç dışı olarak arzu ederler. Hastalık ayrıca kişinin yaşayabileceği cinsel, sosyal veya mesleki başarı gibi konulardaki sorunları, eksiklikleri temsil eder ve açıklar. Bu da genetik etkenleri akla getirmektedir. Diğer önemli bir gözlem de bu kişilerde sıklıkla altta affektif hastalıkların bulunmasıdır. Affektif hastalıklara karşı duyarlılık artışı genetik etkenleri düşündürmektedir. Çevresel etkenler hipokondriazise katkıda bulunabilir. İnsanların duygu ve davranışlarında, kültür önemli bir belirleyicidir. Stres karşısında psikolojik açıklamaları önemsemeyen kültürlerde somatizasyon eğilimi daha fazladır. Altta yatan psikiyatrik bozukluk, çoğunlukla depresyondur. Depresifler ağrı dahil birçok somatik belirti gösterir. Bu belirtiler, birincil hipokondriazis ve altta yatan bir fiziksel hastalığın belirtileri olabilir. Hipokondriasis, psikolojik kökenli ağrı bozuklukları ve kaygı bozuklukları ile birlikte görülebilir.
Somatizasyon bozukluğu ile hipokondriasisin farkı nedir?
Somatizasyon bozukluğunda gerçek fizik belirtiler vardır. Hipokondriasiste ise, böyle bir durum olmaz. Kendi beden sağlığı ile aşırı uğraş vardır.
* Somatizasyon bozukluğu ve hipokondriazis nasıl tedavi edilir?
Psikosomatik hastalıkların inceleme ve sağaltımında birincil yetki ve sorumluluk, kuşkusuz hastalığın ortaya çıktığı sistemle ilgili uzmanlık dalınındır. Bunun yanında, hastalık nedenleri arasında, kalıtsal ve dirimsel özelliklerle birlikte ruhsaltoplumsal zorlukların etkileri de yadsınamaz bir gerçektir. İlgili uzmanlık dalınca incelemeleri yapılmış, tanısı konmuş olguların ruhsal toplumsal durumları araştırılmalı ve değerlendirilmelidir. Özellikle kişinin ruhsal-cinsel gelişme ve olgunlaşma düzeyi, kişilik yapısı, benlik gücü ve kullandığı savunma düzenekleri, karşılaştığı stres etkenlerinin niteliği ve niceliği, süresi ve sürekliliği birlikte ele alınarak psikodinamik tanımı yapılmalıdır. İlgili uzmanlık dalının saptadığı sağaltım ilkelerine ek olarak; ruhsal sağaltım (psikoterapi) yöntemleri de uygulanmalıdır. Rahatsızlıkta stres etkenlerinin çoğaldığı dönemlerde yeni şikâyetler oluşabileceğinden, düzenli aralıklarla seyreden bir tedavi gereklidir. Tedavide kişinin duygularının daha açık ve rahat ifadesi, şikâyetlerinin kökenlerinin kişinin kendince anlamının anlaşılması, kişinin kendisi, çevresi ve geleceğe bakısındaki olumsuz algılamalara yönelik terapi uygulanır. Psikoterapi süreci içinde; "Bu kişi bu hastalığa yaşamının bu döneminde neden ve nasıl yakalandı?", "Şimdi bu koşul ve olanaklarla ne yapabilir?", "Değiştirebileceği gerçekler nelerdir, nasıl değişebilir?", "Elinde bulunan değerler ve seçenekler nelerdir, nasıl kullanılabilir?", "Değiştiremeyeceği gerçeklere nasıl uyum sağlayabilir?" gibi soru ve sorunlara gerçekçi yanıtlar ve çözümler aranmalıdır. Bireysel terapi ile bu kişilerin iletişimlerde duygularını, isteklerini, beklentilerini sözel olarak ifade etmesi, ikincil kazançların azaltılması, yakınmalarının kökenlerinin gösterilmesi ve şikâyetlerinin oluşum mekanizmalarının belirtilip, sorunlarla uygun bir şekilde basa çıkma stratejileri geliştirmeleri üzerinde çalışılır. Ayrıca, uygun ilaç sağaltımı da (psikofarmakoterapi) eklenebilir.
