Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 64

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 613.373 Cevap: 719
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
7 Ağustos 2009       Mesaj #631
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Öfkenin sağlığımıza zararları..


Sponsorlu Bağlantılar
Harvard Gazetesi'nde yayınlanan "Öfke Kalbinizin Düşmanıdır" adlı makalede yer alan bilgilere göre öfke, kalp sağlığı açısından son derece zararlıdır. Tıp alanında asistan profesör olan Ichiro Kawachi ve meslektaşları, bu gerçeği çeşitli test ve ölçümlerle bilimsel olarak kanıtlamışlardır. Yaptıkları çalışmalar sonucunda aksi huylu yaşlıların, daha sakin yaşıtlarından üç kat daha fazla kalp hastalıkları riskine sahip olduklarını tespit etmişlerdir. Kawachi'ye göre, "Yüksek seviyede kızgınlık ve nesneleri kırma ya da bir kişiye kavga sırasında zarar verme isteği bu riskleri artırmaktadır."Çünkü öfke sırasında stres hormonları artarak, kalp kaslarındaki hücrelerin daha fazla oksijen ihtiyacı duymasına ve kandaki trombositlerin yapışkanlığının artarak pıhtılaşmaya yol açmasına sebep olmaktadır. Bu da kalp sağlığını olumsuz etkilemektedir.Ayrıca öfkelenme sırasında kalp atışları normalin üstünde bir seviyeye çıkar ve damarlarda kan basıncının yükselmesine, dolayısıyla kalp krizi riskinin artmasına sebep olur.

Araştırmacılara göre öfke ve düşmanlık, kanda enfeksiyonla bağlantılı proteinlerin üretimini de tetikleyebilmektedir. Psychosomatic Medicine (Psikosomatik Tıp) isimli dergide, aşırı öfkenin enfeksiyona yol açan proteinlerin üretimini artırdığı, bunun da atardamarların sertleşmesine, dolayısıyla damar tıkanıklığına ve kalp krizine neden olduğu belirtilmiştir.Kuzey Carolina Bölgesi'ndeki Duke Üniversitesi'nden Asistan Profesör Edward Suarez'e göre, interleukin 6 (IL-6) proteini çok kızgın ve morali bozuk kişilerde normal seviyeden daha yüksek oranda bulunmaktadır. Kandaki yüksek IL-6 seviyesi ise atardamarların duvarlarında yağ birikimine, bu da damar tıkanıklığına yol açmaktadır.Sonuç olarak Suarez'e göre kalp hastalıkları, sigara kullanımı, yüksek tansiyon, şişmanlık ve yüksek kolesterol gibi faktörlerin yanı sıra depresyon, öfke ve düşmanlık gibi psikolojik durumlarla da yakından bağlantılıdır.

The Times'da yayınlanan "Öfke Kalp Krizi Riskini Artırır" adlı makalede, kolay öfkelenmenin kalp krizlerine kısa bir yol olduğu, strese öfkeyle tepki veren kişilerin, kalp hastalıklarına üç kat daha fazla, erken kalp krizine ise beş kat daha fazla yakalanma riski altında oldukları belirtilmektedir.82Maryland, Baltimore'daki John Hopkins Üniversitesi'nden bilim adamlarının tespitlerine göre, çabuk sinirlenen kişiler, ailelerinde kalp hastalıkları geçmişi olmasa da risk altında bulunmaktadırlar.
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
26 Ağustos 2009       Mesaj #632
reyan - avatarı
Ziyaretçi
BILGISAYAR EKRANI VE SAGLIK

Sponsorlu Bağlantılar

Bilgisayar video gösterim terminallerinden (VDT, Monitör) kaynaklanan iyonlayıcı ışınlar, statik elektrik yükleri, morötesi, kızılötesi ışınlar, akustik gürültü ve ultrasesler, çok düşük frekanslı (VLF. ELF) elektromagnetik alanlar, mikro dalgalar vb. fiziksel faktörlerin ekran başında çalışanların sağlığını olumsuz yönde etkilediği, bilgisayar kullananlarda, kanser, sara (epilepsi), deri hastalıkları, gözlerde katarakt (perde), düşükle sonuçlanan gebelik ya da sakat çocuk doğumları gibi olayların görüldüğü, bir bölüm bulvar gazeteleri ile bazı mesleksel ya da popüler bilim-teknik dergileri tarafından zaman zaman gündeme getirilmektedir. Bunun sonucu olarak monitör ekranı başında görev yapanlar, sürekli bulunanlar da haklı olarak tedirginlik duymaktadırlar. Bu yazımızda, bilgisayar ekranı başındakilerin ne tür sağlık riskleri ile karşı karşıya olabileceği, medyada konu edilen, kulaktan kulağa yayılan tehlikeli etkilenmelerle ilgili söylemlerin gerçeklik durumları irdelenecek ve bilgisayar ekranı başındaki çalışmalarda ergonomik açıdan daha sağlıklı, daha az yorucu çalışma koşullarının yaratılması yöntemlerine değinilecektir.

RİSK FAKTÖRLERİ

Monitör ekranı ile, hard disk, merkezi işlemci ve diğer kartların bulunduğu donatım sistemlerindeki (hardware) elektrik-elektronik devreler ve devre elemanlarından kaynaklandığı iddia edilen fiziksel hijyen faktörleri genellikle;
- Ekrandan (resim tüpü) yayılan X (Röntgen) ışınları,
- Morötesi (ultraviolet), Kızılaltı (infrared) ışınlar,
- VLF, ULF, ve ELF (çok düşük ve pek çok düşük frekanslı) elektrik ve magnetik alanlar,
- Statik elektrik yükleri,
- Akustik gürültü (ultrason, infrason),
- Elektronik devre elemanlarından havaya yayılan(!) kimyasallar (polichlorinated biphenils),
- Ekran pırıldaması
- Gözü etkileyen ışık yansımaları v.b.
olarak tanımlanmaktadırlar.

İYONLAYICI RADYASYON ( X Röntgen Işınları)

