Arama

Bilim Dünyası'ndan Son Haberler, Gelişmeler - Sayfa 6

Güncelleme: 4 Aralık 2016 Gösterim: 277.074 Cevap: 269
vain - avatarı
vain
Ziyaretçi
24 Mart 2007       Mesaj #51
vain - avatarı
Ziyaretçi
NASA'dan güneşin yeni görüntüleri

Sponsorlu Bağlantılar
BD Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, güneşin daha önce hiç görülmemiş görüntülerini yayınladı.

Görüntüler güneşin manyetik alanının düşünülenden çok daha dinamik olduğunu ortaya koyuyor.

Yeni görüntüler altı ay önce fırlatılan 'Hinode' uydusundan alındı.

Konuya ilişkin bilgi veren NASA yetkilileri, görüntülerin güneşin farklı katmanlarını yansıttığını belirtti. sun7hbr6758

Görüntüler, güneş üzerinde meydana gelen manyetik kasırgaları gözler önüne seriyor.

8 kilometre uzunluğunda olduğu tahmin edilen manyetik dokular, birkaç dakikalık süre içerisinde büyük bir hızla yer değiştiriyor.

Yetkililer bunun ilk kez görüntülendiğini belirtiyor.

Uzmanlara göre bu görüntüler güneşin manyetik alanının sanıldığından çok daha dinamik olduğunun kanıtı.

sun6hbr6785
teknıkvaka - avatarı
teknıkvaka
Ziyaretçi
1 Nisan 2007       Mesaj #52
teknıkvaka - avatarı
Ziyaretçi
KLONLAMA / KOPYALAMA
Klonlama, bitki,hayvan veya insan gibi yaşayan bir organizmanın orijinal (aslının aynı) bir kopyasını yapmaktır.
Sponsorlu Bağlantılar
İnsan klonlama, insanın kendisinin bir kopyasını yapmasıdır. Tek bir insan, bu kimseden yaşayan bir hücresinin alınması, bu hücreden nükleusun(hücre çekirdeği) çıkarılması ve nukleusu alınmış bir kadın yumurtasına enjekte edilmesiyle kopyalanabiliyor. Bu yöntem, bir insanın vücudundan alınan nukleusu çıkarılmış hücre ile; bir kadından alınan yumurtanın özel kimyasal maddeler ve özel elektirik akımlarıyla biraraya getirilmesi ile tamamlanan bir işlemler zinciridir ve döllenme veya suni döllenme denilen yöntemlere benzer bir yöntemdir. Bu laboratuvar işleminden sonra (hücre çekirdeğine sahip) yumurta bir kadının rahmine yerleştiriliyor ki, yeniden oluşsun, gelişsin ve bölünme gerçekleşsin. Böylece tamamlanmış fetüs (cenin) formu doğal bir şekilde doğsun.Bu şekilde bir kadının yumurtasına, nukleusu çıkarılmış hücresi yerleştirilen kimsenin bir kopyası elde edilmiş oluyor.
İnsan kopyalama işleminde hamilelik, üreme hücreleri ile değil, vücut hücreleri ile gerçekleşmektedir. Her insan milyonlarca hatta milyarlarca hücreye sahiptir. Her hücre, -erkeklerde testislerden (haya), kadınlarda overlerden (yumurtalık) gelen üreme hücrelerinin yanında- insanın tüm kalıtsal yapısını taşıyan genetik öze sahip 46 kromozoma sahiptir. Hem kadın hem de erkeklerdeki üreme hücrelerinden her biri, -vücut hücrelerindeki toplam kromozom sayısının yarısı kadar yani- sadece 23 kromozoma sahiptir.
Doğal döllenmede, 23 kromozoma sahip erkek spermi, 23 kromozoma sahip kadın yumurtasıyla birleşir. Bu nedenle, yarısı erkekten yarısı kadından gelen toplam 46 kromozom biraraya gelmiş olur. Böylece bebek karakteristiğini, hem annesinden hem de babasından alır.
Klonlama işleminde ise, -bebeğin karakteristiğini belirleyen- bu 46 kromozomun tamamı kendisinden hücre alınan kimseden gelir. Böylece bebek tüm kalıtsal ve karakteristik özelliklerini bu kimseden almış olur. Klonlama sonucu doğan bebek, sadece hücresinin nukleusu kullanılan kimsenin karakteristiğini miras alır. Bu şekilde bebek, bu kimsenin jenerik bir kopyası olur. Bu aynen sizin bir fotoğrafınızı renkli fotokopi ile çoğaltmanıza benzer bir şeydir.
Doğal döllenme ise, yalnızca bir erkek ile bir kadının üreme hücrelerinin biraraya gelmesiyle vukuu bulur. Bir başka deyişle, kopyalama, üreme hücresi olmaksızın, bir erkek olsun veya olmasın sadece vücut hücrelerinin kullanımıyla yapılmaktadır. Bu; bir erkek olmaksızın, bir kadından bir vücut hücresi alınmak suretiyle de yapılabilmektedir! Yani tüm kalıtsal özellikler 46 kromozoma sahip nukleus ile alınmaktadır. Daha sonra yumurtanın kendi nukleusu kaldırıldıktan sonra, bu nukleus bir kadının yumurtasına yerleştiriliyor. Daha sonra da bu yumurta bir kadının rahmine yerleştiriliyor. Ve bu yumurta kadının rahmine yerleştirildikten sonra, gelişmeye, bölünmeye, büyümeye ve bir fetüs (cenin) haline gelmeye başlıyor. Sonunda gelişimini tamamlıyor. Doğduğunda, kendisinden hücre alınan kadının bir kopyası elde edilmiş oluyor. Böylelikle klonlama süreci, bir erkeğe gerek duyulmadan, tüm boyutlarıyla tamamlanıyor.
Doğal gebelikte ise, karakteristikler kalıtsal olarak, hem anneden hem de babadan alınır. Bunun bir sonucu olarak, doğan çocuklar birbirlerinin aynısı olmazlar. Çocuklar, anne-babalar ve diğer kardeşler arasındaki benzerlikler; boy, saçrengi, göz rengi, zihinsel yetenekler ve doğuştan gelen psikolojik davranış biçimleri gibi yapısal özelliklerle farklılaşır.
Klonlama işlemi sonucu gerçekleşen kalıtımda ise, hücresi kullanılan kadın veya erkeğin tüm kalıtsal ve yapısal özellikleri transfer edilir. Bu yeni doğuşta orijinal kimsenin boyu, görünümü, renkleri, zihinsel kapasitesi ve diğer doğuştan gelen psikolojik özellikleri tamamen kopyalanır. Bunun anlamı şudur: Tüm karakteristik aynen kalıtılır (yeni canlıya aktarılır) Bunun yanında, yararlı karakteristikler (sonradan kazanılan özellikler) kalıtıma bağlı değildir. Eğer hücre; saygı duyulan bir alimden, çok iyi bir müctehidden veya gözde bir fizikçiden alınırsa, klonlama ile kişilerin sahip olduğu bu nitelikler kopyalanamaz. Çünkü bu özellikler sonradan kazanılmıştır ve kalıtsal değildi.
resimKo("03.0251.3.kloncopy.gif", 100, 299, "sol", "zoom", 201, 600, "Şema klonlamanın yapım aşamalarını göstermesi bakımından yararlı.", "")




Klonlama şeması yapım aşamalarını göstermesi bakımından yaralıdır.




















Klonlama Tarihi
1938-1970
1938
Hans Speamann fantastik bir deney yapılabileceğini açıkladı. Klonlama diyebileceğimiz bu deneyde orata ya da geç evredeki bir embriyonun çekirdeği çıkarılarak bir yumurtaya aktarılıyordu.
1952
Robert Briggs ve T. J. King ilk klonlama deneyini gerçekleştirdiler. İleri aşamadaki bir kurbağa yumurtasının çekirdeği pipetle çekilerek çıkarıldı ve başka bir kurbağa yumurtası içine aktarıldı. Ancak deney sonunda yumurta gelişmedi.
1970
Aynı deney yine kurbağalar üzerinde John Gordon tarafından denendi. Daha iyi bir sonuç alındı. Kurbağa yumurtaları, iribaş olana kadar gelişti ama daha sonra öldüler.


1980'ler
1984
Steen Willadsen, olgunlaşmamış koyun embriyo hücrelerinden yaşayan bir kuzu klonladığını açıkladı. Daha sonra Willadsen, inek, domuz, keçi, tavşan ve rhesus maymunu da kullandı. Bu deneylerde çok hücreli koyun embriyosundan çekirdek alınıp yumurta hücresine aktarılıyordu. Daha sonra hücre bölünmesi başlıyor, fetus oluşuyor ve gelişme devam ediyordu.


1990'lar
1994
Daha gelişkin embriyo hücrelerinin ilk klonlamasını Neal First gerçekleştirdi. En az 120 hücrelik buzağı embriyosu klonlandı. Bu çok hücreli inek embriyosunun çekirdeği çıkarıldı ve çekirdek yumurta hücresine aktarıldı.
1996
Ian Wilmut, Neal First'in deneyini koyunlar üzerinde yaptı. Ancak embriyo hücrelerinin çekirdeğini almak için hücrelerin duraklama dönemine gelmesini bekledi. Sonra çekirdekleri çıkarıp yumurta hücresine aktardı.
1997
Dr. Wilmut, 6 yaşındaki bir koyunun meme hücresinden klon üretti. Bu defa çekirdek erişkin bir hücreden yani meme hücresinden alınıp yumurta hücresine aktarılmıştı. Dolly 277 yumurta içinde tek hayatta kalan kuzuydu. Dolly'nin oluştuğu hücre Ocak 1996'da birleştirilmişti.
1997 Şubat
Oregon Primat Merkezi'nden tek bir embriyo hücresinden iki rhesus maymunun klonlandığı haberi geldi.
1998,
7 Ocak

Tıp doktoru G. Richard Seed, o günlerde anne rahminden aldığı insan embriyosunu başka bir annenin karnına aktarıyordu. İnsan klonlamaya karşı duyduğu ilgiyi ilan etti. Bu konudaki hassas denge, ahlakî tartışmalara yol açtı. Tartışmalar sonucu Amerika Birleşik Devletlerinde insan klonlamaya karşı yasalar konuldu.
1999
19 Avrupa ülkesi insanın genetik olarak kopyalanmasını yasaklayan sözleşmeyi Paris'te imzaladı.



Hayvanlarda Klonlama ve Dolly Örneği
Klonlama, vericinin genetik materyalinin çoğaltılması veya kopyalanmasıdır. İlk klonlama denemeleri 1952'de kurbağalarda, 1979'da farelerde, 1984'de koyun embriyolarında ve 1986'da sığırlarda yapılmıştır. En son 1997'de Dolly adı verilen koyun doğmuş ve bu gelişme klonlamada bir kilometre taşı olarak kabul edilmiştir.7
İskoçya'nın Roslin Enstitüsü'nde Dr. I. Wilmut ve arkadaşları, yetişkin bir dişi koyunun bedeninden aldıkları bir hücrenin (somatik hücre) çekirdeğini, micron birimi inceliğindeki bir enjektör iğnesi yardımıyla vakumlayıp, başka bir koyuna ait, çekirdeği çıkarılmış bir yumurtaya enjekte etmişler ve bu yumurtayı da üçüncü bir koyunun rahmine yerleştirerek 5 ay sonra genetik annesinin ikizi olarak Dolly'nin doğduğunu bildirmişlerdir.8

Şekil 1: Bir Hayvanda Klonlama Aşamaları
Bu konuda biraz daha ayrıntıya girersek klonlama olayında 3 kademe olduğunu görürüz (Şekil 1). Birinci kademede döllenmemiş yumurta hücresinin çekirdeği, yani genetik materyali özel bir teknikle çıkarılmakta, fakat uygun başka genetik materyal bulduğunda onu kabul edebilecek sitoplazma ortamı hazır olarak kalmaktadır. İkinci kademede ise kopyası istenen hayvanın bazı vücut hücrelerinin (örneğin meme bezi hücresi) çekirdeği çıkarılmakta ve bu çekirdek daha önce çekirdeği çıkarılmış olan yumurta hücresine aktarılmaktadır. Bu hücre üçüncü ve son aşamada dişi bir hayvanın rahmine konulup tekrar normal yavru gelişimi safhasına geçilmektedir. Böylece ergin bir koyundan 5 ay sonunda biyolojik babası olmayan veya eşeyli üreme olmaksızın bir kuzunun dünyaya gelmesi gerçekleşmiştir.
Yukarıdaki araştırmayla ilgili pek çok soru işareti de bulunmaktadır. Bir kısım bilim adamı, yayınlanan bu araştırmada 277 yumurta hücresine yapılan çekirdek aktarımından 276'sının başarısızlıkla sonuçlanmasını ve sadece birinde başarıya ulaşılmış olmasını ve ayrıca benzer araştırmalarda başarı elde edilememesini gerekçe göstererek Dolly ile ilgili araştırmayı şüpheyle karşılamaktadırlar ve bu düşük düzeydeki verim oranı (% 0.36) karşısında bu tür klonlamanın olabilirliğini sorgulamaktadırlar. Ayrıca, sağlıklı bir kuzu olarak doğan Dolly'nin zigot gelişiminde harici bir müdahale söz konusu olduğundan bu hayvanın sağlıksız olarak hızla yaşlandığı tespit edilmiştir. Böylesi doğumlarda anomaliler, iri yavruya bağlı güç doğumlar ve genetik çeşitlilikteki azalmalar gibi hususlar söz konusudur. Kısacası, hayvan klonlama olayı henüz başarıya ulaşmış bir uygulama olmaktan çok uzaktadır.9
Hayvan klonlama olayı rutin olarak başarıyla yapılsa dahi bu kopyalama olayında canlının yeniden yaratılması değil, yalnızca çoğalma yönteminin değişmesi söz konusudur. Bir organizmadan diğerine sadece çekirdek transferinin yapıldığı bir olayı "yaratma" olarak anlamak çok komiktir. Bir evden diğerine ev eşyası taşıyan nakliyecilere evi yapan mühendis veya evin sahibi denilemeyeceği gibi, gen transferi yapan uzmana da yaratıcı denilemez. Veya bir CD'den diğer boş bir CD'ye kayıt yapan kişi nasıl ki bilgisayarı ve içindeki programı yaptığını iddia edemez, aynen onun gibi bir atomu dahi yapmaktan aciz bir uzman, canlı yarattığı iddiasında bulunamaz. Klonlama veya kopyalama olayı, Allah'ın (c.c) yarattığı hücre, DNA, gen v.s.'yi kullanarak ve yine yaratılış kanunları içinde kalınarak yapılan, ancak normal çoğalma yöntemine bir müdahale ve normalden sapmayı inceleme çabasıdır. Bu gibi çalışmalar bizlere semavi dinlerdeki Hz. Havva ve Hz. İsa'nın dünyaya gelişlerindeki özelliği de hatırlatmaktadır.
Sonuç
Hayvan klonlamayla gelecekte, bir örnek ve yüksek verimli hayvanların elde edilmesi, tedavi amaçlı olarak hayvanlardan ilaç üretimi, organ nakilleri, nesli tükenmekte olan hayvanların genlerinin korunup çoğaltılması, hastalıklara dirençli genlerin üretilmesi ve böylece daha az ilaç tüketimi vs. konularında gelişmeler beklenmektedir. Kısacası, her teknolojik gelişmede olduğu gibi, hayvan klonlama da iyiye kullanılırsa insanlığa hizmet edebilir.
Klonlama Teknolojisinin Gelişimi
Bu teknolojinin gelişim aşamalarını şöyle özetleyebiliriz;
  1. Transgenik teknoloji : Gen veya gen parçalarının bir fertten alınıp bir başka ferdin DNA’sına tranferi şeklinde düşünülebilir. Bu teknolojide gen veya genler döllenmiş yumurtaya aktarılır. Mesela kanser oluşturan insan genleri fare embriyolarına aktarılarak drog sanayiinde tedavilerin testinde kullanılabilmektedir. Bu teknoloji ile insan’dan koyun’a, domuz’a, sığır’a ve keçi’ye gen aktarımı yapılmakta, sütlerinde insan proteini üretilmesi yanısıra organ, doku ve kan üretme imkanı da bulunmaktadır. Bu protein ile emphysema ve cystic fibrosis gibi hastalıklar tedavi edilebilmektedir.
Çekirdek transfer teknolojisi : Bu teknoloji bir hücredeki bütün genomu yani somatik kromozomların bir hücreden diğerine naklini ifade eder. Çekirdek, döllenmiş yumurta hücresinden alınmakta ve çekirdeği alınmış fakat döllenmemiş yumurta hücresine yerleştirilmektedir. Bu sistemle uygulanan böyle bir teknik klonlama olarak değerlendirilmemektedir. Zira bir duplikasyon işlemi bulunmamaktadır. Ancak burada sitoplazmada bulunan mitokondri DNA’ları farklıdır.


KLONLAMA İLE İLGLİ GELİŞEN BİLİM HAAKINDA ÖRNEKLER

Kök hücresiz klonlama yapıldı


Bilim insanları, kök hücre kullanmadan sadece akyuvar hücresinden klonlama yapmayı başardı.






Dünyanın ilk klon kedisi anne oldu
ABD’deki Texas A&M Üniversitesi’nde 2001 yılında klonlama yoluyla dünyaya gelen kedi, doğal bir erkek kediden üç yavru doğurdu.





COLLEGE STATION - Texas A&M Üniversitesi Veterinerlik Okulu profesörlerinden Duane Kraemer, klon kedinin ve yavrularının sağlığının yerinde olduğunu açıkladı. Yavru kedilerin ikisinin klon annelerine, birinin ise babalarına benzerdiği belirtildi. Hayvanlarda klonlama çalışmalarıyla bilinen Texas A&M Üniversitesi, şimdiye dek büyükbaş hayvanlar, domuz, keçi at geyik ve köpek de klonlamıştı.









Pek çok memeli gibi domuzlarda klonlanan memeli türlerinden biri.

Artık İnsanlar da mı Klonlanacak?
Teknolojik ve bilimsel gelişimler sonucu insanlar şimdiye kadar bir çok yarar sağladı. İnsanlık için dev adımlar atıldı. Ama her tür gelişmenin insanlık için yararlı olacağını söyleyemeyiz. Teknolojinin ve bilimin hangi insanlar tarafından ve ne amaçlarla kullanıldığı, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin yararlı olup olmadığını belirler. İnsanların klonlanması heyecan verici bilimsel bir gelişme. Ancak insan klonlamanın ne tür sonuçlar yaratacağını şimdiden kestirmek güç.
resimKo("03.0251.3.dolly.jpg", 100, 113, "sol", "", 0, 0, "Dolly ve onun klon annesi.", "")


Dolly ve onun klon annesi.
"Hücre hücre söyle bana, aynı senden var mı bende daha?" Vücudumuzdaki hücrelere bu soruyu sorsak, hepsi birlikte "Var benden sende milyarlarca." diye yanıt verirlerdi. Hücrelerimiz her ne kadar görünüşte birbirinden farklı olsa da içlerinde taşıdıkları bilgi yani DNA hepsinde aynıdır. Çünkü hücrelerimizdeki DNA'lar parmak izimiz gibi yalnızca bize aittir. Hücrelerimiz içindeki DNA'lar bizi biz yapan özelliklerimizin bilgisini taşır. Bu durum tüm canlı varlıklar için geçerlidir.

Son on yolda canlılar, hücreleri ve DNA üzerine bir çok araştırma yapılıyor. Bu araştırmalardan şaşırtıcı sonuçlar elde ediliyor. Klonlama da işte şaşırtıcı gelişmelerden biri.



İnsan klonlama, Endişeler ve Etik Sorunlar

Klonlanmış (kopyalanmış) kuzu Dolly'nin "baba"sı Ian Wilmut Amerikan firması Geron ile birlikte, insan klon hücrelerini doku kültürlerinde tıbbi amaçlarla çoğaltmaya başladılar. Diğer yandan Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüsü de insan klonlamayı özel sektör tekelinde bırakmamak için, bu araştırmalara başlamış bulunmaktadır.
Klonlamada amaç hastalıkları tedavi etmek iken o amaçtan geri düştüklerini belirten araştırmacılar, Dolly koyununun normalden çok daha kilolu ve yaşına göre yaşlı göründüğünü söylüyorlar. Hala önüne geçilemeyen sorunların olduğunu belirten uzmanlar, özellikle standart klonlama işlemini deneyerek yetişkin birinden aldıkları doku örneklerinin nükleussuz insan yumurtasına enjekte edilmesi sonucunda bir tane embriyo üretemediklerini, birden fazla hücrenin oluştuğunu ve boyutlarının da normal bir hücre büyüklüğünden yaklaşık iki kat daha büyük olduğunu açıkladılar. Araştırıcılar, başka bir klonlama yaklaşımı deneyerek hücrelerin genlerini alıp yine nükleussuz yumurtaya enjekte ettiklerinde sonucun çok da farklı olmadığını, 3 embriyo elde edebildiklerini ve bunların 6 hücre büyüklüğünde olduğuna dikkati çekmişlerdir.
Bilim adamları, klonlanan hayvanlarda yavaş gelişmenin yanı sıra, kalp sorunu ve zayıf bağışıklık sistemi görüldüğünü kaydettiler. Bazı bilim adamları, eldeki tekniklerle insan klonlamanın ortaya büyük sorunlar çıkaracağını dile getirdi. Klonlanan kişinin bağışıklık sisteminden yoksun olma ve eksik organlara sahip olma olasılığının bulunduğu bildirilmektedir.
Klonlamanın özellikle de insan klonlama konusunun etik boyutu kamuoyunca, günlük yaşamda kültürün, temel bilimsel birikimin, tarih, siyaset ve toplumbilimin en yaygın ve temel kavramlarıyla tartışılabilir nitelik kazanmıştır. Nükleer enerji kullanımı, hormon destekli tarım, ozon tabakasına zarar veren gazların üretimi gibi, farklı toplum kesimlerince kolayca anlaşılabilir ve tartışılabilir. Kabul edilen klonlama, şimdiden kamuoyunun gündeminde yerini almış durumdadır. Kamuoyunun, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin uygulanıp uygulanmaması konusunda birtakım ahlaki gerekçelerle ne şekilde ve ne ölçüde yaptırım uygulayabileceği tartışmalı olsa da, şu anda kamuoyunun isteksizliği klonlama çalışmalarının daha ileri aşamalara taşınmasına en güçlü engel olarak gösterilmektedir. Oysa, "tüp bebek" diye bilinen in vitro fertilizasyonun, başlangıçtaki şiddetli tepkilerden sonra kolayca kabullenilmesi, işin içine "çocuk sahibi olma isteği ve hakkı" karıştığı durumlarda toplumun ne kadar kolay ikna olabileceğinin bir göstergesi niteliğindedir.
Bilimkurgu romanları ve filmlerinde kaba hatlarıyla çokça tartışılmış olan klonlama konusunda halihazırda belli belirsiz bir kamuoyu "oluşturulmuş" durumdadır. Şu anda sürmekte olan tartışmaların bilinen yanlışlara yeniden düşmemesi için birkaç temel olguya açıklık getirmekte yarar vardır: Olası yanılgıların en sık rastlananı, klonlanmış bir canlının, (tartışmalara sıkça insan da dahil ediliyor) genin alındığı canlının fizyolojik özellikleri bir yana, kişilik özellikleri bakımından özdeşi olacağı kanısıdır.
Bu tür sorulardan birkaçı şöyle dile getirilebilir:

· "Yedek parça depoları" yaratmaya hakkımız var mıdır?
· Onayları alınmaksızın, kuşakları araştırma deneği yapabilir miyiz? Ayrıca onların doğal genetik miraslarını değiştirme hakkımız var mıdır?
· Gelişmiş ülkelerde kopyalamaya yasaklamalar getirirken, geri kalmış ülkelerde uygulanmasına göz yummak bilimi emperyalizmin hizmetinde yapmaz mı, ya da varolanı daha da pekiştirmeyecek midir?
· Cinselliğin rastlantısallığını ortadan kaldırmak ve üremeye hükmetme şansı/fırsatı nereye kadar zorlanacaktır?
· Genetik çeşitliliğin kopyalama yoluyla önlenmesi, evrim olgusunun bir önkoşulundan da vazgeçildiği anlamına gelmeyecek midir?
· Kopyalama çalışmalarını kimler paraca desteklemektedir? Bir başka deyişle bu araştırmalar kimin denetimindedir? Başlıca destekleyicinin ilaç ve hayvancılık sektörü olması nasıl yorumlanabilir?
· Kopyalama sonuçlarının, dünyada farklı birkaç merkezden hızlı bir şekilde birbiri arkasından müjdelenmesi ve hem de bunun "deli dana" krizinden anlamlı bir süre sonra ortaya çıkması bir rastlantı mıdır?
· Bilim-ticaret ilişkisi ya da bağlantısı nasıl kurulabilir? Özelde de genetik bilgiye dayalı buluşların, "patent hakkı" konusuna nasıl açıklık getirilebilir?

Belki tüm bu soruları bir anda yanıtlamak olası değil, ancak sırf medyanın bilime bakışına dikkatleri çekmek açısından bile, Dolly'nin iyi bir örnek olduğu açıktır.
Ayrıca klonlanan ilk hayvan olan koyun Doly'de gelişme evresinde sık sık ''ciddi sorunlarla'' karşılaşılmıştır. Hawaii Üniversitesi laboratuvarlarında 1988 yılında fare klonlayan Dr. Ryuzo Yanagimachi da, klonlanan embriyoların gelişme çağında ve genetik yapılarında sorunların ortaya çıktığını söyledi. Yanagimachi, klonlanan bazı farelerin bir yaşına kadar geliştiklerini, ancak bu sürenin sonunda aniden yağ oranında artış ve şişmanlık gibi sorunların başladığını belirtti. Gelişme çağında sorunlarla karşılaşılması durumunda hayvanların berteraf edilebilmesine rağmen insanlarda anormal klon olması durumunda bunu yok etmenin etik olarak mümkün olamayacağı bir gerçektir.

evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
4 Nisan 2007       Mesaj #53
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
TÜRK MÜHENDİSLERDEN İNTERNET ANTİKORU

internet

MERSİN -
Veli Gürgah -
Mersin'de bilişimci 3 Türk mühendisin "Ağ güvenliği ve ağ yönetimi" üzerine geliştirdiği "Antikor" sistemi, işletmelerin bilgisayar sistemlerini güvence altına alıyor.
Bilgisayar Mühendisleri Kutluhan Kibrit (36) ile Nasır Can Kırık (25) ve Elektrik Elektronik Mühendisi Özkan Kırık'ın (24), Mersin Teknoloji Geliştirme Bölgesi'ne (TeknoScope) "Antikor Projesi" ile başvurarak geliştirdikleri sistem sayesinde, bilişim sektöründe yurt dışına bağımlılığın azaltılması hedefleniyor.
Üretici şirketin genel müdürü Özkan Kırık, ürettikleri sistem ile savunmasız haldeki işletmelerin bilişim güvenliği ihtiyacına cevap veren ve ağ yönetimi sağlayan bir ürün ortaya koyduklarını söyledi.
Sistemin şu anda bir çok kurum ve kuruluşta kullanılmaya başlandığını ifade eden Kırık, "Antikor antivirüs geçidi, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) için geliştirilen ve internet hattının önüne monte edilerek ağda bulunan bilgisayarları internet ortamından gelen saldırılara karşı koruyan bir cihaz" diye konuştu.

a.a.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
14 Nisan 2007       Mesaj #54
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
UZAYA REKLAM ALINMASI ÖNERİSİ

uzay yuruyusu

WASHINGTON - Amerikalı parlamenter Ken Calvert, Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesine (NASA) maddi imkan sağlanabilmesi için NASA'nın uzaya reklam almasına izin verilmesini önerdi.
Parlamentonun NASA'nın bütçesini belirleyen bilim alt komisyonunun 2 numaralı ismi olan Cumhuriyetçi Parlamenter Calvert, ''Uzaya reklam alınması NASA'yı halkın daha fazla tanımasını ve bu kurumun para kazanmasını sağlayabilir'' dedi.
Uzaya nasıl reklam alınabileceğini belirtmeyen Calvert, ''Ancak, Mars'a gönderilen Opportunity ve Spirit robotlarının üzerinde reklam ilanları görmemiz ya da Uluslararası Uzay İstasyonu'nu (UUİ) ışıklı panolarla donatmamız söz konusu değil'' dedi
NASA yetkililerinden Doug Cooke da Wall Street Journal'a yaptığı açıklamada, bu yöndeki tüm fikirlerin incelenmeye değeceğini ve NASA'nın yıllar önce böyle bir düşüncesi olduğunu söyledi.

A.A.
vain - avatarı
vain
Ziyaretçi
6 Mayıs 2007       Mesaj #55
vain - avatarı
Ziyaretçi
Arıların yok oluşu ABD'lileri endişelendiriyor

ari
Arıların yok oluşu ABD'lileri endişelendiriyor

Ülkedeki bal arısı nüfusunun dörtte birini son bir kaç ay içinde esrarlı bir biçimde yitiren ABD'nin ciddi bir beslenme kriziyle karşılaşabileceği bildirildi.

Arıların yok olmasının nedenini araştırmakta olan ABD Tarım Bakanlığı yetkilileri, durumun ülkenin gıda güvenliğine çok büyük tehdit oluşturduğunu belirtiyor. Bakanlık açıklamasında, insan için gereken besinlerin yaklaşık üçte birinin böcekler aracılığıyla döllenen bitkilerden geldiğini, bu şekilde yapılan döllenmenin yüzde 80'inin de bal arıları tarafından gerçekleştirildiği kaydedildi. Yoncanın da bu ürünler arasında bulunduğunu hatırlatan uzmanlar, bal arılarının yok olmasından hayvancılığın ve et üretiminin de nasibini alacağını vurguluyor.

Bal arılarının ABD gıda sektörüne katkısının parasal değerinin ise yılda 15 milyar doları bulduğu tahmin edilirken, bitkilerin döllenmesine başka arı türleri ve başka böceklerin de aracılık ettiği, ancak, bunların bal arısının yok olmasından doğacak boşluğu dolduramayacakları ifade ediliyor.Tarım Bakanlığı arıcılık ve döllenme programı yöneticisi Kevin Hackett, bal arılarının yok olmasının önüne geçilemediği takdirde ABD nüfusunun ''su ve ekmeğe talim edebileceği'' uyarısında bulundu.

ABD'de ilk kez geçen Kasım ayında fark edilen toplu arı yok oluşu olayları daha sonra Brezilya, Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinde de rapor edilmişti.


bilimselarastirma1
Sinek lavraları umut oldu

LONDRA (ANKA)- İngiltere'de yapılan bir araştırma, ölümcül MRSA enfeksiyonun tedavisinde sinek larvalarının kullanılması halinde hastalığın hızla ilerlediğini ortaya çıkardı.

Manchester Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada özellikle hastanelerde görülen MRSA enfeksiyonundan etkilenen hastaların tedavisinde sinek larvalarının kullanılabileceği belirtildi. MRSA enfeksiyonu nedeniyle ayaklarında ülserler oluşan 13 hastaya sinek larvaları koyan doktorlar, bu hastaların 12'sinin iyileştiğini gördü. İngiliz The Sun gazetesinin haberine göre normalde 28 hafta süren enfeksiyonun tedavisinde sinek larvaları kullanıldığında bu sürenin 3 haftaya düştüğü görüldü.
Araştırmayı yürüten Prof.Dr. Andrew Boulton, “Sinek kurtçukları dünyanın en küçük cerrahları. Aslında cerrahlardan bile iyiler çünkü larvalar daha ucuz ve 24 saat çalışıyorlar” dedi.

Sinek larvalarının Napolyon dönemi savaşlarında ve Amerikan iç savaşı sırasında da kullanıldığını kaydeden Profesör Boulton, bu larvaların yaraları temiz tuttuğunu söyledi. Kendilerinin araştırmayı, hastaların ayaklarındaki sorunlar için yaptıklarını ancak sinek larvalarının vücudun diğer kısımlarındaki yaralar için de kullanılabileceğini belirten Profesör Boulton, sadece kadın bölgesindeki büyük yaralarda sinek larvalarının sorun çıkarabileceğini kaydetti.

MRSA nedir?

MRSA (Metisilin'e Dirençli Stafilokok Aureus) aslında çok bulaşıcı ve güçlü bir bakteri olan Stafilokok mikrobunun türü. Normal insan dokusunda sorun çıkarmadan yaşayan bu mikrop, metisilin isimli bir antibiyotiğe dirençli çıkmayı başarırsa MRSA haline dönüyor. Pek çok penisilin ve antibiyotiğe karşı direnç gösteren mikrobun tedavisi bu yüzden zor oluyor. Genellikle hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde bulunuyor.




Sera gazının toprağa gömülmesi
BANGKOK (İHA) - Bilim adamları iklim değişikliğinin önlenmesi için sera etkisi yapan gazların toprağa gömülmesinin yollarını arıyor. İklim değişikliğiyle mücadele yolunda önemli bir adım olarak görülen bu uygulama konusunda teknolojinin henüz emekleme devresinde olduğu ifade edildi.

Teknolojiyle enerji santralleri, fabrikalar ve ulaşım vasıtaları tarafından salınan karbondioksit gazlarının yakalanıp yerin altına gömülmesi hedefleniyor. Bu gazların ya eski petrol yatakları ve kömür madenlerine ya da okyanusun dibine gömülmesi planlanıyor.

Birleşmiş Milletler'in küresel ısınma konusunda Tayland'ın Bangkok şehrinde yapılan uluslararası konferansa katılan Fransız bilim adamları heyetinden Renaud Crassous, "Bu da düşünülen seçeneklerden biridir" dedi. Halen deneme safhasında olan teknolojinin, çelik fabrikaları, çimento fabrikaları ve enerji santrallerindeki karbondioksit salınımını yüzde 35 azaltacağı ifade ediliyor.

Bilim adamlarından Stephan Singer da "Karbonun yakalanıp depolanması imkanını mümkün olan en kısa sürede elde etmeliyiz" diye konuştu. Singer, bu konuda büyük yatırımlar yapılması gerektiğini ifade etti. Bu teknolojinin ekonomik hale getirilmesinin çok önemli olduğu ve bunun için çalışmalar yapıldığı belirtildi.



su guzellik
Güzel söz, suyun bile kimyasını değiştiriyor

Atalarımızın "tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır" özdeyişi, su kristalleri üzerinde yapılan bir araştırmayla ispatlandı. Bursa'da çevre kirliliği ve küresel ısınma ile ilgili bir gösteriye imza atan ilköğretim öğrencileri, "sevgi, takdir ve teşekkür" sözcükleri dinletilen şişelerdeki su kristallerinin çok simetrik ve güzel olduğunu, kin ve nefret sesleri dinletilen kristallerin ise tanınamayacak kadar dağınık olduğunu slayt gösterisiyle ortaya koydu.

Nilüfer Belediyesi Yerel Gündem 21 ve Nilüfer'de yer alan ilköğretim okullarının işbirliğiyle gerçekleştirilen ''Bursa'da Çevre Kirliliği ve Küresel Isınma'' konulu etkinlik Konak Kültür Merkezi'ni dolduran izleyiciler tarafından ilgiyle izlendi.

Öğrencilerin, toprak, su, hava, elektromanyetik alan, görüntü ve ses kirliliği hakkındaki fikirlerini, tiyatro oyunu, film gösterimi ve panel yaparak büyüklerine aktardığı etkinlikte öğrencilerin çevre konusundaki hassasiyeti büyüklerin takdirini topladı. Farklı okullardan öğrencilerin geri dönüşüm, çevre ve toprak kirliliğini gösteriyle anlattıkları etkinlikte Hacivat-Karagöz, pamuk prenses gibi karakterler, gaz maskeli davulcular dikkat çekti.

Kültür Okulları öğrencileri ise, suyun insan hayatındaki önemine bir sunum ile dikkat çekti. Japonya'da yapılan bir araştırmaya yer veren öğrenciler, su kristallerinin insan sözcüklerinden nasıl etkilendiğini slayt gösterisiyle anlattı. Yapılan araştırmaya göre, sevgi sözcüklerinin su kristallerini güzelleştirdiği, kötü sözler ve seslerin ise kristallerin yapısını bozduğu ortaya çıktı. Okul öğrencilerinden İrem Alara Uğtur, bazı sevgi ve nefret kelimelerinin kasete kaydedilerek cam şişelere gece boyunca
dinletildiğini, deney sonunda sevgi, takdir ve teşekkür sözcükleri dinletilen şişelerdeki su kristallerinin çok simetrik ve güzel olduğunu, kin ve nefret sesleri dinletilen kristallerin ise tanınamayacak kadar dağınık olduğunun belgelendiğini söyledi.

Sunumun, içilen suların ne kadar güvenli olduğunu sorgulayan bölümünde ise okul öğrencileri Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'e bir bardak su ikram ederek, suların güvenilirliğine dikkat çekti.

İHA




Yüzen İlk Nükleer Tesis İnşa Ediliyor
Rusya, dünyanın ilk yüzen nükleer tesisinin yapımına başladı. BBC’nin internet sitesinde yer alan haberde, anakaraya uzak bölgelerden enerji elde edilmesini amaçlayan tesiste 70 megavatlık reaktör bulunacağı belirtildi. Tesisin, 200 milyon dolara malolacağı ve 2010 yılında suya indirileceği belirtildi.

Rusya Atom Enerjisi Bakanlığı, tesisin merkez biriminin Severodvinsk’te hazırlandığını duyurdu. “Akademik Lomonosov” adı verilen tesisin, nükleer güce sahip denizaltı üreten Sevmash adlı firmaya elektrik sağlayacağı bilgisi de verildi. Projenin yüzde 80’inin nükleer enerji üreticisi Rosenergoatom, yüzde 20’sinin ise Sevmash tarafından finanse edildiği kaydedildi. Atom Enerjisi Bakanlığı, tesisin 12-15 yıl süreyle faaliyet göstereceğini ve yüksek seviyede radyasyon güvenliği bulunduğunu belirtti. Rusya, 2015 yılına kadar 7 yüzen tesis inşa etmeyi planlıyor ve Pasifik okyanusunda bulunan ülkelerin, teknolojiyi satın almalarını umuyor. Rosenergoatom’dan yapılan açıklamaya göre, şimdiden 12 ülke, projeye olan ilgisini dile getirdi. Çevreciler, çevreye verebileceği zararı göz önünde bulundurarak projeye kuşkuyla bakıyor. Bazı uzmanlar, tesisin “kesinlikle tehdit içerdiği” görüşünü paylaşıyor.
Son düzenleyen vain; 6 Mayıs 2007 18:05 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
9 Mayıs 2007       Mesaj #56
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
EN BÜYÜK SÜPERNOVA GÖZLEMLENDİ

supernova

WASHINGTON
- Bilim adamları, şimdiye kadar gözlemlenen en büyük yıldız patlamasının (süpernova) meydana geldiğini açıkladı.
NASA tarafından yapılan açıklamada, güneşten 150 kat daha büyük olan SN200gy adlı yıldızın patlamasının, NGC 1260 gökadasında ve 240 milyon ışık yılı uzaklıkta meydana geldiği bildirildi. Süpernovanın, dünyadaki optik teleskopların yanı sıra NASA'nın Chandra Uzay Teleskobu'ndan gözlemlendiği belirtildi.
Süpernova patlamasının uzun bir zaman önce olduğu, ancak ışığın kat ettiği yol nedeniyle geçen yıl saptanabildiği kaydedildi.

a.a.
DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
11 Mayıs 2007       Mesaj #57
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
Bilim Dünyası'ndan Son Haberler, Gelişmeler

Mühendisler çift katlı camdan daha iyi yalıtıma sahip buluşa imza attı. Sokaktaki gürültü eve girmeyecek

ALMAN uzmanlar cam sanayiinde devrim yaratacak bir buluşa imza attılar. Normal camın üzerine yapıştırılan seramik yama sayesinde 90 ile 100 desibel yüksekliğindeki seslerin bile içeri sızması engellendi. Camın içine yerleştirilen seramik plakalar dışardan gelen sesleri bilgisayar kontrollü minik bir alıcıya yönlendiriyor. Alıcı bu sesleri nötr hale getirip dalgaları cama yeniden yansıtarak içeriye ses girmesini önlüyor. Alman uzmanlar bundan böyle otomobil alarmı sesi, uçak ya da yol çalışması gürültülerinin artık hiç bir şekilde insanların uykusunu bölmeyeceğini dile getirdiler. Ses geçirmez camın titreşim temelli çalıştığını ifade eden Dr. Thilo Bein, “İki karşıt dalga birbirini sıfırlıyor. Böylece ses içeri giremiyor” diye konuştu. 4 yıl içinde piyasaya sürülmesi beklenen seramik yamanın her tür cama uygulanabileceği ve fiyatının da yaklaşık 140 dolar olacağı belirtildi.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
15 Mayıs 2007       Mesaj #58
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
NASA'NIN UYUM DENEYİ UYKUSUZLUĞA ÇARE OLABİLİR

astronot

ANKARA
- NASA'nın, astronotları Mars'ın 25 saat süren bir gününe hazırlamak amacıyla yaptığı bir araştırma, Dünya'da uykusuzluk çekenler için çare olabilir.
NASA için araştırmayı yapan bilim adamları, 25 saatlik bir Mars gününe astronotların hazırlanmaları amacıyla denekleri akşamları iki kez 45 dakika çok parlak ışığa maruz bıraktılar.
İnsanların biyolojik saatinin 23 saat 47 dakikadan 24 saat 48 dakikaya çıkabileceğini ortaya koyan araştırma, ışığın biyolojik saat için önemini gösterdi.
Araştırmanın, deneğin akşam iki kez 45 dakika canlı ışığa maruz bırakılmasıyla uyku döngüsünün uzatılabileceğini ortaya koyduğunu belirten bilim adamları, ışıkla tedavinin, saat farkı veya gece çalışma gibi uyku düzeninde bozulmaya neden olan unsurlardan ötürü uykusuzluk rahatsızlığı çekenler için yardımcı olabileceğini kaydettiler.
Araştırmaya katılan tüm denekler, Dünya'dakinden bir saat fazla olan Mars gününe, uyku düzenlerini adapte edebildiler.

a.a.
vain - avatarı
vain
Ziyaretçi
22 Mayıs 2007       Mesaj #59
vain - avatarı
Ziyaretçi
Saçınızı taraken telefonunuz şarj olsun


2000369250514924590 rs


Saçımızdaki elektriği, (tararken oluşan enerjiyi) telefon şarj etmek için kullanmak mümkün.


ARTIK KARTLAR ELEKTRONİKLEŞİYOR...


tara0001ea6


Auto Card Manager, farklı bankalardan, kredi kartı bulunanlara ideal bir çözüm sunuyor. Deri cüzdanların içerisinde bir süre sonra çeşitli deformasyonlara maruz kalan kredi kartları çalışmaz hale gelebiliyor. Kredi kartları nızı potansiyel tehlikelerden korumak için hazırlanan Auto Card Manager, poliüretandan yapılmış, altı ayrı kart yuvasına sahip ve 85 gr ağırlığında. Artık cüzdanlarda elektronikleşiyor.
Son düzenleyen evo; 23 Mayıs 2007 08:59 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
23 Mayıs 2007       Mesaj #60
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
TÜBİTAK'TAN BİLİM DÜNYASINA ELEKTRONİK DESTEK

bilgisayar ekran 6

ANKARA
- Türkiye'de akademisyenler için eğitim ve araştırma olanağı yaratan TÜBİTAK'ın Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi (ULAKBİM), araştırmacılara ve üniversite öğrencilerine dünyanın en prestijli elektronik yayınlarına ücretsiz erişim imkanı sağlıyor.
"Ulusal Akademik Site Lisansı" projesi ile bütçe ve teknik alt yapı olanakları yetersiz üniversite kütüphaneleri, Sciencedirect, Ieee/Iee, BMJ Online Journals'ın da aralarında bulunduğu veri tabanlarına ücretsiz ulaşabiliyor.
Bu güne kadar 17 milyon dolar harcanan projeden 100 bin öğretim görevlisi, 2 milyon üniversite öğrencisi ve 48 Sağlık Bakanlığı Eğitim Araştırma Hastanesi yararlanıyor.
Üniversiteler ve araştırma kurumlarına bilgi ve erişim hizmetleri sunan TÜBİTAK bünyesinde faaliyet gösteren ULAKBİM'in oluşturduğu Ulusal Akademik Ağ (UlakNET) altyapısıyla oluşturulan proje, elektronik bilgi kaynaklarına Türkiye çapında yaygın erişim imkanı sağlıyor.

a.a.

Benzer Konular

8 Ekim 2017 / Misafir Bilgisayar
28 Kasım 2016 / Hi-LaL Tıp Bilimleri
30 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
10 Kasım 2008 / Ziyaretçi Taslak Konular