Karanlıkta Uyuyun
Avrupada lösemili ve kanserli çocuk sayısının artmasından dolayı yapılan araştırmalar sonucunda, uzmanlar anne babaları uyardı: Lütfen karanlıkta yatın ve çocuklarınız uyurken ışığı kapatın...
Melatonin diğer aktioksidan tesirlerini güçlendirir, kanserli hücrelere karşı koruma sağlar, üreme sistemiyle bağlantısından tutun da yorgunluk, isteksizlik gibi durumların nedenlenlerini oluşturur. Şu sıralar melatoninin yaşlanmayı geciktirici etkisinden dolayı da üzerinde önemle durulmakta... İşin can alıcı noktalarından birisi hormonun cocuklar üzerindeki tesiri.
Avrupada lösemili ve kanserli çocuk sayılarının artmasından ötürü yapılan araştırmalar sonucunda ailelerden istenen bir hususda çocukların kesinlikle karanlık ortamlarda yatırılmaları. Çünkü melatoninin güçlü salgılanmasının kansere karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Ancak bu hormon ışığa duyarlı. Deneylerde uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken ışığın açıldığında hormonun azaldığı, karanlıkta yoğun olarak salgılandığı tesbit edilmiş.
Burdan hareketle anne babaları uyaran uzmanlar, “lütfen karanlıkta yatın ve çocuklarınız uyurken ışığı kapatın” uyarısında bulunuyor.
Havalara aldanmayın
Özlenen karlı günler bir türlü gelmedi, güneşi görüp tedbiri elden bırakan vatandaşlar yavaş yavaş hasta olmaya başladı. Kışın yaşanan bu ılık havalarda hastalıklardan korunmak için ne yapmak lazım? İşte cevabı.
Hava bir sıcak, bir soğuk. Ne kar yağdı, ne de yağmur, güneş gülen yüzünü gösteriyor.
Hava soğumadığı için kırılmayan mikroplar soluduğumuz havayla birlikte vücudumuza giriyor. Güneşin sıcak yüzüne aldanan vatandaş ise farketmeden hasta oluyor.
Sıcak havayla birlikte neredeyse yazlık kıyafetler dolaplardan çıkarıldı. Ancak, hastalık bu sefer geliyorum diyor. Sis ve duman tedbir alınmazsa astım hastalarını olumsuz etkiliyor.
Bu ılık havalarda hasta olmamak ne yapmak gerekiyor ?
Kuru havada, ciğerlerimizin de kurumaması için günde en az 2 litre su içmek şart. Ancak bunun öncesinde güne bol vitaminli bir kahvaltıyla başlamak direnci artırıyor.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için ise, kalabalık ve kirli ortamlardan kaçmak gerekiyor.
Kıyafet seçimi çok önemli. Tek bir kalın kıyafet yerine ince ama sık kıyafetler terlemenin ardından gelebilecek soğuk algınlığını önlüyor.
Sigara beynin ödül sistemini elegeçiriyor
Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü sigara bağımlısı. Araştırmalara göre sigara içenlerin ancak yüzde 5’i kendi başına sigarayı bırakabiliyor. Bunun temelinde ise sigaranın içindeki nikotinin beynin ödül sistemini aynı kokainin yarattığı bir etkiyle aşırı uyarması yatıyor. Yani sigara, uyku, seks ve yemek gibi vazgeçilmez bir ihtiyaca dönüşüyor.
SİGARA İÇMEK TIBBİ HASTALIK
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Bağımlılık Ünitesi Sorumlusu Prof. Dr. İlhan Yargıç, “Sigara bağımlıları ben keyfimden içiyorum, bağımlı değilim diyor ama istemesine rağmen bırakamıyor. Günde 1 paket sigara içen insan bağımlıdır. Bunda sigaranın beynin ödül sistemini ele geçirmesi rolü büyük” dedi.
