Arama

Ebeveynler ve Çocuklar - Sayfa 16

Güncelleme: 24 Ekim 2016 Gösterim: 177.631 Cevap: 202
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Mayıs 2006       Mesaj #151
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ÇOCUKLAR YAZ AYLARINDA NASIL BESLENMELİ

Sponsorlu Bağlantılar
?2-6 yaş arası, çocukların besinlerle tanıştıkları ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının gelişmesi için ilk adımları attıkları kritik bir dönemdir. Bu dönemde anne-babaya ve okul öncesi kurumlara çok önemli roller düşmektedir. Bu yaşlarda çocuklar, çevrelerindeki dünya ile iletişime girmeye başlarlar, gördükleri her şeyi keşfetmeyi ve denemeyi amaçlarlar. Bu, aynı zamanda, değişik tatları denemesi ve kendi seçimlerini geliştirmesi için onlara şans vermemiz gereken bir dönemdir.
Çocukların tat alma tomurcukları erişkinlerden çok daha duyarlıdır, Erişkinler için cazip olan bazı besinler çocuklarda keskin, buruk, tuhaf bir tat olarak algılanabilir. Greyfurt, çilek, portakal, elma, şalgam, brokoli, yeşil fasulye gibi besinlerin içerdiği bazı kimyasal maddeler bu tada neden olabilir . Çocuklar bunlara karşı duyarlı olabilirler ve bu besinleri yemek istemeyebilirler.
Bu dönemde en sık karşılaşılan sorun çocukların belli besinleri yemek istemeleri, aşırı seçici olmaları ve beslenmelerinin birkaç gıda ürünü ile kısıtlı kalmasıdır. Ancak bu durum geçicidir ve sağlıklı çocuklarda beslenme eksikliği yaratmaz. İştahları da bu dönemde çok iyi olmayan 2-6 yaş grubu çocuklar genellikle bir öğünde iyi yer, ihtiyaçları olan besin maddelerini ara öğünlerde alabilirler. 3 ana öğün, 2-3 ara öğün de değişik tat, renk ve çeşidin sunulması çocukların dikkatini çeker. Ancak şekerli besinlerin ağırlıklı olması diğer besinlere isteksizliğe, gereksiz yere boş kalori alımına ve şişmanlığa, tokluk hissine ve diş çürüklerine neden olur.
Bu dönemde sağlıklı beslenme alışkanlığının sağlanması için:
Öğün saatlerinin düzenli olması
Besleyici değeri yüksek çeşitli gıdaların sunulması.
Küçük tabaklarda küçük porsiyonların sunulması.
Çocukların tekrar istemelerine izin verilmesi.
Tatlıların besleyici değeri yüksek besinler tüketilinceye kadar sofraya getirilmemesi, ancak ödül olarak da sunulmaması.
Çocuğun masada rahat oturduğundan emin olunması.
Çocuklarla birlikte masaya oturulması.
Çocukların masada yeni tatları denemesini ve uygun davranış göstermelerinin övülmesi.
Yemek zamanının pozitif eylemler, iyi davranışlar, ve yapılan olumlu şeylerin konuşulduğu bir ortam olmasına özen gösterilmesi
Bu dönemde çocukların büyüme ve gelişmelerini olumsuz etkileyebilecek vitamin ve mineral eksikliğine yol açmaması, demir eksikliğine bağlı kansızlığın ve özellikle lifli gıdaların yetersiz tüketilmesine bağlı kabızlığın gelişmemesi için çocuklara sunulan öğünlerin çok dikkat ve özenli hazırlanması gerekir.
Kalsiyum (800 mg/gün), demir (10 mg/gün), çinko (10 mg/gün), A vitamini (500 mg/gün), C vitamini (45 mg/gün) alımına dikkat etmek gerekir. İyi bir kalsiyum kaynağı olan inek sütünün aşırı tüketilmesi kansızlığa ve diğer besinlerin yetersiz tüketilmesine neden olur, 400 ml den fazla tüketilmesi önerilmemektedir. İki yaşından sonra yarım yağlı sütler kullanılabilir.
Demirden zengin besinler arasında yağsız kırmızı et, yumurta sarısı, demirle zenginleştirilmiş tahıllar, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kurutulmuş meyveler, C vitamininden zengin besinler olarak turunçgiller (portakal, mandalina gibi), çilek, kivi, nektar, şeftali, ahududu, brokoli, domates sayılabilir.
Özellikle bu besinlerle zenginleştirilmiş sağlıklı ara öğünler için liften zengin ekmeklerle hazırlanmış küçük sandviçler, küçük peynir dilimleri, yoğurt, taze meyvelerden hazırlanan meyve salataları, meyve suları ve hazırlanma-pastörizasyon ve saklanma koşullarına dikkat edilmek şartı ile özellikle yaz aylarında çocukların çok sevdikleri dondurma düşünülebilir.

Son düzenleyen GusinapsE; 10 Mayıs 2006 02:01
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
10 Mayıs 2006       Mesaj #152
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
Bebek Beslenmesinde Anne Sütü Neden Önemlidir ?

Sponsorlu Bağlantılar
Yaşamın ilk 6 ayında anne sütü bebekler için en uygun besindir. Bu dönemde tek başına anne sütü ile beslenen bebekler normal büyür ve gelişirler. Bebeğe hiç bir ek besin verilmesine gerek yoktur.

Anne sütü bebekleri enfeksiyonlardan korur. İshal ve zatürre gibi enfeksiyonlar anne sütü ile beslenen bebeklerde daha az görülür.Bebeğe ilk sütün ( ağız sütü ) verilmesi çok önemlidir. Ağız sütü enfeksiyonlara karşı koruyucu maddelerden çok zengin bir besindir.

Anne sütünün temiz bir besin olması ve verilirken biberon gibi bir araç gerektirmemesi nedeni ile de yalnız anne sütü ile beslenen bebeklerde enfeksiyon görülme riski azdır.

Bebekler doğumdan hemen sonra, ilk yarım saat içinde emzirilmeye başlanmalıdır. İlk birkaç beslenmede bebeklerin ağız sütünü almaları çok önemlidir. Bebek doğduğunda ağız sütü memelerde hazırdır. Olgunlaşmış süt salgılanana kadar, ağız sütü bebeğin tüm besin gereksinimlerini karşılar. Bebeğe ilk besin olarak ve emzirdikleri sürece su veya şekerli su verilmemeli, anne sütünün bol ve devamlı olması için hiç bir kısıtlama yapılmaksızın bebekler her istediğinde emzirilmelidir.

