Arama

Sanat Etkinlikleri - Sayfa 3

Güncelleme: 3 Mart 2016 Gösterim: 136.342 Cevap: 109
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
8 Eylül 2007       Mesaj #21
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
bogazici

Sponsorlu Bağlantılar
Boğaziçi / The Bosphorus
The Marmara Pera Gallery Art & Life, 2007 / 2008 sanat sezonunu 11. İstanbul Bienali ile eş zamanlı olarak, örtüşen bir temayla 6 Eylül 2007 Perşembe günü, Muammer Bozkurt’un Boğaziçi / The Bosphorus sergi projesi ile açıyor.

Türkiye’de 10 yıl aradan sonra sergi açacak olan sanatçının “ The Bosphorus” adlı sergisi Boğaziçi’nin kaotik ortamının ardında kalan, bu mekanın görmezden gelinen yanlarını masalsı bir dille ele alıyor. Sanatçı bu sergide, belgesel tadıyla büyük boyutlu baskılarını boya ile buluşturuyor. Fotoğraf ve resmin birlikteliğinden gerçeküstü öykülerini oluşturuyor.

Yıllardır yurt içinde ve dışında 15 kişisel olmak üzere sayısız karma sergiye katılan sanatçının Boğaziçi temalı bu sergisi aynı zamanda bir geriye dönüş niteliği taşıyor.

Bu sergide yer alan çalışmalar, hoyratça tüketilen bir güzelliğin sessiz, masalsı yanını ortaya çıkarmayı amaçlıyor.

Boğaziçi...
Bir kentin içinden geçen deniz sıfatıyla Boğaziçi, tarihsel ve kültürel açıdan dünyanın en önemli bölgelerinden biridir…

Üzerinde, kıyısında gürültülü insanlarıyla bütünleşmiş gibi görünse de, Boğaziçi melankolik, yalnız ve dönüştürülmüş bir kaotik ortamdır.

Masala dönüşen yanı ise; göremezden gelinen, hep bir bekleyiş içinde olan belirsizliği belgesel ve aynı zamanda gerçeküstü bir dille anlatmayı denemektedir…

Proje aynı zamanda Uluslararası İstanbul Bienali Çerçevesinde, Paris Belediyesi’nin desteği ile 6 Ekim 2007 tarihinde düzenlenecek olan ve uluslararası boyutta yankıya sahip Roma, Brüksel, Varşova, Barcelona, Montreal, Toronto ve Seoul gibi dünyanın entellektüel şehirlerinde de gerçekleştirilen ‘’Uykusuz Gece’’ projesinin içinde de sergi ve sanatçı tarafından hazırlanan ‘’Boğaziçi’’ konulu video / belgesel filmi gösterimi ile yer alacak.

2008’in birinci yarısında Almanya’nın Dresden kentinde, ikinci yarısında da Fransanın Paris kentinde sergilenecek olan proje aynı zamanda Türk sanatını ve Boğaziçi’ni farklı bir bakış açısından tanıtıp, yurt dışındaki sanatseverler ile buluşacak.

Muammer Bozkurt’un Boğaziçi / The Bosphorus sergisi 6 Eylül - 7 Ekim 2007 tarihleri arasında The Marmara Pera Gallery Art & Life'da görülebilir.

_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
10 Eylül 2007       Mesaj #22
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
İstanbul'da 'Kumdan Heykel Festivali'


Sponsorlu Bağlantılar
İstanbul Uluslararası Kumdan Heykeller Festivali, Kozyatağı Carrefour’da sanatseverleri bekliyor. Dünyaca ünlü 20 kum heykeltıraşının 4 haftalık çalışmasıyla İstanbul kumdan yeniden inşa edildi.

30 Eylül'e kadar açık kalacak serginin ilgi çeken çalışmalarından biri de Osman Hamdi Bey’in ünlü eseri 'Kaplumbağa Terbiyecisi'nin kumdan heykeli.

Şehrin tarihi ve mimari başyapıtlarının kumdan heykellerinin de yer aldığı festival, alışveriş merkezinde 10.00 - 00.00 saatleri arasında ziyarete açık.

Çocuklar ve yetişkinlere yönelik atölye çalışmalarında heykeller hakkında uygulamalı bilgi edinme şansı da bulunuyor.