Bu fiziksel ve kimyasal(!) hijyen faktörlerine, özellikle ekrandan yayılan X ışınlarına yakından maruz kalan bilgisayar operatörlerinde, bu ışınlar ya da elektromagnetik alanların neden olduğu kanserler, düşükle sonuçlanan gebelikler, ölü ya da sakat doğan bebeklerin dünyaya gelmesi gibi olaylardan söz edilmektedir. Kuşkusuz, kaza, dikkatsizlik, gerekli koruyucu önlemler alınmadan yapılan mesleksel radyografi türünden röntgen çalışmaları sırasında ya da tedavi amacı ile uygulanan belirli güç düzeylerinin üzerinde iyonlayıcı ışınların (röntgen, gamma, hızlandırılmış partiküller) etkisinde kalanlarda bu ve benzeri durumlar ortaya çıkmaktadır. Oysa bilgisayar monitörlerindeki resim tüplerinin, evlerimizde yaygın bir biçimde kullandığımız, karşısında saatlerce oturduğumuz televizyon alıcılarının resim tüplerinden gerek yapı gerekse işlev yönünden hiç bir farkı bulunmamaktadır. Fark sadece televizyonda vericilerden yayılan işaretlerin görüntülenmesi, monitör ekranında ise bilgisayar donanımında oluşturulan sayısal (digital) kodlanmış bilgilerin görselleştirilmesidir. Televizyon ya da bilgisayarda kodlanmış bilgilerle yüklü elektromagnetik impulsler, katod ışınlı tüpün, iç yüzeyi fluoresan maddelerle kaplanmış ekranına gönderilen elektron demetlerini yönlendirmektedir. Ekranı belirli hız ve frekanslarda tarayarak çarpan elektronların oluşturduğu fluoresans ve kısa fosforesans olayları sonucunda ışıklı noktalar meydana gelmekte ve bunlar bir anlamda tümleşerek görüntüleri yaratmaktadır. Resim tüpünde, fluoresansla oluşan görünür ışığın yanısıra yüksek elektrik gerilimi altında hızlandırılan elektronların, monitör ekranının iç yüzeyini ince bir tabaka olarak kaplamış oldan fluoresan maddeye çarparak durdurulması sonucunda X (Röntgen-Bremsstrahlung) Işınları da oluşmaktadır. Ancak, elektron hızlandırma işleminde kullanılan yüksek elektrik geriliminin, X ışınları elde edilmesinde kullanılmakta olan gerilimlere oranla 15-18 kV (1) gibi oldukça düşük bir düzeyde olması nedeni ile monitörde, giriciliği son derece düşük, yumuşak ve minimum 0.7 A° (Angström birimi) dalga boyunda olan X ışınları ortaya çıkmaktadır. Bu ışınlar, monitör ekran camının yeterince kalın olması ve camın iç yüzeyinin kaplı olduğu maddeyi oluşturan bileşenlerin yeterince yüksek atom numarasına sahip elementler içermemesi nedeni ile ekran camında pratikçe tümü ile absorplanırlar. Bu koşullarda, ekran başında çalışmakta olanlarda, kısa ya da uzun vadede radyasyondan ileri gelebilecek sağlık sorunları (2) yaratabilecek iyonlayıcı ışıma bulunmamaktadır.

MORÖTESİ (Ultraviolet) IŞINLAR

Ekranda görüntü oluşturan ışıklı noktalar, görünür ışık spektrumunun yanısıra morötesi dalga boylarını da içermektedir, ancak bu ışınlar da büyük ölçüde ekran camında absorblanmaktadır. Maksimum aydınlık düzeyinde çalıştırılan bir ekranın önünde, normal aydınlatmada kullanılan fluoresan ampullerin yaydığı mor ötesi ışınlardan daha zayıf, ancak özel detektörlerle sezilebilecek düzeylerde morötesi ışıma bulunabilir. Dolayısı ile ne insan derisi ne de gözler (3) için herhangi bir etkilenme söz konusu olamaz.

KIZILALTI (Infrared) IŞINLAR


Sıcaklığı mutlak sıfır derecesinin (-273°C) üzerinde olan her cisim, mutlak (Kelvin) derecesi biriminden sıcaklığının 4. Kuvveti (T4) ile orantılı olarak, kızılaltı ndan görünür ve morötesi ışınlara kadar geniş bir spektrumda ışıklar yayar. İnsan vücudu, kalorifer radyatörü, soba ve ütü gibi ısınan her şey kızılaltı ışık kaynağıdır. Bilgisayar monitörü ve donanımları da elektrik enerjisi ile çalışan bölüm ve birimlere sahip olduğundan bir ölçüde ısı üretmekte, sistem ısınmakta ve düşük frekanslı (uzun dalga boylu) zayıf kızılaltı ışınlar yaymaktadır. Bu ışınların da insanda herhangi bir sağlık (4) sorunu oluşturabilmesi olanaksızdır.

ELEKTROMAGNETİK RADYASYON

Elektromagnetik spektrumun, radyo, TV, radar vb. Uygulamalara ait frekanslarının en uzun dalga boylarını içeren bölümünde yer alan ELF (Extremely Low Frequency) dalgaları, 30-300 Hertz alanını kapsamaktadır. Örneğin, Türkiyede kullanılmakta olan elektrik enerjisi, 50 Hz. Frekansı ile ELF bandında bulunmaktadır. Bir iletkenden geçen elektrik akımı o iletkenin çevresinde elektrik ve magnetik alanlar oluşturur, vektörel konumları birbirileri ile 90° açı yapan bu alanların bileşkesine elektromagnetik alan adı verilir. Günlük yaşamda kullandığımız, birlikte yaşadığımız tüm elektrikli araçların, ve içinde bulunduğumuz mekanların tavan, duvar ve etrafta bulunan, içinden akım geçen elektrik iletkenlerinin çevresinde 50 Hz lik (6000 Km. dalga boyunda) ELF alanı oluşmaktadır. Doğal olarak bilgisayar monitörü, donanımı ve periferal sistemlerindeki (printer, skanner vb.), güç devreleri (220V./5V.), yüksek gerilim trafosu ve diğer birimleri, 50 Hz ve bunun yakın alt ve üst harmoniklerini içeren bir ELF eelektromagnetik alanı oluşturacaktır. ELF bandındaki elektromagnetik alanların, insan sağlığına etkileri konusu ilk kez 1960 lı yıllarda Sovyetler Birliğinde enerji nakil hatları, trafo ve şalt merkezlerinde çalışan işçilerin şikayetleri ile gündeme gelmiştir. O günden zamanımıza kadar bir çok araştırmacı ve kuruluşun yapmakta olduğu saha ve laboratuvar (in vitro, in vivo) çalışmaları, hayvan deneyleri ve epidemiyolojik araştırmalarda, ELF bandındaki elektromagnetik alanların, insan ve hayvanlar üzerindeki sağlık bozucu etkileri kanıtlanamamıştır.

STATİK ELEKTRİK YÜKLERİ

Bilgisayar ekran camı dış yüzeyinde, tüpe uygulanan yüksek gerilim nedeniyle statik elektrik yükü birikebilir, bu yük, camın cinsine, temizliğine ya da ortam havasının nem oranına bağlı olarak az veya çok değerlerde olabilir. Statik elektrik yüklerinin, insan derisi üzerinde toplanması sonucunda, operatörlerde -özellikle hanımlarda- akne (sivilce), seboreik dermatit gibi deri hastalıklarının oluştuğu savları ileri sürülmektedir. Bu savı da destekleyecek tıbbi, dermatolojik, epidemiyolojik hiç bir veri bulunmamaktadır. Her bilgisayar operatöründe olabilecek deri hastalıkları ya da genel deyimle döküntüler, çoğunlukla kişiye özgü nedenlerden örneğin çok yağlı bir deriye sahip olmaktan, kalıtsal, hormonal ya da sindirim problemlerine kadar pek çok nedene bağlanabildiği gibi çoğu kez herhangi bir neden de bulunamaz.

MİKRODALGALAR

Mikrodalgalar, radar, fizyoterapi, uydu haberleşmesi, ısıtma gibi evsel ve endüstriyel alanlarda kullanılan "Giga Hertz" (GHz, 109 Hz ) düzeylerinde frekans ve santimetre ölçülerinde dalga boyuna sahip elektromagnetik radyasyonlardır. Bu dalgalar belirli enerji düzeylerinin üzerine çıktıklarında içinden geçtikleri canlı dokular gibi su oranı yüksek ortamlarda hızlı bir ısınmaya, dolayısıyla ciddi tahribata neden olabilirler. Mikrodalgaların bu özelliğinden endüstride ve evlerdeki mikrodalga fırınlarında yararlanılmaktadır. İnsan gözü ve özellikle göz merceği sudan çok zegin bir doku yapısında olduğundan, yeterince güçlü ve yönlendirilmiş mikrodalgalarla ( yaklaşık 2-5 GHz) kronik etkilenme sonucu opaklaşma, yani katarakt (perde) ortaya çıkabilir. Bilgisayar ile çalışanlarda bu tür bir tehlikeden söz etmek mümkün değildir. Bilgisayar elektronik sistemlerinde oluşan yüksek frekanslı osilasyonları oluşturan elektrik akım şiddetleri, mili ( 10-3 Amp.), hatta mikro amper (10-6 Amp.) düzeylerinde olduğundan ve GHz ölçeğindeki frekanslar sadece merkezi işlemcide, tamamen kapalı bir alanda bulunması nedenleri ile, operatör çevresinde hiç bir zaman canlı dokuların ısınmasına neden olabilecek düzeyde mikrodalgalar bulunmamaktadır.


AKUSTİK GÜRÜLTÜLER

Akustik gürültü, bir başka deyimle insanı rahatsız eden, istenmeyen daha da kötüsü zamanla işitme kayıplarına neden olabilen mekanik titreşimler yani seslerdir. Gürültü, ilerleyen uygarlıkla koşut olarak, kentlerde yaşayan, endüstriyel işyerlerinde çalışanlar, diskotekleri dolduran gençler için en önemli çevre sorunlarından biridir. Onyıllar öncesinde, bant, delikli kart ve büyük printer ler ile çalışan, günümüzdekilere oranla çok hantal olan bilgisayarlar, gün boyunca çalışmaları süresince, operatörlerin işitme duyularına gerçekten zarar verebilecek düzeylerde, 85-90 dB (desibel) ses basıncında ve 1000 Hz üzerindeki frekanslardan zengin akustik gürültüler oluşturmakta idi. Günümüzde kullanılmakta olan kişisel ve network bilgisayarlarda ise sadece printerler bir oranda akustik gürültü üretmektedirler. İğne vuruşlu yazıcıların tek ya da grup halinde meydana getirdikleri akustik gürültü düzeyleri genellikle rahatsızlık verici olmakla birlikte çalışma oratmında bulunanlarda işitme kaybına neden olabilecek, zaman ağırlıklı (TWA, sürekli 8 saat/gün ve en çok 85 dBMsn Angel) düzeylere erişememektedir. Tüm mekanik titreşimlerin oluşturdukları ses spektrumunda, insan kulağı tarafından algılanabilen (20-20000 Hz aralığı) seslerin yanında insanlarca işitilemeyen infra (< 20 Hz) ve ultra (> 20 KHz) sesler de bulunmaktadır. Ancak bilgisayarlarda, bu seslerin akustik basınçları, işitilebilen seslerde olduğu gibi, işitme duyusu için risk oluşturabilecek düzeylerin çok altında kalmaktadır.

EKRAN TİTREŞİMLERİ

Belirli frekanslarda, örneğin saniyede 50 kez yanıp sönme sonucu oluşan ekran pırıldamasının, sara (epilepsi) hastalığına neden olduğu savının bir yanılgı, bir benzetme sonucunda ortaya çıkmış olması mümkündür. Zira, hangi frekansta olursa olsun ekran pırıldamasının bu hastalığa neden olması söz konusu olamaz, ancak doğuştan ya da bir nedenle sonradan olma epileptik bazı kişilerde ekran pırıldaması/titreşimi sara krizini başlatabilmektedir. Aynı şekilde Menier sendromu bulunanlarda da baş dönmeleri ortaya çıkabilmektedir.

KİMYASAL FAKTÖRLER

İnsanların içinde bulundukları, çalıştıkları ortam atmosferi ve çevrelerinin, gaz, buhar, duman ya da sıvı halindeki kimyasallarla kirlenmesi sonucunda ortaya çıkabilecek zehirlenmeler ve/veya sağlık bozukluklarının nedenleri olarak tanımlanmaktadır. Bilgisayarların üretiminde bazı parçaların, örneğin elektrolitik ya da kağıt kondansatörler ya da yüksek gerilim transformatörlerinde kullanılan yalıtım kimyasallarının (polichlorinated biphenils gibi) çalışma ortamına yayılarak çalışanları etkilemekte olduğu söylenmektedir. Işletme sırasında bu tür kaçakların olması durumunda büyük bir olasılıkla bilgisayar da arızalanarak çalışmayacaktır. Endüstriyel hijyen ve meslek hastalıkları ile ilgili dünya literatüründe bilgisayarlardan kaynaklanan kimyasal bulaşma kökenli meslek hastalığı olaylarına hiç rastlanılmamaktadır. Oysa, çalışılan ortamda sigara içiliyor, hacim yeterince havalandırılmıyorsa operatörler ve orada bulunan herkes akciğer kanseri ya da kalp hastalıklarına aday kişiler olacaktır.

GÖZ VE DİĞER ORGANİK PROBLEMLER

Ekran başında çalışanlarda önde gelen yakınma nedeni göz yorulmaları, baş ağrısı ve kimilerine göre göz bozulmalarıdır. Bu şikayet nedenlerinin başında, kişinin farkında olmadığı, gözleri ile ilgili kırma bozuklukları (miyopi, hipermetropi ve astigmatizm) gelmektedir. Bu nedenle, kişinin sürekli bakmakta olduğu ekrandaki şekilleri net görebilmek için uyum yapmaya çalışan göz kasları, doğal olarak zorlanmakta ve kısa sürede yorulmaktadır. Gözlerinde kırma, akomodasyon kusuru olmayan ya da uygun gözlük kullananlarda görülen yorulma, sulanma, kanlanma ve kuruma gibi durumlar ekrana sürekli bakmakta olan kişinin göz kırpma reflekslerinin azalması nedeni ile gözlerin gözyaşı ile ıslanmasının yeterli olmamasından kaynaklanmaktadır. Monitör ekranından, aydınlık pencereler, masa ve tavan lamba ışıkları yansımalarının gözün ışığa uyum yeteneğini azaltmakta, ekranın operatöre gereğinden uzak, yakın ya da göz düzeyinden çok yüksek veya alçak olması da göz küresini yatay ve düşey eksenlerde gereksiz yorucu hareketler yapmaya zorlamaktadır. Gözlerde, gözlük takmayı gerektirecek kırma kusurlarının (miyopi, hipermetropi, astigmatizm) oluşmasına, kimilerinin sandığı gibi gözlerin zorlanması ve aşırı yorulmasının neden olduğu, tümü ile gerçek dışı bir sanıdır. Gözlerden sonra, bilgisayar sisteminin yerleştirme biçiminin, operatör iskemlesinin yüksekliğinin, ayarlanamayan sırt dayama yeri ve ayak dayanağı olmayan tezgah (masa) düzeninin, ergonomi standardlarına, kişinin yapı ve boyutlarına uygun olmaması, sırt, bel, boyun ve bacak ağrılarına neden olmaktadır. Bunun ötesinde özellikle 10 parmak klavye kullanan kişilerde, gerekli önlemler alınmaması durumunda "Karpal tüneli" sendromu denilen, şiddetli el ve bilek ağrıları ile kendini gösteren bir meslek hastalığı ortaya çıkabilmektedir.

İNSANCIL VE SAĞLIKLI BİLGİSAYAR ÇALIŞMA ORTAMI

Yukarıda sözü edilen, göz problemleri, sırt, bel, boyun, baş, el ve bilek ağrıları gibi, bilgisayar operatörlerinin sanal olmayan gerçek sağlık problemlerinin hemen tümü ergonomik olamayan işyeri tasarımı ve uygun olmayan insan-makine ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Bu tür yakınma ve problemlerin ortadan kaldırılabilmesi için aşağıda özet olarak açıklanmış olan temel ergonomi kurallarına uygun bir çalışma ortamı düzenlenmesi ve doğru çalışma yöntemlerinin uygulanması gerekmektedir.

Göz Problemleri

- Çalışma alanında, bilgisayar monitörünün yerleştirileceği nokta, pencerelerden ve aydınlatma gereçlerinden gelen ışıkların ekrandan yansıyamayacağı bir yer ve konumda olmalıdır.
- Tavan ya da duvarlara aydınlatma armatürleri konulmamalı, oda, tavandan yansıyan diffüz ve çok parlak olmayan bir ışıkla aydınlatılmalıdır.
- Pencerelere konulacak dikey/yatay jaluzi türündeki perdelerle gün ışığı kontrol edilmelidir.
- Ekranın, operatörün gözlerinden uzaklığı ortalama 45 cm., ekranın üst kenarı gözler hizasında ya da biraz altında olmalıdır.
- Çalışma masaları yansıtma yapmayacak biçmde mat ve koyu renkli olmalıdır.
- Ekran geriye doğru 15° eğimli olmalıdır.
- Gözlerde ne kadar az olursa olsun, herhangi bir kırma kusuru varsa çalışmalar sırasında hekimin önereceği gözlük kullanılmakıdır.
- Ekran başında, bifokal (yakın-uzak çift dioptrili) gözlük kulanulmamalıdır.
- Çalışma sırasında, arada bir bilinçli olarak göz kapakları kapatılıp açılarak göz kuruması önlenebilir.
- Kanlanmayı gidermek için uygulanan göz damlalarının aşırı kullanımı uzun vadede gözler için zararlı olabilir, bu konuda uzman hekime başvurulmalıdır.
- Ekran aşırı kontrast, çok parlak ya da karanlık olmamalıdır.
- Her bir saatlik çalışma sonunda gözler, 10 dakika kadar uzaklara, ekrandan başka yerlere bakılarak ve kısa süreler kapatılarak dinlendirilmelidir.

Postür, Duruş Biçimi

- Operatör iskemlesi, yüksekliği değiştirilebilen, sırt dayama yeri öne-arkaya ve yukarı-aşağı ayarlanabilir türden olmalıdır. İskemlenin yüksekliği, operatörün bilekleri ile klavye arasında 15° lik bir açı oluşturabilecek düzeyde ve kolların dirsekle ayrılan alt ve üst bölümleri arasındaki açı 90° olacak biçimde ayarlanmalıdır.
- Çalışma sırasında öne doğru eğilmemeli, operatör, bel ve sırtına göre ayarlanmış iskemle arkalığına sürekli dayanır durumda dik oturmalıdır.
- Ayaklar, iskemlenin önüne konulmuş, yaklaşık 20° eğimli ve diz açısının 90° olmasına yetecek yükseklik ve uzaklıktaki bir blok üzerine konulmalıdır.
- Karpal tüneli sendromundan korunmak için klavyenin ön tarafına, operatörün bileklerini dayayabileceği, bu amaç için yapılmış yarı yumuşak destek konulmalı ya da yine bu amaçla üretilmiş olan bilek koruyucuları kullanılmalıdır.

NOTLAR

(1) 1960 lı yıllarda üretilen ilk renkli televizyon tüplerinde oldukça yüksek hızlandırma gerilimi uygulanması sonucunda ekran önünde x ışınları saptanmış ve bu tüpler üretimden kaldırılmıştır.
(2) Bilgisayar ekranı karşısında çalışan kadınlarda görülen problemli gebelikler için istatistiksel değerlendirmeler yapılırken kontrol grubu olarak genel toplumsal epidemiyoljık verilerin kullanılması yanılmalara neden olmaktadır. Aynı karşılaştırma, kontrol grubu olarak, ofiste, masa başında sürekli oturur durumda mekanik ya da elektrikli yazı makinesi kullanan gebeler referans alınarak yapılacak olursa daha anlamlı sonuçlar elde edilebilecektir, Yapısal ya da sonradan kazanılmış organik nedenlerle problemli gebeliklere yatkın kadınlarda uygun tasarımlanmamış ergonomik olmayan iskemle, masa ve kullandıkları araçların yerleştirme koşullarından ve kişinin alışkanlıklarından kaynaklanan oturma ya da postür bozuklukları gibi nedenler sözü edilen olaylarda en önemli faktörler olarak görülmektedir.
(3) Güneş ışınlarının dik olarak geldiği saatlerde korumasız olarak uzun süreler güneşte kalan ya da solaryumlarda abartılmış ölçülerde ultraviolet kürü yapanlarda deri kanserleri (melanoma) oluşma riski, özellikle ozon deliğinin etkisi ile olağanüstü bir artış göstermektedir. Bazı çevreler, bu koşulların bilgisayar ekranlarından da kaynaklandığı savı ile bu işte çalışanlara güneş yağı benzeri titan ve demir oksitleri içeren koruyucu krem kullanılmasını önermektedirler.
(4) Döküm, metallürji ve cam endüstrilerindeki gibi, kızılkor, akkor halindeki kızgın metal ve erimiş cam ile çalışanların gözlerinde, bu kızgın cisimlerden yayılan infrared ışınların etkisi ile mesleksel kataraktlar oluşmaktadır. Aynı tehlikelerin bilgisayar operatörleri için de geçerli olduğu söylemlerinin hangi nedenlerle ortaya atıldığı anlaşılamamaktadır.
Dr. Turgut ARTUN

reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
13 Eylül 2009       Mesaj #633
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Sel Ve Sağlığımız

Sel ve su baskınları, önemli can ve mal kaybına yol açan, son yıllarda yeşilliği giderek azalan ülkemizde önemi giderek artan bir doğal afettir. Selde görülen ilk zararlar suda boğulma ve yaralanmadır. Selle beraber birçok zehirli böcek ve yılan gibi hayvanlar yuvalarını terkedeceği için böcek sokma olayları da sık görülmektedir. Selle beraber elektrik hatlarının ıslanıp kopması, elektrik çarpması ve yangınlara neden olabilir. Tüm felaketlerde olduğu gibi önce can güvenliği sağlanmalıdır. Çocuklar, yaşlılar ve hasta olan kişiler güvenli bir ortama alınmalıdır. Daha sonra kişiler kendi güvenliklerini de sağlayacak şekilde selin maddi hasarlarını önleme ve gidermek için çalışmalıdır.

Selde görülen ilk zararlar suda boğulma ve yaralanmadır. Suda boğulma durumlarında müdahalenin ilkyardımı bilen kişilerce yapılması çok önemlidir. Bu sayede birçok yaşam kurtulabilir. Temel prensipler boğulan kişinin ağız boşluğunun yabancı cisimlerden (çamur, takma diş, ağıza su ile beraber giren yabancı maddeler vs.) temizlenmesi, boğulanın rahat soluk alabileceği pozisyona getirilmesi, gerekirse kalp masajı ve suni solunum desteğine başlanmasıdır. Yaralanmalarda ise en çok dikkat edilmesi gereken şey ne tür yaralanma olursa olsun solunum ve dolaşım fonksiyonlarının kontrolü ve korunmasıdır. Küçük yaralanmalarda en önemli risk, enfeksiyondur. Yaralanan bölgeler temiz su ve gerekirse sabunla yıkanmalı bir sağlık kurumuna başvurana kadar mikrop kapması engellenmelidir. Tetanos aşısı olmayanların bu tür yaralanmalardan sonra sağlık kurumlarına başvurarak aşılarını yaptırması önerilir. Büyük yaralanmalarda ise sağlık ekibi müdahalesi gerekir.

Sele maruz kalan veya bu sularla temas eden kişilerde vücut ısısı düşüşü, donma ve bu sularla temasa bağlı enfeksiyonlar diğer risk oluşturan faktörlerdir. Aşırı yağış sonucu ıslanan veya sel sularına maruz kalanlarda, ıslak kıyafetler hemen çıkarılıp kişi kurulanmalı, temiz ve kuru elbiseler giydirilmelidir. Kıyafetlerin vücudu sıcak tutacak nitelikte olması gerekir. Vücut ısındıktan sonra olanak varsa, temiz su ile bütün vücut yıkanarak sel sularından temizlenilmeli ve yeni temiz kıyafetler giyilmelidir. Çünkü sel suları çoğunlukla kirli, kimyasal maddeler ve kanalizasyon sularıyla karışıktır. Hem kısa hem de uzun vadede sel suları ciddi enfeksiyon kaynağı olabilir. Sel baskını olan yerlerde kanalizasyon sularının içme sularına karışması da sık görülen bir durumdur. Yetkililerden yeni bir uyarı gelene kadar evlerdeki çeşmeler kullanılmamalı içme ve kullanımsuyu olarak kapalı sular kullanılmalıdır.

Selle beraber birçok zehirli böcek ve yılan gibi hayvanlar yuvalarını terkedeceği için böcek sokma olayları da sık görülmektedir. Sel sularına maruz kalan bölgelerde kalan kişiler vücutlarını tamamen örten, su geçirmeyen kıyafetler giyerek işlerini yapmalıdırlar. Çizme ve eldiven kullanmaları çok yararlı olacaktır. Selle beraber elektrik hatlarının ıslanıp kopması, elektrik çarpması ve yangınlara neden olabilir. Su içindeki kopmuş elektrik kabloları görülmeyebilir. Bu nedenle sel basan evlerde ve ortamlarda elektrik sistemi kapatılmalı; emin olunmadan kullanılmamalıdır. Elektrik geçirmeyen lastik çizmelerin kullanılması suda çalışanlar veya yürüyenler için önemli bir korunma yoludur. Doğalgaz kaçakları, kömürle ısınmaya çalışanlarda görülen karbonmonoksit zehirlenmelerine karşı dar ve kapalı alanlarda ısınma araçlarını kullanırken dikkatli olunmalıdır. Ortam daima iyi havalandırılmalı kapı ve pencereler gerekirse açık tutulmalıdır.

Sel basan binaları 24-48 saat içerisinde temizlemeye başlamak idealdir. Çünkü bu sayede kirli sularla beraber gelen pislik, haşarat ve suyun etkilerinden kurtulunur, küf engellenir. Mobilya ve eşyalar su ve deterjanla temizlenmelidir. Kapı ve pencereler açılarak kuruma hızlandırılmalı, elektrik yönünden evde güvenlik sağlandıktan sonra gerekirse vantilatör vb. araçlarla bu süreç desteklenmelidir.Sel sularını temas ettiği gıdalar tüketilmemelidir. Buzdolabı içine su girmişse tüm gıda maddeleri atılmalıdır. Buzdolabına su girmemiş, fakat elktriği kesilmişse 2 saatten itibaren et, tavuk ve balık; 4 saatten itibaren diğer gıdalar bozulabileceğinden tüketilmemelidir. Selin etkilerinin uzun süreceği bölgelerde görevlilerin ve sağlık ekiplerinin uyarılarına göre hareket edilmelidir.

Amerikan Hastanesi
İç Hastalıkları Uzmanı
Dr. Bülent Yardımcı
phoenix_tr - avatarı
phoenix_tr
Ziyaretçi
11 Ekim 2009       Mesaj #634
phoenix_tr - avatarı
Ziyaretçi
İstenmemek, sevilmemek gibi duygular fiziksel ağrı oluşturuyor


Los Angeles'da Kaliforniya Üniversitesi psikologları ilk kez fiziksel ağrı ile sosyal bir ortamda sevilmeme, dışlanma duygusunun tek bir genle idare edildiğini ortaya çıkarmışlar. Bu araştırmaya göre muopioid reseptör geni (OPRM1), fiziksel ağrıda rol alan bir gen ve bu gen aynı zamanda bir kişinin bir toplumda istenmediğini hissetmesiyle de ilgili bir gen. Bu gen herkesde var fakat bazı aşırı alıngan, sürekli çevresinde ilgi odağı olmak isteyen, basit sosyal streslerle bunalıma giren, bunalım sonrası vücudunda ağrılar hisseden kişilerde biraz daha form değiştirmiş. Araştırmacı Prof. Naomi Eisenberger bu araştırmanın 122 gönüllü üzerinde yapıldığını, bu kişilerde analizlerin alınan tükürük örneklerinde ve stress önce ve sonrasında MRI ile beynin görüntülenmesi ile gerçekleştirildiğini açıkladı. Prof. Eisenberger ‘araştırmamız sonucunda anlaşılmıştırki insan sosyal bir varlık olarak evrimleştiği için toplumsal yaşamda istenmemek, rededilmek, dışlanmak ciddi olarak genlerimizi dahi etkilemekte buda fiziksel değişikliklere sebep olmaktadır' dedi. Bu araştırma, detayları ile Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde 14 Ağustos 2009'da yayınlandı. Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu


Habertürk.com

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:53
phoenix_tr - avatarı
phoenix_tr
Ziyaretçi
11 Ekim 2009       Mesaj #635
phoenix_tr - avatarı
Ziyaretçi
Beyonce gibi olanlar uzun yaşayacak!


BEYONCE gibi kalın baldırlara sahip olan kadınlar daha uzun yaşıyor.
Hollanda’daki Koruyucu Hekimlik Enstitüsü’nün 3 bin kişi üzerinde yaptığı
araştırmaya göre kalın bacaklara sahip olmak kalp rahatsızlıklarını önlüyor, erken ölüm riskini azaltıyor. Uzmanlar baldır çevresinin ideal uzunluğunun 60
santim ve üzeri olduğunu söylüyor.


habertürk.com
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:57
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
16 Ekim 2009       Mesaj #636
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Klasik Masajın Etkileri


Hazırlayan : Dr. Necdet Tuna
Masajın vücut üzerindeki direkt ve in direkt etkileri, vücut örtüsüne uygulanan manipülasyonların, yani ellerle verilen dokunma, bastırma, germe, esnetme ve titreştirme biçimindeki mekanik uyarıların tepkileridir. Tepki.deride, derialtı dokusuna, kaslarda ve damarları sinir ağında yerel oluşabileceği gibi; refleks yolla başka bölgelere, örneğin iç organlara da aktarılabilir. Vejetatif sinir sisteminin uyarılması da genel etki kompleksi kapsamındadır. Masajın etkileri, fiziksel, fizyolojik ve psikolojik etmenlerin bileşkesi olarak değerlendirilir. Deri üzerinden ellerle verilen basınç ve germe biçimindeki ritmik mekanik uyarılarla sıkıştırılan ve gerilerek esnetilen deri, deri altı dokuları ve kasların yapılarındaki sinir uçları (reseptörler) uyarılır. Ayrıca, dokuların yapılarındaki kan ve lenf damarları da bu fiziksel uyarılardan etkilenir; arteriyel, venöz, kapiller ve lenf dolaşım canlanır.
Vücut sistemleri üzerindeki etkiler şöyle derlenebilir.

1. Dolaşım Sistemi Üzerinde Etkiler
Klasik masajın kan ve lenf dolaşımı üzerine etkileri .deneysel ve klinik araştırmalarla kanıtlanmıştır. Vücut örtüsüne kalp yönünde uygulanan yeterli dozdaki öfloraj ve petrisajla, lenf ve venöz sistem uyarılarak dolaşımı aktive edilir (damarsal etki). Bölgedeki kan akımındaki canlanma aletsel olarak da gösterilebilir. Damarlardaki akışın canlanmasıyla. dokularda sıvı değişimi hızlanır, dokular daha bol besi maddesi ve oksijen alabilir, metabolizma artıkları bulundukları yerden daha çabuk uzaklaşabilir.
Damarların çevresinde bulunan otonom sinir ağının: uyarılmasıyla da damarlarda refleksif bir genişleme olur. Yani, kan akımındaki hızlanma salt yumuşak bir hortum içinde ki sıvının sıvazlanarak ilerletilmesi demek değildir!

2. Kas1ar Üzerine Etkiler
Çok kez sanıldığı gibi, masajla ne kas hacmi artırılabilir ne de kas güçlendirilebilir. Kasları kuvvetlendirmenin tek yolu, düzenli aktif çalışmalar, yani egzersizlerdir. Masaj; ancak kasların işlevsel yeteneklerini yeniden kazandırılmasında yardımcı olarak kasların güçlenmesine katkıda bulunabilir:
* Yorgun kas masajla, salt dinlenmeyle geçirilen süreye oranla çok daha çabuk dinlenip gevşeyebilir.
* Masaj yapılan kaslar; dolaşımların canlanmasıyla daha iyi beslendikleri için yaralanmalara karşı daha dirençlidirler; aşırı zorlanma daha iyi uyum sağlayabilirler.
* Kan akımının hızlanmasıyla süt asidi vb. metabolizma artıklarının oluşturdukları yerden taşınmalarıyla birikim önlenir; germe, esnetme ve titreştirme manipülasyonlarıyla hipertonik kaslar gevşetilip, esnetilebilir. Nitekim, klinik çalışmalarımızda hipertonik kasın, bireyden bireye değişmek üzere, 7-8 seans sonra el altında birden bire gevşediğini görüyoruz:
* Masaj, yetersiz harekette, yaralanmalarda ve felçlerde olası kas erimesini, atrofiyi önlemez, ama sertleşme,fibröz doku oluşumu ve kasılmalar bilinçli bir masajla engellenebilir. Kas ve eklemlerde değişik nedenlere bağlı hareket kısıtlamalarında egzersizlerden önce masaj uygulanırsa egzersizler daha kolay ve rahat yapılabilir.

3. Sinirler Üzerine Etkiler
Kopmuş bir sinirin masajla yeniden oluşturulması (rejenerasyonu) söz konusu değildir. Ancak, sinir ve çevre dokularının kan dolaşımının aktive edilmesi, metabolizmanın yükselmesiyle rejenerasyon hızlandırılabilir.

4. Dinlendirici, Gevşetici-Psikosedatif Etki
Genel masajda uyuklama, solunumun derinleşmesi; masajdan sonra yorgunluğun, bitkinliğin kaybolması, kişinin zindeleşmesi, masajın çevresel ve merkezi sinir sistemi üzerine olumlu etkisinin somut belirtisidir.Masajın en tipik psiko-sedatif etkisi, çocuklarda olsun, büyüklerde olsun okşama-sıvazlamadır.! Bu nedenle de masörün kişiliği yaklaşımı, sonucu büyük çapta etkiler.

5. İç .Organlar Üzerine Etkiler
Vücut örtüsünde belli bölgelerin değişik yöntemlerle uyarılmasıyla bazı iç organ hastalıklarına etkili olunabilmektedir. Nitekim mide ağrılarında, safra kesesi sancılarında, karında gaz oluşumlarında, sırtta belli bölgelerin ovulmasıyla rahatlama olduğu halk arasında bilinir (masajın uzak etkisi!} İç organların vücut örtüsünde refleksif yolla ilişkili bulunduğu alanların haritası bile çıkarılmıştır (Head Bölgeleri). "Bağ Dokusu Masajı" ve ''Ayaklarda Refleks Alanlarının Masajı" bu bölgelere uygulanmaktadır. Uzakdoğu kökenli Akupunktur; akupressur ve shiatsu ile de iç organlara etkili olma amaçlanmaktadır.

6. Ağrı Dindirici Etki
İnsanın, ağrıyan acıyan yerini içgüdüyle ovuşturması, masajın tipik ağrı giderici etkisidir. Uzun bir yürüyüş sonunda ya da zorlu bir işten sonra ağrıyan bacak ve kol kaslarının ovulması ya da ovdurulmasının anlamı da budur. Yara1anmanın olmadığı salt gerginlik ve kasılmaya, spazma bağlı kas ağrılarında neden, kasılan kas içindeki damarların sıkışarak daralmasıyla kasın yeteri kadar oksijen alamamasıdır. Bu gelişme tıpta ağrı kısır döngüsü olarak bilinir. Bu kısır döngüyü kırmak, kasa gerekli oksijeni gönderebilmek için spazmın kaldırılması, kan dolaşımının düzenlenmesi gerekir. Masajla hem spazm çözülebildiği, hem de kan dolaşımı artırılabildiği için ağrı geriler. Ayrıca, ağrı duygusunu indirgeyen ağrı eşiğini yükselten maddelerin (endorfin vb.) salgılanmasını bilinçli ve düzenli masajla artırıcı fizyolojik bilgi ve teknik eğitim gereklidir. Bu da ancak özel masaj okullarıyla sağlanabilir. Ülkemizde maalesef bir tek özgün masaj okulu yoktur. Türkiye sınırları içindeki tüm masörlerin ve masözlerin neyi ne kadar bildiklerini, ne yaptıklarını ehliyetlerini, Sağlık Bakanlığı dahil kimse bilmez!
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
17 Kasım 2009       Mesaj #637
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
AKCİĞER HASTALIĞI SİGARA İÇENLERİ DAHA ÇOK SEVİYOR


Sigara içenler özellikle sabahları gelen öksürük krizlerine ve merdiven çıkarken nefes darlığına alışıktır. Ancak bilmezler ki aynı belirtiler tehlikeli bir düşman gibi içten içe seyreden ve öldürücü darbeyi vurmak için bekleyen KOAH hastalığının en önemli habercileridir.

Ülkemizde tam 3 milyon insan bu hastalıkla karşı karşıya. Hastaların büyük bir çoğunluğu ise bu işaretlerin sadece sigaradan kaynaklandığını düşünüyor ve hastalığından habersiz. Suadiye Memorial Tıp Merkezi; Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. İlkay Keskinel, 18 Kasım Çarşamba “Dünya KOAH günü” öncesi “Sigaranın KOAH üzerindeki tetikleyici etkisi ve korunma yolları” hakkında bilgi verdi.

Dünya da en sık görülen 4. ölüm nedeni

“Kronik obstrüktif (tıkayıcı) akciğer hastalığı”nın baş harflerinden oluşan “KOAH”, aslında iki hastalığı tanımlamakta kullanılır: kronik bronşit ve amfizem. Kronik bronşit, en az iki yıl üst üste ve bu iki yılın en az üç ayında öksürük ve balgamla seyreden ilerleyici bir rahatsızlıktır. Amfizem ise, kana oksijen taşınmasını sağlayan hava keseciklerinde harabiyete neden olan bir hastalıktır. Bunun sonucunda akciğerde elastikiyet kaybı ve nefes darlığı görülür. Çoğumuzun adını bile duymadığı KOAH, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, kalp-damar hastalıkları, zatürre ve AIDS’ten sonra 4. en sık ölüm nedenidir. Ölüm nedenleri arasında bu kadar üst sıralarda yer almasının ötesinde KOAH, yaşam kalitesini bozan, işgücü kaybına neden olan ve kişiyi zaman içinde kendi bakımını bile gerçekleştiremeyecek hale getiren bir hastalık. Ülkemizde yaklaşık 3 milyon kişinin KOAH’lı olduğu tahmin edilmekte, tüm dünyada ise bu sayı 600 milyona ulaşmaktadır.

Bu Bir Tesadüf Değil: Sigara İçen her 5 kişiden birinde KOAH görülüyor

Sigara içen kişilerde içmeyenlere göre KOAH riski 30 kat daha fazla. Yalnızca sigara değil, pipo ve puro kullanımı da KOAH’a yol açmaktadır. Sigara içenlerin beşte birinde KOAH gelişmektedir. Sigaraya erken yaşta başlanması ve uzun süre çok miktarda içilmesi, KOAH’ın daha ağır seyretmesine neden olur. Sigara dışında bazı mesleki faktörler (madencilik, fırın/tahıl işçiliği, çiftçilik) ve ısınma amaçlı tezek yakılması da KOAH’a zemin hazırlar.

Öksürük ve eforla gelen nefes darlığı KOAH’ın başlıca belirtileri

KOAH’da erken tanı ve müdahale, hastalığın gidişini durdurabilir ya da yavaşlatabilir ancak KOAH tanısı ihmal edilen bir hastalık. Toplumda yeterince bilinmiyor ve önemsenmiyor. Tanıda öncelikle hastanın şikayetleri değerlendirilmekte ve solunum fonksiyon testleri ile akciğer grafisi gibi tetkiklerden yararlanılmaktadır. Başlıca belirtileri; öksürük, daha çok sabahları balgam çıkarma ve özellikle eforla gelen nefes darlığıdır.

Tanıda gecikilmesinin en önemli sebebi, sigara içenlerin öksürüğü ve balgamı “normal” kabul etmeleridir

Biliyoruz ki, “normal öksürük” ya da “normal balgam” yoktur. KOAH’lı kişiler, öksürük ve balgamı çoğunlukla o kadar kanıksamışlardır ki; yakınmaları iyice artana kadar doktora başvurmayı düşünmezler. Oysa, KOAH’a erken tanı konup zamanında sigara bırakılırsa, yıllık akciğer fonksiyon kaybı azalmaktadır. 35 yaşından sonra sağlıklı her insanın 1 saniye içinde dışarı verebildiği soluk hacmi yılda 30 ml azalma gösterir. Sigara içen KOAH’lılarda bu azalma 150 ml kadardır. Dolayısıyla KOAH’lılarda sigaranın bırakılması, hastanın daha uzun yıllar boyunca hayat kalitesinin yüksek kalması açısından kritik önem taşımaktadır.

Vakit geçirmeden sigarayı bırakma polikliniğine başvurun

Sigara, eroin ve kokain gibi bağımlılık yapıcı bir maddedir. Bu fiziksel bağımlılık nedeniyle kişi sigarayı bırakmada zorluk çekmektedir. Kendi kendine sigara bırakılamıyorsa, sigarayı bırakma poliklinikleri devreye girmelidir. Günümüzde sigara bağımlılığının tıbbi tedavisi mümkündür. Sigara Polikliniğimiz’de, öncelikle hastalarımızın fizik muayeneleri yapılmakta, gerekli görülen tetkikleri istenmekte ve fiziksel mi, yoksa ruhsal bağımlılığın mı daha ön planda olduğu saptanmaktadır. Bundan sonraki aşamada kişinin bağımlılık tipine göre, nikotin yerine koyma tedavisi ya da ilaç tedavisi önerilmektedir.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
17 Kasım 2009       Mesaj #638
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi


spacerTÜRK KAHVESİNİN FAYDALARI
- Kahvenin içerdiği kafein maddesi, sinir sistemini uyarıp zihinsel aktiviteyi güçlendirir.

- Uyuşukluğu giderip enerji verir ve uyanık kalmayı sağlar.

- Yapılan araştırmalar günde 6 fincan kahve içen 55 yaşındaki bir kişinin düşünme potansiyelinin içmeyenlere oranla 6 kat daha fazla olduğunu gösteriyor.

- Ayrıca kahve içenlerde içmeyenlere nazaran daha az diş çürüğünün olması, bir başka dikkat çekici araştırma sonucu.

- Kahve içtikten sonra organizmada ani değişiklikler oluyor. Tüm vücut ani bir enerji akımı ile doluyor. Bu enerji çocuklarda 3, yetişkinlerde ise 5-7 saat sonra azalmaya başlıyor. Tüm bu olumlu yönlerine rağmen kahveyi çok fazla tüketmemekte fayda var.

- Araştırmalar günde iki fincan kahvenin kolon kanseri riskini yüzde 25, safra kesesinde taş riskini yüze 45 azalttığını gösteriyor. Ancak kahvenin çok fazla tüketilmesi yüksek.

- Kanser riskini azaltıyor: Norveç’te yapılan bir araştırma ,meyve ve sebzeden bile daha çok antioksidan içerdiğini ortaya koymuştur.

- Alzheimer’i önlüyor Portekiz’de 2002 yılında yapılan araştırmaya göre kafein beyni zinde tutuyor.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:57
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
21 Aralık 2009       Mesaj #639
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Alkolden sonra alınan kahve ayıltmıyor

Alkol alındıktan sonra içilen kahvenin kişiyi ayılttığı şeklindeki yaygın inancın efsane olduğu ortaya çıktı

Philadelphia’daki Temple Üniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan ve Behavioural Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, kahve insanın kendine geldiği hissi yaratsa da bu sadece bir yanılsama.

Araştırmacılar, aslında kahvenin insanların alkolün etkisinde olduklarını anlamalarını zorlaştırdığını belirtiyor.

Araştırmanın başında yer alan Dr. Thomas Gould, kahvenin ayıltıcı etkisi bulunduğuna dair efsanenin yanlış olduğunun artık ortaya çıkması gerektiğini belirterek, kafein ve alkolün birlikte kullanımının felaket sonuçlara neden olabilecek kötü kararlar verilmesine yol açabileceği uyarısında bulundu.

KAFEİN VE ALKOL CİDDİ RİSK

İçki içtikten sonra kendisini yorgun ve sarhoş hissedenlerin, hala alkolün etkisinde olduğunu bilmek isteyebileceğini belirten araştırmacılar, bütün gece uyanık durmak ve içki içebilmek isteğine karşın, kafein alkol kombinasyonunun ciddi riskler yaratabileceğini kaydediyor.

Araştırmacılar, alkol ve kafeinin insanlarda uyanık ve potansiyel tehlikelerle yeterince başa çıkabileceği hissi yaratabileceğinin altını çizerek, bunun alkolün etkisinde otomobil kullanmak veya sonucu kötü bitebilecek durumlara atılmaya yol açabileceği uyarısında bulundu.

Bilim adamları, araştırmalarında yetişkin farelerin, parlak ışık ve yüksek ses gibi rahatsız edici uyarıcılardan kaçınarak labirentte nasıl yönlerini bulduklarını gözlemledi.

YÖN BULMA YETENEĞİ ÖLÇÜLDÜ

Hayvanlara değişik kombinasyonlarda alkol ve kafein veren araştırmacılar, bu grupla sadece tuzlu solüsyon verdikleri farelerin yön bulma yeteneklerini karşılaştırdı.

Alkolün hayvanları daha rahat, ancak rahatsız edici şoklardan daha az kaçabilir hale getirdiğini gören araştırmacılar, kafein verilen farelerin labirentte birazcık daha iyi yön bulduklarını ama daha tetikte ve gergin olduklarını tespit etti.

SADECE AYIKLIK HİSSİ VERİYOR

Alkol ve kafein kombinasyonunda ise göreli daha tetikte görünen gevşemiş farelerin rahatsız edici uyarıcılardan yine kaçamadıkları görüldü.

Araştırmacılar, alkol ve kafein kombinasyonunun insanda, hâlâ sarhoş oldukları halde ayık oldukları hissi yarattığına inanıyor. Araştırmada, bir denek fareye verilen kahve dozunun insanda 8 fincan kahveye eşdeğer olduğu belirtildi.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
21 Aralık 2009       Mesaj #640
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Genç gösterenler daha uzun yaşıyor

Yedi yıl boyunca derlenen bilgilere dayanılarak hazırlanan ve British Medical Journal tıp bülteninde yayımlanan sonuçlara göre, kişilerin algılanan yaşlarıyla yaşama süreleri arasında yakın bir ilişki tespit edildi.
Yapılan bir araştırmaya göre gerçek yaşından daha genç gösteren kişiler daha uzun yaşıyor.

Güney Danimarka Üniversitesi’nde Prof. Kaare Christensen liderliğinde yapılan araştırmada, yaşları 70 ile 99 arasında olan 387 çift ikizin fotoğrafları, üç ayrı uzman ekip tarafından yorumlandı.

Ekiplerden ilki, ileri yaşlı kişilerin yaşlarını tahmin etmede uzman olduğu düşünülen geriyatri elemanlarından, ikincisi ise yine kendi yaşıtlarının yaşlarını bilmede yüksek skor sahibi ‘ileri yaşlı kadınlar’dan oluştu.

Üçüncü gruptaysa yaş tahmininde en berbat skora sahip olduğu bilinen ‘genç, erkek, sınıf öğretmenleri’ yer aldı.

Üç heyetteki kişilere 774 ikiz kardeşin fotoğrafları karıştırılarak ve çift birbirinden ayrılarak ayrı günlerde gösterildi.

Yedi yıl boyunca derlenen bilgilere dayanılarak hazırlanan ve British Medical Journal tıp bülteninde yayımlanan sonuçlara göre, kişilerin algılanan yaşlarıyla yaşama süreleri arasında yakın bir ilişki tespit edildi.

Raporda yer alan başka bir ifadeyle, gözlenen ikizlerin arasındaki ‘görünen yaş’ farkı ne kadar büyükse, daha genç görünen ikiz kardeşin daha uzun yaşama olasılığı o kadar artıyor.

Independent gazetesinin aktardığı araştırmada ayrıca, görünen yaşla ’telomer’ adı verilen biyolojik yapıtaşı olan moleküller arasında bir ilişki olduğu da teyit edildi. Telomerlerin daha kısa olduğu kişilerin daha hızlı yaşlandığı düşünülüyor. Telomer boyu aynı zamanda bazı hastalıkların oluşma olasılığını da etkiliyor.

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış