Arama

Astronomi (Uzay) Haberleri - Sayfa 9

Güncelleme: 15 Ekim 2018 Gösterim: 201.023 Cevap: 523
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
21 Temmuz 2010       Mesaj #81
Avatarı yok
Yasaklı
Bütün Yıldızlar Benzer Doğar

Sponsorlu Bağlantılar
Özel bir teknikten yararlanan gökbilimciler, oluşumunu henüz tamamlamış IRAS 13481-6124 adlı dev bir yıldızın çevresinde kalın bir gaz ve toz diski ile, kutuplarından aksi yönlere püsküren parçacık fıskiyeleri görüntülediler. Gökbilim dilinde “jet” olarak adlandırılan bu fıskiyeler yıldız çevresindeki diskten yıldız üzerine yağarken, üzerine düşemeyip yıldızın manyetik kutuplarından püskürtülen gaz ve tozdan oluşuyor.

Bu toz ve gaz diskleriyle jetler, yaklaşık Güncel kütlesinde ve daha küçük yıldızların oluşum aşamalarında sıkça gözleniyor. Dünya’dan 10 bin ışıkyılı uzaklıkta Erboğa (Centaurus) Takımyıldızı bölgesindeki yıldızsa Güneş’in 20 katı kütleye sahip ve 30.000 kat parlak.

Şimdiye kadar Güneş’ten 10 kat daha ağır yıldızların da böyle disklerin içinde oluşamayacağına inanılıyordu. Nedeni, oluşum halindeki yıldızın yaydığı şiddetli ışınımın, disk içindeki gaz ve tozu dışa doğru iterek yıldız üzerine düşmesini engelleyeceği ve kütlesini artırmasını önleyeceği varsayımıydı. Bazı gökbilimciler bu nedenle dev yıldızların, iki küçük yıldızın birleşmesiyle oluştuğunu düşünüyorlardı.

Şili’de Avrupa Güney Gözlemevi’ndeki Çok Büyük Teleskop (VLT) tesisinde 1.8 metre çapında üç küçük yardımcı teleskobun görüntülerinin bilgisayarla birleştirilmesi yoluyla elde edilebilen çok yüksek çözünürlüklü görüntülerde izlenen disk, büyük yıldızların doğum sürecinin de küçük kardeşlerinkinden farklı olmadığını ortaya koymuş oldu.

Verileri inceleyen gökbilimciler sistemin 60 bin yaşında olduğunu ve diskin merkezindeki yıldızın nihai kütlesine erişmiş olduğu sonucuna vardılar. Araştırmacılara göre disk dev yıldızdan gelen ışınıma daha fazla dayanamayıp kısa süre içinde dağılacak. Üç teleskobun birlikte kullanılmasıyla çok büyük ayna çaplı bir teleskoptan elde ediliyormuşçasına ayrıntı taşıyan görüntülerin, diskin yıldıza yakın iç kısmında olan bitenler hakkında da yararlı bilgiler sağlaması bekleniyor.“Girişimölçme” denen ve radyo teleskoplarda rahatlıkla ve sıkça uygulanan bu tekniğin optik teleskoplarla da uygulanmaya başlaması görece yeni.



Kaynak:Ntvmsnbc(20 Temmuz 2010 Salı/TSİ:11:33)
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 22:56
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
22 Temmuz 2010       Mesaj #82
Avatarı yok
Yasaklı
Evrenin En Ağır Yıldızı Bulundu

Sponsorlu Bağlantılar
Bilimadamları evrendeki bilinen en ağır yıldızı keşfetti. Evrendeki en ağır yıldızdan iki kat daha ağır olan yıldız, Güneş’in 10 milyon katı kadar ışık yayıyor

Tarantula Nebulasının merkezinde yer alan, toz ve gaz bulutundan oluşan dev yıldızın ağırlığı üzerinde çalışan bilim adamları, yaptıkları açıklamada, komşu bir galaksiye doğru çekilen ''R136a1'' adlı yıldızın kütlesinin bir zamanlar Güneş'in yüzlerce katına ulaştığını bildirdi.

İngiltere'nin kuzeyindeki Sheffield Üniversitesi astrofizikçilerinden Paul Crowther ve ekibince, Monthly Notices of the Royal Astronomical Societies adlı bilimsel dergide yayımlanan yazıda, dev yıldızın ağırlığının, zaman içinde asıl ağırlığının önemli bir kısmını kaybetmiş olmasına karşın şimdiye kadar rastlanan en ağır yıldızdan 2 kat fazla olduğu belirtildi.

Crowter basına yaptığı açıklamada, içindeki gazı büyük bir güçle yakan yıldızın yaydığı ışığın, Güneş'in yaydığı ışığın 10 milyon katı kadar olduğuna dikkati çekerek, ''İnsanların tersine yıldızlar ağır olarak dünyaya gelirler ve yaşlandıkça ağırlıklarını kaybederler. R136a1 ise orta yaşlı bir yıldız ve zaten oldukça yoğun bir ağırlık kaybetme programından geçmiş durumda'' diye konuştu.

Uzmanlar, oldukça şişkin ve kırmızımtrak renkli olmaları nedeniyle kırmızı devler adı verilen diğer büyük yıldızların R136a1'den daha büyük olmalarına karşın, ağırlıklarının bulunan bu dev yıldızın ağırlığının çok altında kaldığına dikkati çekiyor.

Kütlesi bir zamanlar Güneş'in 320 katı kadar olan R136a1 adlı dev yıldız, zaman içinde kütlesinin bir bölümünü kaybetmiş olmasına karşın halen Güneş'ten onlarca kat daha büyük bir kütleye sahip ve 40 bin santigrat dereceyi aşan yüzey ısısı da Güneş'in yüzey ısısından 7 kat fazla.

R136a1 gibi dev yıldızlar, enerjilerini daha küçük yıldızlardan çok daha hızlı bir şekilde tükettikleri için, daha küçük yıldızlardan milyonlarca kat daha fazla ışık yayabiliyorlar.Ancak bu, aynı zamanda, bu dev yıldızların ömürlerini daha hızlı tükettikleri ve hızlı yaşayıp genç öldükleri anlamına da geliyor.Böylesine devasa yıldızların, görebileceği en uzun ömrün ''sadece 3 milyon yılla sınırlı'' olduğuna dikkati çeken Crowther, ''Astronomide bu çok kısa bir zaman dilimidir'' dedi.

Crowther, kısa ömürlü olmaları ve sadece en yoğun yıldız kümelerinde oluşabilmelerinin, astronomların bu tip dev yıldızlara oldukça nadir rastlayabilmelerinin başlıca nedenlerini oluşturduğunu sözlerine ekledi.



Kaynak: AA (21 Temmuz 2010 Çarşamba/TSİ:17:08)
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 22:58
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
23 Temmuz 2010       Mesaj #83
Avatarı yok
Yasaklı
Dünya Benzeri Gezegen Bolluğu!

Yalnızca son birkaç hafta içinde yaklaşık Dünyamız boyutlarında 100’den fazla gezegen keşfinin açıklanması, evreni başka canlılarla paylaşıyor olduğumuz inancını güçlendiriyor.

Dünya benzeri gezegenleri aramak üzere NASA tarafından 2009 Ocak ayında uzaya fırlatılan Kepler teleskobunun başarılı av sezonunda sağlanan verileri değerlendiren araştırmacılar, gökadamız Samanyolu’nda yaşama elverişli koşullara sahip yaklaşık 100 milyon gezegen bulunabileceğine inanıyorlar.

Açıklamayı İngiltere’deki uluslararası gökbilimciler toplantısında yapan Dimitar Sasselov, yaşam destekleyebilecek bu gezegenlerden 60’ını önümüzdeki iki yıl içinde ortaya çıkarabileceğini belirtti.

Sasselov , Dünya boyutlarında gezegenlerin bu bolluğunun sevindirici olduğunu, çünkü “bir kimyasal sistem olan yaşamın ortaya çıkıp gelişmek ve ayakta kalabilmek için küçük bir gezegene, sıvı suya, kayaç bir kabuğa ve karmaşık kimyasal süreçlere gereksinim duyduğunu” kaydetti.

Son 15 yıl içinde 500 kadar gezegenin varlığı belirlenmişti. Ancak çoğu Jüpiter boyutlarında ya da çok daha büyük olan bu gezegenler arasında pek azı Dünya boyutlarındaydı.

Aynı anda çok sayıda yıldızı gözleyen Kepler, gezegenleri önünden geçtikleri yıldızın ışığında meydana getirdikleri çok küçük ölçüde azalmayı belirleyerek keşfediyor. Bu döngüsel “ transit” in süresi 2-16 saat sürüyor.

Yıldız ışığında gökbilimcilerin “göz kırpma” olarak adlandırdıkları bu düzenli azalışların değeri, iki göz kırpış arasında geçen süre ve yıldızın kütlesi gibi verilerle gezegenin boyutları, kütlesi , yörünge çapı ve periyodu hesaplanabiliyor.


Kaynak: Ntvmsnbc (23 Temmuz 2010 Cuma/TSİ:12:13)
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 23:00
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
24 Temmuz 2010       Mesaj #84
Avatarı yok
Yasaklı
Rusya Uzayda Çok Açılacak!

Rusya, önümüzdeki yıllarda emektar Soyuz’un yerini alacak olan yeni insanlı uzay aracının maketini İngiltere’deki ünlü Farnborough Havacılık Fuarı’nda gösterime açtı. Araç, yapımına başlanan yeni nesil roketle fırlatılmak üzere ve Ay’a insan taşıyabilecek kapasitede tasarlanmış bulunuyor.

Rusya’nın insanlı uzay araçları programının belkemiği olan ve 40 yıldır hizmet gören üç kozmonot kapasiteli Soyuz kapsüllerinin yerini alacak olan araç altı kozmonot taşıyacak. Araç ayrıca Avrupalı ve Amerikalı astronotları da taşıyabilecek.

NASA’nın bu yıl sonuna kadar uzay mekikleri filosunu emekliye ayırmasının ardından, yeni Rus aracı geliştirilene kadar Soyuz kapsülleri ve yeni geliştirilecek olan Rus aracı, Uluslararası Uzay İstasyonu ile Dünya arasındaki tek yolcu taşıma araçları olacak. ABD daha önce Ay’a yeniden dönüş için tasarladığı Orion uzay aracını, Başkan Barack Obama’nın kararıyla rafa kaldırmıştı.

Geçtiğimiz yıl Rus Uzay Kurumu Roskosmos tarafından aracı tasarlamakla görevlendirilen RKK Energia şirketinin yöneticilerinden Nikolai Zelenshikov, ön tasarımın Nisan’da Rus uzay kurumu Roscosmos’a sunulduğunu ve “eleştiriler de dahil” görüş alındığını açıkladı. Rus uzay programına yakın kaynaklar, yeni araçla ilgili eleştirilerin başında Dünya’ya dönüşünde yere inişini şimdiye kadar kullanılan paraşütler yerine, katı yakıtlı iniş motorlarının yardımıyla yapacak olması. Halen kıtalararası balistik füzelerde kullanılan katı yakıtların, kontrolünün güçlüğü nedeniyle altı insan taşıyacak bir araç için uygun olmadığı görüşü yaygın. Ancak, Rus askeri mühendislerinin yardımıyla katı yakıtlı motorlar kullanan bir deney aracı geliştiren RKK Energia tasarımcılarının, ön modeldeki iniş düzeneğine sadık kalmakla birlikte ek bir güvenlik önlemi olarak tasarıma bir de iniş paraşütü ekledikleri bildiriliyor.

RKK Energia, kozmonot taşıyacak yeni aracı Rus Hükümeti’nin geçtiğimiz yıl geliştirilmesi talimatını verdiği yeni nesil fırlatma aracı Rus-M roketine monte edilecek şekilde tasarlamış. Roketin 2015 yılında Rusya’nın inşasına hazırlandığı yeni uzay üssünde hizmete girmesinin planlanmasına karşılık, Başbakan Vladimir Putin’in yapımını onayladığı Vostochny (Doğu) uzay üssünün yapımının uzun yıllar alabileceği söyleniyor.

Ancak RKK Energia yetkililerine göre yeni roket halen Rus uzay programında kullanılan Zenit roketlerine hayli yakın olduğundan, yeni insanlı aracın ilk başta Zenit roketleriyle Kazakistan’daki Baykonur Uzay Üssü’nden fırlatılabilecek.

Yeni Hamle İçin Yeni Üs

Ekonomik nedenlerle son yıllarda uzay programını büyük ölçüde askıya aldıktan sonra petrol ve doğal gaz satışlarının getirdiği zenginlikle uzayda yeni hamlelere hazırlanan Rusya, ülkenin uzak doğusunda Amur bölgesindeki Uglegorsk kasabası yakınlarında yeni bir uzay üssü kurmak için çalışmalara başlıyor.


Geçtiğimiz günlerde Başbakan Putin, üssün kurulması için gelecek üç yıl içinde 800 milyon dolarlık bir harcama planına onay vermişti. Vostochny üssünün, Sovyetler Birliği döneminde Kazakistan’da inşa edilen ve halen kira ile kullanılan Baykonur uzay üssüne bağımlılığı azaltmaya yönelik olduğu söyleniyor.

Baykonur’dan daha küçük olarak tasarlanan Vostochny, 700 kilometrekarelik bir alan içinde yeni tasarımlı roket rampaları, modern yaşam alanları ve gelişkin laboratuarlar içerecek.

Yapımında 30.000 uzman personelin görev alacağı üssün 2015 yılında tamamlanması öngörülüyor. Aynı yıl içinde yeni roketin üsten fırlatılmasının ardından yeni geliştirilen insanlı araçla ilk uçuşun 2018 yılında gerçekleştirilebileceği umuluyor.

Önce Ay,Sonra Mars

Uzun bir aradan sonra iddialı yeni bir başlangıcın ilk adımlarını atmaya başlayan Rusya’nın stratejik hedefleri arasında uzayın fethi de bulunuyor. RKK Energia başkan yardımcısı Nikolai Zelenshikov, “Biz insanlı uzay programının ana hedefinin Mars , ara durağın da Ay olması gerektiği düşüncesindeyiz” diyor.

ABD Başkanı Barack Obama da geçtiğimiz aylarda ABD’nin uzay programının stratejik hedefi olarak Mars’ı göstermişti. Ancak daha öncesi için planlanan Ay’a dönüş projesini ve bunun için tasarlanan Orion aracı ile Ares roket tasarımlarını durduran Obama, aldığı tepkiler üzerine “daha gelişkin” bir insanlı araç ve daha güçlü bir roket ailesi geliştirilmesi için talimat vermişti.

Yeni programı için ortaklar arayışını sürdürmekte olan Rusya, halen Avrupa Uzay Ajansı ile birlikte Mars’a yolculuk koşullarının kapalı bir ortamda denendiği bir deneyi yürütüyor. 2011 yılı başlarında Soyuz uzay araçları, ESA’nın Fransız Guyana’sındaki Kourou uzay merkezi’nden de fırlatılmaya başlanacak.

Aynı yıl Rusya Mars’ın uydusu Phobos’tan kaya örnekleri getirmek üzere planladığı Phobos_Grunt projesi kapsamında bir Çin uzay sondasını da Mars çevresinde yörüngeye yerleştirecek.



Kaynak:Ntvmsnbc(24 Temmuz 2010 Cumartesi/TSİ:10:08)
Son düzenleyen nötrino; 13 Şubat 2016 23:04
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Temmuz 2010       Mesaj #85
Avatarı yok
Yasaklı

Samanyolu’nun Kovduğu Gurbetçi Yıldız!


100 milyon yıl önce gökadanın merkezindeki karadeliğin uzaya fırlattığı yıldız, hız rekorlarını alt üst etti

Hubble Uzay Teleskobu’nun gökadamız Samanyolu’ndan inanılmaz bir hızla kaçarken keşfettiği bir yıldızın olaylı öyküsü, hafiye gibi çalışan gökbilimcilerce ortaya çıkarıldı: Yıldız, gökadamızdan kovulan iki dev yıldızın yaşamak için buldukları bir çözüm. Üçüncü kardeşlerini aç bir canavara kaptıran yıldızlar, gurbet yolunda yaşamanın çaresini birbirlerine sarılmakta bulmuşlar.

Hubble’ın keşfettiği, Gökada’nın merkezinden saatte 2,6 milyon km hızla hareket eden süperdev mavi yıldızın adı HE 0437-5439 (Böyle bol rakamlı “ad”lara ad demeye insanın dili varmasa da milyarlarca yıldıza Ayşe, Fatma gibi ad bulmanın zorluğu karşısında kaydedildikleri kataloglardaki numaraları kullanılıyor.) Hubble’ın yaptığı gözlemler, yıldızın gökadamızın merkezinden yola çıkmış olduğunu gösteriyor. Daha önce de Smanyolu’nun merkezinden uzaya fırlamış olduğu düşünülen 15 başka “hiper hızlı” yıldız keşfedilmiş. Ancak bu, çıkış noktası ve öyküsü “belgelenebilen” ilk yıldız.

Harward-Smithsonian Astrofizik Merkezi’nden gökbilimci Warren Brown, yıldızın “akıllara zarar” hızının, gökadanın kütleçekiminden kurtulmak için gerekenin iki katı olduğuna işaret ediyor. “Dolayısıyla egzotik birşeyler cereyan etmiş olmalı!”

Açıklaması güç bir başka olgu da, HE 0437-5439’un yaşı. Yıldızın hızı ve konumundan yola çıkan araştırmacılar, Samanyolu’nun merkezinden 100 milyon yıl önce hareket ettiğini hesaplamışlar. Ama yıldızın Güneşimizin 9 katı olan kütlesi ve mavi rengi, bu yaşa kadar erimesine izin vermez. Bu kütlede bir yıldızın merkezi, kütlesinin muazzam gücünü dengeleyebilecek enerjiyi üretebilmek için yakıtını çok daha hızlı biçimde yaktığından ömrünü 20 milyon yılda tüketir (karşılaştırmak için, Güneşimizin ömrü 10 milyar yıl.) Yani, yıldızın bugünkü konumuna erişebilmesinden çok önce bir süpernova patlamasıyla yok olması gerekiyordu. Bu paradoksu açıklamak için iki alternatif var: Ya yıldız bir “mavi hantal” olmalı, ya da Samanyolu’ndan değil, ya da gökadamızın uydularından olan, 65.000 ışık yılı uzaklıktaki Büyük Magellan Bulutu adlı gökadadan fırlamış olmalı.

2008 yılında bir grup gökbilimci HE 0437-5439’un kimyasal içeriğinin Büyük Magellan Bulutu’nun ortalama içeriğiyle örtüşmesi nedeniyle ikinci alternatifin geçerli olduğu sonucuna vardılarsa da, Hubble gözlemleri, yıldızın yolculuğuna Samanyolu’nun merkezinden yola çıkmış olduğunu kesinleştirmiş bulunuyor.

Bu durumda yeni senaryoyu açıklamadan önce “”mavi hantal” (blue straggler)ın ne olduğuna bakalım. İngilizce’de “straggler”, en geride kalan, ayak sürüyen anlamına gelir. Çok özel bazı yıldızlara bu adın verilmesi, modellerde öngörülenin çok ötesinde ömürlere sahip olmaları. Bunlar, genellikle Samanyolu dahil büyük gökadaları çevreleyen (Samanyolu’nda 200’e yakın olduğu düşünülüyor) “Küresel yıldız kümeleri”nde bulunuyor. Bunlar, çok küçük hacimlere sıkışmış (örneğin 30-40 ışıkyılı) yüzbinlerce hatta milyonlarca yıkldızlardan oluşan kümeler. Bu kümelerin yaşları Samanyolu’nunkinden de eskiye gidiyor. Dolayısıyla içinde genç mavi yıldızların çoktan ölmüş olmaları, ve milyarlarca yaştaki yıldızlarla dolu olmaları gerekiyor. Ama içlerinde gencecik mavi dev yıldızlar var. Gökbilimcilerin bu olguya getirdikleri açıklama, ömürlerini tamamlayacak yerde hala ayak sürüyen bu “hantal” yıldızların, küresel yıldız kümeleri içindeki yoğun kalabalık içinde küçük kütleli (ve dolayısıyla uzun ömürlü) iki yıldızın çarpışıp birleşerek “gençlik pınarına” dalmaları ve büyük kütleli bir mavi yıldız haline gelmeleri.

Sonuçta, araştırmacılar bu ikinci seçeneğin geçerli olduğu sonucuna vararak şöyle bir senaryo geliştirmişler:
Gökadamızın merkez bölgesinde üçlü bir yıldız sistemiyle yola çıkıyoruz. (Samanyolu’nda Güneş gibi tek yıldızlar azınlıkta; yüzmilyarlarca yıldızın çoğunluğu, birbirinin çevresinde dolanan ikili ya da üçlü yıldız sistemlerinden oluşuyor. Bu üçlü, birbirine çok yakın bir ikili sistem ile, daha dışarıda bunlara kütleçekimsel bağ içinde bir üçüncü yıldızdan meydana geliyor. Sistem, gökada merkezinin büyük karmaşası içinde, son bulgulara göre 4 milyon Güneş kütlesindeki dev karadeliğe fazlaca yaklaşıyor. Dev kütleli karadelik, üçlünün en dıştaki yıldızı yakın ikiliden koparıp yutuyor. Bu kurbanın momentumu ikiliye transfer olarak bunların hızını gökadanın çekiminden kaçabilecekşleri düzeye yükseltiyor. İkili sistemdeki yıldızlar gökadadan uzaklaşırken bir yandan da normal yıldız evrimini yaşıyorlar.

Yıldızlardan biri ömrünün sonlarına yaklaştığında merkezindeki yakıtı tüketip “kırmızı dev” aşamasına geçiyor. Bu aşamada yıldızlar çaplarının yüzlerce katına kadar şişiyor (Ömrünün yarısını tüketmiş olan Güneşimiz, bu aşamada Dünya’yı yutacak) . İkilide kırmızı dev olan yıldızın dış katmanları genişleyerek ikinci yıldızı içine alıyor. İki yıldızın kütlesi birleşiyor ve sonuçta “dev kütleli” , gençleşmiş, sıcak ve mavi tek bir yıldız ortaya çıkıyor.
Senaryo’nun sonu acıklı: Kazanılan gençliğin bedeli yalnızlık ve fazla uzak olmayan bir gelecekte süpernova patlamasıyla yok oluş.

Kaynak:Ntvmsnbc(24 Temmuz 2010 Cumartesi/TSİ:17:50)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 03:51
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
27 Temmuz 2010       Mesaj #86
Avatarı yok
Yasaklı

Google Earth'le Meteor Çukurunu Gördüler


Yeryüzünün belirli bölgelerinde Google Earth kullanarak tarama yapan bilimciler, bu yolla 2009'da keşfettikleri 'Kamil' isimli meteor kraterinin çok özel olduğunu açıkladı.

Mısır'ın güneyinde, çölde bulunan kraterin en büyük özelliği 'çok temiz' olması. Krateri heyecanla karşılayan araştırma ekibi, küçük ve orta boy meteorların yeryüzüne çarpış sırasında bıraktıkları etkiyi çok net şekilde görebileceklerini belirtti.

Scientist dergisinde yer alan habere göre Dünya'ya çarpan meteorların açtığı kraterler, genelde yeryüzü koşulları yüzünden deforme oluyor ve meteorun çarpışına ilişkin bilgiler çoğunlukla silikleşiyor.

Bilimcilere göre, 46 metre çapındaki 'Kamil' meteor krateri ise çok iyi korunmuş, hatta dünyada 'en iyi durumdaki' beş meteor kraterinden biri. 2 bin yaşında olduğu sanılan Kamil'in derinliği yaklaşık 15 metre ve içi beklendiği üzere kum dolu.

Kaynak:Ntvmsnbc-scientist(27 Temmuz 2010 Salı/TSİ:10:01)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 03:52
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
29 Temmuz 2010       Mesaj #87
Avatarı yok
Yasaklı

Göktaşı 172 Yıl Sonra Çarpabilir!


Büyük göktaşını rotasından saptırma çalışmalarının 50 yıl sonra başlaması gerekiyor.Yoksa çok geç olacak!
NASA tarafından sürekli gözlem altında tutulan bir asteroidin 2169 ile 2199 yıllarında Dünya’ya çarpabileceği ve en olası tarihin 2182 yılı olduğu bildiriliyor.

Gerçi asteroidin Dünya’ya çarpma olasılığı şimdilik 1000’de 1 olarak hesaplanıyor. Ama 2182 yılında bu olasılık 500’de 1’in daha altına iniyor.
Potansiyel katil, (101955) 1999 RQ36 adlı ortalama 560 metre çapında bir asteroid. Dünya’ya tehlikeli olabilecek kadar yakın yörüngelerde dolanan ve gözlem altında tutulan yaklaşık 2500 büyük asteroitten biri . Bunlara 236 kuyrukluyıldızı da eklemek gerekiyor. (NASA’nın son çalışmalarına göre çapı 1 km’yi aşan asteroidlerin sayısı (en büyüğü 25 km) 500-600 kadar. Ancak daha küçük çapta olan bilinen asteroidlerin sayısı 7000’i aşıyor.

(101955) 1999 RQ36, NASA, ABD Hava Kuvetleri ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Lincoln Araştırma Kurumu’nun birlikte yürüttükleri Dünya’ya Yakın Asteroid Araştırmaları (LINEAR) programı çerçevesinde 1999 yılında keşfedilmiş. Güneş çevresindeki yörüngesini 1,2 yılda tamamlıyor. Keşfedildiğinden bu yana robot teleskoplarla 290 kez, uzay tarama radarlarıyla da 14 kez gözlenmiş. Dolayısıyla yörünge hareketi ve rotası en iyi hesaplananlardan biri.

Tehlike, Belirsizlik Faktöründe
Gelgelelim, kolayca hesaplanamayan bir etken, bilgisayar hesaplarını altüst edebiliyor: Yarkovsky Etkisi. 20. yüzyılın başlarında bir Rus inşaat mühendisinin zihin egzersizlerinin ürünü olan bu etki, Güneş ışınımının küçük gökcisimlerine verdiği çok küçük ölçekli hareketle kendini gösteriyor. 10 cm ile 1 kilometre aralığındaki çaplara sahip gökcisimlerinin yörüngelerini saptırabiliyor. Etkinin işleyiş mekanizması şöyle:

Güneş’ten gelen enerjik fotonlar, kendi çevresinde dolanan bir asteroide çarptığında ısınmasına yol açıyorlar. Asteroid daha sonra bu ısıyı uzaya geri yayıyor. Ancak, Dünyamızda günün en sıcak zamanlarının öğleden sonrası ve gecenin ilk saatleri, en soğuk zamanlarınınsa gecenin geç sabahın da erken saatleri olması gibi, asteroidlerin en çok ısınmış yanı gün batımı ve gece tarafı, en soğuk bölgesi de gündoğumu ve gündüz (Güneşe bakan) tarafı oluyor. Dolayısıyla asteroidlerin gece tarafından uzaya yayılan radyasyon (ısı), gün tarafından yayılandan daha fazla. Bu da asteride çok hafif de olsa gün tarafına doğru net bir itki sağlıyor. Sonuçta Güneş çevresindeki eliptik yörüngesinin “yarım majör ekseni” (uzun yarıçapı olarak düşünülebilir) çok az genişliyor, bu da uzun yıllar biriktikçe yörüngenin giderek değişmesine yol açıyor.

İspanyol ve İtalyan üniversiteleri ve araştırma kurumları ile NASA’nın jet itki Laboratuvarı araştırmacılarından oluşan bir araştırmacı ekibi, Dünya’nın yerçekimi ve Yarkovsky etkisi nedeniyle sözkonusu asteroidin Dünya’ya yaklaşımı sırasında ortaya çıkacack belirsizlikleri hesaplamış.

Bilim dergisi Icarus’ta yayımlanan araştırma sonuçları 2060 yılına kadar asteroidin yörüngesindeki değişimler fazla önemli olmayacağını gösteriyor. Ama 2060 ile 2080 yılları arasında Asteroid Dünya’ya yaklaşacağı için bu değişimin ölçeği 10.000 kat artacak. Daha sonra 2162 yılında yeni bir yaklaşıma kadar biraz daha arttıktan sonra düşmeye başlayacak ve 2182 yılı en olası çarpışma tarihi olacak!

Hazırlık Gerekiyor
Araştırmaya İspanya’nın Valladolid Üniversitesi’nden katılan Maria Eugenia Sansaturio’ya göre, bu karmaşık dinamik görece büyük bir çarpma olasılığını gündeme getirmenin ötesinde, asteroidin rotasını değiştirmek için “ciddi” bir çalışma sürecinin 2080 yılından önce, tercihen 2060 yılından önce başlatılması gerektiğini ortaya koyuyor.

Sansaturio, “Eğer bu cisim 2080’den sonra keşfedilmiş olsaydı, onu yolundan saptırabilmek için henüz sahip olamadığımız bir teknoloji gerekirdi” diyor. Araştırmacı, bu nedenle günümüzde ancak 80-100 yılı kapsayan gözlem ve çarpma projeksiyonlarının daha uzun sürelere taşınması gerektiğini, böylece “saptırma” işleminin daha mütevazi teknoloji ve bütçelerle gerçekleştirilebileceğini vurguluyor.

Arkada Başkası Var!

Bu teknolojilerinin ve daha gelişkin olanların gerçekleştirilmesi zorunluluğu giderek artıyor. Çünkü, eğer (101955) 1999 RQ36 bize değmeden geçerse ya da onu bir biçimde rotasından çıkarabilirsek bile, bize daha iyi nişan almış, daha büyük birinin hedefindeyiz:

(29075) 1950 DA adlı asteroid, ilk kez 1950 yılında keşfedilmiş sonra gözden kaybolmuş ve 2000 yılında yeniden bulunmuş. Bunun çapı ötekinin iki katı kadar. (1,1 – 1,4km). Çarpması büyük bir kenti haritadan silebilir, Dünya çapında yangınlara, tsunamilere yol açabilir. Üstelik çarpma olasılığı, şimdiye kadar hesaplananların en yükseği; 300’de 1. Tabii Yarkovsky etkisi son sözü söyleyecek; ama şimdilik olası çarpışma tarihi günü gününe hesaplanmış: 16 Mart 2880!

Tehdit Kaç Numara?
Olası çarpışma tarihinin belirlenmesi, tabii ki çarpmanın gerçekleşeceği anlamına gelmiyor. Zaten bu asteroidin oluşturduğu tehdit, 10 basamaklı Torino Çarpma Tehdidi Ölçeği’nde 2.nci sıraya oturtulmuş. Bu, 0’dan 10’a kadar uzanan basamaklara bölünmüş bir tehdit değerlendirme cetveli. 0: (beyaz bölge) tehdit söz konusu değil. 1: (yeşil ) - uzak geçiş). 2-4: (sarı) – fazla yakın olmasa da gökbilimcilerce sürekli izlenmesi gerekir. 5-7 (turuncu):– ciddi tehdit; yakın/çok yakın geçiş. Bu yüzyıl içinde çarpma olursa yerelden, dünya çapına kadar olabilecek felaket. Ve nihayet 8-10 (kırmızı) – kesin çarpma. Uluslararası işbirliğini gerekli kılan, yerel, bölgesel, hatta uygarlığa son verecek küresel çapta felaketler. 8. basamaktaki çarpmalar, 1000 yılda, 9. basamaktakiler her 10.000 yılda, 10.dakilerse her 100.000 yılda bir meydana geliyor.

Dolabımızda Neler Var?

Neyse ki, daha vaktimiz var; ama böylesine büyük bir asteroidi (belki de o zamana kadar yeni keşfedilebilecek daha büyüklerini) yoldan çıkarmak için gereken teknolojileri oluşturmak da hayli zaman alabilir:

Teknoloji dolabımızda halen olanların dışındakilerin sınırı şimdilik hayalgücüyle sınırlı.

Dünya’ya çarpma tehlikesi gösteren asteroidlere karşı önerilenler, önlerinde ya da üzerlerinde patlatılacak nükleer bombalardan başlıyor. Ancak bunların etkisinin asteroidin kütlesi, yoğunluğu ve yapısına göre değişebileceği belirtiliyor. Nükleer silahların büyük ya da “moloz yığını” halindeki asteroidlere karşı fazla etkili olmayacağı, araştırmacılarca vurgulanıyor.

Önerilen çareler arasında uyduların çarptırılması ya da bunlardan ateşlenecek “mermiler” aracılığıyla asteroidlere indirilecek “kinetik enerji darbeleri” bulunuyor.

Yaratıcı bir çözüm, asteroitleri siyaha boyayarak daha fazla Güneş radyasyonu soğurmasını sağlamak ve böylece Yarkovsky etkisini yükseltmek.

Uzun dönemde (on yıllar hatta yüzyıllar) etki yapmak üzere güneş yelkeni projeleri de var. Bunlardan kimisi asteroidi bombardıman edecek donanıma sahip olarak tasarlanıyor. İlginç bir güneş yelkeni projesiyse 1 tonluk bir “kütleçekim traktörü”. Güneşten gelen fotonların itkisiyle giderek hızlanarak hareket edecek büyük ve hafif bir yelken ve manevra için iyon motorlarıyla donatılacak uzay aracı, hedef asteroidin yakınlarına sokularak ona uygulayacağı küçük ama sürekli kütleçekimiyle rotasından saptıracak.

Bazı reçeteler, yakınlarına gönderilecek araçlarla asteroide lazer darbeleri indirmek. Lazer ışınlarının buharlaştıracağı kayaların, asteroide ters yönde bir itki vereceği düşünülüyor.

Önerilen bir başka seçenek de dev aynalar ve merceklerle Güneş ışığını asteroid üzerine odaklayarak itki oluşturmak. Güneşe dönük dev bir parabolik aynanın odağındaki bir yansıtıcı, toplanan ışığı aynanın merkezindeki mercekten asteroidin üzerine odaklayacak.

Tabii, tüm bu önerilerin yaşama geçirilmesi, önemli mühendislik sorunlarının aşılmasını, yeni malzemelerin sentezlenmesini, uzay teknolojilerinde sıçramaları gerekli kılacak. “En kötü senaryo” olasılığında bile her iki tehditin savuşturulmasına yarayacak teknolojiler şimdilik bilimkurgunun alanında görülse bile, bunların ya da daha etkili yenilerinin geliştirilmesi için yeterli zaman var görünüyor. Ancak rehavet lüksümüz de yok. Çünkü bir başkası biz farkında olmadan üzerimize yaklaşıyor olabilir!
Not:Yukarıda verilen çarpışma tarihi,gözlemler ve astronomik hesaplamalar sonucunda ortaya çıkarılmış olan tahmini bir tarih olarak belirtiliyordur (Olasılık).

Kaynak:Ntvmsnbc(29 Temmuz 2010 Perşembe/TSİ:11:38)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 03:53
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
30 Temmuz 2010       Mesaj #88
Avatarı yok
Yasaklı

Rusya: Uzayı En Çok Çin Kirletiyor


ABD'nin suçlamalarına yanıt veren Rusya Uzay Ajansı (Roskosmos), uzayı en fazla Çin'in kirlettiğini, onu ABD'nin izlediğini açıkladı.

Roskosmos'un internet sitesinde yayımlanan açıklamada, uzayı Çin'den sonra en fazla kirleten diğer iki ülkenin ABD ve Rusya olduğu kaydedildi.

Açıklamada, uzaydaki atıkların yüzde 93'ünün bu 3 ülkeden kaynaklandığı belirtilerek, "Tahminlere göre atıkların yüzde 40'ını Çin, yüzde 27,5'ini ABD, yüzde 25,5'ini Rusya, yüzde 7'sini uzay araştırmalarına katılan diğer ülkeler üretiyor" denildi.

NASA, Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi ülkelerin uzayı en fazla kirleten ülkeler olduğunu açıklamıştı. NASA'ya göre, Rusya ve eski Sovyet cumhuriyetleri, imha ettiği toplam 1402 uydu ile 4 bin 431 uzay aracı parçasını dünya yakınlarında uzaya fırlattı.

NASA, dünya yörüngesinde yaklaşık 15 bin 550 "ölü" uzay aracı ve roket parçasının dolaştığını belirterek, uzayda çevre kirliliğine en fazla yol açan ülkeler arasında Fransa, Japonya ve Hindistan'ı da saymıştı.
Rus bilim adamları, bu sorunun çözümü için uluslararası gözlem sistemi kurulması önerisinde bulunmuştu.

Kaynak:Ntvmsnbc-Ajanslar(30 Temmuz 2010 Cuma/TSİ:14:50)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 03:53
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Ağustos 2010       Mesaj #89
Avatarı yok
Yasaklı

Mars'ta 'Eski Bir Yaşam' Olabilir


ABD'nin California eyaletindeki "Search for Extraterrestrial Intelligence" (SETI) Dünyadışı Zeka Araştırmalar Merkezi'nden bilim adamları, yayınladıkları makalede, Kızıl Gezegen'in Nili Fossae bölgesinde 'fosillerden oluşan' kayalar keşfettiklerini iddia etti.

Araştırmalarını Earth and Planetary Science Letters bilimsel dergisinin son sayısında yayımlayan bilim adamları, bu bölgedeki karbonat katmanlı kayaların hidrotermal oluşumlarını incelediklerinde, Mars'ta yaklaşık 4 milyar yıl önce yaşamış olabilecek organizmaların kanıtlarını elde ettiklerini kaydettiler.

Amerikalı bilim adamlarının, yörüngedeki Mars Reconnaissance Orbiter'ın (MRO) kızılötesi görüntüleme tekniği sayesinde yaptıkları incelemede, Nili Fossae bölgesindeki kayalarda gözlemlenen mineral içeriğin, Avustralya'nın kuzeybatısındaki Pilbara bölgesinde bulunan ve Dünyadaki yaşamın ilk izlerinin mineral biçimde muhafaza edildiği yerdekiyle aynı olduğu ortaya çıktı.

Araştırmaya başkanlık eden Adrian J. Brown, bunun en azından Mars'ın bu bölgesinin benzer bir kanıta evsahipliği edebileceğini gösterdiğini belirterek, "Eğer Mars'ta katmanlar, mercanlar veya bir tür mikrosbik alanlar oluşturmaya ve bunları burada gömülü tutmaya yetecek yaşam varsa, Dünya'daki fiziğin aynısı burada da olmalıdır" dedi.

Bu arada, MRO'nun çok yüksek çözünürlüklü High Resolution Imaging Science Experiment camera (HiRISE) ile elde ettiği son görüntülerde, NASA'nın Viking uzay aracının 1976'da çektiği fotoğrafta yer alan "Mars yüzeyindeki gizemli surat"ın, kayalık ve düz bir tepeden ibaret olduğu açıkca görülüyor.

Komplo teorisyenleri, bunun Marslıların varlığının açık bir kanıtı olduğunu, NASA ve ABD hükümetinin uzaylıların varlığını bildiklerini iddia etmişlerdi.

Öte yandan, Kızıl Gezegen'e sadece üç aylığına gönderilmelerine rağmen 6 yılı aşkın süredir görevlerini sürdüren ikiz robotlardan Opportunity, Mars'ta ilk kez toz hortumunu görüntülemeyi başardı.
Opportunity'nin kızkardeşi Spirit, daha önce birkaç kez Kızıl Gezegen'e özgü toz hortumunu görüntülemişti.

Kaynak:Ntvmsnbc-Ajanslar(01 Ağustos 2010 Pazar/TSİ:10:20)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 03:54
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
2 Ağustos 2010       Mesaj #90
Avatarı yok
Yasaklı

Gökbilimciler Sıradışı Bir Kozmik Lens Keşfettiler


ABD'nin Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü (California Institute of Technology -Caltech) ve İsviçre'nin Lozan Federal Teknik Enstitüsü (Ecole Polytechnique Federale de Lausanne - EPFL)’ndeki gökbilimciler uzak bir kuazarın kütleçekimsel bir mercek işlevi görmesi sayesinde bir gökadanın, olduğundan daha büyük göründüğü ilk olayı keşfetti.
Evrenin uzak köşelerindeki kuazarların gökadaların çekirdeklerindeki süper kütleli karadeliklerden güç aldıkları tahmin ediliyor. Bir kuazar milyarlarca yıldız içeren bir gökadadan daha parlak olabildiği için, içinde bulundukları gökadaları incelemek oldukça zor.Gökbilimciler bu keşifle kütleçekimsel mercek etkisi kullanılarak kuazarların içinde bulundukları gökadaların kütlelerinin ölçülmesi sonucundan bu zorluğun aşılabileceği görüşündeler.

Kozmik merceği keşfetmek için gökbilimciler Sloan Dijital Gökyüzü Taraması(Sloan Digital Sky Survey - SSDS)'nın veritabanını taradılar. Takip eden gözlemler W. M. Keck Gözlemevi'nin on metrelik teleskobunu kullanarak en iyi adayı, 7.5 milyar ışıkyılı uzaklıktaki bir gökadayı mercekleyen 1.6 milyar ışıkyılı uzaklıktaki SDSS J0013+1523 kuazarını tespit ettiler.

Kaynak:Astro Haber(Ege Üniv.Astronomi Topluluğu/01 Ağustos 2010-Sayı:56)
Son düzenleyen Safi; 23 Haziran 2016 03:54

Benzer Konular

5 Ağustos 2018 / nötrino Uzay Bilimleri
15 Eylül 2011 / nünü Uzay Bilimleri
2 Haziran 2015 / nötrino Uzay Bilimleri
1 Mart 2018 / Misafir Cevaplanmış