Arama

Tarihi Mekanlar - Sayfa 4

Güncelleme: 19 Ocak 2012 Gösterim: 222.259 Cevap: 77
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
23 Nisan 2006       Mesaj #31
arwen - avatarı
Ziyaretçi
KÜTAHYAA

Sponsorlu Bağlantılar
1- KALE :
Kütahya Kale 'si antik devirden başlamak üzere yerleşimin yer aldığı sanılan tepe üzerinde bir iç kale, hisar ve Osmanlı Devrinde aşağıdaki su kaynağını da içine almak üzere eklenen üçüncü bir kısımdan meydana gelmektedir. Kale Roma - Bizans - Selçuklu ve Osmanlı döneminde iskan görmüştür. Kalede bugün hiç bir döneme ait kitabe bulunmaktadır. Kütahya Kale 'si Evliya Çelebi 'ye göre yetmiş burca sahiptir. Bugün Kütahya Kale 'si garip bir şekilde genel hatlarıyla Diyarbakır Kale 'sine benzemektedir. Burçlar çok sık aralıklarla yerleştirilmiştir. Hatta iç kale tarafında adete birbirine yapışmış biçimde burçlar tesbit etmek mümkündür. Tuğla hatıllarının tuğla dizileri ve duvardaki sayıları bir örnek değildir.


2- KALEDEKİ DİĞER YAPILAR :
Kale Camiinden Hisar Kahvesine gidilen dolambaçlı yol üzerinde iki çeşme kalıntısı vardır. Bunlardan birisi son yıllarda suyu kesik olan güzel bir çeşmedir.
3- AIZANOI :
Antik kent, Kütahya 'nın 57 km. güney batısında Çavdarhisar İlçesi 'nde yer almaktadır. Bedir Çayının iki yakasında kurulmuş olan Roma Kenti, Hiristiyanlık Döneminde çok gelişmiştir. (M.S.98 - 117) Bedir Deresinin iki yakasına rıhtım duvarları yapılmış ve bunlar arasında ikisi günümüze dek ulaşan beş köprü ile bağlantı sağlanmıştır. Suyun sol yakasında; Aroga, Küçük bir Tapınak, Zeus Tapınağı, Hamam, Stadium ve Tiyatro yer almaktadır. Sağda; Borsa Binası, Mozaikli Hamam, Sütunlu Cadde ve Anıtsal Kapı kalıntıları vardır. Nekropoller (Mezarlık) ise kentin çevresine yayılmıştır. 1978 'deki kazıda caldarium (sıcaklık), frigidarium (soğukluk), palaestra (spor sahası) F ve H apsisli salonlar, hatation (havuz) bölümlerinin ortaya çıkmasıyla hamamın planı tamamlanmıştır. F ve H salonları ile caldarium 'da derin nişler vardır. H salonunun yıkılmış olan apsisinin temeli belirgindir. Tiyatro ile stadium, birbirlerine bitişik yapılarıyla alışılmışın dışında bir plan gösterir. Çevresinden yüksekte olan tapınak, temenos (kutsal alan) içindedir. Temenos sütunlu galerilerle çevrilidir. Propylon 'dan (giriş yapısı) sonra aynı eksende altar (sunak) yer alır. Temenos 'un ortasındaki tapınak Roma Yapısı olmasına karşın helenistik plan gösterir. Podyumlu olup, pseudodipteros planlıdır. Prostyle (önü sütunlu) planlı pronaos (ön ada), cella (kutsal ada) opisthodomos 'dan oluşur. Cella duvarlarındaki yazıt kuşağında yapının Hadrian 'us dönemine (M.S. 117-138) ilişkin olduğu yazılıdır. Dönemin sikkelerinden, cellada Zeus 'u ayakta, bir elinde kartal, bir elinde mızrak tutar biçimde betimleyen heykelinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Batı ve doğu akroterlerdeki kabartmalar burada Zeus ve Kybele kültürünün olduğunu göstermekte, ayrıca tapınağın altındaki tonozlu salonun da Ana Tanrıça kültürü ile ilgili olduğu öne sürülmektedir. Zeus Tapınağı Hiristiyanlık döneminde kilise olarak dinsel işlevini sürdürmüştür. Aizanoi 'de halen Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Dr. Klaus Rheidt tarafından kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Şu andaki çalışmalar Borsa binası yanındaki "Sütunlu Cadde" de devam etmektedir. 4- FRİG VADİSİ :
Kütahya 'ya 55 km. uzaklıkta bulunan; Ovacık Köyünün, İnlice Mahallesinin, doğu tarafından başlayan çamlar arasındaki kayalık alan "Frig Vadisi" olarak adlandırılmıştır. Vadinin M.Ö. 900-600 yıllarında Frigler, daha sonra Romalılar ve Bizanslılar tarafından kullanıldığı bilinmektedir.
Frig Vadisi 'nde kayalara elle oyulmuş; kaya mezarlar, kiliseler ve sığınma-barınma amaçlı yüzlerce mağara bulunmaktadır. Böge incelenirken üç bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde; kayaların içine oyulmuş iki kilise bulunmuştur. "Tekli Kilise" ve "Çiftli Kilise" isimleri verilen yapıların duvarlarında freskler vardır. Ayrıca kök boyayla yazılmış yazılar, meander motifleri ve haç işaretleri de görülmektedir. İkince bölümde incelediğimiz, "Delik Taş Kalesi" de Frigler ve Bizanslılar tarafından kullanılmıştır. Sığınma ve savunma amacıyla kayalar oyularak yapılmıştır. Burada da büyük bir kilise ile gizli geçit ve dehlizlerle birbirine bağlanan birçok oda bulunmaktadır. Üst kısmının ise kale surları şeklinde oyulduğu görülmektedir. "Penteser Kalesi" denilen üçüncü bölüm de savunma amaçlı bir kale olup, kayalar oyularak yapılmıştır. Burada da çeşitli kaya mezarları ve mağaralar vardı. Bölge Ürgüp 'ü andıran doğal kaya yapısının yanı sıra maç ormanlarıyla da ilgi çekici, bakir bir merkezdir.
Ayrıca Ahmetoluğu Çiftliği, Sabuncupınar, Fındık, İncik, İnli ve Söğüt köylerinde de eski dönemlerden kalma mağara ve kilise kalıntıları bulunmaktadır.


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Nisan 2006       Mesaj #32
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tarihi Mekanlar

Sponsorlu Bağlantılar
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #33
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Beylerbeyi Sarayı

beylerbeyi sarayi

Adres: Abdullahağa Caddesi 81210 Beylerbeyi
Telefon: 0216 321 93 20


Anadolu yakasının en önemli yapılarından biri olan "Beylerbeyi Sarayı" nın bugüne kadar yalnız Harem ve Selâmlık bölümleri gezilebilmekteydi. Yapılan son çalışmalarla Anadolu yakasının önemli doğal güzelliklerini içeren "Set Bahçeleri" ve sarayın değerli bir bölümünü teşkil eden "Sarı Köşk", "Mermer Köşk" ve "Ahır Köşk" de tümüyle ele alınarak restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.


Büyük Konstantinus`un diktirdiği bir haçtan dolayı önceleri İstavroz Bahçeleri adıyla anılan Beylerbeyi Set Bahçeleri`nin güzelliği, bu bölgede Bizanslılar döneminden itibaren görkemli binaların yapılmasına neden olmuştur. Bölge şimdiki adını Sultan III Murat döneminde (1574-1595) Rumeli Beylerbeyi olan Mehmet Paşa`nın buradaki yalısından almaktadır. Çeşitli dönemlerin yapılarından sonra II. Mahmut döneminde yapılan ahşap sarayın yanmasıyla Sultan Abdülaziz, burada 1861-1865 yılları arasında bugünkü sarayı yaptırmıştır. Mimarı Serkis Balyan`dır ve yapımında beş bin işçi çalıştığı bilinmektedir.
Yazlık saray olması nedeniyle sürekli oturulmayan Beylerbeyi Sarayı genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamit de ömrünün son altı yılını bu sarayda geçirmiş ve burada ölmüştür (1918).
Çeşitli Batı üsluplarının Doğu üsluplarıyla kaynaştırıldığı saray, iç mimari ve kullanım özellikleri bakımından Türk Evi plânına benzer- likler gösterir. Harem ve selâmlık olarak iki ana bölümden oluşan sarayda selâmlık, donatım ve dekorasyon bakımından Harem`den daha zengindir. Bodrum katı mutfak ve depo olarak kullanılan üç katlı sarayda üç giriş, altı salon, yirmi altı oda vardır. Rutubete ve sıcağa karşı taban döşemeleri, orijinalleri Mısır`dan getirtilen hasırlarla kaplanmıştır. Coğunluğu Hereke yapımı Türk halıları, Bohemya kristal avizeleri, Fransız saatleri, Çin, Japon, Fransız ve Yıldız vazoları görülmeye değer sanat eserlerinin yalnızca bir bölümüdür.


Deniz kıyısında kurulmuş Harem ve Selâmlık Yalı Köşkleri, Set bahçeleri`ndeki büyük havuzun çevresinde yer alan Sarı Köşk, bir av köşkü olarak yapılmış havuzlu iç mekanıyla ünlü Mermer Köşk, saltanat atlarını barındırmak amacıyla inşa edilmiş ve döneminin en güzel örneklerinden biri olarak yaşayan Ahır Köşkü, Beylerbeyi Sarayı`nı bütünleyen önemli yapılardır. Bunlardan Sarı Köşk ve Mermer Köşk`ün II. Mahmut dönemi yapıları olduğu sanılmaktadır. Hizmete giren Set Bahçelerinden önce onarımı tamamlanan Mermer Köşk ve Ahır Köşk 5 Temmuz 1985`te ziyarete açılmış, bunları Sarı Köşk izlemiş bulunmaktadır. Sarı Köşk`ün önü çocukların sanat çalışmalarına, alt katı Dolmabahçe Sarayı`nda olduğu gibi değişik gösterilere ayrılmıştır. Üst kat ise milli ve milletlerarası önemli toplantılar için kimliğine uygun biçimde yeniden donatılmıştır. Ayrıca, tarihimizde ve Boğaziçi kültüründe özel bir yeri olan Beylerbeyi Sarayı ve ilginç tünelinin, Türkiye, İstanbul, Boğaziçi ve Saraylarımızın tanıtımı için tümüyle değerlendirilmesinden sonra, sanat ve kültür ağırlığı Anadolu yakasında da vurgulanmış olacaktır.
beybala - avatarı
beybala
Ziyaretçi
27 Nisan 2006       Mesaj #34
beybala - avatarı
Ziyaretçi
bu güsel mekanları görrmemize vesile olduğun için teşekkürler... özellikle kız kulaesi gece çok güsel yaaa
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #35
arwen - avatarı
Ziyaretçi
BOĞAZ'IN 'BALIK' TERCİHİ : RUMELİ KAVAĞI

Sarıyer'den çıkar çıkmaz 3.5 kilometre ilerledikten sonra kendimizi Rumeli Kavağı'nda buluyoruz. Burası özellikle balığa doymak isteyen İstanbullular için cennet. Boğaz'ın hemen karşısında Anadolu Kavağı ve tepede, Cenevizlilerden kalma Yaros Kalesi'nin manzarası eşliğinde Rumeli Kavağı'nda zamanın nasıl akıp gittiğini anlamıyorsunuz. Kıyıdaki balık restoranlarından birine oturup koyu sohbetlere daldığınızda Boğaz'dan geçen gemilerin düdük sesleri eşlik ediyor size. Özellikle günbatımlarında karşı kıyıdan yansıyan kızıllık denizin mavisi ile birleşince doyumsuz bin manzara yaratıyor. Kavağın merkezinde 18 tane balık restoranı var. Ancak iç tarafta ve Telli Baba tarafından kalan restoranlarla birlikte sayıları 25'i buluyor. Siz Rumeli Kavağı'nın sahiline doğru arabanızla ilerlerken, çevredeki restoranların görevlileri buyur ediyor içeri. İster Günay Balık'ı tercih edin, ister Yedigün Balık Lokantası'nı ya da Ayder Balık Lokantası'nı... Ya da bizim yaptığımız gibi Rumeli Kavağı'nın hemen girişinde midye tavacıları tercih edin. Şunu söyleyelim, ne yerseniz yiyin karşınızda masmavi boğaz olduktan sonra her şey çok lezzetli geliyor. Eğer karnınız toksa, önündeki teknelerde balıkçıların ağ ördüğü parkta oturup Cengiz ustanın seyyar çayevinden çayınızı yudumlayın... 16 yıldır bu parkta çay demleyip satan Cengiz ustanın çayı midyenin üstüne bize de çok iyi geliyor. Biraz önce yerinde bulamadığımız Rumeli Kavağı muhtarı ile de parkta tesadüfen karşılaşıyoruz. 5 bin 400 nüfuslu Rumeli Kavağı'nın muhtarı Cevdet Bayraktar, yaz aylarında özellikle haftasonları nüfuslarının 15 bine kadar çıktığını anlatıyor. Bir yandan da plajlarının güzelliğini anlata anlata bitiremiyor. Kavak'a gelenlerin özellikle 500 metre uzunluğundaki bir sahile sahip Altınkum Plajı ile Elmaskum plajlarını tercih ettiğini böylelikle öğreniyoruz. Kavağın midyelerinin meşhur olduğunu söyleyen muhtar bey, Kayadere Mahallesi'nin tüm halkının Boğaz'dan midye çıkararak geçimini sağladığını vurguluyor. Rumeli Kavağı'na gelenlerin gönül rahatlığı ile midyelerinden yemelerini çünkü her sene midyeleri tahlil ettirdiğini anlatıyor büyük bir gönül rahatlığıyla.

Rumeli Kavağı'nı bir de tepeden görmek istiyoruz. Çaycı Cengiz ustanın çayından son bir yudum alıp yokuşu tırmanmaya başlıyoruz. Arka tarafta artık pek de görmeye alışık olmadığımız iki katlı ya da tek katlı evler var ağaçlar arasında. Görüntü artık sadece filmlerde kalan sıcacık bir mahalle atmosferi yaşatıyor birden bire. Tepeye çıktığımızda Rumeli Kavağı boğazla birlikte önümüze seriliyor. Rumeli Kavağı'na kadar gitmişken sadece balık yiyip dönmeyin siz en iyisi... Kavağın ruhunu yakalamak için arka sokaklarında ve tepelerinde de biraz zaman geçirin... Unutmadan söyleyelim Rumeli Kavağı'nda pansiyon yok.
KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
28 Nisan 2006       Mesaj #36
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
Kapalıçarşıkcarsi2


Kapalıçarşı, aslında tek başına bir kente bedeldir. Bir yandan yayıldığı muazzam alan, bir yandan içindeki dükkanların sayısı ve çeşitliliği ile dünyanın önde gelen merkezlerinden biridir. Doğal olarak bu görkemine bir de tarihsel önemini ekleyecek olsak, sanırız Kapalıçarşı’nın konumunu bir nebze de olsa özetleyebiliriz.

Nuruosmaniye ile Beyazıt’ı bağlayan iki ana kapısı arasında büyük bir ana cadde ve bu ana caddeye açılan irili ufaklı onlarca sokak, Kapalıçarşıyı aslında onlarca kapı ile çevresine bağlamaktadır.

Kapalıçarşı aynı zamanda dünyanın en büyük kuyum çarşısıdır. Dünyada bir eşi daha bulunmayan el emeği ve göz nuru kuyumlar, çevresindeki hanlarda şekillenir ce Çarşı’nın vitrinlerinde ziyaretçilerini bekler. Bir dönem göz kamaştıran müzayedelerin yapıldığı Büyük Bedesten ile yanı başındaki Sandal Bedesteni, bugünlerde Halıcıların mekanı olmuştur. Sandal Bedesteni’nin hemen gerisinde ise “Bitpazarı” olarak da anılan 2. el ev eşyalarının satıldığı dükkanların sıralandığı galeri yer alır.

... Ve, Türkiye ekonomisine bile adını verdiği, serbest piyasanın kalbinin attığı döviz piyasası yine Kapalıçarşı’da doğmuş ve adı ile özdeşleşmiştir.

Döviz bulundurmanın yasak olduğu günlerde, el altından dövizlerin bozulduğu yan sokaklar, artık Türkiye ekonomisinde “resmi” adıyla anılmaktadır.
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
29 Nisan 2006       Mesaj #37
arwen - avatarı
Ziyaretçi

AYASOFYA CAMİİ

Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son ünik uygulama olarak görülen Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olan, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır. Bu nedenle, Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, mozaikleri ve Türk çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiştir. Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuştur; 1935`ten bu yana müze olarak tarihi işlevini sürdürmektedir. Bizans tarihçileri (Theophanes, Nikephoros, Gramerci Leon) ilk Ayasofya`nın İmparator I. Konstantinos (324-337) zamanında yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Bazilika planlı, ahşap çatılı bu yapı, bir ayaklanma sonunda yanmıştır. Bu yapıdan hiçbir kalıntı günümüze gelmemiştir. İmparator II. Theodosius, Ayasofya`yı ikinci defa yaptırmış ve 415`te ibadete açmıştır. Yine bazilika planlı bu yapı 532`de Nika ihtilali sırasında yanmıştır. 1936 yılında yapılan kazılarda bununla ilgili bazı kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bunlar mabede girişi gösteren basamaklar, sütunlar, başlıklar, çeşitli mimari parçalardır. İmparator Iustinianus (527-565) ilk iki Ayasofya`dan daha büyük bir kilise yaptırmak istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos`lu İsidoros ve Tralles`i Anthemios`a günümüze ulaşan Ayasofya`yı yaptırmıştır. Anadolu`nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya`da kullanılmak üzere İstanbul`a getirilmiştir. Ayasofya`nın yapımına 23 Aralık 532`de başlanmış, 27 Aralık 537`de tamamlanmıştır. Mimari yönden incelendiğinde büyük bir orta mekân, iki yan mekân (nef), absis, iç ve dış nartekslerden meydana gelmiştir. İç mekân, 100 x 70 m. ölçüsünde olup, üzeri dört büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde, 30.31 m. çapında kubbe ile örtülmüştür. Ayasofya`nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır. En eski mozaikler iç narteks ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir. Figürlü mozaikler IX.-XII. yüzyıllarda yapılmıştır. Bunlar İmparator kapısı üzerinde, absiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir. Ayasofya İstanbul`un fethiyle başlayan Osmanlı döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi`nin Kuran`dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet, Sultan III. Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmut`un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecid`in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya`daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.
muslu64 - avatarı
muslu64
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #38
muslu64 - avatarı
Ziyaretçi
ASPENDOS (ANTALYA)
aspendos



aspendos


EFES (İZMİR)
efes 1

tr efes tiyatro

efes5


Son düzenleyen muslu64; 30 Nisan 2006 20:24 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #39
arwen - avatarı
Ziyaretçi
"Türkiye Cumhuriyeti'nin Yetmişbeş Yılı" 1998 de büyük coşku içerisinde kutlanıldı. Binlerce yıllık devlet tecrübesine sahip Türk Ulusu, kısa sürede Cumhuriyet döneminin kazandırdığı çağdaş yaşam özelliklerini benimsemiş, gelenek ve görenekleri uyumunda, Atatürk'ün mirasına sahip çıkmış, çok partili parlâmenter rejim ile de ülke tarihinde görülmemiş kalkınma hamleleri başlatılmıştır. Sahiller liman ve marinalarla, şehirler hava limanları ile dünya ya, Türk endüstrisinin gemileri okyanuslara, ürünleri de dünya pazarlarına açılmıştır. Türk Ordusu jeopolitik öneminden dolayı devamlı modernize edilmekte, gençlik çağdaş eğitim imkanları ile yetiştirilmektedir. Turizmde dünyanın önde gelen ülkeleri arasına katılan Türkiye, Akdeniz çanağının en yeni ve lüks otellerine sahiptir. Hemen her akarsuyuna kurulan barajlar sayesinde, enerji ve sulu ziraat alanlarında büyük aşamalar yapılmıştır. Cumhuriyetin 75 yılda Türkiye'ye kazandırdıkları hudut komşuları ve civar ülkeler ile kıyaslandığında apaçık belirmektedir. İstanbul ülkesel kalkınmada payını ve önemini, politika dışında hemen her şeyin merkezi durumunda gelişerek, hak etmektedir. Yeni bir yüzyıla, yapıla gelen çevre düzenlemeleri, yeni konut projeleri, metro genişlemesi, ulaşımın daha fazla deniz yollarına kaydırılması ve uluslararası kongre merkezleri gibi geniş projelerle hazırlanmaktadır. Boğazdan geçen dev gemilerin yarattığı çevre sorunu, uluslararası temaslarla, çözüm beklemektedir.
Kültürel faaliyetler, turizm ve ticaret şehir hayatındaki önemlerini sürdürecektir. Ancak; nüfus artışı, trafik çözümü, düzensiz yapılaşmanın durdurulması meseleleri, kalan ahşap meskenlerin kurtarılması ile Boğaziçi'ne 3. geçiş planlaması çabaları devam edecektir. Daimi bakım ve tamir edilerek titizlikle korunan Roma, Bizans ve Türk eserlerinin yanında veya gölgesinde İstanbul günlük yaşamı renkli ve hareketlidir, burası 10 milyonluk nüfusu ile 65 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti'nin en kalabalık şehridir. Dış alım ve satımlarda, eğlence, kültür, eğitim, alışveriş, turizm ve sanatsal aktivitelerde ülkenin merkezidir. Şehrin nüfusunun yarıdan fazlası Avrupa yakasında yaşar. Karşı,Asya yerleşim mekanlarından iş yerlerine geçen ve dönen büyük kalabalıklar asma köprüler ve deniz taşıtlarını kullanırlar. Her devirde gezginlerin en popüler durağı olan İstanbul, limanları, marinaları ile deniz ulaşımında, genişletilmekte olan mevcut modern hava limanı ve Asya yakasına yapılmakta olan 2. liman ile hava ulaşımında 2000 yılları randevusuna hazırlanmaktadır. Güzel bir tesadüf eseri Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. kuruluş yıldönümü 1998 için yapılan bakım, onarım ve faaliyetler İstanbul'un 2000 yıllarına hazırlık makyajı olmuştur. Enerjisi yeterli, alt yapı problemleri olmayan, havası ve denizleri temiz, ulaşımı sorunsuz, trafik karmaşası asgariye inmiş, yeterli sayıda 5 ve 4 yıldızlı otellere sahip, tertemiz tarihi kapalı çarşıları dışında, birçok büyük, modern ve konforlu alışveriş merkezleri ve buralardaki meşhur dünya markalarının mağazaları yeni olgulardır. İlk Bahar, Yaz ve Son Baharların dinamik, kalabalık turizm hareketliliği sonrası, sakin İstanbul kışlarında, alışveriş ve ziyaret turları modasına, büyük merkezlerdeki indirimli satışlarda destek olmaktadır. ist9 İstanbul zengin sosyal, kültürel ve ticari aktivitelerle daha da renklenmektedir. Artık Türk yemekleri yanında, Uzak Doğu ve diğer damak lezzetleri lokantaları bollaşmaya başlamış, yeni açılan, çok sayıdaki tam konforlu sinemalarda piyasaya çıkan en son filimler gösteriliyor. Dünya ünlüsü pop şarkıcıları stadyumları doldururken opera, bale, tiyatro gösterileri yıl boyu devam etmekte, mevsimlik festivallerde orkestralar, korolar ,konserler, caz ustaları boy göstermekte, müzik, folklor, tiyatro eserleri kapalı gişe oynamaktadır. Tarihi mekanlar Aya İrini, Rumeli Hisarı, Yedi kule, Topkapı Sarayı avlusu, Gülhane Parkı yanında Atatürk Kültür Merkezi, Cemal Reşit Rey konser salonları, Açık Hava ve modern tiyatro mekanları gösterilere ev sahipliği yapmaktadırlar. 1996 yılında yeniden düzenlenen Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı hemen tam kapasitesine ulaşmıştır. Yeni ve daha büyük kongre saraylarının inşaatları devam etmektedir. Dünya ölçülerindeki kapalı fuar alanları çok rağbet gören faaliyetleri ile devamlı ziyaret edilen mekanlar olmuşlardır. Türk basının kalbi burada atar. Şehir dışına taşınan gazete matbaaları gibi yeni üniversite kampusları da büyük kompleksler şeklinde yapılmaktadır, üniversite, devlet ve özel hastaneler yüksek standartlara kavuşturulmuş olup uluslararası hizmet verebilmektedirler. Gece hayatını sevenler için İstanbul'da yeterli sayıda kulüp, müzikli lokantalar, diskotek, bar ve pavyonlar vardır. Gece kulüplerinin bazılarında folklor ekipleri ve dansöz gösterileri yapılır. Yaz aylarında sayıları artarak açık hava mekanlarına geçen kulüp, restoran ve diskotekler bilhassa hafta sonlarında çok kalabalık olurlar.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
1 Mayıs 2006       Mesaj #40
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
039632wf

Benzer Konular

13 Ekim 2014 / Misafir Soru-Cevap
26 Kasım 2016 / Misafir Cevaplanmış
12 Ocak 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
27 Kasım 2011 / Misafir Soru-Cevap
20 Haziran 2011 / Daisy-BT Mimarlık