Arama

Konya hakkında geniş bilgi verir misiniz? - Sayfa 2

En İyi Cevap Var Güncelleme: 13 Şubat 2012 Gösterim: 18.126 Cevap: 22
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Ocak 2011       Mesaj #11
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya arkadaşlar ya ne olur ödev yarın götürmem gerekir
Sponsorlu Bağlantılar
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
25 Ocak 2011       Mesaj #12
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

ya arkadaşlar ya ne olur ödev yarın götürmem gerekir

linke tıklayınız lütfen =) Konya
Sponsorlu Bağlantılar
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Ocak 2011       Mesaj #13
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Konya her tarafı târih kokan bir şehirdir. Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar bu ilde çok sayıda ve değerli târihî ve sanat eserleri bırakmışlardır. Türk târihinin en eski ve kıymetli eserlerini sînesinde barındıran Konya, ayrıca bir gönül diyârıdır.

Önemli bir turizm merkezi olan Konya’da Aralık ayının ilk Pazar gününden 17 Aralıka kadar devâm eden Mevlânâ Haftası; 5 Temmuzda başlayıp bir hafta devam eden Akşehir Nasreddin Hoca şenlikleri; 25-30 Ekim arasında yapılan Âşıklar Bayramı; 9 Eylülde yapılan Cirit Yarışmaları ve 1971’den bu yana 5 Ağustosta başlayıp bir ay devâm eden Konya Fuarı ile turizm faaliyetleri hızlanır.

Türk mîmârî anıtlarının zenginliği bakımından Konya, Türkiye şehirleri içinde İstanbul, Bursa ve Edirne’den sonra yer alır. Târihî ve sanat eserlerinin çoğu kaybolmuş olmasına rağmen çok zengin bir hazîneye sâhiptir. Selçuklu eserleri en çok bu ildedir. Bozkır ortasında bir medeniyet âbidesidir. Başlıca târihî eserleri şunlardır:

Konya Kalesi: Varlığı bilinen, fakat yeri bir türlü tesbit edilemeyen târihî Konya kalesine âit Hastahâne caddesinde bir şahsa âit arsada kazı yapılırken 5 m derinlikte 50x70 cm ebadında düz satıhlı halde duvar taşları bulunmuştur. Konya surlarını yeniden inşâ edercesine Sultan Alâeddîn Keykubad yaptırmıştır. Aynı sultan, Konya iç kalesi ile iç kale sarayını da yaptırmıştır. Bugün hiçbiri yoktur.

Gevale Kalesi: Takkeli Dağının bir yamacında sarp ve sivri tepe üzerinde yapılmıştır. Bu bölgenin kilit noktasıdır. Haçlı seferlerinde Selçuklu sultanları bu kaleye çekilmişlerdir. Selçukluların siyâsî suçluları burada hapsedilmiştir.

Beyşehir Kalesi: Yapılış târihi bilinmeyen kalenin sadece kapısı vardır. Sur temelleri toprakla örtülmüştür. Kaleyi 1288’de Eşrefoğlu Süleyman Bey; 1605 ve 1635 senelerinde Osmanlılar tâmir ettirmiştir. Kale surlarının duvarları 7,5 m kalınlıkta idi.

Alâeddîn Câmiî: 1156 senesinde Anadolu Selçuklu Sultanı Birinci Rükneddîn Mes’ûd zamânında temeli atılıp inşâsına başlanmış, zaman zaman duraklamalar geçirmesinden dolayı Birinci Alâeddîn Keykubat zamânında tamamlanabilmişti. 1221’de ibâdete açılan câmi Konya’nın en büyük ve en eski câmisidir. Konya şehrinin Alâeddîn Tepesi diye anılan yüksek bir noktasına kurulan câmi, Selçuklu mîmârîsinin en güzel örneklerindendir. Minberi, abanoz ağacından olup, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin en güzel örnekleridir.

Sâhip Ata Külliyesi: Selçuklu vezirlerinden Sâhip Ata Fahreddîn Ali tarafından 1258-1283 yılları arasında yaptırılmıştır. Külliye, mescid, türbe, hanekah ve hamamdan meydana gelmektedir. Çeşitli zamanlarda tâmir gören mescid ilk orijinalliğini yitirmiştir. Türbede Sâhip Ata ve çocukları medfundur.

Sadreddîn Konevî Câmii ve Türbesi: Şeyh Sadreddîn Mahallesindedir. Kıble tarafındaki kapısının üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine âit kitâbeler olup, Selçuklu kitâbesinden 1274 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. 1899’da tâmir gören Câminin mihrabı Selçuklu çini süslemeciliğinin güzel örneklerindendir. Câminin doğu avlusundaki türbenin üzerinde köşeli tambura kâide üzerinde kafesli ahşap külah, 1990 yılında Konya Vâliliğince yeniden tâmir edildi.

Mevlânâ Türbesi ve Mevlevi Dergahı Külliyesi: Türbede dünyâya nur ve feyiz saçan büyük evliyâ, İslâm âlim ve mütefekkiri, hak âşığı, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî hazretleri medfundur. Selîmiye Câmiinin doğusunda, Üçler Mezarlığının kuzeyindedir. Külliyenin batısı derviş hücreleri, öbür tarafları duvarlarla çevrilidir. Külliye; Yeşil Türbe, gümüş kapı, mescid, semâhâne, derviş hücreleri, matbah, Hurrum PaşaTürbesi, Hasan PaşaTürbesi, Sinan Paşa Türbesi, Murad Paşa Kızı Türbesi, Mehmed Bey Türbesinden meydana gelmiştir.

Yeşil Türbe, hazret-i Mevlânâ’nın vefâtından beş sene sonra 1278’de Mîmar Bedreddîn Tebrizî’ye yaptırılmıştır. Mevlânâ hazretlerinin yanında mübârek babası Sultân-ül-Ulemâ Behâeddîn Veled, oğlu Sultan Veled, kâtibi ve vefâtından sonra halîfesi olanHüsâmeddîn Çelebi, talebesi Salâhaddin Zerkubî, torunları ve yakınları yatmaktadır. Türbenin üzerinde kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe) denilen külah biçiminde on altı dilimli güzel bir kubbe vardır.

Osmanlı Sultanları hazret-i Mevlânâ türbesine çok ilgi gösterdiler. Kânûnî Sultan Süleymân Han, Irak Seferine giderken hazret-i Mevlânâ’yı ziyâret edip türbenin yanına bir câmi inşa ettirmiştir. Üçüncü Sultan Mehmed Han, esaslı bir tâmir ve türbenin yanına medrese, dervişler için hücre denilen 34 dâire yaptırdı. Sokullu Mehmed Paşanın oğlu Hasan Paşa türbenin kabristanı ile semâhâne denilen kısmını birbirinden ayıran gümüş bir kapı ile gümüşten iki basamaklı merdiven ilâve ettirdi.

Türbe ve külliye günümüzde müze hâline getirilmiştir.

İplikçi Külliyesi: Alâeddîn Tepesinin doğusunda İkinci Kılıç Arslan’ın vezirlerinden Şemseddîn Altunba (Altınağa) yaptırmıştır. Samurcu Ebû Bekr tarafından genişletilmiştir. Câmi ve medreseden meydana gelen külliyenin medrese kısmı yıkılmıştır. Kalıntılarına rastlanan medrese Anadolu Selçuklu döneminin ilk örneklerindendir.

Selîmiye Câmii: Mevlânâ türbesinin yanındadır. 1565’te Mîmar Sinan’ın yaptığı tahmin edilmektedir. Çift minârelidir. Ak mermerden minberi taş işçiliğinin orijinal örneklerindendir. Yirminci asrın başlarında üslubuna uygun olarak tâmir edilmiştir.

Güdük Minâre Mescidi: Akşehir’de Sultan Birinci Alâeddîn Keykubat zamânında Muhtesip Emînüddîn Hacı Hasan tarafından 1226’da yaptırılmıştır. Kare plânlı ve tek kubbelidir. Minâresi baklava biçimli tuğla süslemelidir.

Taş Medrese ve Mescidi: Akşehir’de Fahreddîn Ali Sâhip Ata tarafından külliye olarak 1250’de yaptırılmıştır. Günümüze sâdece medrese, mescit ve türbe ulaşmıştır. Medrese açık avluludur. Türbe, mescit ve minâre çini mozaik süslemelidir.

Eşrefoğlu Câmii: Beyşehir ilçesinin İçerişehir mahallesindedir. Anadolu’daki ağaç direkli câmilerin en büyüğü ve orijinalidir. Çeşitli zamanlarda tâmir gören câminin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Câminin yanında Eşrefoğlu Seyfeddîn Süleymân için yaptırılmış bir türbe vardır.

İsmâil Aka Medresesi: Beyşehir’de Eşrefoğlu Câmiinin batısında 1369’da İsmâil Aka tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan olan binânın büyük kısmı yıkık vaziyettedir. Medresenin yanında İsmâil Aka’nın türbesi bulunmaktadır.

Lala Mustafa Paşa Külliyesi: Ilgın ilçesindedir. Mîmar Sinan’ın yaptığı külliye câmi, imâret, arasta ve kervansaraydan meydana gelmiştir. Câmi 1577’de kervansaray kısmı ise 1584’te tamamlanmıştır. Arasta’da 12 dükkan vardır.

İkinci Selim Külliyesi: Karapınar ilçesinde Sultan İkinci Selim tarafından 1563’teMîmar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye, câmi, kervansaray, hamam, çeşme ve şadırvandan meydana gelmiştir. Külliye çeşitli zamanlarda tâmir görmüş, bâzı kısımları orijinalliğini kaybetmiştir.

Şeyh Sücâeddîn Türbesi: Musalla Mezarlığındadır. Kesme taştan, gövdesi 6 dilimli, tuğla kubbesiyle orijinal bir yapıdır. Yapım târihi belli değildir.

Fakih Dede Türbesi: Burhandede Mahallesinde 1454 senesinde tasavvuf âlimi Burhaneddîn Fakih için yaptırılmıştır. Kitâbesi çok güzel mozaiklerle süslüdür. Türbe, Karamanoğulları devrinde, Selçuklu Mîmârisini devâm ettiren önemli bir eserdir.

Nasreddin Hoca Türbesi: Akşehir’dedir. Tâmirler yüzünden ilk orijinal yapı özelliğini kaybetmiştir. 1905 yılında Akşehir kaymakamı Şükrü Bey günümüzdeki şekliyle tâmir ettirmiştir.

Seyyid Mahmûd Hayrânî Türbesi: Akşehir’de ve şehrin batısındadır. 1268’de yaptırılan türbe, Karamanoğlu İkinci Mehmed zamânında tâmir ettirilmiştir. Ceviz ağacından olan tek kanatlı giriş kapısı ahşap işçiliğinin ilginç örneklerinden olup, Akşehir müzesindedir. Ahşap sandukalar ise İstanbul Türk-İslâm eserleri müzesindedir.

Tavus Baba Türbesi: Konya’nın mesîre ve târihî yeri olan Meram’dadır. Sultan Alâeddîn Keykubad’ın devrinde Konya’da vefât etmiş olan Şeyh Tavus Mehmed el-Hind medfundur. Taş ve tuğladan yapılmış sâde bir eserdir. Yanında bir câmi vardır.

Argıt Han (Altınapa Hanı): Konya-Akşehir yolu üzerinde Şemseddîn Altunba tarafından 1201’de yaptırılmıştır. Sâde, süslemesiz yapı yıkık vaziyettedir.

Kızılviran (Kızılören) Hanı: Konya-Beyşehir yolunda, Birinci Gıyâseddîn Keyhüsrev tarafından 1205’te yaptırılmıştır. Yazlık ve kışlık bölümlerinden meydana gelmiştir. Girişin solunda üst katta bir mescid vardır.

Sultan Han: Konya-Aksaray yolu üzerinde Birinci Alâeddîn Keykubad zamânında 1229’da yapılmıştır. 1278’de tâmir gören yapı, yaklaşık 5000 m2’lik bir alanı kaplar. Dıştan kulelerle desteklenmiş görkemli bir kaleye benziyen han, bu türün en büyük ve güzel örneklerindendir.

Horozlu Han: Konya-Akşehir yolu üzerinde Emir Câmedâr Eseddüddîn Ruz-apa tarafından 1246-1249 yılları arasında yaptırılmıştır. Bir bölümü tâmir edilen yapının avlusu yıkıktır. İsmin, horozla alâkası olmayıp; Ruz-apa (Ruz-be, Uruz-be, Hunuz-be,...) kelimesinin etimolojik değişmesinden “Horozlu” adını almıştır.

Ishaklı Han: Akşehir-Çay yolu üzerinde Fahreddîn Ali Sâhip Ata tarafından 1249’da yaptırılmıştır. KlasikSelçuklu sultan hanları plânındadır.

Kapu Câmii: Eski Odun Pazarı Semtinde, Post Nişin Pir Hüseyin Çelebi tarafından 1568’de yaptırılmıştır. İki defâ yıkılan, bir defa da yanan câmi 1868’de bugünkü hâlini almıştır. İhyaiyye Câmii diye de bilinir. Kapu Câmii, Osmanlı devrinde Konya’da yapılan câmilerin en büyüğüdür.

Aziziye Câmii: Türbe Caddesinde 1671-76 seneleri arasında Dâmâd Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1867’de yanan câmiyi 1875’te Sultan Abdülazîz’in annesiPertevniyal Vâlide Sultan yeniden tanzim ettirmiştir. Câmi Barok-Rokoko Mîmâri tarzlarının birleşmesinden meydana gelmiştir. Çift minârelidir.

Şemsi Tebrizî Mescidi ve Türbesi: Şems Mahallesindedir. Türbe ve mescidin yapılış târihi bilinmemektedir. Önceleri bir mezarlık içinde bulunan mescid ve türbenin etrâfı park hâline getirilmiştir.

Taş Mescid: Sultan Birinci İzzeddîn Keykavus zamânında Hacı Ferruh tarafından 1215’te yaptırılmıştır. Ana giriş kapısı ve mihrap Selçuklu taş işçiliğinin ilk zengin örneklerindendir.

Sırçalı Mescid: On üçüncü asırda yapıldığı tahmin edilen mescid, zengin çini mozaik süslemeleri ve tuğla örgüsüyle çok orjinal bir yapıdır. Sağlam olarak günümüze ulaşan, çini mozaik süslemeli mihrap, Selçuklu mihraplarının en güzel örneklerindendir.

Tâhir ile ZühreMescidi: Beyhekim Mahallesindedir. Kitâbesi olmadığından kimin tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yanında halk hikâyelerine konu olmuş Tahir ile Zühre’nin türbesi vardır.

Ali Gav Medresesi: Tarla Mahallesindedir. Yapım târihi ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. 1901’deki tâmirattan sonra Mahmûd Bey Medresesi ismini almıştır. Medresenin yanında Hâcı Bektâş-ı Velî hazretlerinin talebelerinden Ali Gav Baba medfundur.

Tâcül Vezir Medresesi ve Türbesi: Dedebahçe Semtinin doğusunda İkinci Gıyâseddin Keyhüsrev devri vezirlerinden Tâceddîn MehmedBey tarafından yaptırılmıştır. Kaynaklarda medrese, hanekâh, mescid ve türbeden meydana gelen bir külliye olduğu bildirilmektedir. Günümüze sâdece türbe ve medrese ulaşmıştır. Türbede Vezir Tâceddîn ve torunları medfundur.

Sırçalı Medrese: Gazli Alemşah MahallesindeSultan İkinci Alâeddîn Keykubat’ın Lalası Bedreddîn Müslih tarafından 1242’de yaptırılmıştır. Anadolu’daki çinili medreselerin ilk ve en güzel örneklerinden olan Medrese açık avluludur. Yanındaki türbede türbenin bânisi Bedreddin Muslih medfundur.

Karatay Medresesi: Alâeddîn tepesinin kuzeyinde Emir Celâleddîn tarafından 1251’de yaptırılmıştır. Selçuklu devri kapalı medreselerindendir. Doğusunda beyaz ve gök mermerden büyük bir taş kapısı vardır. Medrese günümüzde çini eserler müzesi olarak kullanılmaktadır.

Küçük Karatay Medresesi: Karatay Medresesinin karşısında 1248-1250 yılları arasında Celâleddîn Karatay’ın kardeşi Kemaleddîn Timûrtaş tarafından yaptırılmıştır. Açık avlulu medreselerdendir.

İnce Minâreli Medrese: Alâeddîn Tepesinin batı eteğinde Selçuklu vezirlerinden Sâhip Ata Fahreddîn Ali tarafından 1260’da yaptırılmıştır. Selçuklu devri kapalı medreseler tipindedir. Portal üzerine işlenmiş âyet ve motifler Selçuklu taş işlemeciliğinin şâheserlerindendir. Medresenin câmi kısmı, yıkılmış sâdece iki şerefeli ince uzun minâresi kalmıştı. 1901’de meydana gelen debremde de ikinci şerefe yıkılmıştır. Günümüzde taş ve ahşap eserler müzesi olarak kullanılmaktadır.

Has Bey Darülhuffazı: Gâzi Alemşah Mahallesinde, Karamanoğlu İkinci Mehmed Bey zamânında Hacı Has Bey oğlu Mehmed Bey tarafından 1421’de yaptırılmıştır. Tuğladan kare plânlı bir yapıdır. Ahşap işlemeli kapısı Taş ve Ahşap Eserler Müzesindedir.

Nasuh Bey Darülhuffazı: Karamanoğlu İkinciİbrâhim Bey zamânında Kâdıoğlu Nasuh Bey tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan kare plânlı ve tek kubbelidir. Günümüzde İl Halk Kitaplığı Gazete Dergi Bölümü olarak kullanılmaktadır.

Ulu Câmi: Akşehir’de on üçüncü asrın başlarında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Minâresi, 1213’te Ebû Saîd İbrâhim tarafından yaptırılmıştır. Sultan Birinci Alâeddîn Keykubat döneminde tâmir ettirilen câmi sonraki tâmirlerden dolayı orijinalliğini kaybetmiştir.

RüstemPaşa Kervansarayı: Ereğli ilçesinde Kânûnî Sultan Süleymân devri sadrâzamlarından Rüstem Paşa, Mîmar Sinan’a yaptırmıştır. Kitâbesi olmadığından kesin yapım târihi bilinmemektedir. Bir bölümü yıkılmıştır.

İkinciKılıçarslan Köşkü: Alâeddîn tepesinin kuzey yamacında yer alan bu köşkü Birinci Alâeddîn Keykubat tâmir ettirdiği için uzun süre Alâeddîn köşkü olarak bilinmiştir. Anadolu çini sanatının gelişimini gösteren önemli eserlerdendir. Günümüzde sâdece doğu duvarları kalmıştır.

Keykubat Sarayı: Beyşehir Gölünün güney batı kıyısında Birinci Alâeddîn Keykubat’ın emri ile 1236’da veziri Mîmar ve Nakkaş Sâdeddin tarafından yaptırılmıştır. Anadolu Selçuklu devri sivil yapılarının en meşhur ve sanat târihi açısından mühim eserlerindendir.

Eski eserler:

Hitit Şehri: Konya’ya 7 km uzaklıkta Karahöyük’te çıkarılmıştır. Mimarî kalıntılar, mühürler, çanak ve çömlekler bulunmuştur. Çatal Höyük: Konya’dan 50 km mesafede olup, Anadolu’da insanlığın bilinen ilk yerleşme merkezlerinden biridir. Çatal Höyük Çumra’ya 12 km uzaklıktadır. Evler, renkli resimler, seramik ve mezarlar bulunmuştur. İvrit Anıtı: Tarihin ilk tarım anıtı olup, Hitit devrinden kalma bir kabartma taştır. Ereğli ilçesindedir. Hititler toprağın bereketine şükür ifadesi olarak dikmişlerdir. Ilgın’ın Nane ve Dede Höyükleri vardır. Ilgın’ın 25 km kuzeydoğusunda Hitit devrinde III. Hattuşil’nin oğlu Tatalya “Salburt” isimli bir şehir kurmuştur. Bu şehir ile ilgili eserlerden öğrenildiği kadarıyla Hititler “Hiyeroğlif” yazıyı Mısırlılardan 500 sene önce M.Ö. 3500’de kullanmışlardır. Eflatunpınar: Hitit Çeşmesi Anıtı olup, M.Ö. 1300-1200 yıllarından kalmadır. Beyşehir’e 15 km mesafededir. 14 taştan yapılmış olup, duvar şeklindedir. Belviranköyünde tarihi kalıntılar, Hadım’da Bolat ve Eserler köylerinde önemli Hitit eserleri vardır. Ak Manastır: Konya-Silifke yolu üzerinde, kayaya oyulmuş bir manastırdır. 274 senesinde Saint Horion adına yapılmıştır. Haghia Kilisesi: Sille’de 327 senesinde yapılmış olup, Anadolu’daki en eski kiliselerden biridir. Bizans Çağı Kalıntıları: Cihanbeyli Akçaşar köyünde tarihi kalıntılardır.

Mağaralar:

Merkez ilçeye bağlı Küçükmuhsine köyü yakınında irili ufaklı bin mağaranın içi renkli resimlerle bezenmiştir.

Tabiî güzellikler:

Konya; tabiî güzellikler, mesîre yerleri tabiî baraj, göl kenarları bakımından zengin sayılır. Başlıca mesîre yerleri şunlardır:

Meram Bağları: İl merkezinin batısında târihî yeşillikler içinde bir dinlenme yeridir. Târih boyunca bağları, suyu ve havasıyla meşhur olan bu mesîre yeri seyâhatnâmelere ve şiirlere konu olmuştur. Ortasından Meram Deresi akar. Zamânımızda gürültülü bir eğlence merkezi hâline gelen MeramBağları eski temiz havasını kaybetmeye başlamıştır.

Dede Bahçe: Alâeddin Tepesinin kuzeybatısında târihî bir bahçedir. Burayı Selçuklular zamanında Tâceddîn Ahmet Bey yaptırmıştır. Uzun yıllar mesîre yeri olarak kullanılan bahçe, daha sonraları âile gazinosu olarak kullanılmış. Günümüzde kültürpark hâline getirilmiştir.

Alâeddîn Bahçesi: Alâeddîn Tepesindedir. Çok eski târihe sâhib olan bahçe son yıllarda belediye tarafından ağaçlandırılıp düzenlenmiştir.

Yakamanastırı: Beyşehir’e 6 km uzaklıkta zengin tabiî bitki örtüsü ve bol su kaynaklarına sâhip bir mesîre yeridir. Çam ağaçları ile kaplıdır.

Çamlıköy: Akşehir ilçesinin 14 km güneyinde çok güzel manzaralı bir dinlenme yeridir.

Beyşehir Gölü: Göl kıyıları çok güzel mesîre yeridir. Göl çevresi çam ormanları ile kaplıdır.

Akşehir Gölü: Çevresi ormanlarla kaplı olan gölün kıyıları güzel mesîre yerleri ile doludur. Gölde sazan ve turna balıkları ile av kuşları vardır.

Damla Kayası: İl merkezi yakınında Sille bucağında ağaçlıklı ve suyu bol bir mesîre yeridir.

Kaplıcalar ve içmeler:

Konya ilinde çok sayıda kaplıca vardır. Fakat bunların bir kısmında konaklama tedâvi tesisleri yeterli değildir. Başlıcaları şunlardır:

Ilgın Kaplıcası: Ilgın’a 2 km uzaklıktadır. Türkiye’nin en bakımlı kaplıcalarından biridir. Modern bir kaplıca olup romatizma, nefrit, polinefrit, kadın ve cilt hastalıklarına faydalıdır.

Çavuşçu Köyü Ilıcası: Ilgın ilçesine 10 km uzaklıktadır. Tesisleri mevcut olmayan bu ılıcaya bölge halkı banyo için gitmektedir.

Seydişehir Ilıcası: Seydişehir’e 1,5 km uzaklıkta ağaçlar ve bahçeler arasındadır. Romatizmal hastalıklar başta olmak üzere çıbanlara ve kaşıntılı yaralara iyi gelmektedir. Tesisleri yeterli değildir.

Kuşaklı Çamuru ve Kaplıcası: Beyşehir’e 25 km uzaklıktadır. Çevresi ağaçlarla kaplıdır. Romatizma, çıban, ekzama ve diğer deri hastalıklarına iyi gelmektedir. Tesisleri yoktur.

Höyük-Köşk Köyü Hamamı: Beyşehir-Karaağaç karayolunun doğusunda Höyük ilçesine 5 km uzaklıktadır. İçme şeklinde kullanıldığı zaman özellikle böbrek hastalıklarına faydalıdır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Şubat 2011       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bu ne çıkmıyor ki lütfen 2 güne yetiştirilmeliyim
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Şubat 2011       Mesaj #15
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
yaa bana konya hangi özellikleriyle ünlüdür lazım ......................(((((((((((((((((((((((((((((((((((((((((............ .........
esin arslan - avatarı
esin arslan
Ziyaretçi
14 Şubat 2011       Mesaj #16
esin arslan - avatarı
Ziyaretçi
Efsaneye göre bir zamanlar bu şehre Medüz denen bir canavar musallat olur. Zeus'un oğlu Perse, Medüz'ün başını keserek şehri kurtarır. Halk da, Perse'in bir heykelini şehrin meydanına diker. Bundan sonra, şehrin ismi heykel şehri demek olan "İkonium" olur. Bir zamanlar Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti olan Konya'nın yerleşim tarihi, Can Hasan, Çatalhöyük ve Erbaba kazılarının sonuçlarına göre Neolitik Çağ'a (MÖ 8000-5500) kadar uzanır.Çumra, Karaman, Seydişehir, Beyşehir dolaylarındaki alanlarda yerleşik hayata geçerek tarım ve avcılığı benimsemiş, kendini savunabilmek için taştan çeşitli savaş aletleri yapmıştır.

Konya büyük kentleşme evrimine maden evriyle başladı. M.Ö. 3000'de Alaeddin Tepesine yerleşip güvenliğini sağlayarak kendisini dış etkenlerden korudu. Ve yüzyıllar boyunca bağımsız yaşadı. Anadolu'da Hitit egemenliğine son veren Frigler Trakya'dan Anadolu'ya göç etmiş kavimlerdir. Alaaddin Tepesi ve Karapınar, Gıcıkışla, Sızma'dan elde edilen buluntular MÖ VII. yüzyıla aittir. Frigyalılardan sonra Konya ( KAVANİA ) Lidyalılar ve İskender'in istilasına uğramıştır. Daha sonraları Anadolu'da Roma hakimiyeti sağlanınca Konya İkonium olarak varlığını korumuştur. ( MÖ 25 ). Antalya'dan Anadolu'ya çıkan Hıristiyan azizlerden St. Paul Antiochia ( Yalvac'a ) sonra İkonium'a ( Konya'ya ) gelmiştir. Bu devirde Hatunsaray Lystra-Derbe ve Laodika ( Ladik Halıcı ) ve Sille önemli Bizans yerleşim yeridir. İslamiyetin Anadolu'da yayılması ile Bizans'a ( Yani İstanbul'a ) Arap akınları başlamıştır. Emeviler, Abbasiler, Konya üzerinden akınlar yapmışlardır. Klasik çağlara Konya, Roma İmparatorluğu'nun sömürgesi olarak, Roma'lı valiler tarafından yönetilmiş, yerli halk Roma egemenliği altında yüzyıllar boyunca Diyar-ı Rum olarak yaşamıştır. Siyasal hakimiyet kurulduktan sonra kent biraz büyümüş, ek işlev kazanmaya başlamıştır. Roma İmparatorluğu'nun parçalanması ve Doğu Roma'nın Bizans ismiyle siyasal alanda boy göstermesiyle Konya garnizon aracılığı ile yüzyıllar boyunca idare edilmiştir.

Hristiyan azizelerinden Saint Paul'un Konya'yı iki defa ziyaret etmesiyle kutsallık kazanan şehir, Hristiyanlarca da ayrı bir önem kazanmıştır. M.S. 1077 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Bey tarafından köhne Bizans'ın elinden alınan Konya şehrinin fethi kolay olmuş, Gevele Kalesi (Takkeli Dağ) kumandanı, kalenin anahtarını ve yöneticiler de yönetimini Selçuklulara bırakmıştır. Daha sonra Haçlı Seferlerinin geçit yolu olan Konya'nın 1096 yılında başkent olmasıyla "İslam-Türk Medeniyeti Tarihi" süresi için de başlangıç olmuş ve yüzyıllarca çevreye ışık saçmıştır. Konya şehrinin büyük bayındırlık etkinlikleri başlamış; medreseler, camiler, kütüphaneler, şifahaneler ve ilim yuvaları yapılmıştır. Konya'nın fethi esnasında şehir, Alaeddin Tepesi ve civarında dar bir alanda bulunuyordu. Pazar yerleri, hanlar, hammadde satan dükkanlar ile bunları işleyen sanatkarlar işlevlerini bu dar alanda yerine getirmişlerdir. Yerel pazarların yanında uluslararası pazarların yolu Konya'dan geçtiğinden Cenevizliler, Venedikliler, Lehler gerek iç alımlarda, gerekse dış alımlarda sağladıkları mallarını Konya üzerinden Akdeniz limanlarına sevk etmişlerdir. Konya şehrini kısa zamanda gelişmesi, oturum alanlarının batıya doğru uzanması şehrin savunmasını zorlaştırmıştır. Bu durum 1222 yılında Alaeddin Keykubad tarafından dış kalenin kapılarının civarına taşınmıştır. Bir süre Karamanoğlu egemenliği altına geçen Konya'nın Karamanoğlu-Osmanlı çekişmeleri ile bir kat daha kötüye giderek yüzyıllar boyu sürecek olan karanlık günlerin devam etmesine neden olmuştur.

Zaman içerisinde Konya'nın asıl halkı, bu kötü günleri tevekkül ile karşılamış; kaderinin bir gün ters döneceğine inanmış, kendi gelenek ve göreneklerinyle yaşamayı kabullenmiştir. Konya şehrinin kaba çizgileriyle anlattığımız bu tarih hikayesi 20. asrın ilk çeyreğinde de yeniden devam etmiştir; Anadolu-Bağdat demiryolunun 1895-1896'da Konya'ya ulaşması ve 1901 yılında Avlonyalı Ferit Paşa'nın Konya'ya vali olarak tayin edilmesiyle ivme kazanmıştır. Şehrin fiziki dokusu değişmiş, 1912 yılından başlamak üzere modern mimari tarzında çatılı ve kargir binalar inşa edilmiştir. Ulaşıma atlı tramvay dahil edilmiş 1924 yılında ilk elektrik fabrikası açılmıştır. 1950 yılından itibaren şehirde yenilik hareketleri başlamış, şehrin sanayileşmesi ile bugünkü modern Konya'nın hazırlanmasına yardımcı olmuştur. Bügun Türkiye'nin sayılı büyük şehirlerinden olan Konya milyonluk nüfüsü, fabrikası, asfaltı, yolları ile modern bir şehir olmasıyla hepimizin kıvanç kaynağıdır.

"Bu şehir bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır. Bozkır kendi hazinelerine bir serap çeşnisi vermekten hoşlanır; Konya, çok ârızalı bir arazi arasından ufkun akik rengine serpilen bir ışık oyununa çok benzeyen bir rüya takılır. Serin gölgeleri ve çeşmeleri susuzluğumuza uzaktan gülen bir rüya, her dönemeç başında, biraz sonra daha vuzuhla tamamlanmak için siline kaybola genişler, büyür. Dışarıdan bu kadar gizlenen Konya içinde de böyle kıskançtır. O, müstakil, sağlam ve gösterişsiz Anadolu insanına çok benzer. Onu hakkiyle tatmak, bütün lezzetine varabilmek için saat ve mevsimlerinde yakalamak lâzımdır. Bozkırın gurbetinden ve bu gurbetin üzerinde bir meyve olur gibi yavaş yavaş kızaran akşamların uzun yalnızlığından ona sığınanlardır ki Konya'yı hakiki çehresinde tanırlar. Ancak o zaman çeşmelerindeki Çayırbağ sularının taganni ettiği sırrı, zengin işlemeli kapıların arkasında tıpkı sırmalı çarşafına iyice bürünmüş eski zaman kadınları gibi çömelen âbidelerin büyüklük rüyası, türkü ve oyun havalarının şen yorgunluğunu ve hüznünü duyabilirler. Hulâsa Konya insanı ya bir sıtma gibi yakalar, benliğiyle dört tarafını sarar, kendi âlemine taşır, yahut ona yabancı kalır. Meram bağlarının tadını alabilmek için ona yerli bir hayattan gitmek lâzımdır." Ahmet Hamdi TANPINAR (Beşşehir'den)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Şubat 2011       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
konya mevlana türbesi yüzölçümü en fazla olan ildir bu dur onu tanıtanMsn Grin
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Nisan 2011       Mesaj #18
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı

konya ile ilgili bilgiler ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum

daha faaaaaazlaaa bilgiiiiiiiii
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Nisan 2011       Mesaj #19
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
konyanın komşu illeri ve şehirleri nerelerdir
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
11 Nisan 2011       Mesaj #20
ener - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

konyanın komşu illeri ve şehirleri nerelerdir

Konya'nın doğusunda Niğde, güneyinde İçel ve Antalya, batısında Isparta ve Afyonkarahisar, kuzeybatısında Eskişehir, kuzeyinde de Ankara illeri yer almaktadır.

Benzer Konular

11 Haziran 2016 / adsız Cevaplanmış
18 Mart 2009 / fırat123 Soru-Cevap
2 Mayıs 2011 / muratyasar Soru-Cevap
5 Şubat 2009 / Alienzer Soru-Cevap
22 Nisan 2014 / iremnur Cevaplanmış