Prof. Yargıç’a göre sigara bir süre sonra temel ihtiyaç oluyor. “Nasıl, yemek, seks yapmak, uyku temel ihtiyacımız ise sigara da temel bir ihtiyaç haline geliyor. Sigara bağımlıları ne kadar aksini iddia ederse etsin sigara içmek bir tercih değil, tıbbi bir hastalıktır. Sigara bağımlıları sigara içmeden durabilirler. Ancak sigaraya başladıktan sonra günde 1 tane içmeyi başaramazlar. Az sigarayla yetinemezler. Bu yüzden bağımlılık tedavisinde sigaradan tamamen uzak durmak esastır”
SİGARA İÇENLERDE DEPRESYON DA GÖRÜLÜYOR
Sigara içenlerin yüzde 30’unda depresyon, yüzde 20’sinde ise alkol bağımlığı problemi de bulunuyor. Sigarayla birlikte içilen kahve ve alkol sigara bağımlılığını pekiştirici rol oynuyor. Sigarayı bırakan kişilerde ilk 24 saat içinde, huzursuzluk, mutsuzluk, gerginlik, kalp atımının yavaşlaması, isteksizlik, aşırı yemek yeme gibi belirtiler gözleniyor. Bu belirtiler en az 4 hafta sürüyor. Sigara Bağımlılığı Tedavi Kliniklerinde tedavi sırasında bağımlıların yüzde 80’ini sigarayı bırakıyor. İzleme döneminde yüzde 15-29’u sigarayı bırakıyor. Kalp krizi geçirenlerde ise sigara bırakma oranı yüzde 60’a kadar çıkıyor.
ECZANELER SİGARA BAĞIMLILARINA DESTEK VERİYOR
Pharmatic Girişimci Eczacılar Derneği ise sigarayı bırakmak isteyenlere destek olmak amacıyla kampanya başlattı. Derneğin Başkanı Adile Özdağ, “Amacımız sigara bağımlılarına destek vermek, sigaradan kurtulmanın mümkün olduğunu onlara fark ettirmek. Bırakmaya yardımcı ürünleri de anlatacağız” diyor.
15 ilde 82 eczane oluşturulan Sigara Bırakma Destek Noktası Projesi’nden sorumlu olan eczacı Fatih Tambay ise eczanelerde bağımlıların son sigaralarını atacakları bir kutu olacağını, bağımlılara nefes testi yapılacağını, sigara bırakma kliniklerine başvuru konusunda danışmanlık yapılacağını belirtiyor.
SİGARAYI BIRAKMAK İSTEYENLERE ÖNERİLER
Bırakıp tekrar başlasanız da yılmayın
Bırakıp tekrar başlamanın normal bir durum olacağını unutmayın
Sigara bağımlılığının güçsüzlük olmadığını bilin
Sigara bağımlılığının bir tıbbi hastalık olduğunu hatırlayın
Sevmediğiniz bir sigara markasını satın alın
Evde, iş yerinde sigarayı ulaşılması zor yerlerde bulundurun
Sigarayla birlikte alkol, kahve tüketmeyin
Sigara sevdiğiniz bir içecekle değil boş bir duvara bakarak içmeyi deneyin
Spor yapmaya başlayın
Sigara içmeyen arkadaşlarınızla daha sık vakit geçirin
Bırakamazsanız bir uzmandan destek alın
SİGARAYLA İLGİLİ İSTATİSTİKLER
Dünyada 1.3 milyar kişi sigara içiyor
Sigara içenlerin 975 milyonu az gelişmiş ülkelerde yaşıyor
2020 yılında 10 milyon kişinin sigaradan kaynaklanan nedenlerle öleceği tahmin ediliyor
Bu ölümlerin 7 milyonunun gelişmiş ülkelerde olacağı düşünülüyor
Türkiye’de erkeklerin yüzde 60’ı, kadınların yüzde 20’si ilkokuldaki öğrencilerin de yüzde 12’si sigara içiyor
Sigara, uyku, seks, yemek gibi ihtiyaç haline geliyor
Sponsorlu Bağlantılar
* Hipokondriazis nedir?
Hipokondriazis bir kişinin zamanının büyük bir bölümünü alacak şekilde hastalık ve sağlık konuları ile aşırı uğraşmasını belirtir. Bu kişilerde fiziksel bir bozukluk olmadığı halde, ciddi bir biçimde hasta olduğu kaygısı vardır. Sürekli doktora giderler. Hastalar duygu durumu ile ilgili bir soru sorulduğunda, hemen fiziksel yakınmaları dile getirir. Kişilerin büyük bir bölümü duygularını ifade yönünden Sifneos'un 'aleksitimi' tanımına uyar. Aleksitimili kişiler duygularını kelimelere dökemez, ancak belirtiler üzerinde en ince ayrıntısına dek durur. 1967'de Sifneos, psikosomatik hastalığı olanların büyük bir bölümünün duygularını sözcüklerle tanımlayamadıklarına dikkati çekmiş ve bu davranışsal özellik için Yunanca'dan gelen 'aleksitimi' (duygular için söz yokluğu) terimini kullanmıştır. * Hipokondriazisin nedenleri nelerdir?