Sağlıklı Bir Emzirme Uygulaması Nasıl Olmalıdır ?

Günde bir defa emzirme öncesinde meme başının su ile silinmesi yeterlidir. Sabunla veya karbonatlı su ile temizleme meme başının kolayca tahriş olmasına ve çatlamasına neden olur.

Annenin sırtını dayayacağı arkalığı olan alçak bir koltuk veya sandelyeye oturarak emzirmesi rahat bir pozisyondur. Yatarak emziriyorsa çocuğun başını yastıkla desteklemek yararlı olur.

Emzirirken bebeğin yüzü ve gövdesi anne memesine dönük olmalı, bebek, omuzları annenin kolu üzerinde desteklenecek şekilde tutulmalı, çene anne memesine temas etmeli, alt dudağı dışa dönmüş, burun açık olmalıdır. Meme ucu, etrafındaki kahverengi halka ile birlikte çocuğun ağzında olmalı ve damağına dokunmalıdır. Bu hem emmenin başarılı olmasını sağlar hemde meme başında zedelenmeyi önler. Emzirdikten sonra bebek annenin omuzuna yatırılıp sırtına hafif hafif vurularak gazı çıkarılmalıdır.


Anne Sütü İle beslenmede Hangi Güçlüklerle Karşılaşılabilir ?

Düz ve İçe Çökük Meme Ucu

Bebek meme ucunu emmez, meme ucu ve çevresindeki halkayı ağzına alıp bir " meme başı " oluşturur. Meme ucu bebeğin ağzındaki " meme başı"nın yalnız üçte birisini meydana getirir. Gebelik döneminde ve doğumdan sonraki ilk hafta memenin uzayabilme kabiliyeti artar. Yani gebeliğin ilk zamanlarında memeler düz görünse de bu bebeğin emmesinde zorluk çıkarmayabilir. Bebek emdikçe memeyi ve ucunu dışarıya çekecektir. Bazen memenin elle şekillendirilmesi bebeğin işini kolaylaştırır. Elle şekillendirme için avuç memeyi aşağıdan desteklerken başparmak da yukardan yavaşça bastırılır. Eli meme ucundan uzak tutmaya özen gösterilmelidir.

Meme Başı Çatlakları

Emzirirken meme ucunun etrafındaki kahverengi halkanında bebeğin ağzına girmesi sağlanmalı, kısa süreli ve sık aralıklarla emzirilmeli, bebek çok acıkmadan emzirilmeli, kullanılan sütyenin pamuklu bir kumaştan olmasına özen gösterilmelidir.

Dolu ve Tıkanmış Memeler

Tek tedavi daha sık emzirmeyle sütün boşaltılmasıdır. Emzirme sonrası ağırlık, sertlik ve kitle oluşması azalır, memeler yumuşayıp rahatlar. Tıkanmak, memelerin kısmen süt, kısmen de fazla kan ve doku sıvısıyla olduğundan fazla dolup süt akışının engellenmesi demektir. Memelere acı verir ve süt iyi akmaz. Deri gergin olduğundan meme ucu düzleşmiştir. Meme ucunun gergin ve düz olduğu durumlarda emzirme ve sütün boşaltılması zorlaşır. Bazı tıkanmış memelerin derisi kırmızı görünür ve annenin ateşi çıkar. Bu meme iltihabı gibi görünse de ateş 24 saat sonra düşer.

Meme İltihabı

Anne çok acı çeker, ateşi vardır ve kendini hasta hisseder. Memenin bir kısmı kabarıp sertleşmiş, üstündeki deri kızarmıştır. Meme iltihabı bazen tıkanmayla karıştırılır. Tıkanma tüm memeyi, bazen iki memeyi de etkilerken, iltihap genelde sadece bir memenin bir kısmını etkiler. Bununla birlikte tıkanma engellenmezse iltihaba yol açabilir.

Genellikle süt akımı sağlandıktan bir gün sonra tıkanıklık yada iltihap düzelmeye başlar.

Mantar

Meme ucu ve çevresinde kırmızı, parlak bir alan vardır. Deride yara ve kaşıntıya neden olan bu hastalık mantar yada pamukçuk tur. Genellikle iltihap ya da başka rahatsızlık tedavisinde antibiyotik kullandıktan sonra görülür.

Emzirmeden sonra da devam eden yanma ve iğne batması hissi vardır. Bazen ağrı memenin derinliklerine kadar iner. Memenin derinliklerine şiş sokuluyormuş gibi hissedilir. Deri kızarır, parlar ve pul pul olur. Meme ucu ve çevresinin rengi açılabilir, bazen meme normal görülebilir.

Meme ucunda yaralar devam ediyorsa bebekte pamukçuk kontrolü yapılır. Yanaklarının içinde ya da dilinde beyaz lekeler ya da poposunda döküntü olabilir.


Annenin hastalığında Bebek Anne Sütü İle Beslenmelimidir ?

Anne sütü vermeyi engelleyen hastalıklar nadirdir. Nezle, grip gibi hastalıklarda anne kendi ağız ve burnunu tülbentle kapatarak bebeğe hastalık bulaşmasını önleyebilir ve bebeği emzirebilir. Anneden süt ile bebeğe geçecek maddeler bu hastalıklara direnci de arttıracaktır.

Ancak ağır kalp yetersizliği veya böbrek yetersizliği gibi hastalıklar ve ağır depresyon durumları anne sütü vermeyi engelleyen hastalıklardır.

Emziren annelerin ilaç kullanımı mutlaka hekim kararı ile olmalıdır.


İlk 6 Ayda Anne Sütünün Yetmediği Nasıl Anlaşılır ?

Karışık beslenme için başlıca gerekçe, anne sütü ile beslenen bebeğin kilo artışında hehangi bir sağlık sorununa bağlı olmayan duraklama ve bu durumun alınan tüm önlemlere karşın düzelmemesidir. En önemli nokta karışık beslenmenin biberonla değil kaşıkla yapılmasıdır. Bu hem temizlik hemde anne sütünün devamı için çok önemlidir.


Anne Sütünün Yetmediği Durumda Bebek Nasıl Beslenmelidir ?

Anne sütüne ek olarak bebeklere hazır mama veya hazır mama ile beslenme olanağı yok ise uygun hazırlanmış inek sütü veya yoğurt verilir. İnek sütü veya yoğurt ilk dört haftada 1 ölçek süt, 1 ölçek su şeklinde, 1-4 ay arası 2 ölçek süt, 1 ölçek su şeklinde sulandırarak verilir. 100 gr süte 5 gr( 1 tatlı kaşığı ) şeker ve 1 çay kaşığı bitkisel sıvı yağ eklenerek kalorisi arttırılır. Şeker yerine pekmez kullanmak daha yararlıdır.

