Karadenizlilerin, tüm vücudu titreterek, silkerek ve "ha uşak ha" diyerek oynadıkları
horon; günlük yaşamlarının vazgeçilmez bir parçasıdır.. Horon onların mutluluğunun simgesidir. Horon oynarken yapılan bu figürlerin denizden tutulmuş balığı simgelediği öne sürülür. Karadeniz'de oynanan halk oyunlarının ortak ismidir horon. bu sözcük horon oynamak anlamına gelen oxoronu fiili ile ifade edilir. Horon oynarken kullanılan enstrümanlar, ritm ve figür özellikleri yöreden yöreye farklılık gösterir. Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa yörelerinde enstrüman olarak tulum, Artvin yöresinde akordion, Trabzon ve Giresun'da ise kemençe kullanılır. Kemençe eşlik çalgısı olarak tulumun bulunmadığı zaman horon oynarken kullanılır. Ayrıca kemençe eşliğinde Karadenizlilere özgü destan türünde şarkılar da söylenmektedir ki kemençenin arasında en yaygın kullanımı da bu alandır.
Tulum (guda) eşliğinde oynanan horonlar hala canlılığını sürdürmektedir. Halk müziği, özellikle imece şarkıları ve horon içinde söylenen şarkılar, kişi ve gruplar arasında yapılan atışmalar Laz folkloru içinde önemli bir yer tutar.
Doğu Karadeniz, engebeli coğrafyasına, hırçın denizine ve sınırlı tarımsal üretimine rağmen tarih boyunca bir çok kültüre beşik olmuş. Bu kültürel çeşitliliği, diline, geleneklerine ve danslarına da yansıtmıştır. Çok küçük bir coğrafyada bu denli farklılığın uyumlu birlikteliği folklorik zenginliği de beraberinde getirmiştir.
Doğu Karadeniz’de oynanan Halk Oyunlarına ortak bir isim olarak Horon denilmektedir.
Horon Doğu Karadenizde oynanan oyunların ortak adıdır olmasına ancak gerek kullanılan enstrümanlar gerekse ritm, figür özellikleri itibariyle yöreden yöreye farklılıklar gösterir. Rize’den itibaren Trabzon ve Giresun yörelerinde enstrüman olarak kemençe, davul-zurna ve kaval, Çayeli’nden doğuya doğru gidildikçe Pazar, Hemşin, Çamlıhemşin, Ardeşen, Fındıklı, Arhavi ve Hopa’da tulum, Artvin yöresinde ise ağırlıklı olarak akordion kullanılmaktadır.
Tulumla oynanan horonlar Çayeli’nden Trabzon’a doğru gidildikçe bıçakla kesilircesine yerini kemençeye bırakır.
Lazlar ve Hemşinliler horonu tulum eşliğinde oynarlar. Laz oyunları ve Hemşin oyunları figür ve ritm özellikleri bakımından aynıdır. Ancak Lazlar’ın horonu, daha hırçın, sert, ve haşin oynadıkları, Hemşinliler’in ise daha estetik ve ymuşak bir tarzda horonu yorumladıkları görülür. Danslarda ortaya çıkan bu durum aslında her iki halkın kişilikleri hakında önemli ipuçları sunmaktadır.
Kemençe ile oynanan oyunlarda görülen omuz titretmeler tulumla oynanan oyunlarda pek rastlanmaz. Tüm horon türlerinde hareketler çok seri ve çabuk olmasına rağmen tulumla oynanan oyunlarda hareketler yuvarlaktır, ani ve keskin dönüşler yoktur. Bütün vucut aynı anda aynı yöne doğru hareket eder. Tulum sesinde bir derinlik vardır ve Oyunların oynanma süresi arttıkça dinsel ayinleri andıran mistik bir havaya bürünür.
Karadeniz halk dansları kendi içinde farklılıklar gösterir. Doğu’da Hopa - Pazar arası, Batı’da ise Çayeli ve Trabzon arası bölge kültürel ve dilsel olarak farklılaşırken bu farklılık oyunlara da yansımıştır. Tulumla oynanan horon türünde de gerek tulumun melodik yapısı ve gerek horon figürlerinde farklılıklar bulunmaktadır. Batı Hemşinlileri (Pazar) ile Doğu (Hopa) Hemşinlileri hem horonlarda hemde dilsel özellikler bakımından farklılıklar gösterirler.
Tulum, dünyanın birçok yerinde benzerlerine rastlanan bir enstrümandır. İskoçların Gayda’sı, Fransızların Cornemuse’si gibi. Milliyetçi görüş tulumun bir Türk halk çalgısı olduğunu iddia eder. Fransızlar’ın pochette, İngilizler’in kit adını verdiği yaylı çaygıyla akraba olan karadeniz kemençesinin Anadolu’ya nezaman geldiği ve hangi yoldan girdiğini belirlemek güçtür.
Kemençe Lazlar arasında kullanılan bir müzik aletidir. Çok yaygın olmamakla birlikte eşlik çalgısı olarak tulumun bulunamadığı zaman horon oynarken kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca kemençe eşliğinde Lazlar’a özgü destan türünde şarkılar da söylenmektedir ki kemençenin Lazlar arasında en yaygın kullanımı da bu alandır. 80’li yılların ortalarına kadar Arhavi’li Yaşar Turna ve Pazar’lı Ahmet Güngör kemençe ile Lazca şarkılar söylemişler ve birçok plak yapmışlardır. Lazlar tulum kadar olmasada kemençeyi kendilerine yakın bulurlar ve kullanırlar. Nevar ki Lazlar’ın kullandığı kemençe ve kemençeyi kullanış biçimleri Trabzon ve çevresine oranla yapısal ve melodiksel anlamda farklıdır. Bu noktada Trabzon kemençesi ve Laz kemençesi şeklinde bir ayrım yapmak mümkündür.
Trabzon ve civarında Düz horon, Sıksaray, Kız horonu, Atlama, Bıçak horonu, çift ayak, Kız horonu ve Hotsarı adı verilen horonlar kemençe, davul-zurna ve kaval eşliğinde oynanır. Çayeli Hopa arasında ise 3hanu, Memethina, Alikha, Hemşin, Bakhoz, Ortaköy, İki ayak, Rize, Phaphilat, Kaçkar, Sabah Horonu, Kotuna, Paaçkul (kız horonu), Yali horonu, harişka adı ile bilinen horonlar tulumla oynanmaktadır. Tulumla oynanan oyunlarda en yüksel tempoya iki ayak ve ortaköy horonlarında ulaşılırken, en düşük tempolu olan is harişka horonudur. Halk arasında ençok bilinen oyunlar Hemşin ve Rize horonlarıdır.
Horon sadece erkekler, sadece kızlar yada kız-erkek karışık olarak da oynanmaktadır. Karışık oyunlar Düğünlerde, kına gecelerinde, özel günlerde, asker sevkiyatlarında, yayla şenliklerinde horon oynanmaktadır. Kırk yıl kadar önce insanlar özel zamanları beklemeksizin zaman geçirmek amacıyla horon oynarlardı. Her köyde tulumcu bulunurdu. Horon doğal yaşamın vazgeçilmez bir parçasıydı.
Zaman geçtikçe ekonomik koşulların zorlaşması, göçün yaygınlaşmasıyla horon oynama alışkanlığı da gerilemeye başladı. 70’li yılların başlarında köy düğünleri artık tarihe karışmaya, düğünler şehirlerdeki salonlarda yapılmaya başlandı. Özellikle 1990’a kadar olan süreç geleneksel değer ve alışkanlıkların bir kenara bırakıldığı, şehirleşmeyle birlikte moderleşme eğilimlerinin üst noktaya sıçradığı bir dönemdir. Ancak son yıllarda horona halk arasında horona karşı ilginin arttığı, düğün salonlarında horona ayrılan zamanın arttığı ve özellikle gençlerin modern danslara oranla horona daha çok ilgi gösterdikleri görülmektedir. Büyük Şehirlerde yaşayan Doğu Karadenizliler özel günlerinde tulum, kemençe dinlemeyi, horon oynamayı tercih etmektedirler. İstanbul’da yöre derneklerinin düzenledikleri piknikler gün boyu horon oynanan etkinliklere dönüşmekte ve her yaştan insandan rağbet görmektedir. Birçok Doğu Karadeniz yöre derneğinde horon kursları açılmakta ve her yaştan insanın oyuncu yada seyirci olarak ilgi görmektedir. İstanbul’da Karadenizlilere yönelik yayın yapan birçok özel radyo açılmıştır. Ancak bu radyoların nerdeyse tamamı Laz kültürünün tanıtılması, yaşatılması noktasında değil tamamen bu kültürün sömürülmesi amacıyla hiçbir niteliği olmayan programlar sunmaktadırlar
Horon sadece bedenle oynanan bir halk dansı değildir. Horoncular bedenleri ile değil ruhları ile oynarlar. Beden hareketleri ruhsal coşkunun bir ifadesidir. Horoncu kendini tulum sesinin ritmine ve derinliğine bırakır. Bu şekilde saatlerce horon oynamaya devam eder. Gün ortasında başlayan bir horonun ertesi günün sabahına dek sürmesi ruhsal bir motivasyonu zorunlu kılmaktadır. Aksi taktirde beden çok çabuk yorulacak ve horon kısa sürecektir. Bu yüzden ruhsal motivasyonu yakalayamayanlar uzun süre horon oynayamazlar. Horonu seyreden bir kişi dinsel bir tapınma töreninde olduğununu düşünebilir. Özellikle horonda belli bir süre geçtikten sonra oyuncular ruhsal bir havaya bürünürler. Horoncu, horonun belli bir aşamasından sonra trans haline geçer, büyük bir coşkuya kapılır. Çevresinde olan bitenle ilgilenmez, farklı bir boyuta ulaşır. Bu arada uhrevi bağları kopar. Zikir törenlerinde hedef yaradana ulaşmak olsa da horoncunun asla böyle bir amacı olmaz.
Hemşinlilerin ağustos ayının sonunda yayladan inişlerde kutladıkları Vartivor şenlikleri ilginç bir örnektir. Bu şenlik bir hafta kadar sürer ve şenlik boyunca horon oynanır.
Tulum şişer, sağ el üstte olacak şekilde eller tutulur, bir çember oluşur. Böylece horon tutuşmuş olur. Alanın genişliği oranında çok sayıda insan oyuna katılabilir. Katılan biri oyunu bozmayacak kadar horonu iyi bilmek zorundadır. Her horon’da bir horonbaşı bulunur. Bu kişi oyunu çok iyi bilen, konuşmasıyla oyuna ahenk katan, liderlik özelliğine sahip olmalıdır. Horonun akışı, yönetimi, temposu, hangi figürün kaçkez tekrarlanacağı ve sonrasında hangi figüre geçileceği tamamen bu kişi tarafından belirlenir. Horonbaşı’nın kişiliği horonun da kişiliği olur.
Tulumcu oyunun akışına göre tulum çalar. Tulumcuyu gayrete getirmek için onu öven, bazen de kızdırmak için onu yeren sözler söylenir. Horon sırasında horonbaşı dahil herkesin söyleyeceği sözler tulumun melodisine uygun olmak zorundadır. Horon sırasında asla konuşulmaz. Horonbaşı oyunu bozan birini dışarı atabilir. Bu horondan atılan için hoş biri durum olmasa da çoğu zaman gurur meselesi yapılmaz.
Horoncular da oyunun ritmine uygun anlamlı yada anlamsız sesler çıkarabilirler, horonbaşı’na, tulumcuya yada dışardan birine sataşabilirler. Karşı tarafa aynı şekilde melodiye uygun olarak cevap verebilir. Bu da oyunların neşeli, keyifli ve ahenkli geçmesine yardımcı olur. Horon esnasında türküler söylenir. Bir grubun söylediği türküler bir başka grup tarafından tekrarlanır.
Karadeniz insanı doğaya, horon karadeniz insanına, karadeniz müziği ise birazda horona göre biçimlenmiş. Son yıllarda karadeniz’de ortaya çıkan dilde, kültürde, müzikte ve sosyal yaşamdaki dejenerasyon beraberinde nitelik arayışlarını da ortaya çıkarmış. Zuğaşi Berepe, Volkan Konak, Birol Topaloğlu, Fuat Saka gibi sanatçılar genelde karadeniz özelde Laz kültürü üzerinde tarihsel gerçekliğe yakışan ürünler ortaya koymaya başlamışlardır. Bölgenik etno-kültürel değerlerini gün ışığına çıkarmaya çalışan dergiler, kitaplar yazılmaya başlandı. Laz kültürü halkında beş yıl önce bir tek kaynak bile yokken bugün birçok gerçeklik aydınlığa kavuşturuldu.
Karadeniz’de söylenen şarkıların belli bir ölçüsü vardır. Genellikle dörtlü mısra halinde ve her mısrası yedi heceden oluşmaktadırlar. İkinci mısra ile dördüncü mısranın son hecelerinin kafiyeli olmasına dikkat edilir. İlk iki mısra, son iki mısradan anlam bakımından bağımsız olabilir. Anlam bakımından bütünlük taşıyan dörtlü türkülerse çok daha duygulu ve etkileyicidirler.
Genellikle her halk şarkısının/türküsünün kendi şiiri ve bestesi vardır. Oysa Trabzon ve civarında bir beste/hava üzerine binlerce dörtlük okunabilir. Burada türkünün ezgisi iki mısralık bir kalıptır ve her iki mısrada bir tekrarlanır. Bu tarzda okunan ve bugüne kadar söylene gelen türkülerin çoğu anonimdir.
Trabzon’da atma/çatma denen türkü geleneği bugün yalnızca Of ilçesinde sürdürülmektedir. Rumca ve Türkçe olarak sürdürülen bu gelenek genellikle oyun havası türündeki ezgiler eşliğinde söylenir. Kız-erkek karışık ve karşılıklı olarak veya erkek erkeğe, kız kıza oynanan oyunlarda da atışmalar yapılmaktadır. Rize ve çevresinde de atma/çatma türkü geleneğinin Lazca, Türkçe olarak halen sürdürüldüğünü biliyoruz.
Atma türküler tek yanlı olarak söylenir. Belli bir ezgi üzerinde grup halinde horon oynarken kendine güvenen bir kişi ritme uyarak karşısına aldığı bir başka kişiye doğaçlamadan kurduğu türküyü atar. Karşısındaki kişi de çalmakta olan ezginin ritmine uyarak kendisine türkü atanı yine doğaçlama yaparak yanıtlar. Burada yanıt değeri taşıyan kafiyeli/lirik dörtlükler kurmak önemlidir. Böyle bir yeteneği olmayan kişi, eğer kendisine türkü atılmışsa genellikle oyunu terk eder ya da sessiz kalarak horona devam eder.
Atışmalar kimi zaman dörtlü kimi zamansa ikili mısralar halinde yapılır. Horon halindeyken dörtlü, yarıştırma içinse daha çok iki mısralı atışmalar yaygındır. Atışmalara ezgi ve ritim organı olarak kemençe kullanılır. Bazen ayaklarla ritim tutulduğu da olur. Kemençe eşliğinde yapılan horonlar ve atışmaların süresi yoktur. Bir taraf pes edene kadar oyun devam eder. O nedenle bu konuda usta olmayanlar ya horona girmez ya da atılan türkülere yanıt vermez.
Atışmalarda genellikle bir konu tespit edilir. O konu üzerinde atışanlar mutlaka önceden birbirlerini iyi tanıyan veya teşhis eden kişilerdir. Bu tip atışmalarda bazen edep dışı söylemler kullanılsa da herhangi bir söz için sonradan kavga edilmesi gelenek dışıdır. Ortam gerginleşse de köyün büyükleri kavgaya izin vermezler. Bazen köyün yaşlıları atışmalarda kimin üstün olduğunu saptamak için hakem olurlar. O nedenle atışmalara giren kişiler atışma kuralları dahilinde söylenecek her sözü veya hakareti hoş görmek zorundadırlar.