Arama

Çocuk Sağlığı - Sayfa 8

Güncelleme: 13 Haziran 2013 Gösterim: 199.299 Cevap: 162
DILEMIN - avatarı
DILEMIN
Ziyaretçi
6 Mart 2007       Mesaj #71
DILEMIN - avatarı
Ziyaretçi
Güneş yanıkları nasıl olur?

Sponsorlu Bağlantılar
Uzun süre güneşe maruz kalındığında ultraviyole ışınları; ciltte önce kızarıklık, daha uzun süreli hasarlarda da içi su dolu baloncuklara sebep olur. Kızarıklık, ağrı, şişme güneşten 2-4 saat sonra başlar, 24 saatte maksimuma ulaşır. Bu birinci derece yanıktır. İçi su dolu kabarcıklar olduğunda yanık artık ikinci derece olmuş demektir. Üçüncü derece yanıklarda kabuklanmalar olur, güneş üçüncü derece yanığa sebep olmaz.

- Güneş yanığı olduğunda ne yapmak gerekir?

Çocuklarda ağrı ve sıcaklık hissi, 48 saat sürer. Nemlendirici kremler günde üç kere uygulanırsa çocuğu rahatlatır. Bu kremlere iki gün devam edilmelidir. Çok kalın, yağlı merhemler kullanılmamalıdır. Bu durum çocuğu daha sıcak tutarak terlemesini engeller.
  • Çocuğa soğuk banyo yaptırmak veya günde bir kaç kez yanık yerine soğuk su ile ıslatılmış giysiler koymak ağrıyı azaltır, duş çok ağrı verici olabilir.
  • Yanıklar olduğunda çocuğa bol bol su içirilmelidir. Bu durum, hastalık hissini önler.
  • Bir hafta içinde soyulmalar başlar, deriye nemlendirici kremler sürmek gerekir.
  • Deri su toplar ve patlarsa, üzerindeki ölü deriyi temiz, küçük bir makasla temizlemek gerekir. Sonra da antibiyotikli bir krem sürülmelidir. Merhemi günde üç kez yıkayıp, tekrar sürmek gerekir.
  • Güneş yanıklarında yapılan sık yanlışlıklardan biri; yanık yerine, diş macunu, yoğurt veya yoğun merhemler sürmektir. Bunların hem faydası yoktur, hem de temizlenmesi zordur. Diğer bir hata da güneşten koruyucu losyonlarla, bronzlaştırıcı losyon veya yağları karıştırmak, koruyucu yerine bronzlaştırıcı kullanmaktır

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mart 2007       Mesaj #72
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ateşi çıkan çocuğa soğuk duş yaptırmayın ;

Sponsorlu Bağlantılar

Uzmanlar mevsim değişikliğine bağlı olarak çocuklarda baş gösteren yüksek ateş konusunda aileleri uyarıyor. 37.4'e santigrat dereceye kadar olan vücut ısısını normal kabul eden uzmanlar 39 santigrat dereceden sonra çocuğun mutlaka doktora götürülmesini öneriyor. Uzmanlar ayrıca, ateşi çıkan çocuğa sirke ve alkol sürülmesine karşı çıkıyor.

Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Klinik Şefi Doç. Dr. Gonca Yılmaz, çocukların yüzde 80'inin yüksek ateş nedeniyle hastanelere götürüldüğünü belirterek, üst solunum yolu enfeksiyonu, viral enfeksiyonlar, ishali hastalıklar, romatizmal hastalıklar ve hatta löseminin bile ateş ile kendini gösterebildiğini kaydetti. Çocuklardaki ateş ölçümünün makat bölgesi veya koltuk altından yapılmasını öneren Doç. Dr. Yılmaz, 37.4'e santigrat dereceye kadar olan vücut ısısının 'normal' kabul edildiğini, ancak 39 santigrat dereceden sonra çocuğun mutlaka doktora götürülmesi gerektiğinin altını çizdi.

2 yaşına kadar makattan ölçümü önerdiklerini anlatan Yılmaz, ancak vücut ısısındaki her yükselmenin ateş olmadığına dikkati çekti. Yılmaz, çocuklarda ateşin 6 ay ile 6 yaş dönemi arasında sık görüldüğünü, 6 yaşından sonra beyin hücrelerinin gelişimini tamamlamasıyla ateşin fazla görülmediğini söyledi. Ateşi çıkan çocuğa kesinlikle soğuk uygulama yapılmaması, bununla birlikte sirke ve alkol kullanılmaması gerektiği uyarısında bulunan Yılmaz, "Soğuk uygulama yerine ılık duş yaptırılabilir. Ayrıca bebeğin veya çocuğun üzerindeki kıyafetleri de çıkarılabilir. Bunun dışında bebek veya çocuğa bol sıvı verilmelidir. Sirke ve alkol kesinlikle kullanılmamalıdır" diye konuştu.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2007       Mesaj #73
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun, okul öncesi dönemden, erişkin döneme kadar hayatı olumsuz etkileyen önemli bir rahatsızlık olduğu belirtildi.

Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Semerci yaptığı açıklamada, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu hastalığının, son yıllarda bulunmuş gibi gündeme geldiğini, ancak 1902 yılında tanımlandığını ve yeni bir hastalık olmadığını belirtti.

''Hiperaktif çocuk'' diye bir tanımın doğru olmadığını ifade eden Semerci, ''Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, tedavi edilmesi gereken bir sorundur. Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, dikkatini toplayamamak, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik, içimizden gelen ama ifade edilemeyen bir duygudur. Bireyde bu bulguların hepsi olabileceği gibi bazen sadece biri de görülebilir'' dedi.

Semerci, hiperaktifliğin sadece düz duvara tırmanan, yerinde duramayan değil, saatlerce televizyon önünden kalkamayan çocukta da olabileceğine dikkati çekerek, şunları söyledi: ''Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, önemli bir rahatsızlıktır. Çünkü okul öncesi dönemden, erişkin döneme kadar hayatı olumsuz etkiler. Yani dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu bir çocuk hastalığı değil, erişkin dönemde de görülebilmektedir. Doğru şekilde ele alındığı zaman, kolay tedavi edilebilmektedir. Bütün yaşam boyunca hem çocukluk hem de daha sonraki dönemde erkek çocuklarda, kız çocuklardan daha fazla görülüyor. Dünyada ortalama yüzde 5 oranında görülüyor. Bu rakam yaklaşık her sınıfta 1 çocuk demektir. Bizim gibi nüfusu genç olan bir ülke için önemli sorunlardan biridir.''

Genetiğin, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğunun nedenleri arasında yer aldığını vurgulayan Semerci, ''Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu, olumsuz olsa da bir çeşit babalardan erkek çocuklara miras kalan bir sorun. Hastalığın yakın akrabalarda olması da bir etkendir. Beyinden salgılanan, dikkat süremizi, davranışlarımızı, tutumlarımızı etkileyen maddelerin salınımındaki bazı dengesizlikler bu hastalığın nedenlerindendir'' diye konuştu.

AİLELER KENDİLERİNİ SUÇLUYOR

Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu bulunan çocukların ailelerinin ''Biz bir şey yaptık ki bu çocuk böyle oldu'' diye kendilerini suçladıklarını anlatan Semerci, şöyle devam etti: ''Hiçbir anne baba, çocuğunu, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu yapacak kadar becerikli değil. Ancak hastalığın daha ileriye ya da daha kötü duruma gitmesinde tutumları, davranışları ve beklentileri çok önemlidir. Ailelerin yapacağı davranışlar hastalık oluşturmaz, ancak hastalığın kötüleşmesine neden olabilir. Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğunun, başka ruhsal sorunlarla çok sık beraberliği görülüyor.''

''AKLI BAŞINA GELİR DİYE BEKLENMEMELİ''
Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğunun ergenlik döneminde geçmediğini, tedavi edilmediği takdirde, davranış bozukluğuna dönüşerek daha büyük sorunların ortaya çıkabileceğini dile getiren Semerci, ''Bu çocukları sahiplenmemiz ve yardımcı olmamız lazım. Eğer bu çocukları biz sahiplenmezsek, başkası mutlaka sahiplenir. Bu başkaları da çoğu zaman olumlu ve iyi yerlerde sahiplenmezler. O zaman aklımız başımıza gelir, ancak artık faydası olmaz. Ergenlik dönemi çok daha olumsuzluğun peş peşe yaşanabildiği dönemdir. 'Aklı başına gelir' diye beklenmemeli, çünkü gelmeyecektir'' diye konuştu.

Semerci, hastalığın tedavisinin çok kolay olmadığını ve tedavide özellikle ailelere ve öğretmenlere büyük görevler düştüğünü vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Önemli olan sorunu kabullenip çözüm yolu aramaktır. Kabullenilmediği zaman baş edemiyoruz. Çocuğun durumunun zekayla ilgisi yok. Bu çocukların aşırı korunmaya, desteklenmeye gereksinimi de yok. Aksine bazı şeyleri başarmak için bazı şeyleri yapmaya ihtiyaçları var. Okul öncesi dönemde bulguları fark edip uzmana götürüldüğünde, 0-6 yaş grubunda sınırları iyi koyabilmek ve iyi düzen kurabilmek sorunu ortadan kaldıracaktır.''
Tiglon - avatarı
Tiglon
Ziyaretçi
16 Mayıs 2007       Mesaj #74
Tiglon - avatarı
Ziyaretçi
bılgıler için saol
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
20 Mayıs 2007       Mesaj #75
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Suçiçeği Hastalığı Nedir?
sucicegi
Suçiçeği ya da varisella, herhangi bir yaşta ortaya çıkabilirse de daha çok çocuklarda görülen bir bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalığın tipik özellikleri ateşle seyretmesi ve deride ortaya çıkan kabartılardır. Suçiçeği adının da bu kabartıların birkaç saat içinde içi saydam sıvıyla dolu kesecikler haline gelmesiyle ilişkili olduğu söylenmektedir.
Başlıca Nedenleri

Bu hastalık özellikle on yaşın altındaki çocukları etkileyen salgınlar şeklinde ortaya çıkar. Varisella zoster virüsünden kaynaklanır ve olağanüstü bir bulaşıcılığa sahiptir. Her ne kadar bu hastalığı geçirmekle yaşam boyu bağışıklık kazanılırsa da, virüs uyku halinde bekleyip daha sonra yetişkinlik çağında kendini herpes zoster yani zona olarak gösterebilir.