Bu açıklamalara göre, hipokondriyak belirtiler ego savunma düzenekleri ile olur. Bu kişiler hem hastalıktan hem de bunun sonuçlarından korkarlar. Ancak, aynı anda hasta rolünün sağlayacaklarından yararlanmak için hasta olmayı bilinç dışı olarak arzu ederler. Hastalık ayrıca kişinin yaşayabileceği cinsel, sosyal veya mesleki başarı gibi konulardaki sorunları, eksiklikleri temsil eder ve açıklar. Bu da genetik etkenleri akla getirmektedir. Diğer önemli bir gözlem de bu kişilerde sıklıkla altta affektif hastalıkların bulunmasıdır. Affektif hastalıklara karşı duyarlılık artışı genetik etkenleri düşündürmektedir. Çevresel etkenler hipokondriazise katkıda bulunabilir. İnsanların duygu ve davranışlarında, kültür önemli bir belirleyicidir. Stres karşısında psikolojik açıklamaları önemsemeyen kültürlerde somatizasyon eğilimi daha fazladır. Altta yatan psikiyatrik bozukluk, çoğunlukla depresyondur. Depresifler ağrı dahil birçok somatik belirti gösterir. Bu belirtiler, birincil hipokondriazis ve altta yatan bir fiziksel hastalığın belirtileri olabilir. Hipokondriasis, psikolojik kökenli ağrı bozuklukları ve kaygı bozuklukları ile birlikte görülebilir.
Somatizasyon bozukluğu ile hipokondriasisin farkı nedir?
Somatizasyon bozukluğunda gerçek fizik belirtiler vardır. Hipokondriasiste ise, böyle bir durum olmaz. Kendi beden sağlığı ile aşırı uğraş vardır.
* Somatizasyon bozukluğu ve hipokondriazis nasıl tedavi edilir?
Psikosomatik hastalıkların inceleme ve sağaltımında birincil yetki ve sorumluluk, kuşkusuz hastalığın ortaya çıktığı sistemle ilgili uzmanlık dalınındır. Bunun yanında, hastalık nedenleri arasında, kalıtsal ve dirimsel özelliklerle birlikte ruhsaltoplumsal zorlukların etkileri de yadsınamaz bir gerçektir. İlgili uzmanlık dalınca incelemeleri yapılmış, tanısı konmuş olguların ruhsal toplumsal durumları araştırılmalı ve değerlendirilmelidir. Özellikle kişinin ruhsal-cinsel gelişme ve olgunlaşma düzeyi, kişilik yapısı, benlik gücü ve kullandığı savunma düzenekleri, karşılaştığı stres etkenlerinin niteliği ve niceliği, süresi ve sürekliliği birlikte ele alınarak psikodinamik tanımı yapılmalıdır. İlgili uzmanlık dalının saptadığı sağaltım ilkelerine ek olarak; ruhsal sağaltım (psikoterapi) yöntemleri de uygulanmalıdır. Rahatsızlıkta stres etkenlerinin çoğaldığı dönemlerde yeni şikâyetler oluşabileceğinden, düzenli aralıklarla seyreden bir tedavi gereklidir. Tedavide kişinin duygularının daha açık ve rahat ifadesi, şikâyetlerinin kökenlerinin kişinin kendince anlamının anlaşılması, kişinin kendisi, çevresi ve geleceğe bakısındaki olumsuz algılamalara yönelik terapi uygulanır. Psikoterapi süreci içinde; "Bu kişi bu hastalığa yaşamının bu döneminde neden ve nasıl yakalandı?", "Şimdi bu koşul ve olanaklarla ne yapabilir?", "Değiştirebileceği gerçekler nelerdir, nasıl değişebilir?", "Elinde bulunan değerler ve seçenekler nelerdir, nasıl kullanılabilir?", "Değiştiremeyeceği gerçeklere nasıl uyum sağlayabilir?" gibi soru ve sorunlara gerçekçi yanıtlar ve çözümler aranmalıdır. Bireysel terapi ile bu kişilerin iletişimlerde duygularını, isteklerini, beklentilerini sözel olarak ifade etmesi, ikincil kazançların azaltılması, yakınmalarının kökenlerinin gösterilmesi ve şikâyetlerinin oluşum mekanizmalarının belirtilip, sorunlarla uygun bir şekilde basa çıkma stratejileri geliştirmeleri üzerinde çalışılır. Ayrıca, uygun ilaç sağaltımı da (psikofarmakoterapi) eklenebilir.
