Ziyaretçi
deprem
Sponsorlu Bağlantılar
Yer’in iç bölümlerinde oluşan ve esnek dalgalar devinimine yol açan ani sarsıntı.
Belirli bir merkezden kaynaklanarak çevreye yayılan bu tür sismik dalgalar, çoğunlukla Yer yüzeyinde şiddetli sallantılara neden olur. Buna karşılık küçük ölçekli depremlerin çoğu, ancak duyarlı aygıtlarla saptanabilir.
Çoğu büyük ölçekli depremin kökeni ve yayılması, levha tektoniği kuramıyla açıklanır. Bu kurama göre, Yer’in yüzey bölümleri çok sayıda geniş ve sert levhadan oluşmakta ve birbirlerine göre hareket halinde olan bu levhalar, sınır bölümlerinde etkileşim içine girmektedirler. En şiddetli depremler levhaların örtüşme bölgelerinde, levhalardan birinin, ötekisinin altına dalmasıyla oluşur. Bunların çoğu, merkezi 300 km’den daha aşağıda olan derin odaklı depremlerdir ve ada yayları ve derin deniz çukurlarıyla yakından bağıntılıdır. Levhaların, ayrıldığı ya da birbirlerine sürtünerek geçtiği bölümlerinde de, yüzeyden algılanabilen sismik dalgalar oluşur. Bununla birlikte, bu alanlardan kaynaklanan depremler çoğunlukla daha düşük şiddetli ve görece sığdır. Birbiriyle etkileşime giren levhaların sınır bölgelerinde, tektonik süreçler sonucunda biriken esnek gerilimlerin kayaçların dayanımını aşması durumunda kayaçlar birden çatlamaya başlar ve bu da sismik dalgaların oluşmasına yol açar (sismik dalga).
Üç büyük sismik kuşak belirlenmiştir:
1) Büyük Okyanusu çevreleyen levhaların sınır bölümleri boyunca uzanan ve sismik açıdan son derece etkin And Dağları ve California’daki San Andreas kırık kuşağını içeren Büyük Okyanus deprem kuşağı;
2) Avrupa’nın Akdeniz kıyılarından Büyük Okyanusa kadar uzanan ve güney sınırları boyunca Alp kuşağını içeren Asya kuşağı;
3) dünya çapında kesintisiz bir çöküntü (rift) sistemi oluşturan orta okyanus sırtları. Bu kuşakların ve bu kuşaklarla bağlantılı çeşitli alanların dışında kalan bölgelerde, levha sınırlarından oldukça uzak kesimlerde de küçük ya da büyük ölçekli depremler oluşabilir. Levha içi depremler olarak adlandırılan bu sarsıntılar, levha devinimi dışındaki mekanizmalarla açıklanır ve ender de olsa gerilimlerin, levhanın iç kesimlerindeki kayaçların dayanımını da aşabileceği varsayımına dayanılır. Örneğin, magmanın aşamalar halinde yukarı yükselmesi ve şiddetli püskürmeleri, sismik titreşimler başlatabilir. Bazı düşük şiddetli depremler ise, çeşitli insan etkinlikleri sonucunda, yüzeyin hemen altındaki kayaç katmanlarının dengesinin bozulması sonucunda da oluşabilir.
Yeraltı nükleer denemeleri, çok büyük su kütlelerinin büyük barajların arkasında toplanması ve atık suların, derin kuyular aracılığıyla Yer’in derinliklerine pompalanması, bu tür etkinliklerdendir.
Depremlerin konumu sismograf aracılığıyla belirlenir. Bu aygıt, odak noktasından Yer yüzeyine doğru ya da yüzey boyunca ilerleyen sismik dalgaların yol açtığı zemin salımmlarım kaydeder. Yakınlarda oluşan bir depremin sismogramı oldukça basittir ve yayılma doğrultusunda titreşen birincil dalgalar (P dalgaları) ile daha yavaş ilerleyen ve yayılma doğrultusuna dik olarak titreşen ikincil dalgaları (S dalgaları), ayrıca Yer yüzeyi boyunca yol alan çok şiddetli yüzey dalgalarını gösterir. Uzakta oluşan depremlerin sismogramları ise daha karmaşıktır, çünkü bu durumda, belirli bir noktadan kaynaklandıktan sonra sismografa ulaşana değin yerkabuğunun çeşitli katmanlarında yansımaya ya da kırılmaya uğrayan çeşitli türden sismik dalgalar söz konusudur. Bu dalgaların sismografa ulaşma süreleri ile dışmerkez uzaklıkları (kaynak noktasından olan uzaklıkları) arasındaki ilişki, bir zaman-uzaklık eğrisiyle belirlenir, ulaşma zamanı düşey, dış merkeze uzaklığı ise yatay eksenler üzerinde okunur. Eğer çeşitli sismik dalgaların sismografa ulaşma zamanları bir kayıt istasyonundaki sismogram üzerinde okunur ve standart zaman-uzaklık eğrileriyle karşılaştırılırsa, deprem merkezinin istasyondan olan uzaklığı hesaplanabilir.
Bir depremin magnitüdü (açığa çıkan ya da harcanan toplam enerji miktarı), çoğunlukla Richter ölçeğine göre belirlenir.
Richter ölçeği
sismik dalga genliklerinin sismograf kayıtlarına dayanılarak hazırlandığı bir logaritmik cetveldir. Ölçek, bir birimlik magnitüt artışı, depremin boyutlarında 10 katı bir artışa karşılık gelecek biçimde düzenlenmiştir; örneğin, Richter ölçeğine göre magnitüdü 8 olan bir deprem, magnitüdü 4 olan bir depremden 10 bin kez daha büyüktür. İkincisi ancak zayıf bir hasara yol açarken magnitüdü 8 olan deprem büyük bir yıkıma neden olur. Bir depremin magnitüdü, onun Yer yüzeyinde oluşturduğu sarsıntının algılanma derecesi ve belirli bir bölgede yol açtığı yıkımın boyutlarını ifade eden şiddetinden farklıdır. Genel olarak bir depremin şiddeti dışmerkezden olan uzaklığına bağlı olarak azalır. Ama yüzey jeolojisi (örn. bölgenin tabanında sert anakayaç yerine tortul kayaçların ya da gevşek yapılı dolgu malzemelerinin bulunması) ve başka etkenler nedeniyle, yapılar üzerinde yine de önemli etkilerde bulunabilir.
Bazı depremler tarihte çok büyük yıkımlara yol açmıştır. Geniş bir alanda bu kadar kısa bir süre içinde bu ölçüde yıkıcı olan başka bir doğal olgu yoktur. Örneğin, 1556’da Çin’in Shaanxi eyaletinde görülen büyük depremde, yaklaşık 830 bin kişi ölmüş, bölgedeki kasaba ve köyler tümüyle yok olmuştur. Büyük depremler sırasında oluşan sert yüzey hareketleri, yanlış tasarımlanmış ya da kötü inşa edilmiş yapılar üzerinde büyük hasarlara yol açabilir. Bu tür durumlarda insanlar, yapıların altında kalarak ya da denetim dışı yangınlarda yanarak ölürler. Kimi zaman depremlere eşlik eden toprak kaymaları ve çamur akmaları ya da denizaltı depremlerinin (bazen de yanardağ püskürmelerinin) neden olduğu tsunamiler de (sismik deniz dalgaları) son derece yıkıcı sonuçlara yol açar.
1960’ların ortalarından başlayarak Çin, Japon, Sovyet ve ABD’li sismologlar, depremlerin önceden öğrenilmesine yönelik çok sayıda araştırma yaptılar. Bu alanda çeşitli ilerlemeler sağlanmakla birlikte, depremlerin zaman, yer ve şiddetinin doğru ve kesin bir biçimde önceden kestirilmesine ilişkin bir yöntem geliştirilemedi. Sismologlar, büyük depremler öncesinde, sık sık, depremlerin dışmerkezleri yakınındaki kayaç ve topraklarda ölçülebilir fiziksel değişikliklerin olduğunu saptadılar. Esnek gerilmenin artmasından kaynaklanan zemin eğimindeki keskin değişiklikler, düzensiz magnetik değişimler, kara hareket hızının farklılaşması ve kayaç yoğunluğundaki önemsiz değişmeler bu tür haberci olaylar olarak tanımlanmıştır.
Türkiye, Alp deprem kuşağının üzerinde yer almaktadır. Kuzey Anadolu Kınk Kuşağı, bu tektonik kuşak üzerinde çok etkin bir bölge olarak uzanmaktadır.
Genel olarak Türkiye, Alp kıvrım sisteminin üzerinde bulunmaktadır. Topografik olarak iki dağ silsilesi, batıdan doğuya doğru ülkeyi kateder. Bunlardan biri kuzeyde Karadeniz, öteki ise güneyde Akdeniz boyunca görülür. Bu iki temel dağ silsilesi arasında yüksekliği yaklaşık 1.000 m olan Anadolu platosu yer alır. Alp dağoluşumu sürecinde, her iki kıvrımın oluşumu da Kretase (Tebeşir) Döneminde (y. 136-65 milyon yıl önce) başlamış ve Eosen Bölümde (y. 54-38 milyon yıl önce) son bulmuştur. Dağoluşumu hareketleri, kuzeydeki kıvrımda kuzeyden güneye doğru, güneydeki kıvrımda ise, güneyden kuzeye doğru olmuştur. Anadolu platosu, kristalin şist ve eski derinlik kay açlarını içerir. Bu kayaçların üzeri daha sonra Eosen, Oligosen (y. 38-26 milyon yıl önce) ve Neojen (y. 26-2,5 milyon yıl önce) kayaçlarıyla örtülmüştür. Dağoluşumu hareketlerini karaoluşumu hareketleri izlemiş ve bu tektonik düzensizlik sonucunda Türkiye’nin yüzeysel yapısı oluşmuştur.
Türkiye, tektonik özellikler açısından Kuzey Anadolu Kınk Kuşağı ve Doğu Anadolu Kınk Kuşağı olmak üzere başlıca iki ana kırık kuşağına ayrılır. Türkiye’de depremler daha çok Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı boyunca gerçekleşmektedir. Doğuda Varto ve Üstükran’dan başlayan bu kırık kuşağı, batıya doğru Erzincan, Koyulhisar, Reşadiye, Niksar, Tosya, Çerkeş, Mengen, Bolu ve Adapazarı’ndan geçerek Ege kıyılarına kadar uzanır. 1924’ten bu yana, Mercalli ölçeğine göre VIII ve daha yukarı şiddetteki 47 depremden 24’ü bu kırık kuşağında görülmüştür. Bu kuşakta oluşan depremlerin yol açtığı zararlar, elips biçimli bir alanda toplanmaktadır. Doğu Anadolu Kırık Kuşağı Amik Ovasından, Karlıova’ya kadar uzanır. 8. ve 10. yüzyıllarda önemli depremlerin görüldüğü bu kuşakta yakın dönemlerde de büyük zararlara yol açan yer sarsıntıları oluşmuştur.
deprem kuşağı
DEPREM BÖLGESÎ ya da SİSMİK KUŞAK olarak da bilinir,
Yer yüzeyi boyunca uzanan, üzerinde dünya deprem etkinliklerinin çoğunun oluştuğu dar kuşak.
Litosferin (dışkabuk), birbirine göre devinim halinde olan birçok büyük levhadan oluştuğu kabul edilirse, dünyadaki deprem kuşakları, bu levhaların etkileşime girdiği kenar bölümlerine karşılık gelir. Ada yayları, dağ kuşakları, yanardağ etkinlikleri, derin okyanus çukurları ve depremler, deprem kuşaklarının en önemli özellikleridir. Başlıca iki büyük deprem kuşağı, Büyük Okyanusu çevreleyen Büyük Okyanus deprem kuşağı ile Asor Adalarından başlayarak Akdeniz ve Ortadoğu üzerinden Hindistan’ın kuzey kesimlerine ve Endonezya’ya kadar uzanan ve buradan Büyük Okyanus deprem kuşağıyla birleşen Alp kuşağıdır.
kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 29 Mart 2018 19:06