Karışık beslenmeye geçilen bebeklerde 4 haftalıktan sonra meyva sularına başlanır.


Ek Besinlere Geçişte Temel İlkeler Neler Olmalıdır ?

Yaşamın ilk 6 ayında bebeğin tüm besin gereksinimlerini karşılayan anne sütü bu aydan sonra tek başına besin gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalır.

Uygun besinlerle ve miktarlarla ek besinlere de geçmek gerekir.

Anne sütü aldığı sürece ek besinler kaşıkla verilmelidir.

Kullanılan bardak, kaşık, tabak vb. çok temiz olmalıdır.

Taze sebzeler ve meyveler iyice yıkandıktan sonra verilmeli pişirildikten sonra günlük olarak verilmelidir.

Ek besinlere az miktarda ve teker teker başlanmalı, miktar hergün biraz daha arttırılmalıdır.

Bebek bir ek besine alıştıktan diğerine geçilmelidir.

Anne sütünden ek besinlere geçiş çok önemli bir adımdır. Eğer doğru ve yeterli şekilde uygulanırsa çocukların gelişimi hızlı bir şekilde devam eder. Bu dönem çocukların özellikle ishal gibi enfeksiyonlara yakalanma riskinin de fazla olduğu bir dönemdir. O nedenle verilen besinlere dikkat edilmeli, hijyen kurallarına özenle uyulmalıdır.


6 Aydan Sonra Ek Besin Olarak Neler Verilmelidir ?

6-12 aylık çocukların beslenmesinde; elma ve şeftali suyu ve püresi, pirinç unu ile hazırlanmış muhallebi, sebze çorbası ve yoğurtlu ilk başlanacak ek besinlerdir. Bunları izleyerek diyete yumurta, mercimek, etler eklenir. Sebze yemekleri taze olarak pişirilir, içine pirinç ve yağ eklenerek tat ve kalori yönünden zenginleştirilir. Çocuğa verilecek yemeklere bir yaşına gelinceye kadar tuz ve baharat konulmaz.

Süt muhallebisi, içine ekmek ya da pekmez katılmış yoğurt, koyu mercimek çorbası, baharatsız tarhana çorbası, 4-6 aylıktan sonra bebeklere ek besin olarak önerilmektedir.

Ek besinler yüksek enerji içeren, sindirimi kolay, az posa bırakan, püre kıvamında, kolay hazırlanabilen ve baharatsız yiyecekler olmalıdır.

1 yaşına doğru çocuk aile bireyleri ile sofraya oturmaya başlar, çocuklar mümkün olduğu kadar erken dönemde kendi kendine çatal kaşık kullanarak yemek yeme becerisi ve alışkanlığı kazandırılmalıdır.

Hastalık ve hastalıktan iyileşme dönemlerinde çocukların besin gereksinimleri artar. Bu nedenle hastalıklar sırasında çocuklar azar azar ve sık sık beslenmelidir.


ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
10 Mayıs 2006       Mesaj #153
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
İşte bebeği yıkamadan önce, dikkat edilecek önemli hususlar:

Yıkamadan önce

Bebeğinizi mutlaka karnı açken ya da beslenmeden en az 1.5 saat sonra yıkayın. Çünkü tok karınla yıkadığınızda midesine basınç yapıp kusmasına neden olabilirsiniz.

Soğuk suyu, sıcak su katarak ılıştırın. Suyun sıcaklığını dirseğinizle kontrol edin.

Suyun yaklaşık 10 santimetre derinlikte olmasını sağlayın.

Bebeğin cildine uygun, gözlerini yakmayan bebek ürünlerini hazırlayın.

Küvetin içine mutlaka bir havlu ya da küvet filesi koyarak bebeğinizin sert zeminle temas etmesini engelleyin.




İşte bebeği , yıkarken dikkat edilecek önemli hususlar:




Yıkarken

Yıkama işlemine vücudundan başlayın. Başını en son yıkayın. Çünkü bebekler ısıyı en çabuk başlarından kaybederler.

Bebeğin ön kısmını yıkarken baş, omuz ve sırtını bir elinizle destekleyerek poposunu küvete oturtun.

Sırtını yıkarken bebeği çenesinin altından sıkmayacak şekilde parmaklarınızla kavrarken vücudunu aynı elinizin kol kısmıyla destekleyin ve yarı dik olacak şekilde tutun.

Başını yıkarken yüz üstü olmasına ve kulaklarına su kaçmamasına dikkat edin. Göbek kordonu düşene kadar bebeğinizi küvete yatırmadan, üzerine su dökerek, kordonu düştükten sonra ise küvete yatırarak yıkayabilirsiniz.

Mümkünse banyo sırasında yanınızda bir yardımcı bulundurun.


İşte bebeği , yıkadıktan sonra dikkat edilecek önemli hususlar:




Yıkadıktan sonra
Kurulamak için mutlaka 2 havlu bulundurun. İlk havlu ile bebeğin vücudunu kuruladıktan sonra bebeğinizi giydirene kadar ikinci havlu ile sarılı tutun. Çünkü vücudundaki suyu emen ıslak havlu bebeğinizin üşümesine ve hızla ısı kaybetmesine neden oluyor.

Bebekler üşüdüklerinde ısılarını tekrar kazanmak için enerji harcıyorlar ve bu da kilo alımını yavaşlatıyor.


Giydirmeden önce bebeğinize bebek yağı yardımı ile masaj yaparak hem bebeğinizin gelişimine yardımcı olun hem de aranızdaki bağı kuvvetlendirin.

Son düzenleyen GusinapsE; 13 Mayıs 2006 03:36
dişi_kartaL - avatarı
dişi_kartaL
Ziyaretçi
10 Mayıs 2006       Mesaj #154
dişi_kartaL - avatarı
Ziyaretçi
numil1ANNE SÜTÜ YOKSA VEYA YETERSİZSE
Anne sütü bebek için en mükemmel besindir.
Çağımızda bugün tıbbın bebek beslenmesinin ilk 6 ayında öngördüğü gıda tartışmasız anne sütüdür... Anne sütü bebeğin besinsel ihtiyaçlarını tamamen karşılayabilecek miktarlarda olmayabilir. Anne sütünün gelmediği ya da yetersiz miktarlarda geldiği durumlarda bebeğin beslenmesinde doktorunuzun önereceği ve anne sütüne yakınlaştırılmış hazır bir biberon maması kullanmalısınız. Hazır biberon mamaları anne sütüne yakınlaştırılmış mamalardır ve anne sütü yoksa ya da verilemiyorsa tek başına, anne sütü yetersizse anne sütü ile birlikte kullanılabilirler. Verem, böbrek yetmezliği, B tipi viral sarılık hastalığı olan anneler bebeklerini emzirmemelidir. Bu gibi durumlarda da bebek beslelenmesinde anne sütüne yakınlaştırılmış hazır biberon mamaları kullanılmalıdır.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
10 Mayıs 2006       Mesaj #155
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Çocuğunuzun telaffuz sorunu varsa uzmana başvurun


Anne ve babalar bebeklerinin ilk kelimelerini duymak için sabırsızlıkla bekler. Nihayetinde zor da olsa ilk kelimeler gelir.
Çocuklar konuşmaya ilk başlama döneminde bazı harflerin telaffuzunda doğal olarak zorlanırlar. Söylenmesinde en çok sıkıntı yaşanan harfler ise r, s, ş, t, k, l, y’dir. Ailelere çocukların bu tür konuşmaları çok sevimli gelir ve çoğu zaman teşvik ederler. Telaffuz problemleri genellikle 20 ay sonunda düzelir. Ancak 3-4 yaşına geldiği halde konuşmada düzelme görülmediği takdirde uzmana başvurmakta fayda var. Telaffuz sorunları yani bazı ses ve heceleri çıkarmada zorluk olarak tanımlanan fonolojik bozukluklar konuşmaya başlayan tüm çocuklarda görülebilen bir durum. En fazla ise 2 ile 7 yaş arası dönemde ortaya çıkıyor. Çocuk doktoru Hasan Aydınlı, konuşmaya başladıktan sonra fark edilebilen bu durum karşısında ailelerin dikkatli olması gerektiğini vurguluyor. Çünkü çocuğun telaffuzunda zorlandığı harf ve heceleri aile bireyleri anlayabildiği için problem olarak görmeyebiliyor. Dr. Aydınlı, telaffuz problemlerinin büyük kısmının 20 ay sonunda kaybolduğunu hatırlatarak, ancak 3-4 yaşında hâlâ düzelmediği durumlarda ise mutlaka bir uzmana başvurulmasını öneriyor. Telaffuz sorunları damak yapısının yüksekliği, dil kaslarında zayıflık, sesi çıkartan sistemin çalışmamasından kaynaklanabiliyor. Tedavi edilmeyen telaffuz sorunları ömür boyu sürebiliyor. Dr. Aydınlı, konuşma zorluğu olan çocuklarda kendini ifade edemedikleri için çabuk sinirlenme, hırçınlık ve öfke nöbetlerinin yaşanabileceğini belirtiyor. Bu problemin özellikle okul dönemine kadar tedavi edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Aydınlı, "Çünkü çocukların en fazla sosyalleştikleri dönem okul dönemidir. Bu dönemde telaffuz sorunu yaşayan çocuklar depresyon, stres, çekimserlik ve okul başarısında düşme gibi sorunlar yaşayabiliyor." diyor.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
10 Mayıs 2006       Mesaj #156
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Ateşli çocuğa soğuk duş yasak

Ebeveynler ve ÇocuklarSelçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Kürşad Aydın, soğuk duşun, vücudun dış kısımlarındaki kanın beyine akım etmesine ve beyindeki ateşin daha da yükselmesine neden olduğunu, bu nedenle ateşli çocuklara soğuk duş aldırmamak gerektiğini söyledi.
Doç. Dr. Aydın, özellikle 6 ay ile 3 yaş arası çocuklarda görülen yüksek ateşin, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, ateşli havaleye neden olabileceğini belirtti.
Ailelerin, çocuklarında görülen ateşlenmeyi önemsemesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Aydın, ''100 çocuktan 2 ile 5'i ateşli havale geçirir. Ancak yakın akrabalarda ateşli havale görülen kişi, bebeğini önceden muayene ettirip tedbirini almalıdır'' dedi.
Çocuklarda görülen ateşin düşürülmesi için öncelikle çocuğun günlük elbiseleri çıkarılarak, ince bir giysiyle bırakılması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Aydın, şunları kaydetti:
''Oda sıcaklığı 18-20 derece olmalıdır. Koltuk altı ateşi 38 derecenin üzerinde ise hemen ateş düşürücü şurup verilmelidir. Ateş düşmediği takdirde, 4-6 saat arayla yeniden ateş düşürücü şurup verilebilir. Havale için en riskli dönem olan 6 ay 3 yaş arası çocuk bulunan evlerde, ateş düşürücü şurup eksik edilmemelidir. Ilık su ile yıkamak veya ılık suyla ıslatılmış pamukla vücudu silmek yararlı olabilir. Ancak, soğuk duş, alkol uygulaması yapılmamalıdır. Soğuk duş, vücudun dış kısımlarındaki kanın beyne akım etmesine ve beyindeki ateşin daha da yükselmesine neden olur. Bu önlemlere rağmen ateşin düşmemesi durumunda, bebek en yakın sağlık kuruluşuna götürülüp çocuk hekimine muayene ettirilmelidir.''
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
11 Mayıs 2006       Mesaj #157
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Çocuğunuz için eve gazete alın

Çocuğa okuma alışkanlığı kazandırmanın formülü, evde iyi bir gazete okuyucusu olmaktan geçiyor...



Yazar Filiz Tosyalı ve psikolog Mutlu Barış, 2 yıl önce başlattıkları "Çocuğuma okuma aşkı veriyorum" adlı projeyle, 2 bin anne ile 5 - 10 yaş arası çocuklarına ulaştı. Ailelerin okumaya ayırdıkları zamanı, çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırmak için ne yaptıklarını araştıran Tosyalı ve Barış, sonuçta 'Çocuklara okuma alışkanlığı kazındırmanın formülünü' ortaya çıkardı.

Haberleri internetten, televizyondan takip etseniz bile evinize mutlaka her gün ya da 2 günde bir gazete alın.
Çocuğunuz gazeteyi okuduğunuzu görsün. Gazete okuyan baba, en iyi modeldir.
Gazeteyi okurken çocuğunuz size soru yönelttiğinde, "Görmüyor musun gazete okuyorum" diyerek tepki göstermeyin.
Gazete okurken çoçuğunuzun ilgisini çekecek bir konu ya da fotoğraf bulun.
Çantanıza kitabınızı koyun ve böylece kitabın önemini çocuğa gösterin.
Alışverişe çıktığınız zaman sadece bir kitap alarak evinize dönün.
Kitap fuarlarına gidişi bir bayram havasına dönüştürerek özelleştirin.
Okulların yaptığı kitap fuarı gezilerinin tüm güne yayılmasını isteyin.
Yemek yaparken, tarifi okumasını isteyin.
Çocuklarınızla birlikte kitap okumayı eğlenceli hale getirmek için sesinizi teybe alın.
Arkadaşları arasında kitap okuma günleri düzenlemesini önerin.
Bitirdiği kitabı, okuma alışkanlığı olmadığını bildiği bir arkadaşına vermesini önerin.






Bebeklere flaş yasak!

Görme yeteneği tam olarak gelişmemiş yeni doğan bebekleri, ani ışık parlamalarından uzak tutmak gerekiyor...


Özellikle ilk kez bebek sahibi olan anne ve babalar bebeklerinin her anını ve gelişimini fotoğraflamak ister. Ancak yeni doğmuş bir bebeğin görme yeteneğinin 3 aylıkken yüzde 50, altı aylıkken ise yüzde 90 oranında gelişmiş olduğu düşünülürse, flaşların bebeğinize vereceği zararı kestirebilirsiniz.
Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Özkağnıcı,
görme yeteneği tam olarak gelişmemiş bebekleri ani ışık parlamasından uzak tutmak gerektiğine dikkat çekiyor.
Işığın, bebeklerin gözlerinin retina kısmında bulunan ''makula'' bölgesine etki etmesi durumunda, gözle ilgili birtakım sorunların ortaya çıkabileceğini belirten Özkağnıcı şunları söyledi:
''Bebeğin fotoğrafı çekilirken yüzüne patlatılan flaşın görme kayıplarına yol açması, bilimsel açıdan tam olarak ispatı yapılabilmiş bir konu değil. Miyop veya hipermetrop gibi göz kusurlarına yol açmaz, ancak yine de birtakım riskler taşıyor. Bebeğin görme yeteneği, ancak 3 yaşını doldurduğunda yüzde 100'e ulaşır. Bu yaştan önce gözün çok hassas bir yapısı vardır.''
Son düzenleyen GusinapsE; 13 Temmuz 2006 21:03
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mayıs 2006       Mesaj #158
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çocuklarınıza bağırmayın

Sık sık tekrarlanan bağırmalar, azarlamalar çocuğun belki de annesinden nefret etmesine neden olur. Eğer çocuğunuza bağırdıktan sonra hata yaptığınızı farkederseniz, hiç çekinmeden ondan özür dileyin.

Çocuklarına söz geçirememekten yakınmayan bir anne var mıdır? Küçük afacanlar, ayaklanıp dillenince, kendilerini dünyanın hakimi sanıp başta aile büyükleri olmak üzere çevrelerindeki herkese meydan okumak isterler. Yarının gençlerine iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı öğretmek için öncelikle sabır ve soğukkanlılık gerekli. Çocuklara disiplin uygularken hatalardan kaçınmalısınız. Hatalar neler mi? Onları Amerikalı Pedagog Tamara Elberlein sıralıyor.

Yetişkinleri çileden çıkarmayı bilirler

Çocuklar, yetişkinleri çileden çıkarmakta ustadırlar. Bazen öyle şeyler yaparlar ki, büyüklerin sabrı biranda tükenir ve avaz avaz bağırmaya başlarlar. Evet, hepimiz çocuklarımızın karşısında çaresiz kalınca, kurtuluşu bağırmakta buluyoruz. Ama hemen belirteyim, annenin bağırması, çocuğu istenmeyen hareketleri yapmaya yönlendirir. Siz ona bağırdıkça o da inatla, sizi kızdırmaya devam eder. Ve bu zıtlaşmadan o küçücük haliyle büyük zevk alır. Annesine meydan okumak, çocuğun kendine güvenini artırır.

Bazı anneler, çocuklarına bağırmak için fırsat kollarlar. Çocuklarının birer robot gibi büyüklerin istekleri doğrultusunda hareket etmelerini beklemek çok yanlıştır. Ama bu yanlışı annelerin büyük bir çoğunluğunun sık sık tekrarladıkları da bir gerçek.

Çocuğun oyuncaklarını toplamasını istemek için bile ona ‘Şu oyuncaklarını toplasana’ diye avaz avaz bağırmanın hiç bir anlamı yoktur. Çocuk bu bağırışlardan hem gizli gizli zevk alır, hem de içindeki isyan duygusu birden tetiklenir.

Çaresizlik yetişkinlere hata yaptırabilir

Peki ama anneler çocuklarına neden bağırıp dururlar? Uzmanlara göre, yetişkinler çocukların karşısında kendilerini çaresiz hissettikleri için bağırma yolunu seçiyorlar. Bu da yetişkinlerin kendilerini savunmak için seçtikleri bir yol. Ve tabii yanlış bir seçim. Çaresizlik öfkeyi yaratır, öfkenin dışa vurumu ise bağırmaktır. Bağırmakla bir sonuç elde edilemeyeceğini ise öfkelenen büyükler bir türlü kabul etmezler. Bağırışların dozu arttıkça, durum daha da kötüye gider.

Bu arada bir noktaya değinmek istiyorum. Çocuklar istenmeyen, hoş olmayan bir hareket yaptıkları zaman genellikle yetişkinler bunların kendilerine karşı yapılmış bir hareket olduğunu düşünürler. Öfkelenip avaz avaz bağırmalarının en önemli nedeni de budur. Bir anda çocukla annesi birbiriyle savaşan iki düşman ordu kimliğine bürünür. Anne bağırarak savaşı kazanmak ister, çocuk bağırışlardan etkilenmediğini, zaferi kendisinin kazanacağını düşünerek, annesini kızdıran hareketi tekrarlamaya başlar.

Kötü alışkanlıklardan kurtulmak için

Bağırıp çağırmanın hiç bir şeyi değiştirmediğini anlayan annenin, bu alışkanlığından vazgeçmesi mümkün mü? Elbette mümkün. Ama bir insan ‘bağırmayacağım’ deyip de, bu alışkanlığından hemen vazgeçemez ki. Karşı tarafta, kurnazca, istediğini yapmayı başaran bir afacan vardır. Onun karşısında yenik duruma düşmek de anneyi endişelendirir.

Çocuklara her fırsatta bağırmanın yanlış olduğunu anlayan bir anne, sabır, kararlılık ve denemeler sayesinde kendini değiştirebilir. Ama bunu bir gün içinde başarması elbette imkansızdır.

Her şeyden önce, annenin kendini iyi tanıması gerekir. Eğer düzenli olarak çocuğunuza sesinizi yükseltiyorsa, kendi hayatınızı gözden geçirin. Çocuğunuza gerçekten kızdığınız için mi bağırıyorsunuz, yoksa, başka sorunlarınızın acısını farkına varmadan çocuğunuzdan mı çıkarıyorsunuz?

Annelerin çocuklarına bağırmalarının arkasında, annenin hayatındaki olumsuzluklar, sıkıntılar yatabilir. Şimdi sizin yapmanız gereken şey, çocuğunuza bağırdığınız zamanlar, içinde bulunduğunuz ruh halini saptamak.

Gerçekçi yaklaşım yeterli olur

Biliyorsunuz, çocuklar insanı bazen delirtirler. Ama durun hemen delirmeyin. Biraz da çocuğunuzun o hareketi neden yaptığını anlamaya çalışın. Olaya bir de çocuğunuzun gözleriyle bakmayı deneyin. Ve tabii, küçük afacanı iyi tanımaya da çalışmak zorundasınız. Çocuğun bazı hareketleri neden yaptığını anlamak o kadar da zor değil. Her çocuğun farklı bir kişiliğe sahip olacağını unutmayın. Çocuğunuzun davranışlarını gerçekçi bir gözle değerlendirin. Çocuğun neleri yapabileceğini neleri yapamayacağını bilirseniz, ona boş yere bağırmazsınız.

Neden öfkelisiniz

Çocuğu yüksek sesle azarlamak, ya da bağırarak bir şeyi yapmamasını söylemek çocuk üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Hele küçük yaştaki çocukları bu tür uygulamalar korkutabilir. Çocuğun kendine güveninin sarsılması, birden kendini çaresiz ve yalnız hissetmesi, onun sosyal bakımdan gelişmesine zarar verir. Sık sık tekrarlanan bağırmalar, azarlamalar, çocuğun annesine karşı kendini savunmaya çalışmasına ve de ondan belki de nefret etmesine neden olur.

Bir çocuğun annesinden nefret etmesi, onun yaşam boyu çevresindeki kişilere karşı düşmanca duygular beslemesine yol açabilir. Çocuk kendini korumak için bazı önlemler alacaktır. Örneğin annesi bağırmasın diye ona yalan söylemeyi akıl eder. Gerçekleri gizlemeye çalışır. Küçücük dünyasının kapılarını kapatıp, büyüklerini dünyalarına almamayı denerler. Çocuklarınıza bağırmaya başlarken, bunları iyice düşünün. Yaptığınız hatanın sonuçlarına katlanmayı göze alın. Ve tabii, hiçbir suçu olmayan çocuğun da sizin hatanız yüzünden sorunlar yaşamasına izin vermeyin.

Eğer çocuğunuza bağırdıktan sonra hata yaptığınızı farkederseniz, hiç çekinmeden küçük afacandan özür dileyin. ‘Şu anda kendimi çok kötü hissediyorum. Önce kendimi toplayayım, sonra seninle güzel güzel konuşuruz’ şeklinde bir açıklama çok yararlı olur. Hem siz öfkenizi bastırırsınız, hem de çocuk önemsendiğini farkeder. Çocuk, kendisine değer verildiğini anladığı zaman, küçücük aklıyla kendine çeki düzen vermesi gerektiğini anlar.

Çocuğunuza bağırdığınız zaman, derin bir soluk alıp, ‘Ben neden öfkeliyim?’ sorusunu kendinize sorun. Vereceğiniz cevabın çocuğunuzla ilgisi olmadığını göreceksiniz
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mayıs 2006       Mesaj #159
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bebeğinizin ilk 12 ayki gelişimini izlemek ve günbegün değişimlere şahit olmak inanılmaz bir duygu! Bebeğiniz, insanlarla ve nesnelerle ilişki kurmayı, dünyayı algılamayı, yürümeyi ve kendi kendi kendine yeterli hale gelmeyi temel işlevler olarak bu dönemde öğrenir. İşte size ilk 18 ayı kapsayan ayrıntılı bir kılavuz. Yukarıdan ayları seçerek bebeğinizin büyüme evresinde neler yaşayacağını ayrıntısıyla öğren
BEBEK GELİŞİMİ
01 gray02 gray03 gray04 gray05 gray06 gray07 gray08 gray09 gray10 gray11 gray12 gray
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
11 Mayıs 2006       Mesaj #160
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Anne-Baba ve Çocuklar Arasında İletişim
kitap





Hekim çocuğu muayene eder, gerekli ilaçları yazar. Anne reçeteyi eline alır, tam kapıya doğru yönelmişken birden duraklar.. Biraz da sıkıla sıkıla:
-Şey, doktor hanım, söylemeyi unuttum, bu çocuk son zamanlarda çok aksi oldu, ödevlerini yapmıyor, kızsak da dövsek de bizim söylediklerimizin tersini yapıyor, acaba ne yapalım, nasıl davranalım?
İşte bu kez sıkılma sırası doktora gelmiştir. "Bu soru da nereden çıktı şimdi?" diye geçirir içinden. Altı yıllık tıp eğitimi sırasında (hatta dört yıllık pediatri uzmanlık eğitimi sırasında bile) çocukların davranışları ile ilgili konularda doğru dürüst bir eğitim verilmemiştir ona. Oysa meslek yaşamında belki hiç karşılaşmayacağı bilmem ne sendromu hala aklındadır. Gerçi, kendi merakı nedeniyle, bu konularla ilgili bir-iki kitap okumuştur. Ancak yine de kafasında tam bir netlik oluşmamıştır. Anneye, çocuğun durumuyla ilgili bir kaç cümle söyler, ama sonradan "Acaba doğru şeyler söyledim mi?" diye kendisi de huzursuz olmuştur. "Bu konuyu en kısa zamanda okumalıyım" diye söylenir kendi kendine.
Ebeveynler ve Çocuklar Yukarıda öykülenen durum her birinci basamak hekiminin başına zaman zaman gelmektedir. Ülkemiz koşullarında çoğu yerde psikolog desteği alabilmek olanaklı değildir. Bunun için her hekimin çocukların davranışsal sorunları konusunda da temel bazı bilgileri olması zorunludur.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişim yalnızca bilgi alışverişi anlamına gelmez. Bu ilişkide, aynı zamanda karşılıklı duygu ve düşüncelerin aktarımı da söz konusudur. İletişim denilince çoğu insanın aklına konuşmak gelir. Oysa ki burada konuşmaktan daha önemli olan ve belki de en zor öğrenilen şey dinlemektir.
Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişimin ilk temelleri bebeklik döneminde atılır. Bebeğin kendilerine gülümsediğini gören anne ve baba da ona gülümseyerek ve konuşarak karşılık verirler. Bu bebeği daha da mutlu eder. İyi gözlemci olan ve bebeğin diyalog isteğini fark eden anne-babalar bu konuda daha başarılı olurlar. Anne-baba ve çocuk arasındaki mesaj alışverişi yalnız konuşulan sözcüklerle sınırlı kalmaz, onların ötesinde anlamlar taşır. Karşılıklı bilgi alışverişinden başka duyguları da paylaşırlar ve birbirlerine destek olurlar. İyi iletişim kurmayı başarabilen aileler yaşamlarındaki acı-tatlı tüm olayları ve sorunları paylaşmayı bilen ailelerdir. İyi iletişim kurmak için çocukla yalnızca konuşmak yetmez; aynı zamanda, ona hareketlerle duyguların da hissettirilmesi, yani vücut dilinin de kullanılması gerekir. Bu da zamanla öğrenilebilen bir durumdur.
Ebeveynler ve Çocuklar Çocuk, iletişimi de genellikle anne-babadan öğrenir. Kendi anne ve babası küçükken ona nasıl davrandılarsa, onlar da çocuklarına genellikle benzer biçimde davranırlar. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman anne-babaların çocuklarına bu konuda iyi bir örnek olabildiklerini söylemek zordur. Anne-baba belirli aralıklarla çocuklarıyla kurdukları iletişimi değerlendirmeli ve özeleştiri yapmalıdır. Kendi anne-babalarının olumlu ve olumsuz yönlerini anımsamalı ve bunların kendileri üzerindeki yansımasını bulmaya çalışmalıdır. Böylelikle karşısındakini dinlememe ve yapıcı değil kırıcı tarzda eleştirme gibi kötü huylarını daha kolaylıkla bırakabilir. Eğer bu yapılabilirse anne-babalar çocuklarıyla daha iyi bir iletişim kurmakla kalmaz, aynı zamanda onlara iyi bir örnek de olurlar. Anne-babanın okul çağındaki çocuklarıyla iletişiminde çok sık yaptığı
bazı hatalar vardır.
Aşağıda bu hatalardan bazı örnekler verilmiştir:
Emrivaki konuşmak “Bunu söylediğim gibi yapacaksın, yoksa...”
Ders vermek “Ben çocukken senin yaptığın işin iki katını yapardım.”
Eleştirmek “Bugün her şeyi berbat yapıyorsun.”
Alay etmek “Bu yaptığın çok aptalca bir şeydi.”
Küçük düşürmek “Senin yaşındaki bir çocuğun bunu bilmesi gerekir.”
Çocukla iletişim kurarken ona olumlu bir bakış açısıyla yaklaşılmalı ve gerektiğinde onurlandırılmalıdır. Örneğin, "Bugünkü matematik ödevlerini çok güzel çözdün." gibi takdir söylemleri kullanılabilir. Ancak bunu yaparken, anne-baba onu ‘kendi görmek istediği biçimde davrandı’ diye yapmamalıdır. Onun etkinliklerine çok karışmadan, onu olduğu gibi kabul ettiğini göstermelidirler. Örneğin, resim yapmakta olan bir çocuğa hangi boyaları karıştıracağını göstermek yerine, karışmadan onu izlemek çocukta doğru şeyler yaptığı hissi uyandıracaktır.
İyi bir iletişimin koşulu: Dinlemesini bilmek
Çocukla iyi bir iletişim kurabilmek için ondan gerekli mesajların alınması gerekir. Bu da ancak dinlemekle sağlanır. Anne-baba iyi bir dinleyici olabilirse çocuk için de iyi bir model oluşturacaktır.
Aktif dinleme, iletişimin önemli bir parçası olup, iletişim kanallarının açık tutulmasıdır. Bir başka deyişle, anne-babanın çocuğun duygu ve düşüncelerini söyleme isteğini fark etmesi ve onu dinlemeye hazır olduğunu belirtmesi anlamındadır.

Aktif bir dinleyici olmak için şunlara dikkat edilmelidir:
  • Dinlemeye yeterince zaman ayrılmalıdır. Çevrede dikkati dağıtacak etmen olmamalıdır. Akşam yemeği sırasında ya da yatmadan önce genellikle konuşma için en uygun zamanlardır.
  • Anne-baba konuşma sırasında kendi düşüncelerini bir kenara bırakıp çocuktan gerekli mesajları almaya çaba göstermelidir. Bunun için tüm dikkatlerini ona vermeli, kendilerini bir an için onun yerine koyarak onun hissettiklerini anlamaya çalışmalı ve onun düşüncelerine değer verdiklerini hissettirmelidirler.
  • Çocuğu dikkatle dinleyip onu anladıktan sonra, biraz daha yumuşak bir söylemle aynı şeylerin çocuğa yinelenmesine yansıtmalı dinleme yöntemi denir. Fakat, bu çocuğun söylediklerini papağan gibi yinelemek biçiminde olmamalıdır. Çocuğun söylediği şeylerin her zaman tam ve doğru mesajlar olmayabileceği ve bunların altında yatan değişik korku ve endişelerin olabileceği akılda tutulmalıdır. Bu duyguları sözcüklerle belirtmek için konuşma arasına girilerek "sanki bana biraz korkmuşsun... üzgünsün... kızgınsın ... gibi geldi" gibi cümlelerle altta yatan duygular öğrenilebilir.
  • Çocukla konuşurken göz teması çok önemlidir. Onun söylediklerine ilgi gösterildiğini belirtmek için arada bir baş sallayarak onaylamak ya da "evet.. anlıyorum... yaaa" gibi karşılıklar vermek çocuğun konuşmasını sürdürmesini destekleyecektir.
  • Anne-babalar kendi beklentileri ya da düşüncelerine uymasa bile çocuğun konuşmasını kesmeden, sabırla ve eleştirmeden dinlemelidir.
  • Çocuğun karşılaştığı sorunları kendisinin çözmesi için ona fırsat tanımalı, bu yönde yüreklendirmeli, ancak uygun biçimde ona yol da göstermelidir.
Anne-baba aktif dinlemeyi öğrendikçe çocuğun duygularını daha iyi anlayabilecek ve aralarında sıcak bir köprü kurulacaktır. Çocuk kendi sorunlarını kendisi çözdükçe, duygu ve davranışlarını daha iyi denetleyecek ve başkalarını da daha iyi dinlemesini öğrenecektir. Çocuk karşısındakini dinleme alışkanlığı kazandıkça, zaman zaman bu davranışı için güzel sözlerle onurlandırılmalı, hatta küçük hediyelerle ödüllendirilmelidir.
Anne-babanın kendisinin de aktif olarak dinleyip dinlemediğini anlamasına yarayan bazı ipuçları vardır. Eğer anne ya da baba konuşmadan sıkılmış, dikkati dağılmış, çocuk yerine başka yerlere bakıyor ya da çok zaman yitirdiğini düşünmeye başlamışsa o sırada aktif olarak dinlemiyor demektir.
Çocuklarla konuşma yöntemleri
Anne-baba çocukla konuşurken ona karşı yargılayıcı ve suçlayıcı olmamalı, olumlu bir diyalog kurmaya çalışmalıdır. Bu diyalog, çocuğun herhangi olumsuz bir davranışını düzeltirken "sen" mesajı yerine "ben" mesajı kullanılarak sağlanabilir. Aşağıda bir kaç "ben" mesajı örneği verilmiştir:
-Okurken daha çok sessizliğe gereksinimim var.
-Masamı en son kullanan toplamadığı için aradığım şeyleri bulamıyorum.
-Çok yorgunum, mutfağın toplanması için yardıma gereksinimim var.
"Ben" mesajları, aslında "sen" mesajları ile aynı şeyleri söylemesine karşın, tehdit içermediğinden, çocuk tarafından daha kolay kabul edilecektir. Böylece, örneğin babasına "sesimin seni rahatsız ettiğini fark etmedim" ya da annesine "yorgun olduğunu söylemen iyi oldu, sana yardım edeyim" gibi yanıtlar verecektir.
"Sen" mesajlarına örnek:
-Bir daha bunu sakın yapma.
-Beni çok kızdırıyorsun.
-Neden dikkat etmiyorsun?
Bu mesajlar daha bir çocuğa yönelik olduklarından, çocuk kendini savunmak zorunda hissedecek, o da benzer karşılıklar verecek ve böylece de etkili bir iletişim olanağı ortadan kalkacaktır.
Bundan daha da kötüsü çocuğu küçük düşürücü konuşma biçimidir. Eğer çocuğa sürekli olarak onun kötü, aptal ve düşüncesiz olduğu biçiminde mesajlar verilirse, yalnız çocukluk döneminde değil, belleğinde o biçiminde yer ettiği için sonra ki yıllarda bile birey kendini o biçiminde algılayabilir ve toplumla olan ilişkilerinde zorluklar yaşayabilir.
Doğal olarak, her çocuk "ben" mesajlarını başlangıçta algılamayabilir ve bu yöntem yararlı olmayabilir. Bu durumda bile, belki başka bir biçimde ya da daha değişik bir ses tonuyla, "ben" mesajları verilmesi sürdürülmelidir. Çocuğa bu mesajları algılaması için biraz zaman tanımalıdır. Konuşurken ses tonunun verilmek istenen mesaja uygunluk göstermesi de çok önemlidir. Eğer anne ya da baba kendi sorunlarını konuşmaya yansıtırlarsa verilmek istenen mesaj tam algılanmayabilir.
Anne-baba, çocukların huylarına göre bazı ufak tefek değişiklikler olsa bile, bütün çocuklarına eşit davranmalı ve ayrım gözetmemelidir.
Anne-baba ile çocuklar arasındaki iletişim bozukluğunun olası nedenleri
  • Verilmek istenen mesaj anne-baba ya da çocuk tarafından yanlış algılanabilir.
  • Anne-baba ile çocuğun huyları birbirleri ile uyuşmayabilir.
  • Anne-babanın konuşma tarzı çocuğun öfkelenmesine ve tepki göstermesine neden olabilir. Örneğin, ortaokul çocukları bazen anne ya da babalarının sürekli yargılayıcı ve emrivaki konuştuklarından, kendilerini hiç anlamadıklarından ve konuşmalarını ikide bir kestiklerinden yakınabilirler. Eğer böyle bir durum söz konusu ise, anne-babanın kendi konuşma tarzlarını da tarafsız olarak gözden geçirmesi ve dinlemesini öğrenmesi yararlı olacaktır. Yoksa çocuk bu konuşma biçimini başka kimden öğrenmiş olabilir?
  • Çocukta kekemelik gibi düşüncelerini açıklamasına engel olan bir konuşma bozukluğu olabilir.
  • Anne-baba ya da çocuğun zihnini meşgul eden düşünceler, endişeler ve stres iyi bir iletişim kurulmasını engelleyebilir.
  • Konuşmak için uygun bir zaman ve yer seçilmemiş olabilir. Okuldan yorgun olarak gelmiş çocukla sorunları konuşmak yerine, çocuk yemek yedikten ve biraz dinlendikten sonra konuşmak çok daha yararlı olur.
  • Konuşmak için kimsenin olmadığı, sakin bir yer seçilmelidir.
Sonuç ve Öneriler
"Çocuk uykuda sevilir" kuralını önceki kuşaklardan olan hemen herkes iyi bilir. Yoksa, çocuk şımarır ve babanın otoritesi sarsılır (!) Eski zamanlarda, çoğu ailede baba ile çocuk arasındaki diyalog (elçi!) anne tarafından sağlanırdı. Ülkemizin sanayi ülkesi olma yolundaki adımları, hızlı kentleşme ve medyanın önemli etkisi sonucunda eski büyük ailelerin yerini çekirdek aileler almakta, feodal dönemin özelliklerinden olan babanın mutlak otoritesinin sarsılması ile birlikte baba ile çocuk arasında da daha sıcak ilişkiler kurulmaktadır. Ama yine de çoğu ailede erişkinlere tanınan söz hakkı nedense bugün bile çocuktan esirgenmektedir. Birer anne-baba olarak çocukların bize saygılı davranmasını istiyorsak, bizim de onları saygıyla dinlememiz ve olayları bir de onların gözüyle bakarak onları anlamaya çalışmamız ve hekimler olarak da bunu tüm anne ve babalara anlatmamız gerekir.

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / asla_asla_deme Taslak Konular
24 Mayıs 2009 / barış Tıp Bilimleri
13 Şubat 2012 / AeraCura Taslak Konular