Suçiçeğinin Çocukluk Çağındaki Belirtileri Nelerdir?

Enfeksiyondan sonra 14 ila 21 günlük bir kuluçka devresi vardır. Daha sonra çocuk ateşlenir ya da hafif bir titreme görülür veya kusma ile sırt ve bacaklarda ağrı gibi şikayetlerle kendini daha hasta hissedebilir. Hemen hemen aynı zamanda, sırt ve göğüste, bazen de alın çevresinde. Daha nadiren kol ve bacaklarda çok sayıda kırmızı ve kaşıntılı kabartı oluşur. Bu kabartılar birkaç saat içinde saydam bir sıvıyla dolu kesecikler haline gelir. Bu keseciklerin görülmesi birkaç gün devam eder ve ikinci günden itibaren içerikleri irine dönüşüp, bir iki gün içinde patlayabilir ya da kuruyup büzüşerek tepelerinde kahverengimsi kabuklar oluşur. Bu küçük kabuklar bir haftaya varmadan pullanarak dökülür ve iyileşme tamamlanır.


Hastanın Çevresindekilerden Tecrit Edilmesi Gerekli midir?

Hasta çocuk, döküntünün görülmesinden itibaren bir hafta süreyle ya da kesecikler kuruyuncaya değin, bu hastalığı geçirmemiş çocuklardan tecrit edilmelidir. Ancak, kabukların dökülmesini beklemeye gerek yoktur.


Hangi Yaşlarda Görülebilir? Belirgin Olarak Görüldüğü Dönemler Var mıdır?

Çoğunlukla; çocukluk çağında görülür. Kış ve ilkbaharın ilk ayları suçiçeğinin yaygın olarak görüldüğü aylardır.


Yetişkinler Daha Büyük Risk Altında mıdır?

Yetişkinler ve ergenlik çağındakiler çocuklara kıyasla daha ağır hastalık riski altındadırlar. Ağrı, ateşin süresi, kırıklık, kaşıntı gibi belirtiler daha şiddetli olur, döküntü daha geniş alana yayılır ve daha uzun sürede iyileşir ve hastalığın seyri daha uzun olur. Ayrıca, suçiçeği olan yetişkinler ve gençler için şiddetli komplikasyon riski daha yüksektir.
NAIAS - avatarı
NAIAS
Ziyaretçi
17 Ağustos 2007       Mesaj #76
NAIAS - avatarı
Ziyaretçi
PİKA
uygun olmayan we yenilmesi adet olmayan maddlerin yenmesi alışkanlığına denir.
bu durum hayatın ikinci altıncı ayı içersinde normal gelişimin bir dönemi olarak görülür.
çocuk eline ne geçirirse ağzına götürür we yer
ancak bunu uzun sürmesi hele buluğ çağına kadar dewam etmesi tamamen anormaldir
pikanın en çok görülen güneydoğu we doğuanadolu da rastalan TOPRAK YEMEK dir bu çocuklarda demir eksikliği anemisini ,karaciğer we dalak büyümesini engellertanasul organın gelişimi engellemekle beraber boy kısalına da sebebiyet werir.
geçlerde zeka geriliği
tedawisi kolay değildir
çocuk hastaneye yatırılır minarel we witamin eksikliği için tedawi edilir
piskolojik tedawi uygulanır
menfi yöndeki ailewi sorunlar ortadan kaldırılır
hamile dönemin de halk arasında aşeme diye tabir edilen hadise de bir pika dır we genellikle psikolojiktir
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
21 Ağustos 2007       Mesaj #77
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
ÇOCUKLAR VE TELEVİZYON
Hep tartışma konusu olmuştur. Televizyon çocuk gelişiminde faydalı mı değil mi? Günümüzde çocukların en iyi arkadaşı diyebileceğimiz televizyon doğru kullanılırsa çocuğun zihinsel gelişimine katkıda bulunabilir. Ama bunun için televizyon izlerken onun yanında olmalı izleyeceği programları seçmelisiniz.
Yetişkinlerin televizyon izleme süresini sınırlaması ve izlediklerindeki mesajı anlaması televizyonu çocuk için olumlu hale getirebilir.
Özellikle tatillerde çocuklar daha fazla televizyon izlerler.Tatil günlerinde yayınlanan , çocuklar için eğitici , öğretici ve eğlendirici nitelikli programları seyretmelerini sağlıyarak ya da teşvik ederek televizyon kullanımını olumlu hale getirebilirsiniz.
Çocuklar televizyonla kendilerini daha iyi değerlendirebilir, televizyonlardan aldıkları bilgileri kendi mantıklarıyla biçimlendirebilirler. Bu durumda televizyon ideal bir iletişim aracı haline gelir.
20. Yüzyılın en büyük buluşları arasında kitle iletişim araçları yer almaktadır. Bunlar içerisinde şüphesiz en önemli yeri de Televizyon almaktadır. TV insanlık tarihi adına büyük gelişmelere vesile olmuş ve halada etkileri açısından insanlık adına tartışılmaz bir noktada yerini korumaktadır. TV evlerde yerini almadan önce ve aldıktan sonra diye aile hayatını ikiye ayırmak belkide pek fazla yanlış olmaz. Bizim konu başlığımızdan da anlaşılacağı üzere bu yazımızda TV nin erişkin birey , aile veya toplumsal yönlerini incelemek yönünde bir amacımız yok. Bu değerlendirmeleri şimdilik daha ileri tarihlere erteleme gerekliliğini düşünüyoruz.

Gerek klinik görüşmelerimiz sırasında karşılaştığımız anne babalardan, gerek değişik yollar ile bize gelen sorularda sıkça karşılaştığımız sorulardan biri de ''TV nin çocuğumuza etkisi nedir ? '' şeklinde olan sorudur. Bu konuda anne babalara söylediğimiz genel şey her yaş için şüphesiz bu sihirli kutunun çocuğa etkileri farklı farklı olmaktadır. Bunu iyi veya istenen etkiler ve kötü veya istenmeyen etkiler şeklinde ikiye ayırabiliriz. Ama TV nin en büyük etkisi şüphesiz 0-3 yaşları arasında olmaktadır. Çünki bu yaşlar hayat boyu kullanılacak bazı psikososyal ve psikomotor özelliklerin kazanıldığı çok önemli bir devredir. Bu devrede oluşabilecek herhangi bir sorun bütün hayatı etkilemektedir. Bu nedenle yaşlara göre TV nin etkileri konusunda anne babaları bilgilendirmek gerektiğini düşünerek bu türlü bir yazı yazma ihtiyacı hissettik.

0-3 yaş gurubuna etkiler

0-3 yaş için TV bazı durumlarda ciddi sıkıntıların kaynağı olabilmektedir. Ailelerin sosyoekonomik zorlukları , çalışan annelerin durumu , çocuğun-ilgilenilmesi gereken - ek kardeş durumu , anne babaların kendilerine ait sorunları ,yapılması gereken ev işleri , anne babaların sosyoekonomik zorluklardan dolayı ek işlerde çalışmaları , anne babalardan birinin veya ev içerisindeki bireylerden birinin kronik hastalığı , ailelerin kendi psikososyal ihtiyaçları için zaman ayıramaması , anne babaların kendilerinin psikiyatrik sorunları , istenmyen hamilelik sonucu bebeğin doğmuş olması , çocuğun bedensel bir hastalığının olması ve buna benzer sayacağımız onlarca etken nedeni ile anne ve babalar çocuklarına yeterince zaman ayırmamakta veya ayıramamaktadırlar. Bu nedenlerden dolayı anne babalar isteyerek veya istemeyerek çocuğu ile fazla ilgilinememekte çocuğu ile ilgilenme fiziksel bakım ( karnını doyurma , altını temizleme vb. ) ötesine çok fazla geçememektedir.

Bu dönemde çocukların duygusal doyum sağlaması ve onun ile her bakımdan ilgilenilmesi onun sağlam ve güçlü bir psikolojik yapısının oluşmasına zemin hazırlar. Bu dönem için bebeği okşamak , kucaklamak , onun ile konuşmak , sevildiğini hissettirmek , onun ile oynamak, onun ile birlikte vakit geçirmek , onu gezdirmek, psikomotor ve psikososyal yönünün gelişimine çok büyük katkılarda bulunur. Bebek ile birlikte vakit geçirmek , onun insanlar arası ilişkilere yabancılaşmasını engeller ve ilgilenen bakıcısı vasıtası ile önce karşısındaki bireyi , aile ortamını ve yavaş yavaş sosyal çevresini tanımasına yol açar . Bu bağlanma yolu ile önce anneye karşı bir ilişki gelişir . Bu durum anne karnında başlar ve bebeklik döneminde devam eder. Çocuk bu bakım veren aracılığı ile iletişim geliştirmeye , kendini ifade etmeye , ihtayaçlarını anlatmaya çalışmaya , kısacası sosyal ortamın gereklerini yaparak yanında ve çevresinde bulunan insanlar ile iletişim ve etkileşim içerisine girmeye başlar.

Çocuk sosyal ortamda iletişimin temel esası konuşma olduğu için konuşmayı öğrenmek zorundadır. İnsanlar tarafından sevilmek için onları anlamak onların duygusal uyarılarına cevap vermek zorundadır. Çocuk sosyalleşmek ve iletişimini kurmak için etrafındakilerden özelliklede bakım veren kişiden teşvik almak zorundadır. Bu çocuğun ihtiyaçlarını karşılamak ( yiyecek , giyecek , temizlik , koruma vb) , onun dertleri ile ilgilenmek , onun ile birlikte vakit geçirmek , onu öpmek , okşamak, konuşmak , oynamak vb gibi yapılan girişimler ile çocuk sevildiğini hissettirerek , onun için , psikososyal gelişim için bir teşvik oluşturmalıdır. Konuşma , etraf ile ilgilenme , sosyal ortamların gereklerini yerine getirme , insanlar ve yaşıtları ile ilgilenme , ihtiyaçlarını insanlara anlatma , insanlara duygusal yakınlık kurma ,cansız varlıklardan çok canlı varlıklar ile ilgilenme gibi bir çok psikososyal faktör çocuklarda bu iletişim ve etkileşim ortamında kendileğinden meydana gelmeye başlar .

Bütün bunlardan bahsetmemizin nedeni , bizim meselemiz ile yakından ilgili olmasından dolayıdır. Çocuk cansız bir varlığın karşısında , duygusal ve sosyal uyarıdan mahrum , sevgiden ve bağlandığı kişiden uzak ,çocuğun konuşmasına , bakışına , gülümsemesine karşılık vermeyen , gönderdiği iletişim ve etkileşim mesajlarına cevap vermeyen, sert , soğuk bir cismin karşısında kaldığında ( ne kadar ses ve görüntü olursa olsun çocuk onları yorumlayacak ve kabul edecek durumda ve psikososyal seviyede değildir ) biraz önce saydığımız sosyalleşme ve bireyselleşme ve kendiliğinden gelişecek olan psikososyal yönlerin hepsi eksik veya yetersiz kalacaktır. Neden küçük çocuklar için bu biraz daha sıkıntılı bir durum ? çünkü çocuğun busosyal ve duygusal eksikliği telafi edeceği arkadaş ve sosyal ortamı , konuşmak veya vakit geçirmek için gideceği ikinci bir ortam ve bunu telafi edebilecek psikomotor ,psikososyal yeterlilik henüz gelişmemiştir ayrıca alternatif bir gelişim ortamı yoktur .

TV karşısında 0-3 yaş arasında aşırı miktarda kalan (günlük 1-2 saatin üzerinde ) çocuk , ailede ve özellikle de bakım veren kişide eşlik eden yukarıda saydığımız diğer etkenler de varsa , sosyal gelişim (duygusal etkileşim ve karşılık verme, sosyal ortamlara uyum , insanlar ile ilgilenme , onlara yakınlık gösterme , yaşıtlarına ilgi vb) , ve iletişim ( konuşma , anlamlı jest ve mimikler , heceleme , agulama , ses çıkarma , cümle kurma vb.) için gerekli olan fonksiyonların gelişiminde gecikmeler veya yetersizlikler görülür. Bu duruma yani iletişim ve etkileşim bozukluğuna yol açabilecek diğer nedenlerin olup olmadığı incelenmelidir. Bütün bu nedenlerden dolayı bebekler için sevgi ,duygusal ilgi ve birlikte geçirilecek vakit yerine çocuğun TV karşısında kalması son derece sakıncalıdır.

Bu dönemde uzun süre çok aşırı miktarda TV karşısında kalan çocuklarda başka hazırlayıcı nedenler yok ise , başka nedenler de eklenerek bazı psikiyatrik tablolar gelişebilir. Bu tür çocuklarda etrafa karşı ilgisizlik , seslenince bakmama , göz kontağı kurmama , insanlara ve yaşıtlarına ilgisizlik , onlarla duygusal ve sosyal iletişime geçmeme , kendi halinde olmaya çalışma , kendi etrafında dönme , sallanma , aşırı derecede cansız nesneler ile ilgilenme , konuşmama , cümle kurmama , iletişim ve etkileşimde problemler , duygusal olarak karşılık verememe vb. bir çok belirti görülebilir. Bu nedenle ane babaların özellikle bu yaş için TV izleme konusunda sınırlamalar ile birlikte durumu yönlendirmeleri , normal psikomotor ve psikososyal gelişim için uygun olur.

Aynı zamanda bu yaş içindeki bir bebek veya küçük çocuk ile hem anne hem babanın , mümkün olduğunca fazla vakit geçirme ,onunla oyun oynama , konuşma , sevdiğini belli etme , duygusal yakınlık gösterme , onun ile gezme , onun fiziksel bakımını ihmal etmeme , onun normal gelişim basamakları konusunda dikkatli olma , onun diğer çocuklar ile etkileşim ve iletişimine zemin hazırlama , sadece onun için belli zamanlar ayırma , ona masal anlatma vb. bir çok faaliyeti günlük hayat içerisinde yapmaları uygun olur.

4 -7 yaş çocuklar ve TV

Bu yaş grubunda çocuğun gelişimi ile ilgili önemli adımlar atılır. 0-3 yaş grubunda olduğu gibi çocuğun gelişimi bu dönemde de çok hızlı bir şekilde devam eder. Bu dönemde anne baba , arkadaş ve sosyal çevre ile etkileşim ve iletişim belirgin olarak artmış ve artık erişkinlerle birlikte belirgin olarak uyum sağlanmıştır. Bu dönemde gerek dil gelişimi , gerek motor gelişim de önemli aşamalar kaydedilir. Bu dönemde çocukta ki etkilenmeler hayat boyu çocuk için çok önemli olmaktadır.

TV nin bu dönemde çok aşırı izlenmesi çocuğun dil ve sosyal gelişiminde bazı sıkıntıların ve eksikliklerin oluşmasına neden olabilir. Bu dönemde çocuklar TV de gördükleri görüntüleri tamamen somut olarak yorumlarlar yani çocuklarda tam olarak soyut düşünce gelişmediği için gerek çizgi filmler gerek filmler de görülen görüntüler olduğu gibi algılanır. Çocuk bütün bunları olduğu gibi uygulamaya çalışabilir. Yani çizgi filmde gördüğü bir hareket veya sahneyi olduğu gibi yapmaya çalışabilir. Çocuk için bu dönemde şiddet içeren ve aşırı abartılı konulardan oluşan çizgi filmler oldukça sakıncalı olabilir. Bilinçaltı şiddet duygularının yerleşmesine neden olabilir . Aynı zamanda çocuğun bu dönemde izleyeceği gerilim, korku veya aşırı şiddet içeren görüntülerden çocuklar oldukça aşırı etkilenebilir , bu durum onları akla gelen görüntüler ve düşünceler ile günlerce rahatsız edebilir. Ek olarak çocukta uyku bozukluğu , yalnız kalmak istmememe , korku ve endişe duyguları yerleşebilir ( klinik ortamda bunun örneklerini görmekteyiz ) . O nedenle anne babaların bu dönede izlenen programlara özellikle dikkat etmesi gerekir.

Çocuğun sosyalleşmesi , yakınları ile diyalog kurması , sosyal adaptasyonu , dil gelişimi ve buna benzer konular TV izleme ( aşırı miktarlarda ) ile eksik kalabilir. Bu yaşlardaki çocukların eğitici programlar harici özellikle şiddet içeren ve çocuklar için travmatik olacak görüntülerden uzak kalmaları uygun olur. Bu hazırlıksız karşılaşılan görüntüler onlarda bilinçaltı kaygı , gerilim , korku , şiddete eğilim gibi sıkıntılara yol açabilir. Amerika ve Avrupada uzmanlar küçük yaşlarda gösterilen şiddet davranışlarının önüne geçmek için çok büyük gayretler sarfetmekte ,özellikle son zamanlarda okullarda gösterilen şiddet olaylarından sonra meselenin öneminin daha da arttığı anlaşılmaktadır . Mühim olan ve yapılması daha basit olan şey çocukların ruh sağlığı bozulmadan koruyucu önlemlerin alınması gerekliliğidir.

Unutulmamalıdır ki çocukluk çağında görülen her görüntünün , duyulan her sesin , karşılaşılan her iyi ve kötü muamelenin muhakkak ileriki yıllarda bir yansıması olacaktır. Bu nedenle TV gibi iletişim araçları eğitim amaçlı olarak kullanılmalı , eğlence amaçlı ise belli sınırlarda kullanılmalıdır. Özellikle anne babalar, aile olarak birlikte izledikleri programlar konusunda oldukça seçici davranmalıdırlar . Bütün bunlara ek olarak , aşırı ve uygunsuz TV izleme durumunda , daha çok geç saatlerde izlenmesine müsade edilen programlar ile çocukların uyku ritmi bozulmakta , vakit ve motivasyon eksikliğinden dolayı çocukların oyunlar ve değişik aktiviteler ile kazanacakları motor beceriler yetersiz kalmakta , çocukların arkadaş ortamlarında kazanacakları sosyal adaptasyon yeteneği istenen seviyede olmamakta , ince motor becerilerin gelişimine ve anne babanın eğitimi için gerekli vakit azalmakta , bu yaş için gerekli olan fiziksel hareketlilik ile enerji atımı eksik kalmakta , TV nin çocuklar için bir miktar katkısı olsa bile genel olarak dil , sosyal ve motor gelişimde sıkıntılar gözlenmektedir. Bu durum eğer anne babanın çocuğu için yeterli vakit bulmasında sorun varsa , çocukta ek olarak psikiyatrik sıkıntılar varsa , çocuğun gelişimini destekleyecek diğer faktörler eksik ise daha da büyük sıkıntı olmaktadır.

7-12 yaş arası çocukların durumu

Bu dönemdeki çocuklar genelde ağır eğitim şartları içinde olan grubu oluşturmaktadır. Aynı zamanda TV nin eğitim amaçlı kullanımından daha fazla yararlanacak bir yaş grubunu oluşturmaktadır. Yukarıda saydıklarımıza ek olarak bu yaş grubunda soyut düşünce yerleşmeye başlamış olmasının etkileri görülür. Çocuklar TV deki görüntülerden etrişkin düzeyinde etkilenmeye başlarlar. Yukarıda değindiğimiz gibi bu yaş grubunda da şiddet içeren , korku ve gerilime neden olan sahnelerin çocuğun gelişiminde problem oluşturacağını söylemek gerekir. Yukarıda bahsettiğimiz iletişim ve sosyal adaptasyon üzerine etkileri 0-3 yaş ve 4-7 yaş grubundaki kadar negatif şekilde olmaz . Çocukların bu yaşlardan itibaren TV üzerinden kazanımları eğer iyi yönlendirilir ve seçici davranılırsa devam eder. Bu yaştaki çocukların ders ve okul saatleri de göz önüne alınarak TV izleme saatleri uygun bir şekilde sağlanmalıdır. TV izlemenin aşırılığı durumunda çocuğun sosyal aktivitelerinde , arkadaş ilişkilerinde , ders başarısında , sportif faaliyetlerinde , yaşa uygun becerilerin geliştirilmesinde sorunlar yaşanabilir.


KARIN AĞRISI
Çocuklarda sık görülen rahatsızlıklardan biride karın ağrısıdır. Üç yaşın altında ender görülsede karın ağrısının sebebi apandisit olabilir. Karın ağrısı saatlerce sürüyorsa ciddiye alınmalıdır. Bebeklerde ve emekleme çağındaki çocuklarda 15-20 dakikada bir gelip geçen şiddetli karın ağrısının sebebi bağırsak tıkanması olabilir.
  • Çocuğunuzun karnı ağrıdığında çığlık atıyor ve rengi soluyorsa
  • Koyu kırmızı ya da katran renginde dışkılıyorsa
  • Yüksek ateşi varsa
  • Sık sık karnı ağrıyorsa doktorunuzu arayın.
Ateşini ölçün . Yüksekse , karın ağrısı şiddetliyse ve ağrı göbeğinin çevresindeyse apandisit olabilir. Apandisit olduğunu düşünüyorsanız yiyecek ya da içecek vermeyin. Doktora başvurun. Düşünmüyorsanız termofara ılık su koyup, havluyla sarıp karnının üstüne koyun.
KABIZLIK
Çocuğunuz kabız olduğunda kakasını daha sert ve seyrek yapar. Kısa bir süre için çocuğunuz kabız olursa kaygılanmayın. Bunun bir zararı yoktur. Müshil vermeyin. biberonuna şeker katmayın. Özellikle sıcak havalarda çocuğa bol bol su verin. Çocuğun lifli besinler tüketmesini sağlayın.
  • Çocuğunuz kakasını yaparken ağlıyor yada acı çekiyorsa
  • Bezinde ya da iç çamaşırında kan lekesi varsa
  • Üç günden uzun bir süre kabızlık çekiyorsa doktorunuzu arayın.
İSHAL
İshalli Çocuğun Beslenmesi

Çocuğunuz Altı Aydan Küçük ve Henüz Ek Gıda Almıyorsa

Emzirmeyi sıklaştırın.
Her kaka yapışta çaydanlığın altındaki kaynamış ve soğumuş sudan olabildiği kadar çok içirin.
Çocuğunuz Ek Gıda Alıyorsa

Çocuğunuzu yemeye teşvik edin ve ona, günde en az 6 kez yiyecek sunun.
Kısa aralıklarla enerji ve proteinden zengin, yumuşak, taze hazırlanmış, püre şeklindeki yiyeceklerden (beyaz peynir, haşlanmış yumurta, patates, yoğurt, yoğurt ile yapılmış az yağlı pirinç çorbası, tarhana çorbası, pirinç lapası, haşlanmış et, ızgara köfte, az yağlı pirinç pilavı, makarna gibi) verin.
Potasyumdan zengin besin olarak muz püresi veya taze sıkılmış meyve suları içirin.
Şekerli ve yağlı yiyecekler ishali artırır. Çocuklara böyle gıdalar (çikolata, bisküvi, gofret, kuruyemiş, pastalar, meşrubatlar, yağ, bol, reçel, pekmez) vermeyin.
Hazır meyve suları ve kolalı içeceklerin ishalli çocuğunuza hiçbir yararı yoktur.
Çocuğunuzu İshalden Korumak İçin
Ona ilk altı ay sadece anne sütü verin.
Dokuz aylık olunca kızamık aşısını yaptırın.
Çocuğunuza yiyecek hazırlamadan ve beslemeden önce, çocuğunuzun altını değiştirdikten sonra, kendiniz tuvaletten çıktıktan sonra mutlaka ellerinizi yıkayın. Ellerinizi yıkarken sabunu elinizde dört defa çevirmeniz yeterli olacaktır.
İshal olma riskini azaltmak için çocuğunuzu beslerken biberon kullanmayın. Bebeğinizin yiyeceklerini kolay temizlenen cam veya porselen kaplarda hazırlayın ve kaşık ile yedirin.
Temizliğinden emin olmadığınız yiyecek ve içecekleri asla kullanmayın.
Çiğ sebze ve meyveleri temiz su ile yıkamadan yedirmeyin.
Yiyecekleri ağzı kapalı olarak buzdolabında saklayın.
Pişirilmiş yiyeceklerinizi oda sıcaklığında iki saatten fazla bırakmayın ve bunları çocuğunuza yedirmeyin.
Temizliğinden emin olmadığınız suları kaynatıp soğutarak çocuğunuza içirin.
İçme ve kullanma sularınızı temiz kaynaktan temin edip, temiz kaplarda ağzı kapalı olarak saklayın.
İshalli Çocuğun Anne ve Babasına Öneriler
İshal su kaybı nedeniyle öldürücü olabilen bir hastalıktır. İshali olan çocuğunuzda su kaybını önlemek için su ve sulu gıdaları (kaynatılmış çorbalar) her zamankinden daha fazla verin.
Her kakadan sonra, iki yaşından küçük çocuklara bir çay bardağı, iki yaşından büyüklere ise bir su bardağı, yukarıda sayılan içeceklerden mutlaka içirin.
İshali olan çocuğu aç bırakmayın, beslenmesine devam edin. İshalli çocuğu sık sık ve az az besleyin. Emiyorsa anne sütünü kesmeyin. Daha sık emzirin. Çocuğunuza, ishali geçtikten sonra, iki hafta süre ile ek bir öğün verin.
Çocuğunuzu, ağız ve dilin kuruması, bıngıldak ve gözlerin çökmesi, göz yaşının olmaması, karın derisinin çekilip bırakıldığında yavaş geri dönmesi gibi su kaybı belirtileri yönünden yakından izleyin.
İshalli çocuğunuza, doktor önerisi dışında antibiyotik vermeyin. İshal kesici ilaçların çocukluk çağı ishal tedavisinde asla yeri yoktur.
Aşağıdaki durumlarda çocuğunuzu hemen bir sağlık kuruluşuna götürün;
Belirgin susaması veya su kaybı belirtileri varsa çocuğunuzun ishali üç gün içinde düzelmiyorsa çok sık veya fazla miktarda kaka yapıyorsa, tekrarlayan kusmaları oluyorsa, yeme içmesi bozulduysa, kakasında kan varsa, ateşi yüksek ise.


BEBEĞİNİZ ve KENDİNİZ HAKKINDA MERAK ETTİKLERİNİZİ ÇOCUK DOKTORLARI VE KADIN DOĞUM UZMANLARIMIZA SORMAK İSTER MİSİNİZ?

Bebeğiniz olduktan sonra onun genel görünüm ve davranışlarını çok iyi takip etmeniz gerekecek. Ancak bu sayede normal dışı davranıp davranmadığını, hasta olup olmadığını anlarsınız. Çok iyi bir gözlemci olmalı , şüphelendiğiniz bir durumda hemen doktorunuza başvurmalısınız.
GECİKMEYE GELMEZ DURUMLAR
  • Bebeğiniz yeşil renkli kusarsa
  • Ateşi 39 derecenin üzerine çıkarsa
  • Çok kusup aynı zamanda ağlarsa
  • Ağlarken bıngıldağı kabarırsa
  • Rengi solarsa
  • Kanlı ve sümüksü kaka yaparsa
ACİL DURUMLAR
  • Her zamankinden çok ve farklı şekilde ağlarsa
  • Her zamankinden farklı, hareketsiz , halsiz ve uykulu görünüyorsa
  • Tedirgin ve rahatsızsa mutlaka doktorunuzu arayın.
the_lily - avatarı
the_lily
Ziyaretçi
21 Ağustos 2007       Mesaj #78
the_lily - avatarı
Ziyaretçi
"Doğan her yeni bebek tanrının insanlardan umudunu kesmediğinin bir işaretidir." Tagore


Hoş geldin bebek
Sağlıkla büyü.
Neşe ve sevinçle yaşa,
Yüzünden gülüşler,
Aklından ışıklar
Kalbinden iyilikler eksik olmasın.


İlk Gün

Telaş, heyecan, mutluluk ve endişelerin en fazla olduğu bir gündür.

Böyle bir günde, ister normal doğum olsun, ister sezaryen, annede ağrılar ve yorgunluk kaçınılmazdır. Herhangi bir ağrı çok şiddetliyse en çok "doğum sancısı gibi" tarif edilmez mi. Bu nedenle doğum günü, annenin de bebeği kadar yardıma ve bakıma ihtiyacının olduğu bir zamandır.
yenidoganuk3
Bu durumdaki bir insandan, ancak bir kişi, kendisini kucaklaması, beslemesi ve bakması için yardım umabilir. O da dünyaya yeni gelen minik bir bebektir. Dünya tatlısı bebeğini gören anne, işte o anda, bütün yorgunluk ve ağrılarını bir anda unutur. Hayata dair mucize görmek isteyenler böyle bir duruma şahit olmalıdırlar.

Minik bebeğiniz de, hele normal doğumla gelmişse bir kaç saat yol yorgunluğu çekecektir. Hemen bütün bebekler doğumu takip eden ilk bir saat uyanıkken ardından yaklaşık iki ila dört saat süren bir yol yorgunluğu uykusu yaparlar. Bebeğin bu ilk bir saat içinde, hatta ideal olanı hemen doğar doğmaz annenin kucağına verilip emzirilmesinin sağlanması çok önemlidir. Çünkü bu uygulama anne sütünün yapımını uyaran ve bu yüzden kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Uykuya daldıktan sonra o ilk yarım bir saatteki kadar memeyi iyi tutmayabilir. Bu da anneyi ve yakınlarını emdirememe endişesine sevk edebilir.

Yeni Doğan - İlk Gün
Telaş, heyecan, mutluluk ve endişelerin en fazla olduğu bir gündür.

Böyle bir günde, ister normal doğum olsun, ister sezaryen, annede ağrılar ve yorgunluk kaçınılmazdır. Herhangi bir ağrı çok şiddetliyse en çok "doğum sancısı gibi" tarif edilmez mi. Bu nedenle doğum günü, annenin de bebeği kadar yardıma ve bakıma ihtiyacının olduğu bir zamandır.
Bu durumdaki bir insandan, ancak bir kişi, kendisini kucaklaması, beslemesi ve bakması için yardım umabilir. O da dünyaya yeni gelen minik bir bebektir. Dünya tatlısı bebeğini gören anne, işte o anda, bütün yorgunluk ve ağrılarını bir anda unutur. Hayata dair mucize görmek isteyenler böyle bir duruma şahit olmalıdırlar.
art004bu5
Minik bebeğiniz de, hele normal doğumla gelmişse bir kaç saat yol yorgunluğu çekecektir. Hemen bütün bebekler doğumu takip eden ilk bir saat uyanıkken ardından yaklaşık iki ila dört saat süren bir yol yorgunluğu uykusu yaparlar. Bebeğin bu ilk bir saat içinde, hatta ideal olanı hemen doğar doğmaz annenin kucağına verilip emzirilmesinin sağlanması çok önemlidir. Çünkü bu uygulama anne sütünün yapımını uyaran ve bu yüzden kaçırılmaması gereken bir fırsattır. Uykuya daldıktan sonra o ilk yarım bir saatteki kadar memeyi iyi tutmayabilir. Bu da anneyi ve yakınlarını emdirememe endişesine sevk edebilir.

Yani demek istiyoruz ki sevgili anne, ne kadar yorgun ve ağrılı olursanız olun bu ilk saati ve ilk günleri gerektiği gibi değerlendirin. Bebeğiniz sizden tek bir şey isteyecektir; o da sevgiyle kucaklanmak ve anne sütü emmek. Yakınlarınız ve eşinizden, bebeğinizi emzirebilmeniz konusunda yardım isteyiniz. Çünkü siz ne istediğiniz gibi kalkabilir, ne de oturabilirsiniz. Ne yapın edin ve bu en zor gününüzde bebeğinizi sık sık emzirin.

Bebekler doğar doğmaz yaşadıkları her an, bulundukları ortama uyum sağlamaya ve adapte olmaya yönelik olarak, anne karnında başladıkları büyüme ve gelişmelerine devam ederler. Sizlerin gözleri önünde gerçekleşecek olan bu süreçte, o adeta her gün yeni bir gelişme göstererek sizi şaşırtacak ve mutlu edecek. İlk bakışı, ilk gülümsemesi, ilk hecesi dünyaların sizin olmasını sağlamaya yetecek. Yüzündeki bir an memnuniyetsiz bir ifade bütün neşenizi kaçırırken küçücük bir ağlaması kendinizi mutsuz ve çaresiz hissettirebilecektir. Hayatınızı büyük ölçüde etkileyip değiştirecek. İmkanlarınız ölçüsünde ona bakıp büyütürken cevaplanmasını istediğiniz bir çok sorunuz olacak. Ona olan sevginizden dolayı her öneriyi can kulağıyla dinleyip hemen yerine getirmeye çalışacaksınız.

Bebekler her zaman doğum doktorunuzun verdiği randevuya uymayabilirler ve beklenen günden daha önce yada sonra doğabilirler. doğum sonrası da her şey çok hızlı gelişir ve ne zaman, neyi, nasıl yapmanız gerektiği konusunda her gün daha fazla bilgiye ihtiyacınız olur. Bu arada çevrenizden de birçok tavsiye alırsınız. Tamamen iyi niyetle yapılan bu tavsiyelerin içinde bazen yapılması doğru olmayan uygulamalar da bulunduğunu ve sonuçta bebeğin sıkıntıya girdiğini görebilirsiniz.

İşte yapılmaması gereken hatalı önerilerden birkaç tanesi:

Yeni doğan bebeğe ;

üç ezan süt vermemek emzirmemek,
şekerli su vermek,
serum suyu vermek,
reçelli ballı lokumlu emzik vermek,
bebeği göbeği düşmeden yıkamak,
tuzlamak,
kundaklamak ...

Ne Yapmalıyız ?


Bebekler ve çocuklar yetişkin insanların küçük modelleri küçültülmüş halleri değildir. Her yaşın hatta ilk iki yıl içinde her ayın kendine özgü bedensel ve ruhsal işleyiş farklılığı vardır. Nasıl hamileliğin son aylarındaki fetus ilk aylardakinden farklılık gösterirse her yeni doğan bebek doğumdan itibaren de büyümeye ve gelişmeye devam eder. Yani yeni doğan bir bebeğe altı aylık hatta üç dört aylık bebeğe davranıldığı gibi davranılamaz aynı şekilde beslenemez.

İlk gün sağlık doğum hemşireniz bebeğinize Bir K vitamini enjeksiyonu ve bir de hepatit B aşısı enjeksiyonu yapacak, ayrıca gözlerine de iltihaplanmadan koruyucu bir ilaç damlatacaktır.

Hastaneden taburcu olurken size bir reçete verilecektir. Bu reçetede bebeğinizin göbek bakımı ile ilgili antiseptik solüsyon ve steril gazlı bez, bir de D3 vitamini olacaktır. Bunları nasıl uygulayacağınızı doktorunuz veya hemşirenize sorunuz.

Yeni Doğan - Beslenme :

Anne Sütü:
art005es4"Bebek mümkün olduğu kadar anne sütü ile beslenmelidir. Çünkü anne sütü bebek daha doğmadan önce, anne karnında iken, onu besleyen kana en çok benzeyen besindir. Anne sütü hem bebek tarafından daha kolay sindirilir hem de bebeğe daha yararlı olur. Bu nedenle de bebeğin beslenmesi ve büyümesi için en uygun besindir." İbni Sina

İlk bir iki gün daha koyu kıvamlı ve sarı renkli gelen ilk sütü ( kolostrum) özellikle hiç bir damlası ziyan edilmeden bebeğin alması sağlanmalıdır.Kolostrum; daha sonra gelen anne sütüne göre bebeğinizi daha yoğun oranda hastalıklardan koruyucu maddeler ve hücreler içerir.


Annelerin en büyük korkusu ve telaşı, ilk günlerde sütünün gelmeyeceği ve bebeğinin aç kalacağıdır. Bu endişeyi aşmanın tek yolu olumlu düşünerek huzurlu bir şekilde gülümseyip gevşeyerek sık sık bebeğinizi emzirmektir.

Anne sütü her zaman bebeğinizi koruyan maddeler yanı sıra koruyucu canlı hücreler de içerir. Bu hücreler bebeğinizi özellikle ishallerden korur. Anne sütü parayla satın alınmaz, ekonomiktir.

Sürekli steril tutulması gereken biberon ve emzik ve benzeri malzemeler gerektirmez. Bebeğin istediği anda ısıtmak soğutmak gerekmeden içilmeye hazırdır. Emzirme sırasında kurulan anne bebek iletişimi, bebeğin ruh sağlığı zihinsel gelişimini olumlu etkiler. Emzirmek kadınlarda meme ve yumurtalık kanseri riskini azaltır.
Anne sütü tek başına her hangi bir ek gıda vermeksizin 4 ila 6 ay boyunca bebeğinizin sağlıklı gelişmesi için her bakımdan, gerekli ve yeterlidir. O halde bebeğinize anne sütü verebilmek için gerekli isteği ve gayreti göstermelisiniz. Bebeğinizi her zaman rahat olacağınız bir ortamda gevşeyerek ve bebeğinize gülümseyerek emzirin.
Doğumdan sonra bebeği ne kadar çabuk memeye tutar ve emzirirseniz sütünüzün o kadar çabuk ve bol gelmesini sağlarsınız.Doğumu takiben en kısa sürede bebek emzirmeye başlanmalıdır. Çünkü bebek dünyaya geldiği ilk yarım saatte uyanıktır ve emme refleksi de oldukça güçlüdür. ilk emzirmenin yapılması için bu süre çok kıymetli bir zamandır. İlk yarım saati takiben bebek doğum yorgunluğuna bağlı olarak yaklaşık iki üç saatlik bir uykuya dalar.

İlk günlerde her iki meme ortalama 5 er dakika emzirilerek birinci haftanın sonunda 10 ar dakikaya çıkarılmalıdır. İkinci haftadan itibaren her öğünde tek bir meme 20 -25 dakika verilmelidir. Gerekiyorsa her seferinde her iki memede emzirilebilir.
Anne sütünün ilk gelen bölümünün şekerinin, sonrasında proteinin en son kısmında ise, bebeğin kilo almasını sağlayıcı yağlarının daha fazla olduğunu düşünürsek, memeden süt gelmez olasıya kadar emzirmeye devam etmek gerekir. Memede süt bırakırsanız süt üretimi düşer...

İlk günlerde emzirme daha sık (adeta bebek ve anne birbirlerine alışasıya kadar antrenman yaptığınızı düşünerek 1-2 saatte bir, bebek uyandıkça) olmalıdır. Normalde bebek ilk günlerde anneyi emdikten sonra iki saatlik uykular yapar. Beslenme sıklığını bebeğin emme isteği belirlemelidir. Acıktığı an ise hemen uykudan uyandığı andır. Bebeği emzirmek için ağlaması beklenmez... Altı temizse daha rahat ve istekli emer, altı kirliyken rahatsız olup beklediğiniz gibi emmeyebilir. O halde uykudan uyandığında beslemeye başlamadan önce altını kontrol etmek daha iyi olacaktır. Yalnız uyarmamız da gerekir ki beslenme sonrası da yapacağı ilk şey yine size alt temizleme işi çıkarmak olacaktır. Temiz beze kaka yapmaya bayılırlar! Ancak eğer beslenirken altını kirletmişse altını temizlemek için bebeği hemen alt üst etmeyiniz, emdiği süt daha midesine yerleşmeden kusmasına neden olabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenen her annenin sütü ilk 4-6 ay bebeğinin beslenmesinde tek başına yeterlidir. Ancak doktorunuzun önerisi ile birlikte 4-6. aydan itibaren anne sütüne de devam ederek ek beslenmeye başlayabilirsiniz. Anne sütüne ne kadar devam edileceği konusunda, Dünya Sağlık Örgütü, bütün annelere, bebekleri iki yaşına gelesiye kadar emzirmeye devam etmelerini öneriyor.

Yapay Beslenme:

Evet aslolan bebeği kendi annesinin sütü ile beslemektir. Ancak herhangi bir nedenle bebeğe annesinin sütünü veremiyorsak onu aç da bırakamayız. Dünyada açlığa en az tahammül edebilen canlılar yine bebeklerdir. Yeterli beslenmeme kan şekeri düşüklüğü sonucu nöbet geçirmelerine, vücutlarının susuz kalmasına, ilk günler sarılık olmalarına neden olabilir. Uzun dönemde yetersiz beslenme ise yetersiz kilo almaları sonucu büyüme ve gelişme geriliklerine ve kolay hastalanmalarına neden olur.

Anne sütü yetersiz veya hiç yok ise bebeğin tolere edebileceği en uygun gıda ile beslenmesi sağlanmalıdır. Bu gıda ilk dört ay için anne sütüne tam adapte edilmiş hazır, bebek biberon mamaları olmalıdır. İlk dört ay içinde bebek sindirim sistemi ancak bunları kolay sindirebilecek kabiliyettedir. Bunların dışında verilecek gıdaları yutuyor olması onları da rahat sindirebileceği anlamına gelmez. Bebeğin sindirim sistemi gelişmeden verilen gıdalar onun mide ve barsak hücrelerinde zararlanmaya yol açabilir.

Bebeğin karnının doyurulması, beslenmesi ve gelişmesini olumsuz etkilememelidir. Bu nedenle doğru zamanda uygun besinler verilmelidir.

Dört ila altı ayını dolduran bebeğinize yine doktorunuzun önerisi ile yarı adapte bebek biberon mamalarını verebilirsiniz. Yanı sıra ek beslenmeye de başlayabilirsiniz.


Yeni Doğan - Cilt Bakımı :

Doğum öncesi bebek anne karnında, amnion kesesi içinde, sürekli su içinde yaşar. Doğum sonrası artık ise cildi hava ve giysileri ile temas eder. Bebek cildi, bilhassa yeni doğduğunda yetişkin cildine göre daha ince ve hassastır. Bu nedenle çabuk tahriş olur. İlk günlerde kuruyup soyulabilir. Veya bazen kızarıklıklar olabilir.
Yapılması gereken bebeğin cildini temiz ve nemli tutmaktır. Sıcak mevsimde her gün, soğuk mevsimde en az haftada iki kez yıkanmalıdır. Ancak ilk banyosu göbek kordonu kuruyup düştükten bir gün sonra yapılmalıdır. Bu zaman zarfında bebeğinizi her gün bebek yağları veya losyonlarıyla göbeğini koruyarak silebilirsiniz. Göbeği düşesiye kadar, henüz düşmemiş göbek kordonunu bezin içine koymadan, dışarıda bırakacak şekilde bezini bağlayınız. Bu şekilde mikropların bulaşmasına çok açık olan göbek kordonunun idrarla ıslanmasına ve mikrop kapmasına engel olursunuz.

Bebeğin en sık kirlenen yeri bez bölgesidir. Bu nedenle en sık cilt tahrişleri de bu bölgede olur. Sık bez değiştirmek, genital bölge cildini temiz ve kuru tutmak tahrişleri ve pişikleri önlemek için çok önemlidir. Koruyucu bakım ve pişik kremleri kullanılmasının sakıncası yoktur. Kullanılacak kremi doktorunuza danışabilirsiniz. Eğer bütün dikkatinize rağmen pişik dediğimiz cilt tahrişi olmuşsa 3 günden fazla sürüyorsa mutlaka doktora danışın.

İlk haftalarda bebeğin cildi gerçekten de son derece hassastır. Alt bakımında ılık suyla ıslatılmış pamuklar kullanılırsa, cildi tahriş olmaktan ve soyulmaktan korumak kolaylaşır. Çünkü özellikle kız bebeklerde, alt bakımında genital bölge cildiyle birlikte mukozası da temizlenmelidir. Ve mukoza cilde göre daha kolay tahriş olur.
DİKKAT! Bebeğinize bakım yapacağınız zaman hatta ellerinizin temiz olduğundan emin olunuz.

İlk haftalarda karşılaşabileceğiniz döküntü veya sarılık gibi renk değişikliği şeklindeki cilt sorunlarınız olabilir. Cilt değişikliklerinin ne olduğunun tanımlanmasının en iyi görülerek yapılacağını unutmayınız ve doktorunuzla kontak kurunuz.

Göbek Bakımı


Göbek kordonu anne karnındayken bebeğin anne arasında kan yoluyla oksijen ile karbondioksitin ve besin maddeleri ile bebeğin atık maddelerinin değişimini sağlayan çok önemli bir yapıdır. Doğum sonrası artık bir işlevi kalmaz. Temiz ve kuru tutulursa yaklaşık ilk on gün içinde kendiliğinden kurur, düşer ve yeri iyileşir. Düşesiye kadar günde bir kez doktorunuzun reçete edeceği antiseptik bir sıvıyla, önerildiği şekilde pansumanının yapılıp steril gazlı bezlerinin değiştirilmesi yeterli olur. Pansumanı yaparken mutlaka ellerinizi sabunla yıkamış olmalısınız.

Bu sürede göbekte kızarıklık, kötü bir koku, iltihaplı akıntı ve/veya kanama fark ederseniz bir sağlık kurumuna veya doktorunuza başvurmanız gerekir.

Göz Bakımı


Doğumu takip eden günlerde gözlerde çapaklanma, akıntı ve kızarıklık ile kendini gösteren konjonktivit (göz iltihaplanması) ile de sıkça karşılaşılır. Bunun nedeni yeni doğan bebeklerde üretilen göz yaşını burun içine akıtan kanalın drenajının bazen yeterli olmamasıdır. Bu durumu sezaryen doğumlarında daha çok görüyoruz. Normal doğumlarda bebek, onun başı ve gövdesine göre nispeten dar olan doğum kanalından sıkışarak geçirmesi gözyaşı kanallarına adeta masaj yapılmış olur. Sezaryen doğumlarında ise bebek anne karnından sıkışmadan bir iki dakika içinde alınır.

Doğum sonrası göz bakımını yaparken günlük kaynamış ılınmış su ile ıslatılmış lokmalar halinde pamuk parçalarını kullanabilirsiniz. Önce ellerinizi sabunlu suyla yıkayıp temiz havlu ile kurulamayı unutmayınız. Islattığınız pamuk lokması ile bebeğin gözünü pınarından başlayıp kuyruğuna kadar yumuşakça bir kerede siliniz. Diğer göz için yeni bir pamuk lokması kullanınız. Bu bakıma rağmen bebeğinizin gözü çapaklanıyor, sulanıyorsa doktorunuza başvurunuz.

Kulaklar ve Burun Bakımı


Temizlik ve bakım için pamuklu çubuk ve benzeri şeyler kullanmayınız. Bunlar bebeğin kulaklarını ve burnunu tahriş edebilir. Bir parça kaynatılmış ılık su ile ıslatılmış pamuk veya yumuşak bir peçete ile kulakların ve burunun giriş delikleri silinebilir.

Banyosu

Banyonun anlamı su, şampuan ve sabunla temizlik; suyun ılık, sıcak olması ve dokunma, masaj etkisi ile rahatlama ferahlama. Önemli olan banyo suyunun sıcaklığını iyi ayarlayarak özellikle ilk banyolarında onun korkmasına neden olmamak. Cildimiz, vücudumuzu, dış çevreye ve dış dünyanın etkilerine karşı korumak üzere adeta bir zırh gibi sarar. Yaşanan bir gün boyunca havada dolaşan tozlar, temas edilen yerden aldığı gözle görülen veya görülmeyen partiküllerle kirlenir. Bu toz ve partiküller arasında hastalık yapabilen mikroplar da bulunabilir. Ne kadar sık banyo yapılırsa bu şekilde partikül toz ve mikropların vücuttan uzaklaştırılmaları o kadar kolaylaşmış olur.

Bazen anneler bebeklerini banyo ettirmekten çekinirler. Banyo sırasında bebeklerinin üşüyeceğini, hasta olacağını düşünürler. Bazı küçük noktalara dikkat edilirse banyo yapmaktan hiç bir zarar gelmeyecektir.
  • Banyo esintisi olmayan, ısısı uygun olan ve değişmeyen bir ortamda yapılmalıdır.
  • Banyo suyu sıcaklığı 37°C olmalıdır. Pratik olarak bilek iç yüzeyiniz veya dirseğiniz ile su sıcaklığını kontrol edebilirsiniz. Ne sıcak ne de soğuk hissetmemelisiniz.
  • Banyosunu beslenme öncesi yaptırmak daha iyi olur. Çünkü dolu bir mide ile banyo yaptırdığınız sırada onu tutayım derken karnını sıkıştırmak kusmasını kolaylaştırır.
  • Şampuan ve sabunları bebekler için uygun olan ürünlerden seçmeye çalışmalısınız.
  • Özellikle kız bebeklerin idrar yolu enfeksiyonlarından korunması için, banyo küvetinde su içine oturtularak banyo ettirilmemeleri gereklidir.
  • Kışın onu hemen ılık, kuru bir havluya sarıp üşümesine izin vermeyin. kışın banyo odasının sıcaklığının normal oda ısısından birkaç derece fazla olması(24-25°C) daha rahat banyo olmasını sağlar. Yine kış aylarında banyo sonrası bebeğinizi ısıttığınız bir banyo havlusuna sardığınızda saç kurutma makinesi ile saçını ve tüm vücudunu ısıtarak kurutma işini kolaylaştırabilirsiniz. Banyo sonrası bebek yağı veya losyonlarıyla yapacağınız vücut masajı onun rahatlamasını sağlayacaktır.
Giydirilmesi

Bebeğinize kundak yapmayınız. Kundak doğumda normal olan bebeğin kalçasında çıkıklığa yol açabilir. Bunun yerine bebeğinize onlar için yapılmış zıbın, tulum, pijama şeklinde giysileri giydiriniz. Bazen bebeklerin kaburga kemiklerinin (bazen eyeleri derler) batmaması için göğüs çevresine sıkı sıkıya bir sargı yaparlar. Bunu da yapmayınız, bu sargılar bebeğinizin nefes alıp vermesini güçleştirir. Bebeğiniz için çarşıdan aldığınız giysileri paketini ilk siz açsanız bile yıkamadan giydirmeyiniz. Pamuklu, yumuşak dikişli, rahat ve kolay yıkanıp ütülenebilen, tüylü olmayan kumaşlardan yapılan bebek giysilerini ve battaniyelerini tercih ediniz. Bebeğinizin giysi ve battaniyelerini, havlu ve nevresimlerini sabun veya sabun tozu ile yıkayınız ve ütüleyiniz. Üşümemesi için ne kadar giydireceğinize gelince; yetişkinlere göre bir kat fazla giysi giydirilmesi, uykusu sırasında üzerinin örtülmesi yeterlidir. Giyimli olduğu halde elleri soğuksa üşüyor olabilir, kolayca terliyorsa fazla giydirilmiş olabilir. Koltuk altından derece ile ölçülen vücut ısısı 36-36.5°C ise üşümüyor demektir.

Çevresi

Onun dokuz aydır tek başına, sessizce, ziyaretçileri olmadan, öpülmeden, uykusu bölünmeden yaşamaya alışmış bir kişi olduğunu unutmayınız. Dünyada ziyaret edilmeye tahammülü en az olan kimdir diye sorarsanız, hiç tereddüt etmeden bildiğim biri var diyebilirim. O da yeni doğan bebektir. Lütfen ilk bir iki ay onu mümkün olduğunca ziyaretçilerin taarruzundan, uyku saati geldiğinde elden ele dolaştırılmasından, beslenme saatinin atlanmasından koruyunuz. Ayrıca yetişkinler veya daha büyük çocuklarda nezle yapan mikroplar bebeğinizde çok daha ciddi hastalıklar yapabilir. Mümkün olduğunca üzerine nefes verilmesinden, yıkanmamış ellerle tutulmasından onu hatta annesini de korumaya çalışınız. Güneş alabilen, havalandırılabilen, mümkünse ayrı bir oda sağlayınız. Odasının ısısı 20-24°C olmalı, bunu temin ve takip etmek için bir oda termometresi bulundurunuz. Kış aylarında odasını ısıtmak için ısıtıcı kullanıyorsanız, onun burnunun tıkanmaması, hava yollarının kurumaması için ısıtıcının üzerine bir miktar temiz su koyarak odasını nemlendirebilirsiniz.


Uykuları

Dünyaya yeni gelen bir bebek annesini emmesi ve alt bakımının yapıldığı zaman dışında kalan bütün zamanını uyuyarak geçirir. Uyanır, altı temizlenir, beslenir ve hemen tekrar uykuya dalar. Herhangi bir şey onu rahatsız etmezse bu böyle sürer gider. İkinci aydan itibaren yavaş yavaş çevresini fark etmeye ve ilgilenmeye başlar ve her geçen gün uyanık kaldığı süre artar.

Özellikle beslenme sonrası onu midesini sıkıştırmadan, başını yukarıda, dikkatlice tutunuz, çünkü ilk dört ay yemek borularının kas tonusu tam gelişmediği için çok kolay kusarlar. Buna bir de gazlarını çıkarırken olan kusmaları eklersek ilk zamanlar onlar kusmak için zaten hazırmışlar gibi görünür. Ancak bunlar minik kusmalardır. Bebeğin başını omuzunuza koyarak sırtını sıvazlayıp parmaklarınızla minik minik vuruyormuş gibi yaparak gazını çıkarmasını sağlayınız. En az bir defa gark deyesiye kadar bu işlemi sürdürünüz, ondan sonra bebeğinizi yatırabilirsiniz. Beslenme sonrası onu başı yaklaşık 20-30° yukarıda olacak şekilde ve sağ yanına doğru yatırırsanız midesinin barsağına boşalması daha kolay olur ve daha az kusar. Hemen beslenme sonrası sırtüstü yatırıldığında, kusarsa eğer kusmuğunu soluk borusuna kaçırabilir, zaten yüzükoyun yatırıp bırakılmayacağını biliyorsunuz.

Yeni Doğan Sarılık

Yeni Doğan - Sarılık İlk hafta karşılaşılan sorunlardan biridir. Vaktinde doğan bebeklerin % 60 kadarında görülebilir. Erken doğan bebeklerde ise daha yüksek oranda gözlenir. Sarılık bir belirtidir. Sadece yeni doğan bebeklerde değil her yaşta görülmesi mümkündür. Sarılığı yapan madde "bilirubin"dir. Kana kırmızı rengini veren "hemoglobin" denilen protenin tekrar kullanılmak üzere karaciğerde yıkımı sırasında oluşur ve bir kısmı safra ile bir kısmı da böbreklerden idrarla atılır. Eğer karaciğer bu işi gerektiği hızda yapamazsa kanda sarı renkli bilirubin maddesi yükselir serumu ve dolayısıyla cildinin sarı görünmesine neden olur. Kandaki miktarı ne kadar fazla ise cildin sarılığı da o oranda koyulaşır. Normalde her yaşta, kanda bilirubin vardır, ancak 1 mg/ld'nin altındadır ve sarılığa neden olmaz. Sarılığın belirmeye başlaması kandaki miktarının 5 mg/dl'yi aşmasından sonra olur. Bebeğin doğum kilosuna, sebebine ve kanda yükselme hızına bağlı olarak tedavi edilmesi gerekebilir. Örneğin zamanında ve 2800 gr'ın üzerinde doğan bir bebekte kan bilirubin düzeyi 15 mg/dl'yi geçerse fototerapi denilen ışık tedavisi 20 mg/dl2yi geçerse kan değişimi ve ışık tedavisi yapılması gerekir. Yeni doğan dönemi dışında görülen sarılığın nedeni genellikle, bir kısmından aşı ile korunabilen hepatitlerdir ve ışık tedavisi ya da fototerapi yapılması gerekmez. Yeni doğan bebekte bu tedavilerin yapılmasının nedeni, yeni doğan bebekte kanda bulunan bilirubin maddesinin belirli sınırı geçtikten sonra (zamanında doğan bebekte 15 mg/dl) henüz gelişimini sürdüren beyin hücrelerini etkileyebilmesindendir.
Yeni doğanlarda görülen sarılık iki grupta incelenir.
  • Fizyolojik arılık
  • Burada sebep daha çok karaciğerlerinin hasta olması değil henüz çalışmaya yeni başlaması, adeta acemi olmasıdır. Yani kırmızı hemoglobin boyasını safra ve idrarla atılabilecek sarı bilirubin boyasına çevirecek olan enzim henüz yeterince üretilememiştir. Anne karnındayken kullanılan hemoglobin proteinin tipi doğum sonrası yapılana göre daha dayanıksız olması da sarılığı kolaylaştırır. Fizyolojik sarılık genellikle doğumu takip eden ikinci gün fark edilir, beşinci gün en fazladır ve genellikle tedavi gerektirmeden yaklaşık yedinci gün kaybolur.
  • Patolojik Sarılık
  • Bu durumda sarılık, doğumu takip eden herhangi bir gün, hatta ilk gün bile fark edilebilir. Patolojik sarılığa neden olan sebepler arasında kan uyuşmazlıkları, erken doğumları, dehidratasyon dediğimiz susuz kalmayı, sepsis gibi mikrobik hastalıkları sayabiliriz.
BEBEĞİNİZDE SARILIĞI FARKEDER FARKETMEZ EN DOĞRUSU BİR SAĞLIK KURUMUNA BAŞVURMAK VEYA DOKTORUNUZLA GÖRÜŞMEK OLMALIDIR.
Son düzenleyen the_lily; 21 Ağustos 2007 22:20 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
23 Ağustos 2007       Mesaj #79
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
SICAK HAVALARDA ÇOCUK SAĞLIĞI


Olağandışı sıcakların yaşandığı bu günlerde bebek ve çocuklarımızın sağlığı için dikkat edilmesi gerekenleri bu yazımızda bulacaksınız. Bu önlemlerle, çocuklarımız yaz günlerinin aşırı sıcaklarını sağlıkla atlatabilecekler. Bu havalarda, özellikle bebek ve küçük çocuklar çok terleyerek susuz kalabilirler. Bu nedenle sıvı alımlarına dikkat etmek, ince giydirmek (duruma göre hiç giydirmemek bile olabilir) ve serin tutmak gerekir.

Bir bebeğin / çocuğun susuz kaldığı nasıl anlaşılır?

Yemiyor ve içmiyorsa ( aşırı sıcaklarda hafif iştah kaybı olabilir, ancak sıvı alımı mutlaka artarak devam etmelidir )
Uyukluyorsa
Huzursuz ve ağlıyorsa
Cildi kuru ve sıcaksa
Ağzı kuruysa
Vücut ısısı artmışsa
Daha az bez ıslatıyorsa
Kusma ve ishali varsa
Bebeğiniz/ çocuğunuz susuz kalmış olabilir. Doktorunuza danışmanız uygun olur.
Bebeğin / çocuğun susuz kalması nasıl önlenir?

Küçük çocuklara düzenli olarak sıvı (en iyisi su) teklif edin.
Anneyi emen bebekse daha sık emzirin, kendiniz de daha çok su için.
Mama alan bir bebekse, her biberon sonrası su teklif edin.
Nezle gibi basit bir hastalık bile sıcak havada vücudun susuz kalma riskini arttırır. Ateşi çıkan çocuk, sıvı kaybı için daha fazla risk altındadır. Bu nedenle basit bir hastalık bile olsa, hasta çocuk için bu önlemler daha da önem taşımaktadır.
Dışarı çıkarken nelere dikkat edelim?

Mecbur değilseniz çocukla dışarı çıkmayın. Eğer çıkmanız gerekiyorsa, daha serin saatleri tercih edin.
Güneşten koruyucu kullanın.
Bebeği bir badi, bez ve şapka dışında fazla giydirmeyin. Çocukları şapkasız dışarı çıkarmayın.
Gölgede kalmaya çalışın.
Yanınıza bol bol sıvı alın.
Uykuda nelere dikkat edelim?

Bebek ve çocukları evin en serin yerinde uyutun.
Bebek yatağının etrafındaki koruyucuları, yastıkları kaldırıp hava akımı olmasını sağlayın.
Pervane veya klima kullanabilirsiniz, ancak esintinin doğrudan bebeğe yönelmemesine dikkat edin.
Bebeğin içine gömüleceği kadar yumuşak bir şilte kullanmayın. Bu şekilde vücut ısısı fazla artabilir.
Arabada nelere dikkat edelim?

Mümkün olduğunca,serin saatlerde yolculuk edin.
Pencere açın veya klimayı çalıştırın.
Hava nasıl olursa olsun, çok kısa süreliğine bile olsa bebek veya küçük çocukları asla arabada bırakmayın. Duran bir arabanın içindeki sıcaklık, dışarıdaki sıcaklığının üstüne kısa sürede çıkabilmekte, bu durum ölümle bile sonuçlanabilmektedir.


Çocuklarımızı Güneşten Koruma

Çocuklarımızı Güneşten Koruma

Ne yazık ki, artık sağlıklı bronzlaşma diye birşey olmadığını biliyoruz.Günümüzde incelen ozon tabakasıyla birlikte, güneşin zararlı etkileri ağır basıyor. Bu durum özellikle çocuklarımız için geçerli. Onların hassas, ince cildinin ve gözlerinin güneşten korunması gerekiyor. Çünkü; çocukken korunmadan güneşe maruz kalan ve güneş yanığı geçirenlerde ileriki yaşlarda cilt kanseri daha sık görülüyor, cilt daha erken yaşlanıyor. Gözlerde de katarakt, gözün retina tabakasında hasarlar ortaya çıkıyor. Güneşin ultraviyole ( UV ) ışınlarına korunmasız maruz kalmak, cilt ve göz hasarı yanında bağışıklık sisteminde de baskılanmaya neden olabiliyor. Bu nedenle artık, güneşin dost değil düşman olduğunu bilerek hareket etmeliyiz.



Yaz yaklaşırken güvenli bir tatil için bazı öneriler:

Güneş ışınlarının en dik geldiği saat 10-15 arası güneşten kaçın. Bulutlu havalarda bile zararlı güneş ışınlarının bize ulaşabileceğini unutmayın.
Çocuğu terletmeyecek fakat güneşe karşı koruma sağlayacak şekilde giydirin. Beyaz, kollu bir tişört uygun olabilir. Bunu, gerekirse yüzerken bile çıkarmayın. Kafasına geniş kenarlı bir şapka giydirin.Güneş gözlüğünü de unutmayın. Çocuğunuz ne kadar açık tenliyse, güneşe karşı o kadar savunmasız olduğunu göz önünde tutun.
Güneşten koruyucu losyon kullanın. Çocuk için kullanacağınız losyon, en az 15 tercihen 30 koruma faktörlü olmalı, UV A ve UV B ışınlarına karşı koruma sağlamalıdır. Losyonu güneşe çıkmadan yarım saat önce sürün. Suya girip çıkınca, 2-3 saatte bir yenileyin. Yüzmeye giderken suya dayanıklı bir ürün tercih edin. Hem çocuğunuzu daha kolay ikna etmek, hem kendinizi de korumak için siz de losyon kullanın. Bunu bir oyun haline getirin. Önceleri, 6 ay altı bebeklere güneş koruyucu kremler, losyonlar önerilmiyordu. Ancak , günümüzde küçük bebeklerin bile, eğer güneşe çıkacaklarsa, bu ürünleri kıyafetlerinin örtmediği cilt bölümlerine kullanmasını öneriyoruz.
Dudaklara özel koruyuculardan sürün. Güneş yanığı uçuklara neden olabilir.
Şimdi; bazı anne babalar, '

Çocukların güneşten vitamin alması gerekmiyor mu ?' diye sorabilirler. Aslına bakarsanız, bizim ülkemiz gibi güneşli bir ülkede bunun için plajda saatlerce güneşlenmeye gerek yok. Kapalı kış günleri dışında her mevsimde, parkta günlük 5-10 dakika elleri ve yüzünün güneş görmesi cildin D vitamini sentezi için yeterli olacaktır. Ayrıca; D vitamini doktorunuzun önerdiği vitamin damla veya şuruplarında , bebek mamalarında da mevcuttur. Yani, çocuklarımızı bronzlaştırmak için hiç bir sağlıklı nedenimiz yok! Onların hassas cildine hakkettiği özeni göstermeliyiz.
peramos - avatarı
peramos
Ziyaretçi
5 Eylül 2007       Mesaj #80
peramos - avatarı
Ziyaretçi
Bunlara Dikkat!!!

1 - Bebekler 2 yaşına kadar ağızdan nefes almayı bilmezler,bu yüzden burunları tıkanan bebeklerin mutlaka brunları açılması gerekmektedir.Sabah sebepsiz olarak ölü bulunan bebeklerin ölüm nedenlerinden biri de budur.
2 - Bebeklere 3 yaşına kadar hiçbir şekilde bal verilmez,çünkü balın sedatif(gevşedtici,uyutucu) özdelliği vardır.Ve ayrıca bal bebeği sedatize ederken bununla beraber solunum kaslarının da salınmasını sağlar ve bebeğin solonum kasları görevini yapamaz.Bu yüzden bal da sebebsiz olarak ölü bulunan bebeklerin ölüm nedenlerinden biridir.

Benzer Konular

12 Haziran 2016 / A.Arda Moda
1 Ekim 2012 / Misafir Cevaplanmış
19 Şubat 2013 / Demir YumruK Taslak Konular
5 Aralık 2013 / Misafir Cevaplanmış
22 Kasım 2006 / Mystic@L Taslak Konular