Karanlıkta Uyuyun
Avrupada lösemili ve kanserli çocuk sayısının artmasından dolayı yapılan araştırmalar sonucunda, uzmanlar anne babaları uyardı: Lütfen karanlıkta yatın ve çocuklarınız uyurken ışığı kapatın...
Melatonin diğer aktioksidan tesirlerini güçlendirir, kanserli hücrelere karşı koruma sağlar, üreme sistemiyle bağlantısından tutun da yorgunluk, isteksizlik gibi durumların nedenlenlerini oluşturur. Şu sıralar melatoninin yaşlanmayı geciktirici etkisinden dolayı da üzerinde önemle durulmakta... İşin can alıcı noktalarından birisi hormonun cocuklar üzerindeki tesiri.
Avrupada lösemili ve kanserli çocuk sayılarının artmasından ötürü yapılan araştırmalar sonucunda ailelerden istenen bir hususda çocukların kesinlikle karanlık ortamlarda yatırılmaları. Çünkü melatoninin güçlü salgılanmasının kansere karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Ancak bu hormon ışığa duyarlı. Deneylerde uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken ışığın açıldığında hormonun azaldığı, karanlıkta yoğun olarak salgılandığı tesbit edilmiş.
Burdan hareketle anne babaları uyaran uzmanlar, “lütfen karanlıkta yatın ve çocuklarınız uyurken ışığı kapatın” uyarısında bulunuyor.
Havalara aldanmayın
Özlenen karlı günler bir türlü gelmedi, güneşi görüp tedbiri elden bırakan vatandaşlar yavaş yavaş hasta olmaya başladı. Kışın yaşanan bu ılık havalarda hastalıklardan korunmak için ne yapmak lazım? İşte cevabı.
Hava bir sıcak, bir soğuk. Ne kar yağdı, ne de yağmur, güneş gülen yüzünü gösteriyor.
Hava soğumadığı için kırılmayan mikroplar soluduğumuz havayla birlikte vücudumuza giriyor. Güneşin sıcak yüzüne aldanan vatandaş ise farketmeden hasta oluyor.
Sıcak havayla birlikte neredeyse yazlık kıyafetler dolaplardan çıkarıldı. Ancak, hastalık bu sefer geliyorum diyor. Sis ve duman tedbir alınmazsa astım hastalarını olumsuz etkiliyor.
Bu ılık havalarda hasta olmamak ne yapmak gerekiyor ?
Kuru havada, ciğerlerimizin de kurumaması için günde en az 2 litre su içmek şart. Ancak bunun öncesinde güne bol vitaminli bir kahvaltıyla başlamak direnci artırıyor.
Bulaşıcı hastalıklardan korunmak için ise, kalabalık ve kirli ortamlardan kaçmak gerekiyor.
Kıyafet seçimi çok önemli. Tek bir kalın kıyafet yerine ince ama sık kıyafetler terlemenin ardından gelebilecek soğuk algınlığını önlüyor.
Sigara beynin ödül sistemini elegeçiriyor
Türkiye’de her 10 kişiden 4’ü sigara bağımlısı. Araştırmalara göre sigara içenlerin ancak yüzde 5’i kendi başına sigarayı bırakabiliyor. Bunun temelinde ise sigaranın içindeki nikotinin beynin ödül sistemini aynı kokainin yarattığı bir etkiyle aşırı uyarması yatıyor. Yani sigara, uyku, seks ve yemek gibi vazgeçilmez bir ihtiyaca dönüşüyor.
SİGARA İÇMEK TIBBİ HASTALIK
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Bağımlılık Ünitesi Sorumlusu Prof. Dr. İlhan Yargıç, “Sigara bağımlıları ben keyfimden içiyorum, bağımlı değilim diyor ama istemesine rağmen bırakamıyor. Günde 1 paket sigara içen insan bağımlıdır. Bunda sigaranın beynin ödül sistemini ele geçirmesi rolü büyük” dedi.
