Arama

Akhisar - Manisa - Sayfa 2

Güncelleme: 12 Temmuz 2015 Gösterim: 10.348 Cevap: 25
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #11
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
20110908 salihhizli k

Sponsorlu Bağlantılar

MERHABA

Thyateira, Pelopeia, Semiramis, Köklüce; bu isimler 5 bin yıllık kent kültürüne sahip Akhisar’ımızın bilinen en eski isimlerinden bazıları. Akhisar, tarihi boyunca Prehistorik kültürler, Lidyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Saruhanlılar ve Osmanlılar tarafından yönetilmiş ve bu medeniyetlerin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Pek çok medeniyeti bağrında taşıyan ve tarihi çok eskilere dayanan ve geniş bir alan üzerinde kurulmuş olan şehrimizin bugün on dört mahallesi bulunmaktadır. Ulucami, Paşa, Şeyh İsa, Hashoca ve Efendi mahalleleri, şehrin tarihi dokusunu oluşturan halen daha doku örneklerini içinde koruyan mahallelerdir. Nispeten daha küçük olan bu mahallelerin batısında Seyit Ahmet, Reşatbey ve Atatürk mahalleleri bulunurken güneyinde Hürriyet ve İnönü mahalleleri ve doğusunda Cumhuriyet ve Hacı İshak mahalleleri bulunmaktadır. İlçemizin mahallelerini daha çok ortasından geçen İzmir-İstanbul, Akhisar-Gölmarmara ve köy yolları birbirinden ayırmaktadır.

İlçemiz ekonomisinin bel kemiğini tarım ve tarıma dayalı sanayi oluşturmaktadır. Akhisar yaklaşık 830 bin dekar tarım alanına sahiptir. Bu alan bizi, Manisa merkez de dahil olmak üzere, Manisa’nın en büyük tarım arazisine sahip ilçesi yapmaktadır. Tarımsal üretimde ağırlık, zeytin, tütün, buğday, mısır, bağ, domates, biber ve kavun üretiminden oluşmaktadır.

Akhisar aynı zamanda yaklaşık 12 milyon zeytin ağacı ile zeytincilik için çok ciddi bir merkez konumundadır. Üretip, işlediği 150.000 ton zeytin ile pazardaki yeşil zeytinin % 80 ini,siyah zeytinin % 30 – 40’ını, iç ve dış piyasaya tek başına sunmaktadır.

Tarımın yanı sıra hayvancılıkta da Akhisar gerçek bir potansiyele sahiptir. Yaklaşık 11 bin adet büyük baş ve 62 bin adet besi hayvanının yanında 8 milyon adet et tavukçuluğu ve 2 milyon adet yumurta tavukçuluğu ile beyaz et ve yumurta sektöründe Türkiye’nin en büyük entegre tesislerine sahip olan ilçemiz Türkiye ve Dünyada, sektörde söz sahibi bir merkez durumuna gelmiştir.

Maden ve madencilik konusunda gözle görülür bir potansiyele sahip olmasak da halen kömür, mermer, mozaik ve taş ocaklarında özel sektörün yoğun üretimi söz konusu. Son zamanlarda, rüzgar enerjisi konusunda enerji sektörünün ve özel girişimcilerin çok yoğun ilgisini çekmekteyiz.

Sanayi alnında da potansiyelimiz her gün biraz daha gelişiyor. Şu anda hidrolik araç aksamlarında kendi alanında tek olan bir fabrikaya sahibiz, ülkemizin en büyük seramik fabrikalarından biri OSB’ miz de üretimine devam ediyor, Türkiye’nin tek entegre fayton üretimi yapan fabrikası Akhisar’da, karasör üretimi, tarım alet ve makineleri,balata, motopomp, kriko, madeni yağ, plastik boru ve doğrama, sera naylonu, tekstil , ısıtıcı-soğutucu sanayi tipi buzdolapları ve fırınları, mobilya, elektrostatik toz boya ile de sektörde söz sahibiyiz. İş güvenliği malzemeleri, elektronik ve mekanik her türlü tartı, metal ambalaj, oto boya kabini, kürek, gübre, çelik kapı, kalorifer kazanı üretiminde de her gün biraz daha yol alıyoruz. Süt ve süt ürünleri üretimiyle, salça, şarap, rakı üretimi konusunda da dikkate değer bir konumdayız. Tabi bu arada, yufkamızı, kuru tatlılarımızı ve Akhisar’a yolu düşen herkesin yemeye doyamadığı Akhisar köftemizi de ayrı bir yere koymak gerek.

Yakın ya da orta vade de tarih ve kültür turizmi alanında da önemli mesafeler kat edeceğimizi düşünüyorum. Geçtiğimiz yıl, Kültür Bakanlığı onayı ile Manisa Valiliği, Adnan Menderes Üniversitesi ve Akhisar Belediyesi arasında imzalana protokol ile”thyateira antik kenti” ve Hastane Höyüğü kazılarına başlandı. Kazı çalışmaları şu anda Prof. Dr. Engin Akdeniz başkanlığında yaklaşık 30 kişilik bir ekip tarafından yürütülüyor. Thyateira kazıları bilim çevrelerince tarihi aydınlatacak önemli kazılardan biri olarak gösteriliyor. Bu çalışmanın, bilim tarihine olduğu kadar eğer iyi okunursa Akhisar’a çok ama çok büyük katkılarının olacağına inanıyorum.

Buraya kadar kısaca anlattıklarımızdan hareketle bir fotoğraf çekecek olursak, karşımıza çıkan manzara da, ilçemizin tarihsel ve kentsel alanda ciddi bir birikime sahip olduğunu görürüz. Elbette bu manzaranın ortaya çıkması kendiliğindenci bir süreçle kolayca gerçekleşmedi. Akhisar yakın zamana kadar ( 7-8 yıl öncesine kadar) kendi potansiyelinin, gücünün ve karakterinin birikimlerini açığa çıkaramamış, kendi handikaplarını aşamamış bir durağanlıkla yaşamına devam ediyordu. Kentte yapılan her çalışma, her çaba, tüm iyi niyetine rağmen bir rötuştan öteye gidemiyordu. Oysa ki kentin, kendi yaşamına gerçekçi bir müdahalede bulunabilmesi için kendi birikimlerinin farkına varması yeterliydi.

Bu farkındalığı oluşturabilmek için, kentin bütün dinamikleri ile birlikte el birliği ve samimiyetle bir arada olmak gerektiğine inandık. Sonunda bu kentin bütün dinamikleri samimiyetle bir araya gelmeyi becerdi ve herkes taşın altına elini koymaya başladı Ortak aklın, katılımcılığın egemen olduğu bu sürecin bizi getirdiği sonuç ki bu bir sonuç değil gerçek bir başlangıç; Akhisar’ın kendi ayakları üzerinde durabilmesi gerçeğidir.
Akhisar bugün 12 milyon zeytin ağacıyla, tarımsal sanayisiyle, organize sanayisiyle, mezbahasıyla, Pazar yerleriyle, belediye binasıyla, mavi ve yeşilin kucaklaştığı göletiyle, mahalle konaklarıyla, 553 yıllık Çağlak Festivaliyle, Akhisar’dan Bosna’ya – Ayvaz Dede’den Şeyh İsa’ya sınırları aşan kültürel birikimiyle, gün ışığına çıkarılan arkeolojik zenginlikleriyle, her alanda yaptığı bilimsel işbirlikleri ile kendi coğrafi sınırları içine hapsolmuş bir kent değil artık. Dün bütün kentsel birikimimizle İstanbul’daydık, Antalya’daydık, Çeşme’deydik, bugün Roma’dayız.

Bütün bu oluşumu sağlayan, yukarıdan aşağıya değişen basitçe bir yönetim anlayışı değildir. Değişen bu şehrin farkındalığıdır, kent ruhudur. Eğer bunlar olmasaydı, salt yönetsel yapının değişmesiyle ilk kez bir ilçede Alış-veriş festivalini gerçek anlamıyla yaşayamazdık.

Ticaret ve Sanayi Odamızla, esnafımızla, esnafımızın ahi’lik ruhuyla bir arada 27-28-29 Ocak’ta Akhisar’ı bir alış-veriş metropolüne dönüştürdük. Kış dönemine denk gelen soğuk günlere rağmen sokak gösterileri, müzisyenler ve defilelerle canlanan sosyal ve ekonomik hayat adeta Akhisar’a yeni bir bayram kazandırdı. Bütün bunlar sadece yöneterek sağlanamaz.

Bir ilçe takımını daha ikinci sezonunda Bank Asya 1. Ligden, Spor Toto Süper Ligi’ne çıkarmak için sadece yönetmek yetmez, bizler sadece yönetmedik, sürekli olarak insani değerlerimizi ve birlikte yol almayı öne çıkardık. Bugün Spor Toto Süper Ligindeyiz, bu bir tesadüf değil. Akhisar Belediyespor’un başarısı, Türk Futbolu adına bilimsel bir tez çalışması olacak nitelikte bir başarıdır. Bunu bütün Akhisar olarak hep birlikte başardık. Omuzlarımızda çok ciddi bir yük var, bu başarıyı yadsımadan Akhisar bu yükün ve sorumluluğun gereğini yerine getirecektir. Bu başarı Akhisar’ın potansiyelinin, birikiminin başarısıdır. En önemli olanı da sadece yönetmek değil bu potansiyel ve birikimin farkına varmasını sağlamaktı.

Artık Akhisar bizim önümüzde koşuyor; en kısa zamanda Süper Lige yakışır bir Stadyum ve Gölete yakışır bir amfi tiyatro ile başarılarımızı ve birlikteliğimizi taçlandırmak istiyoruz.

3 Eylül 2012
Salih HIZLI
Akhisar Belediye Başkanı

_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #12
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Akhisar’ın Genel Coğrafi Özellikleri

Sponsorlu Bağlantılar
Manisa’nın 52 km. kuzeyinde yer alan Akhisar ilçesi, İzmir kent merkezine (Konak) 90 km., kuzeyindeki Balıkesir iline ise 86 km. uzaklıktadır. İlçenin doğusunda Gördes, güneyinde Gölmarmara, güneybatısında Saruhanlı, kuzeybatısında Kırkağaç ve Soma, kuzeydoğusunda Sındırgı ilçeleri ile çevrili olup ilçe yüz ölçümü 1750 kilometrekare’dir.
İlçe merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği 94 m.’dir. En yüksek noktası 1224 m. yüksekliğindeki Sıdan Dağı, en alçak noktası ise ilçenin kuzeydoğusunda Kum Çayı boğazının taban kısmıdır (60 m.). Görenez Dağı kuzeydoğuya doğru Sıdan Yaylası ile birleşir. Çam Ormanları ile kaplı bu yayla Cüneyt ve Gürdük derelerini birbirinden ayırır. Kadıdağı, ovayı kuzeyde keser, onun batısında Yatağan sırtlan uzanır. Yine ovanın kuzeyinde Demirci Dağları ile bunun uzantısı olan Gölcük Dağları yer alır. Simav Dağları da denilen bu dağlar büyük bir dağ kütlesi oluşturur. Ovanın batısında bulunan Yunt Dağları bazı kısımlarda zengin bir orman örtüsü içerirler. Güneydeki başka bir yükseltide Çal Dağı’dır.
Yöredeki en büyük düzlük olan Akhisar Ovası’nın başlıca iki akarsuyu Gürdük Çayı ve Kumçayıdır. 65 km. uzunluğundaki Gürdük Çayı, Akhisar’ın kuzeydoğu sınırında Foça ve Şahinkaya sırtlarından doğar. İki kol halinde akan çay, Başlamış Köyü yakınlarında sağdan bir kol daha alarak Akhisar ovasına inerek yatağını da genişletir. Beyoba kasabasının biraz kuzeyindeki Hurşitpaşa çiftliği içinde Kum Çayı ile birleşir.
İlk doğduğu yer olan Gördes yakınlarında Gördes Çayı olarak anılan Kumçayı, 60 km. yol aldıktan sonra Karayakup Köyünün 5 km güneydoğusundan Akhisar ilçe sınırına girerek batıya doğru 18 km uzunluğundaki bir boğazı açıp Çömlekçi Köyü’nün 3 km. kuzeydoğusunda Kayacık deresi ile birleşir, daha sonra kuzeydoğuya yönelerek Sazoba ile Beyoba Kasabasının yanından geçer ve Gürdük Çayı’na katılarak Gediz Irmağı’na ulaşırlar. Kum Çayı sel karakteri taşıyan bir çaydır. Bu nedenle Gölmarmara’ya 4 km. uzaklıkta bir regülatör ve Marmara Gölüne akıtılmak üzere birde kanal yapılmıştır.
Yörenin küçük boyuttaki diğer akarsuları Kayacık Deresi ve Ilıcaksu’dur. Kayacık Deresi, Akhisar’a bağlı Yeğenoba Köyü sırtlarında doğar ve Karaoğlan Dağı’nda beslenir. Yaykırıldık Değirmeni yakınında başka bir kol ile birleşir. Güneye, sonra batıya doğru akarak Gördes Çayı’na katılır ve Kum Çayını meydana getirirler.
Akhisar-Gölmarmara yolunun sağ tarafındaki Ilıcaksu (Göbez) adından da anlaşılacağı gibi bir sıcak su kaynağından doğar. Batıya doğru akarak 18 km sonra Hurşitpaşa Çiftliği yakınında Kum Çayı ile birleşir.
Bu akarsuların getirdikleri alüvyal dolgu ve kısmen yamaç erozyonu, verimli Akhisar Ovası’nı meydana getirmiştir. Genel olarak Ege ikliminin özelliklerinin görülmesi de verimliği arttırmaktadır. Yıllık ortalama sıcaklık 16 derecedir. Bugüne kadar ölçülen en yüksek sıcaklık 45 derece, en düşük sıcaklık ise -14 derecedir.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #13
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Akhisar’ın Nüfusu,Ekonomik,Sosyal Ve Kültürel Yapısı

İlçenin nüfusu, 9 belde ve 86 köyüyle birlikte yaklaşık 160 bindir. Nüfusun 100 binden fazlası ilçe merkezinde yaşamaktadır. Bu rakam çoğu ilimizin nüfusundan fazladır. Nüfustaki kadın erkek oranı yarı yarıyadır. Nüfusun bu denli yüksek olmasının en önemli sebebi Akhisar’ın bulunduğu coğrafi konumdur. Ayrıca ilçe, Kurtuluş Savaşı sonrasında ciddi sayıda göç almıştır. 1919 -1922 yılları arasında Yunan işgalinin ardından Güneydoğu Avrupa’dan göç eden Türk göçmenlerin yerleştirildikleri yörelerden biri de Akhisar’dır. Birinci Dünya Savaşı öncesinde 12.000 olan nüfus, savaşın ardından Yunanistan’a göç eden Rumlarla azalsa da bu süreçte Türk göçmenlerin gelmesiyle 18.000’e ulaşmıştır (1927 verileri).
Akhisar yaklaşık 80.000 hektarlık tarım alanıyla çok büyük bir tarımsal potansiyele sahiptir. Değişik sebze ve meyve türlerinin yetişmesine uygun olan bu topraklarda en önemli endüstri bitkisi tütün ile zeytindir. Tütünün geleneksel önemi son yıllarda yerini zeytine bırakmıştır. İlçe sınırlarında 12 milyon civarındaki zeytin ağacı sofralık zeytin ve zeytinyağı üretiminde Akhisar’ı ciddi bir merkez haline getirmiştir. Akhisar’ın toprak yapısı ve ikliminden dolayı pek çok farklı cins zeytinin yetiştirilmesi, bu ilçemizi zeytin üreten diğer yörelere kıyasla ön plana çıkaran bir özelliktir. Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilen sofralık zeytinin önemli bölümü Akhisar zeytinidir. Akhisar’da üretilen zeytinlerin bir bölümü başka bölgelerin zeytini adı altında iç piyasaya sürülmektedir. Yetiştirilen diğer ürünler, buğday, arpa, mısır, pamuk, baklagiller ve bahçe bitkileridir. Tarıma dayalı ekonomisinin yanı sıra Akhisar’da Türkiye’nin en büyük broyler ve yumurta üreten tesisleri ile bir seramik fabrikası bulunmaktadır.
Yörenin Osmanlı’dan miras kalan geleneksel yapısı Yörük-Türkmen kültürüdür. Bulunduğu coğrafi konum ve aldığı göçler Akhisar’ın sosyal yapısındaki çeşitliliği meydana getirmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrasından başlamak üzere Güneydoğu Avrupa’dan gelen göçmenlerle zenginleşen sosyal ve kültürel yapı daha yakın tarihlerde iş bulmak amacıyla kuzeydoğu Anadolu’dan gelen vatandaşlarla da çok renkli bir hal almıştır.
Akhisar’da, Orta ve Yükseköğretim eğitim düzeyi Türkiye ortalamasının çok üzerindedir. İlçenin zorunlu ilköğretim ya da okuryazarlık sorunu kalmamıştır. Belediye Sosyal ve Kültür İşler Müdürlüğü’nün gayretleriyle düzenlenen çok sayıda etkinliğin yanı sıra sinema salonu kültürel yapının canlı kalmasını sağlamaktadır.
Minyatür at arabacılığı, keçecilik halen canlı bir şekilde varlığımı sürdüren geleneksel sanatlardır. Yine belediye bünyesinde açılan kurslarla pek çok sanat dalıyla ilişkili olarak kursalar verilmektedir.
İlçede her yıl düzenli olarak Mayıs ayında Çağlak Festivali düzenlenmektedir. Giderek daha canlı bir hal alan bu festival ilçenin Balkanlar’daki soydaş kentlerle ilişkisini de geliştirmektedir. Makedonya’daki Gostivar ile Karadağ’daki Rozaje başta olmak üzere pekçok yerleşim, Akhisar ilçesi ile kardeş şehirlerdir.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #14
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Thyateira Hakkında Yapılan Arkeolojik Ve Epigrafik Çalışmalar

Hristiyanlık tarihini saptamaya yönelik çalışmalar daha çok Batı Anadolu ve Akdeniz bölgelerimizin arkeolojisine dolaylı da olsa ciddi katkı sağlamışlardır. Bu kapsamda Akhisar, özellikle 18. yüzyıldan itibaren amacı genelde Hristiyanlık tarihi, kısmen de arkeoloji ve epigrafi kapsamında incelemelerde bulunan seyyahların ziyaret ettiği bir yerleşim olmuştur. Bu ilk incelemeleri yapanlar arasında Chishull, Arundell, Allom, Christmas, Fellows, Fontrier ve Buresch’den söz etmek mümkündür. Bunlardan, bazı kuşkular olmakla birlikte özellikle görsel açıdan en önemlisi Thomas Allom’un resimleridir. Allom’un, 1836-1838 yılları arasında Anadolu gezileri esnasında diğer merkezlerin yanı sıra Thyateira hakkında yaptıkları Robert Walsh’ın iki ciltlik eserinde yayınlanmıştır. Avrupalı bu araştırmacıların dışında, ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi de 1670 yılında Akhisar’a gelmiş olup çalışmasında ayrıntılı bilgiler vermektedir. Ayrıca Kiepert’in 1890 tarihli haritasının VIII. paftasında Thyateira ve çevresi de gösterilmektedir.
Thyateira’da ilk olarak 1962 yılında Prof.Dr.Yusuf Boysal başkanlığında “Tepe Mezarlığı” denilen ören yerinde sınırlı bir alanda arkeolojik kazılar yapılsa da sonuçları yayınlanmamıştır. 1968 yılında arkeolog Rüstem Duyuran tarafından yine “Tepe Mezarlığı”nda kazı çalışmaları başlatılmış ve 1971 yılına kadar bu çalışmalar devam etmiştir. Duyuran’ın kazıları sırasında Roma ve Bizans dönemlerine tarihlenen bazı mimari kalıntılar açığa çıkartılmış, küçük buluntular ele geçmiştir. Son dönem kazıları ise 2011 yılından itibaren Bakanlar Kurulu kararıyla Prof.Dr.Engin Akdeniz başkanlığındaki bir ekip tarafından sürdürülmektedir. Bu kazı, Akhisar Belediye Başkanlığı ile Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğü ve Manisa Valiliği arasında imzalanan protokol kapsamında ciddi bir bilimsel projedir. Akhisar ve çevresinde epigrafi amaçlı yüzey araştırmaları ise Prof.Dr.Hasan Malay ve Doç.Dr.Cumhur Tanrıver tarafından gerçekleştirilmektedir.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #15
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Akhisar’daki Arkeolojik Kalıntılar

Thyateira, modern yerleşim merkezlerinin altında kalan diğer antik kentlerle benzer bir kaderi paylaşmıştır. Akhisar’da arkeolojik kalıntılar neredeyse tamamen modern yerleşimin altındadır. Antik kentin kurulduğu alan, bugünkü modern Akhisar ilçe merkezidir. Bu durum coğrafi avantajların getirdiği doğal bir sonuçtur. Bu alanlar ve çevresinde gerçekleştirilen herhangi bir temel kazısı sırasında arkeolojik kalıntılara rastlanmaktadır. Ancak kısa süre öncesine kadar, inşaat çalışmaları sırasında açığa çıkartılan kalıntıların ciddi bir kısmı korunmamış, üzerlerine modern binalar yapılmıştır.
1968-1971 yılları arasında Akhisar ilçe merkezindeki Tepe Mezarlığında kazılar yapan Duyuran’ın çalışmaları sonucunda saptanan en önemli yapı, kuzey-güney yönünde uzanan, M.S. 2 ila 6. yüzyıllar arasına tarihlediği ve “bazilika” olarak adlandırdığı anıtsal binadır (piskopos sarayı). Duvarları 4 ila 5 m. yüksekliğindeki dikdörtgen planlı yapının kuzey kesiminin iç kısmı apsis şeklindedir. Yapının genişliği yaklaşık 10 metre, korunan uzunluğu 43 m. olmakla beraber tahribat nedeniyle yapının gerçek boyutunu saptanamamıştır. Yapının, güney yönünde modern yolun ve binaların altına doğru uzandığı anlaşılmaktadır. Yapının batısında kare veya dikdörtgen şeklinde oda ve mekanlara rastlanmıştır. Yapının içinde ve çevresinde, Roma ve Bizans dönemine ait mozaik, fresk ve seramik parçalarının yanı sıra Roma dönemine ait sikkeler ele geçmiştir.
Duyuran, yapının çatısının ahşap olduğunu belirtmekte, yıkıldıktan sonra çıkan yangının ahşap kısımları tamamen yaktığını, toprak döşeme üzerinde başta başa rastlanan ve içinde bol ölçüde kiremit parçalarının bulunduğu yangın izlerinin bu durumun kanıtı olduğunu vurgulamaktadır.
Tepe mezarlığında Duyuran tarafından üç yıl devam eden kazılarda bazilika olarak adlandırılan bu yapı dışında diğer önemli mimari kalıntılar, M.S. 2 ila 4. yüzyıllar arasına tarihlenen, kuzey-güney doğrultulu sütunlu bir Roma caddesidir. Tepe Mezarlığından kuzeyindeki kaymakamlık lojmanı ile sonrasındaki eski Tekel binasına doğru uzandığı açılan sondajlarla tespit edilen bu caddenin Tepe Mezarlığında saptanan kesimleri de birleştirildiğinde yaklaşık 100 m. uzunluğunda olduğu belirtilmektedir.
Duyuran tarafından çağdaşı örneklere dayanarak yaklaşık 10 m. genişliği olduğu iddia edilen caddenin doğu kesimi günümüzdeki modern yolun altında kaldığı için tam olarak gerçek genişliğini saptamak mümkün değildir. Bu caddede kolonadın iki sıradan meydana gelen stylobat blokları kum ve kireç harçlı moloz taşından yapılmış bir temel üzerine yerleştirilmişlerdir.
Tepe Mezarlığı’ndaki sütunlu yol ve portikoda in-situ vaziyette bulunan sütun altlıkları ve başlıkları M.S. II.yy’a tarihlenmekle beraber, yangın tabakası içinde bulunan sikkelerin çoğu M.S. IV.yy’a, bazıları ise Arkadius (M.S. 395-408) devrine tarihlendirilmiştir.
Tepe Mezarlığında Duyuran tarafından açığa çıkarılan ve “bazilika” olarak tanımlanan yapı ve eklentilerinin hüviyeti konusunda elimizde net bilgi yoktur. Bazen ciddi bir hata yapılarak “kilise”, Duyuran’ın yaptığı gibi daha makul bir tanımlamayla “bazilika” olarak adlandırılan, apsisi kuzeye bakan bu yapı hakkında Akhisar’ın yaklaşık 6 km. kuzeybatısındaki Medar köyünde bulunan bir yazıt bazı ipuçları verebilir. M.S. 2. yy. sonu ya da 3. yy.’a tarihlendirilen yazıtta “Hekatontastylon”, yani “100 sütunlu bir yapı”dan ve “İmparator Evi”nden söz edilmektedir. 1886 yılında Fontrier tarafından bulunan ve aynı yıl yayınlanan bu yazıt, “… Hekatontastylon’daki Eros’ların ve Yaşlılar Meclisi’nin (yaptırdığı ?) İmparator Evi’nin ve Lykos (Çürüksu) nehri üzerindeki su kemerinin müteahhitliğini yürüten” Menandros oğlu Marcus adındaki bir kişinin heykel kaidesi üzerinde yer almaktaydı. Gerek “Hekatontastylon” ile sütunlu cadde denilen kalıntılar, gerekse “İmparator Evi” ile apsisli yapı arasındaki ilişkiyi saptamak için çok fazla kanıta ihtiyaç vardır. Buna karşın bu yazıt, Thyateira’daki kimi yapıların, kentin bayındırlık tarihinin ve bazı önemli kişilerin saptanması açısından oldukça önemlidir.
Thyateira antik kentinin yayılım sahasında, Kethüda mahallesindeki Hastane Höyüğü ise SİT alanı ilan edilen kısmıyla 120 (k.-g.)x110 (d.-b.)m. boyutlarında, yaklaşık 10 m. yüksekliğindedir. Ancak özellikle yayılım sahasının kuzeye ve doğuya doğru çok daha geniş olduğu ve maalesef höyüğün ancak 1/4’ünün SİT alanı ilan edildiği anlaşılmaktadır. Höyüğün SİT alanı ilan edilen kısımlarından özellikle batı kesimi Devlet Hastanesi binasının inşaatı, istinat duvarları ve yol yapımı sebebiyle orijinal yapısını büyük oranda kaybetmiştir. Höyüğün, hastanenin istinat duvarlarının yapımı sırasında, daha evvelki çalışmalarda zannedildiği gibi tahrip edilmediği, aksine istinat duvarlarının içerisinin dışarıdan getirilen molozun doldurulduğu ve üzerine de hastanenin kalorifer küllerinin dökülüp sıkıştırıldığı anlaşılmıştır.
Yüzeyinde antik devre ait bazı kalıntıların görülebildiği höyükteki Prehistorik kültürler hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Buna karşın Manisa Müzesi tarafından höyüğün güneybatı kesiminde gerçekleştirilen mezar kazısı sırasında karışık dolgu içerisinden çıktığı anlaşılan ve İlk Tunç Çağı’na tarihlenen seramik buluntular, buranın erken dönemleri hakkındaki en önemli kalıntılardır. Höyükte geçen sene Prof.Dr.Engin Akdeniz başkanlığında yapılan kazılarda iki alanda, İlk Tunç Çağı’nın ilk evresinden Son Tunç Çağı’na kadar uzanan sürece ait çok sayıda seramik parçaları karışık dolgu içerisinden tespit edilmiştir. Bu parçaların ait olduğu tabakalar açığa çıkarıldığında Hastane Höyüğü bilimsel anlamda Kuzey Ege Arkeolojisi için daha da önemli bir hale gelecektir.
Bazı yayınlarda Hastane Höyüğü’nün Hellenistik dönemde Thyateira’nın akropolü olarak kullanıldığı, Roma döneminde ise tümünün ya da en azından bir bölümünün nekropol olduğu öne sürülmektedir. Günümüzde hastanenin laboratuar binası bitişiğinde duran ve Fabius Zosimus adındaki bir kişiye ait mermer lahit (M.S.II-III. yy.) içeriğindeki Sambatheion ve Khaldaion kelimelerinden dolayı çok tartışılmış ve hala tartışılmaktadır. Eğer bu lahit, gerçekten Hastane Höyüğü’nde bulunduysa, diğer konuların yanı sıra içeriğinden yola çıkılarak bazı yapıların lokalizasyonu konusunda bile yol gösterebilir. Bilindiği üzere Seleukos Kralı III. Antiokhos, M.Ö. geç III. yy.’da 2000 Babilli Museviyi Batı Anadolu’ya, özellikle de Lydia ve Phrygia’ya yollamıştır. Gelenlerin yerleştikleri kentler arasında en önemli kent Sardeis idi. Roma İmparatorluk devrinde ise Lydia ve Phrygia’daki pek çok kentte Yahudi toplumunun varlığı görülür.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #16
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Antik Devirde Thyateira Ekonomisi

Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde Thyateira, tarımsal potansiyelinin yanı sıra dikkati çeken bir tarımsal sanayi merkezi haline gelmiştir. Ayrıca Roma döneminde, Batı Anadolu’nun diğer kesimlerinde olduğu gibi Thyateira’da da Romalı tacirler özellikle tarımsal potansiyeli dolayısıyla faaliyetlerde bulundukları bilinmektedir. Bunlar Thyateira’da oldukça zengin bir birlik kurmuşlardır. Bu birliğin kentte bazı binalar yaptırdığı saptanmıştır.
Thyateira’da Roma döneminde en önemli endüstri tekstil idi. Tekstil sanayii kapsamında yün üretimi, yün ve kumaş boyamacılığı ile keten üretimi gelişmiştir. Bu iş kolunda çalışanların kurdukları dernekler vardı. Örneğin yün üreticileri-yüncüler olarak Türkçeye çevrilebilecek “lanarioi ya da lanarii”, kumaş çiğneyicileri ya da kasarlar olarak Türkçeye çevrilebilecek “gnafeis” M.S. III. yy.’da bilinmektedir. Kumaş boyacılarının (Bafeis) ise M.S. I. yy. ortalarında Thyateira’da dernek kurdukları bilinmektedir. Ketenin Lydia bölgesindeki diğer yerleşimlerde de yetiştirildiği bilinmektedir. Keten üreticilerin derneği “linourgoi” idi. M.S. II. ve III. yy’da Thyateira’nın, Batı Anadolu’nun en önemli tekstil üretim merkezi olduğu düşünülmektedir. Bu kentte, tekstilden sonraki en önemli sanayi, seramik üretimiydi. M.S. III. yüzyılda bu iş kolunda çalışanların kurdukları “kerameis” adında bir dernekleri vardı. Bu kentte seramikçilerin İmparator Caracalla’yı bir yazıtla onurlandırdıkları bilinmektedir. Ayrıca, ayakkabıcılık, dericilik, sektörleri de gelişmişti. Bu sektörlerde çalışanların kurdukları dernekler de tespit edilmiştir. Ayakkabıcılar derneğinin yani “skututomoi” adı bir Thyateira yazıtında geçmektedir. “Burseis” adıyla anılan deri işleyenler birliğinin Thyateira’daki varlığının dışında deri işlemesinde Thyateira’nın kuzeydoğusunda günümüzdeki Selçikler köyü yakınlarında bulunan Attaleia kentinin de ileri düzeyde olması bu iş kolunun bölgesel önemini kanıtlar. Yörede madencilik açısından bakırcılık önemliydi. Thyateira’da ele geçen bir yazıtta “Khalkeis Khalkotypoi” Lydia’da bakır işçiliğiyle uğraşanların kurdukları dernekten söz edilmektedir.
Kentteki yazıtlar M.S. II. yy.’da “artokopoi” denilen ekmek üreticilerinin (fırıncıların) kurduğu bir derneğin varlığına işaret eder. Bahçıvanlar ise “kepouroi” adından bir dernek kurmuşlardı. Thyateira’da bulunan iki yazıtta köle tüccarı anlamına gelen “ergastai” sözcüğünün geçmesi ise kentte antik devirde bir köle pazarının olabileceğini düşündürmektedir.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #17
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Prehistorik Devirde Akhisar Ve Çevresi

Akhisar ve çevresi Neolitik Çağ olarak adlandırılan ve insanların ilk yerleşik hayata geçtikleri M.Ö. 7000 yıllarından itibaren yerleşime sahne olduğu Arkeolojik yüzey araştırmalarıyla saptanmıştır. Akhisar’ın güneybatısındaki Moralılar Köyü, ilçe sınırlarında bugüne kadar tespit edilen en eski yerleşim yeridir. Akhisar İlçe merkezindeki Hastane Höyüğü ise İlk Tunç Çağı olarak adlandırılan M.Ö. 3000 yıllarından itibaren yerleşime sahne olmuştur. Böylece Akhisar ilçe merkezinin tarihi günümüzden 5000 yıl, ilçe çevresinin ise günümüzden 9000 yıl öncesine kadar ulaşmaktadır.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #18
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Thyateira Kentindeki Ünlü Kişiler

Kentte yetişmiş çok sayıda ünlü kişi arasında hatip Ahnenaios, avukat ve hatip Annianos (M.S. 2.yy.), Başhekim Moskhianos (M.S. 3. yy.), Spor Hekimi Elies ve şehrin önde gelenlerinden biri olan Artemidoros sayılabilir. Bunların dışında, henüz yeri saptanamayan bir gladyatör okuluna bağlı olarak çalışan çok sayıda gladyatörün varlığı bilinmektedir (örneğin, Retiarius Stephanos, Secutor Petraeites, Secutor Passareinos, Secutor Pardalas, Bestiarius Kallidromos, Rudiarius Eugramos, Secutor Babidos, Secutor Antallos, Secitor Aias). Buradan da anlaşılacağı üzere Thyateira, Lydia bölgesinde, Sardeis ve Philadelphia ile birlikte gladyatör dövüşlerinin en yoğun olduğu yerleşimlerden biriydi. Gladyatör okulu konusunda en önemli kanıt, bir gladyatöre ait mezar altarıdır. Bu altarda geçen “ludus” kelimesi, kimi araştırmacıya göre Thyateira’da bir gymnaisonun varlığına delildir. Başka bir yazıttaki “Sympas Ksystos” ifadeleri ise L.Robert’e göre “atletler birliği” anlamına olup yukarıda bahsettiğimiz başhekim Elies ismi de burada geçmektedir.
Spor Hekimi Elies’ın M.S. II ya da olasılıkla III. yüzyıla ait mezar anıtının yazıtında, “Sympas Ksystos’un (Atletler Birliği) başhekimi olan ben, eleis, burada yatıyorum. Elveda!” ifadesi vardır. Merkezleri Roma’da bulunan ve “genel atletler birliği” deniler Kystos’da diğer görevlilerin yanı sıra birer de hekim yer almaktaydı. Bu hekimlerin birincil görevi gladyatör karşılaşmaları sırasında meydana gelebilecek herhangi bir yaralanmayı tedavi etmekti. Thyateira’da bulunan bir yazıtta “synodos” adıyla bahsedilen derneğin Dionysos sanatçılarına ait olduğu düşünülmektedir.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #19
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Akhisar Camileri

HERGELEN CAMİSİ
Paşa Mahallesinde, Hastane Höyüğünün güneydoğusundadır. Tepe Mezarlığı ören yeri ve karşısındaki Müze’den kuzeye doğru devam edildiğinde Hergelen Camisi’ne ulaşılır. Cami, XVI. Yüzyılda Hacı Mustafa Ağa tarafından yaptırılmış olmalıdır. Minaresinde taş ve tuğla kullanılmış, cami daha sonraları onarım geçirmiştir.

KÖFÜNLÜ (KARA/MEHMET) KÖHNE) CAMİSİ
Ulu Cami mahallesinde, Hastane Höyüğü’nün doğusunda yer alan caminin kesin yapım yılı bilinmemekle birlikte haziresinde yer alan mezar taşındaki yazıta göre 1316 yılında yaptırılmış olabileceği kabul edilmekle birlikte ilk yapıdan günümüze mihrap gelebilmiştir. Saruhanlı Beyliği dönemine ait camilerdendir. Dikdörtgen planlı ve düz ahşap plana sahip olan caminin son cemaat yerinde kullanılan devşirme sütunlar önemlidir. Caminin inşasında Hastane Höyüğü ve çevresinden çıkan mimari parçaların kullanıldığı anlaşılmaktadır.

ULU CAMİ
Kendi adıyla anılan mahallede yer cami, Saruhanlı Beyliği “Fethiye Camii” olarak kiliseden camiye çevrilmiştir. Bu caminin, en azından bir bölümünün, kendisinden önceki bir Roma yapısının kalıntıları üzerinde inşa edildiği bilimsel olarak tespit edilmiştir. Ancak bu Roma yapısının niteliği tartışmaya açıktır. Bazı yayınlarda ilçede ilk Hristiyanların kilise olarak kullandıkları yapının Ulu Cami’den önce aynı arazide yer aldığı önerilmektedir. Yani, ilkin bir Roma Tapınağı ardından Erken Hristiyanlık döneminde bir kilise, sonrasında ise cami olarak kullanıldığı önerilmektedir. Bahçedeki apsis izleri kilisenin varlığına kanıt olarak yorumlanmıştır. Bu konu bilimsel açıdan daha ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir.
Kesin inşa tarihi bilinmeyen yapı XIV. yüzyıla tarihlenmektedir. XIX. yüzyılda onarımda mihrap önü kubbesi ve mihrap yenilenmiştir. 1913 yılında minarenin şerefesi onarım geçirmiştir. Asıl ibadet alanının üzeri kubbeyle, doğu ve batı yönlerinde üçer kubbe ile örtülür. Cami, medrese ve tekke de oluşan külliyeden günümüze sadece cami gelebilmiştir.

MAHRAMACI CAMİSİ
Efendi Mahallesinde bulunan yapılardan birisi de Mahramacı Camisidir. Kesin yapım yılı belli olmamakla birlikte XVI. yüzyıla ait olduğu kabul edilmektedir. 1995 yılında tümüyle köklü bir onarım geçirmiştir. Medresesinin günümüze bir kalıntı gelememiştir.

AYNALI CAMİSİ
Efendi Mahallesinde yer alan cami, XVI. yüzyılda Sinaneddin Yusuf Efendi tarafından yaptırılmıştır. Halk arasında “Medreseli”, “Sinaniye” isimleri ile de anılmaktadır. XX. yüzyılın başlarında Ahmet Ragıp Bey tarafından onarımı yaptırılan yapı çoğu özelliklerini kaybetmiş durumdadır. 1958 yılında yeniden yapılan cami dikdörtgen planlı olup, üzeri düz ahşap tavanla örtülüdür. Devşirme malzemenin fazla kullanıldığı yapılardan birisi olmakla birlikte, haziresinde Selimzade Raşid Bey oğlu Muhammed Ağa, Selimzade Ali Şefik Bey, Şefik Beyin oğlu Raşit Bey ve Karaosmanoğlu Halit Paşanın mezarları yer almaktadır.

EFENDİ CAMİSİ
Efendi Mahallesinde ye alan camiden günümüze sadece tuğladan yapılan minaresi gelebilmiştir. Mimari özelliklerine göre XV. yüzyıla ait olduğu kabul edilmektedir. Günümüzde kare planlı asıl ibadet alanının üzeri düz ahşap tavanla örtülüdür.

KANTARCIOĞLU (KANTARCIZADE HACI AHMET AĞA) CAMİSİ
Efendi Mahallesinin önemli yapılarından olan camiden günümüze köşk minare tarzında yapılan bir minaresi gelebilmiştir. Bu yönüyle bölge de tek örnek durumundadır.

EMETLİ CAMİSİ
Şeyh İsa Mahallesinde bulunan Emetli Camisi, mimari özellikleri yönüyle XV. yüzyıla tarihlenebilir. Kare planlı tek kubbeli camide devşirme malzeme kullanımı yanı sıra haziresinde Hacı İshak Efendi ve çeşitli kişilere ait mezar taşları yer almaktadır. Caminin kubbesi alaturka kiremitlerle örtülüdür. 1895-1899 yıllarında bölgede meydana gelen depremden diğer yapılar gibi bu camide zarar görmüş ve onarımlar geçirmiştir.

ŞEYH İSA CAMİSİ VE TÜRBESİ
Şeyh İsa Mahallesindeki önemli yapılardandır. Cami tümüyle yenilenmiş olmakla birlikte Şeyh İsa ve Şeyh İlyas’ın türbeleri 1432 yılında yaptırılmıştır. Türbenin yanında bir de mescit yer almaktadır.

PAŞA (SARI AHMET PAŞA) CAMİSİ
Cami, hamam, imarethaneden oluşan külliyenin önemli yapılarından birisini cami oluşturmaktadır. Caminin girişi üzerinde yer alan yazıtta, 1005 H. /1469 M. yılında Sarı Ahmet Paşa tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Asıl ibadet alanının üzeri kubbeyle örtülür. Doğu ve batı kanatlarındaki bölümler daha sonraki onarımlara aittir. Yapımda taş ve tuğlanın dönüşümlü olarak kullanışı bölgesel özelliği yansıtmaktadır. Cami diğer önemini avlusunda yer alan ve çeşitli yıllara ait olan mezar taşlarından almaktadır. 1671 de Akhisar’ı ziyaret eden Evliya Çelebi, “Paşa cami ve hamamı önünde bir geniş meydanda ulu çınar ağaçların olduğunu, bunların altında 500 kişinin oturup kahve içtiklerini, tavla ve satranç oynadıklarını” anlatmaktadır.

YENİ (GÜLRUH) CAMİSİ
Has Hoca Mahallesinin önemli yapılarından birisi olan cami, medrese, hamam ve imarethanesi ile birlikte şehrin önemli külliye yapılarındandır. Cami ve hamam dışındaki yapılar günümüze gelememiştir. Cami girişi üzerindeki yazıtına göre 1503 yılında Alemşah kızı Gülruh Sultan tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı tek kubbeli plan özelliği gösteren caminin yapımında moloz taş ve tuğla işçiliği görülmektedir. Akhisar’daki diğer yapılarda olduğu gibi burada da devşirme malzeme kullanımı özgün olan yönlerden bir diğerini oluşturmaktadır. 1913 ve 1943 yılarında onarım geçirmiştir.

HAS HOCA CAMİSİ
Has Hoca Mahallesinde yer alan caminin kesin yapım yılı belli olmamakla birlikte 1660 yılında yaptırıldığı araştırmalarda kabul edilmektedir. Köklü onarımlar geçirmiş olmakla birlikte minaresi orijinal olarak günümüze kadar gelebilmiştir.

ŞEHİR ÜSTÜ (SARI İBRAHİM) CAMİSİ
Has Hoca Mahallesindeki caminin 1325 yılında yaptırıldığı düşünülmekle, birlikte ilk yapıdan günümüze mihrap ve minberi gelebilmiştir. Dikdörtgen planlı caminin üzeri düz ahşap tavanla örtülüdür. Minare camiden ayrı durumdadır.
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
5 Mayıs 2014       Mesaj #20
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Akhisar Hamamları

SASA BEY (ŞEHİR) HAMAMI Kesin yapım yılı bilinmemekle birlikte 830 H. 1427 yılında Paşa Ali Bey’in oğlu Sasa Bey tarafından yaptırılmıştır. XIX. Yüzyılda onarım geçirmiştir. Çifte hamam olarak yapılan yapının erkekler bölümü sağlam durumdadır. Soğukluk- Ilıklık ve Sıcaklık bölümlerinin bulunduğu hamam Akhisar’da ilk hamam özelliğini taşımakla birlikte klasik Beylikler dönemi hamam planı özelliklerini yansıtmaktadır. Yapımda taş ve tuğla yer yer de devşirme malzeme kullanılmıştır.

PAŞA (SARI AHMET) HAMAMI
Külliye yapılarına ait olan hamam olasılıkla cami ile aynı yıl 1469 yılında yaptırılmıştır. Erkekler ve Kadınlar kısmından oluşan hamam çifte hamam özelliğindedir. Yapımda taş ve tuğla ve ile devşirme malzeme kullanımı yönünden külliye ve Akhisar’da bulunan diğer yapılarla benzerlikler göstermektedir.

GÜLRUH SULTAN (YENİ) HAMAM
Külliyenin yapılarından birisi olan hamam olasılıkla cami ile aynı yıl 1503 yılında yaptırılmış olmalıdır. Çifte hamam özelliğinde, erkekler ve kadınlar kısmından oluşmaktadır. Soğukluk- Ilıklık ve Sıcaklık plan şeması her iki kısımda da uygulanmıştır. Diğer yapılarda olduğu yapım malzemesi olarak taş ve tuğla kullanılmıştır.

Benzer Konular

 Manisa
29 Mayıs 2015 / Misafir Türkiye Coğrafyası
25 Şubat 2013 / Kral_Aslan Arşive Kaldırılan Konular
29 Mayıs 2014 / _EKSELANS_ Mimarlık