Festivalde Hollanda’dan Marjon Katerberg, Sikke-Bart Frieling, Remy Geerts, İspanya’dan Aaron Jimenez Ojeda, Oscar Rodriguez, Ramon Eugenio Ojeda Alonso, Ukrayna’dan Andrey Vazhynsky, Iryna Kalyuzhna, Brezilya’dan Carlos Mauricio, Jair Damasceno, Kanada’dan Denis Gerald Kleine, John Walter Dixon McKinnon, Belçika’dan Enguerrand David, İrlanda’dan Fergus Oliver Mulvany, İngiltere’den Paul Hoggard, Timothy Handford, Portekiz’den Pedro Mira, Çek Cumhuriyeti’nden Radovan Zivny, Hindistan’dan Sudarsan Pattnaik ve Rusya’dan Vladimir Kuraev eserleriyle yer alıyor.

Her gün daha çok ilgi çeken kum heykel sanatı, Eski Mısırlılara kadar dayanan bir geçmişe sahip.

O dönemde piramitlerin inşaasından önce kumdan modellerinin yapıldığı biliniyor. Kum heykelciliği, yalnızca nehir kumu ve suyla, özel teknik kullanılarak yapılan ve sanatçıların bu konudaki sıra dışı becerileri ile birleşen özgün bir sanat olarak bugün de devam ediyor.

kale2

Festivalde yer alan temalardan bazıları:
İstanbul’un Fethi: İstanbul’un fethine ilişkin efsaneler, hem Türkler hem de Bizanslı Rumlar tarafından ince ince işlenmiş, gelecek kuşaklara tüm güzellik ve incelikleriyle miras bırakılmıştır. Efsanelere göre, İstanbul gibi bir şehrin fethi, mucizelerle olabilirdi ancak... Gerek Osmanlı gerekse Bizans toplumlarından aktörlere yer verilen bir fetih efsanesi çok ünlüdür. II. Sultan Mehmet’in saldırı üzerine saldırı tazelediği, Türk toplarının cehennemi bir ateşle surlarını dövdüğü kuşatma günlerinden bir gün, Tanrı bir meleğini Agapios adındaki bir keşişe gönderir.

Melek, getirdiği tahta kılıcı Agapios’a verir ve bunu Bizans imparatoru Konstantinos Paleologos’a vermesini söyler. Bu kılıç sayesinde Türkler şehri alamayacaklardır. Keşiş Agapios, kendine verilen görevi yerine getirmek üzere hemen Bizans sarayına gider ve imparatorun huzuruna çıkarak: "Yüce Tanrımız bu kılıcı size gönderdi. Bu kılıcı alın ve onunla düşmanınız Türkleri yok edin!"

Konstantinos Paleologos kılıcı alır, ama tahtadan yapılmış olduğunu görünce müthiş öfkelenerek keşişe bağırır: "Benim elimde şanlı Davud’un her savuruşta dört mızrak boyu uzayan olağanüstü kılıcı var. Bu tahta kılıç ne işime yarar ki!"

Saraydan kovulan ve kalbi kınlan keşiş, o üzüntü ve kızgınlıkla doğruca genç Türk padişahının huzuruna çıkar, hikâyesini anlatarak tahta kılıcı ona sunar. Genç padişah kutsal armağanı büyük bir sevinçle kabul eder. Kısa bir süre sonra Bizans düşer, genç Türk padişahı böylece "Fatih" olur.

Galata Kulesi ve Hezarfen: İstanbul’da, dünyanın en eski kulelerinden biridir. 1348 yılında Bizans İmparatoru Justinianus hükümdarlığı sırasında yapılmıştır. 13. yüzyılda Cenevizliler tarafından kullanılmıştır. 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimine geçmiştir.

Rivayete göre Hezarfen Ahmet Çelebi, 1632 yılında lodos bir havada Galata Kulesi’nden kuş kanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakarak, uçma denemesinde bulunmuştur. İstanbul Boğazı’nı geçip 6000 m. ötede Üsküdar’da Doğancılar’a inmiştir. Bu uçuş hakkındaki belgeler şimdiye kadar sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sindeki ifadesinden ibarettir.

Bu olay Osmanlı Devleti’nde ve Avrupa’da büyük yankı bulmuş ve dönemin padişahı IV. Murat tarafından da beğenilmiştir. Sarayburnu’ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan, Ahmet Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş, hatta Evliya Çelebi’ye göre "bir kese de altınla" sevindirmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli birisinin tehlikeli olabileceğini düşünüp, "Bu adem pek havf edilecek bir ademdir, her ne murad ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakaası caiz değil" diyerek onu Cezayir’e sürgün etmiştir. Ahmet Çelebi orada 31 yaşında vefat etmiştir.

Kız Kulesi: Birbirindenh farklı onlarca öyküye sahip olan bu efsanevi kule, aslında görünmez ve küçük bir adacık olan kayalığın üzerinde yükselir. Kuleye Kız Kulesi adını Türkler verdiler.

Bir efsaneye göre, bir falcının baktığı falda, kızının yılan tarafından sokulacağını öğrenen imparator, sevgili evladını ölümden kurtarmak için bu adaya saklar. Ancak gönderilen bir incer sepetinden çıkan yılan yine de zavallı kızı sokar ve öldürür.

Kız Kulesi ile ilgili başka bir efsane Hero ve Leandros adlı iki aşığın hazin öyküsünü dile getirir. Efsaneye göre Hero, Afrodit Tapınağına bağlı bir rahibeydi ve aşk ona yasaktı. Kız Kulesi’nde yaşayan Hero’ya aşık olan Leandros yüzerek her gece adaya gelir, ona aşkını fısıldarmış. Gece karanlığında güzel rahibenin yaktığı ateş Leandros’a yol gösterirmiş. Ancak fırtınalı bir gecede rüzgar meşaleyi söndürmüş ve Leandros yolunu yitirerek karanlık sularda boğulmuş. Bunu gören Hero da kendisini Boğaziçi’nin soğuk sularına atıvermiş…

Megaralı Göçmenlerin Yolculuğu: Milattan önce 8 ve 7'nci yüzyıllar gerek Kıta Yunanistan’ında gerek Anadolu kıyılarına göçüp yerleşen Yunanlıların yoğun koloniler kurma girişimlerine sahne olmuştu. Bu efsaneye göre, Yunanistan’da yaşayan Megaralı göçmenler yeni bir şehir kurmak istemektedir. O zamanki geleneklere uyarak Delphoi’deki Apollon Tapınağı kâhinine akıl danışırlar. Kâhin onlara şöyle der: “Gidin, yeni şehrinizi Körler Ülkesi’nin karşısında kurun.”

Bu Körler Ülkesi neresidir, bu konuda bir bilgi vermez. Epeyce uzun süren bir yolculuktan sonra, İstanbul’un günümüzdeki Sarayburnu kıyılarına varırlar. Hepsi de buranın güzelliği karşısında büyülenir. Derken Anadolu yakasındaki Khalkedon’u (günümüzde Kadıköy) görürler. Burası 20 yıl kadar önce yine Megaralılar tarafından kurulmuştur.

Yeni gelen göçmenlerin önderi Byzas şöyle der: “Körler Ülkesi adı verilen yer şu karşı kıyıdaki şehir olmalı mutlaka. Böylesine güzel bir yer dururken, bu güzelliği görmeyip de karşıda şehir kurana ne denir?” Temelleri Sayrayburnu sırtlarında atılan kente, kurucusu Byzas’tan dolayı “Byzas’ın kenti” anlamına gelen “Byzantion” adı verilir.

_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
19 Eylül 2007       Mesaj #23
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
domingo

Domingo Notaro’nun “Turkuaz Mevsimlerim” Adlı Sergisi ODTÜ’de

TC Dışişleri Bakanlığı’nın himayesinde ve İtalya Dışişleri Bakanlığı ile İtalya Büyükelçiliği’nin destekleriyle; Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara İtalyan Kültür Merkezi ile Çankaya Belediyesi işbirliğiyle, Domingo Notaro’nun derin dostluk ve sevgi duyguları beslediği ülke olan Türkiye’de yarattığı eserleri içeren “Turkuaz Mevsimlerim” adlı sergisi; 14 Eylül – 14 Ekim 2007 tarihleri arasında ODTÜ’de yer alıyor.

Domingo Notaro’nun; çuha tuval üzerine akrilikler, karma teknikle gerçekleştirilen desenler, anaokulu çocuklarının katılımlarıyla yaratılan iki büyük eser, bronz heykel In-Nuce Induce, sadece mikroskopla görülebilen DNA heykeli, gelecekte gerçekleştirilecek olan IN-FINITO adlı heykel modülünün çalışmalarını içeren; Orta Doğu Teknik Üniversitesi yerleşkesinde yaratılan 80’den fazla eserin yer aldığı serginin; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek açılışı; 14 Eylül 2007 Cuma günü, saat 18:00’da, ODTÜ Rektörü Ural Akbulut, TC Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültür İşleri Genel Müdürü Büyükelçi Ayşenur Alpaslan ve İtalya’nın Türkiye Büyükelçisi Carlo Marsili’nin katılımlarıyla gerçekleştirildi.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
20 Eylül 2007       Mesaj #24
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
safa

Selma Gürbüz'den “Safa”

21. sanat yılı içerisinde olan Selma Gürbüz adını Osmanlıcadan alan “Safa” adlı sergisi ile 4-31 Ekim tarihleri arasında Mac Art Gallery’de sanatseverlerle buluşuyor.

Selma Gürbüz’ün sanatında doğu-batı sentezleri ile bunların çatışmaları yer alırken, Gürbüz sanatını daha çok doğu’nun derin ve güçlü tılsımı ile kuvvetlendiriyor.

Doğu minyatürlerinin içinde barındırdığı erotizmden etkilenen sanatçı, Osmanlı, Hint, İran ve Japon minyatürlerindeki etkilerin saf ve şiirsellikle dolu bir erotizm ile sanatında ifade bulduğunu söylüyor.

Kedi, Selma Gürbüz’ün kadın-erkek figürleri kadar sanatında hakim konulardan birisi. Kedi biraz baştan çıkarıcılığı, biraz yırtıcılığı ve romantizmi ile onu erotik bir hayvan olarak gören sanatçının konuları arasına girmesini sağlar.

Eserlerinde kadın ya da erkek figür ayırımı yapmayan Gürbüz, materyal üzerinde yer alan kadın kostümlerinin kadını getirdiğini, işin içine giren gölgenin de kendi ruhunu yansıttığı ve aslında kendini de figür olarak kullandığını anlatıyor.

Her birinde ayrı bir fantezi dünyası kurduğu resim ve heykelleriyle tanınan sanatçının “Safa” ismini verdiği çalışmalarından oluşan sergisi 4-31 Ekim 2007 tarihleri arasında Mac Art Gallery’de görülebilir.

Selma Gürbüz Sergi Programı
Kamiyama Workshop - Eylül 2007
Sergi; Makii Masaru Fine Arts, Tokyo - Kasım 2007
Sergi; Galeri Apel Contemperary Art Fair - Kasım 2007
Sergi; Galerie Maeght, Paris - Ocak 2008
Sergi; Galerie Maeght, Barcelona - 2008
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
21 Eylül 2007       Mesaj #25
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Selma Gürbüz'ün 20. Yıl Sergisi

Erotizm
Erotizmle ilgili ilk çıkış noktam belki de erotik minyatürlerdir. Doğu minyatürleri ilk kez benim erotik sanatla ilgilenmeme neden oldu. Onlardan çok etkilendim, bütün sanatımda o ilginç, bana çok yakın olan o erotikliğin içinde biraz kırılganlık da var, o erotikliğin içinde şiir de var. O minyatürlere de baktığınızda bunu görürsünüz. Osmanlı, Hint, İran, Japon minyatürleri.. Bunların hepsi aynı familyadan geliyor ve burada çok estetik bir erotizm var. O estetikliğin içinde de aynı zamanda kışkırtıcılık var. Bir kışkırtma ve bir oyunculuk durumu var. Ve çok doğal bir şey var, o kadar doğal ki, o kadar doğadan çıkmışki tam bir estetik yaratıyor. Benim eserlerimde de saf bir erotizm aynı zamanda çok açık bir erotizm, cesur bir erotizm ve şiirli bir erotizm var.

Kedi
Kedi, yıllardır kullandığım bir figür. Kedim yok ama Cihangir'de bir sürü kediye bakıyoruz ayrıca ailemin kedileri var, kedi seven bir aileyiz. Kedide biraz baştan çıkarıcılığı, biraz yırtıcılığı, biraz o yanaşmasını, biraz sıcaklığı yakaladım. O dokunup da dokunmama arasındaki yanaşmasında tuhaf bir erotizm yakaladım. Kedinin çiftleşmesi, dişiliği, erkekliği...
Kedi benim için hep erotik bir hayvan oldu. O erotizmin içinde bir romantiklik aramaya başladım diyebilirim. Ne kadar açık bir erotizm bile olsa da, onun içinde bir romantizm oldu. O dokunmayla dokunmama arası durum kimilerine göre tedirgin eden bir şey, ama belki de ben o tedirgiliği seviyorum. Bir otoportrem var.

Doğu-Batı
Türkiyeli bir sanatçı olarak hem Doğu'yu hem Batı'yı bilmenin özel bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Batı'lı fikirlerin Doğululaşması söz konusu. Doğu'nun da Batı'nın da bir büyüsü var. O büyüler zaman zaman birleşiyorlar zaman zaman çatışıyorlar. Ama doğunun o derin kültürü, çok ilginç bir gücü var. Ben Doğu sanatının gücü ve tılsımıyla zengileştiğimi düşünmüştüm.
Kadın
Benim için son zamanlarda kadın-erkek diye bir cinsiyet ayrımı hem var hem de yok. Eserlerimde kadın varken kostüm de oluyor, kostüm kadını getiriyor. Gölge figürü giriyor. İşin içine kadının romantikliği, kırılganlığı, erotikliği giriyor yani ben giriyorum işin içine. Aslında
ben kendi kendimi model olarak, figür olarak çok kullanıyorum.
Kostümle birlikte kadın daha çok girmeye başladı ama erkeğe de giydiriyorum bu kostümleri tabii.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
21 Eylül 2007       Mesaj #26
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
artane
Bienal ile eş zamanlı Angel Delgado sergisi

Artane, İstanbul Sanat Bienal’iyle eşzamanlı olarak açtığı yeni sezonun ilk sergisinde, Küba’nın muhalif sanatçılarından Angel Delgado’nun eserlerini konuk ediyor.

Havana ve Mexico City’de sanat hayatını sürdüren 1965 doğumlu Delgado, 1990’da “Yontu Nesne” başlıklı sergideki performansından ötürü hapse girdikten sonra, sanat hayatında yepyeni bir döneme girdi. Kavramsal sanatçı ve eleştirmen Luis Camnitzer’in “Gerçek hapishane, içinde bulunduğumuz pek çok hapishanenin somutlaşmış halidir” düsturunu şiar edinen sanatçı kendini Küba’daki resmi sanat çevresinden soyutladı ve sansürcülüğe karşı sessiz kalan çoğunluk arasında bir çığlık, bir haykırış olmayı seçti.

Delgado’ya göre maddi ve manevi kısıtlamalar, dört yanı denizle çevrili bir kara parçasını ütopya’dan distopya’ya dönüştürme tehlikesini barındırır. Sanatçı baskı ve sansüre karşı direnişini, zor zamanlardan geçen bir ütopyanın hayatta kalma mücadelesi olarak betimlemektedir. Delgado bu yeni sanat serüveninde kullanacağı gereçleri ve tekniği cezaevinde edindi. Diğer mahkumlardan renkli kalem ve yüz kremiyle mendillerin üzerine resim yapmayı, sabundan heykeller yontmayı öğrendi. Çalışmalarının tümü, cezaevi deneyimlerine ilişkindir, ya da o deneyimlerin izlerini taşır. Enstalasyonlarında ve diğer yapıtlarında hoşgörüsüzlüğe ve denetim mekanizmalarına ilişkin eğretilemeler ve semboller öne çıkar. Delgado, herhangi bir sistemin değil, bütün siyasi sistemlerin sembolik eleştirisini yapar; temel haklarından yoksun bırakılan bireyleri birleştiren insani değerleri arar.

Angel Delgado sanatsal mesajını iki eksen üzerinden iletir. İlki, hapishanede oymaya ve işlemeye başladığı, sanatçı kimliğini temsil eden malzemeler, özellikle de sabundur. İkincisi, geometrik ve ağımsı yapılarda somutlaşan, ima ettikleri karanlıkla tehditkâr bir atmosfer yaratan, kapatılmışlık hissini simgeleyen desenleridir. Delgado, enstalasyonları, yontuları ve videoları kadar hayatta yaptıklarıyla da, kin ve intikam duygusu gütmeyen, sağlam bir etik duruşu yansıtır. İdealleri yalın ve kendine özgüdür: seslendirilmeyenin sesi olmak, biraz bireysellik talep etmek ve sanatın, zamanının vicdanı ve azınlıkların sesi olma sorumluluğunu vurgulamak.

Artane
Sanatkarlar Cad, Balaban Bey Çıkmazı, Uzay Apt, No 1, 80060 Cihangir - İstanbul
Tel: 0212 249 25 63
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
23 Eylül 2007       Mesaj #27
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
10. Uluslararası İstanbul Bienali

bienal6

Kavramsal çerçevesi “İmkânsız değil, Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik” olarak belirlen 10. Uluslararası İstanbul Bienali, 6 Eylül Perşembe günü, The Marmara Oteli – Büyük Balo Salonu’nda gerçekleştirilen basın toplantısının ardından, 7 Eylül Cuma akşamı 3 Numaralı Antrepo önünde düzenlenen, yüzlerce yerli ve yabancı konuğun katıldığı resmi açılış töreniyle kapılarını ziyaretçilerine açtı.

Bienal Sponsoru Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Küratör Hou Hanru’nun katıldığı basın toplantısında konuşan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Şakir Eczacıbaşı, İstanbul Bienali’nin önemli bienallerden ilk beşinin arasında Venedik Bienali’ni de geride bırakarak ikinci sıraya yerleştiğini belirtti. Eczacıbaşı, 10. İstanbul Bienali’nin küratörü Hou Hanru’nun, daha önce 50 küratörlüğü olan, hem doğu hem de batı sanatlarını özümsemiş biri olduğuna dikkat çekti. Bienalin tarafsız olmasına büyük önem verdiklerine değinen Eczacıbaşı, bu nedenle sanatçıların hiçbirinin ülkesinin veya milletinin vurgulanmadığını ve sadece eserlere odaklanıldığını belirtti.

bienal4

10 yıldır bienalin sponsorluğunu yapan Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç konuşmasında, modernleşme sürecinde bir şehir olarak İstanbul’un, dünya çapında bir bienale ev sahipliği yapmasının önemini vurguladı. Mustafa Koç, çocukların ve gençlerin sanatla bağlarını güçlendirmek amacıyla bienal süresince 6 – 14 yaş arası çocuklara yönelik eğitim programları düzenleneceğini, ayrıca üniversite öğrencilerinin, bienaldeki bütün sergileri sadece okul kimliklerini göstererek ücretsiz olarak gezebileceklerini açıkladı.

İstanbul’un sadece sahip olduğu tarihi değerlerle değil, içinde bulunduğu modernizasyon süreci ve çağdaşlığıyla da sürekli gelişen, göz önünde bir kent olduğunu belirten10. Uluslararası İstanbul Bienali küratörü Hou Hanru ise, bienalde İstanbul’un bu çeşitliliğini farklı sergilerle ortaya koymaya çalıştıklarını belirtti. Hanru, kentsel hayatımızı ve kent politikalarımızı etkileyecek, uluslararası sanatçıların ve mimarların biraraya geldiği bienalde, sonu ve sınırı olmayan konuların işlendiği, bir tür fikir ve ütopya yaratma platformu oluşturmayı amaçladıklarını söyledi. Ayrıca bienal için seçilen mekanların önemine de değinen Hou Hanru, düzenlenen sergiler sayesinde sanatla gerçek hayatın birbiriyle kaynaştığı bu mekanların, kent için öneminin hatırlanması gerektiğini ifade etti.

bienal2
Atatürk Kültür Merkezi

Adım Adım Sanat
Basın toplantısının ardından basın mensupları, yerli ve yabancı davetlilerle birlikte Atatürk Kültür Merkezi (AKM), İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) ve 3 Numaralı Antrepo’daki sergiler gezildi. Gezinin ilk adımını oluşturan AKM’de 13 sanatçının AKM’nin tarihi yapısı, işlevi ve bu mekan üzerine yürütülen politikaları irdelediği eserler yer alıyor. Ünlü bir İngiliz deyişinden gelen “Yakmalı mı, Yakmamalı mı” temalı sergide, fotoğraflar, video gösterimleri, heykeller ve enstalasyon çalışmaları AKM’nin üç katına yayılmış.

bienal3
İstanbul Manifaturacılar Çarşısı

AKM’den sonra gezilen İMÇ’de ise, bu blokların işlevi ve mimarisi göz önünde bulundurularak hazırlanmış “Dünya Fabrikası” temalı çalışmalar sergileniyor. Sergi mekanı olarak bazen dükkanların bazen de ortak kullanım alanlarının kullanıldığı İMÇ Blokları’nda küreselleşen dünya ile birlikte zamanla değişen çalışma ve üretme yöntemlerinin konu alındığı 27 proje bulunuyor.

bienal5
Antrepo No:3

Gezinin son durağı, Antrepo No:3, üst katında düzenlenen sergiler sayesinde yepyeni bir işlev kazanarak İstanbul Modern’e arkadaşlık ediyor. Bu mekanda sergilenen, kentleşme, göç, kültürler arası ve sınır ötesi iletişimin konu alındığı eserler 43 sanatçı ve sanatçı grubu tarafından yorumlanmış. “Entre-polis”, “Sokak Yaşamı” ve “Rüya Evi” temalarıyla düzenlenen 3 farklı sergi Antrepo’nun dev çatısı altında kesintisiz gezilebiliyor. “Rüya Evi” başlıklı sergi gündüz gezilebildiği gibi, özellikle her Cuma ve Cumartesi akşamı 20:00 – 04:00 saatleri arasında da ziyaretçilerini bekliyor. Böylece “Rüya Evi”ni gezmeye gelen sanatseverler, Antrepo No: 3 ‘ün içine yerleştirilen platformlarda, rüya görme, hayal kurma deneyimini yaşayabiliyor.

10. Uluslararası İstanbul Bienali’ne bu üç mekan dışında santralistanbul, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi (KAHEM) ve diğer sanat galerileri özel projelerle destek veriyor. Bu sayede İstanbul’un dört bir yanına yayılan bienal, 4 Kasım Pazar gününe kadar ziyaretçilerini bekliyor.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
26 Eylül 2007       Mesaj #28
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
"Duo"

duo

Gallery Art and Life Cihangir 2007 / 2008 sanat sezonunu 11.İstanbul Bienaline eş zamanlı olarak, 12 Eylül 2007 Çarşamba günü Beyza Boynudelik ve Tuncay Topçu’nun gerçekleştireceği "duo" projesi ile açıyor.

Türk resim sanatının genç kuşak sanatçılarından olan ikili, bu projede yaşam içindeki konumlarının iletişiminden yola çıkarak, özgünlüklerini, birbirlerinden farklı bakış açılarını ve zıtlıklarını, konu ortaklığı ile plastik birliktelik aramaksızın, sadece üreterek ‘’kendi’’ oluşumlarının göstergesinde, kimliksel olarak sanatın içine montajlamaktadırlar.

Gallery Art and Life Cihangir de 12 Ekim’e kadar izlenebilecek sergi aynı zamanda Uluslararası İstanbul Bienali çerçevesinde, Paris Belediyesinin desteği ile 6 Ekim 2007 tarihinde düzenlenecek olan ve Uluslararası boyutta yankıya sahip Roma, Brüksel, Varşova, Barcelona, Montreal, Toronto ve Seoul gibi dünyanın entellektüel şehirlerinde de gerçekleştirilen ‘’Uykusuz Gece‘’ projesinin içinde de yer alacaktır.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
27 Eylül 2007       Mesaj #29
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Sanat Etkinlikleri



34 Yılda 34 Resim

İstanbullu sanatçı Gülseren Kayalı’nın “34 Yılda 34 Resim” adlı sergisi Ayvalık Vakıflar Zeytinyağı Fabrikası’nda 1-31 Ekim 2007 tarihleri arasında sanat severlerle buluşuyor.

2006 yılından beri Ayvalık’ta yaşamını sürdüren Gülseren Kayalı’nın “34 Yılda 34 Resim” sergisinde, sanatla iç içe yaşadığı 34 yıldan ayrı ayrı seçtiği özel 34 resmi yer alacak.

Ayvalık Vakıflar Zeytinyağı Fabrikası, “34 Yılda 34 Resim” sergisi süresince, Pazar ve Pazartesi günleri dışında her gün 13.00—17.00 arası açık bulunacak.

Ayrıca; Gülseren Kayalı, 34 yıllık bilgi ve birikimlerini Ekim ayından itibaren AYKÜSAD / Ayvalık Kültür Sanat Derneği’nin Resim Atölyesinde, Ayvalıklı her yaştan sanat ve resim severlerle paylaşmaya başlayacaktır.

Ressamın kendi kaleminden resme başlayışının hikayesi...

“Neşet Günal Hoca’nın atölyesi… yağlı boya ile tanışmam... tuvale ilk boya sürmelerim… yağlı boyanın kokusu… esneyen / sert olmayan - hiç sevmezdim bu özelliği - bir bez olan tuvaller… ilk portelerim… natürmortlar…

Ardından Devlet Güzel Sanatlar Akademisi giriş imtihanı... uygulamalı çalışmalardan sonra, mülakatta Bedri Rahmi Eyüboğlu, kitaplar açar önümde, kimdir der, neden der, sorular... hatırlıyorum, Braque ve Picasso’dan konuşur... resimlerin altlarını kapatıp, kimin bunlar diye sorardı…

Akademide Galeri bölümü, Ali Çelebi’nin Atölyesi, çalışması uzun mu uzun bıktırası zaman alan antik heykeller… 1 metre boyunda olan o heykellerin 3 metreye büyütülen desenleri… sınıftaki her öğrenciye 1 metrekarelik yer…

İkiye ayırdılar sonra bizi, 2 asistanı vardı hocanın. Özdemir Altan ve Devrim Erbil… Ben Devrim Hocanın grubuna devam ettim. Müzelerdeki eskizler, eski eserleri tanımalar… ardından… İlk özgün resim yapma hürriyeti… ve Sabri Berkel Gravür Atölyesi... malzemenin zengin çeşitliliği… ve yıl 1975 öğrenciliğimde aldığım İlk ödülüm...

O günden bugüne, her yaşadığım, her gördüğüm, her duyduğum, her dokunduğum ve beyin gözüyle her gördüğüm için derin ulaşılamaz bir çoşkuyla çiziyorum, boyuyorum… ve en ince duyarlılıkla, en derininden yeniden var ediyorum yaşadıklarımı… ve sonra onları ummana salıyorum kendi oyunlarını oynasınlar diye… cenklerini ve neşelerini başkalarına da bulaştırsınlar diye…”

Sergi Mekanı:
AYKÜSAD / Ayvalık Kültür Sanat Derneği
Vakıflar Zeytinyağı Fabrikası - Ayvalık
Tel: 0 266 331 46 65
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
28 Eylül 2007       Mesaj #30
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
uyanis

'Cumhuriyet’ için birleştiler



18 sanatçı “Uyanış” adlı karma sergide bir araya geldi. Cumhuriyet mitinglerinin ardından oluşan atmosfer sonucu ortaya çıkan sergi, 'rejime sahip çıkma’ yönünde bir mesaj vermeyi amaçlıyor.

Türkiye’nin önde gelen koleksiyonerlerinden biri olan ve yıllardır Tem Sanat Galerisi’nin yöneticiliğini yürüten Besi Cecan, galeride 2 Temmuz’da açılan ve süresiz olarak devam eden “Uyanış” adlı karma sergide, 18 sanatçının eserlerini bir araya getirdi.

Cumhuriyet mitinglerinin yarattığı havadan etkilenen Cecan’ın tanıdığı sanatçıları arayıp onlardan eser istemesiyle ortaya çıkan “Uyanış”ta Fuat Acaroğlu, Beril Anılanmert, Oktay Anılanmert, Gülden Artun, Zahit Büyükişleyen, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Talat Enlil, Hüseyin Ertunç, Zeki Fındıkoğlu, Selma Gürbüz, Devabil Kara, Fevzi Karakoç, Nur Özalp, Yüksel Özen, Abdulkadir Öztürk, Hale Sontaş, Sema Ilgaz Temel ve Bilgehan Uzuner’in yapıtları yer alıyor.

'Emrivaki yaptım!’
Besi Cecan “Önce Oktay Anılanmert’i, sonra da Fevzi Karakoç’u aradım. Diğerlerine ise 'Katılır mısınız?’ diye sormadım bile, onlara emrivaki yaptım” diyor gülerek. Gülden Artun ve Nur Özalp da Almanya’da olmalarına karşın Cecan’ın çağrısına yanıt vermiş ve sergiye katılmışlar.

Besi Cecan, serginin içeriğinin ve adının nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatıyor: “Laik cumhuriyeti ve demokrasi değerlerimizi korumayı amaçlayan cumhuriyet mitingleri beni düşünmeye sevk etti. Ankara’daki ve İstanbul’daki mitinglere bizzat ben de katıldım. 29 Nisan’da boynum rahatsız olmasına rağmen 5 saat boyunca Çağlayan mitinginde bulundum. Çektiğim acıya rağmen elimdeki bayrak 1 santim aşağıya inmedi. 20 Mayıs’ta Samsun’da düzenlenen mitingi televizyondan izlerken de çok etkilendim ve sanatçılar neden bu konuda bir şey yapmasın diye düşündüm. Ben sanatçı değilim ama böyle bir sergi düzenlemek zorunda hissettim kendimi.”

'Umutluydum ama’
Cecan, Atatürk’ün laiklik ilkesini sanat, özellikle de resim ve heykel sanatıyla yakından ilgili gördüğünü; kendisi bir toplum gerçeği olan sanatın toplumdaki sosyal, düşünsel hareketlerin, gelişmelerin ve siyasal çalkantıların dışında kalamayacağını belirtiyor. Tıpkı Picasso’nun başyapıtı “La Guernica” ile İspanyol İç Savaşı’nı kınaması ve Goya’nın siyah baskı “Caprice”leri gibi...

Galerinin üst katını tamamen doldurmuş olan serginin belirli bir bitiş tarihi bulunmuyor. Besi Cecan, bunun nedenini “Uyanış”ı sonlandırmak istememesi olarak açıklıyor. Aslında kendisi, “Uyanış”ı bir sergiden çok oluşum olarak görüyor: “Bunlar gerçekten çok coşkuyla, Türkiye için yapılmış eserler. Sergiye katılan herkesin mevcut rejimin şu anda içinde bulunduğu durumla ilgili bir derdi vardı. Bu yüzden hepsi içten bir katılım gösterdiler. Sergiyi açarken çok ümitliydim ama 'Uyanış’ın şu ana dek yeterli ilgiyi gördüğünü düşünmüyorum. İsterdim ki insanlar galeriye gelsinler, bu konu üzerine tartışsınlar ve yeni fikirler üretsinler.”

Tem Sanat Galerisi (0212) 247 08 99, 234 13 46

Benzer Konular

3 Mayıs 2013 / Misafir Müzikhol
28 Nisan 2013 / Need Help Soru-Cevap
28 Eylül 2012 / misafir Soru-Cevap
5 Ocak 2015 / underto Taslak Konular