Prof. Yargıç’a göre sigara bir süre sonra temel ihtiyaç oluyor. “Nasıl, yemek, seks yapmak, uyku temel ihtiyacımız ise sigara da temel bir ihtiyaç haline geliyor. Sigara bağımlıları ne kadar aksini iddia ederse etsin sigara içmek bir tercih değil, tıbbi bir hastalıktır. Sigara bağımlıları sigara içmeden durabilirler. Ancak sigaraya başladıktan sonra günde 1 tane içmeyi başaramazlar. Az sigarayla yetinemezler. Bu yüzden bağımlılık tedavisinde sigaradan tamamen uzak durmak esastır”
SİGARA İÇENLERDE DEPRESYON DA GÖRÜLÜYOR
Sigara içenlerin yüzde 30’unda depresyon, yüzde 20’sinde ise alkol bağımlığı problemi de bulunuyor. Sigarayla birlikte içilen kahve ve alkol sigara bağımlılığını pekiştirici rol oynuyor. Sigarayı bırakan kişilerde ilk 24 saat içinde, huzursuzluk, mutsuzluk, gerginlik, kalp atımının yavaşlaması, isteksizlik, aşırı yemek yeme gibi belirtiler gözleniyor. Bu belirtiler en az 4 hafta sürüyor. Sigara Bağımlılığı Tedavi Kliniklerinde tedavi sırasında bağımlıların yüzde 80’ini sigarayı bırakıyor. İzleme döneminde yüzde 15-29’u sigarayı bırakıyor. Kalp krizi geçirenlerde ise sigara bırakma oranı yüzde 60’a kadar çıkıyor.
ECZANELER SİGARA BAĞIMLILARINA DESTEK VERİYOR
Pharmatic Girişimci Eczacılar Derneği ise sigarayı bırakmak isteyenlere destek olmak amacıyla kampanya başlattı. Derneğin Başkanı Adile Özdağ, “Amacımız sigara bağımlılarına destek vermek, sigaradan kurtulmanın mümkün olduğunu onlara fark ettirmek. Bırakmaya yardımcı ürünleri de anlatacağız” diyor.
15 ilde 82 eczane oluşturulan Sigara Bırakma Destek Noktası Projesi’nden sorumlu olan eczacı Fatih Tambay ise eczanelerde bağımlıların son sigaralarını atacakları bir kutu olacağını, bağımlılara nefes testi yapılacağını, sigara bırakma kliniklerine başvuru konusunda danışmanlık yapılacağını belirtiyor.
SİGARAYI BIRAKMAK İSTEYENLERE ÖNERİLER
Bırakıp tekrar başlasanız da yılmayın
Bırakıp tekrar başlamanın normal bir durum olacağını unutmayın
Sigara bağımlılığının güçsüzlük olmadığını bilin
Sigara bağımlılığının bir tıbbi hastalık olduğunu hatırlayın
Sevmediğiniz bir sigara markasını satın alın
Evde, iş yerinde sigarayı ulaşılması zor yerlerde bulundurun
Sigarayla birlikte alkol, kahve tüketmeyin
Sigara sevdiğiniz bir içecekle değil boş bir duvara bakarak içmeyi deneyin
Spor yapmaya başlayın
Sigara içmeyen arkadaşlarınızla daha sık vakit geçirin
Bırakamazsanız bir uzmandan destek alın
SİGARAYLA İLGİLİ İSTATİSTİKLER
Dünyada 1.3 milyar kişi sigara içiyor
Sigara içenlerin 975 milyonu az gelişmiş ülkelerde yaşıyor
2020 yılında 10 milyon kişinin sigaradan kaynaklanan nedenlerle öleceği tahmin ediliyor
Bu ölümlerin 7 milyonunun gelişmiş ülkelerde olacağı düşünülüyor
Türkiye’de erkeklerin yüzde 60’ı, kadınların yüzde 20’si ilkokuldaki öğrencilerin de yüzde 12’si sigara içiyor
Sigara, uyku, seks, yemek gibi ihtiyaç haline geliyor
Son düzenleyen Pasakli_Prenses; 22 Aralık 2008 17:42
Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi